Temmuz 2022
KESK Adana Şubeler Platformu olarak; “Bizlere 19. Yüzyıl kölelik koşullarını, yoksulluğu sefaleti dayatanlara karşı emeğin birleşik mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz.”
Değerli Arkadaşlar, Sevgili Yurttaşlar
Tarihimizin en karanlık, en zorlu süreçlerinden birisini yaşıyoruz. Akaryakıt ürünlerinden gıdaya, doğalgazdan elektriğe, ekmekten suya devam eden zam sağanağında bir gün aldığımızı ertesi gün aynı fiyattan alamaz hale geldik. Her güne yeni bir zam haberi ile başlıyoruz.
TÜİK vasıtası ile düşük gösterilen sanal rakamlara rağmen resmi enflasyon %73,5, gıda enflasyonu %91, ulaştırma enflasyonu % 108 ile son 24 yılın en yüksek noktasına çıkmış bulunuyor.
Siyasal iktidar ısrarla sürdürdüğü yanlış ekonomi politikalarının sorumluluğunu almıyor. “Enflasyon tüm dünyada rekor kırıyor” Diyor. Ancak rekor kırıyor dedikleri ülkelerde enflasyon bizdekinin sekizde biri civarında seyrediyor. Ama ülkemiz dünya yüksek enflasyon sıralamasında ilk altıya kadar yükselmiş bulunuyor. Enflasyonda OECD üyesi 36 ülke içinde en yakın rakibimize dört kat fark atarak açık ara lider konumuma yerleştik.
Bizim her gün çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyon ise TÜİK resmi enflasyonun en az iki katına ulaştı.
Gittikçe ağırlaşan koşullarda sadece 6 milyon kamu emekçisi ve emeklisi olarak bizler değil, adeta tüm ülke “Geçinemiyoruz!” diye feryat ediyor.
Değerli Arkadaşlar, bu noktaya birden bire gelmedik.
%1’lik kesimin yani patronların, sermayedarların, zenginlerin çıkarlarını korumak, onların servetlerini artırmak pahasına fatura yıllardır bizlere, %99’a kesildi.
• Birbirinin kopyası, ülkenin kaynaklarının, bizlerden alınan vergilerin sermayeye rantiyeye, faizden beslenenlere, savunma ve güvenlik adı altında silahlanmaya ayrıldığı bütçelerle fatura hep bize kesildi.
• Zenginden daha az, yoksuldan daha çok almaya dayalı adaletsiz vergi düzeni ile fatura hep bize kesildi.
• Bizden alınan vergilerin bize değil patronların, sermayenin kasasına teşvik, vergi, affı, vergi indirimi olarak aktarılmasına dayalı bu düzende fatura hep bize kesildi.
• Kamu Özel İşbirliği projeleri olan şehir hastanelerinin, hava limanlarının, köprülerin, yolların müteahhitlerine dolar üzerinden aktarılan garanti ödemeleriyle fatura hep bize kesildi.
• Bin bir türlü Ali Cengiz oyunu ile düşük gösterilen resmi enflasyona göre artırılan maaşlarımızla, ücretlerimizle fatura hep bize kesildi.
• Yandaş konfederasyonların, sendikaların “toplu sözleşmelerde” sanal rakamlardan ibaret TÜİK enflasyonuna göre yapılan maaş artışlarına attıkları imzalarla fatura yine bize kesildi.
Sonuçta bu ülkenin emeği ile geçinen %99’u olarak bizler her geçen gün daha fazla yoksullaştık. %1 ise servetine servet kattı.
Kamu emekçileri olarak 20 yıl önce asgari ücretin 3,5 katına denk gelen ortalama maaşımız bugün asgari ücretin 1,5 katına indi. Peki, Asgari ücret mi arttı? Hayır. Asgari ücret 20 yıl önce de açlık sınırının altındaydı. Bugün de altında. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 6.400 yoksulluk sınırı 20.500 TL’yi aştı.
Değerli Arkadaşlar,
Tüm bunlara rağmen ülkeyi yönetenler yıllar boyunca “ekonomimiz büyüyor” nakaratını tekrar etti. Ancak biz ne zaman büyümeden payımızı istesek “Hepimiz aynı gemideyiz. Size istediğinizi versek gemi batar” dediler. Önümüze yeni faturalar koymaya devam ettiler.
Altı ay önce dolar 18 TL’yi aşınca Kur Korumalı Mevduat Sistemine geçtiler. “Maliyeti 12 Milyar TL’yi geçmez” dediler. Ama bizim cebimizden alıp bankada mevduatı olan zenginlere aktarılan tutar 150 milyarı aştı. Üstelik dolar birkaç ay içinde hızla yükseldi, bugün 17 TL’ye dayandı. Kısacası bu soygun sisteminin faturası da bize kesildi.
Bu da yetmedi. Şimdide Gelire Endeksli Senet (GES) adı altında ülkenin en önemli Kamu İktisadi Teşebbüslerinin bütçeye aktarılan hâsılat paylarına göz koyuyorlar.
Fatura kabardıkça kabarıyor. Önümüze konulan son fatura ise ek bütçe faturası.
Bakmayın adının ek bütçe olduğuna. İktidar mevcut bütçeye tam 1 trilyon 85 milyarlık ek ödenek istiyor. Bununla bütçe giderlerinde %61.7, bütçe gelirlerinde ise %73.4 artış hedefleniyor. Yani söz konusu olan bir ek bütçe değil, adeta duble bütçe.
Peki, yılın bitmesine yedi ay varken, üstelik bizzat Maliye ve Hazine Bakanı daha on gün önce bütçenin 125 Milyar TL fazla verdiğini açıklamışken nerden çıktı bu duble bütçe?
TBMM’de görüşülmekte olan yasa teklifinin gerekçesine, iktidar temsilcilerinin açıklamalarına baktığınızda gözlerimiz yaşarıyor! Çünkü özet olarak şöyle deniyor.
• Kasamızdaki parayı memurun, emeklinin, kamu işçilerinin maaş zamlarına, sosyal güvenliği olmayan vatandaşlara harcadık.
• Doğalgaz faturalarınızın daha fahiş hale gelememesi için BOTAŞ’a, elektrik faturalarınızın daha fahiş hale gelmemesi için özel enerji şirketlerine milyarlar aktardık.
• Bütçeyi sizin ihtiyaçlarınız için kullanmaya devam etmeyi çok istiyoruz. Ama enflasyon artmaya devam ediyor. Enflasyonumuz rekor seviyeye bizim hatalarımızdan, kuru fırlatan, çözüm olarak ateşe benzin dökmekten farksız politikalarda ısrar etmemiz yüzünden gelmedi. Dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik ve jeopolitik gelişmeler sonucunda arttı. Daha da artacak gibi görünüyor.
• Bu gidişle kasada para kalmayacak. Maaşlarınıza enflasyon farkı yansıtmak başta olmak üzere yine sizin ihtiyaçlarınızı karşılamak için bütçeye 1 trilyon 80 milyar TL ödenek eklememiz “zaruri” hale gelmiştir.
Değerli Arkadaşlar,
Sadece bol yaldızlı, bol süslü cümlelere bakarsanız 1 Trilyonu aşan ek ödeneğin enflasyon altında ezilen, halk için, emekçiler için kullanılacağını zannedebilirsiniz.
Ama bir iki sayfa çevirip rakamlara baktığınızda, faturanın bir kez daha halka, emekçilere, %99’a kesilmek istendiği net olar görülüyor.
RAKAMLAR YALAN SÖYLEMEZ. BUNA GÖRE:
• Ek ödeneğin 650 milyarı yani %60’ı cari transferlere, borç verme giderlerine ve faiz giderlerine ayrılıyor. Yani her zaman olduğu gibi ek bütçede de aslan payı yine sermayeye, patronlara, faiz geliri elde edenlere verilmek isteniyor.
• Kur Korumalı Mevduat Sisteminden yararlanan 250 bin civarındaki mevduat sahibine 40 Milyar TL ayrılıyor.
• Savunma ve güvenlik harcamaları adı altında silahlanmaya ayrılan miktarlar da artıyor. Başlangıç bütçesinde Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na ayrılan tutar ek bütçe teklifi ile ikiye katlanıyor. Bu kapsamdaki bakanlıklardan Milli Savunma Bakanlığı bütçesi aktarılan 29 milyarla başlangıca göre %36 artırılıyor.
• Buna karşın kamuda çalışan toplam 5 milyon memura, işçiye, sözleşmeliye “personel gideri” olarak ayrılan tutar yaklaşık 189 Milyar TL ile ek ödeneğin sadece %17’si denk geliyor. SGK Devlet Pirim gideri olarak eklenen 28 Milyar TL ise ek bütçenin sadece %2,6 ‘sına denk geliyor.
Değerli Arkadaşlar,
Tablo bütçe gelirlerinde yapılmak istenen artışa bakıldığında çok daha netleşiyor. Çünkü ek ödeneğin tamamı vergilerden yani %99 olarak bizlerin sırtına yüklenen vergilerin katmerli hale getirilmesinden oluşuyor. Buna göre:
• Toplam vergi gelirleri 1 trilyon 80 milyar artışla 2 Trilyon 338 Milyara çıkarılıyor. Yani başlangıç bütçesindeki vergiler %86 artırılıyor. Bu bir önceki yılın vergi gelirine göre %101’lik bir atış demek.
• Gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler ise yani gelir vergisi ve kurumlar vergisi toplamı tam 370 milyar artırılıyor. Bu bir önceki bütçeye göre yine %101 artış demek.
• Kurumlar Vergisi ek ödenekle %172 artırılıyor. Ancak sermaye kesimine bu yıl için vergi indirimi, muafiyeti, istisnası adı altında toplam 336 milyar TL’lik teşvik getirildiği için yük yine bordrolulara, halka yıkılıyor.
• Dâhilde Alınan KDV 163 milyar daha artırılarak 338 milyara çıkarılıyor. Buna göre söz konusu vergi 2021 yılına göre %175 attırılıyor.
• İthalde Alınan KDV 284 milyar artırılıyor. Buna göre söz konusu vergi 2021 yılı bütçesine göre %120 artırılıyor.
• ÖTV ise 157 milyar artışla 377 milyara çıkarılıyor. Böylece ÖTV bir önceki yıla göre %83,5 artırılıyor. Ama geçen yıl uygulanan eşel mobilin acısı bu yıl fazlası ile çıkarılıyor. Petrol ve doğalgaz ürünleri üzerinden alınan ÖTV 47 milyar artırılıyor. Böylece söz konusu ürünler üzerinden alınan ÖTV geçen yıla göre %155 artırılıyor.
• Motorlu taşıtlar üzerinden alınan ÖTV, 70 milyar ek ile geçen yıla göre %117 artırılıyor.
Değerli Arkadaşlar, uzun lafın kısası her yıl olduğu gibi kaşıkla verilen kepçe ile alınmak isteniyor.
Bizi “batırırsınız ha” diye korkuttukları gemi yıllardır bizim emeğimizle, alın terimizle, yol alıyor. Ancak onlar bu düzen hep böyle devam etsin istiyorlar. %1’lik asalak takım geminin lüks kameralarında keyif sürsün, %99 olarak bizim payımıza hep kazan dairesi düşsün istiyorlar.
Bunun için yasal hakkımız olan enflasyon farkını iktidarlarının bir lütfü gibi göstermeye çalışıyorlar.
Oysa 6 milyon kamu emekçisinin ve emeklinin maaşı 2022 yılı temel alındığında şu ana kadar sadece %7,5 artmıştır Buna karşın 2022 yılında ek ödenekle bütçe gelirleri %73,5, yükü bize yıkılan vergiler ise %101,3 artmaktadır. İktidar özellikle vergi gelirindeki %101’lik artış oranı ile kendi emrindeki TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarını yalanlamaktadır.
Bu koşullarda milyonlarca kamu emekçisini, emekliyi “maaşlarınız bayramdan önce enflasyon farkı artı toplu sözleşme artışı ile %40 civarında artacak” diye avutmaya çalışanları kınıyoruz.
Milyonlara gerçek bir bayram müjdesi için,
• Tüm kamu emekçilerinin, emeklilerin kümülatif maaşı-ücreti 2022 yılı için en az vergi oranı artışı oranı yani %101 oranında artırılmalıdır.
• Bunun 7,5 puanlık kısmı Ocak- Haziran maaşlarımıza zaten yansımıştır. Buna önce %75 oranında gerçek enflasyon farkı eklenmelidir. Ardından %7 olan “toplu sözleşme” artışı eklenmelidir.
• Mevcut durumdaki gelir vergisi tarifesinde, dilim tavan-tabanlarında veya vergi oranlarında ek bütçeye paralel artış yapılmalıdır. Aksi durumda maaş artışları cebimize girmeden gelir vergisine gidecektir.
• Son olarak önce iktidarın bütçeyi tek başına belirleyip ardından toplu sözleşme masasında “bütçe imkânlarımız el vermiyor” diyerek bizleri hedeflenen çarpık enflasyon rakamlarına mahkûm bırakma politikasına artık son verilmelidir.
• Emekçilerin, sendikaların, halkın bütçeye katılma hakkı önündeki engeller kaldırılmalıdır. 2023 bütçesi hazırlıklarına başlanacak olan önümüzdeki Ekim ayında toplu sözleşme masası kurulmalıdır. En düşük kamu emekçisinin geliri maaşında ve eş yardımı, çocuk yardımı, kira yardımı, ulaşım yardımı gibi sosyal ödemelerde yapılacak artışlarla yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmalıdır.
KESK olarak buradan bir kez daha başta kamu emekçileri olmak üzere tüm emekçileri, işçileri, asgari ücretlileri “İnsanca Bir Yaşam, İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret” için bir araya gelmeye,
Bizlere 19. Yüzyıl kölelik koşullarını, yoksulluğu sefaleti dayatanlara karşı emeğin birleşik mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz.
Hukuk adı altında yapılan oyalamalara bir an önce son verilmelidir. Bir insanın, suçu varsa, herkese eşit uygulanacak olan yasalarla, yasalar karşısında aldığı cezayla sınırlı kalmak kaydıyla cezalandırılabileceğine inanıyoruz. Sadece bazılarının/amirlerinin keyfiyetine kalmış, iltisak gibi, uygun görülmemek gibi ucu açık bahanelerle, toplumda “yaşayan ölü” yaratma çabası son bulacak. Hakkında hiçbir yargı kararı olmayan insanları, ailesiyle birlikte açlığa mahkum etmek, toplumdan izole etmeye çalışmak, sadece o insanlara verilmiş bir ceza değildir, aynı zamanda halkın geri kalanına “seni de bu duruma düşürürüm” korkusu salmaya çalışmaktır. Bizler korkmuyoruz, buradayız.
KHK’nın geçici 35. Maddesi ile olmak üzere KESK’e bağlı sendikalardan toplam 4.781 arkadaşımız ihraç edilmiştir. KESK’li ihraçlarından 1097’si görevlerine iade edilmiş, 1583’ünün göreve iadesi ise ret edilmiş olup gerisi OHAL İşlemlerini İncelemeleri (!) komisyonunda beklemektedir. Adana da ise ihraç edilen 62 arkadaşımızdan, 30’u görevine iade edilmiş, 12’inin göreve iade talebi ret edilmiş ve 12 kişiye ait dosya ise Komisyonunda beklemektedir.
İktidar, ilk aylarda ihraçlara yönelik tüm itiraz yollarının kapalı olduğunu açıkladı. Darbe dönemlerinde dahi görülmeyen bu uygulamaya içeride ve dışarıda itirazlar yükselince ve AİHM’e on binlerce başvuru yapılınca bir oyalama mekanizmasına ihtiyaç duyuldu. Bunun üzerine iktidar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini de hukuksuzluğuna ortak ederek 23 Ocak 2017 günü iki yıllık süre içinde kamudan ihraç edilmiş yüz binlerce kamu emekçisinin ihraç başvurularını değerlendirmek ve karar altına almak üzere kendisine bağlı OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu’nu görevlendirmiştir. Ve böylece, bir idari organa yargı yetkisi verilmiş, kişilerin savunması dahi alınmayarak bu yönüyle yargının da üzerine çıkarılmıştır!
İhraçlarla anayasal ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınmış çalışma hakkı gasp edilmiştir.
Pasaportlarına el konularak seyahat hakları, eğitim hakları engellenerek eğitim görme hakları, bankaların hesap dahi açtırmak istememesi, çalışma ruhsatlarının ve diplomalarının kısıtlanması, sigorta şirketlerinin ihraç edilenlere ödeme yapmaması gibi baskılarla Medeni Kanundaki temel haklar dahi gasp edilmiştir. Oyalama diğer faşizan, hukuk dışı politikalarla da birleşerek işkenceye, cezalandırmaya dönüştürülmüştür. Dört bir yandan kuşatmaya dönüştürülen bu cezalandırma politikası nedeniyle insanlar yaşamlarını yitirmiş, ağır hastalıklara yakalanmış, tedavi olanağı dahi bulamamışlardır. Yurtdışında tedavi görenler pasaport yasağı nedeniyle gidememiş, hastalıkları ilerlemiş, yaşamlarının geriye kalan kısmını yatağa bağımlı halde geçirenler olmuştur.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Komisyonun görev süresi uzatıldıkça uzatıldı.
Aradan 5 yıl geçti. Buna rağmen hala 5250’si kamu görevlisi olmak üzere 6080 dosya karara bağlanmayı bekliyor. Komisyonun verdiği kararlarda ret oranı %87,3’tür. Bu oran barış imzacısı akademisyenlerin açıklanan dosyalarında ise % 100’dür. Bu oranlar bile komisyonun idari bir mekanizma olduğunu, iktidarın noteri gibi hareket ettiğini doğrulamaktadır. Komisyonun ret ettiği dosyalara itirazların yapıldığı mahkemeler bugüne kadar KESK’lilerin 312 dosyasını karara bağlamış, bu dosyalardan sadece 10’u için iade kararı vermiştir. Burada da red oranı % 99 olmuştur.
OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun çalışma tarzında olduğu gibi bu komisyonlarında da hangi tarihte, ne tür bilgi ve belgeleri incelediği, ne tür kanıtlara dayanıldığı, “kanıta” dayalı değerlendirme sonucu üyelik mi, mensubiyet mi, iltisak mı, yoksa irtibat mı tespit edildiği belirtilmemektedir. Aileleriyle birlikte yüzbinlerce insanın, anayasal haklarının ellerinden alınarak açlık ve sefalete mahkûm ettirilerek biat ettirilmeye çalışılması aynı zamanda insanlık suçudur. Bu suça iktidar, OHAL Komisyonu üyeleri ve iktidarın ihtiyacına uygun raporlar hazırlayan yerel kamu idarecileri ortaktırlar.
Değerli Basın Emekçileri, Değerli Mücadele arkadaşlarım,
Bu nedenle buradan bir kez daha çağrıda bulunuyoruz: Hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırı, etkin olmayan, denetlenemeyen, kendisini anayasa ve yasalar üstü gören, hükümetin bir organı gibi çalışan ve idari bir mekanizma olan OHAL Komisyonu derhal lağvedilmelidir. Haklarında memuriyeti engelleyen herhangi bir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmedir. Hukuksuz ihraçlardan dolayı mağdur olan tüm kamu emekçilerinin maddi, manevi hak kayıpları karşılanmalıdır. Mağdur olan ihraç kamu emekçilerinin mağduriyet giderilinceye ve hukuksuz ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine iade edilinceye kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
BİZ KAZANACAĞIZ, GERİ DÖNECEĞİZ!
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı