ÖĞRETMENLERİN İLLER ARASI İSTEĞE BAĞLI YER DEĞİŞTİRMELERİNE İLİŞKİN DUYURU
(EYLÜL 2014)
Öğretmenlerin, Eylül 2014 iller arası isteğe bağlıyer değiştirme işlemleri, 06/05/2010 tarihli ve 27573 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği doğrultusunda aşağıda belirtilen açıklamalar çerçevesinde yapılacaktır.
1-İller arası isteğe bağlı yer değiştirecek öğretmenlerden;
a)30 Eylül 2014 tarihi itibarıyla bulundukları ilde en az 3 yıllık çalışma süresini tamamlayanlar, yer değiştirme isteğinde bulunabilecektir.
b)Birinci, ikinci ve üçüncü hizmet alanlarında görev yapan zorunlu çalışma yükümlüsü öğretmenlerden başvurunun son günü itibarıyla adaylıkları kaldırılmış olanlar, istemeleri halinde 4, 5 ve 6 ncı hizmet alanlarına yer değiştirme başvurusunda bulunabilecektir. Bu kapsamdaki öğretmenlerde bulundukları ilde 3 yıllık çalışma süresi aranmayacak ve bunlardan tercihlerinden herhangi birine atanamayanlar bulundukları yerde görevlerine devam edecektir.
c)2012, 2013 ve 2014 yıllarında iller arasında yer değişikliği yapıldıktan sonra çeşitli sebeplerle eski görev yerlerine iade edilenlerin, eski ve yeni görev yerlerindeki hizmet süreleri 3 yılın hesabında birlikte değerlendirilecektir.
ç) Doğrudan Bakanlığa bağlı taşra teşkilatı kapsamında bulunan eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenler, yer değiştirme isteğinde bulunabilecektir.
d)Eğitim kurumu yöneticilerinden yöneticilikleri sona erenler, süre şartı aranmaksızın yer değiştirme isteğinde bulunabilecektir.
2-Yer değişikliği başvurusunda bulunan öğretmenlerin hizmet puanları, 05/09/2014 tarihi dikkate alınarak belirlenecektir.
3-Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatı ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında geçici olarak görevlendirilen öğretmenlerden 15 Eylül 2014 tarihine kadar kadrolarının bulunduğu eğitim kurumuna döneceklerini beyan edenler, yer değiştirme isteğinde bulunabilecektir. Bunlardan en geç 15 Eylül 2014 tarihi itibarıyla atandıkları eğitim kurumunda göreve başlamayanların atamaları iptal edilecektir.
4-Yurt dışında görevlendirilenler ile aylıksız izinli öğretmenlerden 15 Eylül 2014 tarihine kadar yurt dışı görev süresinin veya aylıksız izinlerinin sona ereceğini belgelendirenler, diğer şartları da taşımaları kaydıyla yer değiştirme başvurusunda bulunabilecektir. Bu kapsamda yer değişikliği gerçekleştirilen öğretmenlerden en geç 15 Eylül 2014 tarihine kadar atandıkları eğitim kurumunda göreve başlamayanların atamaları iptal edilecektir.
5-Üç yıllık sürenin hesabında, sözleşmeli öğretmenlik ve asker öğretmenlik dahil, öğretmenlerin kadrolarının bulunduğu ilde fiilen öğretmen olarak görev yaptıkları süreler dikkate alınır. Aylıksız izinli olarak geçirilen süreler ile eğitim kurumları dışında Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında çalışılan süreler ise 3 yıllık sürenin hesabında dikkate alınmayacaktır.
6-Soruşturma sonucu başka il'e atanan öğretmenler, yeni görevlerine başladıkları tarihten itibaren 3 yıl geçmeden daha önce görev yaptıkları il'e yer değiştirme isteğinde bulunamayacaktır.
7-Yer değiştirme sonucu farklı illere atanan öğretmen eşlerin, istemeleri halinde atamaları iptal edilerek eski görev yerlerinde kalmaları sağlanacaktır.
8-Başvurular, http://mebbis.MEB.gov.trveya http://ikgm.meb.gov.tradreslerinde yer alan Elektronik Başvuru Formu doldurulmak suretiyle yapılacaktır.
9-Elektronik Başvuru Formu dışında bir belgeyle veya posta yoluyla yapılan başvurular; gerekli şartları taşımayan başvurular; gerçeğe aykırı bilgi ve belgeyle ya da istenilen bilgileri uygun biçimde işaretlemeden yapılan başvurular ile Elektronik Başvuru Formu imzalanmadan ve onaylanmadan yapılan başvurular geçersiz sayılacak; geçersiz başvurulara dayalı yer değiştirmeler iptal edilecektir.
10-Yer değiştirme sürecinde yapılan işlemlerle ilgili olarak gerçeğe aykırı beyanda bulunan öğretmenler ile gerekli kontrolleri yapmadan bu başvuruları onaylayan sorumlular hakkında yasal işlem yapılacaktır.
11-Yer değiştirme iş ve işlemlerinin yürütülmesi, başvuruların onaylanması ve reddedilmesinden sırasıyla okul, ilçe ve il milli eğitim müdürlükleri yöneticileri görevli, yetkili ve sorumlu olacaktır.
12-Başvuru Formunun doğru ve eksiksiz doldurulmasından başvuruyu yapan öğretmen sorumlu olacaktır. Öğretmenler, başvuruların onay işlemleri tamamlanmadan eğitim kurumu yöneticiliklerinden belgeye dayalı bilgi düzeltme talebinde bulunabilecek ve bilgi düzeltmesi yaptıran öğretmenler, süresi içinde yeniden başvuru yapabilecektir. Ancak, başvurunun il milli eğitim müdürlüğünce onaylanmasından sonra hiçbir surette düzeltme yapılmayacaktır.
13-İller arası yer değiştirme başvurusunda bulunan öğretmenlerden görev yaptığı il/ilçe dışında bulunanlar, her türlü iletişim aracıyla kadrosunun bulunduğu okul müdürlüğünü bilgilendirmek suretiyle başvurularının onaylanmasını isteyebilecek; okul yöneticileri de süresi içinde başvuruları onaylayacaktır. Başvurusu onaylanan öğretmenlere ait Başvuru Formunun çıktısı okul müdürlüklerince öğretmenlere göreve başladıklarında imzalattırılacaktır.
14-Başvurular, sırasıyla eğitim kurumu, ilçe ve il milli eğitim müdürlüklerince onaylandıktan sonra geçerlilik kazanacaktır. Başvurular, başvurunun yapıldığı veya izleyen gün içinde eğitim kurumu müdürlüklerince; eğitim kurumu müdürlüğünün onayını takip eden gün içinde ise ilçe ve il milli eğitim müdürlüklerince onaylanacaktır. Son gün yapılan başvuruların onay işlemleri aynı gün tamamlanacaktır.
15-Müstakil müdürlüğü bulunmayan okullarda görevli öğretmenler ile kadroları il/ilçe milli eğitim müdürlüklerinde bulunan öğretmenler, başvurularını, kadrolarının bulunduğu il/ilçe milli eğitim müdürlüklerine yapacaktır.
16-Öğretmenler, görevli oldukları eğitim kurumu ya da kadrolarının bulunduğu il/ilçe milli eğitim müdürlüklerine dilekçe vermek suretiyle başvuru süresi içinde yer değiştirme başvurusundan vazgeçebilecek ve bu başvurular elektronik ortamda ilgililerce iptal edilecektir.
17-Bilişim Teknolojileri alan öğretmenlerinden "Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği", "Matematik-Bilgisayar Bölümü", "İstatistik ve Bilgisayar Bilimleri", "Bilgisayar Teknolojisi Bölümü/Bilgisayar Teknolojisi ve Bilişim Sistemleri Bölümü" ve "Bilgi Teknolojileri" mezunları, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarını tercih edemeyecektir.
18-Fen liseleri ve sosyal bilimler liselerinin bütün alan öğretmenleri ile spor liseleri ve güzel sanatlar liselerinin görsel sanatlar, müzik ve beden eğitimi alan öğretmenleri tüm eğitim kurumlarını, ilgili mevzuatına göre Anadolu lisesine atanan ve halen görev yapan öğretmenler fen liseleri, sosyal bilimler liseleri ile spor liseleri ve güzel sanatlar liselerini tercih edebilecektir.
Ancak spor liseleri ve güzel sanatlar liseleri dışındaki eğitim kurumlarında görevli görsel sanatlar, müzik ve beden eğitimi alan öğretmenlerinden daha önce spor liseleri ile güzel sanatlar liselerinde görev yapmış olanlar, alanlarına göre spor liselerini ve güzel sanatlar liselerini tercih edebilecektir.
19-Öğretmenlerden bilim ve sanat merkezlerinde görev yapmakta olanlar ile daha önce görev yapmış olanlar, bilim ve sanat merkezleri ile diğer eğitim kurumlarını (Fen liseleri ve sosyal bilimler liselerinin tüm alanları ile spor liselerinin beden eğitimi, güzel sanatlar liselerinin ise görsel sanatlar ve müzik alanları hariç) tercih edebileceklerdir.
20-Öğretmenler, aynı ya da farklı illerden en çok 25 eğitim kurumunu tercih edebilecektir. Bu kapsamda başvuracak öğretmenlere, tercihleri dışında 26 ncı seçenek olarak bir il'i daha tercih etme hakkı verilecektir. Ancak 25 eğitim kurumu tercihi tamamlanmadan 26 ncı seçenek işaretlenemeyecektir. Bunlardan 26 ncı seçeneği işaretleyenler, yalnızca tercih ettiği ildeki boş kalan kontenjanlara hizmet puanı üstünlüğü esasına göre bilgisayar kurasıyla atanacaktır.
Yer değiştirmeler, öğretmenlerin tercih ettiği eğitim kurumlarındaki norm kadro açığı dikkate alınarak hizmet puanı üstünlüğü esasına göre yapılacaktır. Hizmet puanlarının eşitliği halinde öğretmenlikteki hizmet süresi fazla olana öncelik verilecek; eşitliğin devamı halinde ise bilgisayar kurası ile atama yapılacaktır.
21-İller arası görev yeri değiştirilen öğretmenlerin yer değiştirme işlemleri iptal edilmeyecektir. Ancak bunlardan yer değiştirmeleri gerçekleştirildikten sonra Yönetmelikte belirtilen özür durumlarından biri oluşanların atamaları, görev yerlerinden ayrılmamış olmaları kaydıyla iptal edilebilecektir. Ataması iptal edilenlerden önceki görev yerlerinde alanlarında norm kadro bulunmayanlar, il içindeki diğer eğitim kurumlarından alanlarında boş norm kadro bulunan eğitim kurumlarına valiliklerce atanacaklardır.
22-Yer değiştirme başvuruları 01-05 Eylül 2014 tarihleri arasında alınacak; atamalar 9 Eylül 2014 tarihinde yapılacak; ataması yapılanların ilişik kesme işlemleri ise 10 Eylül 2014 tarihinden itibaren başlatılacaktır.
23-Yer değiştirme başvurularına ilişkin tereddütler öncelikle il milli eğitim müdürlüklerince giderilecek; bu şekilde giderilemeyen tereddütler ise Bakanlığa bildirilecektir. Yukarıda belirtilen açıklamalarda yer almayan hususlarda Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin ilgili hükümleri esas alınacaktır.
İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz, Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi (TEOG)'nin, öğrenciyi, veliyi ve eğitimciyi birçok noktada mağdur ettiğini belirtirken, bu mağduriyetlerle birlikte eğitimin çıkmaza girdiğine ve özelleşmenin hızlandırıldığına işaret etti.
GÜLŞAH ATICI
(EKSPRES ÖZEL HABER) - Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz, Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi (TEOG)'nin, öğrenciyi, veliyi ve eğitimciyi birçok noktada mağdur ettiğini belirtirken, bu mağduriyetlerle birlikte eğitimin çıkmaza girdiğine ve özelleşmenin hızlandırıldığına işaret etti.
20 BİN ÖĞRENCİ AÇIKTA KALDI
Eğitimdeki dönüşümün 4+4+4 eğitim sisteminin yasalaşmasıyla birlikte başladığını aktaran Karagöz, “Biz o dönemde bu sistemin veliyi, öğrenciyi ve eğitimciyi mağdur edeceğini söylemiştik. Fakat bizden bu sistemin yasalaşmasını beklememizi ve felaket tellalığını yapmamaız gerektiğini ifade etmişlerdi. Keşke bugün ki durumları yaşamamış olsaydıkta söylediklerimiz felaket tellallığıyla kalsaydı. TEOG sınavıyla birlikte şuan öğrencinin ve velinin tercihi olmaksızın 40 bin öğrenci İmam Hatip Anadolu Liselerine, 94 bin öğrenci meslek liselerine yerleştirilirken, 20 bin öğrenci de hiçbir yere yerleştirilemedi ve açıkta kaldı” dedi.
EĞİTİM ÖZELLEŞTİRİLİYOR
Eğitim sisteminin özelleştirilmeye başlandığını savunan Karagöz, “Tüm bunlar yaşanırken amaç eğitimi çıkmaza sokup, özelleştirmektir. Bu özelleştirmenin bir altyapısıdır. Bunu bir örnekle açıklayabilirim. Şuan özel okullara 250 bin öğrenci gönderiliyor. Bu öğrencilerin karşılığında devletin kasasından özel okullara 800 milyon TL kaynak aktarılıyor. Türkiye genelinde ve Adana'da devlet okullarına tek bir kuruş yardımda bulunulmazken, özel okullara bu desteğin verilmesi ciddi bir çelişkidir” diye konuştu.
YERLEŞME ADRESE GÖRE YAPILMIYOR
TEOG sisteminde adrese dayalı yerleştirmeden ziyade puana göre bir yerleşmenin yapıldığına dikkati çeken Karagöz, “Bunu elimizdeki bir kaç belge ile kamuoyuna duyurmak istiyorum. Akkapı Şehit Kemal Yüzgeç Ortaokulu'ndan mezun olan Bensu Hallaçoğlu, TEOG sınavında 327,515 puan almış. TEOG sınavı başvuruları alınırken, A ve B grubu tercih sistemi getirildi. A grubunda 15 tercihi öğrenci kendi belirliyor. Bu tercihlere yerleşemediği durumlarda isteğe bağlı olarak öncelikle ikametgah adresinin bulunduğu ilçeler belirleniyor. Bu öğrenci kızımız, B grubu tercihlerinde sırasıyla Çukurova, Yüreğir ve Sarıçam'ı tercih etmiş. Bu dört ilçeden örnek veriyorum; İncirlik Lisesi 128 puanla en son öğrencisini almış ama bu kızımız 327 puan almasına karşın buraya yerleştirilmemiş, Adana'ya 115 km uzaklıktaki Pozantı ilçesindeki Şehit Zafer Sabancı Anadolu Lisesi'ne yerleştirilmiş. Yine bir velimiz şikayette bulundu. Seyhan ilçesine bağlı Narlıca Mahallesi'nde ikamet ederken Barbaros Ortaokulu'ndan mezun olan ve 198 puan alan Hasip Karahan isimli öğrencinin Tufanbeyli ilçesindeki bir Anadolu Lisesine yerleştirildiği bilgisi bizde var” ifadelerine yer verdi.
Adrese dayalı yerleştirmelerin sağlıklı bir şekilde yapılmadığını ifade eden Karagöz, bu durumun öğrencinin örgün eğitimin dışına itilmesine neden olduğunu kaydetti. Bu mağduriyetin yetersiz okullaşma ve yetersiz derslik sayısından kaynaklandığını vurgulayan Karagöz, “Adana'da bulunan ortaokullardaki derslik sayısı kadar liselerde de olsaydı öğrencilerimiz bu mağduriyeti yaşamayacaklardı. İhtiyacın üzerinde açılan İmam Hatip Liselerinin, meslek liselerinin ve özel okulların öğrenci talebini karşılamaya çalıştılar. Bu eğitimin çıkmaza girmesine ve ne yazık ki özelleştirmenin hızlanmasına neden oldu. Adana'nın Seyhan ilçesinde ikamet eden bir öğrencimizin Pozantı, Tufanbeyli, Saimbeyli ya da Feke'ye gidip okuma şansı yoktur. Bu öğrencilerimizi ya eğitim-öğretime kazandıracağız, talep ettikleri okullarda okuyacaklar ya da devlet olarak bu öğrencilerin eğitim hakkını gasp etmiş olacaklar. Bizim talebimiz velilerimizin bu mağduriyetinin bir an önce giderilmesidir” şeklinde konuştu.
DEVLET SINIFTA KALDI
Eğitim sisteminde devletin, hukümetin ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın sınıfta kaldığını savunan Karagöz, “Geçmişte İmam Hatip Liselerine gitmek isteyen tüm öğrencilerimiz rahatlı8kla girebiliyorlardı bu okullara. Ama şuan yetkili kişilerce topluma İmam Hatip Lisesi dayatması yapıldı. Buna tepki olarak vatandaşlarımız akademik eğitim veren Anadolu, Fen Liselerine ağırlıklı olarak kayıt yaptırdı. Bu nedenle Anadolu ve Fen Liselerinin taban puanları da yükseldi. Bir de geçmişte 8yıllık temel eğitim zorunluydu. Bu 12 yıla çıkarıldı. Hukümet ve Milli Eğitim Bakanlığı burada bu kadar öğrencinin birikeceğini hesaplayamadılar” diye konuştu.
TEOG sonuçlarına göre boş kontenjanlar açıklandı
Milli Eğitim Bakanlığı, orta öğretim kurumlarında bu hafta oluşan boş kontenjanları bugün saat 19:00'da açıkladı. Yeni kontenjanlara nakil başvuruları önümüzdeki hafta Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri e-okul üzerinden yapılacak.
YÖNETİCİ GÖREVLENDİRMELERİ HAKKINDA
Milli Eğitim Bakanlığınca yapılan duyuru ile, Bakanlığa bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelik hükümleri doğrultusunda yöneticilikleri sona erenler bulundukları eğitim kurumunda alanlarında açık norm kadro bulunması ve istemeleri halinde bu eğitim kurumuna atanacaklardır. Aksi durumda öncelikle kadrolarının bulunduğu ilçede olmak üzere il sınırları içinde durumlarına uygun ihtiyaç bulunan eğitim kurumlarına, istekleri dikkate alınarak öğretmen olarak atanacaklardır. Gerek kendi kurumlarına gerek başka bir okula atanmak isteyen üyeler bir dilekçe ile bu taleplerini iletebilirler. Verecekleri dilekçeye "yasal haklarım saklı kalmak kaydı ile" ibaresini ekleyebilirler. İstek belirtmemeleri, tercihte bulunmamaları halinde atamaları resen yapılacaktır. Resen atama işlemine karşı dava açılabilir. Resen atama yasal düzenlemelerle idareye verilmiştir. Bu şekildeki atamalarda yasal düzenlemelere aykırılık olmadığı sürece lehe sonuç alınması zordur.
Yöneticilik görevi 13 Haziran da ve sonrasında sona eren üyelerimiz İsterlerse Anayasaya aykırılık iddiası ile dava açabilirler. Dava süresi görev süresinin fiilen sona erdiği tarihten itibaren 60 gündür. Bu süre adli tatil içerisinde sona ermiş ise 08/09/2014 tarihine kadar dava açmaları gerekir. Örneğin 13 Haziran itibarı ile fiilen görevinden ayrılanların dava açma süresi 12 Ağustos 2014 de sona erer. Bu tarih adli tatil içerisine geldiğinden, adli tatil 1 Eylül 2014 de bittiğinden, bu durumdakiler 08/09/2014 tarihine kadar dava açmalıdırlar. Bununla ilgili olarak örnek dava dilekçesi şubelere gönderilecektir.
Öncelikle belirtmeliyiz ki, Yönetmelik hakkında anayasaya aykırılık iddiasını da içerir iptal davası Sendikamızca açılmıştır. Bu davanın olumlu sonuçlanması halinde bundan bütün üyelerimiz yararlanacak, hepsi için sonuç doğuracaktır. Kişisel dava açmaları sadece artı bir masrafa yol açacaktır.
21/08/2014 tarihinde ilan edilen değerlendirme sonuçlarına göre, yöneticiliği sona eren üyelerimiz, bu sonuçlara itiraz etmek için kişisel dava açmalıdırlar. Bu davanın süresi 20/10/2014 tarihinde sona ermektedir. Değerlendirme sonucu görev süresinin uzatılmamasına ilişkin açılacak davalar için üyelerimizin Sendikamıza başvurmaları halinde hukuk yardımı yapılacak, dava dilekçeleri bireysel ve özel olarak hazırlanıp gönderilecektir.
Bilgi edinme başvurusunda bulunan üyelerimizin başvurularına bazı yerlerde Bakanlığa gönderileceği şeklinde cevaplar verilmiştir. Bu durumda 15 günlük cevap verme süresi dilekçenin bakanlığa ulaşmasından itibaren başlayacaktır. Dava açmak isteyenler bu süreyi beklemek zorunda değildir. Bu başvuru dava açma sürelerini kesmez.
Bilgilerinize sunar, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
SAKİNE ESEN YILMAZ
Genel Sekreter
Eğitimde Bütün Kapılar Kaosa Açılıyor! öğretmene yönelik rotasyona, okulöncesi eğitimde ikili eğitime geçilmesine, okul müdürlerine yönelen kıyıma, TEOG sonucunda yaşanan mağduriyetlere ve özel okullara kaynak ayıran düzenlemelere karşı 1 Eylül Pazartesi günü sendikalarla ortak basın açıklaması kararı alınmıştır.
Düzenleyeceğimiz basın açıklamasına katılımınızı bekliyoruz.
EĞİTİM SEN – TÜRK EĞİTİM SEN – EĞİTİM İŞ
TARİH : 1 EYLÜL 2014 PAZARTESİ
SAAT : 12.30
YER : İNÖNÜ PARKI
Yürüyüş ve Basın Açıklamasına Çağrı
Savaşların Ortasında Barışı Haykıralım!
Tarih: 1 Eylül 2014 Pazartesi / Saat: 17.30
Toplanma Yeri: Adana İnönü Parkı
Buradan Atatürk Parkına Yürünecek
Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul müdürlerine yönelik uygulamalarıyla yeni sorunlar yaşayan eğitim işkolunda örgütlü sendikaların başkanları Çukurova Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Cafer Esendemir’i ziyaret etti.
ÇGC Genel Sekreteri M.Ömer Üney ve Yönetim Kurulu Üyesi Mutlu Mete’nin de bulunduğu ziyarette Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz, Eğitim-İş Sendikası Adana Şube Başkanı Galip Reha Ertekin, Türk Eğitim-Sen 1 Nolu Şube Başkanı Selahattin Dolgun ve 2 Nolu Şube Başkanı Kamil Köse ile bir grup öğretmen, milli eğitimde yaşanan sorunlarla ilgili bilgi verdi.
Ahmet Karagöz, son uygulamalarla eğitimin kaos ortamına sürüklendiğini, ortak paydası eğitim ve toplum olan işkolundaki örgütlü sendikaların birliktelik içinde hareket ederek mücadelelerini sürdürdüğünü belirtti.
MEB tarafından yapılan bazı değişiklikler ve uygulamalarla sorunların çözümlenemez aşamaya ulaştığını, son olarak müdür atamalarıyla bu durumun sürdüğünü, TEOG ve nakil işlemleriyle öğrenci ve velilerin mağdur edildiğini vurgulayarak, “Yasa ve yönetmelik değişiklikleri ve özellikle eğitim yöneticileri ile ilgili olarak hayata geçirilen uygulamalar, 2014-2015 eğitim öğretim yılının çetin mücadelelere gebe olduğunu göstermektedir. Mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.
Reha Ertekin de ortak eylem kararını hayata geçireceklerine dikkati çekerek, hukukun ve Türkiye’de demokratik sürecin işlemediğini kaydetti. Hükümetin eğitime yönelik kapsamlı ve programlı bir uygulamayı hayata geçirdiğini, buna karşı toplumun tüm kesimlerinin ortak hareket etmesi gerektiğini belirterek, bu amaçla sivil toplum örgütleriyle diyalog halinde olduklarını söyledi. Ertekin, “Demokrasi karşıtı, hukuksuz gelişmelere karşı sessiz kalmayacağız” dedi.
Selahattin Dolgun ise okul müdürlerinin atanmasında yaşanan sürecin sonrasında da devam edeceğini ve eğitime yönelik uygulamaların karşısında, sadece eğitimcilerin değil öğrencisi ve velisiyle tüm kesimlerin duyarlı olması ve sorunların çözümü yönünde mücadeleye katılmaları gerektiğini anlattı. MEB’in uygulamaların tamamen haksız, hukuksuz ve adaletsiz olduğunu ifade eden Dolgun, son uygulamalarla eğitimin içinde çıkılmaz bir hale getirildiğini söyledi.
Kamil Köse de sendikalar olarak son gerçekleştirilen atamalarla ilgili suç duyurusunda bulunduklarını açıklayarak, atamalardaki puanlama uygulamasında bakanlığın sendika ayrıcalığı yaptığını belirterek, “liyakat, bilgi ve tecrübe”nin dikkate alınmadığını vurguladı. Köse, “Kendilerine biat edenlerin atamalarını yapıyorlar. Farklı düşünceye yaşam hakkı tanımıyorlar. Demokrasiye uymayan ve hukuka aykırı uygulamalar gerçekleştiriyorlar” dedi.
ÇGC Başkanı Cafer Esendemir, yaptığı konuşmada, milli eğitimin bir kargaşa içinde olduğunu ve yaşanan sorunların toplumun tüm kesimleri tarafından ifade edildiğini belirtti. Eğitimcilerin birlik içinde hareket ederek sorunlarını çözümleyebileceklerini ve haklarını koruyabileceklerini kaydeden Esendemir, “Sorunların çözümü için ortak hareket edilmeli, birliktelik içinde olunmalı. Mağduriyet yaşanmaması için toplumun tüm kesimlerinde duyarlılık yaratılmalı. Biz her türlü haksızlığın karşısındayız ve gazeteciler toplumun sorunlarının çözümü yönündeki tüm girişimlere katkı sunmaya hazırdırlar’ diye konuştu.
Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirme Kılavuzuna istinaden, "müdürlük görev süresinin uzatılması" süreci kapsamında, Yönetmeliğe ekli Ek-1 Görev Süreleri Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri İçin Değerlendirme Formu üzerinden düşük puan verilerek, görev süresinin uzatılmaması yönünde karar verilen yöneticiler ekte sunduğumuz dilekçe ile bu işleme itiraz edebilirler.
Ancak bu itiraz sonuçların açıklandığı tarihte başlayan dava açma süresini kesmeyeceğinden, dava açmak isteyen üyelerimiz daha önce yaptığımız açıklama üzerine, bilgi edinme yasası çerçevesinde alacakları değerlendirme formları ve yöneticilikleri boyunca elde ettikleri başarıları gösteren belgeleri, katıldıkları hizmet içi eğitime ilişkin belgeleri, okulun elde ettiği başarılara ilişkin belgeleri; bu süre içerisinde aldıkları bir ceza veya geçirdikleri bir soruşturma var ise sonuçlarını gösteren belgeleri toplayarak Şubeleri aracılığı ile Hukuk Büromuza göndermelidir.
İtiraz dilekçesini görmek için tıklayınız.
Kamu hizmetlerinin piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda dönüşümünün en önemli basamaklarından biri olan eğitimde yeniden yapılandırma ve muhafazakârlaştırma uygulamaları, hem Hükümet hem de MEB tarafından çıkarılan yasa ve yönetmelikler, eğitimde yaşanan sorunlara yenilerinin eklenmesine neden olmuştur. MEB tarafından son dönemde yapılan bazı değişiklikler ve uygulamalarla yüz binlerce öğrenci ve veli mağdur edilmiştir. Örneğin TEOG sonrasında 40 bin öğrenci zorunlu olarak imam hatiplere, 94 bin öğrenci meslek liselerine kaydedilmiştir. 20 bin öğrencinin ise hiçbir okula kaydı yapılmamıştır. Okulöncesi eğitimde ise tam gün uygulamasına son verilip “ikili eğitime” geçilerek hem öğrenciler hem de veliler zor durumda bırakılmıştır.
Devlet okulları kaynak sorunu yaşarken özel okullara kaynak aktarılması kabul edilemez
Hükümet 2014-2015 eğitim-öğretim yılında öğrencileri özel okullara yönlendirmek amacıyla özel okula gidecek 250 bin öğrenciye, toplamda 800 milyon TL “destek” verileceğini açıklamıştır. Son 12 yıldır, her fırsatta özel okullara yönelik teşvik politikaları geliştirmek için olmadık yollar denenmiştir. Bugüne kadar özel okullara vergi teşvikleri ve çeşitli kalemlerde indirimler yapılmış, devlet okullarının en temel talepleri dikkate alınmazken, özel okulların istekleri hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından anında yerine getirilmiştir.
Devlet tarafından herkese eşit koşullarda ve parasız olarak sunulması gereken eğitim aynı zamanda demokratik, bilimsel, laik ve anadilinde olmalıdır. Temel bir insan hakkı ve toplumsal bir talep olan anadilinde eğitimin sadece özel okullar ile sınırlandırılması kabul edilemez.
Halktan toplanan vergiler, yine halk için harcanmalı, kamu kaynakları özel okullara hiçbir şekilde aktarılmamalıdır. Bu anlamda Eğitim Sen’in yıllardır savunduğu ve eğitim hakkının temel ayaklarını oluşturan kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim talebi gerçekleşmediği sürece, ne eğitimin niteliğini yükseltmek ne de eğitimde yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretmek mümkün değildir.
Eğitim yöneticilerinin görevlendirilmesi süreci tasfiye ve kadrolaşma hareketine dönüşmüştür
Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik’te belirtilen puanlama sistemi, MEB’in eğitim yöneticilerini belirlerken işi şansa bırakmak istemediğini göstermiştir. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde tamamı siyasal kadrolardan oluşan üst düzey yöneticilere yüzde 60, sınırlı sayıda okul bileşenlerine ise yüzde 40 puanlama imkanı verilerek, eğitim yöneticisi olarak görevlendirileceklerin 75 puan alması şartı getirilmiştir. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde mülakat ya da “sözlü sınav” yöntemi üzerinden yeni bir siyasal kadrolaşma hareketi başlatılmıştır. Türkiye’de nerede olursa olsun “mülakat” ya da “sözlü sınav” kelimelerinin tek karşılığının “torpil” olduğunu ilkokul çağındaki çocuklar bile bilmektedir.
Daha önce girdikleri sınavlarla müdür olan çok sayıda okul müdürü, MEB’de görev alan ve tamamına yakını “siyasal kadro” olarak atanan üst düzey yöneticilerin verdiği puanlarla değerlendirilmiş, eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde siyasi referans ve sendikal aidiyetler doğrudan belirleyici hale gelmiştir.
Eğitimin bütün kademelerinde yöneticiler belirlenirken, hiç kimse siyasi görüş, kimlik, mezhep, inanç ya da sendika farklılığı nedeniyle fiilen cezalandırılmamalı, değerlendirme ölçütleri tamamen objektif ve bilimsel kriterlere dayanarak belirlenmelidir. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesi sürecinde siyasi ya da sendikal referanslar değil, liyakat ilkesi temel alınmalıdır. Eğitim Sen’in eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde hiçbir baskı ve yönlendirmeye izin verilmemesi, her okulun kendi yöneticisini, o okuldaki eğitim bileşenlerinin katılacağı demokratik seçimlerle kendisinin seçmesi yönündeki önerisinin ne kadar haklı ve doğru olduğu bugün daha iyi görülmektedir.
Torba yasa ile getirilen rotasyon ve sözlü sınav kabul edilemez
Öncelikli gündemlerimizden birisi de mecliste görüşmeleri yarım kalan, önümüzdeki günlerde görüşülecek olan öğretmenlere rotasyon getiren torba yasa düzenlemesidir. Torba yasa tasarısının 98. Maddesinde yer alan düzenleme ile bir süredir kamuoyunda tartışılan öğretmenlere il içi ve il dışı rotasyon (zorunlu yer değiştirme) uygulaması eğitimde yeni bir kaosun habercisidir.
Eğitimde rotasyon tartışmaları ve aday öğretmenlerin sözlü sınav ile kadroya geçirilmek istenmesi, MEB’in okul müdürlerinin ardından, öğretmenlere yönelik olarak da büyük ve kapsamlı bir operasyona hazırlandığını göstermektedir. Eğitimde performans uygulaması fiilen başlatılmış, siyasi kadrolaşma girişimleri okul müdürlerinden başlayarak yukarıdan aşağıya doğru adım adım uygulanmaya çalışılmaktadır. Böylece eğitimde tıpkı baskıcı otoriter rejimlerde olduğu gibi, fiilen “hükümet memurluğu”, “hükümet öğretmenliği” uygulamaları hayata geçirilmek istenmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlere il içi ve il dışı rotasyon uygulaması halinde tarihte Kavimler Göçünden sonra en büyük yer değiştirme hareketinin yaşanması kaçınılmazdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevi, eğitimde 4+4+4 dayatmasında olduğu gibi, attığı her adımda, eğitim emekçilerini mağdur etmek değil, onların yaşadığı sorunlara kalıcı çözümler üretmek, taleplerini dikkate almaktır.
Eğitimde, hiçbir gerekçe eğitim emekçilerini öğrencisinden, oturduğu mahallesinden kopararak, zorla başka bir işyerine göndermesini haklı çıkaramaz. Böylesi bir uygulama, özellikle büyükşehirlerin sınırlarının son derece genişlediği bir dönemde açıkça “sürgün” anlamına gelecek ve on binlerce eğitim emekçisinin öğrencileriyle ilişkilerini, aile ve okul yaşantısını alt-üst edecektir. Zorunlu hizmete tabi öğretmenlere yönelik olarak resen atamalarda olduğu gibi, olası bir zorunlu rotasyon düzenlemesinin yaratacağı olumsuzluklar dikkate alınmalıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimde “zorunlu rotasyon” uygulamasını asla gündeme getirmemelidir. MEB, öğretmenleri zorunlu rotasyona tabi tutmak yerine, gönüllülük ve teşvik esasına dayalı çözümler geliştirmelidir. Hiçbir eğitim emekçisi kendi isteği dışında çalıştığı okuldan, çalışma arkadaşlarından ve öğrencilerinden zorla koparılmamalıdır.
Öğretmen ve personel açıkları, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu çözülmelidir
Milli Eğitim Bakanlığı, bir taraftan her fırsatta öğretmenlerin niteliklerini ve yeterliliklerini tartışmaya açarken, diğer taraftan ihtiyaç kadar öğretmen ataması yapmaması ve “ücretli öğretmen” istihdamının artması dikkat çekicidir. Benzer bir şekilde okullardaki yardımcı hizmetli ve memur açıkları sürmekte, bu hizmetler İŞKUR tarafından “toplum yararına çalışma” kapsamında geçici olarak istihdam edilen personel ve taşeron işçiler tarafından yapılmaktadır.
Son 12 yılda atanan öğretmen sayısı artmış gibi görünse de, öğrenci sayısı ve emeklilik oranları dikkate alınırsa, atanan öğretmen sayısı öğretmen ihtiyacının geridir. Önümüzdeki birkaç yıl içinde işsiz öğretmen sayısının 500 bine yaklaşması kaçınılmaz görünmektedir. Türkiye bugün işsiz öğretmenler ordusu sorunu ile karşı karşıyadır. Atama bekleyen işsiz öğretmen sayısını her geçen yıl arttıranlar, işsiz öğretmenleri büyük bir strese sokmakta, intiharlara kadar varan olumsuz sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bugüne kadar ataması yapılmadığı için 40’ın üzerinde işsiz öğretmen intihar etmiştir.
Eğitim Sen, yıllardır eğitim sisteminin kanayan yarası olan öğretmen atamaları, yardımcı personel ve memur açıkları konusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nı sorunun kalıcı olarak çözümü için adım atmaya çağırmakta, eğitimdeki bütün kadrosuz ve güvencesiz istihdam biçimlerine son verilerek, herkesin kadrolu ve güvenceli olarak çalıştırılmasını talep etmektedir. Bakanlık öğretmen, yardımcı hizmetli ve memur atamaları konusunda derhal bir plan hazırlamalı ve bu sorunu en kısa sürede çözmeyi hedeflemelidir.
Yeni eğitim öğretim yılı öncesinde eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu güncel sorunlar kuşkusuz burada saydıklarımızla sınırlı değildir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sadece son birkaç ay içinde gündeme getirdiği konular, yapılan yasa ve yönetmelik değişiklikleri ve özellikle eğitim yöneticileri ile ilgili olarak hayata geçirilen uygulamalar, 2014-2015 eğitim öğretim yılının çetin mücadelelere gebe olduğunu göstermektedir.
Hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı şunu çok iyi bilmelidir ki, boynumuza geçirilmek istenen zincirin farkındayız. Eğitim Sen olarak hükümet ve MEB’in gerek toplumsal yaşamda, gerekse eğitimde hayata geçirmeye çalıştığı dayatmacı, anti-demokratik ve bilim dışı politika ve uygulamalar karşısında sessiz kalmayacağımız, demokratik tepkimizi her platformda göstermeye devam edeceğimiz bilinmelidir.
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Dahası...
Uğur Hazırlık Rehberlik Koordinatörü Nazik Kösegil, nakil süreciyle ilgili Cumhuriyet'ten Figen Atalay’ın soruları yanıtladı:...
1-Nakil dönemi ne zaman başlıyor?
25-28 Ağustos 2014 tarihleri arasında saat 17’ye kadar nakil başvuruları alınacak. 29 Ağustos günü saat 19’da nakil yerleştirme işlemleri tamamlanacak. Bundan sonraki süreçte ise nakiller, Eylül ayı sonuna kadar haftalık dönemler halinde devam edecek.
2-Nakil işlemleri nasıl yapılacak?
2014-2015 öğretim yılında hazırlık veya 9’uncu sınıfa kesin kaydı yapılmış olan öğrencilerin, açık kontenjan bulunan başka bir okula nakil talebinde bulunmaları halinde yerleştirme sonrası okullarda oluşan taban puana bakılmaksızın başvuranlar arasında puan üstünlüğü esas alınarak sistem üzerinden otomatik olarak yerleştirme işlemleri gerçekleştirilecek. Yerleştirmeye yönelik nakil talepleri, öğrenci velisi tarafından öğrencinin kesin kaydının olduğu okul müdürlüklerine yapılacak.
3-Nakiller nerden duyurulacak?
Nakil talebi gerçekleşenler ve boş kalan kontenjanlar e-okul sistemi üzerinden görülebilecek. Sonuçlar yine buradan takip edilecek.
4-Özel okula kayıt yaptırmak istiyorum ama MEB tarafından bir okula yerleştirildim. Ne yapabilirim?
Yerleştirme sonucuna göre kaydınızın yapıldığı okul müdürlüğüne, kayıt yaptırmak istediğiniz özel okula geçmek istediğinize dair dilekçe vermelisiniz. Bu dilekçeyle birlikte okul müdürlüğü tarafından internet üzerinden kaydınızı okumak istediğiniz özel okula gönderecektir.
5-Nakil için puan önemli mi?
Puan başvuru sırasında önemli değil fakat başvuru yaptığınız okul kontenjan açığına göre puan üstünlüğüne göre öğrenci alacak. Örneğin okulun 15 kişilik kontenjanı var ise ve 25 kişi nakil başvurusu yaptı ise puanı en yüksek olan 15 kişi bu okula yerleşecek. Bu işlem Eylül ayı sonuna kadar devam edecek. Ekim ayı itibariyle ise nakiller sonrası oluşan taban puanlara göre okullar nakil başvurularını kabul edecek.
6-Başvuru önceliği önemli mi?
Önemli değil. Nakil başvuruları belli bir süre içinde alınacak. Okullara başvuran öğrenciler arasında belirlenen zaman içinde başvuran öğrenciler arasında puan üstünlüğü söz konusu. Puanı daha düşük bir öğrenci daha önce o okula başvurduğu için üstünlük elde etmez. Son gün de başvursa puanı yüksek olanın şansı daha fazla.
7-Yüksek puanlı bir okula yerleşebilir miyim?
Eğer başvurduğunuz okuldaki kontenjan açığı için başvuran öğrenciler içinde sizin puanınız yüksek ise siz yüksek puanla öğrenci almış bu okula yerleşebilirsiniz. Örneğin başvurmak istediğiniz okula son yerleşen öğrenci puanı ile sizin puanınız arasında 100 puan farklılık olduğunu ve bu okulun 20 kişilik kontenjan boşluğu olduğunu varsayalım. Eğer siz bu 20 kişilik kontenjana başvuru yapıp puana göre de 20 kişilik boşluğun içinde yer alıyorsanız o okula yerleşirsiniz. Geçmişte “ben bu okula yerleşemem zaten” diye tercih yapmayan öğrencilerin yerine daha düşük puanlı öğrencilerin tercih yapıp yerleştiği durumlar olmuştur.
8-Kaç okula başvuru yapabilirim?
Nakil süreci, Eylül sonuna kadar haftalık dönemler halinde devam edecek. Her dönemde bir okula başvuru yapabilirsiniz.
9-Nakil dönemi ne zaman bitiyor?
Nakil süreci lise eğitimi bitimine kadar devam ediyor ama yerleştirmeye yönelik nakil işlemleri lise dönemindeki nakillere göre farklı. Eylül ayı sonuna kadar devam edecek olan bu süreçte Ekim ayından sonraki nakil sürecinden farklı olarak nakil başvurusunda puan kriteri aranmayacak. Ekim ayında okulların taban puanları o okula yerleşen son öğrenciye göre belirlenecek. Ekim ayı itibariyle yapılacak nakillerde Eylül ayı sonuna kadar yapılan nakiller sonucu oluşan taban puan esas alınacak. Ekim ayından sonra taban puanı, puanınıza eşit ya da puanınızın altında olan okullara MEB’nın
belirlediği tarihlerde nakil başvurusu yapabilirsiniz.
10-Okulda tanıdık olması gerekli mi?
Nakil başvurusunda bulunmak istediğiniz okula, kesin kayıt yaptırdığınız okuldan başvuru yapacaksınız. Başvurular ise internet aracılığıyla olacak. Dolayısıyla okullarda tanıdığınızın olması, nakil sürecinizi etkilemeyecek. Nakillerde tek kriter puan üstünlüğü.
1 Eylül Dünya Barış Günü öncesi, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’li kadınlar tarafından; Irak Şengal bölgesinde IŞİD çetelerinin saldırılarında binlerce Ezidi kadın ve çocuğun öldürülmesi ya da savaş ganimeti olarak pazarlarda köle olarak satılmasına ilişkin olarak basın toplantısı düzenlendi.
TTB Merkez Konseyi’nde 22 Ağustos 2014 tarihinde düzenlenen basın toplantısına; TTB Merkez Konseyi Üyesi Deniz Erdoğdu, KESK Kadın Sekreteri Gülistan Atasoy, DİSK Kadın Komisyonu’ndan Nevin Kızılöz ve TMMOB’den Gölay Şakiroğulları katıldı.
Kurumlar adına açıklamayı TTB Merkez Konseyi Üyesi Deniz Erdoğdu okudu.
Açıklamada; tüm savaşlarda olduğu gibi Irak ve Suriye’de de en çok kadınlar ve çocukların zarar gördüğüne dikkat çekilerek şu ifadelere yer verildi: “Kadın bedeni ve ruhuna yapılan saldırıların en iğrenç biçimlerini uygulayanlar, IŞİD çeteleri ve göz yuman malum devletlerdir. Türkiye Devleti de, masum değildir. Çünkü; AKP hükümetinin IŞİD çetelerine destek verdiği bilinmekte, zaten aksini de iddia etmemektedir. Sınırlardan ülkeye geçmeye çalışanların bir kısmına izin verilmemekte, hatta katledilmesine seyirci kalınmaktadır. Kamplarda ve dışında yaşayanlara yeterli sağlık, barınma gibi planı olmadığı gibi, istismar engellenmemektedir. Metropollerde artan ırkçılığa sessiz kalınmaktadır”.
Bu ülkede yaşayan, farklı halklar, inançlar, diller ve kültürlerden gelen kadınların gözyaşları, ağıtlar ama her şeyden önemlisi isyanla savaşa karşı çıktığının vurgulandığı açıklamada “Bu savaşta payı olan başta AKP iktidarı olmak üzere tüm devletlere sesleniyoruz. Birleşmiş Milletler’in de aralarında olduğu uluslararası kurumlara çağrıda bulunuyor, katliamları durdurun, savaşı bitirin diyoruz” denildi.
Açıklamanın tam metni:
Ortadoğu’da Savaşı ve Kadın Kırımını Durduralım!
Şengal bölgesinde IŞİD çeteleri tarafından yapılan saldırılar yaklaşık bir aydır sürmektedir. Binlerce Ezidi kadın ve çocuk katledildi, göç yollarında açlık ve susuzluktan dolayı öldü. Ele geçirilenler savaş ganimeti olarak pazarlarda çarşafların içine sokulup, zincirlere bağlanıp cariye/ köle olarak satıldı. Şengal Dağı’na sığınanlar ise açlık ve susuzlukla terbiye etmeye çalışılmaktadır.
Çocuklar hep oyun ister, şarkılar öğrenir. Oysa yaşadıkları topraklarda mermiler, toplar, mayınlar ve tanklar dolaşıyor ve karanlığın haritası çiziliyor.
Soykırım, zorla din değiştirme, katliam ve zulmün adı IŞİD denilen paravan çete olmuştur. Ortadoğu’nun kadim halklarından ve inançlarından olan Ezidilik, İslam’cılık adına cani çetelerce kırıma uğratılmaktadır. Çetecilerden kaçarak Şengal Dağı’na sığınan Ezidi kadınlar bir ağaç gölgesi dahi bulamamakta, Rojava’ya, Silopi’ye canlarını atmak için 100 km’lik yolu yalın ayak kat etmek zorunda kalmaktadır.
Türkiye’ye ulaşabilen Ezidi kadınları bekleyen kader ise küçük yaşta evlendirilmek, kuma gitmek, istemediği evliliklere zorlanmak ya da kadın tacirlerinin eline düşmek, taciz, tecavüz olabilmektedir ne yazık ki. Ya da ucuz iş gücü olarak kullanılmaktadır.
Kadın bedeni ve ruhuna yapılan saldırıların en iğrenç biçimlerini uygulayanlar IŞİD çeteleri ve göz yuman malum devletlerdir. Türkiye Devleti de, masum değildir. Çünkü:
- AKP hükümetinin IŞİD çetelerine destek verdiği bilinmekte, zaten aksini de iddia etmemektedir.
- Sınırlardan ülkeye geçmeye çalışanların bir kısmına izin verilmemekte, hatta katledilmesine seyirci kalınmaktadır.
- Kamplarda ve dışında yaşayanlara yeterli sağlık, barınma gibi planı olmadığı gibi, istismar engellenmemektedir.
- Metropollerde artan ırkçılığa sessiz kalınmaktadır.
Biz bu ülkede yaşayan, farklı halklar, inançlar, diller ve kültürlerden gelen kadınlar, olanların farkındayız ve erkek egemen düzene karşı mücadele içindeyiz. Gözyaşları, ağıtlar ama her şeyden önemlisi isyanımızla savaşa karşı çıkıyoruz.
Bizler binlerce yıldır hüküm süren erkek egemen şiddetin sadece tanıkları ya da kurbanları değil, aynı zamanda yeni bir tarihin yaratıcıların olarak Ezidi kadınların yanında olduğumuzu söylüyoruz.
Bizler; Ezidi Kürt, Hıristiyan, Şii Arap ve Türkmen, Ermeni, Keldani, binlerce yıldır kültürleri, inançları ile bu coğrafyada varolan kadim halklara saygı duyuyoruz. Son dönemde İslam’cılık adına terör estiren çetelerin yok etmek istediği tüm değerlere sahip çıkıyoruz.
Buradan Ortadoğu’yu yeniden dizayn edenlere boyun eğmeyeceğimizi ilan ediyoruz. Şimdi IŞİD çetelerini gizliden destekleyen AKP iktidarından, fırsatçı, sinsi devletlerden hesap soruyoruz.
Bu savaşta payı olan başta AKP iktidarı olmak üzere tüm devletlere sesleniyoruz. Birleşmiş Milletler’in de aralarında olduğu uluslararası kurumlara çağrıda bulunuyor, katliamları durdurun, savaşı bitirin diyoruz.
Demokratik, özgür ve eşit bir toplum yaratmak için her dilden, kültürden, inançtan ve halktan kadınlar olarak birlikte direneceğiz ve mücadele edeceğiz.
Ortadoğu’da savaşlara ve kadın kırımlarına izin vermeyeceğiz.
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’li Kadınlar
Kamunun piyasa ilişkileri doğrultusunda dönüşümün en önemli basamaklarından biri olan eğitimde yaşanan dönüşüm ve muhafazakârlaştırma uygulamaları hem Hükümet hem de MEB tarafından çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle devam ettiriliyor. MEB'in yaptığı her uygulama, çıkarılan her yasa ve yönetmelik eğitimcilerin ve eğitimin sorunlarına yeni sorunlar ekliyor.
Eğitimdeki Yağmaya, Talana, Özelleştirmeye ve Gericileştirmeye HAYIR konulu düzenleyeceğimiz basın açıklamasına katılımınızı bekliyoruz.
Şube Yürütme Kurulu
TARİH :25 Ağustos Pazartesi
SAAT :17.30
YER :İNÖNÜ PARKI
TÜBİTAK 2014 Mart dönemi 1001, 1005 ve 3501 projelerinin sonuçları ARDEB tarafından yapılan değerlendirmenin ardından açıklandı:
2014 yılı panel değerlendirme süreci olumlu sonuçlanan projelerin yürütücüleri ve bağlı bulundukları kurumlar aşağıda liste olarak verilmiştir: Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı (1001) Değerlendirme Sonuçları.
(http://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/2014_1_1001.pdf) .
TÜBİTAK tarafından yukarıdaki web ortamında açıklanan panel sonucu geçer puan alan toplam proje sayısı 484’dür. Bunlardan 10 âdeti Çukurova Üniversitesinden. Çukurova Üniversitesindeki projelerin 7 tanesi Ziraat Fakültesi (Bahçe bitkileri 3, Tarla bitkileri (Kozan Meslek Yüksek Okulu) 1, Tarımsal Yapılar ve Sulama 1, Hayvan Yetiştirme 1 ve Toprak Bilimi ve Bitki Besleme 1), 2 tanesi Fen Edebiyat Fakültesi (Kimya bölümü) ve 1 tanesi Mühendislik Fakültesinden (Makine Mühendisliği) başarılı bulunmuştur. Kurumun ismi ve sahip olduğu olanaklar kadar kişilerin bireysel çaba ve istekleri de projelerin başarılı bulunmasında etkilidir. Bu bağlamda proje yöneticilerini candan kutluyorum. Ziraat Fakültesi öğretim üyelerinin ağırlıklı olarak proje almış olması belki fakültenin yeniden eski konumuna gelmesi için bir motivasyon sağlayabilir. Bu arada TÜBİTAK 2014 yılı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi 2014 Sıralamasını açıkladı ( http://www.tubitak.gov.tr/sites/default/files/2014_gyue_siralama.pdf ). Çukurova Üniversitesi 18. Sırada yer alıyor. Daha önce bu konunun önemini belirtmiştim. TÜBİTAK değerlendirmesi ve kriterlerine göre ilk on sıralamasına giren üniversiteler bir milyon dolar teşvik almaktadırlar. Bu konu üniversitenin temel bir sıçrama yapması bakımından önemli. Üniversite Teknoparkının ve ilgili merkezlerin yeniden konu üzerinde çalışması ve çaba harcamasında yarar var. Çukurova üniversitesinin ilk 10 girme potansiyeli olduğuna inanıyorum.
TÜBİTAK Kaliteden Taviz Vermeden Daha Fazla Projeye Destek Sağlayabilir
Türkiye’deki toplam 176 üniversite içinde Çukurova Üniversitesinin ortalamanın üzerinde 10 adet proje almış olması önemli bir başarı olarak görülebilir ancak Türkiye’deki ilk 17. sıradaki bir üniversite için daha fazla proje alınabilirdi. Toplam 484 projenin desteklendiği bu dönemde 1001 programına başvurulan projelerin destek oranı %27,9 olarak gerçekleşmiştir (Ç.Ü toplam başvuru sayısı bilmekte yarar var). Bu sayı oransal açıdan bakıldığında az görünüyor. Türkiye’de 2012 yılı itibarı ile tam zamanlı öğretim üyesi sayısı 42124 (YÖK). Şimdilerde 45 bin civarında olan geniş bir camia için 400 projenin desteklenmesi yetersiz kalabilir. Her projenin maksimum destek tutarı 360 000 TL ve toplam projelerin bütçesi yaklaşık 174 milyon TL eder ki çok büyük bir para değil. Araştırma projesi sayısı birkaç katına kadar artabilir. Türkiye’nin GSMH’den araştırmaya ayrılan payı halen % 0.94-0.96 bandında değişiyor. Bilim Teknoloji Yüksek Kurulunun öngördüğü gibi, % 2 düzeyine çıkmadıkça geniş sayıda araştırıcı daha fazla projeden yararlanamayacaktır. Dileğimiz Türkiye’nin, ağırlığına yakışır ölçüde daha çok bilimsel araştırmaya destek çıkmasıdır. Tabii kaliteden de taviz verilmemeli ve hesap sorulabilirlikte sağlanmalıdır.
Üniversitenin Projeleri Teşvik İçin Farklı Modeller Geliştirmesi Gerekir
Proje hazırlama sürecine destek verilebilir. En azından kırtasiye ve yazılım desteği sağlanacağı gibi araştırıcının kullanacağı maddi destek sağlanarak araştırıcılar proje yazmaya teşvik edilebilir. Birçok gelişmiş üniversite, kurum dışında proje alan araştırıcılara üniversitenin araştırma fonundan daha çok proje ve bütçe desteği, lisansüstü öğrenci (yüksek lisans ve doktora öğrenci) desteği, burs imkânı sağlamaktadır. Bu şekilde araştırıcılara hem kolaylık sağlanmış olur hem de yeni projeler için isteklendirilmiş olur. AB ve bazı ülkelerde projenin sunulmasına maddi destek yapılarak araştırıcılar teşvik edilmektedir.
Bir önceki yönetim döneminde Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, TÜBİTAK, AB ve diğer yurtdışı projelere hazırlamış ve başvuruyu yapma ön koşuluna bağlı olarak belirli bir puan üzerinden araştırıcıya yurtdışı yayın desteği gibi maddi destek sağlamıştı. Süleyman Demirel Üniversitesi bir anda TÜBİTAK’a proje başvuru sayısı bakımında Türkiye’de ilk sıraya yerleşmişti ve en çok proje alan üniversite olmuştu. Pratik olarak önemli bir teşvik sayılır. Ülkemizde böyle bir gelenek pek yok, ancak bizim de bazı önlemler alarak araştırıcıları motive etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Proje ve Patent Ofisi Önemli
Adana Üniversite Sanayi Ortak Araştırma Merkezi ÜSAM, Adana Sanayi Odası 2013 yılında benimde içinde bulunduğum Üniversitede en fazla proje yapan 7 araştırıcıya teşekkür belgesi vermiştir. Yetkililere, “projelerin alınması yanında daha fazla araştırıcıyı teşvik etmek, projelerin sonuçlarını hayata nasıl kazandırabiliriz” konusu üzerinde düşünmek ve üniversite ile işbirliğini daha da geliştirmek için nelerin yapılabileceğinin sorgulanmasını önermiştim. Projelerin sorun çözmeye yönelik olması ve yaşama katkıda bulunması konusu ayrıca tartışılması gerekir. Bu konuda işbirlikleri ve beyin fırtınası ortamı yaratılmasını önermiştim. Bu da üniversitenin ve birimlerin bilim politikaları ve misyonları ile ilişkilidir. Üniversitenin bu konuda temel bir yaklaşım oluşturması gerekir. Birçok gelişmiş üniversitenin proje yazma ofisleri ve mevcut olup, ofislerin ulusal ve uluslararası alanda proje alınmasında ciddi katkıları bulunuyor. Ayrıca patent ofisleri de bu süreçlerle birlikte değerlendirilmektedir.
Panel Yönetimi Önemli, Ancak Adayların Savunma Yapmasına Olanak Verilmesi Yararlı Olur
TÜBİTAK, projelerini panel esasına göre değerlendiriyor. Prensipte paneli benimsemesine rağmen kritik düzeyde olan projeler için, proje liderlerinin son bir kez projelerini savunması, panelistlerin kafasındaki soruların giderilmesi bakımından çok yararlı olacaktır (SANTEZ projelerinde olduğu gibi). Birçok proje küçük bir iki sorun tam anlaşılmadığı için veya proje başarılı görülmediği için mağduriyete uğruyor. Buna rağmen çalışmak istediğimiz alanda hipotezlerimizi gerçekleştirmek için ısrarcı olmak ve her dönem proje sunmak gerekir. Diğer taraftan araştırıcıların ve üniversitelerin TÜBİTAK kaynaklarından etkin yararlanması konusunda da daha fazla çaba gösterilmesinde yarar vardır. Şahsen ben her dönem TÜBİTAK’a proje başvurusunda bulunarak Laboratuvarların çalışması için kaynak yaratmaya çalışıyorum. Tabii üniversitenin bu konuda temel bir politikasının olması ve araştırıcısının arkasında olması, TÜBİTAK kaynaklarından faydalanma oranını arttıracağını düşünüyorum.
TÜBİTAK Stratejik Ve Güdümlü Proje Teklifi Yapmalıdır
TÜBİTAK son yıllarda belirli konulara proje teklifi açtı, kurum projelerini destekliyor. Ancak TÜBİTAK’ın dinamik ve güncel konuları dikkate alması da yine panel ve bilimsel başarıya uygun olarak projelere destek sağlayabilir.
Dünyada son yıllarda gelişen araştırma alanları ve yeni eğilimlerin yakından izlenmesi, üniversitenin bu konuda temel bir felsefesinin ve hedefinin olması önemli. Üniversitenin önümüzdeki on yıl için bir hedefinin ve stratejisinin olması ve ona uygun projeksiyonlar çizmesi gerekir. Merkezler ve ana bilim dalları, bölümler ve fakültelerde şekillenecek bilimsel araştırma alanları birleşerek üniversitenin çalışma alanlarını oluşturabilir. Son yıllarda bizim alanlarda bitki-atmosfer ilişkileri, toprak-bitki-insan beslenme zinciri, enerji bitkileri, genotip çalışmaları, nanoteknoloji, bitki ve toprak biyokimyası, toprak organizmalarının etkinliğini artırmak gibi konular, görebildiğim en dinamik konulardır.
Bu hedeflere ulaşması için her üniversitenin elinin altında uluslararası nitelikte belirli sayıda araştırıcı bulundurması önemlidir. Üniversitenin, sürekli yeni araştırıcı fidanlıkları oluşturması, başarılı gençleri ödüllendirmesi, üniversitenin ileriye taşınmasına katkıda bulunması için TÜBİTAK ve benzeri kuruluşların bütçe desteğini alması şarttır. Türkiye’nin ekonomik büyüklüğüne uygun bilimsel gelişme sağlaması için TÜBİTAK benzeri araştırma projelerine destek veren kuruluşların bütçesinin artırılması, daha çok projenin ve araştırıcının desteklenmesi kaçınılmazdır.
Bilimsel Çalışmalar Artık Çok Daha İleri Teknoloji ve Yetişmiş İnsan Gücü Gerektiren Laboratuvar ve Araştırma Kuruluşlarında Gerçekleşmektedir.
Bilimsel çalışmalar artık bodrum katlarında küçük bir iki aletle değil, ileri teknoloji ürünleri ve milyon dolarlık bütçeler ile yapılıyor. Tek tek insanlar yerine büyük ekip çalışmaları ve araştırma merkezleri tarafından yürütülüyor. Bizde halen tek tek bireyler kendi çabaları ile bir şeyler yapmaya çabalıyorlar.
Dünyada ileri bilimsel çalışmalar ve buluşlar artık 40-50 kişilik nitelikli araştırıcıların çalıştığı laboratuvar ve merkezlerde üretiliyor. ABD’de ve Avrupa’nın ileri üniversitelerinde milyon dolarlık projeler alınırken, ülkemizde projeler çok küçük bütçelerle ve sınırlı insan kaynakları ile yürütülmektedir. Bazen analiz yapacak teknik personel bulmakta zorlanmaktayız.
Bilim ve Araştırma Kurumları Özerk Kalmalıdır
TÜBİTAK, son yıllarda ciddi eleştirilere uğradı. Geçmişte de TÜBİTAK, TÜBA; YÖK, Üniversiteler ve diğer bilimsel kuruluşların siyaset dışı özerk kuramlar olarak kalması hep tarafımızdan savunuldu. Bilimde özerk olmamız ve objektif ölçülere göre hareket etmemiz gerekmektedir. Bu bağlamda TÜBİTAK’ın ülkemiz bilimi için önemi çok büyüktür. Çok sayıda bilim insanının yetişmesine katkıda bulunmuştur. Türkiye’nin bilim kuruluşları ne kadar özerk olursa, Türkiye’nin aydınlık geleceği ve 2023 hedefleri de o kadar gerçekleşme şansı bulacaktır.
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ,
Çukurova üniversitesi öğretim üyesi,
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. , https://www.facebook.com/iortas ,