Kadına Yönelik Şiddet Sürüyor, İsyanımız Büyüyor! Susmuyoruz, Örgütleniyoruz, Durduracağız!

Ülkemizde AKP iktidarının son on yıldır hayata geçirdiği politikaların bir sonucu olarak kadına yönelik şiddetin sistematik olarak arttığı bilinmektedir. Bugün çok yönlü eril şiddetin tüm toplumu sardığı bir süreçten geçiyoruz.

Bugün 2012 yılı Türkiye’sinde, hayata geçirdiği erkek egemen politikalarla AKP iktidarı, diktatörlük rejimlerini aratmayan uygulamalarını başta kadınlar olmak üzere, kendisi gibi düşünmeyen, iktidarına biat etmeyen tüm muhalif kesimlere dayatmaktadır.

Eril şiddetin türlü biçimleri ile karşı karşıya olduğumuz böylesi bir süreçte iktidar, karşı ses çıkaran tüm kesimlere olduğu gibi üyelerimize yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalarla Konfederasyonumuza yönelik saldırılarını da sürmektedir. Üst üste yapılan operasyonlarla onlarca üye ve yöneticimiz gözaltına alındı ve tutuklandı.

Bugün itibariyle iş kollarımızın genel merkez kadın sekreterleri, şube kadın sekreterleri ve kadın komisyonu üyelerimizden oluşan 14 kadın arkadaşımız ve toplamda 67 üyemiz tutukludur.

Emek ve demokrasi mücadelesini cinsiyet özgürlüğü mücadelesinden ayrı görmeyen, bu kapsamda kurulduğu günden bu yana kimseden icazet almaksızın, kendi ilkeleri ışığında mücadelesini yürüten Konfederasyonumuza yönelik bu saldırıları manidar buluyoruz. Mevcut hükümetin amacı bir taşla birkaç kuş vurmaktır. Bir yandan kadın üyelerimiz şahsında Türkiye’deki kadın mücadelesi, diğer yandan tüm üyelerimiz şahsında yürüttüğümüz emek ve demokrasi mücadelesi hedef alınmaktadır. Böylelikle kamu emekçilerinin örgütlü gücü etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır.

Buna karşın, biz KESK’li kadınlar; KESK’e yönelik bu saldırılara itiraz ediyor arkadaşlarımızı yanımızda istiyoruz. Bir kez daha haykırıyoruz: Özgürlük, barış, demokrasi, emek ve insanca yaşam mücadelesini içerde ya da dışarıda aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.

Kadın cinayetleri, taciz ve tecavüz olayları hız kesmeden sürüyor;

Bizzat başbakanın “kadın erkek eşit değildir “ diyerek açtığı yoldan ilerleyen devlet ve hükümet yetkililerinin her gün yeniden ürettikleri cinsiyetçi söylem ve pratikler, toplumsal yapıda yerleşik olan eşitsiz cinsiyet ilişkilerini daha da pekiştiriyor. Erkeğin küçük devleti olan aile dışında, kadının toplumsal yapı içinde kendi kimliğiyle var olmasına tahammül edilemiyor. Bu kısır çemberi aşmayı zorlayan birçok kadın taciz veya tecavüz ile olmadı canına kast edilerek durdurulmaya çalışılıyor. Kadına yönelik şiddet istatistiklerine yansıyan rakamlar, ne yazık ki bizleri haklı çıkarıyor. Türkiye’de kadına yönelik şiddet münferit değil sistematiktir ve son 10 yıllık AKP iktidarı döneminde belirgin bir artış göstermiştir.

Biz KESK’li kadınlar; “Şiddetten arındırılmış bir dünya bir Türkiye yaratmak” şiarıyla sendikalarımızda örgütlenmeye devam edeceğiz, iş yerimizde, sokakta şiddetin her türlüsüne hayır diyeceğiz, inadına susmayacağız inadına isyan edip haykıracağız.

 

Esnek güvencesiz çalışma koşullarının dayatılması yanında, iş güvencemiz de tartışmaya açılmak isteniyor, yoksulluk yaşamı her geçen gün daha da zorlaştırıyor

İş güvencemizin kapalı kapılar ardında tartışıldığı bu dönemde, kadınlar daha çok ev işlerine mahkûm edilmek istenmekte, çalışma hayatının içinde direnen kadınlara da kölelik koşulları dayatılmaktadır. AKP iktidarının 19.yy kölelik düzenini aratmayan Ulusal İstihdam Stratejisinin güvencesiz, sendikasız, esnek ve ucuz işgücü ordusu için emekçilere fırlattığı saldırı okları en fazla kadınların sırtlarına saplanmaktadır. 10 yıllık iktidar sürecinde haklarımızı gasp eden ve bir 10 yılımızı daha ipotek altına almaya ant içmiş AKP hükümeti, “Hedef 2023” projesiyle daha ucuz ve daha korunmasız kadın emeğini, sağlık ve eğitim harcamalarını kısmayı, yaşlı, hasta ve çocuk bakımlarını artık kamusal bir hizmet olmaktan çıkarmayı ve evdeki görevleri katlanmış “köle kadınlar” yaratmayı hedeflemektedir

Biz KESK’li kadınlar; eğitim ve sağlık sistemiyle, hukuksal düzenlemeleriyle, gelenek, görenek, örf ve adet sistemiyle her türlü dayatmayı içeren bizi ikincil cins olarak gören ataerkil sisteme ve cinsiyet ayrımcılığını pekiştiren neo-liberal politikalara karşı mücadele edeceğiz.

Hükümet İçerde ve dışarıda savaş naraları atıyor, diyalog ve müzakere yoluyla çözüm üretmek yerine sorunları daha da derinleştiriyor.

Ülkede 30 yıldır süren çatışmalı ortamın, en ağır sonuçlarını biz kadınlar yaşadık. Kürt sorununda, diyalog ve müzakere yoluyla çözüm yerine, şiddeti temel alan bildik politikalarda ısrar edilmesi, yaşanan acıları katlamak dışında bir sonuç getirmedi. Bu çerçevede Kürt sorununun demokratik çözüm yolunu açmak için kendi bedenlerini ortaya koyan binlerce tutuklu ve hükümlünün, yürüttükleri açlık grevi eylemlerini 68. günde sona erdirmeleri, ülkemizde onarılması imkânsız derin yaraların açılmasının önüne geçti. Başta tutuklu ve hükümlülerin anneleri olmak üzere duyarlı tüm insanların yüreğini ağzına getiren bu sürecin barış için bir fırsat olarak değerlendirilmesini istiyoruz. Yıllardır söyledik yine söylüyoruz; her savaşın ortak düşmanı kadınlardır. AKP hükümeti 10 yıldır, içeride çeşitli biçimlerde eril şiddeti sürdürürken, şimdi bir de Ortadoğu ve Suriye’ye savaşı körüklüyor. Silahlı çatışmalar kadına yönelik şiddeti tırmandırır ve tecavüz, cinsel kölelik, ev içi şiddet, yoksulluk ve göç kadınların kaderi haline gelir.

Biz KESK’li kadınlar yaşanan savaşın son bulması için, daha fazla insanın ölmemesi için, anaların daha fazla ağlamaması için, bu savaştan medet uman ve kar sağlayanlara karşı, Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için eşit, özgür, barışçıl ve demokratik bir Türkiye özlemimizi bıkmadan, usanmadan haykıracağız.

Böylesi bir atmosferde KESK’li Kadınlar olarak gerçekleştireceğimiz “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Ve Dayanışma Gününde, ” biz KESK’li Kadınlar olarak eril şiddetin her türlüsüne karşı yine alanlarda olacak ve taleplerimizi haykıracağız.

Son söz olarak diyoruz ki;

Kadına yönelik şiddet sürüyor, isyanımız büyüyor!

Susmuyoruz!

Örgütleniyoruz!

Durduracağız!

KESK Adana Şubeler Platformu Adına

Hülya ÇINAR

SES Adana Şube Eğitim Sekreteri

BASINA VE KAMUOYUNA

DEĞERLİ BASIN EMEKÇİLERİ, DEĞERLİ HALKIMIZ

AÇLIK GREVLERİNDE KRİTİK AŞAMAYA ÇOKTAN GELİNDİ... HÜKÜMET ‘TARAF’ OLMAYI BIRAKIP, ACİL ÇÖZÜM KONUSUNDA ‘MUHATAP’ OLMALIDIR!

Cezaevlerinde başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevleri yeni katılımlarla birlikte 10 bin kişiyi bularak 62. gününe girdi.

Açlık grevleri bir ülkede demokrasinin, eşitliğin ve özgürlüğün olmadığı siyasal sistemlerin bir sonucudur. 1980’den bu yana yaşanan açlık grevlerinin sayısı, içinde bulunduğumuz baskı ve zorba düzeninin, karanlığının da bir kanıtıdır. Ülkemizde 12 Eylül’le başlayan eşitlik ve özgürlüklerin rafa kalktığı bu karanlık, bugün AKP’nin gölgesinde derinleşerek devam etmektedir.


Cezaevlerinde açlık grevlerinde bulunan yüzlerce tutuklu ve hükümlünün içinde yeterli besin desteği ve sağlık hizmeti almayanların ciddi ve geri dönüşümsüz sağlık sorunları ile karşı karşıya oldukları bilinmektedir. Cezaevlerinde bir cezaevi hekimi bulunmadığından bu görev aile hekimlerine devredilmiş olup bu durum tedavinin devamlılığını bozmaktadır. Ayrıca gelen doktor raporları ve hükümlü başvurularında tutukluların doktor kontrolünü kabul etmedikleri ve TTB gibi bağımsız kuruluşlar tarafından bu hizmetin verilmesini istedikleri de bilinmektedir.


 

İnsanların sakat kalmaması, ölümlerin yaşanmaması için Adalet Bakanlığı’nın başta tabip odaları olmak üzere insan hakları savunucularının açlık grevi yapılan cezaevlerini ziyaret etmesine izin vermesi gerekmektedir. Sağlıklı içme suyu, tuz, şeker ve yaşamsal önemi olan B1 vitaminin mutlaka temin etmeli ve isteyen grevcilere ulaştırmalıdır.


Açlık grevlerinde en riskli günlere girildiği ve ölüm haberlerinin gelmesinin an meselesi olduğu bu kritik aşamada bile AKP, hadi bırakalım çözüm konusundaki siyasi sorumluluğunu, hükümet olarak, yaşam hakkının kutsallığı ve insani değerlerin korunması yükümlülüklerini dahi yerine getirmekten kaçınmakta ve adeta ölümlere davetiye çıkartmaktadır. Dahası, insanların ölüm sınırında gezindiği bu sorunda da hükümet, tıpkı başka toplumsal sorunlarda olduğu gibi “Ben ne dersem o olur” iktidar anlayışıyla hareket etmekte ve sağlıklı diyalog yolları kurmak yerine, sorunu siyasi bir manevra alanı olarak kullanmaktadır.


Özgürlük ve demokrasi alanını toplumsal yaşamın her alanında giderek daraltan AKP hükümeti, Kürt sorununda izlediği otoriter, baskıcı, tekleştirici yöntemlerle ve sürdürdüğü anti demokratik devlet anlayışı ile bugüne kadar yeterince ölüme, acıya ve gözyaşına neden olmuştur. Bugün taleplerini ifade etmek için açlık grevlerine başvuran mahpuslara karşı içinde bulunduğu duyarsızlık, aymazlık hali ise geçmişten hiçbir ders almadığını, sorunu çözmek yerine derinleştirme anlayışından vazgeçmediğini göstermektedir. Açlık grevlerinin bugün diyalog yöntemi ile çözülmesi, bugüne dek AKP hükümetinin askeri ve siyasi operasyonlarla derinleştirdiği Kürt sorununda da çözüme doğru atılacak önemli bir adım olacaktır.

Ülkenin temel sorunlarının çözümünde toplumsal konsensüs aramayıp, tüm kesimlerin sorgusuz sualsiz, politikalarına biat etmesini isteyen AKP hükümeti, açlık grevleriyle ilgili yapılan önerilere, getirilen çözümlere, taleplere ve beklentilere gözünü, kulağını tamamen kapatmaktadır.

Bu nedenle, takiye yapmayı, gerçekleri saptırmayı mubah görmektedir. Başta “inkâr” ve “tecrit” politikaları olmak üzere dünün iktidar sahiplerine karşı getirdikleri bütün suçlamaları bugün kendileri yapmaktadır.

Tecrit ve izolasyon politikaları, egemenlerin iktidarını tesis etme amacıyla insani özellikleri köreltmek için uygulanan ve Türkiye’deki tüm muhalifleri bekleyen, insanlık dışı bir uygulamadır.

Açlık grevlerinin başlamasına neden olan siyasi ve insani talepleri diyaloglarla çözmek yerine, sorunu değil de, sorunu ifade eden insanları ölüme sürüklemesinin veya sürüklenmesine seyirci kalınmasının, ülkemizde onarılması imkânsız derin yaralar açacağına inanıyoruz.

Bu nedenlerle, açlık grevlerine seyirci kalmak, ölümlere seyirci kalmaktır.

Bizler Adana da Meslek odaları, Sendikalar, Demokratik kitle örgütleri, Siyasi parti ve insan hakları savunucuları olarak “ÖLÜM DEĞİL ÇÖZÜM PLATFORMU”  adıyla hükümeti bu konuda sorumluluğunu yerine getirmeye davet ediyoruz ve Bir kez daha ifade ediyoruz, 
Bu Kez Ölüme Karşı Yaşam Kazansın!

 

ÖLÜM DEĞİL, ÇÖZÜM PLATFORMU’adına

Yusuf KÖSELE

Haber Sen Adana Şube Sekreteri

Adana'da 'Ölüm Değil, Çözüm Platformu' kuruldu

Adana'da bir araya gelen çok sayıda siyasi parti, platform, sendika, meslek örgütü “Ölüm Değil Çözüm Platformu” oluşturarak, açlık grevlerine duyarlılık çağrısı yaptı.

CEZAEVLERİNDE Kİ AÇLIK GREVLERİ İLE İLGİLİ DEKLARASYON

Türkiye cezaevlerinde 12 Eylül 2012 tarihinde başlayan açlık grevleri 59. gününe girmiştir. Açlık grevinde bulunanlar grevin süresiz ve dönüşümsüz olduğu yönünde açıklama yapmışlardır. Cezaevlerini izleyen insan hakları örgütleri, 72 cezaevinde 707 mahpusun açlık grevini sürdürdüğünü açıklamıştır. Basına yansıyan son haberler, açlık grevinde bulunan kişi sayısının dramatik olarak artabileceği endişesi yaratmaktadır. Türkiye’de daha önce yaşanan ve kamu vicdanını derinden yaralayan açlık grevlerini hatırlayarak, bu süreci endişeyle izliyoruz.5 Kasım tarihinden sonra yeni katılımlarla tüm cezaevlerinde açlık grevine katılan kişi sayısı 10 bin olmuştur.

Dünya Tabipleri Birliğinin 1991 tarihli Malta Bildirgesi açlık grevcisini “zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi” olarak tanımlar.

Bu tanıma göre, açlık grevi bir protesto biçimidir. Kişi kendi iradesi ile bilinçli olarak yemeyi reddetmektedir. Açlık grevi, günlük belli miktarlarda su, tuz ve şeker alımını devam ettirme esasına dayanır. Ayrıca açlık grevi sonlandırıldığında kalıcı nörolojik sorunların görülmemesi için B1 vitamini içeren karışımların mutlaka alınması gerekir.

Bir açlık grevi ölümle sonuçlanabilir. Fakat açlık grevcisinin temel amacı ölmek değil, yaşama dair taleplerini duyurmaya çalışmaktır.

Normal olarak açlık grevlerinin ölümle sonuçlanmasını kimse istemez. Bu nedenle açlık grevi eylemine başvuran mahpusların yaşam haklarının korunması için başta tüm yetkililer olmak üzere, bütün bir toplumun gerekli duyarlılığı göstermesini bekliyoruz.

1980 yılından bu yana Türkiye cezaevlerinde 144 kişi açlık grevleri nedeniyle yaşamını yitirmiş; binlerce mahpus kalıcı sakatlıklarla yaşamını sürdürmek zorunda kalmıştır.

Mahpusların zorla müdahaleyle tek kişilik hücrelere yerleştirilmeleri ve bilinçsizce yapılacak ‘tıbbi müdahalelerin’ sorunları daha da ağırlaştırma ihtimali yüksektir. Dolayısıyla, cezaevlerinde bu kişilere sağlanan bakım hizmetlerinde ve bu kişilerin sağlık koşullarının normalleştirilmesinde, Dünya Tabipler Birliğinin bildirgeleri/ ilkeleri, ulusal ve uluslararası tıbbi ve hukuksal metinler ile evrensel etik kurallar ışığında Türk Tabipleri Birliğinin geliştirdiği uygulama ve yaklaşımların esas alınması gerekir.

Soruna temel hak ve özgürlüklerin esas alınarak yaklaşılması ve taleplerin bu doğrultuda değerlendirilerek çözüme kavuşturulması sağlanmalıdır. Koşulsuz ve önyargısız olarak insanı merkeze alan bir değerler bütününe daima ihtiyacımız vardır.

Bizler Adana da aşağıda imzası olan insan hakları savunucuları, sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, meslek odaları, sendikalar ve siyasi partiler olarak, ÖLÜM DEĞİL, ÇÖZÜM PLATFORMU adı altında bir araya gelerek bir mücadele platformu oluşturduk. ÖLÜM DEĞİL ÇÖZÜM PLATFORMU olarak Demokratik kamuoyunu sürecin sağlık açısından en az olumsuzlukla sonlanması ve sorunun çözümü için daha fazla çaba göstermeye yetkilileri sorunun bir an önce çözümü için adım atmaya çağırıyoruz.

 

TÜRKİYE BARIŞ MECLİSİ

ADANA TABİP ODASI

GENEL İŞ

TMMOB ADANA İKK

KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU

İHD

YAŞAM İÇİN HUKUKÇULAR İNİSİYATİFİ

ÇHD

HALK EVLERİ

ÖDP

ALEVİ KÜLTÜR DERNEKLERİ-HACI BEKTAŞİ VELİ

ANADOLU KÜLTÜR VAKFI -PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEGİ

KURDİ/DER

TUNCELİLER/DER

YENİDÜNYA İÇİN ÇAĞRI

DİP

TÜRKİYE GERÇEĞİ

TUHAY/DER

TKP

RADYO DÜNYA

MKM

SOSYALİST FEMİNİST KOLLEKTİF

KADIN EMEĞİ KOLLEKTİFİ

ADANA KADIN PLATFORMU

ADANA BARIŞ ANNELERİ İNSİYATİFİ

BDSP

HDK ( EMEP, ESP, EDP, SYK, BDP, TÜRKİYE GERÇEĞİ, SDP )

ANADOLU/DER

 

 

Kurumlar Adına

GÜLİSTAN ATSOY

SES Adana Şube Kadın Sekreteri

ÖLÜM DEĞİL, ÇÖZÜM PLATFORMU

Ülkemizde emeği ile geçinenler, AKP iktidarında çok zor koşullarda yaşamaya mahkum edilmekte ve kaderleriymiş gibi kabullenmeleri istenmektedir. Halka daha fazla baskı ve sömürüden başka bir şey sunmayan AKP iktidarı, her zaman olduğu gibi yine emekçilerin aşına, işine, evine göz koymakta, insanca yaşam taleplerini zor kullanarak görmezden gelerek  sindirmeye çalışmaktadır. Daha fazla sömürü ve kar peşinde koşan bir avuç zorbadan ibaret tekellerin talepleri karşılanırken,  emekçilerin sırtındaki yük daha da artmaktadır. AKP iktidarı eli ile dayatılan bu yük, elektriğe, doğalgaza, ulaşıma yapılan zamlarla birlikte artık tahammül sınırlarını aşmıştır.

Emperyalist tekellerin rant merkezi haline dönüştürülen ülkemizde, yüksek savaş harcamalarının da etkisiyle bütçede oluşan açıklar, zamlar ve yeni vergilerle zaten yoksul olan halkın cebinden karşılanmaya çalışılmaktadır. İzlediği politikalarla ülkemizi emperyalist tekellere tam bağımlı hale getiren AKP hükümeti, sermayenin tüm taleplerini büyük bir iştahla yerine getirmekte, ülke ekonomisini giderek üretimden ve istihdamdan koparmaktadır. Artık çalışma çağındaki her iki kişiden birinin iş bulamaz hale geldiği ülkemizde, ücretler sadaka gibi dağıtılmakta, emekçi kesimler hızla güvencesiz çalışma biçimleriyle kölelik düzenine mahkum edilmektedir. AKP iktidarı, kamu emekçilerinin iş güvencesini de elinden almak istemektedir. KESK buna asla izin vermeyecek ve direnecektir.  Çünkü biliyoruz ki; güvencesiz ve esnek çalışma koşullarının yaygınlaştığı tüm alanlarda emekçiler, ölümle, işsizlikle, açlıkla burun buruna gelmektedir.

AKP iktidarı ülke içinde halkı hızla yoksullaştırırken, aynı anda Suriye'ye dönük emperyalist müdahalenin de taşeronluğunu üstlenmiştir. Ülkemizi kanlı ve haksız bir savaşın içine çekecek adımlar atmıştır. "Ortadoğu' da Eş Başkanlık", “Bölgesel aktörlük` adı altında, gizli üsler, askeri kamplar ve silah yardımları ile adımların hızlandırıldığı bu yeni aşamada ülkemiz, fiili bir savaşın içine girerek Suriye’de halklarının katledilmesine taraf haline getirilmiştir. ABD’nin emirleri ile hızla tezkere kararı çıkartılmış, bedelinin hem Suriye hem de Türkiye halklarının ödeyeceği emperyalist müdahale ve işgale neden olacak savaş bizzat AKP iktidarı tarafından çıkartılmak istenmektedir.

Tüm bu gelişmelerin yanında, AKP iktidarı anti demokratik uygulamalarıyla imparatorluğunu ilan etmeye çalıştığını görüyoruz. ‘İleri demokrasi` adı altında tüm muhalif kesimlere dönük operasyonlarla Türkiye ‘açık hava hapishanesine` çevriliyor. Ülkemiz ABD emirleri ile Ortadoğu’da bölgesel bir savaşın üssü haline getirilmeye çalışılırken AKP iktidarı üyelerinin kullandığı söylemlerle halkların kardeşçe yaşama iradesi yok edilmeye çalışılıyor. AKP hükümeti, Kürt sorununda da askeri ve siyasi operasyonlarla sürdürdüğü politikası ile Kürt halkının meşru ve demokratik taleplerinide yok saymaktadır.

Buradan AKP hükümetine sesleniyoruz, bizler bu planlarınıza izin vermeyeceğiz. Bizler, ülkeyi savaşa sürükleyen, halkı yoksullaştıran, işsizliği arttıran, ülkenin kaynaklarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çeken bu sisteme teslim olmayacak, kendi kaderimizi elimize alacağız. Bizler, emekçi halkların karnını doyuramadığı, başını sokacak bir yuvaya dahi sahip olamadığı bu düzene karşı sonuna dek mücadele etmeye kararlıyız.  Bizler biliyoruz ki işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı ve baskılar, gözaltılar ve tutuklamalar, ülkeyi yönetenlerin sınıfsal ve politik tercihlerinden kaynaklanmaktadır. Onlar tercihlerini işbirlikçi sermayeden, güç odaklarından, yolsuzluk ve yoksulluk düzeninden beslenenlerden ve emperyalist paylaşım savaşlarından yana kullanıyorlar. Kuşkusuz tüm bu talana ve savaşa dur diyecek olanların, bizlerin gücünün farkındalar. Bu nedenle sadece endişeleri ve korkuları değil saldırganlıkları da artıyor. Bu korku o kadar büyük ki, sendikal faaliyetlerimizi, demokratik eylem ve etkinliklerimizi yargılama konusu yaptıkları operasyonları ile 66 KESK yöneticisi ve üyesini bugün hala F tipi zindanlarda tutsak edebiliyorlar.

En demokratik haklarımızı kullanmamıza bile tahammül edemiyorlar.  Emek ve demokrasi düşmanı adaletsizlik, hukuksuzluk üzerine bina ettikleri köhne düzenlerine hiç kimse muhalefet etmesin istiyorlar. Özel Yetkili Mahkemeleri, Terörle Mücadele Yasasını kalkan ettikleri sistemlerini ayakta tutabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar. 

Bugün emek ve demokrasi güçlerine yönelen saldırı okları aslında emekçi sınıfın direnme güçlerine ve örgütlenme haklarına yöneltilmiş oklardır. Emekçilerin sendikal haklarını yok etmeye yönelen bu saldırıları pervasız bir şekilde günden güne arttıranlar unutmasınlar ki, bu topraklar kendini ebedi sanan nice zalimler, nice Nemrut'lar gördü. Ama tarih defalarca ezeli ve ebedi olanın halkların ve emekçilerin özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesi olduğunu kanıtladı. 

Bizler bu topraklarda emekçilerin hakları, demokrasi için mücadele etmenin zor, bedelinin ağır olduğunu ne kadar iyi biliyorsak son sözü söyleyenlerin de mücadele edenler olduğunu da o kadar iyi biliyoruz. Onlar ne kadar bizleri sindirmekte kararlıysa, bizler de sonuna kadar direnmeye, sömürüsüz, eşit ve insanca yaşam koşullarının olduğu bir dünya için mücadele etmeye o kadar kararlıyız.  Ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar korkarlarsa korksunlar, Türkiye’nin dört bir yanında zulmün kayalarına vurmaya hazırlanan emekçilerin birleşik gücünü engelleyemeyecekler. Bugüne kadar ortaya koyduğu mücadele ile milyonların taleplerini kararlılıkla savunan KESK, bu onurlu mücadelede de her zaman vardı ve varolacaktır.

Üzerimizde yaratılan tüm baskılara, kuşatmaya inat sesimizi daha fazla duyurmaya devam edeceğiz.  Tüm emekçileri, işçileri, halkımızı, yoksulluğun, sefaletin, baskıların karanlık dünyasına karşı geleceğimize hep birlikte sahip çıkmak için mücadelede birleşmeye çağırıyoruz.

 AKP faşizmine boyun eğmedik, boyun eğmeyeceğiz.

KESK Eğitim ve Örgütlenme Sekreteri

Akman Şimşek

Yaşasın Örgütlü mücadelemiz!

Yaşasın demokrasi mücadelemiz!

Yaşasın sendikal mücadelemiz! 

Yaşasın KESK!

AKP'nin emperyalistlerin teşviki ile sürdürdüğü bölgesel savaş çığırtkanlığı, Suriye'de iç savaşı kışkırtma hamleleri, giderek tırmandırdığı savaş politikaları Akçakale'de 5 kişinin, Suriye’de ise 34 Suriye askerinin yaşamını yitirmesine neden oldu.

Sınıra yaklaşık 200 metrede Toprak Mahsulleri Ofisi'nin lojmanlarının olduğu bölgeye dün saat 15.30 sularında bir top mermisi isabet etti. Burada bir can kaybı yaşanmazken, bir saat geçmeden aynı bölgedeki Kazım Karabekir Caddesi'ne iki havan mermisi düştü. İkinci patlamanın ardından bir anne ve 4 çocuğu hayatını kaybetti. Ardından Türkiye, Suriye’ye top atışları gerçekleştirdi. Yaklaşık 15-20 gündür çatışmaların devam ettiğinin belirtildiği bölgede halk büyük bir gerginlik yaşıyor.

               Emperyalistlerin Türkiye üzerinden bölgede ve özellikle Suriye’de izlediği savaş politikası ve gerilim stratejisi bölge halkının yaşamını tehdit etmektedir. Her fırsatta ABD, Suudi Arabistan ve Katar’la beraber işbirlikçi muhalefete desteğini açıklayan AKP hükümeti Suriye'de alenen iç savaşı kışkırtıyor. “Hür Suriye Ordusu” (HSO) denen emperyalizm işbirlikçisi yapı ise Türkiye ve emperyalist devletler tarafından silahlandırılıyor, eğitiliyor ve sınırdan geçiriliyor.

               ABD Emperyalizminin bölgedeki yayılmacı politikalarının baş destekçisi konumunda olan  Türkiye, Suriye’de oluşturulan Kürt özerk yönetimine karşı şoven politikalarını hayata  geçirmek için Hür Suriye Ordusunu açıktan desteklemekte, her fırsatta bu bölgenin işgal edilmesinin zeminini aramaktadır.  

Hatay’da ve Urfa’daki kamplarda Hür  Suriye Ordusu militanlarını eğiten, silah ve malzeme yardımı yapan Türkiye bölgede çıkacak  olası bir savaşın baş aktörü olmak için elinden geleni yapmaktadır. AKP Hükümeti dün akşam Suriye’nin gerçekleştirdiği söylenen top atışı karşısında her ne kadar mağdur pozlarına girse de  esasta aylardır süren bu gerilimli dönemde Suriye ile girilecek olası savaşa  taraf olduğunu göstermiş oluyor. Bu saldırı Türkiye’nin iç ve dış siyasetinden bağımsız değildir. Sorunları demokratik yollardan çözmeyen, inkar ve imha siyasetinde ısrar etmenin sonuçlarıdır. Suriye’de iç savaşı kışkırtan ve “bizim için iç sorundur” diyen, Kürt sorununda imhada derinleşen AKP iktidarının politikaları bu türden olaylara zemin yaratmaktadır.

İçeride yeni zam kararlarıyla işçi ve emekçilerin yaşamını çekilmez hale getiren AKP Hükümeti Kürt halkına karşı açık, Suriye halkına karşı ise aylardır örtülü savaş yürütüyor. Gerici savaşların faturası ise halklara kesiliyor. Devlet savaşı tırmandırıyor, bütçe açık veriyor. Bir yandan Suriye’deki gerici iç savaş finanse ediliyor  diğer yandan emekçilerin alınteri kobra helikopterlere, zırhlı araçlara yatırılıyor. Kirli ve gerici bölgesel savaşın ekonomik yükü ise biz emekçilerin sırtına yükleniyor. Geçtiğimiz günlerde akaryakıttan ÖTV’ye kadar yeni zamlar yapıldı. Doğalgaz, elektrik, sigara, emlak vergilerine zamlar ise yolda.

Biz işçi ve emekçiler Suriye ile girilecek savaşın emekçiler için büyük bir yıkım olacağını biliyoruz. Binlerce insanımızın ölümüne yol açacak olası bir savaşın karşısında olduğumuzu her fırsatta söyleyeceğiz. Ne ABD’nin emperyalist hevesleri ne de AKP’nin ırkçı, gerici ABD işbirlikçisi politikaları kazanacak.

Onurumuzun, geleceğimizin, savaşın sis bulutuyla kararmasına geçit vermeyeceğiz. İşgale ortak, savaş tezkeresine geçit vermeyeceğiz.  

 Buradan AKP Hükümetine sesleniyoruz. “Bu gerici savaş politikasından derhal vazgeçin”  Adana’da bir araya gelen kurumlar olarak  tüm emekçi halkımızı barışın sesini haykırmaya, Suriye ile girilecek olası savaşa karşı çıkmaya çağırıyoruz. 4.10.2012

 

KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU - DİSK ÇUKUROVA BÖLGE-ADANA TABİP ODASI-TMMOB ADANA İKK

ALEVİ KÜLTÜR DERNEKLERİ – PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ- TUNCELİLER DERNEĞİ- HALKEVLERİ- İHD

CHP - TKP- ADANA HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ -ANADOLU DER

Kurumlar Adına

Serpil ARSLAN

Kamu emekçilerinin en temel ekonomik, sosyal ve demokratik talepleri karşısında üç maymunu oynayan, taleplerimizi görmezden gelen AKP hükümetine karşı gerçekleştirdiğimiz 23 Mayıs grevi, Türkiye’nin dört bir yanında geniş bir katılımla ve başarıyla gerçekleştirilmiştir.

Öncelikle grevimize büyük bir hoşgörüyle sahip çıkan halkımıza, haklı mücadelemizde yanımızda olan tüm sendika, meslek örgütü ve odalara, siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine ve taleplerimizi halka duyurmak için yoğun bir mesai yaşayan siz basın emekçilerine teşekkür ediyoruz. 23 Mayıs grevine katılan, taleplerine, hak ve özgürlüklerine sahip çıkan tüm kamu emekçilerini kutluyoruz.

Buradan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na da bir çağrıda bulunuyoruz:

 

23 Mayıs’ta ortaya çıkan iradeyi görmezden gelmeye sizin de hakkınız yok. Kamu emekçilerinin taleplerinden ve ülke gerçekliklerinden kopuk olarak yapacağınız her değerlendirme zaten tartışmalı olan “bağımsızlığınızı” daha da sorgulanır hale getirecektir. Ülkenin tüm kamu emekçileri ve emeklileri sizden hükümetin “ noterliğini” yapmanızı değil,  kamu emekçilerinin 23 Mayıs’ta bir kez daha ortaya koyduğu iradesini temel almanızı bekliyor.

 Şube Yürütme Kurulu

BASINA VE KOMUOYUNA

AKP Hükümeti, 4 milyonu aşkın kamu emekçisinin ve emeklinin beklediği maaş zammı teklifini nihayet açıkladı. Geçtiğimiz pazartesi günü açıklanan teklife göre AKP hükümeti, kamu emekçilerine ve emeklilerine 2012 için yüzde 3+3, 2013 için ise yüzde 2+3 maaş zammı reva görmüştür. Hükümetin teklifi sadece komik bile sayılamayacak yüzdelik artışlardan ibarettir. Hükümet, günlerdir komisyon toplantılarında gündeme getirdiğimiz ekonomik, sosyal ve özlük sorunlara ilişkin olarak hiçbir teklif sunmamıştır. Sendikaların sunduğu yüzlerce talep görmezden gelinmiştir.

Hükümetin teklif diye sunduğu rakamlar her şeyden önce yıllardır ülkenin dört bir yanında fedakarca çalışan kamu emekçilerine karşı yapılmış büyük bir saygısızlıktır. Devletin resmi rakamları bile 2012 yılının sadece ilk üç ayının enflasyonunun %3.9 olduğunu gösterirken bu tekliflekamu emekçileri ve emekliler ile açıkça alay edilmiştir.

Daha geçen ay sermeye kesimine bir kalemde milyarlarca liralık teşvik paketi sunan AKP hükümeti, sıra kamu emekçilerine gelince teklif diye “sadaka” gibi maaş zamları önermiştir.Ciddiyetten yoksun bu teklif sermayeye karşı bonkör olan hükümetin kamu emekçilerine ne kadar cimri olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Nisan ayında yapılan zamlarla devletin resmi rakamlarına göre enflasyon son 3,5 yılın rekorunu kırarak % 11’in üzerine çıkmıştır. Doğalgaza, elektriğe, akaryakıta bir yıl içerisinde toplamda % 30’u aşan zamlar yapılırken sadece gıda ürünlerine bir yıl içerisinde %13’ü aşan zamlar yapılmıştır. Bu rakamlar devletin resmi rakamlarıdır. Sokakta, pazarda, hayatın her alanında karşılaştığımız gerçek enflasyonun devletin bu resmi rakamlarının çok üzerinde olduğu açıktır.

İçinde bulunduğumuz ay ile birlikte 5 aydır maaş zammı almayan kamu emekçilerinin ve emeklilerinin kendileriyle açıkça dalga geçen, emeklerini aşağılayan bu teklifi kabul etmesi mümkün değildir.

Bilindiği üzere KESK olarak bir süredir toplu sözleşme sürecine ilişkin kamu emekçilerinin asgari taleplerini içeren bir imza kampanyası çalışması yürütüyoruz. Bugün burada toplu sözleşme masasına götürülmek üzere ilimizdeki işyerlerinden topladığımız 10.000 kamu emekçisinin imzasını Ankara’ya göndermek için toplanmış bulunuyoruz. Topladığımız her imza kamu emekçilerinin gerçek iradesini yansıtmaktadır.  Altında imzamız olan bu metinlerle hükümeti ciddiyetten yoksun teklifini derhal geri çekmeye çağırıyoruz. Biz;

Çalışma yaşamını ilgilendiren bütün konuların görüşüleceği, her sendikanın kendi üyeleri adına toplu sözleşme imzalayacağı ve anayasal hakkımız olan grevi teminat altına alan bir düzenleme istiyoruz.

2012 yılı için en düşük kamu emekçisi maaşının 2.145 TL’ye yükseltilmesini, bu çerçevede tüm kamu emekçilerinin maaşlarına %30 zam yapılmasını istiyoruz.  Kamuda sözleşmeli, taşeron vb. isimler altında,  farklı statülerdeki güvencesiz çalışmaya son verilmesini ve tüm çalışanların iş güvencesine kavuşturulmasını talep ediyoruz.

Her ne ad altında olursa olsun kamu çalışanlarının aldığı tüm ek ödemelerin emekli aylığına yansıtılmasını, maaşlarının vergi dilimi artışından etkilenmemesini istiyoruz. Ek ödemeleri düzenleyen 666 Sayılı KHK ile yaratılan ücret adaletsizliği ve mağduriyetlerin giderilerek gerçekten eşit işe eşit ücretin ödenmesini, kadın kamu emekçilerine; başta görevde yükselme ve unvan değişikliklerinde olmak üzere çalışma yaşamında uygulanan negatif ayrımcılığa, baskı ve şiddete son verilmesini talep ediyoruz. Hükümetin sendikalar ve üyeleri üzerinde çeşitli yöntemlerle uyguladığı baskıların son bulmasını, özgür örgütlenme ortamının sağlanmasını istiyoruz.

Bu talepler sadece KESK’in değil tüm kamu emekçilerinin talepleridir. Sendikaların, asgari bu taleplerimizi içermeyen herhangi bir toplu sözleşmeyi bizim adımıza imzalamasını kabul etmeyeceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyoruz.

Biz kamu emekçileri olarak bugüne kadar fazlasıyla fedakarlıkta bulunduk. Ancak karşılığında açlık sınırında yaşam mücadelesini sürdürmeye terk edildik. Her fırsatta ekonomik büyüme rakamları ile övünen hükümetten fedakarlık istemiyoruz. Bu büyümeye en çok katkısı olan kamu emekçileri olarak alın terimizin, emeğimizin karşılığını istiyoruz.

 

Diğer taraftan biz kamu emekçileri ve sendikalar olarak ortak bir tutum geliştirmediğimiz sürece hükümetin daha önceki dönemlerde olduğu gibi bizlere sefalet ücreti dayatmaktan, her şeyi “tek taraflı belirleyen” olmaktan vazgeçmeyeceği açıktır.

 

Bu nedenle bugün, bir iki saatlik iş bırakma eylemleriyle, basın açıklamalarıyla ya da mitinglerle bizimle dalga geçen teklifleri geri püskürtmemiz mümkün değildir. Bugün aileleri ile birlikte sayısı 20 milyonu bulan kamu emekçilerinin ve emeklilerin insanca bir yaşam özlemine cevap vermek için mücadeleyi yükseltme günüdür.

Bütün konfederasyonları, sendika üyesi olsun olmasın tüm kamu emekçilerini toplu sözleşme taleplerine sahip çıkmaya, kendileri ile dalga geçen hükümete en güçlü yanıtı vermek için, 23 Mayıs 2012 tarihinde grev hakkımızı kullanmaya davet ediyoruz.17.05.2012

 

Kamuran KARACA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

 

AKP hükümetin tutumuyla Türkiye’de bir ilk olarak 5 aydır zamsız çalışan yaklaşık 2.6 milyon kamu çalışanıyla, açlık sınırının altında emekli aylığı alan, 2 milyon emekli dün hükümetin açıkladığı 3+3 zam teklifiyle adeta yıkıldı.

Bu teklif, kamu çalışanlarını ve sendikalarını yok saymaktır.

Devlet istatistik enstitüsünün yıllık enflasyon rakamları, zorlama belirlemelerle %12’ye yaklaşırken bunun 1/3’i anlamına gelecek teklifi hükümet hangi hakla açıklamaktadır. Yıllardır kamu çalışanları ve emeklilerine yapılan zamlar, yaşanan enflasyonun çok çok gerisinde kalarak, neredeyse bütün kamu çalışanlarını ve emeklilerini yoksulluk sınırı altında ücret alır duruma getirmiştir. Buna rağmen bugüne kadar yeterli tepkinin ortaklaştırılamamış olmasından da cesaret alan hükümet, yok hükmündeki bu teklifi  getirebilmiştir.

Buradan çağırıyoruz; %’lik oran yerine elektriğe, doğalgaza, gıdaya gelen zamları birlikte tespit edelim. Buna göre zam oranını birlikte belirleyelim ya da siz bu başlıklara getirdiğiniz zamları bize yaptığınız %3’lük oranlara geri çekin.

 Hükümetin kamu çalışanları ve emeklilerin onurlarıyla oynamaya hakkı yoktur.

Övüne övüne büyüme rakamlarını açıklarken takındıkları tutumla, bu tekliflerinin asıl bağdaştığını, %8 ve 10’luk büyümelerin kimler için olduğunu da çıkıp açıklasınlar.

Buradan bir kere daha sesleniyoruz:

İnsanca Yaşayacak Bir Ücret İstiyoruz!

AKP'nin hükümet olduğu son on yıl boyunca kamu emekçilerinin maaşları sürekli olarak eridi. Her yıl %2-3 gibi zamlar kamu emekçilerine dayatılarak yoksulluk ve sefalete mahkum edildik. 2011 yılı başından itibaren doğalgaz, elektrik ve akaryakıtın yanı sıra temel tüketim maddelerine toplamda %30'u aşan oranlarda zam yapıldı. "Ekonomimiz büyüyor, dünyanın en büyük 17. ekonomisi olduk" diyerek övünen hükümet sıra kamu emekçilerine gelince "kaynak yok" yalanının arkasına sığınıyor. Daha geçen ay çıkardığı yasayla sermayeye milyarlarca lira teşvik aktaran hükümetin dayatmalarına teslim olmayacağız. Kamu emekçileri insanca bir yaşamı hak etmektedir. 2012 yılı için en düşük kamu emekçisi maaşı 2.145 TL'ye yükseltilmeli, tüm kamu emekçilerinin maaşlarına %30 zam yapılmalıdır.

 Tüm Ek Ödemelerin Emekli Aylığımıza Yansıtılmasını İstiyoruz!

AKP hükümeti döneminde yaygınlaşan bir diğer uygulama da, ek ödeme adı altında yapılan ödemelerdir. Birçok kamu emekçisinin maaşlarının yarısına ulaşan ek ödemeler ısrarla emekli keseneklerimize yansıtılmamaktadır. Örneğin, 2.000 TL. maaş alan bir kamu emekçisinin maaşı emekli olduğunda 1.000 TL civarına düşmektedir. Yine 3 Kasım 2011 tarihinde çıkarılan 666 sayılı KHK ile kamudaki ücret eşitsizliği daha da derinleştirilmiştir. "Eşit işe eşit ücret" adı altında başta öğretmenler olmak üzere yüz binlerce kamu emekçisi bu düzenlemenin dışında bırakılmıştır. Kamu kurumlarında farklı adlar altında ödenen tüm ek ödemelerin (ek ders ücreti vb.) esas maaşımıza eklenmesini, gerçek anlamda eşit işe eşit ücret ilkesinin yaşama geçmesi için yaratılan mağduriyetlerin bir an önce giderilmesini istiyoruz.

 Ücretlerimizin Vergi Dilimi Artışından Etkilenmemesini İstiyoruz!

 Maaşlarından %15 oranında vergi kesilen kamu emekçilerinin maaşları her yılın ilk yarısında vergi diliminin kademeli olarak önce %20'ye, yılın ikinci yarısında da %27'ye yükselmesinden dolayı sürekli azalmaktadır. Kamu emekçileri yılbaşında aldığı maaşı ancak 3-4 aylık sürede alabilmekte, sonraki aylarda maaşları sürekli azalmaktadır. Bu adaletsizliğe son verilmesini, maaşlarımızın vergi dilimi artışlarından etkilenmeden net olarak ödenmesini istiyoruz.

 Güvenceli İstihdam İstiyoruz!

AKP hükümeti döneminde kamuda sözleşmeli, taşeron v.b. farklı statülerdeki güvencesiz çalıştırma uygulamaları hızla artmıştır. Devlet eliyle güvencesiz, esnek ve sendikasız çalıştırma özendirilmektedir. Kamuda işçi ya da kamu emekçisi ayrımı yapılmadan bütün esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma biçimlerine son verilmesini ve tüm emekçilerin iş güvencesine sahip olarak çalıştırılmasını istiyoruz. 

 

AKP HÜKÜMETİNİ BİR KEZ DAHA UYARIYORUZ! TALEPLERİMİZ KARŞILANMAZSA 23 MAYIS’TA GREV HAKKIMIZI KULLANACAĞIZ. GREVE ÇIKACAĞIZ

 

Kamuran KARACA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

 

Değerli Basın ve Kamuoyuna;

Yaşadığımız her yerde; evde sokakta, işyerinde, kadın katliamları, şiddet, taciz ve tecavüz durmak bilmiyor. Ne Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına dair Kanun ne yargı kararları kadına yönelik şiddeti durdurmuyor.

Siirt'te, şiddet gördüğü eşine açtığı boşanma davası sürerken, uçurumun dibinde cesedi bulunan 25 yaşındaki öğretmen Esin Güneş davası, kaza sonucu düştü denilerek kapatılmıştı. Ailesinin ve kadın örgütlerinin girişimleriyle açılan davada bilirkişi Esin Güneş’in kaza sonucu değil itme sonucu düştüğü ve yaşamını yitirdiği sonucuna vardı. Esin Güneş’in eşi ve taksici arkadaşı tutuksuz yargılanıyor.

 27 Mart’ta İzmir’de  rüyasında eşinin kendisini aldattığını gören Mehmet G ,Fatma G’yi yüzünden bıçaklayarak ağır yaraladı Ayşe İnce, boşanmak istediği kocası ölümle tehdit ettiği için şikayette bulunduktan bir hafta sonra kocası tarafından öldürüldü. Kocanın İnce'ye daha önce de bıçakla saldırdığı, kadının şikâyeti üzerinde gözaltına alındığı ancak savcılık ifadesinin ardından serbest kaldığı ortaya çıktı. Yine 26 Nisan’da İzmir’de Havva K. boşandığı eşi tarafından sokak ortasında bıçaklandı.

Narife Çekcek sınıfta öğrencilerinin gözleri önünde bıçaklanarak yaralandı.

 

Bianet’in tutuğu çeteleye göre Kadının ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun 8 Mart’ta yürürlüğe girdikten sonra Mart ayında 12 kadın yaşamını kaybetti. Bunlardan 4’ü koruma talep ettiği halde korunmadı ve erkekler tarafından öldürüldü.

 Bu olaylar kadına yönelik şiddetle mücadelenin yalnızca yasal düzenlemelerle önlenemeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Asıl sorun şiddeti besleyen türlü mekanizmaların ortadan kaldırılmasıdır. Kadını ikincil gören onu birey olarak değil ailenin bir parçası olarak ele alan ve yasal düzenlemeleri bu çerçevede yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kamu görevlileri görevini yapmadıkları için kadınlar şiddete maruz kalıyor mealindeki serzenişlerini bırakmalı, konuyu asayiş sorunu olarak ele almaktan vazgeçmelidir. Biz kadınlar karakolda güvenlik güçlerinden dayak yiyen ya da güvenlik güçlerinin yanı başında bıçaklanan kadınları unutmadık. Yaşananlar kadına yönelik şiddetin yalnızca güvenlik meselesine indirgenemeyecek düzeyde olduğunu bariz bir biçimde göstermektedir.

 

Kadın bedeni üzerine rahatlıkla söz söyleme hakkını kendinde gören bir başbakanın, kadını, birey olarak ele almayan kadının varlığını aile içinde tanımlayan bir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının şiddetle mücadelede başarılı olmayacağı açıktır. Çünkü bizzat kendisi,  şiddeti besleyen erkek egemen zihniyetin taşıyıcısı durumundadır. Erkek akıl erkek yargı, erkek devlet anlayışı değişmedikçe, bununla ilgili ekonomiden siyasete medyadan eğitime kadınları güçlendirici önlemler alınmadığı müddetçe şiddetin önlenemeyeceği; diğer türlü atılan adımların göstermelik düzeyde kalacağı bilinmelidir.

 

Unutulmamalıdır ki şiddet şiddeti besler. Ülkemizde ve bölgemizde devam eden çatışmalı ortam,  Kürt sorunu başta olmak üzere sorunların çözümünde izlenen militarist yaklaşım,bireysel silahlanmanın önünü açan düzenlemeler ..vb pek çok uygulama bir yandan toplumsal şiddeti tırmandırırken diğer yandan kadına yönelik  şiddeti de besleyen etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Öte yandan N.Ç ve Fethiye davası ile ilgili yargı kararları tecavüzcüleri cesaretlendirmekte, kadınların adalete olan inancını zedelemektedir. Tecavüzcüler, tacizciler yargı kararlarıyla aklansa da kadınların vicdanının bu kararları kabul etmeyeceği açıktır.

 

Eğitim Sen’li kadınlar olarak yaşanan şiddet olayları karşısında sessiz kalmayacağımızın, başta Öğretmen Esin Güneş olmak üzere katledilen kadınların davalarının takipçisi olacağımızın ve gerçek adalet sağlanıncaya dek mücadelemizi yılmadan sürdüreceğimizin bir kez daha tüm kamuoyu tarafından bilinmesini istiyoruz.

Şube Yürütme Kurulu Adına

Esra ARSLAN KÖSELE

Eğitim Sen Adana Şube Kadın Sekreteri

SÜRGÜNLER GERİ ALINSIN, BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ!

Değerli Basına ve Kamuoyuna;

Bugün burada AKP iktidarı ile ilimizde de artan sürgün ve kıyım terörüne dur demek için toplanmış bulunmaktayız.

 Abbas-Sıdıka Çalık Anadolu Lisesinde görev yaparken demokrat tavırları ve çalışmaları suçmuş gibi gösterilip öğrencilerini aydınlatma ve geliştirme kapsamında düşünmeyi, araştırmayı ve sorgulamayı öğretmek isteyen Nasır YILDIZ öğrencilerini 1 Mayıs konusunda bilgilendirme BOP projesiyle ilgili araştırma verme, Felsefe kulübünde 8 Mart kapsamında kadın sorunlarını tartışma, öğrencileriyle fazla samimi olma gibi davranışları suçmuş gibi gösterilerek Mayıs ayı içinde geldiği söylenen şikayet dilekçeleri üzerinden sürgün edilmiştir.

 Bu uygulamalarla çağdaş, soran sorgulayan eğitim yaklaşımı birilerinin düzenini bozmuş olsa gerek ki yazılı savunması bile alınmadan Anadolu lisesi öğretmenliği kadrosu elinden alınarak sürgün edilmiştir. Bu öğretmen arkadaşımız çalışmalarıyla 2010-2011 Felsefe dalında ÖYS sınavlarında öğrencilerini Adana’da birinci yapmıştır.

Türkiye çapında 550 okulun katıldığı Felsefe Olimpiyatlarında Okulunu On birinci sıraya yükseltmiştir. Adana’da en iyi dereceyi sağlanmıştır. 2011 – 2012 öğretim yılında çalıştırdığı erkekler tenis takımı liseler arasında birinci olmuştur. Ödüllendirilmesi gereken bu arkadaşımız belirli çevrelerce yönlendirildiğinden kuşkulandığımız ifadelerle ve okul içinde yanlı diye düşünülebilecek bazı öğretmen ve öğrencilerin ifadeleriyle, rehber öğretmenden bile suçlamalarla ilgili ifade alınmadan cezalandırılmış Şehit İdari Ataşe Bora Süelkan Teknik ve Endüstri Meslek Lisesine sürgün edilmiştir.

 Kendinden olmayanı düşman belleyen zihniyete öfkemizi haykırmak, daha da önemlisi baskıların bizleri yıldıramayacağını haykırmak için buradayız.

Sürgün, insanca yaşama ve çalışma hakkına müdahale demektir… Ölüm cezasından sonra tarihin en eski cezası olarak bilinir. Kısaca egemenlerin iktidarlarını korumak amacıyla, kendilerinden olmayanlara uyguladığı bir ceza yöntemidir sürgün.

 Sürgün cezası Türk Ceza Kanunundan 1965 yılında çıkarılmış olmasına rağmen sürgünler her dönem farklı isimler adı altında bugüne kadar bir yıldırma amacıyla uygulanmıştır.

 Grev ve toplu iş sözleşmesi hakkını elde etmek için yaklaşık olarak 20 yıldır alanlarda ve işyerlerinde kararlı ve direngen mücadelesini sürdüren üyelerimize yönelik olarak çeşitli karalama kampanyaları düzenlenmiş, baskılar, idari soruşturmalar, adli kovuşturmalar, sürgünler, gözaltılar ve tutuklamalar yoluyla haklı ve meşru mücadelemiz engellenmeye çalışılmıştır.

 Demokratikleşme vaatleriyle işbaşına gelen AKP Hükümeti döneminde de KESK'e bağlı sendikaların üye ve yöneticileri açısından değişen bir şey olmamış, baskı, sürgün ve cezalandırma politikaları terk edilmemiş, aksine, daha da katmerli bir hale getirilmiş bulunmaktadır.

Sendikal faaliyetlerin engellenmemesi konusunda, Başbakanlık tarafından, 06.06.2002 tarih ve 2002/17 sayılı, 12.6.2003 tarih ve 2003/37 sayılı, 02.06.2005 tarih ve 2005/14 sayılı 30 Ocak 2010 tarih ve 2010/2 Sayılı Başbakanlık genelgelerine de aykırı davranılarak KESK üyelerine baskı yapılıp, sürgüne gönderiliyor.

4686 sayılı sendikalar kanununda SENDİKA ÜYELERİNİN VE YÖNETİCİLERİNİN GÜVENCESİ başlıklı bölümde;

 Madde 18 - (Değişik madde: 24/06/2004 – 5198 S.K./3. md.)   “…   Kamu işvereni, işyeri sendika temsilcisi ile sendika ve sendika şube yöneticilerinin işyerini haklı bir sebep olmadıkça ve sebebini açık ve kesin şekilde belirtmedikçe değiştiremez.” Hükmü yer almaktadır.

 Değerli basın,

Sürgünler siyasi iktidarların geçmişten bugüne uyguladığı baskı aracı olması bizleri yolumuzdan alıkoyamadı, koyamayacakta. Eğitim Sen üzerinde AKP iktidarı aracılığıyla estirilen terörün boyutları hiçbir dönem azalmamış arttırılmıştır. Eğitim Sen her türden gerici saldırıları püskürtecek birikim ve deneyime sahiptir. Sürgün edilen arkadaşımızın yanında olduğumuzu her şart altında arkadaşımıza sahip çıkacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz. 

Yaşasın sendikal mücadelemiz!

Sürgünler geri alınsın-Baskılar bizi yıldıramaz!

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına

Kamuran KARACA

Şube Başkanı