Milli Eğitim Bakanlığı Eğitimde Tarihin En Büyük Tasfiye ve Siyasal Kadrolaşma Operasyonunu “Başarıyla” Hayata Geçirmiştir!

 

10 Haziran 2014 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren “Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” sonrasında Türkiye çapında bütün eğitim kurumlarında 4 yılı dolduran eğitim yöneticilerinin yöneticilerin görevlerinin, puanlamaya dayalı olarak yapılacak değerlendirme sonucuna göre yerlerine yenilerinin atanması ile birlikte sona ereceği açıklanmıştır.

 

Milli Eğitim Bakanlığı, tamamen üst düzey eğitim yöneticilerinin değerlendirmelerine dayanan, eğitim kurumları yönetici değerlendirme sonuçlarını dün açıklamıştır. Açıklanan sonuçlara baktığımızda sendikamızın bugüne kadar yapmış olduğu değerlendirmelerin ne kadar haklı olduğu görülmüştür.

 

Yönetici atama ve yer değiştirmede liyakat ve kamu yararı göz önünde bulundurulmamıştır. Somut,şeffaf kriterlere göre bir değerlendirme yapılmamıştır. Mevcut okul müdürlerimizle ilgili değerlendirme Eğitim Bir-Sen ve AKP’nin İl ve İlçe örgütlerinin talimatlarıyla; AKP militanı diyebileceğimiz İlçe Milli Eğitim Müdürleri ve Şube Müdürleri tarafından yapıldığı aşikârdır. IŞİD’in Ortadoğu da yaptığı katliamlar ne kadar haklı ve meşru ise yönetici atamadaki değerlendirmede bir o kadar tarafsız ve adildir. Hukuk katledilmiştir. Fiili meşru mücadeleye devam edeceğiz.

 

Eğitim yöneticileri değerlendirme formuna göre, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda en az 60 puan vererek tek belirleyen olmuştur. Öğrenci meclisi bulunmayan veya bulunmakla birlikte öğrenci meclisi başkanı değerlendirme yapabilme ehliyetine sahip olmayan öğrencilerin eğitim gördüğü eğitim kurumu (anaokulu, ilkokul ve zihin engelliler özel eğitim kurumu) müdürlerinin değerlendirmesinde ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda 65 puan; okul aile birliği ile öğrenci meclisi bulunmayan eğitim kurumu müdürlerinin değerlendirmesinde, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda 70 puan; öğretmeni, okul aile birliği ve öğrencisi bulunmayan eğitim kurumu müdürlerinin değerlendirmesinde, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda 100 puan verecektir. Bu durum ilçe milli eğitim ve şube müdürlerinin okul müdürlerini tek belirleyen haline getirmiştir.

 

Söz konusu değerlendirme puanları, eğitim kurumu müdürleri ile neredeyse tek bir gün çalışmamış, eğitim kurumu müdürünü hiç tanımayan, büyük bölümü geçtiğimiz eğitim öğretim yılı sonunda “siyaseten” atanmış ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri tarafından da verilebilmiştir.  Yönetmelikte, en kıdemli ve en kıdemsiz öğretmenin okul müdürü ile en az altı ay çalışmış olması gerektiğine ilişkin bağlayıcı bir kural olmasına rağmen ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri için böyle bir süre koşulu konulmamış olması, eğitim yöneticileri değerlendirme formunun göstermelik olarak uygulandığının kanıtıdır.

 

Eğitim yöneticileri değerlendirme sonuçları sonucunda görevden alınan, görev süresi uzatılan ve yeni atanan okul müdürlerine baktığımızda, bugüne kadar görülmemiş yaygınlıkta, tarihin en büyük tasfiye operasyonu ve siyasal kadrolaşma girişimi ile karşı karşıya olduğumuz açıktır. Türkiye çapında başta Eğitim Sen üyesi okul müdürleri olmak üzere, yandaş sendika üyesi olmayan okul müdürlerinin çok büyük bir bölümü görevden alınmış, beklenildiği gibi yandaş sendikanın üyelerine alan açılmıştır. 

 

Eğitim Sen üyelerinin önemli bir bölümüne 75’in altında puanlar verilerek bulundukları eğitim kurumlarında görev yapmaları engellenmiştir. Bazı üyelerimize dalga geçer gibi 74 puan verilirken, yandaş sendika üyelerine yüksek puanlar verilmiştir. İller genelinde yapılan değerlendirme sonuçlarına bakıldığında özellikle Eğitim Sen üyesi okul müdürlerinin tek tek belirlenerek görevlerine son verilmiş olması ve çok az sayıda üyemizin müdürlüğe devam edecek olması, eğitim yöneticilerine yönelik olarak yapılan değerlendirmenin ne kadar “objektif” olduğunu gözler önüne sermektedir.

 

Eğitim yönetimi ve denetimi mezunu, bu alanda yüksek lisans ve doktora yapan müdürlerin yapılan “değerlendirmede” siyasi referansları olmadığı için “yetersiz” görülmüş olması dikkat çekicidir.  Okul müdürlerine formatörlük yapan, ülkenin çeşitli illerinde okul müdürlerine kurs ve seminer veren üyelerimiz bu evlere şenlik değerlendirme ile okul müdürlüğü görevlerine son verilmiştir. Büyük bölümü girdiği sınav sonucunda yönetici olarak atananların görevine son verilirken, yerlerine siyasi iktidardan torpilli yandaş sendika üyeleri atanarak eğitim kurumları siyasi iktidarın “arka bahçesi” haline getirilmek istenmekte ve bu bahçede farklı renklere asla yer verilmemektedir.

 

Değerlendirme sürecinde üyelerimize ve yandaş olmayan diğer sendika üyelerine yönelik“sendika değiştirme” yönünde tekliflerde hatta şantajlarda bulunarak baskı uygulanmıştır. Kimi eğitim kurumu müdürleri bu baskılara boyun eğmek durumunda kalmıştır. Baskıyla üyelerimizi sendika değiştirmeye zorlayan ve yandaş sendika üyesi olan kimi eğitim kurumu müdürlerinin yüksek puanlar aldıklarını sendikamız tarafından tespit edilmiştir.

 

Başından sonuna siyasal kadrolaşma operasyonu olarak gerçekleştirilen eğitim yöneticilerinin değerlendirilmesi ve görevlendirilmesi uygulamaları, hukuktan, adaletten ve objektiflikten tamamen uzak, adrese teslim görevlendirmeler yapılarak hayata geçirilmiştir. Siyasi iktidarın en temel hukuk kurallarını çiğneyerek uyguladığı yönetici atama girişimleri birer birer yargıdan dönmektedir. Örneğin Bursa İdare mahkemesi, verdiği bir kararla “şube müdürlüklerinde görevlendirilen 22 personelin tamamının aynı sendikanın üyesi olmaları dışında bir kriter gözetilmediği”iddiası ile yapılan şube müdürlüğü atamalarının tamamını iptal etmiştir. Bu durum Türkiye genelinde yapılan ve dün açıklanan müdür atamalarında da benzer bir şekilde gerçekleşmiştir. Şube müdürlerinin atamaları üzerindeki şaibe bulutları daha dağılmadan, eğitim kurumu müdürlerinin atanmasında tek belirleyen olan MEB’in söz konusu tasfiye operasyonuna karşı sendikamız gerekli hukuksal girişimleri başlatmıştır.

 

Eğitim müdürlerinin değerlendirilmesi ile ilgili şaibelerin ve adaletsizliklerin ortaya çıkması için eğitim kurumu müdürlerinin tamamının aldıkları puanlar şeffaf bir şekilde yayınlanmayarak gizlenme yoluna gidilmiştir. Sisteme giren her eğitim yöneticisi yalnızca kendisine verilen toplam puanı görmektedir. İlçe milli eğitim müdürü ve şube müdürlerinin verdiği puanları görememektedir.

 

Milli Eğitim Bakanlığı ve milli eğitim müdürlükleri, yaptıklarının ve verdikleri puanların arkasında iseler, adil ve hakkaniyete uygun davrandıklarını düşünüyorsa, bütün illerin değerlendirme ve puanlama sonuçlarını şeffaf bir şekilde açıklamalıdır.  Açıklanacak sonuçlar, eğitim yöneticilerine yöneticilik başarılarına göre ya da siyasi tercihlere göre değerlendirme yapılıp yapılmadığını gösterecektir.   

 

Eğitim Sen, kurulduğu günden bugüne eğitim yöneticilerinin Bakanlık tarafından yukarıda açıkladığımız gibi siyasi tercihlere göre belirlenmesi ve atanmasına karşı çıkmış, eğitim yöneticilerinin bütün eğitim bileşenlerin katılımıyla yapılacak seçimlerde kendi yöneticilerini kendilerinin seçmesini savunmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim yöneticilerinin siyasi iradenin belirlediği idari makamlar tarafından belirlenmesi konusunda neden bu kadar ısrarcı olduğu, dün açıklanan değerlendirme sonuçları ile bir kez daha görülmüştür.

 

Sendikamız objektiflikten ve hakkaniyetten uzak bir şekilde yapılan değerlendirmeler sonucunda görevleri sona erdirilen Eğitim Sen üyesi okul müdürlerine verilen puanların iptaline karar verilmesi istemiyle dava hazırlıklarına başlamıştır. Eğitim Sen olarak, somut hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadan, tamamen soyut ve politik değerlendirmelerle düşük puanlar verilerek üyelerimizin yöneticilik görevine son verilmesine asla seyirci kalmayacak, bu konuda her tür hukuksal ve örgütsel mücadeleyi yürütecektir. 

 

 

 

Adana’da Kimliklerine, Kamusal, Laik, Bilimsel, Demokratik, Parasız ve Anadilinde eğitimi sahip çıktıkları için görevine son verilen üyelerimiz;

 

 

 

CEYHAN Ceyhan Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Denizcilik Anadolu Meslek Lisesi ABDULKADİR ÖZTÜRK

 

CEYHAN Cumhuriyet İlkokulu NUH AYDIN KILIÇ

 

CEYHAN Hamidiye Anaokulu MEDİHA TİLAV

 

CEYHAN Mithatpaşa ilkokulu MEHMET İNCE KORKMAZ

 

ÇUKUROVA Öğretmen Zeynep Erdoğdu Ortaokulu OSMAN KÜLTÜROĞLU

 

ÇUKUROVA TOKI Şehit Bahattin Kalaycı ilkokulu SERPİL YAYVAN

 

ÇUKUROVA Toros AnaOkulu YASEMİN ASLAN

 

KOZAN Gaziköyü ilkokulu MUSTAFA ÖZCAN

 

KOZAN Güneri ilkokulu GAFUR TEKİN

 

KOZAN Şehit Öğretmen Ali Yıldırım Ortaokulu MUSTAFA ERKOÇ

 

SEYHAN Anafartalar Anadolu Lisesi VAHAP KAPLAN

 

SEYHAN Cafer Recai Gizer İlkokulu SEÇİL SÖNMEZ

 

SEYHAN Küçükdikili Mekan Ortaokulu ATAMAN ÖZDEMİR

 

SEYHAN Orhan Çobanoğlu Anadolu Lisesi OSMAN SERT

 

SEYHAN Plevne ilkokulu SEZAYİ AYDIN

 

SEYHAN Şakirpaşa Halk Eğitim Merkezi KEMAL ZEKİ ARSLAN

 

SEYHAN Zübeyde Hanım AnaOkulu LÜTFİYE KILAVUZ

 

SEYHAN Fatih Terim Anadolu Lisesi ŞADİ KADAM

 

YUMURTALIK Yumurtalık Çok Programlı Anadolu Lisesi AHMET KABAN

 

YÜREĞİR Cumhuriyet ilkokulu ALAATTİN ÖZİLİCE

 

YÜREĞİR Karşıyaka Orhan Çobanoğlu Kız Teknik ve Meslek Lisesi HABİBE DUMAN

 

CEYHAN Sarısakal İlkokulu FETİ GEYİK

 

 

 

 

 

Ahmet KARAGÖZ

 

Şube Başkanı

 

 

 

Son Düzenlenme Cumartesi, 23 Ağustos 2014 10:53

MEB Eğitim Kurumları Yöneticileri Değerlendirme Sonuçları Açıklandı




 

10 Haziran 2014 gün ve 29026 sayılı Resmi Gazetede Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelik yayınlanmıştı. Yeni yönetmeliğe göre dört yıllık görev süresi dolan eğitim yöneticilerinin, bulundukları eğitim kurumu veya bir başka eğitim kurumunda görev sürelerinin uzatılabilmesi için, Yönetmeliğin ekinde yayımlanan EK-1 GÖREV SÜRESİ UZATILACAK EĞİTİM KURUMU MÜDÜRLERİ İÇİN DEĞERLENDİRME FORMU üzerinden 100 üzerinden en az 75 puan almaları gerektiği kurala bağlanmıştı.

 

Yönetmelik yayımlandığında; ilçe milli eğitim müdürü, insan kaynaklarından sorumlu ilçe milli eğitim şube müdürü, değerlendirilecek eğitim kurumundan sorumlu ilçe milli eğitim şube müdürünün verecekleri puanı gösteren ‘Puan Değeri` bölümü uyarınca, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürlerinin istemediği hiçbir eğitim kurumu müdürünün görevine devam edemeyeceğini söylemiştik. 

Değerlendirme formuna göre, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda en az 60 puan vererek tek belirleyen olmuştur. Öğrenci meclisi bulunmayan veya bulunmakla birlikte öğrenci meclisi başkanı değerlendirme yapabilme ehliyetine sahip olmayan öğrencilerin eğitim gördüğü eğitim kurumu (anaokulu, ilkokul ve zihin engelliler özel eğitim kurumu) müdürlerinin değerlendirmesinde ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda 65 puan; okul aile birliği ile öğrenci meclisi bulunmayan eğitim kurumu müdürlerinin değerlendirmesinde, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda 70 puan; öğretmeni, okul aile birliği ve öğrencisi bulunmayan eğitim kurumu müdürlerinin değerlendirmesinde, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri 100 üzerinden toplamda 100 puan verecektir. Üstelik bu puanları, eğitim kurumu müdürleri ile neredeyse tek bir gün çalışmamış, eğitim kurumu müdürünü hiç tanımayan ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri de verebilmiştir. Çünkü Yönetmelikte, en kıdemli ve en kıdemsiz öğretmenin okul müdürü ile en az altı ay çalışmış olması gerektiğine ilişkin bir kurala yer verildiği halde, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürleri için böyle bir süre koşulu konulmamıştır.

Bugün eğitim kurumları yönetici değerlendirme sonuçları açıklandı. Açıklanan sonuçlar ve genel merkezimize gelen bilgiler, yönetmelik yayımlandığında yaptığımız değerlendirmeler ile açtığımız davaların ne kadar haklı olduğunu ortaya koymuştur. Üyelerimizin önemli bir bölümüne 75`in altında puanlar verilerek bulundukları eğitim kurumlarında görev yapmaları engellenmiştir.

Bu durumda olan yöneticilerimiz, yapılan değerlendirme ve verilen puanların iptaline karar verilmesi istemiyle dava açabilecektir. 

EĞİTİM SEN, somut hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadan, tamamen soyut ve politik değerlendirmelerle düşük puanlar verilerek üyelerimizin yöneticilik görevine son verilmesine seyirci kalmayacaktır. Her tür hukuksal ve örgütsel mücadeleyi yürütecektir. 

Sisteme giren her eğitim yöneticisi yalnızca kendisine verilen toplam puanı görmektedir. İlçe milli eğitim müdürü ve şube müdürlerinin verdiği puanları görememektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve milli eğitim müdürlükleri, yaptıklarının ve verdikleri puanların arkasında iseler, adil ve hakkaniyete uygun davrandıklarını düşünüyor iseler, çekinmeden sonuçları açıklamalıdırlar. Açıklanacak sonuçlar, eğitim yöneticilerine başarılarına göre mi siyasi tercihlere göre mi puan verildiğini de gösterecektir.   

EĞİTİM SEN, düşük puanlar verilerek elenen üyelerimize gerekli hukuk yardımını yapacak, davalarını açacaktır. Ancak üyelerimizin de bu konuda bir dizi hazırlık yapması ve bütün bunlarla birlikte hukuk yardımı istemesi yararlı olacaktır.

1.Öncelikle üyelerimiz ilçe milli eğitim müdürlüğüne başvurarak, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Yasası uyarınca EK-1 GÖREV SÜRESİ UZATILACAK EĞİTİM KURUMU MÜDÜRLERİ İÇİN DEĞERLENDİRME FORMU`nun bir örneğini istemelidirler (Başvuru dilekçesi ektedir).

2.İkinci olarak, yöneticilikleri boyunca elde ettikleri başarıları gösteren belgeleri, katıldıkları hizmet içi eğitime ilişkin belgeleri, okulun elde ettiği başarılara ilişkin belgeleri; bu süre içerisinde aldıkları bir ceza veya geçirdikleri bir soruşturma var ise sonuçlarını gösteren belgeleri toplamalıdır.

3.Yöneticilikleri boyunca okul için elde edilen kazanımlar da mutlaka bildirilmelidir. (Spor salonu, kütüphane, bilgisayar, dil veya müzik laboratuarları, çevre düzenlemesi gibi) 

4.Ayrıca puan veren milli eğitim müdürü ve şube müdürleri ile ne kadar süredir çalıştıklarını da bildirmelidirler.

Üyelerimiz dava açma süresinin 60 gün olduğunu unutmamalı, hazırlıklarını da buna göre yapmalıdır.

Bilgi edinme dilekçesini görmek için tıklayınız.

Son Düzenlenme Perşembe, 21 Ağustos 2014 23:37

Öğretmenlerin 2014 Yaz Dönemi İl İçi ve İller Arası Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kontenjanları

 

Öğretmenlerin 2014 Yaz Dönemi İl İçi ve İller Arası Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kontenjanları

Öğretmenlerin 2014 Yaz Dönemi İl İçi ve İller Arası Özür Durumuna Bağlı Yer Değiştirme Kontenjanları 

 

 

 

 

Tüm alanlar için tıklayınız

Alan adı A-H arası için tıklayınız

Alan adı I-R arası için tıklayınız

Alan adı S-Y arası için tıklayınız

Son Düzenlenme Çarşamba, 20 Ağustos 2014 15:24

"Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" bugünkü 16.08.2014 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Buna göre, haklarında adli veya idari bir soruşturma yapılmış ve bu soruşturma sonucunda, o yerde kalmasında sakınca görülmüş olan memurun hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma sürelerini tamamlamadan ve yer değiştirme suretiyle atanma dönemi beklenmeksizin hizmetin gereği olarak yer değiştirme koşuluyla ataması yapılacak.

Hizmet gereği yer değişikliği yapılan memurun ayrıldığı hizmet bölgesindeki eksik hizmetleri, aynı hizmet bölgesindeki başka bir hizmet alanında tamamlattırılacak.

Memurun görev yaptığı hizmet bölgesinde ihtiyaç bulunmaması halinde diğer hizmet bölgelerine de ataması yapılabilecek ve ayrıldığı hizmet bölgesindeki eksik hizmetleri daha sonra tamamlattırılacak.

Hizmet gereği başka bir hizmet alanına veya bölgesine atanan memurlar, kurumların özel yönetmeliklerinde belirlenecek istisnalar dışında ayrıldığı hizmet alanına yeniden atanamayacak.

Mazeret, her yıl ocak ayında belgelendirilecek

Sağlık, aile birliği ve can güvenliği mazeretlerinin belgelendirilmesi halinde, hizmet bölgelerindeki zorunlu çalışma süreleri tamamlanmadan memurun isteği üzerine yer değiştirme suretiyle ataması yapılabilecek.

Sağlık ve aile birliği mazeretlerine dayalı olarak yer değiştirmeye tabi tutulan memur, mazeretinin devam ettiğini her yıl ocak ayında alacağı belgeyle belgelendirmek zorundadır.

Zorunlu çalışma süresini sağlık veya aile birliği mazeretine dayalı olarak tamamlamamış olan memur, mazeretinin sona ermesi durumunda zorunlu hizmet süresinin eksik kalan kısmını tamamlamak zorundadır.

Sağlık ve can güvenliği mazeretlerine dayalı olarak yapılacak yer değiştirme suretiyle atamalar, atanma dönemine tabi değildir.

Sağlık kurulu raporu gerekecek

Memurun sağlık mazeretine dayanarak yer değiştirme talebinde bulunabilmesi için kendisi, eşi, annesi, babası, bakmakla yükümlü olduğu çocukları ve yargı kararı ile vasi tayin edildiği kardeşinin hastalığının; görev yaptığı yerde tedavisinin mümkün olmadığı veya mevcut görev yerinin söz konusu kişilerin sağlık durumunu tehlikeye düşüreceğini eğitim ve araştırma hastanesi veya üniversite hastanesinden alınacak sağlık kurulu raporu ile belgelendirmesi gerekecek.

Sağlık mazeretine dayalı olarak yapılacak yer değişikliğinde memur, aynı hizmet bölgesinde başka bir hizmet alanına, bu şekilde mazeretin karşılanamaması halinde ise başka bir hizmet bölgesinde kurumca ihtiyaç duyulan ve mazeretinin karşılanabileceği bir hizmet alanına atanabilecek.

Son 3 yıl sosyal güvenlik primi ödemek suretiyle

Aile birliği mazeretine dayanarak yer değişikliği memurun; kamu personeli olan eşinin, kurum içi yer değiştirme suretiyle atanma imkanının olmaması veya mevzuatı uyarınca eşin zorunlu yer değiştirmeye tabi tutulan bir görevde bulunması durumunda bu kapsamdaki eşin bulunduğu yere, eşlerin her ikisinin de aynı kurumda çalışıyor olması halinde kurumun daha fazla hizmet ihtiyacı duyduğu yere atanması suretiyle yapılacak.

Öte yandan eşlerin farklı kurumda çalışıyor olması halinde kurumlar arasında gerekli koordinasyon sağlanmak suretiyle her iki kurumun da öncelikli hizmet ihtiyacının bulunduğu yere, kamu personeli olmayan eşinin talep edilen yerde kesintisiz son 3 yıl sosyal güvenlik primi ödemek suretiyle kendi adına veya bir hizmet akdi ile işverene bağlı olarak çalışmış ve halen çalışıyor olması halinde, bu durumda olan eşin bulunduğu yere milletvekili, belediye başkanı, muhtar veya noter olan eşlerinin bulunduğu yere atanması suretiyle yapılabilecek.

Aile birliği mazeretine dayanarak yer değiştirme isteğinde bulunan memur, eşinin kamu kurum ve kuruluşlarında kamu personeli olarak çalıştığına veya atanmayı talep ettiği yerde eşinin kesintisiz son 3 yıl sosyal güvenlik primi ödemek suretiyle kendi adına veya bir hizmet akdi ile işverene bağlı olarak halen çalıştığına ilişkin belgeyi kurumuna bildirmekle yükümlü olacak.

Ayrıca yer değiştirme başvurusuna, evlilik durumunu kanıtlayan belgenin de eklenmesi gerekecek.

Can güvenliği mazereti

Memurun can güvenliği mazeretine dayanarak yer değiştirme talebinde bulunabilmesi için kendisinin, eşinin veya bakmakla yükümlü olduğu çocuklarından birinin bulunduğu yerde kalmasının can güvenliğini tehdit altında bırakacağının adli veya mülki idare makamlarından alınacak belgeyle belgelendirmesi gerekecek.

Can güvenliği mazeretine dayalı olarak yapılacak yer değişikliğinde memur, aynı hizmet bölgesindeki başka bir hizmet alanına, görev yaptığı hizmet bölgesinde ihtiyaç bulunmaması halinde ise diğer hizmet bölgelerine atanabilecek.

Hakkında adli makamlarca işyerinin değiştirilmesine ilişkin koruyucu tedbir karar alınan memur, aynı hizmet bölgesindeki başka bir hizmet alanına, görev yaptığı hizmet bölgesinde ihtiyaç bulunmaması halinde ise diğer hizmet bölgelerine atanabilecek.

Yıllık izinler, izinlerin kullanılışı ve mazeret izni

Memurun kadrosunun bulunduğu yerin bölge hizmetinden sayılacak süreleri şu şekilde değiştirildi:

-657 sayılı Kanunun yıllık izinlerle ilgili 102'inci madde, yıllık izinlerin kullanılışıyla ilgili 103'üncü ve mazeret iznini düzenleyen 104'üncü maddelerde öngörülen izinlerin tamamıyla hastalık ve refakat iznini düzenleyen 105'inci madde gereğince verilen izinlerin toplamının 6 ayı geçmeyen kısmı

-Görevden uzaklaştırılan ve görevleri ile ilgili olsun veya olmasın herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınan memurların 657 sayılı Kanunun, memurun göreve tekrar başlatılmasının zorunlu olan halleriyle ilgili 143'üncü maddesinde sayılan durumların gerçekleşmesi halinde bu sürelerin tamamı

-Yılda toplam 90 günü geçmeyen geçici görev süreleri

-Hizmet içi eğitimde başarılı geçen sürelerin tamamı

-Yılda toplam 90 günü aşan geçici görev süreleri, aynı unvanda aday memur olarak geçen süreler ile başka yerdeki bir görevin 657 sayılı Kanunun 86'ncı maddesinde yer alan vekalet görevi ve aylık verilmesinin şartlarıyla ilgili olarak memura vekaleten gördürülmesi halinde, bu sürelerin tamamı geçirildiği yerin bölge hizmetinden sayılacak. 6 ayı aşan kısmıyla belirtilen süreler ise bölge hizmetinden sayılmayacak.

657 sayılı Kanun veya diğer kanunlar uyarınca "aylıksız izin almak" suretiyle geçirilen süreler, yetiştirilmek amacıyla yurt dışına gönderilen memurların yurt dışında geçirdiği süreler, 657 sayılı Kanunun hastalık ve refakat iznini düzenleyen 105'inci maddesi gereğince verilen izinlerin 6 ayı aşan kısmıyla belirtilen süreler, bölge hizmetinden sayılmayacak.

Aynı yönetmeliğin başvurma şekilleriyle ilgili 26'ncı maddede geçen "özürlerini" ibaresi "mazeretlerini" ve "sicil amirleri kanalı ile" ibaresi "disiplin amirleri kanalı ile" şeklinde değiştirildi.

Yönetmelikte geçen "özür" ibaresi "mazeret"; "(A) Özür Grubu" ibaresi "Sağlık Mazereti" ve "(B) Özür Grubu" ibaresi "Aile Birliği Mazereti" şeklinde değiştirildi. Aynı kısma "Can Güvenliği Mazereti" ibaresi eklendi ve "Not" kısmında yer alan "Özür Grubuna" ibaresi " Mazeretlere" şeklinde değiştirildi.

En az yüzde 40 oranında engelli olduğu belirtilecek

Alınan sağlık kurulu raporunda en az yüzde 40 oranında engelli olduğu belirtilen memurlar ile ağır engelli raporlu eşi veya bakmakla yükümlü olduğu birinci derece kan hısımları bulunan memurlar, engellilik durumundan kaynaklanan gerekçelere dayalı olarak yer değiştirme talebinde bulunabilecek.

Bu kapsamdaki talepler, yönetmelikte yer alan kısıtlayıcı hükümlere tabi olmaksızın kurumların kadro imkanları ve teşkilat yapıları dikkate alınarak karşılanacak ve bu haktan bir defadan fazla yararlanılamayacak.

Memurun kendisinin veya birlikte yaşadığı eşi ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının engellilik durumunun tedavisi sebebiyle yer değişikliğini talep etmesi halinde, yer değiştirme suretiyle atama yapılacak yerin, memurun ve yakınlarının engellilik durumuna uygun olması esas olacak.

Engellilik durumu devam ettiği sürece kurumlarca isteği dışında memurun yeri değiştirilemeyecek.

Kurumların yönetmelikleri 6 ayda uygun hale getirilecek

Kamu kurum ve kuruluşları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde yönetmeliklerini, bu yönetmeliğe uygun hale getirecek. Bu sürede kamu kurum ve kuruluşlarının yönetmeliklerinin yönetmeliğe aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam edilecek.

Yönetmeliğin yer değiştirme suretiyle atanma dönemlerini düzenleyen
8'inci maddesinin, Sağlık Bakanlığında sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfındaki personelin yer değiştirme suretiyle atanmasını her yılın ocak ayı ile haziran-eylül döneminde yapılacağını hükme bağlayan ikinci fıkrası yürürlükten kaldırıldı.

Aynı veya farklı kurumlarda çalışan eşlerin durumlarıyla ilgili bazı düzenlemeler ise yeni yönetmelikte yer almadı.

Buna ilişkin kaldırılan hükümler şöyle:

"Aynı kurumda çalışıp da her ikisi de yer değiştirmeye tabi olan eşlerden ast durumunda olanın görev yeri üst durumda olana bağlı olarak değiştirilir.

Farklı kurumlarda çalışıp da her ikisi de yer değiştirmeye tabi olan eşlerden unvan, kadro ve görev bakımından daha aşağıda bulunanın görev yeri yukarıda bulunana bağlı olarak değiştirilir.

Aynı veya farklı kurumlarda çalışıp da eşlerden birinin yer değiştirmeye veya bu yönetmelik hükümlerine göre yer değiştirmeye tabi olmaması hallerinde, yer değiştirmeye tabi olmayan veya özel yönetmeliklerine göre yer değiştirmeye tabi olan eşin görev ve unvanı ile hizmetin özelliği dikkate alınır."

Son Düzenlenme Pazar, 17 Ağustos 2014 14:51

imoTMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şubesi, Marmara Depremi’nin 15. yılı dolayısıyla şube binasında depreme duyarlılık sergisi açtı. Serginin gezilmesinin ardından katılımcılara bilgilendirici deprem broşürü dağıtıldı, basın açıklaması okundu.

İMO Adana Şube Başkanı Nazım Biçer, 17 Ağustos 1999 Marmara depreminin üzerinden 15 yıl geçtiğini, 15 yıl önce başta Gölcük olmak üzere neredeyse tüm Marmara bölgesinin depremin yıkıcı etkisini yaşadığını hatırlattı.

Onbinlerce insanın hayatını kaybettiğini, yüzbinlerce insanın yaralandığını vurgulayan Biçer, “İnsanlar evsiz, hastanesiz, okulsuz kaldı; ülke ekonomisi telafi edilmesi mümkün olmayacak ölçüde ağır bir darbe aldı. Ülkemizde yapı stokunun güvenli ve sağlıklı olmaktan uzak olduğu, pek çok yapının kaçak olduğu ve mühendislik hizmeti almadan inşa edildiği bir kez daha açıkça görüldü. İlgili mevzuat yetersizdi, yapı üretim süreci denetlenmiyordu, yapı malzemeleri nitelikli değildi. Toplumda deprem bilinci yoktu, afet anına ve afet sonrasına ilişkin merkezi koordinasyon ve planlama mevcut değildi” dedi.

nazimbicer

 

“DURUM FARKLI DEĞİL”

Tarih boyunca Anadolu coğrafyasının sayısız depremle sarsılmış olmasına rağmen 1999 yılında depreme hazırlıksız yakalanmanın başlı başına tuhaflığa işaret ettiğini kaydeden Biçer, “Defalarca kendini hatırlatan önlemler ne yazıktır ki ihmal edilmişti. Üzülerek söylüyoruz ki bugün de mevcut durum farklı değildir. Depremler olmadan önce önlemlerin alınması gerekliliğini sık sık vurguladık.  Marmara Depremi’nin 15. yıldönümünde bir kez daha tekrarlamak istiyoruz: Doğa olayı olan depremin ülkemizde doğal afete dönüşmesi ve bir türlü önlem alınmaması sorunun kaynağını oluşturmaktadır” dedi.

Depremin bir doğa olayı olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ancak denetimsizliğin neden olduğu olumsuzlukları “kader” gibi değerlendiren yaklaşımın terk edilmesini isteyen Biçer, şunları söyledi:

“Yer hareketlerine ve zemine uygun yapı üretmenin depremi tehlike olmaktan çıkartacağı gerçeği görülmelidir.  İnşaat mühendisliği, her zeminde ve her şart altında güvenli ve sağlıklı yapı üretebilen ve bunu örnek uygulamalarla kanıtlayan bir bilim dalıdır. Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme karşı hazırlamanın iki temel yolu bulunmaktadır. İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, güçlendirilmesidir. İkincisi ise yapı üretim sürecinin denetlenmesidir. İlki, mevcut olumsuzluğu azaltmayı amaçlamaktadır. İkincisi ise geleceği kazanmakla ilgilidir.

Ne yazık ki ülkemizde ayrıntılı yapı envanteri olmadığı için yapılarımızın olası bir depremde ne tür tepki vereceği bilinmemektedir. Ancak 1999 Marmara ve 2011 Van depremlerinde yapı stokumuzun iyi bir sınav vermediği açıktır. Yapı stokumuzun yüzde 60’ının 20 yaş ve üzeri yapılardan oluştuğu, bunların büyük bölümünün ise ruhsatsız olduğu ve mühendislik hizmeti almadan üretildiği bilinmektedir.

Bu gerçeklik, “kentsel dönüşüm”, “riskli yapı”, “riskli alan” gibi kavramları, bunlarla ilgili yasal düzenleme ve uygulamaları gündeme taşımış, uzun yıllar deprem tehlikesine karşı önlem almayan, adeta insanları deprem tehlikesi ile karşı karşıya bırakan siyasi iktidar, tek çare olarak gördüğü kentsel dönüşüm projelerini başlatmıştır. Ancak uygulama süreçlerinde görülen adaletsizlik, keyfilik, hukuksuzluk, yol açtığı mağduriyetler,  kentsel dönüşüm projelerinin kentlerimizi depreme hazırlamak yerine kentsel değerlerin sermaye gruplarının kullanımına uygun hale getirmeye hizmet ettiğini göstermektedir.

“MESLEK ODALARI ETKİSİZLEŞTİRİLİYOR”

Yine siyasi iktidar, son dönemde gerçekleştirdiği değişikliklerle Meslek Odalarını etkisizleştirmiş, devre dışı bırakmış, Meslek Odası-üye ilişkisini kesmiş, yapı denetim sistemini başıboşluğa teslim etmiştir.  Oysa Meslek Odaları; toplumsal sorumluluğu gereği mesleki uygulamaları denetlemekte, mesleki niteliği yükseltmek amacıyla çalışmalar gerçekleştirmekte, üyelerinin sicilini tutmakta, üyeler tarafından gerçekleştirilen mesleki faaliyetleri kayıt altında bulundurmakta, yapı üretim sürecinin kanayan yarası olarak kabul edilen “imzacılığın” önüne geçmeye, üyelerinin ayıplı, kusurlu iş yapmasını önlemeye çalışmaktadır. Anlaşılan o ki siyasi erk, Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu unutmakta, deprem önlemlerinin başında işlevsel, uygulanabilir bir denetim mekanizması geldiği gerçeğini yok saymaktadır.  Üzülerek ifade ediyoruz ki siyasi iktidara yön veren Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği değildir. Siyasi iktidar, kamu adına denetim yapmakla sorumlu Meslek Odalarını devre dışı bırakıp, projelerin denetlenmesinin önüne geçmek, yapı üretimi ve denetimini ticarileştirmek, kentsel değerleri sermaye gruplarının kullanımına sunmak istemektedir.

“SORUNLAR DEVAM EDİYOR”

Ancak unutulmamalıdır ki insanımızın canı, emek vererek sahip olduğu değerleri, sermaye gruplarının kâr hırsına kurban verilmeyecek önemdedir. 16 yıl önce bölgemizde de depremin tahribatını, acısını yaşadık. 27 Haziran 1998 tarihinde Adana- Ceyhan depremiyle bölgemiz depremin yıkıcı etkisine maruz kaldı. Adana- Ceyhan depremi, bölgemizdeki yapı üretim sürecinin sağlıksızlığını acı sonuçlarıyla birlikte gözler önüne serdi.  Biz İnşaat Mühendisleri Odası Adana Şubesi olarak depremin yıkıcı etkisinin ancak yapı üretimi ve yapı denetiminin nitelikli hale getirilmesi ile azaltılabileceğini savunmaktayız.  Ülkemizde, bölgemizde güvenli ve sağlıklı yapı üretimi sağlanana kadar da depremleri unutmamaya, unutturmamaya, susmamaya; merkezi ve yerel yöneticilere görev ve sorumluluğunu hatırlatmaya kararlıyız.”

Biçer, Marmara depreminin 15. yılı nedeniyle İMO’nun tüm Şube ve temsilciliklerinde fotoğraf sergisi açıldığını, bilgilendirici broşürler dağıtıldığını sözlerine ekledi.

Kaynak: Gündemadana

Son Düzenlenme Cuma, 15 Ağustos 2014 20:00

Gelecek kuşakları yetiştirme görevi üstlenen eğitimin en önemli yardımcılarından biri kuşkusuz teknoloji. Ancak her işte olduğu gibi burada da doğru yöntemlerin ve bu konu özelinde doğru cihazların kullanılması gerekiyor. Peki uygulanan teknikler ve tercihler konusunda neredeyiz?

Eğitimin tarihi ile başlayalım. Aslında bir bilenin, daha az bilene bir şeyler öğretmesini dâhi bu sınıfta değerlendirebiliriz. Ancak müfredat, ders içeriği gibi konular devreye girdiğinde bunu yazının kullanılmaya başladığı dönemlerle irtibatlandırmak çok daha uygun olacak.
Eğitim teknolojiyle gerçekten buluştu mu?
 
Türkiye’nin ve dünyanın en önemli Sümerolog’larından biri olan Muazzez İlmiye Çığ, yazdığı kitaplarda Sümerlerde eğitimin güneşin doğumuyla başladığını ve güneş batana kadar devam ettiğini belirtir. Sümerler, teknoloji olarak bugünkü mantıktan çok da farklı olmayan bir şekilde ‘tablet’ kullanmıştır. Her öğrenciye bir tablet düşüp düşmediğini bilemiyoruz, ancak o günün teknolojisinden faydalanarak bu alanda bir ilke imza attıklarını belirtmek gerekiyor. 
 
Eğitim ve teknoloji buluşmasını elbette yalnızca tablet, akıllı tahta vb. cihazların daha fazla kullanımı olarak ele almamak gerekiyor. Bilgi Çağı’nın bu sayısında Bilgi Üniversitesi’ndeki Facebook üzerinden sınav yapma, Twitter’da not tutma gibi yeniliklere imza atan Bilgi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Ercüment Büyükşener’le gerçekleştirdiğimiz özel röportaj, bu alanda neler yapılabileceği konusunda ilginç ve çarpıcı bir örnek. Benzer bir örnek ise Euronews’te yayınlanan Learning World programında karşımıza çıkıyor. Fransa’da öğretmenler çocuklara harfleri öğretmek için Twitter’dan faydalanırken, Güney Kore’de İngilizcelerini geliştirmek isteyen öğrenciler Skype’tan, Güney Amerika’da eski edebiyat eserlerini öğrenmek isteyenler Vine ve Instagram’dan faydalanıyor.
 
 
 
Doğru bir eğitim teknolojisi uygulaması için nelere dikkat edilmeli?
Eğitimin gelecek kuşakları doğrudan etkileyen hayati derecedeki önemi, teknolojinin uygulanmasında dikkat edilecekler listesini de etkiliyor. Gelecekhane’nin Kurucusu ve Başkanı Halil Aksu, bu noktada birkaç eğitim teknolojisinden bahsetmek gerektiğini ifade ediyor. “Eğitim işlerinin yönetimi ve kayıtların oluşturulması için, okulların, kaynakların, dersin, sınavların, notların ve benzerlerinin yönetilmesi için kurumsal kaynak planlamasına benzer sistemler gerek.” diyen Aksu, bunun merkezi, dağıtık ya da bulut tabanlı olabileceğini belirtiyor. Eğitim faaliyetlerinin yalın ve verimli bir şekilde icra edilmesinin kritik olduğunun altını çizen Aksu, teknoloji destekli yapılacak iyileştirmelerin eğitimin kalitesini de iyileştireceğini ifade ediyor.
 
Blackboard Türkiye Genel Müdürü Emrah Dilsizoğlu ise eğitimin teknolojiyi yönetebiliyor olması gerektiğine dikkat çekiyor. “Eğitimin 3 aktörünün, yani öğrenci, öğreten ve yöneticinin; hem teknolojinin kullanım kolaylığı hem de pedagojik yaklaşımları o eğitim kurumunun tarzını yansıtabilmeli.” diyen Dilsizoğlu, bunun sağlanması için gereken koşulları; bir e-learning sisteminin açık, yani her türlü belge ve bilginin öğretenin istediği şekilde paylaşılmasına izin vermesi, etkileşimin yüksek olması, değerleme araçlarının gelişmiş olması başlıklarıyla sıralıyor.
 
Elmasepeti.com Satış ve Pazarlama Koordinatörü Ömer Can Bozkurt ise teknolojinin birçok eğitim kurumunda planlanmadan ya da konunun merkezinde olan kişiler eğitilmeden uygulanmaya çalışıldığına dikkat çekiyor. Öğretmenlerin eğitim içindeki payının teknoloji ile azalmayacağı, aksine artacağının farkına varmak gerektiğini belirten Bozkurt, teknolojinin eğitimde amaç değil bir araç olarak kullanılması konusunda eğitimcilerin bilinçlendirilmesi gerektiğini ifade ediyor.
 
Enocta CEO’su Ahmet Hançer ise öğrenmenin, iletişim araçlarının niteliğine bağlı olarak değişim gösterdiğini ifade ederken, bu sürecin yazılı kaynaklar, radyo, televizyon gibi araçlarla beslendiği günlerin geride kaldığına dikkat çekiyor. Dikkat edilmesi gereken noktaları teknik ve içerik olarak iki farklı başlık altında toplayan Hançer, teknik detayları eğitim teknolojileri uygulamalarının farklı mobil cihazlarla uyumlu olması, kolay ve hızlı kullanılması ile eğitimin yarım bırakılması durumunda aynı cihazla ya da farklı bir cihaz üzerinden kesildiği yerden devam etmesi olarak değerlendiriyor. İçeriğe dair detayları, içeriğin uzman bir ekip tarafından hazırlanması, animasyon ve video filmler ile desteklenmesi yani eğlendirici olması ile sosyal paylaşıma uygun olması şeklinde sıralıyor. Hançer ayrıca eğitim sonuçlarının ölçümünün ileriye yönelik planlarda önemli olduğuna da dikkat çekiyor.
 
Son 30 yıldır teknolojinin her alanda radikal dönüşümlere yol açtığına dikkat çeken Sebit Eğitim ve Bilgi Teknolojileri Genel Müdürü Ahmet Eti, bu dönüşümün eğitim alanında henüz kendine yer bulamadığını kaydediyor. “Teknolojiyi bankalardan, hastanelerden ya da havalimanlarından kaldırdığınızı düşünün, hayat bir anda felç olurdu. Peki, teknolojiyi sınıftan çekip aldığınızda durum değişir mi? Hayır, sınıftaki yaşam devam eder. Kağıt kalem, kitap ve tahta öğrenme sürecinin hâlâ en güçlü ve vazgeçilmez teknolojileri.” yorumunu yapan Eti, şu an hızlı bir dönüşümün yaşandığını, dizüstünden tablete ve akıllı telefonlara geçiş, bu cihazların kolay erişilebilir ve kullanılabilir olması, bulut tabanlı hizmetlerin kullanımını sağlayan geniş bant maliyetlerindeki ucuzlama gibi gelişmelerin, önümüzdeki 4-5 yıl içinde eğitimde teknolojik dönüşüm hızlnacağının habercisi olduğunu kaydediyor. 
 
Ahmet Eti, bununla birlikte iki noktaya dikkat çekiyor: “Eğitimin dönüşümündeki başarının kolay ve kısa zamanda elde edilemeyeceği gerçeğinin kabullenilip, bunun uzun vadeli bir plan olduğunun tüm paydaşlar tarafından anlaşılması gerekiyor. İkinci olaraksa altyapı, erişim, tabletler gibi unsurların elde edilmesinde ve yaygınlaştırılmasında bir sıkıntı olmadığı konusunda artık herkes hemfikir. Esas konu, kaliteli içeriklerin sağlanması ve öğretmenlerin bu dönüşümü sahiplenmesi. İçerik sağlanıp yaygınlaşsa bile hâlâ 50 bin okuldaki 1 milyon öğretmenin projeyi sahiplenmesi en kritik ve belki de çözümlenmesi en zor olan konu olarak karşımızda duruyor.”
 
Zyxel Türkiye Ürün ve İş Geliştirme Müdürü Ömer Faruk Erünsal ise dünyada belirli bir standardın bulunmadığını, farklı örnek ve yaklaşımlarla karşılaşıldığını kaydediyor. “Teknoloji ve iletişim artık hayatımızın vazgeçilmezi oldular ve eğitim dünyası bundan geri kalamaz. Öğrenciler çok daha interaktif bir dünyada yetişiyorlar.” diyen  Erünsal; eğitim dünyasının teknolojinin sunduğu bu geniş iletişim beceresinin farklı cihazlar ile öğrencilerin hızına ayak uydurması ve onlara yeni bir dünyanın kapısını açmak durumunda olduğuna dikkat çekiyor. Erünsal ayrıca akıllı ve internete bağlı sınıflar, birbirleri ile iletişim içerisinde olan kablosuz cihazlar ve interaktif eğitim müfredatını bu işin vazgeçilmezleri olarak tanımlıyor.
Kaynak: Bilgiçağı
Son Düzenlenme Cuma, 15 Ağustos 2014 19:09

Gezi direnişinin yıl dönümü dolayısı ile 31 Mayıs 2014 günü, sendika ve kitle örgütlerinin çağrısı ile Adana Atatürk Parkı’nda yapılan eylem sonrasında soruşturma ablukası sürüyor.

Baskıların sürdüğü eylemle ilgili, çoğu yirmi yaşın altında 20 kişiye daha 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet gerekçesiyle kamu davası açıldı.

Adana’da yeni Gezi davası

Atatürk Parkı’nda toplanan grup içerisindeki bazı eylemcilerin yüzlerinin kapalı olduğu, eylemcilerin arasında ‘marjinal’ gurupların olduğu ve Gezi direnişinde yaşamını yitirenlerin fotoğrafı olan tişörtlerin giyilmesi, daha önceki eylemlerde polise taş atanların olduğu belirtilen iddianamede Gezi, Soma, Berkin Elvan, Lice için atılan sloganlar da suç delili sayılıyor. 
Eylem esnasında polisin uyarılarına rağmen eylemcilerin dağılmadığı, yürüyüş yapmak istemelerinin Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa aykırı olduğu dile getirilen iddianame kapsamında, 20 kişi hakkında ceza isteniyor. Konu ile ilgili dava, Adana 10. Asliye Ceza Mahkemesinde 10 Aralık 2014’te görülecek.(Adana/EVRENSEL)

IŞİD saldırılarından kaçan Şengalli Ezidi Kürtlerin sığındığı Şırnak’ın Silopi ilçesinde KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’den oluşan heyet incelemelerde bulundu. Heyet, kamp alanını ziyaret ederek, katliamdan kaçanların ihtiyaçlarını tespit edip, gözlemlerini kamuoyuyla paylaştı.

Ziyarete Konfederasyonumuz Eş Genel Başkanımız Lami Özgen, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı Kani Beko, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Genel Başkanı Mehmet Soğancı, Türkiye Tabipler Birliği Merkez Konsey üyesi Şeyhmus Gökalp katıldı.

Konfederasyonumuz Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy, SES Genel Sekreteri Birsen Seyhan, SES Basın Yayın Sekreteri Fikret Çalağan, Eğitim Sen Basın Yayın Sekreteri Mesut Fırat ile Diyarbakır, Mardin ve Şırnak şube yöneticilerimizin de katıldığı ziyarette heyet adına konuşan Eş Genel Başkanımız Lami Özgen, uzun zamandır Ortadoğu'da yürüyen ve yürütülen bir savaş olduğunu belirterek, Gazze ne ise Rojava ve Şengal’in de o olduğunu vurguladı. Özgen, şunları söyledi:

EZİLENLERİN YANINDAYIZ


"Bu savaşın bütün acımasızlıklarının Suriye'de, Rojava'da, Kürtlere, Irak halkına ve diğer halklara yönelik nasıl yürütüldüğünü gördük. Şimdi dünyanın dört bir tarafından Ortadoğu'ya getirilen bu uluslararası çeteci güçler, Ortadoğu'da savaşı özellikle dinsel ve inançsal mezhepler üzerinden yaymak sureti ile kitlesel katliamlara dönüştürmüş durumdadır. Bu kitlesel katliamın son örneği Şengal'dir. Şengal'de Ezidi halkına yönelik yapılan bu katliam Ortadoğu'da yürütülen savaşın parçasıdır. Biz bu ülkenin emek ve demokrasi güçleri olarak öncelikle bu katliamı kınıyoruz. Bu katliamlara destek veren ya da göz yuman Avrupa'nın değişik ülkelerini, Amerika ve İsrail gibi ülkeleri ve onların taşeronu AKP Hükümetini kınıyoruz.

21'inci yüzyılda Ortadoğu'nun göbeğinde, insanlık uygarlığına beşiklik yapan Mezopotamya topraklarında, Ezidi halkı şahsında bütün dünya halklarına reva görülen bu katliam politikalarını lanetliyoruz. Bunu kabul etmediğimizi, bu savaşa karşı duracağımızı, bu savaşı durduracağımızı ve katliama uğrayıp yüzbinlercesi göç etmek zorunda kalan, kısmen buraya gelen, kısmen de şu anda Kürdistan Federal Bölgesi ve Rojava sınırına geçmekte olan Ezidi halkının yanında destek ve dayanışmamızı sürdüreceğiz.

Öncelikle sağlık, gıda benzeri yardım kampanyalarını hayata geçireceğimizi belirtiyor, iletişim içinde olduğumuz bir çok uluslararası kuruluşun, Birleşmiş Milletlerin bu katliama karşı duyarlı olmasını ve müdahalede bulunup bu insanlık dramının, insanlık trajedisinin önüne geçilmesi konusunda sorumluluk almaları çağrısında bulunuyoruz. Ortadoğu'da yürütülen savaşta Gazze ne ise Rojava ve Şengal odur diyor, bu nedenle bu ülkenin halklarının Ortadoğu'daki tüm halklarla eşit ve özgür bir şekilde yaşamaları için onların yanında bulunacağımızı, onlarla beraber mücadele edeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz" dedi.

Heyet açıklamanın ardından, Silopi Kaymakamı, Silopi Belediye Başkanları, bölge milletvekilleri ve koordinasyon yöneticileri ile temaslarda bulunarak  kamp alanının bulunduğu bölgeden ayrıldı.

Son Düzenlenme Cuma, 15 Ağustos 2014 15:00
Zorunlu Hizmet Yükümlüsü Öğretmenlere İlişkin Ek Atama

Zorunlu Hizmet Yükümlüsü Öğretmenlere İlişkin Ek Atama

Zorunlu Hizmet Yükümlüsü Öğretmenlere İlişkin Ek Atama Sonuçları İçin Tıklayınız

Son Düzenlenme Perşembe, 14 Ağustos 2014 22:00

Bugün ( 13.08.2014) Saat 16.30'da nezaket çerçevesinde sendikamızı ziyaret eden İl Milli Eğitim Müdürü Turhan AKPINAR’a okullarımızda eğitim emekçilerinin, öğrencilerin, velilerin yaşadığı sorunlarla ilgili sorular sorularak sendikamızın konuya ilişkin görüşleri aktarılmıştır. İlimizde eğitim kurumlarında eğitim çalışanlarının ve öğrencilerin yaşadığı veya yaşayabileceği mağduriyetleri bitirmek, minimize etmek için eğitimle, eğitimciyle ilgili yapılacak çalışmalarda, değerlendirmelerde eğitim çalışanlarının örgütlü oldukları tüm sendikalarımızın görüş ve önerilerinin alınmasına, karar süreçlerinde sendika temsilcilerinin bulunması, katılması önerilmiştir. Bunlarla birlikte toplantıya katılan üye ve yöneticilerimiz tarafından İl Milli Eğitim müdürüne aşağıdaki sorular sorulmuştur.

 

• Alo 147 ihbar hattı
• Eğitim çalışanlarının çocukları için ücretsiz kreşlerin yapılması,
• Okullarımızın temizlik ve güvenlik sorunu için okullara kaynak aktarılması veya kadrolu personel istihdam edilmesi,
• Yönetici atama ve yer değiştirmede liyakat ve kamu yararı göz önünde bulundurulmalı; somut, şeffaf kriterlere göre bir değerlendirme yapılmalı,
• Mahkeme kararları uygulanırken domino etkisiyle mağdur olan okul yöneticilerinin mağduriyetlerinin nasıl giderilebileceği,
• Okul yönetim kadrolarının oluşturulması sırasında kadına pozitif ayrımcılık tanınmasına,
• Eğitimde performansa dayalı değerlendirmelerde bulunulmaması gerektiğine,
• Öğretmenlere; öğretmen görev ve tanımı dışındaki konularda görevlendirilmemesi,
• 4+4+4 eğitim sisteminin sonucu olarak norm fazlası duruma düşen ve mağdur olan öğretmenlere pozitif ayrımcılık tanınması, 
• İlimizin güneyinde çalışan öğretmenlere bölgenin zorluğu nedeniyle, özendirici bir takım tedbirlerin alınması (ulaşım ödeneği veya servis imkanı sağlanması) gibi birçok soru soruldu.

Sorulan sorularımızı önemseyip notlar alarak, yaklaşımı, nezaketi ve eğitimci kimliğiyle samimi bir şekilde yanıtlayan İl Milli Eğim Müdürü Turhan AKPINAR’a Şube Yürütme Kurulu adına teşekkür ediyorum.

Ahmet KARAGÖZ

Şube Başkanı

 

 

Son Düzenlenme Perşembe, 14 Ağustos 2014 12:20