Bek’in darbedilmesine tepki gösteren emekçilere soruşturma
Adana’da Avukat Tugay Bek’in gözaltında darbedilmesine tepki gösteren emekçilere soruşturma açıldı.
Adana’da gözaltında bulunduğu sırada ters kelepçeyi kabul etmediği için 40 polisin saldırısına uğrayan Tugay Bek için basın açıklaması yapan SES Adana Şube Eş Başkanı Gülşen Topal ve Eğitim Sen Adana Şube Hukuk Sekreteri Mehmet Akarsubaşı hakkında devlet organlarını aşağılama suçlaması ile soruşturma açıldı. Topal ve Akarsubaşı, ifade için Emniyet’e çağrıldı.
Açılan soruşturmalara artık şaşırmadıklarını ifade eden SES Şube Eş Başkanı Gülşen Topal, avukatlarının yaşadığı hak ihlali ile ilgili düşünce ve ifade özgürlüklerini kullanarak iktidarı eleştirdiklerini belirterek “Ne yapalım köşemizde oturup bu haksızlıklara sessiz mi kalalım?” diye konuştu.
Kendisi de OHAL KHK’si ile ihraç edilen Topal, akademisyenlerin ihraç edildiği, basının susturulmak istendiği, Tugay Bek’te olduğu gibi avukatların dahi gözaltına alındığı bir süreçte bu soruşturmaların kendilerini şaşırtmadığını söyledi. Tam da böyle bir ortamda Anayasa değişikliği yapıldığını ifade eden Topal, anayasanın halkın haberi olmadan, yangından mal kaçırır gibi çıkarılmak istendiğini söyledi. Kendilerine açılan soruşturmaların ve davaların, medyanın susturulmasının, 6 Milyon oy alan HDP’nin milletvekillerinin tutuklanmasının, görüşülen Anayasa değişikliği ile ilgili olduğunu dile getiren Topal, “12 Eylül’ün tam karşılığı bu” dedi.
TEK ADAMA DA İŞKENCEYE DE “HAYIR” DİYECEĞİZ
15 Temmuz darbe girişimi kendine fırsata çeviren Hükümet’in kendisi gibi düşünmeyen her kesimi hedef aldığını dile getiren Eğitim Sen Adana Şube Hukuk Sekreteri Mehmet Akarsubaşı, Hükümetin var olan yasaları kendisine kalkan olarak kullanırken, yeri geldiğinde yasaları çiğneyip, muhaliflere karşı silah olarak kullandığını söyledi. “Hukuksuz şekilde gözaltına alınan tüm ezilenler, işçilerin avukatı olan Tügay Bek’in hukuksuz şekilde gözaltına alınması ve işkenceye tabi tutulmasına ses çıkarmamak mümkün değil” diyen Akarsubaşı, yapılan basın açıklamasından ifadeye çağrılmalarının hukuksuz olduğunu söyledi.
Akarsubaşı, Anayasanın 25’inci maddesinin “herkes düşüncesini ifade etme özgürlüğüne sahiptir” AİHS’in 10’uncu maddesinin 2’inci fıkrasının “İnsanlar yöneticiler hakkında şok edici ifadeler kullanmış olsalar da bu ifade özgürlüğüne girer” maddelerini hatırlattı. Tek adam sistemini onaylatmak için her türlü baskı uygulamasını hayata geçirildiği bir dönemden geçildiğini ifade eden Akarsubaşı, bu süreçte hukuksuzluğa da, işkenceye de, tek adam diktatörlüğüne de ‘hayır’ demek için elimizden geleni yapacağız” dedi.
Diktatörlük Yasasına Hayır De Geri Çek!
Sayın milletvekili,
Mecliste görüşülen Anayasa değişikliğinin içeriğini sizlere tekrar etme niyetinde değiliz. Getirilmek istenen sistemin parlamenter demokrasiyi yok edeceğinin, içinde bulunduğunuz meclisi işlevsiz hale getireceğinin, güçler ayrılığı ilkesini tamamen yok edecek bir “seçilmiş diktatör” sistemi olduğunun, tek parti devletinin inşa edildiğinin eminiz sizler de farkındasınız.
Tarih bu koşullarda kendi istikbalini korumayı değil, ülkesini ve yurttaşlarını korumayı tercih edenleri saygıyla anar. Kendi istikbalinizi, tek bir kişinin sınır tanımaz hırslarının istikbaliyle değil, ülkenin ve halkın istikbaliyle aynı doğrultuda görmenizi beklemek, size oy veren ve vermeyen her yurttaşın en doğal hakkıdır.
Sizler de farkındasınız: Böyle hukuksuz yöntemlerle geçirilen Anayasa hükümsüz olacaktır. Sizlere ilk çağrımız, bu ülkenin yurttaşlarına ve bulunduğunuz mevkiinin saygınlığına uygun olarak o kabinlere girmeniz, oyunuzu kullanmanızdır. Aksi halde genel seçimlerde veya referandumlarda yurttaşların da “açık oy kullanma hakkı var” denilerek, kabine girenlerin baskı altına alınacağı bir dönemin kapısını açacak ve “oy hakkını” ortadan kaldıran vekiller olarak tarihe geçeceksiniz.
Halkın gündemi ile meclisin gündeminin giderek birbirinden kopmakta, ekonomik bir krizin alametleri artarken, ülkede huzur ve güven ortamı sarsılırken, yurttaşlar geçim derdi bir yana, can güvenliği endişesiyle yaşamlarını sürdürmeye çalışırken TBMM’nin tek bir kişinin hırslarını her şeyin önünde tutması, sizlerin ve TBMM’nin saygınlığına gölge düşürmektedir.
Halkın gerçek gündemi can güvenliği, huzur ve barıştır. Başkanlık dayatması ülkemizde istikrarın, huzurun ve barışın altını oymaktadır. Bu ülkenin yurttaşlarını birbirlerine düşman ederek kazanılacak bir güç, sürdürülebilir bir güç olmayacak, kimseye de yaramayacaktır. Akıl dışı hırsları, halkın can güvenliği, huzur, güven talebinin önüne geçirmekten derhal vazgeçmeniz ve asıl işinize dönmeniz sizlerin ve TBMM’nin saygınlığına daha fazla gölge düşürülmesini önleyecek tek çaredir.
Anayasa değişikliği dayatmasının kaçınılmaz olarak beraberinde getirdiği politik istikrarsızlık, ekonomik sorunları daha da derinleştirmektedir. İşsizlik oranları her ay yeni bir rekor kırmakta, iş cinayetleri durdurulamamakta, açlık sınırının altında ücretlerle tüm emekçiler borç batağında yaşamakta, döviz kurlarındaki artış hayat pahalılığını katlanılamaz bir noktaya getirmektedir. TBMM’nin bu sorunlar için toplanmadığı her gün bir kişinin amaçları gerçekleşiyor olabilir ama 80 milyon kaybetmektedir.
Türkiye bir muz cumhuriyeti, yurttaşları da basitçe “tebaa” değildir. Bu ülkenin geleceği, bu ülkenin “bekası” tek bir kişiye bağlanamaz. Bu ülkede laik-demokratik bir cumhuriyete kavuşmak için, sosyal devletin kazanımları için, adalet için nice mücadeleler verilmiş, nice bedeller ödenmiştir. Ülkemizin geleceğinin teminatı, kendisine sınırsız bir güç isteyenler değildir. Geleceğin teminatı “toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çok” destan yazanlardır. Bu topraklarda bu destanlardan bolca bulunmaktadır. Kişisel ikbal peşinde koşanları bir kenara bırakarak sizlere son kez seslenmek isteriz ki, bu destanları bir kez daha hatırlayın, korkmayın ve hayır deyin…18.01.2017
Adana Emek ve Demokrasi Güçleri Adına
Ahmet KARAGÖZ
Adana KESK Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
KESK, DİSK, TMMOB Adana İKK ve Adana Tabip Odası "İstanbul’da Yaşanan Saldırıyı Lanetliyoruz!" konulu basın açıklaması gerçekleştirdi, Açıklamaya CHP Adana Milletvekilleri İbrahim ÖZDİŞ ve Zülfikar İnönü Tümer, çok sayıda sivil toplum örgütü ve siyasi parti temsilcilerinin katılımıyla Eğitim Sen Adana Şubede gerçekleştirildi. Açıklamayı kurumlar adına KESK Adana Şubeler Platformu dönem sözcüsü, Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet KARAGÖZ yapmıştır.
İstanbul’da Yaşanan Saldırıyı Lanetliyoruz!
KATLİAMLARA ALIŞMAYACAĞIZ
2017 yılının ilk saatlerinde İstanbul Beşiktaş'ta bir gece kulübünde yılbaşı eğlencesinin olduğu sırada; bu eğlence merkezine gelen kişi veya kişiler uzun namlulu silah ile vahşi ve acımasızca, sadece yılbaşını kutlamak üzere bir araya gelmiş masum insanların üzerine kurşun yağdırarak 39 insanımızı katletmiş 69 insanımızı ise yaralamıştır. DİSK, KESK, TMMOB ve Adana Tabip Odası olarak; yaşamını yitirenlere rahmet, ailelerine başsağlığı, yaralılara ise acil şifalar dileyerek, bu terör saldırısını şiddetle kınıyor ve lanetliyoruz.
Her terör saldırısından sonra sorumluluğunu ve görevini yerine getirme acizliği gösteren siyasal iktidar, ezberlenmiş, tekrardan ibaret söz ve söylemlerle yaşanan katliamları kınamanın ötesine geçemiyor. Her katliamdan sonra saldırıların profesyonel kişiler tarafından gerçekleştirildiği söylemleri, toplumu rahatlatan söylemler olmadığı gibi; güvenlik birimlerinin ve istihbarat teşkilatlarının yaşanabilecek her türlü girişime karşı yeteri kadar yetkin olmadığını da bu olaylar açıkça ortaya koymaktadır.
Bizler halk olarak ülkemizde huzur ve güvenin tesis edilmesini, Türkiye halklarının bir arada barış içerisinde yaşamasını arzu ve talep ediyoruz. Geride bıraktığımız 2016 yılının her günü Türkiye halkları açısından acının ve gözyaşının yumağı olmuştur. Türkiye halkları umut ve inatla, 2017 yılı için iyi dilek ve temennilerde bulunduğu yeni yılın ilk saatlerinde ülke barışına ve huzuruna sıkılan kurşunlarla yine yüreklerimiz dağlanmış, ocaklarımıza ise ateş düşmüştür.
“YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” şiarıyla toplumsal gerilimleri, kutuplaştırmaları ve ötekileştirmeleri önleyecek barışçıl mesajlarla ülkemizin normalleşmeye ihtiyaç duyduğu bir süreci yaşıyoruz.
Laiklik ve seküler yaşam, Türkiye halkları için bir arada yaşamanın harcı ve aracıdır. Bundan dolayı Siyasal İktidar somut tedbir ve önlemler almalı ve hayata geçirmelidir. Toplumsal barış için siyasi kaygı ve beklentilerden uzak durulmalı, farklılıklarımız zenginliğimiz olarak görülmelidir. Siyasal iktidar bu zenginliğimizi koruyacak ve dayanışmayı gerçekleştirecek yeni stratejiler geliştirmek zorundadır.
Değerli Basın Emekçileri;
OHAL süresince gazetecilerden siyasetçilere binlerce insanı tutuklayan, ancak halk için hiçbir güvenlik önlemi almayanlar ve yine hiçbir şekilde siyasi sorumluluk almayan, “istifa” dendiğinde dalga geçercesine gülümseyerek karşılayanlar bu cinayetin siyasi sorumlularıdır. Onlar artık istifa etmelidir.
Bizlerse; eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, barışın ve kardeşliğin egemen olduğu bir ülkeye olan inancımızı ne 2016’da kaybettik, ne 2017’de; ne de sonrasında kaybedeceğiz. Demokrasi için verilecek emeğimiz, uğruna direnilecek memleketimiz, faşizme ve diktatörlüğe teslim edilmeyecek düşlerimiz var!
Bizler, baskıya, savaşa, teröre karşı birlikte yaşama ve birlikte yaşatma mücadelesine, inadına devam edeceğiz.
Yaşanan bu büyük acıyı paylaşırken, bize dayatılan karanlığın karşısında eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasiyi savunmaya, tüm farklılıklarımızla bir arada ortak bir geleceğe olan umudumuzu asla kaybetmeden mücadeleyi inatla sürdürmeye devam edeceğimizi tekrar ifade ediyor, tüm halkımıza bir kez daha başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.02.01.2017
DİSK - KESK - TMMOB - ADANA TABİP ODASI
Kurumlar Adına
KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Yeni Yılınız Kutlu Olsun!
Şiddetin, savaşların, katliamların, sömürünün, hak gasplarının damgasını vurduğu, “Yaşayacağımız daha ne kaldı acaba?” sorusunu ısrarla dilimize dolayan 2016 yılını geride bırakıyoruz.
El ele vererek kenetlendiğimiz üyelerimizle, kalpleri bizlerle atan dostlarımızla, kararlılıkla sürdürdüğümüz örgütlü mücadelemizle 2016’da yaşananlara hep birlikte göğüs gerdik, birbirimize umut olduk.
2017’nin de başta ihraç edilen ve açığa alınan üyelerimiz olmak üzere tüm emekçilerin yarına güvenle bakabildiği, maruz kaldıkları hukuksuzlukların son bulduğu bir yıl olması için örgütlü mücadelemizi sürdüreceğiz.
Savaşın ve sömürünün olmadığı, emeğin ve insanca bir yaşamın hakim olduğu, demokratik, laik ve özgür bir ülkede, barış içinde ortak bir gelecek dileğiyle yeni yılınızı kutlarız.
Türkiye’de bir süredir toplumun geniş kesimlerini doğrudan ilgilendiren konularda yapılan yasal düzenlemeler, iktidar tarafından “torba yasa” düzenlemeleri ile hayata geçirilmektedir. Son yıllarda yoğun bir şekilde uygulanan “torba yasa” yöntemi ile değişiklik yapılacak yasalar muhataplarına ve onların taleplerine göre değil, iktidarın siyasal ihtiyaçlarına göre düzenlenirken, eğitim sisteminin en temel kurum ve kuralları alt üst edilmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 652 sayılı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının kabulü ile eğitimde denetim ve Maarif Müfettişleri ile ilgili köklü değişikliğe gidilmiştir.
Maarif müfettişleri, illerde il müdürlüklerine bağlı olarak inceleme, araştırma, rehberlik hizmetleri ile il müdürünün vereceği diğer görevleri yapacaktır. Düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde, “Bakanlık Maarif Müfettişi” unvanlı toplam serbest kadro adedini geçmemek üzere “Maarif Müfettişi”, “Eğitim Müfettişi”, “Milli Eğitim Denetçisi” ve “İl Eğitim Denetmeni” unvanlarını ibraz edilmiş, halen bakanlık teşkilatında görevli olanlar ile bakanlık teşkilatında şube müdürü ve üstü kadrolarda fiilen çalışanlar ve milli eğitim uzmanı ile milli eğitim uzman yardımcılarından yabancı dil ve tez şartını karşılayanlar arasından yapılacak “mülakat” ile başarılı olanların, Bütçe Kanunu ile belirlenen atama sayı sınırlarına tabi tutulmaksızın bakan onayı ile “Bakanlık Maarif Müfettişi” olarak atanabilmesinin önü açılmıştır. Başka bir ifade ile sınavla iş başına gelen Maarif Müfettişleri, mevcut kadro ve dereceleri ile alt bir göreve atamaları yapılarak, bir kez daha hukuksuz bir uygulama hayata geçirilmek istenmektedir.
Türkiye’de 81 ilde toplam 2400’e yakın maarif müfettişi görev yapmaktadır. MEB Maarif Müfettişleri mesleğe farklı tarihlerde farklı şekillerde alınmış olsa da, genel olarak belirli bir öğretmenlik kıdemine sahip en az dört yıllık fakülte mezunları arasından, yarışma sınavı, mülakat, hizmet içi eğitim, hizmet içi eğitim sonunda tekrar bir sınav, ardından üç yıllık müfettiş yardımcılığı ve nihayet yeterlilik sınavı ile alınmaktaydı.
Maarif müfettişleri hem laik, bilimsel, nitelikli eğitimin güvencesi hem de inceleme ve soruşturmalarda hakkaniyetin temsilcisi olmaları nedeniyle eğitim sisteminin sağlıklı işlemesi açısından bugüne kadar önemli görevler üstlenmişlerdir. MEB’in böylesine önemli bir yapıyı keyfi bir şekilde düzenlemesinin en önemli nedeni, maarif müfettişlerinin büyük çoğunluğunun karma ve laik eğitim yönünde tutum sergilemeleri, hukuk dışı talimatlar karşısında genellikle hukukun yanında saf tutmalarıdır. Maarif müfettişlerinin inceleme ve soruşturmalarda hakkaniyetli davranmaları, hukuk düzeninden yana tutum sergilemeleri, iktidarın istediği gibi hareket etmemeleri nedeniyle tasfiye edilmeleri ve mülakata dayalı yeni sistem üzerinden yeniden düzenlenmesi sağlanmıştır.
İktidara gelen her siyasi oluşum, hatta aynı partiden olmalarına rağmen bugüne kadar göreve gelen her bakan kendi kadrosunu oluşturma ve kendi neslini inşa etmek için denetim sistemini kendi anlayışına göre biçimlendirmek istemiştir.
MEB Teşkilat Kanununda yapılan değişiklikle eğitim kurumlarının büyük kısmı yıllarca gerçek anlamda denetim görmesi fiilen engellenmekte, eğitim kurumlarında siyasi kadrolar eliyle keyfi tutum ve uygulamaların önü açılmaktadır. Ayrıca son dönemde belirgin bir şekilde artan usulsüzlük, yolsuzluk, çocuk istismarı gibi durumların daha da artmasını, yürütülen soruşturmaların çoğunun üzerinin örtülmesini tahmin etmek zor değildir.
Ülkenin her yerinde okul öncesi eğitimin gelişmesi için üstün gayret gösteren müfettişlerin bakanlık tarafından pasifize edilmesi, çoğu kaçak ve resmi olmayan eğitim kurumlarının, dini cemaatlere bağlı olarak faaliyet yürüten yurt görünümlü kursların hızla artmasına yol açacaktır. Son yıllarda fiilen uygulanmaya başlanan okullarda karma eğitim uygulamasına adım adım son verme girişimleri daha da hızlanacak, kız ve erkek öğrenciler ayrı katlarda, ayrı binalarda hatta ayrı kampüslerde öğrenim görmesinin önü açılacak, eğitimin MEB eliyle dinselleşmesi süreci hızlanarak laik ve bilimsel eğitim anlayışından uzaklaşılacaktır.
Hiçbir yeterliliğe sahip olmayan, tamamen siyasi tercihlerle, kendisini atayanlara biat edecek, “hükümetin memuru” olarak hareket eden kişiler Maarif Müfettişi yapılacak, iktidardan farklı düşünen herkes tasfiye edilecektir. Zorlu süreçlerden geçerek bu mesleğe kabul edilenler ise il milli eğitim müdürlüklerinde görevlendirilerek fiilen tasfiye edilecek, kariyer ve liyakatleri yok sayılacaktır. MEB ve eğitim politikaları açısından son derece önemli olan inceleme ve soruşturma işleri, bu konuda yeterli birikimi ve uzmanlığı olmayan kişilerce taraflı olarak yapılacak, denetimlerde hukukilik ve objektiflik ilkesinin göz ardı edilerek, telafisi mümkün olmayan mağduriyetler yaşanmasının önü açılmaktadır.
İçinde eğitim ve çocuk geçen (Kur’an kursu, yurt, belediyelere veya başka kurumlara ait rehabilitasyon merkezi, İSMEK, çeşitli bakanlıklara bağlı olarak faaliyet gösteren teknik eğitim, mesleki eğitim, eğitim kurumları ve diğer kurumlardaki AB eğitim teşvikleri, vb.) her türlü kurumun Maarif Müfettişleri tarafından denetlenmesi gerekirken, tam tersi yönde adımlar atılması ve denetim mekanizmasının baştan aşağı değiştirilmesi dikkat çekicidir. Önümüzdeki süreçte özellikle iktidara yakın dini cemaat, vakıf ve dernekler tarafından açılacak olan eğitim-öğretim kurumları, öğrenci yurtları görünümlü Kur’an kursları vb yapılara karşı yasal yaptırımların azaltılması kuvvetle muhtemeldir.
14 yılda altı bakan değişikliği yaşanmasına rağmen altısının politikaları birbirine benzemediği halde, söz konusu bakanları tek ortak noktası MEB’de yaşanan siyasi kadrolaşma olmuş, bu durum MEB’in Türkiye’de en güvenilmez bakanlık haline gelmesini sağlamıştır. Eğitimde bugüne kadar yapılan tüm atamalar, özellikle mülakat sınavlarının şaibeli yapılması, hemen hemen tüm atama ve terfilerde iktidara yakın kişilerin “seçildiği” yönünde kamuoyunda yaygın bir yargı oluşmuş durumdadır. Yapılan son değişikliklerle birlikte bu yargının ne kadar doğru olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
MEB eğitim müfettişliği kurumu gibi önemli bir kurumu açık açık tasfiye ederek, “emir-komuta zinciri” içinde çalışacak yeni bir sistem oluşturmuştur. MEB, siyasal çıkarlar uğruna eğitim sistemi açısından yıllardır önemli bir işlev gören bakanlık müfettişliği kurumunu tasfiye etmesinin acı sonuçları önümüzdeki dönemde daha açık bir şekilde görülecektir. Eğitim sistemi iktidarın siyasal hedeflerine göre değil, eğitim biliminin evrensel ilkelerine göre düzenlemelidir.
Açığa Alınanlar Geri Döndü, İhraçlarda Geri Dönecektir.
Değerli Basın ve Kamuoyuna
Toplumsal muhalefeti örgütleyen 21 yaşındaki KESK; Savaşa karşı barışı, ölümlere karşı yaşamı, birlikte ve bir arada yaşamayı savunarak toplumun ortak sesi ve toplumun vicdanı olmuştur. 2002 yılında iktidar olan AKP 2013 yılına kadar cemaatle birlikte yasama, yürütme ve yargıya yapılan hukuksuz müdahalelerle devletin tüm birimlerini ele geçirme konusunda karşılıklı olarak istenilen her şeyin alınıp verildiğini “ne istediler de vermedik” ifadelerinde biliyoruz. YÖK’ü kaldırıp üniversiteleri özgürleştireceğiz diyen AKP iktidarı bugün üniversitelerde rektörlük seçimlerini kaldırmıştır. 17-25 Aralık yolsuzluklarının teşhiri nedeniyle ittifak bozulmuş ve karşılıklı olarak iktidar kavgası verilirken ülke adeta savaş alanına dönmüştür. Bu politikalarının sonucundan;
Savaş mağduru çocuklara oyuncak götüren sosyalist gençler,
Emek, barış, demokrasi diyen emekçiler,
Patilerinin mitinglerine katılan halk,
Düğünlerinde halay çekenler,
Eve gitmek için otobüs duraklarında bekleyenler,
Maç güvenliğini sağlayan polisler,
Çarşı iznine çıkan askerler,
Ve daha nice masum insanımız acımasız ve gaddarca katledilirken, siyasal iktidar sorumluluğunu perdelemek için yaşanan her olaya, yayın yasağı, yargıda açılan dosyalara gizlilik kararı getirilmektedir. Haziran 2015 tarihinden bu yana ülkemizin çeşitli yerlerinde patlayan bombalar sonucu 397’si sivil, 63’ü asker ve polis olmak üzere 460 yurttaşımız yaşamını yetirmiş ve binlerce yurttaşımız ise yaralanmış veya sakat kalmıştır.
Değerli Basın Emekçileri;
15 Temmuz darbe girişiminin gün ülkenin tüm olanaklarını ve zor aygıtlarını eline geçirmiş ve FETO’CU olarak kamuoyuna tanıtılan ahlaksız ve vicdansız bir kesim başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere devlete ait kurum ve kuruluşluları bombalayarak ve ülke savunmasında kullanılacak olan f-16’lar, helikopterler ve tanklarla yüzlerce sivil yurttaşımız katledilmesine ve binlerce yurttaşımızın ise yaralanmasına ve sakat kalmasına neden olmuştur. Darbe girişiminin olduğu ilk günden itibaren darbecileri ve darbe girişimine imkân ve olanak sağlayanları kınadık ve bugünde kınıyor ve lanetliyoruz.
Siyasal iktidar darbecilerle hesaplaşmak, yaratılan tahribatı onarmak yerine OHAL ilan ederek Kanun Hükmünde Kararnamelerle binlerce masum ve muhalif kamu çalışanını adeta “cadı avına” çıkarcasına mağdur etmiştir. 15 Temmuz darbe girişiminden buyana 87 bin kamu çalışanı ihraç 112 bin kamu çalışanı ise açığa alınmıştır. KESK’in yürütmüş olduğu diplomasi, örgütsel ve hukuksal mücadele sonucu; 8 Eylül 2016 tarihinde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle açığa alına 11285 Eğitim Sen üyesinin tamamı ise görevine iade edilmiştir.
Değerli Basın Emekçileri;
Sürgün edilen, açığa alınan ve ihraç edilen arkadaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi için örgütsel ve hukuksal mücadelenin yanında fiili ve meşru mücadelemizi aylardır “biz haklıyız biz kazanacağız” şiarı ile alanlarda çeşitli eylem ve etkinliklerle sürdürmekteyiz.
28 Kasım 2016 tarihinde Viyana’da yapılan 8. ITUC (Uluslarası Sendikalar Konfederasyonu) İnsan ve Sendikal Haklar Komitesinde Türkiye’deki durum özel olarak görüşülmüş, Konfederasyonumuz sendikal haklar, insan hakları ve demokrasinin mevcut durumu hakkında bilgi vermiş, toplantıda geleceğe yönelik planlamalar yapılırken ITUC’tan Türkiye’deki mevcut durumu protesto etmek, keyfi biçimde görevden alınan sendika üyeleri konusunda farkındalık sağlamak ve ihraçlar edilenlerin işlerine geri iade edilmeleri için küresel bir eylem organize etmeleri çağrısında bulunmuştu.
ITUC, Konfederasyonumuzun bugün başlatacağı “İşimi Ekmeğimi İstiyorum” yürüyüşüyle eş zaman küresel bir eylem gerçekleştirme kararı alarak tüm dünya sendika ve konfederasyonlarıyla paylaşmıştır. ITUC bu kapsamda, üyelerinden 19 ve 20 Aralık tarihlerinde Türkiye Başbakanı’na ihraç edilen çalışanların göreve iade edilmesini talep eden protesto mektupları gönderilmesini istemiş ve bu etkinlik protesto mektupları gönderilerek gerçekleştirilmiştir.
AKP hükümeti, toplumda ve parlamentoda sağlanan darbe karşıtı tutuma dayanarak en tepeden en aşağıya darbe girişiminde payı olan herkesin yargı önünde hesap vermesini, bir daha böyle bir girişime meydan vermeyecek yasal düzenlemelerin yaşama geçirilmesi yerine ne yazık ki Olağanüstü Hal ilan etmeyi tercih etmiştir. KESK olarak diyoruz ki “Haklar OHAL ve KHK’lerden Önce Gelir! İhraçlarınıza, Açığa Almalarınıza, Sürgün ve Cezalarınıza Teslim Olmayacağız ve direneceğiz. “İşimi Ekmeğimi Geri İstiyorum” şiarı ile İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen KESK‘li yoldaşlarımızı selamlıyor ve başarılar diliyoruz.
Kamusal, parasız, ulaşılabilir, bilimsel, laik, anadilinden eğitim diyen, Savaşa karşı barışı, ölümlere karşı yaşamı savunan, çalışanların iş ve ücret güvencesinden taviz vermeyen 2077 KESK’li arkadaşımız görevlerine derhal iade edilmelidir.
OHAL ilanı üzerinden 5 ay gibi bir zaman geçmesine rağmen darbe girişiminin en önemli ayağı olan siyasal ayağına ilişkin tek bir adım dahi atılmadığı gibi yaşanan gelişmeler siyasi iktidarın böyle bir niyetinin de olmadığını göstermektedir. Bunun yerine olağan koşullarda TBMM’den bu kadar kolay geçemeyecek olan Bireysel Emeklilik Sistemi, Varlık Fonu gibi emekçilerin, toplumun kaynaklarını sermayeye-patronlara aktaran yasal düzenlemeler OHAL koşullarında rahatça hayata geçirilmiştir. Diğer taraftan 15 Temmuz darbe girişiminin aktörü FETÖ/PDY ile mücadele için ilan edildiği söylenen OHAL ve buna dayalı olarak çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle siyasal iktidarla aynı görüşü paylaşmayan geniş bir kesim hedef tahtasına konulmuştur.
FETÖ/PDY olarak adlandırılan yapıya karşı,15 Temmuz’dan itibaren değil, en başından beri mücadele ettiği herkesçe bilinen KESK darbecilerle mücadele” iddiasıyla başlatılan açığa almaların, ihraçların hedefi haline getirilmiştir. Kamuda siyasi fişlemeler ve ihbarlar üzerinden başlatılan soruşturma süreçleri, hukuksuz ihraç ve açığa alma uygulamaları, kapsamları genişletilerek sürdürülmüş, aileleri ile birlikte 1,5 milyon insan doğrudan mağdur edilmiştir.
OHAL’in ilan edilme gerekçeleri ile uygulamaları arasında giderek derinleşen çelişkiler, hukuksuz ihraçlar ve açığa almalar karşısında sessiz ve tepkisiz kalmamız mümkün değildir. Uluslararası sözleşmeleri, Anayasa’yı, yasaları, insan haklarının en temel ilkelerini ihlal eden OHAL ve KHK’lara karşı mücadelemiz, tüm yasaklar ve engellemelere rağmen kesintisiz sürecektir.
Bunun için sokağın sesinden korkanlara, tehditler yağdıranlara, engellerle önümüze duvar örmeye kalkanlara inat, Hakların OHAL ve KHK’lardan önce geldiğinin altını bir kez daha çizerek sendikal hak ve özgürlüklerimizi yok sayan OHAL Hukukunun ürünü yasaklara karşı bugün “Ekmeğimi Geri İstiyorum” şiarı ile İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen arkadaşlarımızı KESK Adana Şubeler Platformu adına selamlıyor ve kutluyoruz. 21.12.2016
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
KESK Adana Şubeler Platformu İhraç olan üyeleriyle ilgili dayanışma konseri düzenledi.
Seyhan Belediyesinin katkılarıyla Yaşar Kemal Kültür Merkezinde düzenlenen Sadık Gürbüz Konserine KESK Genel Başkanı Lami ÖZGEN, KESK MYK üyemiz Ramazan GÜRBÜZ ve Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran KARACA, sivil toplum örgütü ve siyasi parti temsilcisinin katılııyla gerçekleştirilmiştir. Konserde bizleri yalnız bırakmayan üyelerimize ve katkı sunanlara KESK adına teşekkür ederiz.
Dün gece İstanbul Dolmabahçe’de gerçekleşen iki bombalı saldırı sonrasında, 38 kişi yaşamını yitirmiş, 14’ü yoğun bakımda olmak üzere toplam 136 kişi de yaralanmıştır.
Hemen belirtmek isteriz ki bu saldırıyı lanetliyor, yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara ise acil şifalar diliyoruz.
Eğitim Sen olarak, halkın can güvenliğinin tehdit altında olmadığı, herkesin barış, huzur ve güven içerisinde yaşayabileceği demokratik bir ortamın hızla inşa edilmesini istiyoruz.
Dahası...
Karaca: Devlet yurdu diyerek cemaat yurduna yerleştirdiler
Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, ailelerin çocuklarını devlet yurdu zannederek devlet görevlilerinin tavsiyeleri ile gönderdiklerini söyledi.
Adana’nın Aladağ ilçesinde 11 öğrenci ve bir görevlinin hayatını kaybettiği yurt yangını ile ilgili Aladağ’da Eğitim Sen heyeti olarak ailelerle görüşen Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, oradaki izlenimlerini ve 4+4+4 Eğitim sistemi ile köy okullarının nasıl azaldığını aktardı. Eğitim Sen Adana Şube binasında gerçekleştirilen basın toplantısında konuşan Karaca, 4+4+4 sonrası ilk ve ortaokulların sayısında, özellikle köylerde belirgin bir azalma olurken özel okullarda artış olduğunu, Aladağ’da görüştükleri ailelerin çocuklarını devlet yurdu zannederek devlet görevlilerinin tavsiyeleri ile gönderdiklerini aktardı.
4+4+4 İLE DEVLET OKULLARI AZALDI
Karacanın verdiği verilere göre 2012-2013 eğitim döneminde Türkiye’de 28 bin 177 ilkokul ve 16 bin 83 ortaokul varken 4+4+4 düzenlemesinin ilk 5 yılında ilkokul sayısı 4 bin 117, ortaokul sayısı 279 azaldı. MEB’in resmi verilerine göre 2015-2016 eğitim öğretim yılında toplam 774 bin 503 ilköğretim öğrencisi, 525 bin 519 ortaöğretim öğrencisi yerleşim yerlerine en yakın okullara servis araçları ile taşındı.
AİLELER, DEVLET YURDU SANIYORMUŞ
Başta köy okulları olmak üzere çok sayıda okulun kapanması sebebiyle zorunlu eğitim çağındaki çocukların yerleşim yerlerine en yakın ilçelere gitmek zorunda bırakıldığını ifade eden Karaca, öğrencilerin Aladağ’da olduğu gibi barınma sorunu ile karşı karşıya bırakıldığını söyledi. Lise ve üstü eğitim çağındaki öğrencilerin kalması gerekirken 11-14 yaşlarındaki çocukları yerleştirilerek suç işlendiğini dile getiren Karaca, yanan yurdun yasalara uygun olmadığına tanık olduklarını belirterek ailelerin bu yurda öğrencilerini MEB yöneticileri ve idarecilerinin tavsiyeleri ile devlet yurdu zannederek yolladıklarını söyledi.
‘YAŞANANLAR SİYASİ SORUMLULARI ORTAYA KOYUYOR’
Hükümetin yurt açığını gidermek, kamusal, parasız ve nitelikli barınma hakkı için politikalar üretmek yerine, iktidara yakın cemaat ve özel yurtları teşvik ettiğini kaydeden Karaca, “Bu, yaşananların ardındaki siyasi tercihi ve dolayısıyla siyasilerin sorumluluğunu net şekilde ortaya koymaktadır” dedi. (Adana/EVRENSEL)
Engellilerin Yaşamını Zorlaştıran Tüm Engeller Kaldırılmalıdır!
Birleşmiş Milletlerin (BM) 1992 yılında aldığı bir kararla her yıl 3 Aralık günü, “Uluslararası Dünya Engelliler Günü” olarak ilan edilmiştir. Diğer pek çok konuda olduğu gibi, iktidar temsilcileri yıllardır 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde her yıl birbirini tekrar eden konuşmalar yapmakta, engellilerin sorunlarını çözeceklerini iddia ederek bu alandaki talepleri geçiştirmeyi tercih etmektedirler.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO`nun yaptığı araştırmalar, ülkemizde nüfusun yüzde 15’inin engelli olduğunu göstermektedir. Engelli olanlardan bir kısmı doğuştan bir kısmı ise sonradan geçirmiş oldukları iş kazaları, trafik kazaları vb sonucunda engelli duruma düşmüştür.
Türkiye’de engelliler, başta eğitim hakkı olmak üzere, pek çok haktan yeterince yararlanamamakta, sosyal yaşama katılımda ciddi engellerle karşılamaktadır. Türkiye’de 12 milyona yakın engelli yurttaş, eğitim ve istihdam başta olmak üzere sosyal, ekonomik ve kültürel yaşama katılma sorunlarının pek çoğu henüz çözüme kavuşturulabilmiş değildir. Engellilerin pek çoğu kendi başına ihtiyaçlarını giderememekte, aile fertlerine bağlı ve bakıma muhtaç şekilde yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Türkiye’de başta eğitim kurumları olmak üzere, genel ve yerel hizmetlerin planlanması ve yürütülmesi aşamalarında engelli yurttaşların koşulları ve ihtiyaçları genellikle dikkate alınmamaktadır.
Özel eğitim için gerekli bilgi, hizmet ve fiziksel çevre koşullarının özel eğitim kapsamında olan engelli çocuklar için henüz yeterince ulaşılabilir hale getirilmemiş olması düşündürücüdür. Engellilerin eğitimi açısından hayati önem taşıyan özel eğitime uygun nitelikte okul ve kurumların sayısı hala çok yetersizdir. Özel eğitime bütçeden ayrılan paya bakıldığında, bu gerçeği açık bir şekilde görmek mümkündür. Mevcut özel eğitim okulları ve kurumların belli illerde yoğunlaşması, diğer iller ve bölgelerde yaşayan engellileri ve ailelerini çaresizliğe itmekte, engellilerin yaşamlarını kolaylaştıracak adımlar yeterince atılmamaktadır.
Türkiye, engellilerin eğitimi konusunda gelişmiş ülkelerdeki uygulamalarla kıyaslandığında olması gereken düzeyin çok gerisindedir. Engellilerin eğitim alma ve meslek edinme taleplerini gerçekleştirme olanakları sınırlıdır. Son yıllarda, mantar gibi çoğalan özel eğitim merkezlerinin denetimsiz uygulamaları nedeniyle engellilerin ve ailelerinin istismar edildiğine ilişkin örnekler giderek artmaktadır. Gerek eğitim merkezleri ve eğitin programları, gerek engelli sayısı ve engellilerin eğitiminde görev alacak deneyimli kadro oluşturulmasına dair politikaların oluşturulması ve ısrarla uygulanması gerekmektedir.
Eğitim Sen, yıllardır engellilerin eğitimi konusuna yönelik olarak özel politikalar belirlenmesini ve eğitim başta olmak üzere, tüm toplumsal yaşam alanlarının yeniden düzenlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Eğitim Sen olarak taleplerimiz;
Yollar, binalar, toplumsal yaşam alanları engellilerin ihtiyaçlarına uygun bir düzenlemeye kavuşturulmalı, toplum engellilere nasıl davranacağı ile ilgili bilinçlendirilmelidir.
Engellilerin lehine, onların talepleri doğrultusunda bir yasal düzenleme yapılmalıdır.
Engellilerle ilgili her türlü eğitim, yardım ve diğer etkinlikler kamu eliyle ve kamu hizmeti anlayışı çerçevesinde yapılmalıdır.
Özel eğitime bütçeden yeterli kaynak sağlanmalı, kamuya ait özel eğitim kurumları ve okullarının sayısı artırılmalıdır.
Çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına bağlı olarak çalışanların ve sosyal güvenceden yoksun olan ailelerin çocuklarının kullandıkları bütün cihazlar devlet tarafından ücretsiz olarak karşılanmalıdır.
Çocukların sosyal aktivitelerini geliştirecek etkinliklere öncelik verilmelidir.
Özel eğitime muhtaç çocuklar için yeterli sayıda öğretmen, rehberlik uzmanı, psikolojik danışman ve yardımcı hizmet personeli kadrosu açılmalı, bu personel her yıl hizmet içi eğitimden geçirilmelidir.
Sorun sadece eğitim boyutuyla sınırlandırılmamalı, engelliler için yeni istihdam alanları yaratılmasına özen gösterilmelidir. Hiçbir koşul aranmaksızın yeni istihdam alanları açılmalı, yasal olarak engelli çalıştırmak zorunluluğu bulunan işyerlerinin denetimleri yapılarak, kurallara uymayanlar hakkında gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır.
Adana'nın Aladağ İlçesi Karahan Köyüne giden Eğitim Sen heyeti gözlemlerini Evrensel'e yazdı.
Eğitim Sen heyeti
Adana
Adana'nın Aladağ İlçesi’nde bir katliamın hazırlığı diyebileceğimiz ihmaller zinciri sonucu yanarak hayatını kaybeden 11 kız çocuğu ve bir görevli önceki gün toprağa verildi. Çocuklar anne babalarının, kardeşlerinin, arkadaşlarının gözyaşları içerisinde defnedildi. Aynı gün Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, Genel Eğitim Sekreteri Murat Kahraman, Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz, Şube Hukuk sekreteri Mehmet Akarsubaşı’dan oluşan Eğitim Sen heyeti olarak yaşananlar hakkında bilgi almak ve ailelerin acısını paylaşmak için Aladağ ilçesi Karahan köyüne gittik.
KÖYDE NE OKUL VAR, NE YOL
Aladağ’ın Karahan köyü, dağların arasında kuş uçmaz kervan geçmez sarp yollardan gidilen bir köy. Aladağ’dan kuş uçuşu 11 km olan mesafede olan köye, kıvrımlı, sarp yolları aşıp dağın etrafından bir 8 çizerek yaklaşık 2 saatte ulaşabiliyorsunuz. Okulu kapatılan, çocuklar için servis dahi verilmeyen Karahan köyü devlet tarafından unutulmuş gibi. Enerji SA’nın doğayı yok ederek yaptığı HES olmasa hiç yol yapılmayacakmış. Baraja kadar iyi kötü bir yol var. Ondan sonraki yaklaşık 15 km’lik mesafeye yol bile diyemiyoruz. Bir arabanın bile zor sığdığı toprak bir patika daha doğru bir tanım olur. Köy içerisinde bir dönümlük düz bir arazi dahi yok. Öyle sarp yamaçlar ki keçiden başka beslenen hayvan yok gibi. İsmail Bağır, bu köyde taştan yapılmış bir evde yaşayan dört çocuk babası bir emekçi. Aile yoksul, yine de kızlarını okutmak istiyorlar. Yoksulluktan, yokluktan kurtulmanın yolunu kız çocuklarını okutmaktan arıyorlar. Köyde yol da yok, okul da yok… Yolsuz, ekmeksiz, işsiz, topraksız köyden -yoklar köyünden- daha iyi üç öğün yemek yesin, üstünü başını daha iyi giyinsin, okusun diye dinci cemaatlerin yurtlarına gitmek, yanarak can vermek…
BİR KIZI YANARAK HAYATINI KAYBETTİ
8’inci sınıfa giden Gülcan Bağır, üçüncü kattan atlayarak kırıklarla kurtulmuş. Kardeşi Gamze Bağır belki atlamaya cesaret edemedi; yangında yanarak can vermiş. Baba perişan halde anlatıyor, “Burada okul olsa kızlarımı yurda vermezdim. Doğru dürüst işim olsa, param olsa kızlarımı yine yurda vermezdim. Hangi baba hangi ana çocuk yaştaki evladından ayrı kalmak ister.” Baba, şikayetçi olduğunu ve asla şikayetinden vazgeçmeyeceğini söylüyor.
DEVLETİN BU ÇOCUKLARI OKUTACAK GÜCÜ YOK MU?
Kendimize “Dünya Devleti” deyip avunurken devlet olarak çocuklarımızı okutmaktan, barındırmaktan aciz miyiz? Yoksul ve çaresiz insanların dünyadan habersiz çocukları neden hep cemaatlerin kucağına itiliyor? Her dönem “makbul” bir cemaatimiz ya da cemaatlerimiz olmak zorunda mı? Dün başka bir cemaatin imkânlarına ve insafına terkedilen memleketin okumaya hevesli, zeki fakat çaresiz çocuklarını bugün “emniyet imamı”, “ordu imamı”, “üniversite imamı”, “bilmem nere abisi” olarak toplamıyor muyuz? Bu yapıların bu çocuklarla “babalarının hayrına” ilgilenmediklerini en safımız dahi bilmiyor mu?
Tekrar soruyoruz devletin bu çocukları okutacak gücümü gerçekten yok mu? Sadece bu sabileri değil, üniversiteye giden çocukları dahi barındırıp önüne helalinden 2 kap yemek koyacak kadar gücü gerçekten mi yok? Olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu cemaatlere aktarılan paralarla dahi bunlar karşılanabilir. Yüreklerimizi yakan olayda sorulması gereken soru “kapı neden kilitliydi”, “denetim yok muydu” değil, “o çocukların orada ne işi vardı?” olmalı.
Örgütlenme Çalışmalarımız Devam Ediyor!
Şube yürütme kurulu ve örgütlenme komisyonu üyelerimiz iş yeri gezilerine devam ediyor. Seyhan İlçesi Fatih Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesini ziyaret eden komisyon üyelerimiz
9 Eylül de açığa alınan üyelerimiz için verdiğimiz hukuksal ve örgütlü mücadelemiz sonucu görevine başlayan üyemiz Eylem ÇOT'u iş yerinde ziyaret etti.