Değerli Yol ve Mücadele Arkadaşlarım;
15 Temmuz darbe girişiminden sonra haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilen, açığa alınan üye ve yöneticilerimizin görevlerine iade edilmeleri için 8 Eylül 2016 tarihinden itibaren, KESK Adana Şubeler Platformunun kararı ile her gün saat 18.00 ile 19.00 arasında Atatürk Parkında sendikalarımızın, emek ve meslek örgütlerimizin, demokratik kitle örgütlerimizin ve siyasi partilerimizin destekleriyle eylem ve etkinlikler gerçekleştirmiştik.
27 Eylül 2016 tarihinde “haksızlığa, hukuksuzluğa direnmek haktır.” konulu basın açıklamasıyla “öğretmenime dokunma” eylemine destek veren Disk Çukurova Bölge Başkanı Hüseyin Yaşar Gündoğdu okuduğu metinden kaynaklı; “Türkiye Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını aşağılama suçunu işlediği gerekçesiyle” TCK’nın 301. maddesine istinaden Adana Emniyet Müdürlüğüne çağırılarak ifadesi alınmıştır.
Yaşar Başkan yapmış olduğu basın açıklamasında yaşanan hukuksuzluğun altını çizerek; “kamuda haksız- hukuksuz biçimde işten atılanların yerine sözlü sınav ile yani herkesin malumu olduğu üzere torpil ile personel alınacak olması liyakatin yerini tam sadakat ve tam biat düzeninin alacağını” vurgulayarak yaşanan hukuksuzluğu ifade etmiştir.
Değerli Basın Emekçileri Değerli Yol Ve Mücadele Arkadaşlarım;
Emeğin temsilcisi DİSK Çukurova Bölge Başkanı Hüseyin Yaşar Gündoğdu elbette emekten ve hukuktan yana taraf olacaktır. Böylesi bir süreçte birlikte olmak, dayanışma içerisinde olmak örgütlü olmanın gereğidir. Dayanışma duygularıyla yanımızda yer alan başkanımızın yalnız olmadığını ifade etmek isteriz.
Bu tür uygulamalar siyasal iktidar tarafından; kamu emekçileri ile işçi sınıfı arasındaki dayanışmayı hedef almıştır. Ama nafile başaramayacaklar… KESK, emekçilerin ekonomik, özlük ve demokratik haklarına, DİSK, ise işçinin alın terine her zamankinden daha fazla sahip çıkacaktır. İnadına KESK inadına DİSK diyerek, örgütsel ve hukuksal mücadeleyi sürdüreceğimizin bilinmesini isteriz.
Açığa alınan tüm üye ve yöneticilerimiz dost kurum ve kuruluşlarımızla yürüttüğümüz örgütsel, hukuksal, fiili ve meşru mücadele sonucu görevlerine iade edilmelerine rağmen, DİSK Çukurova Bölge Başkanı Hüseyin Yaşar Gündoğdu’nun bugün yargılanması “KESK’e dokunma, dokunursan yanarsın!” mesajıdır. Kurumlarımızı itibarsızlaştırma girişimlerinize izin vermeyeceğiz ve mücadelemizi artırarak sürdürmeye devam edeceğiz.
Suçlu ve suçsuzu ayırt etmeden, savunma hakkı tanımadan OHAL ve KHK’ler ile yaklaşık olarak 115 bin kamu çalışanını ihraç ederek açılığa mahkûm ettiniz. Bu uygulamalarınızla muhalif kamu çalışanlarını ihraç ederek, “at koşturacak” dikensiz bir gül bahçesi yaratmanıza da asla müsaade etmeyeceğiz.
Milli irade dediniz, parti eş genel başkanlarını, milletvekillerini tutukladınız ve seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyumları atadınız. Ülkenin aydınlarını, yazarlarını, akademisyenlerini ve gazetecilerini tutukladınız. Bununla yetinmeyip her türlü manipülasyon, zorlama ve baskılarla, 16 Nisan’da yapılan referandumda halkın özgür iradesinin sandıklara yansımasını engellediniz.
15 yıllık iktidarı ile İç ve dış politikada çıkmaza giren AKP hükümeti ülkede yaşanan bu olayların sorumlusu değilmiş gibi davranması Havuz Medyası tarafından desteklenirken Avrupa Medyası tarafından magazin konusu olduğunu biliyoruz. Diz çökmedikleri ve biat etmedikleri için açığa alınan ve ihraç edilen sendikamız üyelerinin büyük direnişleriyle ilgili tek söz, tek satır yazıya yer vermeyenler siyasal iktidara yalakalık yapma konusunda büyük bir yarış içerisinde olduklarına tanıklık ediyoruz.
Değerli Yol Ve Mücadele Arkadaşlarım;
15 Temmuz darbe girişiminin asıl sorumluları; düne kadar çalıp çırpanlardır. Devletin her türlü imkân ve olanaklarını kendi siyasal istikballeri için kullananlardır. Ancak bugüne kadar tüm yapılan işgüzarlıkların bedeli başta öğretmenler olmak üzere tüm emekçilere fatura edilmiştir. Gerçeklerin gizlendiği, hukukun katledildiği tüm çıplaklığıyla ortadayken hala sessiz kalanlar ülkesine ve çocuklarına karşı bir utancı yaşayacaklarını düşünüyoruz.
Ülkemizde bir siyasi kaosun yaşandığı bu dönemde, eğitimin genel dokusuyla oynayan AKP’ye Aristoteles’in “Eğitim, refah anında bir süs, felaket sırasında bir sığınaktır.” Sözüyle uyarmak isteriz.
Bizleri bu zorlu süreçte yalnız bırakmayan ve dayanışma duygularıyla yanımızda yer alan DİSK Çukurova Bölge Başkanı Hüseyin Yaşar Gündoğdu’ya Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu adına teşekkür ediyor, açılan bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağımızın bilinmesini isteriz. 03-05-2017
Yaşasın DİSK, Yaşasın KESK
Yaşasın sınıf dayanışması
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
15. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali
27-28 Nisan’da Adana, 29-30 Nisan’da Mersin’de
15. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, Adana Kadın Platformu ortaklığıyla 27-28 Nisan’da Adana Tarihi Kız Lisesi Binası'nda, Mersin Kadın Platformu, Mersin Kent Konseyi "Kadın ve Siyaset Komisyonu" ortaklığıyla 29-30 Nisan’da Mersin Büyükşehir Kongre ve Sergi Sarayı'nda olacak.
15. Filmmor Kadın Filmleri Festivali Adana programında:
Tereddüt - Clair-Obscur / Yeşim Ustaoğlu
Zeytin Ağacı - The Olive Tree / Iciar Bollain
Başkasının Evi - House of Others / Rusudan Glurjidze
]Tam Gözlerimi Açarken - As I Open My Eyes / Leyla Bouzid
Toz Bezi - Dust Cloth / Ahu Öztürk
Çok Uzak Fazla Yakın - Far Away Too Close / Türkan Derya
Ateş - Fire / Deepa Mehta
Feminist Değilim Ama... - I’m Not a Feminist But... / Florence Tissot, Sylvie Tissot
Söyleşi; Feminist Değilim Ama var.
Mersin programında ise:
Tereddüt - Clair-Obscur / Yeşim Ustaoğlu
Zeytin Ağacı - The Olive Tree / Iciar Bollain
Başkasının Evi - House of Others / Rusudan Glurjidze
]Tam Gözlerimi Açarken - As I Open My Eyes / Leyla Bouzid
Toz Bezi - Dust Cloth / Ahu Öztürk
Ana Yurdu - Motherland / Senem Tüzen Ateş - Fire / Deepa Mehta
Feminist Değilim Ama... - I’m Not a Feminist But... / Florence Tissot, Sylvie Tissot
Ve Feminist Değilim Ama söyleşisi var.
Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nin 7 şehirde 7 hafta süren 15. yolculuğu böylece sona erecek. Yolculuk ki bol buluşmalı, dayanışmalı, Gülten Akın’lı: “Aç avuçlarını sesini yükselt, gel dirilt değiştir”
SULTANLIĞA HAYIR, EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, BARIŞ, ADALET ve DEMOKRASİ İÇİN,
HAYDİ, 1 MAYISA!, ŞİMDİ GÜCÜMÜZÜ 1 MAYIS ALANLARINA TAŞIMA ZAMANIDIR!
Değerli Basın ve Kamuoyuna,
Dünyanın dört bir yanında işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler ve yüreği emekten yana atan tüm ezilenler birlik, mücadele ve dayanışma günümüz olan 1 Mayısı karşılıyor.
OHAL/KHK rejimi altında yapılan 16 Nisan referandumunun şaibeli sonuçlarını halkların iradesine ipotek koyarak keyfi, hukuksuz, kuralsız politika ve uygulamalarına dayanak haline getiren AKP, Tek Adam Rejimini sürdürerek çatışma ve kaos ortamını derinleştirmeyi, işçilerin kıdem tazminatı, kamu emekçilerinin iş güvencesi başta olmak üzere sendikal hak ve özgürlükleri tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
Koşullar emekçi sınıflar, ezilen, ötekileştirilen, demokrasiden, özgürlükten, emekten, eşitlikten, barıştan, seküler-laik yaşamdan yana kesimler aleyhine her geçen gün daha da ağırlaşmaktadır. Öte yandan hedefte olan kesimler toplumun en geniş kesimini oluşturmaktadır. 16 Nisan referandum süreci toplumun bu en geniş kesiminin birlik, mücadele ve dayanışmasının ortaklaştırılması konusunda bir enerji açığa çıkarmıştır.
Bugün, referandum sürecinde açığa çıkan bu enerjinin tüm baskıları bertaraf edebilecek, insanca yaşamın kapısını aralayacak bir güce dönüştürülmesi görevi ile karşı karşıyayız. Bu çerçevede 1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma gününü “OHAL/KHK Rejiminde Referandumdan 1 Mayıs’a; Sömürüye, Yoksulluğa, Güvencesizleştirmeye, Savaşa, Faşizme HAYIR” şiarıyla ilimizde kitlesel ve coşkulu bir biçimde kutlama çalışmalarımız ve hayırlarımız devam etmektedir.
Cumhuriyet düşmanlığına HAYIR,
Asgari ücretin açlık sınırının altında tutulmasına HAYIR,
Milli iradeyi sadece AKP ve yandaşlarıyla sınırlayanlara bir kez daha HAYIR,
Kamu emekçilerinin iş güvencelerini KHK’lar ile ortadan kaldıran uygulamalara HAYIR,
Halk iradesi ile seçilmişlerin yerine kayyumların atanmasına HAYIR,
Emeğin kazanılmış haklarına yönelik saldırılara HAYIR,
Yoksulluğa, kuralsız, güvencesiz, esnek çalışma biçimlerine HAYIR,
Taşeron çalışmaya HAYIR,
Taşeronlaştırmaya ve adalet duygusunun yok edilmesine HAYIR,
STK ve Sendikal hak ihlallerine HAYIR,
Düşünme ifade özgürlüğüne yönelik saldırılara HAYIR,
Hukukun en temel ilkelerinin ayaklar altına alınmasına HAYIR,
Doğal çevrenin katledilmesine HAYIR,
OHAL uygulamalarıyla şiddetlenen savaş ortamına HAYIR,
Kadın katliamlarına, taciz ve tecavüze HAYIR demek için, 1 MAYIS Alanlarında Olacağız!
Ülkede eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve sosyal bir anayasaya ihtiyacı vardır. Böyle bir anayasa ise ancak toplumsal mutabakatla yapılabilir. Şimdi yapılacak en doğru şey geniş mutabakata dayalı, parlamenter rejimi güçlendirmeyi esas alan yeni bir anayasanın hazırlanması olacaktır. Vakit varken başkanlık dayatmasından vazgeçilmesi en doğru tutum olacaktır. Memleketin ve İşçilerin Geleceği İçin “Hayır” Demeye Devam Ediyoruz,
EMEK, BARIŞ VE DEMOKRASİ İÇİN 1 MAYIS’TA ALANLARDAYIZ!
İşsizliğin önlenmesi, kıdem tazminatı hakkımızın korunması, esnek, kuralsız ve güvencesiz çalıştırma biçimlerinden vazgeçilmesi için,
Taşeronlaştırma ve kayıt dışı ekonominin engellenmesi, özelleştirilmelerin durdurulması için,
657 de yapılmak istenen değişiklikle iş güvencemizin ortadan kaldırılmasına hayır demek için,
İş cinayetlerinin önlenmesini, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması için,
Toplu sözleşme ve grev hakkı önündeki engellerin kaldırılması için,
Sendikalara, emek ve demokrasi güçlerine karşı saldırılara, gözaltı ve tutuklamalara hayır demek için,
Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamlarının hesabını sormak için,
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl bir şekilde çözümü, düşünce özgürlüğünün hakim kılınması için,
Ülkemizde ve Ortadoğu’da emperyalist saldırganlığa son vermek için,
Kadına yönelik şiddetin engellenmesi, istihdamda kadın emeğine daha çok yer verilmesi için,
Kadına yüklenen çocuk, hasta, yaşlı bakımı ve ev işleri gibi cinsiyetçi iş bölümünün ortadan kalkması, kadının görünmeyen ev içi emeğinin görünür kılınması için,
Zorunlu din dersi dayatmasına; farklı inanç ve kültürlerin dışlanmasına, eğitimde her türlü ırkçı, gerici, cinsiyetçi ve ayrımcı uygulamaya son verilmesi için,
Parasız Sağlık ve Parasız Eğitim Hakkı için,
Bilimsel, Laik, Demokratik ve Anadilinde eğitim hakkı için,
Çocuk istismarının yaşandığı ve yasadışı olarak açılan vakıf evlerinin kapısına kilit vurulması, evleri açan vakıf ve derneklerin kapatılması, Ensar Vakfı davasının takipçisi olmak için,
Doğal yaşamın korunması, dağıma, suyuma, ağacıma, ormanıma dokunma demek için,
Özgür ve demokratik bir ülkede eşit ve kardeşçe yaşayacağımız, geleceği bugünden kuralım, barış mücadelemizi yükseltelim!
,
Şimdi eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye için bize reva görülen açlığa, işsizliğe, güvencesizliğe, savaşa ve sömürüye karşı, geleceğimize sahip çıkmaya;
Sömürüye, Yoksulluğa, Faşizme, Gericiliğe, Emperyalizme Karşı Birlikte Mücadeleyi Büyütmek için; Tüm Halkımızı, 1 Mayıs 2017 Pazartesi Günü - Saat: 15.00’de Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu ASKİ Şantiyesi Önünden Başlayacak Yürüyüşlü Mitinge Davet Ediyoruz.
DİSK - KESK - TMMOB - ADANA TABİP ODASI - ADANA BAROSU
1 Mayıs Tertip Komitesi Adına
Ahmet KARAGÖZ
23 Nisan Sadece Törensel Kutlamalarla Geçiştirilmemeli, Çocukların Yaşadığı Ağır Sorunlara Kalıcı Çözümler Üretilmelidir!
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 97. yılı kutlanıyor. Emperyalizme karşı ağır bedeller ödenerek kazanılan bağımsızlığın ardından kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı gün olan 23 Nisan, geleceğin teminatı olarak görülen çocuklara armağan edilmiş olmasına rağmen, Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda çocuklar için kutlanacak bir “bayram” ortamından bahsetmek mümkün değildir.
Türkiye, yıllardır dünyanın tek çocuk bayramını kutlamakla övünürken, ülkemizde çocukların yaşadığı ağır sorunlar, evde, okulda ve sokakta karşı karşıya kaldığı tehdit ve tehlikeler her geçen gün artmaktadır. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 30’unu çocuklar oluşturmaktadır. Çocukların fiziksel, zihinsel, eğitsel, sosyal, kültürel ve duygusal gelişimlerine zarar veren uygulamaların her geçen yıl artmaktadır. Ülkemizde çocuklara yönelik şiddet ve istismar son 15 yıl içinde katlanarak artmıştır. En dikkat çekici artışın “Çocuğa yönelik cinsel istismar” vakalarında yaşanmış olması dikkat çekicidir. Hedefinde çocukların olduğu şiddet ve istismar vakalarının belirgin bir şekilde arttığı, çocuklarımıza her açıdan karanlık bir geleceğin vaat edildiği koşullarda 23 Nisan’ın “Çocuk bayramı” olarak kutlanmasının ne kadar mümkün olduğu tartışmalıdır.
OECD’nin PISA 2015’e katılan öğrenciler arasında yaptığı “yaşam memnuniyeti” araştırmasına göre, 28 OECD ülkesi içinde ‘yaşam memnuniyeti’ sıralamasında 10 üzerinden 6.12 puanla son sırada yer almıştır. Türkiye’deki öğrenciler, yaşam memnuniyeti dışında, eğitim sisteminin merkezinde yer alan sınavlara yönelik ‘sınav kaygısı’nda da son sıralarda yer almıştır.
Siyasi iktidar çocuklarımıza, nüfusun büyük bölümünün yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı ve geleceksizlik kıskacına alındığı, eğitimde dinselleştirme ve ticarileştirme uygulamalarının arttığı, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkının yok sayıldığı, çocuk işçiliğinin ve çocuklara yönelik istismar vakalarının sürekli arttığı bir ülke vaat etmektedir.
Bugünkü Türkiye tablosunun çocuklarımıza vaat ettiği geleceğin ne kadar tehlikeli ve karanlık olduğunu son dönemde çocuklarımıza yönelik olarak işlenen suçlara ve bu suçlar karşısında siyasi iktidarın ve arkasındaki güçlerin utanç verici tutumlarına bakarak görmek mümkündür. Siyasi iktidar, çocuklarımızı eğitim biliminin evrensel ilkeleri üzerinden değil, dini kural ve referanslara göre yetiştirildiği; düşünen, eleştiren, sorgulayan değil; düşünmeden, sorgulamadan tamamen “itaat” kültürü ile yetişen bir nesil ve gelecek vaat etmektedir.
Türkiye’de çocuk işgücü sürekli artmakta, eğitim çağındaki çocuklarımız okumak yerine tarlada, sanayi sitelerinde son derece sağlıksız, ilkel koşullarda çalışmaya ve yaşamaya zorlanmaktadır. Çocuk işçiliğinin her geçen yıl artması, mülteci çocuklara yönelik ayrımcı uygulamalar, çocukların en temel yaşam ve eğitim hakkının tehdit altında olmasının hiçbir insani açıklaması yoktur. Türkiye’de yaşayan çocukların bugünü ve geleceği için en büyük tehdit, yaşamlarının henüz başlarında olmalarına rağmen, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, bu kadar çok acı ve sorunla yaşamak zorunda bırakılmış olmalarıdır.
Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne 22 yıl önce taraf olan Türkiye, sözleşmenin çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı, katılım hakkı, ayrım gözetmeme, güvenli bir ortamda büyüme hakkı şeklinde temel ilkeler üzerinden belirlenen yükümlüklerinin büyük bölümünü yerine getirmemekte ısrar etmektedir. Oysa sözleşme, devletlere, çocuk haklarına saygı duymaya davet etmekte, bu hakların korunmasına yönelik pozitif ve bu hakların ihlal edilmemesi için de negatif yükümlülük getirmektedir. Çocukların yaşam hakkını savunmak ve çocuklara yönelik hak ihlalleri ile mücadele etmek, en temel ve insani sorumluluktur.
Türkiye’de çocuklarımızın karşı karşıya kaldığı vahim tablonun değişmesi, bütün yetkilerin tek bir kişide toplandığı otoriter bir ülkede değil, kutuplaşmanın olmadığı, inanç, kimlik ve mezhep ayrımcılığına dayanmayan, gerçekten laik ve demokratik bir ülke mücadelesinin güçlenmesiyle mümkündür.
Başta çocuklarımız olmak üzere, herkes için eşitliğin, özgürlüğün, barışın ve kardeşliğin hâkim olduğu, tüm çocukların eğitim ve sağlık hakkından eşit koşullarda yararlandığı, çocukların hiçbir tehlike ve tehdide maruz kalmadan, gelecek kaygısı duymadan sağlıklı ve güvenli bir ortamda çocukluğunu yaşayabildiği bir Türkiye hepimizin ortak özlemidir.
Eğitim Sen olarak, çocukların karşı karşıya olduğu tüm tehditler ve yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen, çocuklarımızın ve öğrencilerimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyoruz…
Bireysel Değil, Kamusal Emeklilik!
Zorunlu Bireysel Emeklik’ten çıkma dilekçisi
………………………………………………… EMEKLİLİK ANONİM ŞİRKETİNE
…….........…..
6740 Sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’nun Ek 2. Maddesi uyarınca zorunlu olarak bireysel emeklilik sistemine dahil edildiğim bilgisi .… /.… / 2017 tarihinde tarafıma iletilmiştir
Aynı kanun maddesine göre sahip olduğum cayma hakkımı kullanarak otomatik bireysel emeklilik siteminden çıkmak istiyorum.
Bu kapsamda adıma düzenlenen sözleşmenin feshedilerek, yapılan kesintiler ve varsa yatırım gelirlerinin yasal süresi içerisinde tarafıma iadesini talep ediyorum.
Gereğini bilgilerinize arz ederim.
…. /…. / 2017
Adı Soyadı
İmza
T.C. Kimlik No :
Çalıştığı Kurum:
IBAN :
Adres :
e-posta :
Telefon :
Üyelerimizin Sandık Kurulu Görevlerine Müdahaleyi Kabul Etmiyoruz
Değerli basın, değerli kamuoyuna
Referanduma sayılı günler kala seçimlerin şeffaflığına ve güvenirliğine dair tartışmalar ve kaygılar yoğunlaşmaktadır. OHAL koşullarında anayasa değişikliğine gitmek başlı başına bir kaygı yaratmakla birlikte yaşanan kimi gelişmeler de bu kaygıların tuzu ve biberi olmaktadır.
Son olarak ilimizde yaşanan bir gelişmeyi sizlerle paylaşmak istiyoruz. Ve edindiğimiz bilgilere göre benzer gelişmeler diğer illerde de olmaktadır. Seyhan, Çukurova, Yüreğir gibi Adana ili Merkez ilçelerinde görev yapan 44 sandık kurulu başkanının görevi, AKP Seçim İşleri Başkanlığının şikayeti sonucu iptal edilmiştir. Bu 44 kişinin çoğunluğunu KESK üye ve yöneticileri oluşturmaktadır.
Her şeyden önce belirtmeliyiz ki arkadaşlarımızın, sandık kurulu başkanı olamayacaklarına yönelik ithamı kabul etmeleri mümkün değildir ve arkadaşlarımız görevlerinin iptal edilmesine karşı îl Seçim Kuruluna itiraz etmişlerdir.
Değerli basın, bizler adaleti ve hukuku salt kendimiz için değil herkes için talep edecek şekilde demokrasiyi özümsemiş bir geleneğin savunucularıyız. Referandum kampanyalarına, referandum vaatlerine ciddi itirazlarımız olmakla birlikte bizler aynı zamanda sandıktan çıkacak iradenin mutlak savunucularıyız. Kendileri söz konusu olduğunda seçilmişligin kutsallığına sığınırken başka seçilmişleri görevlerinden "bal gibi de alırım" diyen bir yaklaşımın uzaktan yakından bizimle bağdaşırlıgj yoktur.
Bizler gerek oy kullanma süresinde gerek sandıktan çıkan sonucu tutanağa geçirmek esnasında demokrasinin öngördüğü ve yasaların emrettiği şekilde davranmakla mükellef kamu görevlileriyiz ve birçok kereler bu görevi ifa etmiş insanlarız. Eğer AKP il örgütü, kendinden menkul niyet okumasıyla seçim görevinde taraflı davranacağımızı, usulsüzlük yapacağımızı iddia ediyorsa boş yere kaygılanmaktadır. Çünkü AKP iktidarı, her sandıkta yedeğiyle beraber partili üye görevlendirmesi yapmıştır. Ve bu görevlendirmeler üzerinden denetimlerini rahatlıkla yapabilecektir. Ankara katliamı sonrasında canlı bombaların bilindiğini ancak eyleme geçmeden yakalanmalarının yasal olmadığını açıklayan AKP iktidarın, söz konusu KESK üyelerinin seçim görevi olunca her ne hikmetse daha onlar suç işlemeden görevden alınmasını sağlamıştır
İradesini ^Hayır" diye açıklamak bir suç ya da taraflı davranmanın göstergesi ise "Evet" diye açıklamak da ayını şekilde bir taraf ya da suç göstergesi olmalıdır. Kaldı ki anayasa değişikliği gibi toplumun her bireyini ilgilendiren bir konuda herkesin irade beyan etmesi demokrasinin bir gereğidir. Tüm toplum olarak tanışıp konuşacağız ki sonuca en sağlıklı şekilde varalım.
Şimdi huzurlarınızda soruyoruz: AKP il ve ilçe örgütlerinin sandık kurullarına önerdiği kamu görevlilerinin tamamı Memur Sen üye ve yöneticisi değil midir? Ve yandaşlığıyla bugünlere gelen Memur Sen, iradesini "evet" diye açıklamamış mıdır? Hal böyleyken kaç tane Memur Sen üyesinin görevi iptal edilmiştir? Yoksa usulsüzlük yapmak ya da taraflı davranmak sadece "Hayır" diyenlerin mi fıtratında vardır?
AKP, kendi çalıp kendi oynayacağı bir seçim atmosferi arzulamaktadır. Kendisi gibi düşünmeyen, iradesini "Evet" diye açıklamayan her kesimi terörist diye ilan etmesinin ve KESK üyelerini kamusal alandan uzaklaştırmak istemesinin altında yatan temel niyet budur.
KESK gücünü fiili ve meşru mücadelesinden almaktadır. KESK, kamuda yaratılmak istenen parti memurluğuna karşı mücadele etmektedir KESK, ülkemizin KHK rejimiyle yönetilmek istenmesine, güçler ayrılığı gibi demokrasinin olmazsa olmaz ilkesinin tek bir kişinin iradesine hapsedilmek istenmesine karşı 16 Nisan tarihinde de her bir üyesi, yöneticisiyle sandığa ve demokrasiye sahip çıkacaktır. Yaşasın demokrasi mücadelemizi
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Cemil ÖZEN
Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri
KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU OLARAK 5 NİSAN AVUKATLAR GÜNÜ NEDENİYLE ADANA BAROMUZU ZİYARET EDEREK BARO BAŞKANIMIZ SAYIN VELİ KÜÇÜK ȘAHSINDA AVUKATLARIMIZIN GÜNÜNÜ KUTLAYARAK GÜNCEL KONULARLA İLGİLİ FİKİR ALIŞVERİNDE BULUNDUK.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ve peş peşe çıkarılan KHK’larla birlikte hukukun en temel ilkeleri ayaklar altına alınmıştır. Örgütlü mücadelemize yönelik olarak başlatılan hukuk dışı uygulamalar, yüksek yargı ve AİHM kararları ile uluslararası sözleşmelere rağmen en temel sendikal faaliyetlerin zorlama yorumlarla suç kapsamına alınmaya çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz.
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin organize ettiği ve örgütlediği 10 Ekim Ankara emek, barış, demokrasi mitingine katılan yüzbinler, taleplerini haykırdığı esnada Ankara Garı önünde saat 10.04 ‘te beşer saniye arayla patlatılan bombalarla 101 yoldaşımızı, kardeşimizi, arkadaşımızı aramızdan aldılar.
Gülen yüzlerimizin parçalanmış bedenlerini yani Dilan’ı, Gülhan’ı, Şebnemi, Yılmazı, Rıdvan’ı ve diğer yedi yoldaşımızı toprağa emanet ettiğimiz günlerde yapılan anma etkinliklerinde atılan “ hırsız, katil Erdoğan” vb. sloganlardan dolayı Eğitim Sen eski Şube Sekreterimiz Zeynel Kete bugün Adana Adliyesi 2. Asliye ceza mahkemesinde görülen karar duruşmasında 1 yıl 2ay hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
Adana da bugün görülen bu ve buna benzer davalarda verilen cezalar, ifade ve düşüncesini beyan etme ve yayma özgürlüğü önünde bir engel teşkil etmektedir. Aynı zamanda verilen bu cezalar ile demokratik kitle örgütü üye ve yöneticilerinin yaşanabilecek her türlü siyasal ve toplumsal olaylardaki bakış açısına da ipotek koymaya yönelik kararlardır.
Uluslararası sözleşmeler AHİM kararlarında bu tür beyanlar hakaret olarak kabul edilmeyip, devlet yöneticilerine yönelik ağır eleştiri olarak kabul edilerek suç olmaktan çıkarılmış, düşünce ve ifade kapsamında değerlendirilmektedir.
Demokratik toplumlarda tolere edilebilecek sözlerin karşılığı ülkemizde de hapis cezası olmamalıdır diyerek Zeynel Kete yalnız değildir diyoruz.
Ayrıca sabahın erken saatlerinde aşağıda isimleri bulunan Demokratik Kitle Örgütlerinin yönetici ve üyeleri düşüncelerini ifade ettikleri sosyal medya hesapları ve yürüttükleri Hayır çalışması nedeniyle gözaltına alınmışlardır. Demokratik Hukuk Devletiyle bağdaşmayan bu tutumu kınıyor;
Anılcan HACIBONCUK,
Seda TONAK,
Cengiz AYHAN,
Derya ÇINAR,
Remziye DEVECİ,
Serkan NAR,
Kayhan NAR,
Gülşah BALKIR,
Aylin YILDIZ,
Mazlum AYDIN,
Ekin Baran TAŞTAN,
Mehmet ATEŞ ‘in serbest bırakılmasını talep ediyoruz.
Kamu emekçileri olarak 16 Nisan Referandumunda HAYIR Diyoruz.
Neden Hayır Diyoruz!
Ø Demokrasiyi Güçlendirmek Yerine, Bütün Yetkilerin Tek Elde Toplanmasına HAYIR
Ø Anayasa Ve Uluslararası Sözleşmelere Aykırı Bir Şekilde, En Temel Sendikal Faaliyetlerimizin Suç Kapsamına Alınmasına HAYIR
Ø İşimize, Ekmeğimize Ve Geleceğimize Göz Koyanlara HAYIR
Ø Askeri Ve Sivil Darbelere, OHAL’e Ve KHK’lara Ve Hukuksuz İhraçlara HAYIR
Ø Eğitim Sisteminin İktidarın Dünya Görüşüne Göre Düzenlenmesine, Çocuklarımızın Ve Ülkemizin Geleceğinin İpotek Altına Alınmasına HAYIR
Ø Okullarımızın Siyasi İktidarın Arka Bahçesi Haline Getirilmesine HAYIR
Ø Eğitimin Tamamen Paralı Hale Getirilmesine Ve Eğitimi Piyasa İlişikleri İçine Çeken Ticarileştirme Uygulamalarına HAYIR
Ø Eğitimde Her Türlü Tekçi, Irkçı, Mezhepçi Ve Cins Ayrımcı Politikaya HAYIR
Ø Devlet Okulları Yerine Özel Okullara Ödenek Ayrılmasına HAYIR
Ø MEB’in Çeşitli Dini Vakıf Ve Derneklerle İmzaladığı Protokollere HAYIR
Ø Eğitim Sisteminin ”Tek Din, Tek Mezhep” Anlayışıyla Düzenlenmesine HAYIR
Ø Kamusal, Bilimsel, Demokratik, Laik Ve Anadilinde Eğitim Karşıtlarına HAYIR
Ø Eğitim Müfredatının Ve Ders Kitaplarının Bilimsel Ve Pedagojik Olmaktan Uzak, İktidarın Siyasi Ve İdeolojik Hedeflerine Uygun Bir Şekilde Oluşturulmasına HAYIR
Ø Kamuda Her Türlü Sözleşmeli Ve Güvencesiz İstihdam Biçimlerine, Öğretmen Atamalarının Torpil Çağrıştıran “Mülakat Sınavı” İle Yapılmasına HAYIR
Ø Artan Oranlı Vergi Dilimi Uygulamasıyla, Yılın İkinci Yarısında Maaşlarımızın Erimesine Neden Olanlara HAYIR
Ø Kamuda Yöneticilerin Liyakate Göre Değil, Doğrudan Sendikal Ve Siyasal Torpil İle Belirlenmesine HAYIR
Ø Üniversitelerin Yasaklar, Tasfiyeler Ve Siyasal Kadrolaşma İle Anılmasına HAYIR
Ø Akademik Özgürlükler, Özerk, Demokratik Üniversite Düşmanlığına HAYIR
Ø 4+4+4 Gerici Piyasacı Ve Cinsiyetçi Eğitim Sistemine HAYIR
Ø Basın Ve İfade Özgürlüğü Üzerindeki Anti Demokratik Uygulamalara HAYIR
Ø Cumhuriyet Ve Demokrasi Düşmanlığına HAYIR
Ø Milli İradeyi Sadece AKP Ve Yandaşlarıyla Sınırlayanlara HAYIR
Ø Asgari Ücretin Açlık Sınırının Altında Tutulmasına HAYIR
Ø Güvencesiz, Sözleşmeli, Esnek Ve Taşeron Çalıştırmaya HAYIR
Ø Kamu Kaynaklarının Yoksul Emekçi Halka Değil, Sermayeye Aktarılmasına HAYIR
Ø Gizli Tanık İfadelerine Ve İftira Hukukuna HAYIR
Ø Çocuk İstismarına, Taciz Ve Tecavüzlere HAYIR
Ø Çocuk Evliliklerini Meşrulaştıran Anlayışa HAYIR
Ø Hakikat Peşinde Koşan Gazetecileri Hapse Atanlara HAYIR
Ø Bilim, Sanat Ve Kültür Düşmanlığına HAYIR
Ø Ekolojik Yaşamı Tehdit Eden Nükleer Santrallere HAYIR
Ø Etnik Ve Mezhepsel Ayrımcılığa HAYIR
Ø Türkiye’yi Bir Şirket, Yurttaşları Müşteri Gibi Gören Anlayışa HAYIR
Ø Haksız Ve Hukuksuz Disiplin Cezalarına, Sürgünlere Ve İhraçlara HAYIR!
Ø Kamu Emekçilerinin İş Güvencelerini KHK’lar İle Ortadan Kaldıran Uygulamalara HAYIR
Ø Evrensel Hukuk İlkelerini Askıya Alan Keyfi Uygulamalara HAYIR
Ø Kamu Emekçilerinin Ekonomik, Demokratik Ve Özlük Haklarının Grevli Ve Toplu Sözleşmeli Sendikal Hakla Belirlenmesi Engellendiği İçin HAYIR
Ø Kamusal, Bilimsel, Laik, Anadilinde Ve Parasız Eğitim Hakkını Ortadan Kaldıran Uygulamalara HAYIR
Ø Parlamenter Sistem Yerine, Tek Adam Diktatörlüğünün Dayatılmasına HAYIR
Ø Derelerin, Ormanların, Kıyıların Yani Doğal Ve Ekolojik Yaşam Alanlarının Sermayeye Peşkeş Çekilmesine HAYIR
Ø Türkiye Halklarının Eşitlik Ve Özgürlük İçinde Birlikte Yaşamalarına İmkân Bırakmayan Uygulamalara HAYIR
Ø Halk İradesi İle Seçilmişlerin Yerine Kayyumların Atanmasına HAYIR
Ø Demokratik Halk Egemenliğinin Tek Adamda Toplanmasına HAYIR
Ø Yasama, Yürütme Ve Yargı Güçler Ayrılığının Ortada Kaldırılmasına HAYIR
Ø Halkın sağlığı için tek adam sistemine HAYIR
Ø Ranta dayalı şehir hastanelerine HAYIR
Ø Piyasalaşan sağlık sistemine HAYIR
Ø Vergide soyguna HAYIR
Referandum yolu ile tüm vatandaşlarımıza, emekçilere dayatılan “Biat et Rahat Et” anlayışıdır. Bizde biat etmeyeceğiz, direnmeye devam edeceğiz.
Sadece üyelerimizi değil tüm emekçileri, kula kulluk etmeyi kabul etmeyenleri, farklılıklarımızla birlikte eşit, özgür, demokratik ve barışçıl bir ortamda birlikte yaşamı savunan herkesi, her bir bireyi referandumda mevcut Değişikliği Reddetmeye Ve Tercihini Hayır’dan Yana Kullanmaya Çağırıyoruz.
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Dahası...
ADANA - Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz, şehrin kuzeyi ve güneyi arasında eğitim yönünden ciddi makas oluştuğuna dikkat çekerek, bunun TEOG sınavları ile kendini gösterdiğini söyledi. Karagöz, “Güneydeki yoksul, emekçi halkın, işsiz ailelerin çocukları okullarda eğitimde kullanılacak materyallerin büyük bölümünden yoksun bir eğitim alıyor. Bu nedenle TEOG sınavlarında, güneydeki okullarımız başarısız, kuzeydeki okullar başarılı. Biz aynı şehrin iki bölümü arasındaki bu makasın daraltılmasını istiyoruz” dedi.
ŞAŞALI BİNALAR VAR FAKAT
Karagöz, EGEMEN’e eğitimde yaşanan sıkıntılar, eğitim politikaları ile bu yönde atılması gereken adımlara ilişkin dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Eğitimde Adana’nın tümüyle kaderine terk edildiğini anlatan Karagöz, burada kullanılan materyallerin velilere havale edildiğini kaydetti. Karagöz, “Devlet bir takım masraflar yapıp şaşalı binalar yapmıştır. Ancak öğrencilerin ihtiyacını karşılayabilecek donanımda, yeterlikte okullarımızın olmadığını söylemek isterim. Burada ciddi sıkıntılar var. Fiziki olarak binalarımız mevcut, öğretmenler var ama ne öğretmen, ne okul idaresi, ne öğrenci, ne veliler huzurlu. Yaşananlar hem siyasal süreçten kaynaklı, hem de ülkede gerçekten cevap olabilecek bir eğitim modeli, alternatif eğitim modeli, çocuklarımıza, velilerimize, öğrencilerimize sunamıyoruz.” diye konuştu.
HER BAKAN BİRBİRİNE TAPAN ÇEKTİ!
Eğitimin modelinin, bir siyasal partinin ideolojik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik oluşturulduğuna vurgu yapan Karagöz, şöyle devam etti: “Eğitim, çocuğun, ailenin günlük yaşamını karşılayabilecek bir akademik eğitim değil. Sadece siyasal partinin siyasal ve ideolojik ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir eğitim modelidir. Bu sebeple toplumun tamamı tarafından kabul görmeyen bir eğitim modeli ile karşı karşıyayız. Özellikle 14 yıllık AKP iktidarı döneminde değerlendirecek olursak; AKP iktidarı döneminde görev almış 5 milli eğitim bakanı, 5 ayrı eğitim modelini getirip çocuklarımıza dayatmıştır. Her Milli eğitim bakanı bir sonraki gün yaptıklarına tapan çekmiştir.”
EĞİTİM, TOPLUMUN TÜM RENKLERİNİ İÇİNE ALMALI
“Adana’da ve Türkiye’nin genelinde eğitimin piyasalaştırıldığını, cinsiyetçi bir eğitime yöneldiğini, eğitimin gerilediğini görüyoruz. Bu da bizi üzülerek söylüyorum, rahatsız ediyor. Öğrencilerin tekçi bir eğitim modeli üzerinde yetiştirildiğini görüyoruz. Biz buna özellikle itiraz ediyor, doğru bulmuyoruz. Toplumun tüm renklerini içine alacak, bir kesimi ötekileştirmeyecek bilimsel, laik, demokratik, parasız, kamusal, anadilde eğitim modelini talep ediyoruz. Burada konuştuğumuz binada bile Alevi kurumları, alevi çocukları var. Ancak Alevi çocuklar, Sünni ideolojiye göre yetiştiriliyor. Yani onların kendi ritüellerini öğrenme hakkı müfredatta kendilerine tanınmıyor.”
EĞİTİMDE MAKAS DARALTILMALI
Eğitim Sen Şube Başkanı Ahmet Karagöz, şehrin içinde ‘Kuzey Adana ile Güney Adana’ arasında bile alınan eğitimde ciddi bir makas açısı olduğuna dikkat çekti. Karagöz, şunları dile getirdi: “Biz bu makas açısının daraltılmasını talep ediyoruz. Kuzeydeki okullarda velilerin öğrencilere sağladığı imkanlar olanaklar var. Mali olanaklarla eğitimde kullanılacak bir çok materyal alınıyor. Ama güneydeki yoksul, emekçi halkın, işsiz ailelerin çocukları eğitimde kullanılacak o materyallerin büyük bir bölümünden yoksun bir eğitim alıyor. Bu nedenle TEOG sınavlarında, güneydeki okullarımız başarısız, kuzeydeki okullar başarılı. Bu, kuzeydeki öğretmenler daha başarılı, daha çalışkan olduğu anlamına gelmiyor. Güneyde görev yapan arkadaşlarımız başarısız olduğu anlamında değil. Eğitimin veliye fatura edilmesinden kaynaklı bir fark olarak karşımıza çıkıyor. Kuzey Adana’da oturanlar çocuklarını özel etüt merkezine gönderebiliyor. Ya da velinin almış olduğu eğitimden kaynaklı kendi çocuğunu yetiştirme şansı var. Eğitimle ilgili istediği kaynağı çocuğuna alma şansı var. Ama güneydeki ailelerimizin böyle bir imkanı yok. Eğitimde ciddi anlamda, bir fırsat eşitliği açısından uygulama olmadığını görüyoruz. Bunun oturması için eğitimin tümüyle parasız, bilimsel, laik, anadilde olmasından geçeceğine inanıyoruz. Mücadelemiz de bu temelde sürdürüyoruz.”
KÖY OKULLARI AÇIK OLSAYDI!
Karagöz, şöyle devam etti: “Ulaşılabilir bir eğitim istiyoruz. Aladağ’da acısını yüreğimizde htik. Okulları kapatılan köylerdeki öğrenciler, taşıma yoluyla ya da Milli eğitimin önerisiyle cemaat okullarına gönderildi. Buralarda bazen tacize, tecavüze maruz kaldı. Bir dizi ihmal ya da bir dizi tasarruf tedbirleri sonucu çocukların yandığını gördük. Diyoruz ki eğitim ulaşılabilir olmalı, bilimsel olmalı, laik olmalı, anadilde olmalı. Köy okulları açık tutulmuş olsaydı ilkokul çocuklarının bedenleri Aladağ’daki o yurtta yanmayacaktı. Bugün o çocuklar aramızda yaşıyor olacaktı. Adana’da eğitimdeki tablo bu. Kuzeydeki okullarımızda sınıf mevcutları 20-25 arasında normal standartlarda. Güneyde, okullar ayrıştırılmasına rağmen ilkokul - ortaokul çocukları aynı fiziki mekânda eğitim, öğretim görüyor. Merdiven basamağından, lavabolara kadar ortaokul çocuğuna göre dizayn edilmiş okulda, ilkokul çocuğu eğitim öğretim görmeye mahkum ediliyor. Şehrin merkezinde okullar devasa duvarlar, ucu sivri demirler ve jiletli tellerle çevrili. Bu uygulamalar kimi zaman çocukların dünyasını karartabiliyor. Sorun güvenlik güçleriyle aşılabilir, çocuğun ders saatlerinde okulda olması lazım ama duvardan atlamak isterken bileklerinin kesilmesini, demirlerin bileklerine saplanmasını da kimse istemez. Çocuklarımız bunu hak etmiyor. Eğitimciler, idareciler bunu hak etmiyor. Bu sorunların giderilmesini istiyoruz.” (EGEMEN)
Hayır, Deyip İşimize Geri Döneceğiz,
Hayır, Deyip Yaşanabilir Bir Türkiye’yi Kuracağız!
OHAL koşullarında referanduma gidilmesi yetmezmiş gibi, siyasi iktidar OHAL’i de aşan her türlü baskı araçlarını kullanarak “HAYIR” diyenleri sindirmeye, susturmaya, korkutmaya, sokaklara çıkamaz hale getirmeye çalışmaktadır.
En son, 22 Mart 2017 Çarşamba günü TMMOB önünde örgütlendirilmiş ve yönlendirilmiş bir grubun gerçekleştirdiği provokasyonun tamamen bu politikaların ürünü olarak geliştirildiğini düşünmekteyiz.
Bu tür provokasyonların artık kurumlarımızın kapısına kadar dayandırılmış olması 16 Nisan’a yaklaştıkça daha tehlikeli girişimlerin de habercisidir. Bu benzer provakasyonların bizzat kurum idare amirleri tarafından teşvik edildiği bilgisi ve duyumları vahimdir.
Devletin olanaklarının referandumda AKP lehine sonuna kadar kullanılması açıkça anayasal bir suçtur. Bu suçu işleyenler hakkında derhal gerekli işlemler başlatılmalıdır.
TMMOB’a yönelik provokasyonu kınıyor, dayanışma içerisinde olduğumuzu belirtiyoruz.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ve peş peşe çıkarılan KHK’larla birlikte hukukun en temel ilkeleri ayaklar altına alınmıştır. Örgütlü mücadelemize yönelik olarak başlatılan hukuk dışı uygulamalar, yüksek yargı ve AİHM kararları ile uluslararası sözleşmelere rağmen en temel sendikal faaliyetlerin zorlama yorumlarla suç kapsamına alınmaya çalışıldığı bir süreci yaşıyoruz.
Çerçevesi Anayasa, yasalar ve uluslararası sözleşmelerle çizilmiş bulunan sendikal eylem ve faaliyetler ile sosyal medya paylaşımları, sırf hükümet politikalarına ters düştüğü için soruşturma konusu yapılamaz. Sendikal eylemlerin siyasi baskı ve yönlendirmelerle suç kapsamına alınmak istenmesi, gücünü yasalardan alması gerekenlerin hukuku ayaklar altına alarak göz göre göre suç işlemesi anlamına gelmektedir. Bu kapsamda ilimizde de 64 üyemiz ihraç, 20 üyemiz açıkta, 66 üyemiz sürgün, yüzlerce üye ve yöneticimiz ise en ağır disiplin cezalarıyla cezalandırıldıkları bir süreci yaşıyoruz.
Siyasal iktidar, Türkiye’nin altına imza attığı ILO sözleşmelerine uymak, adımlarını hukuk ilkeleri çerçevesinde atmak zorundadır. Ancak özellikle 15 Temmuz sonrasında yaşanan ihraçlar, açığa almalar, soruşturma ve sürgünler konusunda hukukun en temel ilkelerini çiğneyerek hareket etmenizi doğru bulmadığımızı ifade ediyor, sizleri bir kez daha hukuka ve yargı kararlarına saygılı olmaya davet ediyoruz.
AKP, OHAL-KHK uygulamaları ile temel hak ve özgürlükleri rafa kaldırmış olup, ülkeyi neredeyse yarı açık cezaevine dönüştürmüştür. Bu süreçte yüz binin üstünde kamu emekçisi işinden atılmıştır. Binlerce dava açılmış, aydınlar, gazeteciler tutuklanmış olup, yandaş/havuz medyası dışında neredeyse bütün medya susturulmuştur.
Kamuya ait olan ne varsa el konularak varlık fonuna devredilmiştir. Çıkarılan KHK’ler ile hem sendika yöneticileri hem akademinin pek çok hocası görevden alınmıştır. Öğrencilerin eğitim hakkı ve geleceğimiz gasp edilmiştir. Tüm bu yönelimlerin ana nedeninin referanduma götürülecek anayasa değişikliğinin hayata geçirilmesi olduğu bugün tartışma götürmez biçimde netleşmiştir. Adım adım bugünlerin alt yapısı örülmüştür. Şimdi bu anayasa paketi ve referandum dayatmasıyla karşı karşıyayız.
Ama bizler diyoruz ki, Anayasalar toplumun değişmez taleplerine, ülkenin birikmiş ve yakıcı sorunlarına cevap ürettikleri mümkün olan en geniş rıza ve mutabakata dayandırıldığı ölçüde ‘Toplumsal sözleşme’ karakteri taşıyabilirler. Bugün karşı karşıya kaldığımız durum ise tam bir toplumsal ayrıştırma halidir. Mevcut değişiklik paketi toplumun hiçbir kesiminin taleplerini içermeyen, tam tersine bir tek adam sultası yaratma ve cumhuriyet tarihinde ilk kez usul ve esas yönünden bir Anayasasızlaşma, bir diktatörlük dayatmasıdır. Bu dayatmalara razı olmayıp, hep birlikte ülkemizin geleceği için ‘Hayır’ diyelim. Herkes kazansın.
Demokratik bir tartışma ortamının bulunmadığı, her türlü muhalefetin ağır bir baskı altına alındığı, ifade ve toplanma özgürlüğünün yok edildiği, sendikal hakların, örgütlenme özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı ve yandaş olmayan medyanın büyük ölçüde susturulduğu bir iklimde anayasa yapım koşullarından söz edilemez.
Bu teklif, halkın serbest ve özgür bir tartışma ortamında kanaat ve tercihte bulunma hakkının gasp edilmesidir. Anayasa değişiklik paketi, temel hak ve özgürlüklerimizin KHK’ler ile ortadan kaldırılmasının önünü açma, kim olursak olalım, hangi partiye oy verirsek verelim, süreklileştirilecek bir OHAL ve KHK’ler rejimini onaylatma paketidir.
Temel hak ve özgürlüklerimizden tek bir kişinin bekası için vazgeçemeyiz. Hayır diyelim. Herkes kazansın. Yıllardır ülkeyi yönetenlerin bu ülkenin her alanında toplumu kutuplaştırarak kavgaya, çatışmalara neden oldukları, kendi iktidarlarını kalıcı kılmak istedikleri, yoksunluk ve yoksulluğu artırdıkları gün gibi ortadadır. Geldiğimiz noktada toplumsal uzlaşma kaygısı baştan güdülmediği için toplumun bilgisinden uzak tutulmuş, mecliste tartışılması engellenmiş bir anayasa değişikliği ile karşı karşıyayız.
Anayasa değişikliği teklifinin kabul edilmesiyle, evrensel hukukun ve demokratik ilkelerin temel yaklaşımı olan kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılıp yerine kuvvetler birliği geçirilecek, tüm yetkiler elde, tek partide, tek siyasal görüşte toplanacak. Denetlenmeyen, eleştirilemeyen tekçi bir sistem oluşturulacak.
Herkese sesleniyoruz. Mevcut paket iç tüzük ihlal edilerek, gizli oylama kuralı alenen çiğnenerek parlamentodan geçirildi. “Size mi soracağız” denildi Sınırsız yetkilerle donatılmış, denetim mekanizmaları yok denecek kadar az olan bir gücün, tek bir kişide toplanmasını sağlayacak bir tekliftir önümüze getirilen. Onayımıza sunulacak olan süreklileştirilmiş OHAL/KHK’ler rejimidir.
Bizler bu ülkede yılın 365 günü alın teri dökenleriz, üretenleriz. Biliyoruz ki hayır dersek, bu referandum kendi yaşamımızı ve ülkemizin geleceğini yeniden kurma yönünde karar hakkımızı kullandığımız önemli bir fırsat olacaktır. Kamu emekçileri, kadınlar, gençler ve tüm ötekiler için bir cehenneme dönüştürülmesine, tek bir kişiye, tek bir imzayla sendikaları kapatma, grevleri yasaklama, kıdem tazminatı kaldırma, toplu iş sözleşmelerini askıya alma, gerektiğinde ücretleri dondurma yetkisi veren anayasa değişiklik teklifine hep beraber ‘Hayır’ diyelim.
Şimdi işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, bütün ötekiler olarak önümüzde bir fırsat var. Referandum son yüz yıllık tarihimizde yapılan sayısı anayasal değişikliğin çok ötesinde, ülkemizi ve geleceğimizi çağdışına itecek bir rejim değişikliğinin onaylanıp onaylanmaması olarak geçecek. Toplum olarak bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. Bunun için geleceğimiz hakkında kararı biz veririz, ‘Hayır’ diyoruz. Herkesi ‘Hayır’da birleşmeye çağırıyoruz. ‘Hayır’ de herkes kazansın.
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Eşitliğin, Özgürlüğün, Kardeşliğin ve Barışın Bayramı Newroz Kutlu Olsun!
Newroz, M.Ö. 612 tarihinde zalim Dehak’ın zulmüne balyozuyla son veren Demirci Kawa’nın önderliğinde başlayan isyanın simgesi olmuştur. O günden beri de sadece Ortadoğu haklarının değil, zulme başkaldıran tüm halkların bayramı olmuştur.
Newroz, halklar arasındaki barış ve kardeşlik duygularının gelişmesi ve güçlendirilmesi için bir fırsat olarak değerlendirilebilecek iken, her konuda olduğu gibi egemenlerce ayrımcılık ve halkları birbirine karşı kışkırtmak amacıyla kullanılmak istenmiştir. Bununla da kalınmamış devlet törenleriyle içi boşaltılmaya, mücadeleye ve özgürleşmeye çağrı anlamı çarpıtılmaya çalışılmıştır.
Türk-İslam sentezinden beslenen halkın dil, ırk, din, mezhep çeşitliliği görmezden gelinerek sürdürülen baskı ve şiddete dayalı otoriter uygulamalar, her fırsatta milliyetçiliği yükselterek, kutuplaştırma siyaseti bizzat iktidar eliyle sürdürülmektedir.
Unutulmamalıdır ki eşit, özgür, demokratik Türkiye ve insanca yaşam mücadelemizin ilerleyebilmesi, ırkçı hezeyanlara kapılarak içeride ve dışarıda savaş çığlıkları atmakla değil, emekçiler arasındaki birlik ve halklar arasındaki kardeşlik duygularının güçlenmesi ile mümkündür.
Türkiye ve Ortadoğu halkları, bölge halklarının karşı karşıya olduğu çatışma, savaş ortamının sona erdirilmesi ve barış tohumlarının yeşermesini talep etmektedir.
Şüphesiz ki bu yıl kutlanacak olan Newroz Bayramı da gerek Türkiye’de, gerekse dünyada yükselen savaş ve yıkım politikalarına karşı halkların eşitlik, barış ve demokrasi talebinin sesi olacaktır. Çünkü kendi çıkarlarını korumak uğruna bu toprakları ölümlerin ve savaş politikalarının zemini haline getiren egemenlere ve onların emperyalist amaçlarına dur demenin vakti gelmiştir. Artık coğrafyamızın, barışın filizlendiği, demokrasinin temel değerlerinin yaşam bulduğu, farklılıklarımızla birlikte eşitçe yaşayabileceğimiz bir yere dönüşmesi tüm halklar için hayati önem taşımaktadır.
Silahların ve bombaların konuştuğu, gencecik fidanlarımızın savaş politikalarına kurban edilerek birer birer toprağa düştüğü bir ülkede ne barış, ne kardeşlik, ne de özgürlükten söz edilebilir. Bu gerçeği çok iyi bilen eğitim ve bilim emekçileri olarak, yürüttüğümüz emek, barış ve demokrasi mücadelesiyle hiç kimsenin kimliği, inancı, cinsiyeti, dünya görüşü nedeniyle ötekileştirilmediği bir yaşama dair umudumuzu canlı tuttuğumuzun bilinmesini istiyoruz. Binlerce yıllık köklü tarihi ve kültürel değerleriyle Anadolu ve Mezopotamya topraklarında yaşayan bütün halklar için barış ve kardeşlik tutumunda ısrar edilmesinin, bu topraklarda yaşayan halklara verilecek en büyük hediye olacağını da çok iyi biliyoruz.
Eğitim ve bilim emekçileri olarak Newroz bayramının, emekçiler arasındaki özgürlük, barış ve kardeşlik duygularının güçlenmesine katkı sunmasını; savaşlar karşısında barışın, halklar arasında yaratılmak istenen düşmanlık duyguları karşısında gerçek anlamda eşitlik ve özgürlüğün hakim olmasını dileriz.
NEWROZ KUTLU OLSUN!
NEWROZ PİROZ BE!