MEB Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği Değişti

MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü`nün 27.09.2011 gün ve 10882 sayılı yazılarıyla, 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girmesiyle MEB İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde değişiklik yapılacağı bildirilmiş, konuyla ilgili olarak sendikamızın görüşlerine başvurulmuştu. Benzer biçimde eğitim ve bilim hizmetleri hizmet kolunda örgütlü sendikalar ile eğitim kurumlarımız, eğitim yöneticilerimiz ve öğretmenlerimizin de görüşüne başvurulmuştu. 

MEB İlköğretim Kurumları Yönetmeliğine ilişkin değerlendirme ve önerilirimizi 17.10.2011 tarihinde Bakanlığa sunmuş; bir taslak hazırlandığında, hazırlanan taslağın da sendikamızla paylaşılacağını umduğumuzu belirtmiştik. 

Bakanlıkça konuyla ilgili bir taslak hazırlanıp gönderilmemiş ancak 26 Temmuz 2014 gün ve 29072 sayılı Resmi Gazetede yeni Yönetmelik yayımlanmıştır. Yeni Yönetmelik, Temel Eğitim Genel Müdürlüğü oluşturulmasına paralel biçimde, okul öncesi eğitim ve ilköğretim kurumları için tek bir Yönetmelik olarak yürürlüğe konmuştur. 17.10.2011 tarihinde Bakanlığa sunduğumuz önerilerimizin önemli bir bölümü göz önünde bulundurulmuştur. Bundan büyük bir memnuniyet duyduğumuzu belirtmek isteriz. 

Ayrıca Yönetmelikle ilgili çalışmalarımız sürmektedir. Gerekli görülür ise genel merkezimizce bazı hükümlerinin iptali için hukuksal süreç başlatılacaktır.

Bakanlığa yazdığımız yazıyı görmek için tıklayınız.

MEB Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği`ni görmek için tıklayınız.

Devlet Okullarına Gelince "Kaynak Yok", Özel Okullara Gelince Destek Çok!

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu`nun `Devlet Okullarına Gelince “Kaynak Yok”, Özel Okullara Gelince Destek Çok!` başlıklı açıklama metnidir. 
 

 

Milli Eğitim Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan "2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılında Özel Okullarda Öğrenim Görecek Öğrenciler İçin Eğitim Ve Öğretim Desteği Verilmesine İlişkin Tebliğ", 7 Ağustos 2014 tarihli Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Tebliğe göre 2014-2015 eğitim-öğretim yılında özel okullara gidecek olan 250 bin öğrenciye toplam 800 milyon TL`lik "destek" verilecektir. 

Öğrenci başına verilecek destekler 2 bin 500 TL ile 3 bin 500 TL arasında değişecektir. Okulöncesi kurumlarına gidecek öğrencilere 2 bin 500, özel ilkokullara gidecek öğrencilere 3 bin TL, özel ortaokul ve liselere gideceklere de yıllık 3 bin 500 TL ödeme yapılacaktır. Dershanelerden özel okula dönüşecek temel liselere devam edeceklere verilecek eğitim-öğretim desteği ise 3 bin TL olarak belirlenmiştir. 2014-2015 eğitim-öğretim yılında organize sanayi bölgelerindeki özel meslek ve teknik liselerine verilecek destekler ise okuyacağı bölüme göre öğrenci başına 3 bin 800 TL ile 5 bin 500 TL arasında değişmektedir. 

AKP hükümeti 12 yıldır, her fırsatta özel okullara yönelik teşvik politikaları geliştirmek için olmadık yollar denemiştir. Bugüne kadar özel okullara vergi teşvikleri ve çeşitli kalemlerde indirimler yapılmış, devlet okullarının talepleri dikkate alınmazken, özel okulların istekleri hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından anında yerine getirilmiştir. Örneğin 2004 yılından bu yana her türlü özel okul ve özel rehabilitasyon merkezlerinin kazançları, faaliyete geçmesinden itibaren 5 vergilendirme döneminde gelir ve yüzde 20 oranındaki kurumlar vergisinden istisna tutulmaktadır. 

 Eğitime ihtiyaç kadar bütçe, okullara yeterli ödenek ayrılması yönündeki talepler gündeme geldiğinde "kaynak yok" yalanına sarılanlar, kuruluş ve işleyişi açısından "para kazanmayı" amaçlayan ve birer "ticari işletme" statüsünde olan özel okullar için kesenin ağzını her zaman açık tutmuştur. Yıllardır eğitime ve eğitim yatırımlarına yeterli bütçe, kamu okullarına ödenek ayırmayan hükümet, bugün özel okul patronları için elinden geleni yapmaktadır. Kamu okullarında kadrolu çoğu taşeron şirket personeli binlerce yardımcı hizmetli çalıştırılırken, velilerden temizlik, spor vb. adlarla birçok kalemde para toplanıp eğitimin tüm yükü velilerin sırtına yüklenirken, kamusal eğitime ayrılması gereken kaynakların, özel okullara aktarılmak istenmesi büyük bir çelişkidir. 

Hükümetin "özel okullara destek" adı altında asıl yapmak istediği özel öğretimi özendirmek, öğrenci ve velileri "parasal destek" üzerinden özel okullara yönlendirmektir. Özel okulların yıllardır doğrudan kamu kaynaklarıyla desteklenmesinin, eğitimin zaten sorunlu olan kamusal niteliğini daha da düşürmek ve paralı eğitim uygulamalarını giderek yaygınlaştırmak olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. 

Kamusal kaynakların eğitimin ticarileştirilmesi ve her geçen gün daha fazla oranda piyasalaştırılması için özel sermaye kesimlerine aktarılmaya çalışılması kabul edilemez. Yapılması gereken, kamusal kaynakların yine kamusal bir hak olan eğitim için, özel çıkarlar değil, toplumsal çıkarlar gözetilerek değerlendirilmesi ve sadece eğitimde değil, bütün alanlarda kamu harcamalarının payının arttırılmasıdır. Halktan toplanan vergilerin, devlet okulları için harcanmayıp, özel okullara aktarılmak istenmesi kabul edilemez bir durumdur.

Eğitimin niteliğini yükseltmek ve gerçek anlamda nitelikli bir eğitim sistemi oluşturmak için, eğitimin temel bir insan hakkı olduğu kabul edilmeli, devlet tarafından herkese eşit ve parasız olarak sunulması gereken eğitimin aynı zamanda bilimsel, laik ve demokratik bir içerikte olması, herkesin kendi anadilinde eğitim hakkını güvence altına alması gerekmektedir. Bu anlamda Eğitim Sen`in yıllardır savunduğu ve eğitim hakkının temel ayaklarını oluşturan kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim talebi gerçekleşmediği sürece, ne eğitimin niteliğini yükseltmek ne de eğitimde yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretmek mümkün değildir. 

Şengal ve Filistin'de katliamlara tepki, halklara destek

Şengal ve Filistin'de katliamlara tepki, halklara destek

Şengal'deki IŞİD saldırıları ve İsrail'in 1800'ü aşkın Gazzelinin yaşamına mal olan son işgali protesto ediliyor.

ADANA'DA KURUMLAR KATLİAMLARI KINADI

Adana’da demokratik kurumlar İnönü Parkı’nda bir araya gelerek Şengal ve Filistin’deki saldırıları kınadı.

İHD Adana Şubesi, ÇHD Adana Şubesi, KESK Adana Şubeler Platformu, DİSK, Adana Tabipler Odası, TMMOB, PSAKD Adana Şubesi, Alevi Kültür Derneği, EMEP, HDP, DBP, ESP, ÖDP, Halkevi, SYKP, SFK Yeşiller ve Sol gelecek Partisi, Anadolu Der ve Queer Adana’nın katılımı ile düzenlenen basın açıklamasında kurumlar adına İHD Adana Şube Başkanı Av. İlhan Öngör konuştu.

Türkiye hükümetinin desteği ile IŞİD’in ortadoğuda katliamlara devam ettiğinin altını çizen Öngör, Ezidi Kürtlerin yoğun yaşadığı Şengal’e saldırdığını bu saldırılara karşı Şengal halkının yanında olduklarını ifade etti.

Öngör, yine tüm dünyanın gözleri önünde yaklaşık bir aydır süren İsrail saldırıları sonucunda iki bin Filistinlinin yaşamını yitirdiğini hatırlatarak, Ortadoğu’daki bu tablonun sorumlularının emperyalist güçler olduğunu dile getirdi.

Demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü, hak ve hukuku, halkların kendi inanç ve kültürleriyle birlikte yaşamasına engel olan, emperyalist ve kapitalistlerin kendi ekonomik, siyasi çıkarlarını gözeten politikalar uyguladıklarını ifade eden Öngör, bu politikaların halklara savaşı dayattığını gözyaşı ve acıyı reva gördüğünü belirtti.

Öngör bu noktada Rojava devriminin bölgede yüzyıllardır devam eden  emperyalistlerin oyunlarına karşı, farklı inanç ve kültürlerin bir arada yaşamalarının özgürlüğün inşası olduğunu vurguladı. Rojava’ya, Şengal’e, Filistin’e sahip çıkmanın insanlık onuruna sahip çıkmak olduğunun altını çizen Öngör, Ortadoğu halklarının emperyalizmin kendilerini mahkum etmek istediği karanlığa mahkum olmayacağını söyleyerek Türkiye halklarının yüreğinin direnen halkların yanında olacağını dile getirdi. (Adana/EVRENSEL)

Filistin topraklarındaki işgalin son bulması için

ADANA'DA KURUMLARLA ORTAK EYLEM

7 AĞUSTOS 2014 PERŞEMBE

SAAT:12.30 YER: İNÖNÜ PARKI

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) üyelereine çağrı yaparak Filistin halkına yönelik saldırıların son bulması için eylemler düzenlemeye çağırdı.

ITUC üyelerine “ACİL” koduyla gönderdiği mesajında Gazze’de yaşananların dehşetini ve gayri meşruluğunu vurgularken saldırının kalıcı insani sorunlara yol açacağını hatırlattı. ITUC, bütün dünyayı Gazze’ye  su,  gıda, ilaç ve enerji gibi insani yardımlar yapmaya davet ederken bütün hükümetleri ateşkes sağlanması ve Filistinlilere yönelik baskıların durdurulması için göreve çağırdı.

ITUC bütün işçileri saldırının 3. haftası olan 7 Ağustos 2014 tarihinde dünya genelinde “acil ateşkes, kalıcı adil bir barış ve ablukanın son bulması” talebiyle eylemler düzenlemeye çağırdı.

ITUC mesajında “kalıcı barışın ve Filistin ve İsrail halkları arasında karşılıklı anlayışın tesis edilebilmesinin tek yolunun Filistin topraklarındaki işgalin son bulması” olduğunu vurguladı.

ITUC, Gazze için Eyleme Çağırıyor

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), hızla artan ve şu anda 1200′ün üzerinde olan Gazze’deki ölü sayısından dehşete düşmüştür. Gazze’de hayatını kaybeden ve yaralananların çoğu kaçacak hiç bir yerleri olmayan sivillerdir. Son günlerde, aralarında evlerin, okulların, hastanelerin ve bölgenin tek enerji santralinin bulunduğu Birleşmiş Milletlere ait sivil altyapılar yok edildi. Bu durumun Filistin halkı için hem şimdi hem de askeri operasyon bittikten sonra devam edecek çok ciddi sonuçları olacaktır. Bu aşırı ve ayrım gözetmeksizin yapılan saldırıları meşrulaştırabilecek herhangi bir şey yok.

Dünyanın dört bir yanındaki işçiler ve aileleri, hemen hayata geçecek bir ateşkes ve 1,9 milyon kişiyi mahpus eden ablukanın sonlanması için yapılan çağrılara destek vermektedir. Aynı zamanda uluslararası kamuoyunu, Gazze’de acil ihtiyaç olan, su, gıda, tıbbi yardım ve jeneratör gibi insani yardımların sağlaması için çağrıda bulunuyoruz. Ancak, kalıcı bir barışın ve Filistin ve İsrail hakları arasında karşılıklı anlayışın tesis edilebilmesinin tek yolu Filistin topraklarındaki işgalin son bulmasıdır. Dolayısıyla, tüm hükümetleri acil ve müzakere edilmiş bir ateşkes için aracı olmaya çağırıyoruz. Sivillere yönelik saldırılar uluslararası hukuku ihlal etmektedir. BM’nin adalet ve hesap verilebilirlik çağrılarını destekliyoruz. Dolaylı veya doğrudan her türlü silah transferinin acilen yasaklanması için çağrıda bulunuyoruz.

Ancak bunlar yeterli olmaz. Sadece ABD ve Mısır’la sınırlı kalmaksızın, uluslararası toplumun, tarafları müzakere masasına gelmeye ve her iki tarafa da güvenlik ve saygı sağlayacak bir anlaşma imzalamaya zorlayacak baskı uygulaması gerekmektedir.

ITUC tüm üyelerine, eğer ateşkes sağlanmazsa 7 Ağustos 2014 Perşembe günü, 3. haftasına girecek yıkıcı bir çatışma olan bu sürece karşı çıkmak için aşağıdaki eylemleri hayata geçirmeye çağırmaktadır:

1. Sivillere karşı kullanılan her türlü, silah, mühimmat ve diğer askeri ekipmanın transferini hemen durdurması için, çeşitli araçlarla, hükümetinize baskı yapın…

2. Uygun yerlerde, diğer sivil toplum kuruluşları ile beraber, tarafların anlaştığı bir ateşkes, Gazze ablukasının sona ermesi ve Filistin’deki işgalin sonlanması için eylemler düzenleyin…

3. Uluslararası Taşımacılık Federasyonu (ITF)’in Gazze için sürdürdüğü insani yardım kampanyasına mali destekte bulunun…

Sendika.Org

Son Düzenlenme Perşembe, 07 Ağustos 2014 00:05

Çocuğa Özgüven Nasıl Kazandırılır?

 ÖZGÜVENLİ ÇOCUKLAR İÇİN...


“Aşırı korumacı tutum” sergileyen aileler çocuklarını korumak adına çok büyük çaba sarf ederler.  Çocuklarına pek çok şeyi tembih ederler. Terlememesini, elini yıkmasını, dişlerini fırçalamasını, klozete oturma şeklini, üstünü kirletmemesini vs. Ardına okulla ilgili öğretmeninin ona nasıl davrandığı, okulda onunla dalga geçen veya ona vuran bir çocuk olup olmadığı, okul yemeklerinin nasıl olduğu vb. sorular eklenir. İşte tam bu sırada büyümekte olan çocuk yaşama karşı şu mesajı edinmiş olur:
“Annem ve babam olmadan, onların haberi/onayı olmadan ben tek başıma ne yaparım? 
Böylece çocukta anne babasız çıkılan her deneyim, atılan en ufacık bir adım tehlikeler ve bilinmezliklerle doludur.

Peki Çocuğa Özgüven Nasıl Kazandırılır?

Çocuk yetiştirme tarzı aşırı korumacı ve kontrolcü değil, destekleyici ve bireyselleşmesine izin verici olmalıdır.

Aşırı titizlik, düzen ve kontrol uyarılarından uzak durulmalıdır. Başka amcalar, teyzeler (çocuk hırsızları) vb. hikayelerle korkutulmamalılar.

3-4 yaşından itibaren kendi öz bakımları ile ilgili sorumlulukları üstlenmeye başlamalılar. (kendi başına yemek yeme, tuvalete gitme kendi başına oynama/oyun kurma, alışveriş yapma, eşyalarını hazırlama, kıyafetlerini seçme ve giyinme vb. davranışlar.)

Okul açılmadan biraz önce okulu ve öğretmenini ziyaret etmek faydalı olacaktır.

Okulun ilk gününden önce anne ve babalar da kaygılarını yenmeli, çocuğun bunu hissetmemesi sağlanmalıdır. Bu bağlamda anne-baba olarak önce kendi endişelerinizle baş etmeye çalışmanız, çocuğunuzun okula başlaması konusunda istekli ve kararlı olmanız, onu bu şekilde yönlendirmeniz “sağlıklı uyumm süreci” için gereklidir.

Anne ve baba kurallarını belirlemeli ve tutarlı olmalıdır. Evet her zaman evet, hayır her zaman hayır anlamını taşımalıdır.

Bu ve benzeri durumlara dikkat edildiğinde kaygılı çocuğun yerini:


“Ben büyüdüm, okula gidecek beceriye sahibim.Bir sürü arkadaşım var.

Öğretmenim beni annem ve babam gibi korur.

Evim yerinde duruyor, oyuncaklarım yerinde duruyor, her şey yerinde. Asla okulda unutulmam, Ben büyüdüm. Okula gidiyorum.” şeklinde duygulara sahip güvenli çocuk alacaktır.

Son Düzenlenme Çarşamba, 06 Ağustos 2014 23:35

7 Ağustos 2014 Perşembe günü Saat 18.00 de

Dr. Aşkım Tüfekçi Hastanesi ağaçlık alanda Ağaçlarımıza sahip çıkmak için toplanıyoruz.

DEĞERLİ ADANA HALKI;

Adana Çukurova Dr. Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesi (Eski SSK) bahçesinde ek bina yapımı gerekçesi ile 150 adet 30- 40 yıllık çam ağacı kesilmek isteniyor.

ÖNCELİKLE;  şunun çok iyi bilinmesini isteriz!

 Adana Ağaçlarına Sahip Çıkıyor Halk Meclisi olarak Hastane yapımına karşı olmadığımızı, hatta Avrupa standartlarına ulaşmamızı sağlayacak, gerek teknolojik açıdan gerek ise yatak kapasitesi açısından yeni hastanelerin kamu yararı gözetilerek yapılmasını önemsiyor ve destekliyoruz. Ancak yaparken yıkan bir anlayışa karşı durmak adına “Adana ağaçlarına sahip çıkıyor Halk Meclisi”olarak kamuoyuna ve erk sahiplerine mesajlarımız var.

Adana’nın sağlık sorunlarını ve hastane ihtiyacını değerlendirmek için yetkililerle konuşmak ve çözüm önerilerimizi sunmak istiyoruz.

Bu alanın neden korunmasını istiyoruz?

1-Bu alan Atatürk Parkı büyüklüğünde olup ağaç sayısı açısından da daha zengindir.

2- Adana deprem kuşağında yer alan ve olası depremde ciddi maddi ve can kaybına neden olacak illerimizden biridir. Bu tür afetlerde insanların güvenli toplanma alanlarına ihtiyaçları olduğu gibi seyyar hastanelerin kurulması açısından da bu tür yerler hayati önem arz etmektedir. Bu ağaçlık alan dışında bölgede deprem gibi doğal afetlerde gerekli olan güvenli toplanma alanı yoktur.

3-Her şeyden önemlisi bu ağaçlar kesilmeden çözüm üretilebilir. Aynı bölgede üzerinde ağaç olmayan ek bina yapımına uygun kamu arsası özel bir şirkete 49 yıllığına kiralanmıştır. Ek binanın bu alana yapılması sağlanmalıdır.

Değerli Adana HALKI,

Bir yanlış var ve BU YANLIŞTAN DÖNEBİLİRİZ.

Seçenekler var ve bir değil, belki onlarca seçenek var ve Ağaçlarımız kesilmesin…

 “SİZİN DE BİR AĞACINIZ OLSUN”

 Bu çağrı yaşamak isteyen ağaçların çağrısıdır. Gelin hep beraber ağaçlarımıza sahip çıkalım.

 7 Ağustos 2014 Perşembe günü Saat 18.00 de Dr. Aşkım Tüfekçi Hastanesi ağaçlık alanda Ağaçlarımıza sahip çıkmak için toplanıyoruz. Duyarlı Tüm Halkımızın bu etkinliğe katılacaklarını ümit ediyor, Sevgi ve Saygılarımı sunuyorum.

 ‘’Adana Ağaçlarına Sahip Çıkıyor Halk Meclisi’’ adına

 Prof. Dr. Mehmet ÖZALEVLİ

Son Düzenlenme Pazartesi, 08 Kasım 2021 10:20

ZAMDAN GERİYE 3 LİRA KALDI!          

KAMU EMEKÇİLERİNİ ZARARA SOKAN AKP VE MEMUR SEN HESAP VERMELİDİR!

  • Enflasyon oranı Temmuz 2014 itibariyle %9,32, 12 aylık ortalamada da %8,35 gerçekleşti
  • Öğretmen, mühendis ve uzman doktor olarak çalışan kamu emekçilerinin ücretleri aylık 1 ila 14 lira arasında eridi.
  • 7/1 dereceden Hizmetli, 4/1 dereceden hizmetli ve 1/4 dereceden Memur olarak görev yapan kamu emekçilerinin zamlarından ise geriye ortalama 3,5 lira kaldı.

KESK Araştırma Birimi
Ağustos Ayı Raporu

2014-2015 yılları Toplu Sözleşme (TİS) süreci üzerinden 6 ay geçti. Geçen süre zarfında ortaya çıkan sonuç, AKP hükümeti-Memur Sen mutabakatıyla imzalanan TİS sonucu kamu emekçilerinin büyüyen kayıpları ve enflasyon karşısında buharlaşmış zam oranlarıdır.

Kamu emekçileri, talepleri ve gereksinimlerinin görmezden gelindiği 2014-2015 yılları Toplu Sözleşme (TİS) sürecinde ücretlerine ortalama  %5.2'lik bir zam almıştı. 2014 yılı için taban aylığa 175 TL artış yapılmış, Ocak 2014'te 123 TL olarak maaşlara yansımıştı.

Oransal olarak en düşük maaş alan kamu emekçisi için yaklaşık % 6.7'lik bir artışa denk gelen bu artış, doktor, mühendis gibi bazı kamu emekçilerine ortalama % 3.2 ile %3.8 arasında yansımış ve ortalama olarak %5.2'lik bir artış olarak hayata geçirilmişti.

Merkez Bankası enflasyonun 2014 yılı sonu için, orta noktası yüzde 5 olmak üzere yüzde 3,3 ile yüzde 6,7 aralığında gerçekleşeceğini tahmin etmiştir. Oysa, AKP hükümetinin ekonomik rejiminin dışa bağımlı ve spekülatif büyüme modeli yapısının bir sonucu olarak gelişen enflasyon oranı Temmuz 2014 itibariyle %9,32, 12 aylık ortalamada da %8,35 gerçekleşmiştir.

12 ay için kamu emekçisine yapılan ortalama %5.2'lik bir ücret artışına karşın ilk 6 ayda gerçekleşen %5,68’lik ve yıllık bazda %9,32’ya ulaşan enflasyon karşısında öğretmen, mühendis ve uzman doktor olarak çalışan kamu emekçilerinin 1 ila 14 lira arasında aylık kayıpları söz konusudur.

7/1 dereceden Hizmetli, 4/1 dereceden hizmetli ve 1/4 dereceden Memur olarak görev yapan kamu emekçilerinin zamlarından geriye kalan ise ücretlerine ayda 1 ila 4 liraarasında yansıyan komik tutarlardan ibarettir.  

 

 

 

 

 

Kamu emekçisinin ücret zammı ekmek zammının altında!

Altı aylık karşılaştırmada kamu emekçilerinin yıllık bazda aldıkları zam oranı örneğin ekmeğin fiyatında gelen artışın da altında kalmaktadır.

Bilindiği gibi Merkez Bankası (MB) 2001 yılında neoliberal politikaların dayattığı Enflasyon Hedeflemesi modelini benimsemiş, toplumsal refahı gözetecek makroekonomik politikaları terk etmiştir. Bu yöntem gereğince yıllık enflasyon hedeflemeleri hükümetle birlikte belirlense de hedefin yakınına bile ulaşmayan yüksek enflasyon var olmaya devam etmiştir. Hiçbir zaman hedefe ulaşmayan enflasyona rağmen MB’nın hedef enflasyon açıklamasının en önemli nedenlerinden biri ise ücretlerin hedeflenen enflasyona göre belirlenmesidir. Dolayısıyla Enflasyon Hedeflemesi, var olan enflasyonu ücretlere yansıtmamanın, emekçilerin ücretlerini düşük tutmanın bir aracı olarak uygulanmaktadır.

AKP ve Memur Sen Enflasyon Kaybının Hesabını Vermelidir!

AKP ve Memur Sen’in birlikte imza attıkları TİS gereği kamu emekçileri 2014 yılı içinhem enflasyon farkı alamayacak hem de maaş katsayısına bağlı ödemelerde hiçbir artış yapılmayacaktır.

Yani 2014 yılında kamu emekçilerinin eş yardımı, çocuk yardımı, doğum yardımı, ölüm yardımı,  özel hizmet tazminatı, ek ders ücretleri, harcırahlar, ikramiyeler, fazla mesailer ve özel hizmet tazminatları gibi maaş katsayılarına bağlı ödemelerinde hiçbir artış olmayacağı konusunda AKP ve Memur Sen mutabakat sağlamıştır. 

Zorbalığa, Yoksulluğa ve Adaletsizliğe Karşı Mücadeleyi Büyütelim!

Enflasyonun altında bir artışa imza atarak hükümetle kol kola kamu emekçilerini zarara sokan, daha da yoksullaştıran Memur Sen, TİS süreci başlamadan önce KESK’i TİS masasının “sembolik” aktörü olarak tanımlamıştı. AKP zihniyetini tamamen yansıtan bu görüşün bugün tüm kamu emekçilerini ve emeklilerini sürüklediği tablo karşımızdadır. Her yıl enflasyon karşısında erimesine izin verilen kamu emekçilerinin ücretleri bu yıl AKP ve Memur Sen mutabakatı çerçevesinde adeta hezeyana uğratılmıştır. Zamlar sadece buharlaşmamış, var olan ücretler de tırpanlanmıştır.

Konfederasyonumuz TİS sürecinde de belirttiği gibi kamu emekçilerinin taleplerini ve iradelerini yok sayan, geleceğini ipotek altına almaya çalışanların oyununu bozmaya kararlıdır. Bu doğrultuda Konfederasyonumuz, AKP’nin zorbalığına, yoksulluğuna ve adaletsizliğine karşı; bu anlayışı rehber edinen ve emeğin kazanımları üzerinden kendilerine çıkar sağlayan sendika ve sendikacılara karşı onurlu, insanca bir yaşam kurma mücadelesinde örgütlü-örgütsüz tüm emekçileri mücadeleyi birlikte büyütmeye çağırmaktadır. 

 

KESK Araştırma Birimi
Ağustos Ayı Raporu için tıklayınız

Son Düzenlenme Çarşamba, 06 Ağustos 2014 16:08
2014/2. İL İÇİ YER DEĞİŞTİRME SONUÇLARI (AĞUSTOS AYI)

2014/2. İL İÇİ YER DEĞİŞTİRME SONUÇLARI (AĞUSTOS AYI) için tıklayınız.

 

 

 
Son Düzenlenme Çarşamba, 06 Ağustos 2014 15:53
Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu`nun `Milli Eğitim Bakanlığı’nın Önümüzdeki Dönem Hedeflerini Anlamak İçin, Ses Kayıtlarının Ortaya Çıkmasına Gerek Yoktur!` başlıklı açıklama metnidir.

 

 

17 Aralık`ta başlatılan büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında peş peşe ortaya çıkan ve uzun süre ülke gündemini işgal eden ses kayıtlarının ardından eğitim sistemindeki değişikliklerle ilgili olarak yeni bir ses kaydı yayınlanmıştır. 

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen, eğitim politikaları ve uygulanmaları ile ilgili olan bir toplantıya ait olduğu iddia edilen ses kaydında, daha önce evdeki paraları "sıfırlamasıyla" gündeme gelen Başbakan Erdoğan`ın oğlu Bilal Erdoğan`ın "değerli fikirlerini" Bakanlık yetkilileri ve üst düzey bürokratlar ile paylaştığı, başta karma eğitim ve imam hatiplerin durumu olmak üzere, çeşitli konularda görüşlerini anlattığı anlaşılmaktadır. 

Eğitim politikalarının tartışıldığı bir toplantıda, 17 Aralık operasyonu ile tüm Türkiye`nin tanıdığı TÜRGEV başta olmak üzere, ÖNDER, evrim karşıtı görüşleri ile bilinen Adnan Oktar`ın sahibi olduğu İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı ve Ensar Vakfı gibi siyasi iktidarın paralelinde faaliyet gösteren ve laik eğitim karşıtlığı ile bilinen dernek ve vakıf temsilcileri ile Bakanlık bürokratlarının birlikte yer alması, önümüzdeki dönemde eğitimde nelerin yaşanacağını görmek açısından dikkat çekicidir. 

26 Ağustos 2013 tarihinde yapıldığı iddia edilen toplantının gündeminde imam hatip okulları, karma eğitim, kılık-kıyafet, arsa tahsisi, imar planları, okul yöneticileri ile koordinasyon ve atamalar konusunun yer aldığı anlaşılmaktadır. Söz konusu toplantı, yaptığı her uygulamada başına buyruk hareket eden, eğitim sendikalarının ve meslek örgütlerinin eleştiri ve önerilerine kulaklarını tıkayan MEB`in politika oluşturma sürecinin nasıl işlediği konusunda yeterince fikir vermektedir. 

Bilindiği gibi eğitimde 4+4+4 dayatması ile Türkiye`de eğitim sisteminde köklü değişiklikler yapılmış, sendikamızın ve bilim çevrelerinin bütün eleştirilerine rağmen eğitim sisteminin, siyasi iktidarın siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda yeniden biçimlendirilmesi için çeşitli adımlar atılmıştır. Sendikamız, eğitimde 4+4+4 dayatması sürecinde yaptığı değerlendirmelerde, 4+4+4 ile asıl hedefin eğitimin ticarileştirilmesi ve dini içerikte yeniden yapılandırılması olduğunu belirtmiş, bir sonraki adımın tıpkı adı geçen toplantıda gündem olduğu gibi, karma eğitimi tartışmaya açmak olduğunu özellikle vurgulamıştır. 

Eğitimin dini kurallara göre ya da herkesin inancına uygun bir içerikte düzenlenmesi durumunda, karma eğitimin hedef haline getirilmesi kaçınılmazdır. Yayınlanan ses kaydında da ipuçlarını görebileceğimiz gibi, siyasi iktidarın hedefi, kız ve erkek öğrencilerin önce ayrı sınıflarda, daha sonra ayrı ayrı okullarda okutulması için uygun zemin hazırlanmak istenmektedir. Eğitim biliminin en temel ilkeleri ile çelişen böylesine çarpık ve çağdışı bir yaklaşımın yeniden gündeme getirilerek tartışmaya açılması utanç verici bir durumdur. 

Laik eğitimin en önemli ayaklarından birisi "karma eğitim"dir. Karma eğitimle öğretim, kız ve erkek öğrencilerin küçük yaşlardan itibaren birarada eğitilmelerini sağlayarak, toplumda kadın erkek eşitliğini yaşama geçirmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu şekilde farklı cinslerin küçük yaşlardan itibaren birbirini tanıması, farklılıklarına saygı göstermesi öğretilebilmektedir. Karma eğitime karşı çıkmak, öncelikle kadın erkek eşitliğine karşı çıkmak, kadının toplumsal yaşamdaki yeri ve önemini geri plana itmek demektir. 

Geçmişte bazı AKP milletvekillerinin ve siyasi iktidarın "bir dediğin iki olsun diyen" Memur Sen`in bazı yetkililerinin dönem dönem karma eğitimi hedef alan sözleri dikkate alındığında, iktidarın sahte özgürlük söylemleri ile eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamı bir bütün olarak dini kurallara göre biçimlendirmek için yoğun bir hazırlık içinde olduğu bilinmektedir. Bu anlamda geçtiğimiz günlerde yayınlanan ses kayıtları bu açıdan sadece "malumun ilanı" olmuştur. 

Öğrencilerin imam hatiplere yönlendirilmesi, TÜRGEV`e AKP`li belediyeler tarafından yapılan "arsa tahsisleri", okul yöneticilerinin belirlenmesi ve MEB bürokratlarının atanmasında tamamen siyasal kriterlerin belirleyici olması gibi konularda yaşananlar, 26 Ağustos 2013`ta yapıldığı iddia edilen toplantının hedeflerine ulaşmak için büyük bir çaba sarf ettiklerini göstermektedir. 

Eğitim Sen olarak başta karma eğitim konusu olmak üzere, eğitim sistemini ve toplumsal yaşamı dini referanslara göre biçimlendirme hedefiyle gündeme gelecek bütün girişim ve uygulamalar karşısında meydanın boş olmadığını belirtiyor. Ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğinin karartılmasına asla izin vermeyeceğimizin bilinmesini istiyoruz.  

Son Düzenlenme Salı, 05 Ağustos 2014 15:37

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin bir parçası olarak hayata geçirilen Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavı sonrasında ortaöğretim kurumlarına yerleştirme sürecinde bir kez daha tartışmalı uygulamalara imza atmak üzeredir. 

Bu yıl ilk kez uygulanacak olan TEOG sistemi ile tercih listelerinin oluşturulmasına bugün başlanacak ve tercih işlemleri 8 Ağustos tarihinde sona erecektir. Bu yıl ortaöğretim kurumlarına yerleştirme tercihleri iki liste üzerinden yapılacak, ilk listedeki 15 okula yerleşemeyen öğrenci, ikinci listedeki 6 okul türünden (Fen lisesi, Sosyal Bilimler lisesi, Anadolu lisesi, Meslek ve Teknik Anadolu, Anadolu İmam Hatip, Çok Programlı Anadolu) en az dördünü seçerek, içlerinden birisine kaydını yaptıracaktır. Ancak her iki listeden hiçbirisine yerleşemeyen öğrencilerin MEB tarafından otomatik olarak evine en yakın okula yerleştirileceğinin açıklanmış olması, çok sayıda öğrenciyi ve velisini ciddi anlamda endişelendirmektedir. Çünkü söz konusu otomatik yerleştirme ile öğrenciler istemese bile sırf adreslerine yakın diye meslek liselerine ya da imam hatip liselerine otomatik olarak kayıtları yapılacaktır. Öğrencilerin, yerleştirme işlemi tamamlandıktan sonra okullarda boş kontenjan kalırsa başka okullara nakil başvurusunda bulunabilecek olması, çok sayıda öğrencinin sırf kontenjan yetersizliği nedeniyle, gitmek istemediği bir lise türünde eğitim almak zorunda bırakılması anlamına gelmektedir. 

Milli Eğitim Bakanlığı, tıpkı 4+4+4 dayatmasında olduğu gibi, yeni ortaöğretim sisteminde de öğrencileri zorla özel okullara, meslek liselerine ya da imam hatip liselerine yönlendirmeye çalışmaktadır. Eğitimde 4+4+4 dayatmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak ortaöğretim kurumları (liseler), tıpkı ilkokul ve ortaokullar gibi mevcut sistemin ekonomik ve siyasal ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılırken, öğrencilerin çeşitli yollarla özel liselere, meslek liselerine, imam hatip liselerine yönlendirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. 

Siyasi iktidar eğitimin bütün kademelerinde benimsemiş olduğu dayatmacı tutum ile eğitimde yaşanan sorunları daha da derinleştirmekte, velilerin ve öğrencilerin tercihlerine, öğrencilerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda istedikleri okulda okuma koşullarını sağlamak yerine, öğrencilerin hangi okula gideceğini, hangi dersleri alacağını bizzat kendisi belirlemek istemektedir. 

MEB`in ortaöğretime geçiş sisteminde benimsediği eğitim politikasının özü, özellikle yoksul emekçi çocuklarını meslek liselerine ve imam hatip liselerine yönlendirmek, bir taraftan "ara elaman" ihtiyacını karşılamak, diğer taraftan "dindar" ve "itaatkar" nesiller yetiştirmektir. TEOG`un öğrencilerin önemli bir bölümünü meslek liselerine ve imam hatiplere yönlendirme üzerine kurulu olması, siyasi iktidarların eğitimin bütün kademelerinde olduğu gibi, ortaöğretim sistemini de kendi siyasal-ideolojik ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmek istediğini, bunun için bütün yolları kullandığını göstermektedir. 

Milli Eğitim Bakanlığı bugüne kadar benimsediği eğitim politikaları ile öğrenci ve velilerin kafasını karıştırmak, eğitim sistemini kendi ihtiyaçları doğrultusunda yap-boz tahtasına çevirmek dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmemiştir. Son olarak TEOG yerleştirmeleri sürecinde yaşanacak muhtemel sorunlar, Bakanlığın asıl amacının sağlıklı, herkesin memnun olacağı bir ortaöğretim sisteminin oluşturulması olmadığının işaretlerini bugünden vermektedir. 

Eğitim Sen olarak Milli Eğitim Bakanlığı`nı bir kez daha uyarıyor, eğitimin hiçbir kademesinde öğrencilere ve ailelerine dayatmada bulunmaması gerektiğini belirtiyoruz. Hiçbir öğrencinin sınav baskısı altında kalmadan, kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda, hangi alanda okuyacağına kendisinin karar vereceği bir eğitim sisteminin oluşturulmasını talep ediyoruz.