2009–2010 Eğitim Öğretim Yılı Sonunda Eğitimin Durumu

 

Eğitim sisteminin yıllardır karşı karşıya kaldığı sorunlar, 2009–2010 eğitim-öğretim yılında da bütün ağırlığıyla devam etmiştir. Geçtiğimiz eğitim-öğretim yılı içinde, eğitimin ve eğitim emekçilerinin sorunlarını çözme noktasında yeterince adım atılmadığı gibi, var olan sorunların artarak devam etmiş olması düşündürücüdür.

Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar elbette bugün ortaya çıkmamış, yıllardır sürdürülen serbest piyasacı, diğer kamu hizmetleri gibi eğitimi ticarileştirmeyi ve özelleştirmeyi hedefleyen bilinçli politikaların bir birikimi olarak bugünlere gelinmiştir. AKP iktidarı, bu olumsuz birikimi daha da arttırmak için elinden geleni yapmaktadır.

2009–2010 eğitim öğretim yılına ait istatistiklere bakıldığında Türkiye’de okullaşma oranı okulöncesinde %32, ilköğretimde %98, ortaöğretimde %65’tir.

2009–2010 eğitim-öğretim yılı boyunca gerek eğitimin ve yükseköğretimin, gerekse eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarını çözme noktasında hemen hemen hiçbir somut adım atılmamıştır. Eğitimde yaşanan ve acilen çözüm bekleyen sorunları ana hatlarıyla sıralamak gerekirse;

  

·         Türkiye’de okul ve derslik sayısı öğrenci sayısına paralel olarak ve ihtiyaca yanıt veren düzeyde değildir. Okulların üçte ikisinde ikili eğitim yapılmakta, birleştirilmiş eğitim ve taşımalı eğitim uygulamaları sürmektedir. 

 ·         Kalabalık sınıflarda eğitim hem öğretmenler hem de öğrenciler açısından önemli bir sorun olmayı sürdürmektedir. Okulların fiziki yapı ve donanım açısından yaşadığı eksiklikler sağlıklı bir eğitim hizmetinin verilmesini güçleştiren önemli bir unsurdur.  

·         İlköğretimde okullaşma oranı %98’ler düzeyindedir. Ortaöğretimde ise okullaşma oranının %60’lar civarında kalması düşündürücüdür. Okula gitmeyenlerin önemli bir bölümünü kız çocukları oluşturmaktadır. 

 ·         Türkiye’de 8 milyonun üzerinde engelli vardır. Türkiye nüfusunun yaklaşık % 12’sini oluşturan engellilerin eğitim hakkından yeterince faydalanabildiklerini söylemek mümkün değildir. Sayıları 1 milyonu bulan 4-18 yaş arasındaki engelli çocukların ancak 30.000 kadarı eğitim hakkından yararlanabilmektedir.

·         Öğretmen açıkları giderilmemiş, sayıları 350 bini bulan işsiz öğretmenlerin atamaları yapılmadığı gibi, mevcut öğretmen açıkları, sayılarının yüz bini aştığını tahmin ettiğimiz ücretli ve vekil öğretmenler aracılığıyla kapatılmaya çalışılmaktadır. 

 

·         Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yüksek Yargı kararlarına rağmen zorunlu din dersi uygulaması ile ilgili herhangi bir somut adım atılmamıştır. 

 

·         Türkiye’deki cezaevlerinde tutuklu 1885, hükmen tutuklu 390 ve hükümlü 246 olmak üzere toplam 2 bin 521 çocuk bulunmaktadır. Kamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak bilinen TMK mağduru çocukların durumu ile ilgili gerekli somut adımlar atılmamıştır.

·         Eğitim ve bilim emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarında kayda değer bir iyileştirme yapılmamıştır.

·         Eğitimde eşitsizlik ve adaletsizliğin en önemli göstergelerinden birisi de bölgeler ve iller arası gelir dağılımındaki eşitsizlik devam etmektedir. Ekonomik imkânların kısıtlılığı, çocuğun okula devamını engelleyen en önemli faktördür.

·         Genel liselerin Anadolu liselerine dönüştürülmesi sürecinin eğitim sürecine etkileri öğrenciler ve genel liselerde görev yapan öğretmenler açısından çok sayıda mağduriyet yaratacaktır. Eğitimin herhangi bir alanında düzenleme yapılırken eğitim sendikalarının görüşlerine başvurulmaması, yaşanacak mağduriyetleri daha da arttırmaktadır.

·         Öğretmenliğin kariyer basamaklarına ayrılmasına yol açan 5204 sayılı Yasa (başöğretmen, uzman öğretmen vb.) öğretmenler arasında çatışmalara, ayrımcılığa, adaletsizliğe, huzursuzluğa yol açmaktadır. Bu düzenleme en kısa sürede iptal edilmeli, bu durumdan kaynaklı yaşanan ekonomik kayıplar giderilmelidir.

·         Yakın geçmişte ders ve ek ders saatlerini düzenleyen mevzuatta ciddi değişikler yapılmıştır. 657 ve 439 Sayılı Yasalarda yapılan değişikliklerle ders ve ek ders saatlerine ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı neredeyse tamamen değiştirilmiştir. Bu değişiklerin önemli bir bölümü eğitim emekçilerinin aleyhine olmuştur.

·         İLKSAN ile ilgili olarak, daha önce sendikamız tarafından yapılan referandumda katılımcıların %90’ı İLKSAN’ın tasfiye edilerek üyelerin hak edişlerinin bir defada ödenmesini istediklerini belirtmiş olmasına rağmen bu konuda herhangi bir adım atılmamıştır.

·         Üniversitelerin özerk, bilimsel, demokratik işleyişini ortadan kaldıran YÖK, bugün üniversiteleri piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda yeniden şekillendirmeyi kendisine öncelikli görev edinmiştir.

·         Eğitim ve bilim emekçilerinin, hizmetli ve memurların, üniversite çalışanları, ÖSYM, YÖK ve YURT KUR çalışanlarının yıllardır yaşadığı ekonomik, özlük ve sosyal sorunlarına hala çözüm üretilememiştir.

·         Giderek derinleşen kriz süreciyle birlikte işsizlik ve yoksulluğun sürekli artması, devletin kamu hizmetlerini büyük ölçüde gözden çıkarmış olması, bugüne kadar geniş halk kesimlerini olduğu kadar eğitim sistemini ve eğitimin bileşenlerini de olumsuz etkilemiştir.

·         Sendikamız üyesi eğitim emekçileri ciddi hak ihlalleri ile karşı karşıyadır. Yetkili kurullarımızda aldığımız kararlar doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz etkinlik sonrasında üye ve yöneticilerimiz hakkında disiplin soruşturmaları başlatılmakta, ceza davaları açılmaktadır.  

Sonuç

Her geçen gün içten içe çürüyen sistemde eğitim emekçilerinin çabaları ile okullarda yürütülmeye çalışılan eğitim ve öğretim pek çok sorunla yüz yüzedir. İlköğretimden başlayarak tam anlamıyla bir yarış içine sokulan çocuklarımız ve gençlerimiz arasındaki eğitim rekabeti, dershanelerle daha da artmış, oluşan dershane sistemi okullarda verilen eğitimin niteliğini tamamen yitirmesine, en temel işlevlerini bile yerine getiremez duruma gelmesine neden olmuştur.  

 

Ülkemizde yıllardan beri gerçekleştirilen paralı eğitim uygulamaları ile gerek aynı il ya da bölge içerisinde, gerek bölgeler arasında ve hatta aynı çevredeki ekonomik konumları farklı ailelerin çocukları arasında eğitim hakkının kullanılabilmesi ve bu haktan yaralanabilmesi bakımından uçurum derecesinde büyük farklılıklar bulunmaktadır. Dershane sistemi uygulaması ile eğitim olanakları gelişmiş olan daha varsıl ailelerin çocukları milyarlarca lira ödeyerek diğer öğrenci ve okullar karşısında önemli avantajlar sağlarken, yoksul ve orta gelirli ailelerin çocuklarının eğitim olanakları gelişmemiş, genel devlet liseleri ile meslek liseleri vb. okullarda okuyan öğrenciler daha başından sistemin dışına itilmiştir.

 

Eğitim bir toplumun, ülkenin geleceğini belirleyen çok temel ve genel bir alanı kapsamaktadır. Bu bağlamda eğitim; kaynak sorunundan katılıma, nitelik sorunundan kamusallığı, özgürlük sorunundan topluma eşitlikçi her anlayışla sunulmasına kadar özenle ele alınıp düzenlenmesi gerekmektedir. Yapısal sorunları olan eğitim sistemini günü birlik politikalarla geçiştirmek ülkenin geleceğine vurulmuş en büyük darbe olacaktır. Eğitim sistemimiz; özellikle yoksul ailelerin yaşadığı bölgeler açısından daha büyük ihmallerin, derin eşitsizlik ve yoksullukların yaşandığı bir durumdadır. 18.06.2010

 

Eğitim Sen Adana Şube Yönetim Kurulu adına

 Güven BOĞA

Şube Başkanı

 

CİNSEL İSTİSMARLA ARTAN ÖFKEYİ KONTROL EDELİM 

Adana'nın Merkez Seyhan İlçesi Gülbahçesi Mahallesi 80. Yıl İlköğretim okulunda sınıf öğretmeni iken 11 erkek öğrencisine cinsel tacizde bulunduğu gerekçesi ile 5 gün önce tutuklanan öğretmenle ilgili basın açıklaması yapmak üzere gelenlerin bu olayla hiç ilgisi olmayan okul öğretmenlerine dönük yapmış oldukları haksız protesto ve saldırıları doğru bulmuyoruz.

 

Bir siyasi partinin “Fuhşa, tecavüze, uyuşturucuya dur” yürüyüşünün ardından gerçekleştirilen basın açıklamasında yapılan davet üzerine, aralarında velilerin de bulunduğu bir grubun, okul önünde bir araya gelmesi üzerine okuldan ayrılmak isteyen öğretmenlerin araçlarının bizzat okulun öğrencileri ve velileri tarafından taşlanması ve tekmelenmesi bundan sonra o okulda yapılacak eğitimi sıkıntıya sokacak davranışlardır.

 

80.Yıl İ.Ö.O en son yaşanılan taciz olayı ile kamuoyunda hoş olmayan bir şekilde gündeme gelmişse de bu okulun sportif faaliyetlerindeki başarılarını da biliyoruz. Bir eğitim yuvası eğitimcilerin elinde olmayan nedenlerden dolayı bir kişinin olumsuz davranışı sonucu haksız suçlamalara maruz kalabilir. Bu orada görev yapan tüm eğitimcilerin linç edilmesinin yolunu açmaz.

 

Özellikle velilerimiz ve öğrencilerimizin tüm öğretmenleri potansiyel bir suçlu olarak görmeleri ve bunun ardından suçlunun olmadığı bir ortamda öğretmenlere öfkelerini yöneltmeleri doğru bir davranış değildir.

 Eğitim Sen olarak basın açıklaması yapanlar da dahil olmak üzere okul öğretmenlerinin de içinde yer aldığı bir heyetle durumun normalleşmesini sağlamak üzere bir dizi görüşmeler yapılmıştır. Öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin ve okulun huzurlu bir biçimde eğitim ortamına yeniden kavuşması ailelerin ve mahallelinin sağduyulu davranması ile mümkün olacaktır. Taciz olayı ile ilgili kusuru olan kim varsa yapılacak soruşturmalar sonucu açığa çıkacaktır. Bu konuda herkesi sağ duylu olmaya eğitim ortamını sıkıntıya sokacak davranışlardan uzak durmaya çağırıyoruz. Saygılarımızla. 14.06.2010  

Güven BOĞA

Şube Başkanı

Türk-İş, DİSK, Kamu-Sen ve KESK'in çalışma yaşamındaki sorunlar ve Tekel işçilerinin durumuna dikkat çekmek amacıyla kararlaştırdığı iş bırakma eylemi kapsamında Adana'da bir ilköğretim okuluna "Bu işyerinde grev var" kararı asıldı. Polis, Kabahatler Kanunu'na göre grev kararını asanlara 143 lira para ceza kesileceğini bildirdi.

 

Türkiye genelindeki eylem kapsamında Eğitim-Sen Adana Şubesi üyeleri de bir ilköğretim okuluna grev kararı astı. Şube Başkanı Güven Boğa ve sendika üyeleri, İsmet İnönü İlköğretim Okulu önüne gelerek, "Bu işyerinde grev var" yazılı pankartı asmak istedi. Adana Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürlüğü'nde görevli bir polis, Boğa'yı "Buraya bunu asmanız yasal değil. Bunu asarsanız 143 lira para cezası alırsınız" diyerek uyardı. Boğa ise, Türkiye'de yasaların grev hakkı vermediğini ancak uluslar arası sözleşmelerin kendilerine grev hakkı tanıdığını, bu hakkı kullanarak okul bahçesine grev kararı asacaklarını belirterek, polisin uygulamasının keyfi olduğunu söyledi. Boğa ve arkadaşları, daha sonra okulun bahçe duvarına grev kararını astı.

 Güven Boğa ardından yaptığı açıklamada, sendikaların almış olduğu 1 gün iş bırakma eylemi kapsamında ilk kez bir okula "Bu işyerinde grev var" pankartı astıklarını söyledi. Konuşmanın ardından sendika üyeleri sessizce dağıldı. Ancak polisin grev kararını indirmemesi için 3 kadın öğretmen grev kararının önünde nöbet tutmaya başladı.Yetkililer, Kabahatler Kanunu'na göre grev kararını astıran Güven Boğa'ya 143 lira para cezası kesileceğini bildirdi.
Son Düzenlenme Pazar, 13 Temmuz 2014 08:06

19 Mayıs, Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı Kutluyoruz 

Bugün 19 Mayıs. Tüm yurttaşlarımızın Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı fiili olarak başlattığı tarih olan 19 Mayıs, işgale uğramış ülkemizi kurtarmak için yapılan girişimin ilk adımı olması özelliği ile Türkiye gençliğine bayram olarak armağan edilmiştir.Her yıl olduğu gibi bu yıl da karşılaşacağımız tablo bellidir. Yine kürsülerden nutuklar atılacak, yine sorunlar görmezden gelinecektir. Gençliğe verdikleri kıymetten söz edecekler, yine gençliğin içinde bulunduğu durumun üstünü örtmeye yelteneceklerdir. Oysa unutulmamalıdır ki ülke gençliği bugün hedefsiz, işsiz ve ekmeksiz bir yaşamın içine itilmektedir.

Hem eğitimli hem de eğitimsiz gençlik arasında işsizlik oranı hızla artmakta, geçim şartları zorlaşmakta ve gençlerimiz gençliklerini yaşamaktan çok uzak bir çarpık düzenin esiri olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Ülke gençliği, işsizlik ve güvencesizlik batağına mahkum edilmiştir. Bugün ülkemizde ataması yapılmadığı için yaşamına son veren işsiz öğretmenler dört yandadır. Gençliğin sorunlarını önemsemeyen, tutarlı ve planlı bir gençlik politikası geliştirmeyen hükümetlerin törenlerde yine nutuklar atacağını, gençliğe verdikleri değerden dem vuracaklarını öngörmek tam da bu nedenle mümkündür.

Çünkü sorunlar karşısında çözümleri olmayanların tek çaresi, sorunları görmezden gelmek olmuştur. Ancak bu tutumlar, gençliğin sorunlarını ortadan kaldırmamaktadır. Sorunlar yok sayılarak aşılamaz. Gençliğin sorunları da bundan bağımsız değildir.Diğer yandan bu bayram, aynı zamanda spor bayramı olarak da kutlanmaktadır. Ancak ülkemizde sporun sağlıklı bir toplum hedefi doğrultusunda geliştirildiği söylenemez. Bu yönde kamusal politikaların olmadığı, piyasacılığın sporu da esir aldığı bir dönemde olduğumuz açıktır. Kaldı ki gençlerin bedensel gelişimleri için herhangi bir politika geliştirmeyenlerin, beden eğitimi derslerini geçiştirip kaldırmaya çalışanların, trilyonluk transfer piyasasında gençlere futbol üzerinden kurtuluş ütopyaları pazarlayıp spor faaliyetlerini futbolla eşitleyenlerin, sporun daha sağlıklı nesiller yetişmesi adına taşıdığı toplumsal önemin farkında olmalarını beklemek de mümkün değildir.

Bu bakımdan Eğitim Sen olarak beklentimiz, atılacak ezberlenmiş nutuklar değil, karar merkezlerini ellerinde tutanların somut politikalar geliştirip gençliğin sorunlarını önemseyen, sağlıklı nesiller için spor alanlarını genişletip imkanları çoğaltarak sporu toplumsallaştırmanın yollarını açan kamusal politikalar geliştirmeleridir. Bu çerçevede tüm halkımızın bu anlamlı ulusal bayramını kutluyoruz.

 

23 Nisan Öncesi ve Sonrasında Çocuklarımızın 

Eğitim, Sağlık ve Yaşam Hakkına Saygı, Sorunlarına Çözüm Bekliyoruz! 

Bugünün Türkiye’sinde yaşayan çocuklar, göstermelik törenlerden çok geleceklerinden umutlu olmak ve geleceğe güvenle bakmak, nitelikli bir eğitim ve sağlıklı bir yaşam istiyorlar. Çocuklarımız eğitim tamamen paralı hale getirildiği için sokakta mendil satmak istemiyorlar. Aileleri yoksul olduğu için eğitim hakkından mahrum bırakılmak istemiyorlar.

 

Çocuklarına bayram armağan etmiş olmak, onlara bayram armağan edecek kadar değer vermek övünülecek bir durumdur. Fakat gerçekler ne yazık ki 23 Nisan’ın bu ruhuyla uyuşmamaktadır. Çocuklara verilen değer bir günle ve törenlerle sınırlı kalmakta, çocuklarımızın hayatına gereken değer verilmemektedir.

 

 

Türkiye çocuklarını, öğretmenlerini, annelerini, gençlerini bir günle sınırlı olarak hatırlamayı ve daha sonra unutmayı alışkanlık haline getirmiştir. Yıllardır yönetenlerin sırası gelince savdığı, bu anlamda siyasi iktidarların süslü cümleler kurarak, “suya sabuna dokunmadığı” genel geçer günler olarak kabul edilmiştir. Yönetenlerin bu yolla vicdanlarını rahatlattığı açıktır. Her 23 Nisan günü koltuklar çocuklara devredilmekte, objektifler karşısında yalancı gülümseyişler ve hamasi nutuklarla yılda bir kez tekrarlanan “rutin görev” tamamlanmaktadır.

 

Bugünün Türkiye’sinde yaşayan çocuklar, göstermelik törenlerden çok geleceklerinden umutlu olmak ve geleceğe güvenle bakmak, nitelikli bir eğitim ve sağlıklı bir yaşam istiyorlar. Çocuklarımız eğitim tamamen paralı hale getirildiği için sokakta mendil satmak istemiyorlar. Aileleri yoksul olduğu için eğitim hakkından mahrum bırakılmak istemiyorlar. Daha on iki yaşında bir ilköğretim öğrencisi iken 13 kurşunla öldürülmek istemiyorlar. Taş attıkları bahane edilerek büyüklere verilen cezaların aynısını almak istemiyorlar. Binlerce tutuklu çocuğun cezaevlerinde kaldığı sürecin yarattığı travmalar sonucu çocukluklarını yok etmek istemiyorlar. Çocuklarımız daha adil, daha demokratik, insanların etnik, dinsel, mezhepsel kimliklerinden dolayı birbirine düşmanlaştırılmadığı, kardeşçe yaşadığı bir ülkede yaşamayı hak ediyorlar.

 

Oysa bugünkü tablonun çocuklarımıza vaat ettiği gelecek çok farklı görünüyor. Siyasi iktidar sosyal devletin tümüyle ortadan kalktığı, eğitimin, sağlığın özelleştirildiği, toplumun büyük çoğunluğunun açlık sınırının altında yaşadığı bir gelecek vaat ediyor. Öte yandan insanların birbirine farklılıklarından ötürü düşmanca baktığı bir ülke yaratmak isteyenler var. Çocuklarımızın geleceğine yönelik en büyük tehlikelerden birisi de budur. Okullarda her geçen gün artan şiddet de bu ortamdan beslenmektedir.

 

Siyasi iktidarlar çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamak için gerekli düzenlemeleri yapmak yerine, uyguladıkları yoksulluk politikaları nedeniyle her yıl binlerce çocuğu eğitimden kopararak, çalışmak zorunda bırakmaktadır. Çocuk işçiliğinin her geçen yıl artması, eğitim alması gereken binlerce çocuğun eğitim hakkının dışına zorla itilmiş olmasının en açık göstergesidir.

 

Eğitimin içinde bulunduğu sorunların ve sayıları milyonları bulan çocuk ve gencimizin eğitim hakkından mahrum bırakılma nedenlerini ortadan kaldırmak yerine, göstermelik törenler ve kutlamalarla onların bir günlük “bayramını kutlamak” ne kadar gerçekçi olabilir.

 

Türkiye, Dünyada çocuklara bayram hediye eden tek ülke olmakla övünebilir. Ancak çocukların yaşadıkları sorunlara çözüm üretmeden, onlara sağlıklı bir gelecek hazırlamak için gerekli adımları atmadan kutlanacak olan “23 Nisan Çocuk Bayramı”, çoğumuz için göstermelik bir tören olmaktan öte gitmeyecektir.

 

Tüm olumsuzluklara rağmen tüm çocuklarımızın, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyoruz. Saygılarımızla. 22.04.2010  

                  

Eğitim Sen Adana Şube Yönetim Kurulu adına

 

Güven BOĞA

 

Şube Başkanı

 

Köy Enstitüleri’nin Kuruluşunun 70. Yılı Kutlu Olsun

Bilindiği üzere 17 Nisan 2010 tarihi, Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 70. yıldönümüne denk gelmektedir. Özellikle köy aydınlanması açısından önemli hizmetler vermiş olan bu okullar hem bir dönemin aydın kuşaklarının yetiştirilmesine kapı aralamış hem de öğretmen yetiştirme sistemi açısından da bir model olmuştur.

Cumhuriyet’in kentle kır, şehirle köy arasındaki eğitim farklılıklarını gidermek adına geliştirdiği önemli eğitim kurumları olarak Köy Enstitüleri’nin bir süre sonra köy çocuklarının aydınlanmasından duyulan rahatsızlığın da etkileriyle birleşince kapatıldığı bilinmektedir. Bugün Türkiye’de yerleştirilen pratikten kopuk, dogmatikleşmiş eğitim anlayışının karşısında Köy Enstitüleri deneyimi bir bakıma yaşamla bilgi arasında bir köprü oluşturmuş ve yaşayarak öğrenme pratiklerinin geliştirilmesi adına önemli katkılar sunmuştur. Üretimle iç içe gelişen bu öğrenme sürecinin getirdiği aydınlanma, kuşkusuz ki farklı kesimlerde farklı endişeler yaratmış ve sonunda bu kurumlar kapatılarak köy aydınlanmasının ve öğretmen yetiştirme sisteminin yozlaşmasının önü daha da açılmıştır.

Bugün ülkemizde öğretmen yetiştirme sisteminin geldiği yer ortadadır. Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmen açıklarının 134 bini bulduğunu ifade etmektedir. Oysa açık çok daha ileri düzeydedir. Öte yandan plansız programsız işleyen öğretmen yetiştirme sistemi, mesleği niteliksizleştirmeye ve işsiz öğretmenler kitlesini günden güne büyütmeye yaramaktadır. Bugün 300 binin üzerinden öğretmen atama beklemekte, bunun yanında alınan son kararlarla bu kitlenin daha da genişlemesi için yeni yollar bulunmaktadır. Bütün bu gelişmeler içinde Köy Enstitüleri pratiği, yaşamın ve gereksinimlerin ilkeleriyle buluşan bir eğitim-öğretim sisteminin gelişimini desteklemiş ve modelleşmiştir.

 

Eğitim Sen olarak köy enstitülerinin kuruluşunun 70. yılında bu enstitülere hakim olan aydınlanmacı anlayışı sahipleniyor ve aydınlanma ateşini taşıyan, demokratik öğretmen hareketinin ülkemizde gelişmesine büyük katkılar sunan tüm Köy Enstitülü eğitim emekçilerine şükranlarımızı bir kez daha iletiyoruz.

    Mehmet Rüştü ŞATIR

 Eğitim ve Basın Yayın Sekreteri

 

Adana artık Türkiye’nin hak ihlallerinin yaşandığı ve anti demokratik uygulamaların sık sık yaşandığı bir il haline gelmiş durumdadır. İnsan Hakları savunucularını, sendika yöneticilerini ve bazı siyasi parti yöneticilerini özellikle susturmak, sindirmek için Adana’da son yıllarda yasal ve demokratik eylemlerinden dolayı haklarında hemen hemen her eylemden dolayı dava açmak artık adet haline getirilmiştir.

Bunun en somut örneği ise bugün 6 Asliye Cezada 1 Mayıs Tertip Komitesi Başkanı ve Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Güven BOĞA hakkında açılan davadır. Bir sonraki duruşma 15 Nisan 2010 tarihinde görülecektir. Aslında bu davalar ile Adana Emniyeti ve mahkemeleri kitle eylemlerinde öne çıkan unsurları tasfiye etmeye yönelmişlerdir.

25.04.2009 tarihinde ilimizde 1 Mayıs Çağrısı ve Taksim’in 1 Mayıs alanı olarak açılmasını içeren yürüyüş ve basın açıklamasının tüm yasal sorumlulukları Eğitim sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa’nın da içinde yer aldığı Adana 1 Mayıs tertip komitesinindir.

25.04.2009 tarihinde Adana’da gerçekleştirilen yürüyüş ve basın açıklaması tüm ülke genelinde DİSK, KESK, TTB ve TMMOB Genel Merkezlerinin aldığı karar doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Ama ülke genelinde birçok ilde gerçekleştirilen bu yürüyüşlerle ilgili olarak bir tek Adana’da ve yalnızca Tertip Komitesi Başkanı Güven BOĞA hakkında dava ve soruşturma açılmış olması düşündürücüdür.

25 Nisan 2009 tarihinde 1 Mayıs ile ilgili olarak yapılan yürüyüş ve basın açıklaması hakkında, 2911 sayılı “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri” kanununa muhalefet edildiği iddiası ile dava açılması ve ardından İl Milli Eğitimin İdari soruşturma açması keyfiyetten başka bir durumu ifade etmemektedir.

T.C. Anayasasının 34. Maddesi şu şekildedir;

“B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkı” “Madde 34. - Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” biçiminde düzenlenmiştir.

Ayrıca yargılanma konusu yapılan 2911 de bu tür eylemler için şu şekilde bir açıklık getirilmiştir.

“Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu;    Kanun Numarası: 2911 Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı;    Madde 3 - Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

Kanunlar yapılan eylemin bir suç teşkil etmediğini belirtmesine rağmen, en temel insan hakkı olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemenin bugünün Türkiye’sinde yargılama konuları arasında birinci sıraya geldiğini görmekteyiz.  “Demokratikleşme” iddiasında bulunanlar ülkede demokrasi mücadelesi içinde yer alan unsurları tasfiye etmekte kararlı görünüyor. 

Eğitim Sen olarak 25 Nisan 2009 tarihi öncesi ve sonrası benzer içerikte gerçekleştirilen tüm etkinlikleri sahipleniyoruz.  Bir ”suç” var ise ki bizce böyle bir suç yoktur, biz Eğitim Sen olarak bu “suçu” işlemeye devam edeceğiz. Çünkü Kanunların suç olarak bile görmediği fiilleri, birileri suçmuş gibi göstererek bizleri mücadeleden alıkoyamaz.

Sendikaların üyelerinin hak ve çıkarları için yaptığı eylemlerin anayasal bir hak olduğu ve bu eylemlerin Türkiye’nin de imzaladığı ILO’nun 87, 98 ve 151 sayılı kararlarıyla paralellik arz ettiği bilinmektedir. Ayrıca başbakanlığın 2010/2 genelgesi de sendikacılar hakkında idari soruşturma açılamayacağına işaret etmektedir.

Demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesi, kanunlarında önünde yer alan bir hattı bizlere işaret etmektedir. Yasaların bunların ardından şekillendirildiği birçok olaya Türkiye emek mücadelesi ve insanlık tarihi fazlasıyla şahittir. 

Değerli basın;

Sendikal hak ve Demokrasi mücadelemiz kimi zaman hukuk kullanılarak, kimi zaman da fiili olarak engellenmeye çalışılmıştır. Yıllardır yürüttüğümüz kararlı mücadelemizden rahatsız olanlar, bizleri ve mücadelemizi, ne amaçla yapıldığı açıkça belli olan, bu tür yöntemlerle sindiremeyeceklerdir. Saygılarımızla.

 

Eğitim Sen Adana Şube Yönetim Kurulu

Son Düzenlenme Pazar, 13 Temmuz 2014 08:52

2009-2010 Eğitim Öğretim Yılı Birinci Yarıyılında da Eğitimin Sorunlarına Çözüm Üretilmedi! 

Eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin geçtiğimiz yıllarda karşı karşıya kaldığı sorunlar, 2009-2010 eğitim-öğretim yılının ilk yarısında da artarak devam etmiştir.

Geçtiğimiz dönemde, eğitimin ve eğitim emekçilerinin sorunlarını çözme noktasında hemen hemen hiçbir somut adım atılmadığı gibi, yeni sorunlar ve skandallar yaşandı.  

İşsizlik ve yoksulluğun sürekli artması, devletin kamu hizmetlerini büyük ölçüde gözden çıkarmış olması, geniş halk kesimlerini olduğu kadar eğitim sistemini ve bileşenlerini de doğrudan etkilemiştir.

Bu anlamda eğitim sisteminde yaşanan sıkıntılar elbette Türkiye’de yaşanan diğer sorunlardan bağımsız değildir.  Öncelikle eğitim sisteminin yaşadığı sıkıntılar dün ortaya çıkmamış, yıllardır sürdürülen bilinçli politikaların bir birikimi olarak bugünlere gelmiştir. Ancak AKP iktidarı, bu olumsuz birikimi daha da arttırmak için elinden geleni yapmaktadır.

Eğitimin ve eğitim emekçisinin bir türlü çözüme kavuşturulmayan sorunları, özellikle AKP iktidarı ile birlikte daha da artmıştır. Kamusal eğitimin zayıflatılması, eğitimin tamamen paralı hale getirilmek istenmesi, cinsiyet ve mezhep ayrımcılığına ilişkin uygulamalar, siyasi kadrolaşma uygulamaları, öğretmenlerin ek ders ücretlerindeki haksız kesintiler ve daha birçok sorun ve skandallar 2007 yılına damgasını vurmuştur.  

Geçtiğimiz dönem, derslik, okul, öğretmen, memur ve hizmetli açıklarına çözüm getirilmemiş, okulların araç gereç ihtiyaçları giderilmemiş, eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarında iyileştirme yapılmamış, üniversite kapılarındaki yığılmayı önlemek için gerekli adımlar atılmamıştır. Kısacası her yıl yaşanan sorunlar geçtiğimiz yıl içinde daha da artarak devam etmiştir.  

Türkiye’de pek çok alanda olduğu gibi, eğitim sisteminde de yıllardır birikerek büyüyen ve artık yapısal hale gelmiş çeşitli sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunları ana başlıklar ve rakamlarla ifade etmek gerekirse; 

  • 2009 rakamlarıyla ilköğretimde okullaşma oranı erkeklerde %96,99, kızlarda % 95,97 olarak gerçekleşmiştir. Zorunlu ve devlet okullarında parasız olduğu belirtilen ve Anayasal güvence altında olan ilköğretim, ailelerin gelir seviyesinin düşüklüğü, çocukların çalışmak zorunda bırakılması, devletin yeterli kaynağı ayırmaması ve gerekli yatırımları zamanında yapmaması gibi nedenlerle henüz tüm çağ nüfusuna yaygınlaştırılamamıştır.

  • Türkiye’de toplam öğrencilerin %75’i ilköğretimde bulunmaktadır. İlköğretim zorunlu olmasına karşın ilköğretim çağ nüfusunun yaklaşık %5’i eğitim hakkından yararlanamamaktadır. Yine ortaöğretim çağ nüfusunun %42’si ortaöğretime devam etmemekte ya da edememektedir.

  • Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2008 verilerine göre 6 yaş ve üstü Türkiye nüfusunu oluşturan 64 milyon 241 bin 226 kişinin 4 milyon 930 bin 12’si hala okuma yazma bilmemektedir. Bu sayı, okuma yazma öğrenecek yaştakilerin %7,68’ine denk gelmektedir. Okuma yazma bilmeyenlerin içinde kadınların oranı % 79,98’dir.

  • İlköğretimde öğrencilerin 24 kişilik sınıflarda normal (tekli) eğitim görebilmeleri için gerekli olan derslik sayısı 125 bin 853’dür.

  •  2002 yılından bu yana ilköğretimde okul sayısı azalmaktadır. İlköğretimde 2002 yılında 35.133 okul varken, 2009 yılında okul sayısı 33.769’a inmiştir. Aynı dönemde öğrenci sayısı 10.331.645’ten 10.709.920’ çıkmış olmasına rağmen okul sayısının azalmış olması dikkat çekicidir. Bu azalmanın nedeni özellikle köylerde giderek yaygınlaşan birleştirilmiş sınıf, Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) sistemi ve taşımalı eğitim uygulamasının artmış olmasıdır. 2002 yılından bu yana ilköğretimde okuyan öğrenci sayısı artmış olmasına rağmen, öğretmen, okul ve derslik sayısının bu artışa paralel olarak artmadığı görülmektedir.

  •  Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü’nün 2009 yılı rakamlarına göre 81 ilde toplam 4 bin 222 dershane faaliyet gösterirken, dershane sayısı bakımından üç büyük il ilk sıralarda yer almaktadır. İstanbul 657 dershaneyle ilk sırada yer alırken, Ankara’da 496, İzmir’de 187 dershane bulunmaktadır. En az dershane bulunan il 2 dershane ile Ardahan’dır. Ardahan’ı 3 dershane ile Kilis, Bayburt ve Tunceli izlemektedir.

  •  Türkiye’de kayıtlı 8 milyon 341 bin 937 engellinin yüzde 36,3’ü okuma-yazma bilmemektedir. İller ve bölgelerde ayrımcılığa dayalı uygulamalar vardır. Yatırımlar eşitsiz ve dengesizdir. Var olan okul ve kurumların belli illerde yoğunlaşması, diğer iller ve bölgelerde yaşayan engellileri ve ailelerini umutsuzluk ve çaresizliğe mahkûm etmiştir.

  • Okullarda araç-gereç, kütüphane, altyapı donatım yetersizlikleri hala giderilememiştir;

  •   Sınıf mevcutları büyük kentlerde ortalama 45-50 civarındadır;

  •  Ders kitaplarının içeriği bilimsel olmayan, ırkçı-gerici-cins ayrımcı öğelerle doludur;

  •  Sendikal örgütlenme önündeki yasal ve fiili engeller kaldırılmamış; ILO sözleşmelerine aykırı bir şekilde grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı yönünde herhangi bir adım atılmamıştır.

  •  Eğitime destek personeli açıkları (hizmetli-memur) eğitim sisteminin önemli bir sorunu olarak devam etmektedir.

  •  Adana ilçe Milli Eğitim Müdürlükleri, Cumhuriyet Başsavcılığı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezi Şube Müdürlüğünün isteği üzerine, resmi okul müdürlüklerine gönderdikleri yazı ile cezasını kamu hizmeti olarak çekecek hükümlülerin okullarda çalıştırılabilecekleri iş türlerinin listesinin hazırlanmasını istemiştir.Çocuk ve ergenlerin okulda istihdam edilen görevlilerle yakın ilişki kurmaları, rol modeli olarak görebilecek olmaları da ayrıca hükümlülerin okullarda istihdam edilmelerini sakıncalı hale getirmektedir. Tüm bu nedenlerden dolayı okulların, yeni ceza infaz sistemine göre hükümlülerin kamu yararına çalıştırılacakları kurumlar arasından çıkarılmasını talep ediyoruz.

Eğitim sisteminde yaşanan sorunların çözülmesi için, öncelikle eğitim felsefesinin değişimini öngörmek gerekir. Eğitim sistemine yeni bir bakış açısı kazandırmaksızın yapılan “yeniden yapılanma” çabaları anlamlı olmayacaktır. Yeniden tanımlanacak bir eğitim paradigmasında öncelikle eğitimin yeni görev ve amaçlarının ne olması gerektiği açıklanmalıdır.

Eğitim sisteminin içinde bulunduğu sorunların aşılması, Türkiye’de eğitimi hak ettiği noktaya taşımak, ancak gerçekleştirilecek köklü değişikliklerle olanaklı olabilir. Bu nedenle eğitim sisteminde yapısal değişiklikler gereklidir. Okul öncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin bilimsel, demokratik, laik yönünün geliştirilmesine; derslik, okul, öğretmen açıklarından eğitimin genel bütçe içindeki payına kadar, eğitimin hemen her alt konusunda köklü bir değişime gereksinim vardır. Bu değişiklikler yapılmadan atılacak her adım, eğitimin sorunlarını yarına havale etmekten öteye gitmeyecektir.

AKP iktidarı mevcut sorunları ve toplumsal eşitsizlikleri geride bıraktığımız dönemde daha da derinleştirerek karanlık bir gelecek tablosunun oluşmasına da neden olmuştur. Sorunlar artarak devam etmekte, çözüm için hiçbir yapıcı yaklaşım geliştirilmemekte ve aksine kamusal eğitimin yıkımı doğrultusunda çocuklarımızın geleceği karartılmaktadır. Geride bıraktığımız dönemin not edilmesi gereken özelliklerinden birisi de budur.

2009-2010 eğitim öğretim yılının ilk yarısının sonu itibariyle AKP, geçmiş dönemlerde olduğu gibi yine kırıklarla dolu bir eğitim karnesini hak etmektedir. 21.01.2010

Eğitim Sen Adana Şube Yönetim Kurulu adına

Güven BOĞA

Şube Başkanı

 

 
Eğitim Sen Adana Şubesi olarak “Renklerin Çığlığı” adlı ve bu yıl ikincisi düzenlenen resim sergisine,  Eğitim Sen Üyesi Öğretmenler, Ç.Ü. Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi ve öğrencilerinin tablolarının yer aldığı resim sergisi gerçekleştirildi.

 

     

 

Resim sergisi Adana Büyükşehir Belediyesi Fuaye Salonu’nda 14.12.2009 tarihinde açıldı. Milli Eğitim Müdürü Abdülgaffur Büyükfırat, Türk İş 4. Bölge Temsilcisi Edip Gülnar, Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa’nın birlikte açtığı resim sergisine Adanalı şair Mustafa Emre, öykü yazarı Mehmet Taşar, şair Çetin Boğa ve siyasi parti, kitle örgütü temsilcileriyle birlikte, öğretmenler, sanatseverler katıldı.

Toplumsal sorunların titizlikle işlendiği karma sergisinde yağlıboya ve karakalemden oluşan 61 adet tablo sanatseverlerin beğenisine sunuldu.

Sergiye Eserleriyle Katılan Arkadaşlar

AYBER     HASTÜRK

ENGİN     BUĞA

HATİCE CANSU       ERGÜDEN

MERAL    GÜN GÜLTEKİN

KENAN    TANBUROĞLU

BEHİYE    DEMİR

ALİ RIZA  TATLIELMA

MURAT   KALOĞLU

DİLBER    SEHİR

ESMA      DUMAN

ALİŞEN    AVCI

GÜLTEN  DOĞAN

AYŞE       OĞUZ

BERNA    VURAL

DİLEK       ÇAMOĞLU

SERAP     SEVİM

YAŞAR     KARAKUZU

ILGIN       TOPRAK

SEMİHA TÜRKAN   TAŞ

SİBEL       İNCİ BACALAN

SAFİYE    ÖZTÜRK

BEKTAŞ   TAŞ

DİLHAN   TUĞ

NAZIM    YAPICI

SİDAR RAHİME       AÇAR

İNSANCA BİR YAŞAM İÇİN KOŞULLARININ DÜZELTİLMESİNİ İSTİYOR. 

Bir 24 Kasım öğretmenler gününde daha taleplerimizin dikkate alınması için sesimizi yükseltiyoruz. Türkiye’nin sadece öğretmenleri değil, eğitim ve bilim emekçileri sadece yılda bir gün hatırlanmayı değil, yaşadıkları ekonomik, sosyal ve özlük sorunlarına gerçekçi ve kalıcı çözümler üretilmesini bekliyor. İşte bu amaçla tüm eğitimciler 25 Kasım 2009’da alanlarda olacak. Bugüne kadar hiçbir öğretmenler gününde, öğretmenlerin gerçek sorunları tartışılmamış, yüz binlerce eğitim emekçisinin sosyal ve ekonomik sorunları çözmek yönünde herhangi bir adım atılmamış olması düşündürücüdür.

Yıllardır sadece yılın belli dönemlerinde “öğretmenliğin kutsallığından”, “onurlu bir meslek olduğundan” söz edilmesi artık anlamını yitirmiştir.  24 Kasım’ın, Atatürk’ün “Millet Mektepleri Başöğretmenliğini” kabul ettiği gün olması açısından tarihsel bir gerçekliği ve önemi bulunmaktadır. Ancak, “24 Kasım Öğretmenler Günü”nün 12 Eylül döneminin bir ürünü, 12 Eylül zihniyetinin nasıl bir öğretmen istediğinin simgeleştiği bir gün olduğu da unutulmamalıdır.

12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan baskıcı süreçte, bütün demokratik kitle örgütleriyle birlikte, 200 bin üyesi bulunan TÖB-DER’in kapatılması, tüm malvarlığına devlet tarafından el konulması, 64 yöneticisi ve binlerce üyesinin tutuklanmasıyla eğitim emekçileri hareketi de karanlık bir döneme girmiştir. Sendikalar yıllarca baskı altında tutulmuş, çok sayıda TÖB-DER üye ve yöneticisi 12 Eylül yasaları ile sürgün edilmiş, görevlerinden olmuşlardır.

Bu dönemde 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanununa dayanılarak resmi rakamlara göre 3.854 öğretmen,120 öğretim üyesinin görevine son verilmiş, 7.200 devlet memuru hakkında yasal işlem yapılmıştır. Öğretmenler, yaptıkları işin doğası gereği kendilerini çok yönlü olarak yetiştirmek durumundadır. Ancak Türkiye’de eğitim ve bilim emekçilerinin özellikle ekonomik bakımdan yeterli desteği bulamadıkları bilinmektedir.

Türkiye’de yıllardır öğretmenler ve akademisyenler yoksulluk, memur, hizmetli ve idari personel ise açlık sınırının altında maaş almaktadır. Türkiye’nin dört bir yanında, yaşadıkları tüm olumsuzluklara rağmen fedakarca çalışan öğretmenlerimiz ve diğer eğitim emekçileri, yıllardır insanca yaşam mücadelesi vermektedir.  Bugün Türkiye’de öğretmenlere yoksulluk sınırının yarısından daha az ücret ödenmesinin ve diğer eğitim emekçilerinin açlık sınırında yaşamaya mahkum edilmesinin sorumluları, eğitimin ve eğitim emekçilerinin sorunlarına çözüm üretmek yerine, sürekli yeni sorunlar üretenlerdir. Yüz binlerce eğitim emekçisini açlığın ve yoksulluğun kıskacına alan, mesleğine karşı küstüren bu sisteme karşı, bilimsel, demokratik, nitelikli bir eğitim yaratmak için tüm eğitim emekçilerini ekonomik ve sosyal açıdan doyuran bir alternatif yaratılmadığı sürece, yaşanan sorunların artarak sürmesi kaçınılmazdır.  

 Öğretmenlerimize, hizmetli ve memurlara insanca yaşayabilecekleri, nitelikli hizmet verebilecekleri çalışma ve yaşama koşulları yaratılmalı, bunun için de başta maaşlar olmak üzere mesleki ve özlük hakları insan onuruna yaraşır düzeye yükseltilmelidir.  Bizlerin “insanca bir yaşam” talebine karşın hükümet, Türkiye’nin gelecek kuşaklarını yetiştiren eğitim ve bilim emekçilerini yoksulluğa, sefalete ve açlığa mahkum etmeye devam etmektedir. Tüm toplumsal kesimler gibi, yüz binlerce eğitim ve bilim emekçisi de, art arda gelen zamlar sonrasında ekonomik olarak ciddi bir darboğaza girmiştir. Hükümetin 2010 yılı için belirlediği “memur zammı” şimdiden buhar olup uçmuştur. Bugün açık olarak görülmektedir ki, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin haklarını savunmak, aynı zamanda nitelikli, kamusal eğitim hakkını savunmak anlamına gelmektedir. Bugün, bizim için sadece öğretmenlerin değil, kötü ve sağlıksız koşullarda çalışan, hakları gasp edilen, sürgünlere ve soruşturmalara maruz kalan, güvencesiz istihdam edildiği için eğitime erişemeyen milyonlarca çocuk ve gencimizin ve onların ailelerinin de taleplerini seslendirme ve haklarımıza bir kez daha sahip çıkma günüdür.

Bugün bizim için sadece “kutlanan” değil, nitelikli öğretmen olmadan nitelikli eğitim hakkının olmayacağını haykırma günüdür. 

 Eğitim ve bilim emekçileri, taleplerini daha gür haykırmak ve yaşadığı sorunlara boyun eğmeyeceğini göstermek için; 25 Kasım 2009 Çarşamba Günü Adana’da, Saat:11.00’de, Eğitim Sen (Büyükşehir Belediyesi Karşısı) Önünde Toplanarak, Atatürk caddesi ve Gazipaşa Bulvarı üzerinden Uğur Mumcu Alanına Doğru Greve Giden Kamu Emekçileriyle buluşmak ve destek olmak için bir yürüyüş gerçekleştirecektir. 

Tüm halkımızı Kamu Emekçileriyle buluşmaya, 25 Kasım’da gerçekleştirilecek Greve destek olmaya, yürüyüşlerimize katılmaya çağırıyoruz. Saygılarımızla. 23.11.2009

 Eğitim Sen Adana Şube Yönetim Kurulu adına

Güven BOĞA

Şube Başkanı