Hayır de! Herkes Kazansın!
Değerli Basın ve Kamuoyuna;
7 Haziran 2015 seçiminden bu yana darbe üstüne darbeler ile karşı karşıya kaldık. “Ya biz ya kaos” sopası sürekli başımızda sallandırıldı. Temel hak ve özgürlükler rafa kaldırıldı, cezaevleri Cumhuriyet tarihinin doluluk oranlarını kat be kat aşacak sayıda muhaliflerle dolduruldu. Yandaş/havuz medyası dışında kalan tüm basın yayın organları kapatıldı, onlarca basın emekçisi, aydın tutuklandı. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanımı terör propagandası kapsamına alınarak binlerce dava açıldı. On binlerce çalışanın sorgusuz sualsiz işine son verilerek açlıkla, sefaletle karşı karşıya bırakıldı. Üniversiteler 12 Eylül’de bile karşılaşılmayan bir saldırıya uğradı, binlerce akademisyenin görevine son verildi.
Hayır de! Herkes Kazansın!
Değerli Basın ve Kamuoyuna;
7 Haziran 2015 seçiminden bu yana darbe üstüne darbeler ile karşı karşıya kaldık. “Ya biz ya kaos” sopası sürekli başımızda sallandırıldı. Temel hak ve özgürlükler rafa kaldırıldı, cezaevleri Cumhuriyet tarihinin doluluk oranlarını kat be kat aşacak sayıda muhaliflerle dolduruldu. Yandaş/havuz medyası dışında kalan tüm basın yayın organları kapatıldı, onlarca basın emekçisi, aydın tutuklandı. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanımı terör propagandası kapsamına alınarak binlerce dava açıldı. On binlerce çalışanın sorgusuz sualsiz işine son verilerek açlıkla, sefaletle karşı karşıya bırakıldı. Üniversiteler 12 Eylül’de bile karşılaşılmayan bir saldırıya uğradı, binlerce akademisyenin görevine son verildi.
Tüm bu yönelimlerin ana nedeninin referanduma götürülecek anayasa değişikliğinin hayata geçirilmesi olduğu bugün tartışma götürmez şekilde netleşmiştir. Anayasalar, toplumsal değişim taleplerine cevap verdikleri, ülkenin birikmiş ve yakıcı sorunlarına cevap ürettikleri, mümkün olan en geniş rıza ve mutabakata dayandırıldıkları ölçüde “Toplumsal Sözleşme” karakteri taşıyabilirler.
Toplumsal sözleşme kaygısı baştan beri güdülmediği gibi, kuvvetler ayrılığı tümden ortadan kaldırılmakta, tüm yetkiler tek elde, tek partide, tek siyasal görüşte toplanmaktadır. Emekçilerin, demokrasi güçlerinin yüzyıllarca süren mücadelesi ile elde edilen ve hiçbir gerekçe ile ortadan kaldırılmaması gereken temel hak ve özgürlüklerin KHK’larla askıya alınmasının, ortadan kaldırılmasının önü açılmaktadır.
AKP iktidarının 14 yıllık yönetim şekline, politikalarına baktığımızda örgütlü muhalif emek hareketini yok etme ve ezmenin temel yönelimlerinden bir tanesi olduğu net görülmektedir. Bunun sayısız örneğine tanık olduk. Bağımsız emek hareketinin varlığını, varoluş koşullarını ve örgütlülüğünü savunmak amacıyla, mevcut paketi reddediyor, REFERANDUMDA HAYIR DİYORUZ!
Neden Hayır Diyoruz!
4+4+4 gerici piyasacı ve cinsiyetçi eğitim sistemine HAYIR!
Basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki anti demokratik uygulamalara HAYIR!
Cumhuriyet ve demokrasi düşmanlığına HAYIR!
Milli iradeyi sadece AKP ve yandaşlarıyla sınırlayanlara HAYIR!
Asgari ücretin açlık sınırının altında tutulmasına HAYIR!
Güvencesiz, sözleşmeli, esnek ve taşeron çalıştırmaya HAYIR!
Kamu kaynaklarının yoksul emekçi halka değil, sermayeye aktarılmasına HAYIR!
Gizli tanık ifadelerine ve iftira hukukuna HAYIR!
Çocuk istismarına, taciz ve tecavüzlere HAYIR!
Çocuk evliliklerini meşrulaştıran anlayışa HAYIR!
Hakikat peşinde koşan gazetecileri hapse atanlara HAYIR!
Bilim, sanat ve kültür düşmanlığına HAYIR!
Ekolojik yaşamı tehdit eden Nükleer santrallere HAYIR!
Etnik ve mezhepsel ayrımcılığa HAYIR!
Türkiye’yi bir şirket, yurttaşları müşteri gibi gören anlayışa HAYIR!
OHAL’e HAYIR!
Eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldıran uygulama ve yaptırımlara HAYIR!
Haksız ve hukuksuz disiplin cezalarına, sürgünlere ve ihraçlara HAYIR!
Kamu emekçilerinin iş güvencelerini KHK’lar ile ortadan kaldıran uygulamalara HAYIR!
Evrensel hukuk ilkelerini askıya alan keyfi uygulamalara HAYIR!
Kamu emekçilerinin ekonomik, demokratik ve özlük haklarının Grevli ve Toplu Sözleşmeli sendikal hakla belirlenmesi engellendiği için HAYIR!
Kamusal, bilimsel, laik, anadilinde ve parasız eğitim hakkını ortadan kaldıran uygulamalara HAYIR!
Parlamenter sistem yerine, tek adam diktatörlüğünün dayatılmasına HAYIR!
Derelerin, ormanların, kıyıların yani doğal ve ekolojik yaşam alanlarının sermayeye peşkeş çekilmesine HAYIR!
Atama ve yer değiştirmelerin liyakate göre değil, sendikal ve siyasal kimlikler üzerinden yapılmasına HAYIR!
Türkiye halklarının eşitlik ve özgürlük içinde birlikte yaşamalarına imkân bırakmayan uygulamalara HAYIR!
Halk iradesi ile seçilmişlerin yerine kayyumların atanmasına HAYIR!
Demokratik halk egemenliğinin tek adamda toplanmasına HAYIR!
Yasama, yürütme ve yargı güçler ayrılığının ortada kaldırılmasına HAYIR!
Referandum yolu ile tüm vatandaşlarımıza, emekçilere dayatılan “Biat et Rahat Et”tir. Biat etmeyeceğiz, direnmeye devam edeceğiz.
Sadece üyelerimizi değil tüm emekçileri, kula kulluk etmeyi kabul etmeyenleri, farklılıklarımızla birlikte eşit, özgür, demokratik ve barışçıl bir ortamda birlikte yaşamı savunan herkesi, her bir bireyi referandumda mevcut DEĞİŞİKLİĞİ REDDETMEYE VE TERCİHİNİ HAYIR’DAN YANA KULLANMAYA ÇAĞIRIYORUZ.
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Eğitim Sen Adana Şube 10. Olağan Genel Kurulu Gerçekleştirildi.
“Her sabah kalktığım zaman kendi kendime şöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdanımdan başka kimseden korkmayacağım. Kimsenin haksızlığına boyun eğmeyeceğim. Adaletsizliği adaletle yıkacağım ve mukavemet etmekte ısrar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karşılayacağım.”
Eğitim Sen Adana Şubesi 10. Olağan Genel Kurulunu bugün gerçekleştiriyor. Şube Yürütme Kurulu adına tüm konukları ve delegasyonu saygı ve sevgi ile selamlayarak hoş geldiniz diyorum. 10. Olağan Genel Kurulumuzda bugün yapılacak konuşmalar, öneriler, eleştiriler ve verilecek önergeler önümüzdeki döneme ışık tutacağı ve mücadelemizi güçlendireceği konusunda hiç kuşkum yoktur.
Eğitim ve bilim emekçilerinin gür sesi, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitimin Türkiye'deki tek temsilcisi olan Eğitim Sen'in tarihi, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER), Eğit-Der, Eğitim-İş, Eğit-Sen, öğretim Elemanları Sendikası (ÖES) sürecinden aldığı gelenek üzerinden inşa edilmiştir.
23 Ocak 1995'te kurulan, ancak kökleri 1900'lü yılların başına kadar uzanan örgütlenme ve mücadele tarihimiz boyunca her alanda İnsanca yaşam, güvenli gelecek ve demokratik Türkiye mücadelesi verdik vermeye de devam edeceğiz.
Eğitim ve bilim emekçilerinin gerçek anlamda birlik, dayanışma ve mücadele örgütü olarak, eğitimi ve toplumsal yaşamı kendi siyasal çıkarları ve hedefleri doğrultusunda şekillendirmek İsteyenlerin karşısında durarak, fiili-meşru mücadele anlayışıyla okullarda, üniversitelerde, yükseköğretimin diğer alanlarında ve eğitim kurumlarında emekle ve mücadeleyle işyerlerinde yürüttüğümüz fiili-meşru mücadele ile kurulmuştur.
Eğitim Sen, ülkemizde yaşanan her türlü haksızlık ve hukuksuzluğa karşı adaletin, karanlığa karşı aydınlığın, yasaklara karşı demokrasinin, cinsiyet ayrımcılığına karşı kadınların, emperyalizme karşı özgürlük ve bağımsızlığın, savaşa ve şiddete karşı her zaman barışın savunucusu oldu ve olmaya da devam edecektir.
Ülkemizde evrensel anlamda, üniversiteler bir kurum kültürü hiçbir zaman olamamıştır. Üniversiteler üzerindeki baskı ve zulme akademi üyelerinin büyük çoğunluğu genelde kayıtsız kalmıştır. Ancak her zaman sayıları azda olsa bilime, entelektüel yaratıcılığa, özgür ve eleştirel düşünceye, sanata, mücadeleye, toplumsal sorunlara duyarlı ve bunları savunmak için bedel ödeyen onurlu akademisyenler hep olmuştur ve olacaklardır da. Bu onurlu akademisyenlerden biri olan ve sadece barış imzacısı olduğu için üniversitelere kabul edilmeyen Mehmet Fatih TRAŞ bu zulme isyan ederek yaşamına son vermiştir. Sevgili kardeşim, sana ve tüm emek, barış, demokrasi mücadelemizde kaybettiğimiz kardeşlerimize, Ece AYHAN’ın dediği gibi, “devlet dersinde öldürülmüş tabiattan tahtaya kalkacak tüm çocuklara, bayramlarda zarfsız kuşlar göndereceğiz” sizi asla unutmayacağız.
2014 Mart’ında gerçekleştirdiğimiz 9. Olağan Genel Kurulunda günümüze her günümüzü emek, barış, demokrasi mücadelesi vererek geçirdik. Karşılığında patlayan bombalarla yüzlerce yoldaşımız, arkadaşımız, kardeşimiz katledildi, on binlerce yoldaşımız açığa alınarak, sürgün edilerek, ihraç edilerek geri çekilmemiz korkmamız istendi. Korkmadık, sinmedik, geri çekilmedik ve çekilmeyeceğiz. Savaşa karşı barışı, ölümlere karşı yaşamı savunduk savunmaya da devam edeceğiz.
2014 YILINDA Soma ve Ermenek’te 319 maden emekçisi göz göre göre katledildi, Başbakanlık korumaları tarafından yüreği yaralı insanlar tekmelenirken diğer yanda göçük altında kalan oğlu için “Oğlum yüzmede bilmezdi, şuan ne yapıyor acaba” diyen annenin dramına ve isyanına yeteri kadar cevap olamadık, hesap soramadık.
Kamusal, nitelikli, ulaşılabilir, parasız, laik, bilimsel, anadilinde eğitim için yeteri kadar mücadele yürütemedik. Köy okullarımız kapatılarak çocuklarımız çaresizce cemaat ve tarikat yurtlarında eğitim almak zorunda bırakıldılar. Başta Ensar Vakfı olmak üzere çocuklarımızın küçük bedenleri o kirli zihniyetin tacizine, tecavüzüne, şiddetine maruz kaldılar. Denetimsiz olan bu yurtlarda yine bir dizi ihmalin sonucu çıkan yangınlarda tıpkı Aladağ ilçemizde olduğu gibi onlarca çocuğumuz yanarak yaşamlarını yetirdiler. Yanan bedenlerin, tacizlerin, tecavüzlerin sorumlularını bulup yargılamasını sağlamak yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı utanmadan “Bir kereden bir şey olmaz” diyebilmiştir. Bunların bu aymazlığının nedeni bizim sessizliğimizden kaynaklandığını da bilmek zorundayız.
Suruç’a beraberinde götürdükleri oyuncakları Savaş mağduru çocuklara dağıtarak; çocukları rehabilite etmek, onlarla zaman geçirmek ve kamuoyunu duyarlı hale getirmek üzere basın açıklaması yaptıkları esnada, üniversite öğrencisi olan sosyalist gençlerimiz haince ve kalleşçe katledildiler. Katledilenler sadece gençlerimizin bedenleri değil ülkenin geleceği ve katliamların devam edeceği masajı idi. Suruç’a cevap olamadık. Hesap soramadık. Bu nedenle üzüntülerimi ve özrümü ifade etmek isterim.
Bombalar patlıyor insan ve insanlık ölüyordu. Çocuk bedenleri sahile vuruyor ya da toprağa vermek yerine günlerce buzdolaplarında bekletiliyordu. Doğu ve Güney Doğu illerinde MEB’in gönderdiği bir SMS ile eğitimcilerin bulundukları illeri terk etmeleri sağlanarak, okullar karakollara dönüştürülüyordu.
Günlerce süren bu acımasız savaşta ölenler kadınlarımız ve çocuklarımız oldu. Yaşanan bu olumsuzlukları yerinde görmek üzere Eğitim Sen MYK’sının çağrısı üzerine 101 şube başkanı ve MYK üyeleri Mardin ilinde toplanarak sıkıyönetim koşulları kaldırılmasını ve okullarda eğitim ve öğretimin başlatılması talebi ile; Nusaybin ilçesine gitmek istedik Nusaybin girişine vardığımızda devlet; tankı, topu, tüfeğiyle ne kadar güçlü olduğunu, sadece ellerinde kalem, dillerinde yaşam ve barış olan bizlerin ilçeye girişini engelleyerek geri göndermişlerdir.
Yeteri kadar direnemedik ve eğitimde fırsat eşitliğini bölge illerindeki çocuklarımız için sağlayamadık. Üzgünüm ve özür diliyorum.
“Bir şey yapmalı” diye düşünürken onurumuz olan DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin örgütlediği ancak bağımsız birey ve yurttaşlarımızın, emek ve demokraside yana tutum alan siyasi partilerimizin, demokratik kitle örgütlerinin, inanç örgütlerimizin de bayrak ve flamaları ile katılacağı “emek, barış demokrasi” isimli 10 EKİM 2015 tarihinde merkezi bir Ankara Mitingi kararı alınmıştı. Bu karar tüm illerde coşku ile karşılanmış içinde; emek, içinde barış, içinde demokrasi olan bu miting kararı kendi içerisinde hızla örgütlenerek ve toplumsal muhalefeti birleştirerek yüzbinlerin barış diye, emek diye, demokrasi diye haykıracağı bir toplumsal uzlaşı şöleni olmaya adaydı. Bu miting.
Hepimiz, hepiniz bu duygu ve düşüncelerle halaylarla ve türkülerle uğurlanmıştık Ankara’ya. Bugün ev sahipliğimizi yapan Seyhan Belediyemizin Devrimci Belediye Başkanı Zeydan KARALAR’ın maddi ve manevi desteğiyle 26 obüs ile 1272 arkadaşımızla gitmiştik Ankara Gar meydanına.
Türkiye’nin dört bir yanında on binler akıyordu Gar Meydanına. Rengârenk flamalar dalgalanıyor, halaylar çekiliyor, barış türküleri ve sloganları ile miting alanına ilerliyorduk ki saat 10.04’de beşer saniye arayla haince, alçakça, alçakların patlattıkları bombalarla 101 yoldaşımızı, kardeşimizi, arkadaşımız, annemizi, eşimizi, çocuğumuzu aldılar aramızdan. Unutabilir miyiz Dilan’ı, Gülhan’ı, Şebnem’i Unutabilir miyiz Rıdvan’ı, Yılmaz’ı ve 101 yoldaşımızı. Elbette hayır.
Barış Şehidi Felsefe öğretmeni Hakan Dursun Akalın, mitinge katılmak için Amasya'dan yola çıkmadan önce yazdığı Facebook iletisinde, "Ankara'daymış barış, alıp getirmek gerek. Ben gidiyorum kalanlara selam olsun. Getirebilirsem barışı kızama sefa olsun" ifadelerini kullanmıştı.
10 Ekim Emek-Barış-Demokrasi mitingimizi kana bulayan canlı bombaların ismini, yerini, yurdunu bilip patlayana kadar yakalamadıklarını itiraf edenlerden ve katillerin, polisin kontrol noktalarını da geçerek Ankara’nın göbeğine kadar gelişlerine seyirci kalanlardan henüz hesap soramadığımız için üzgünüm. Gözü yaşlı annelerimizden özür diliyorum.
10 Ekim Ankara katliamı ile Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamını hep birlikte yaşadık. O gün için devletin bir günlük ulusal yas ilanı ve üç gün sora Başbakanın bu katliamla birlikte oylarımız artmıştır şeklindeki yaklaşımı ve 12-13 Ekim 2015 tarihinde yoldaşlarımızın parçalanmış bedenlerini toprağa vermek için iki günlük iş bırakma eylemine katılan üyelerimize yeni soruşturmaların açılması iktidarın örgütümüze olan bakış açısını açıkça gözler önüne sermektedir.
Ankara katliamı yaşadığımız son acı olur dediğimiz bir süreçte;
“tarihi değer ve eserlerimize insanlığın bin yıllık emeğine birikimine bu kadim şehre sahip çıkalım. Biz buradan çağrı yapmak istiyoruz. Biz bu tarihi bölgede birçok medeniyete beşiklik etmiş ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede insanlığın bu ortak mekânında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz." Diyen ve katledilmeden birkaç saniye önce Diyarbakır’ın Sur İlçesinde bu mesajı veren Diyarbakır Baro Başkanı ve aynı zamanda insan hakları savunucusu, Barış Elçisi Tahir ELÇİ’yi koruyamadık. Barış elçisinin faili meçhul cinayete kurban olmasını içime sindiremiyorum ve üzüntülerimi ifade ediyorum.
İktidar olma hırsıyla patlatılmasına göz yumulan onlarca bomba ve yaşamını yitiren binlerce masum insan. Soruyoruz kimdir bu acıların sorumlusu? Vatandaşın mal ve can güvenliğini sağlamak devletin ve siyasal iktidarın görevi değil midir? Oysa vatandaşın mal ve can güvenliğini emanet ettiklerimizin 15 Temmuz akşamında gerçek niyetlerini açıkça gördük. Devletin o zor aygıtlarını eline geçirenler, ahlaksız ve pervasızca neler yaptıklarını ve yapacaklarını gördük. Ancak darbenin bastırılması ile birlikte OHAL ilan edilerek, çıkarılan KHK’lerle 100 binin üzerinde kamu çalışanı ihraç edilmiş, 40 bine yakın kamu çalışanı açığa alınmış, on binlerce kamu çalışanı sürgün edilmiş ve on binlerce kamu çalışanı tutuklanmıştır. Haklarında hiçbir ön inceleme, soruşturma yapmadan ve savunma hakkı tanımadan muhalif kamu çalışanlarını mağdur ettiler. Bu yaşananların toplamdaki adı faşizmdir. Faşizmin panzehri ise mücadele ve dayanışmadır.
İlimizde Eğitim Sen üyesi olan 44 öğretmen, 3 Akademisyen arkadaşımız ihraç, 5 öğretmen arkadaşımız açıkta, 40 öğretmen arkadaşımız başta Saimbeyli, Fekke, Aladağ, Pozantı, Yumurtalık gibi uzak ilçelere sürgün edilmiş ve yüzlerce üyemiz ise en ağır disiplin cezalarıyla cezalandırılmıştır. Türkiye’nin genelinde ise toplamda 1490 Eğitim Sen üyesi ihraç edilmiştir.
15 Temmuz’dan buyana Eğitim Sen ve KESK’in yürüttüğü örgütsel ve hukuksal mücadelenin, yürüttüğü diplomasinin, yürüttüğü fiili meşru mücadelenin ve siz dostlarımızın dayanışmasıyla; açığa alınan 10 bin 400 eğitim sen üyesi görevlerine iade edilmiştir. Bu nedenle Yaşasın KESK, Yaşasın Eğitim Sen diyorum.
Ne İşimizden, Ekmeğimizden Ne de İnsanca Yaşam Talebimizden Vazgeçmeyeceğiz! Ülkenin işçileri, emekçileri, yoksullaştırılmış halkı olarak çok zor bir süreçten geçiyoruz. 20 Temmuz’da üç aylığına ilan edilen ve iki defa uzatılan OHAL düzeni ile yarına, geleceğe ilişkin umutlarımızı daha da karartan gelişmelere her gün bir yenisi ekleniyor. Geldiğimiz noktada başbakanın “OHAL’i vatandaşa değil, kendimize ilan ediyoruz” sözlerinin gerçekle uzaktan yakından hiçbir ilgisinin olmadığı bir tablo ile karşı karşıyayız.
İşsizlik, yoksulluk, savaş, baskı ve şiddet ortamının fırsata çevrildiği bu süreçte emeği, barışı ve demokrasiyi hedef alan saldırıların ardı arkası kesilmiyor. OHAL: Astığım Astık, Kestiğim Kestik Düzeni Tüm toplumsal kesimler gibi kamu emekçileri olarak bizler de OHAL düzeninden payımıza düşeni alıyoruz. Siyasal iktidarın kendisine biat etmeyen kesimlere karşı kullandığı bir silaha dönüşen OHAL yıllardır sınırlanan iş güvencemizin tamamen ortadan kaldırılmasında dayanak olarak kullanılıyor.
Kamu emekçileri olarak görevden uzaklaştırılabilmemiz, memuriyetten çıkarılabilmemiz için hakkımızda soruşturma açılması, savunma hakkımızı kullanmamız, hakkımızda verilen karara karşı itiraz için idare mahkemelerine başvurma hakkımız esas iken “astığım astık, kestiğim kestik” OHAL düzeninde hukuk ayaklar altına alınıyor. Neyle suçlandığını dahi bilmeyen on binlerce kamu emekçisi sorgusuz, sualsiz işten çıkarılıyor, açığa alınıyor.
15 Temmuz darbe girişiminin siyasal ayağına ilişkin olarak en küçük bir adım dahi atılmazken savunma ve itiraz hakkı dahi tanınmayan, sadece hakkındaki ihbar ve fişlemeleri temel alarak ihraç edilen, açığa alınan kamu emekçilerine kolayca “darbeci, terörist” damgası vuruluyor.
İşi elinden alınan, kamuda işe girmesi bir yana, kamu ile dolaylı da olsa iş yapan bir firmada çalışması dahi yasaklanan on binler göz göre göre açlığa hatta intihara sürükleniyor. Öte yandan kamu görevinin temeli olan kariyer ve liyakat ilkeleri ayaklar altına alınıyor. Güvencesiz-sözleşmeli istihdam temel istihdam haline getiriliyor. Üstelik kamu görevine girmede mülakatın- sözlü sınavın ağırlığı artırılarak torpilin kapısı sonuna kadar açılıyor. Kısacası tüm hakları elinden alınan, sadece hükümete biat eden, kapı kulları yaratma hedefine ulaşmak için her yol mübah görülüyor.
Bize Ölümü Gösterip, Sıtmaya Razı Etmek İstiyorlar! Bugün geldiğimiz noktada güne “acaba bugün bir KHK çıkacak mı, beni de açığa alacaklar mı, ya da ihraç edecekler mi” tedirginliği ile başlar hale getirildik. İhraçları, açığa almaları tehdit olarak kullanan siyasal iktidar bize ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor.
Çalışma hakkımız, sınırlı iş güvencemiz başta olmak üzere sendikal haklarımızın birer birer yok edilmesine, her geçen gün daha fazla yoksulluğa itildiğimiz koşullara sessiz kalmamız isteniyor. Üzerimize çöken ihraç ve açığa almaların gölgesinde rahatça at koşturan siyasal iktidar ise gerçekleri çarpıtmaya devam ediyor. Satın alma gücümüz her geçen gün düşerken, bizi enflasyona ezdirmediği nutukları atıyor. Satın alma gücümüzü-reel maaşlarımızı sağlıklı değerlendirmekten uzak bu nutuklarda ülkede yaşanan gerçek enflasyonun, açlık ve yoksulluk sınırının, maaşımızdan peşin peşin kesilen gelir vergisinin, tüketimde ödediğimiz dolaylı vergilerin ulaştığı nokta bilerek görmezden geliniyor.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi 45 yaş altında olan tüm çalışanları aşamalı olarak kapsamayı hedefleyen Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) yerel yönetimler ve KİT’ler hariç tüm kamu kurum ve kuruluşlarında Nisan ayında başlayacak Maaşlarımızı artırmayarak tasarruf yapmamızı imkânsız hale getiren, yıllardır ek ödemelerimizi emekli aylığımıza aktarmamak için ayak direyen hükümet BES’e girmeyi zorunlu kılıyor. Tüm bunlara rağmen sendikal haklarımızı ortadan kaldıran OHAL düzenine, bu düzenin kalıcı hale getirilmek istendiği tek adam diktasına dayalı anayasa değişikliklerine sessiz kalmamız bekleniyor.
Maaşlarımızı her geçen gün daha fazla eriten enflasyonu, omuzlarımıza yıkılan vergi yükünü görmezden gelmemiz, yandaş konfederasyon yönetimi ve hükümetin mutabık kaldığı sefalet oranlarındaki maaş artışları ile yetinmemiz isteniyor. Hep altını çizdiğimiz üzere, bir ülkede emeğin haklarını korumanın, kazanımlarını kalıcı hale getirmenin tek yolu o ülkede demokrasinin, barışın, adaletin, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesinden geçmektedir. Bugün önümüzdeki en büyük engel sendikal hak ve özgürlüklerimizi kullanmaz hale getiren OHAL-KHK rejimidir. Bunun için sendikalı, sendikasız tüm kamu emekçilerine çağrıda bulunuyoruz. Gelin OHAL-KHK rejimine, emeğimizi, alın terimizi gasp etmek isteyenlere karşı omuz omuza birlikte olalım. “İnsanca yaşam ve insanca çalışma” için Maaşlarımızın gerçek enflasyon oranında artırarak kayıplarımızın telafi edilmesi, Gelir vergisi dilimlerindeki adaletsizliğin ortadan kaldırılması, Ek ödemlerin emekli aylığımıza dahil edilmesi temel taleplerine birlikte sahip çıkalım.
Demokraside uzaklaşan Türkiye’de halk bir sınav arifesindedir. 16 Nisan referandumu; OHAL’e tek adam yönetimine, kuvvetler birliğine, toplumun her alanda ayrışmasına, sendikaların, meslek ve demokratik kitle örgütlerin boşa çıkarılmasına ve katı merkezci bir devlet yapılanmasına” HAYIR” diyerek itiraz etmektir. İtiraz ne kadar kuvvetli olursa yeni bir hayatın kapıları aralanabilecek ve aydınlığa uzanmak mümkün olacaktır. Şimdi görevimiz nettir, berraktır, açıktır. İyi bir çalışmayla her itirazı aynı barajı dolduran nehirlere dönüştürmek ve “HAYIR’ı” çıkarmak olmalıdır.
10. Olağan genel kurulumuzun taleplerimize umut olması dileğiyle, tüm yol ve mücadele arkadaşlarımı ve konuklarımızı saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
8 Mart Etkinliklerimiz
6 Mart 2017 Pazartesi Saat:20.00-22.00 saatleri arasında sosyal medya etkinliği yapılacaktır.
#hayırdeKadınlarKazansın
06 - 10 Mart arasında Bir hafta boyunca kokart takma eylemi gerçekleştirecektir. Kokartları şube sitemizden temin edebilirsiniz.
29 Aralık Savunma ve İfade Örnekleri
Bilindiği üzere, 29 Aralık 2015 tarihinde gerçekleştirdiğimiz üretimden gelen gücümüzü kullanarak hizmet üretmeme eylemimiz üzerine, Bakanlığın talimatı üzerine Valilikler soruşturmalar açmıştır.
Çeşitli illerde yürütülen soruşturmalarda üyelerimiz Muhakkikler tarafından 2.kez ifadeye çağırılmaktadır. Bu ifadelerde daha önce Şubelere gönderdiğimiz savunma metni dışına çıkılmamalı, “ifademi yazılı olarak sunmuştum, tekrar ediyorum” denmeli veya aynı metin sunularak başkaca soru sorulması halinde, sorulara karşı “Sendikamın aldığı karar üzerine sendikal faaliyet kapsamında söz konusu hizmet üretmeme eylemine ve kamuoyuna bu eylemin amacını açıklayacak doğrultuda yapılan basın açıklamasına katıldım. Kaynağını Uluslararası Sözleşmelerden, Anayasadan ve 4688 sayılı Yasadan alan haklarımı kullanmam esnasında mevzuata aykırı bir eylemim olmamıştır. Yazılı ifadem de tüm bunları etraflıca belirttim. Bunun dışındaki sorulara konu dışı olması nedeniyle cevap vermek istemiyorum.” Şeklinde bir sözlü beyanla ifade alma işlemi bitirilmelidir.
KESK MYK Kurulu’nun aldığı karar için tıklayınız
29 Aralık 2015 günü yapılan eylemle ilgili Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu’nun aldığı karar için tıklayınız.
29 ARALIK SAVUNMA ÖRNEĞİ için tıklayın
EK-istanbul-2.idare-mahkemesi-29-aralık-mahkeme-kararı indirmek için tıklayın
29 Aralık 2015 İş Bırakma Üye olanlar için ifade örneği için tıklayınız
GENEL KURUL İLANI
EĞİTİM SEN ADANA ŞUBESİ
Sendika Şubemizin 10. Olağan Genel Kurulu 26 Şubat 2017 tarihinde saat 10.00' da Atatürk Caddesi Çınarlı Mah. 61012 Sokak No:4 Pedük Apt. Kat:3 Daire:6 Seyhan - ADANA adresindeki Eğitim Sen Adana Şubesi Sendika toplantı salonun da aşağıdaki gündemle yapılacaktır. Belirtilen gün ve saate çoğunluk sağlanamazsa ikinci toplantı Turhan Cemal Beriker Bulvarı Seyhan - ADANA adresindeki Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi Salonunda, aynı gündemle 05 Mart 2017 tarihlerinde yapılacaktır. DUYURULUR
GÜNDEM
1- Yoklama, açılış ve saygı duruşu (zorunlu),
2- Divan Seçimi(zorunlu),
3- Açılış Konuşması,
4- Konukların tanıtımı ve konuşması,
5- Yürütme ve denetleme kurulu raporlarının sunumu (zorunlu),
6- Yürütme ve Denetleme Kurulu Raporlarının ibrası (zorunlu),
7- Seçimler (zorunlu)
a-Yürütme Kurulu (7 Asıl, 7 Yedek) (zorunlu),
b-Denetleme Kurulu (3 Asıl, 3 Yedek) (zorunlu),
c-Disiplin Kurulu (3 Asıl, 3 Yedek) (zorunlu),
e-Üst Delegeler (12 Asıl) (zorunlu)
8- Dilek ve temenniler
9- Kapanış
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, 13 Ocak Cuma günü yaptığı basın toplantısı ile 53 farklı dersin taslak programının bakanlık internet sitesinde askıya çıkarıldığını açıklamış, 2017-2018 eğitim öğretim yılından itibaren eğitim kademlerinin tamamında yeni müfredatın uygulanacağı ilan edilmiştir. Ülkenin eğitim sistemi ve geleceği açısından böylesine önemli bir konuda taslak programlarla ilgili kurumsal önerilerin 3 Şubat tarihi ile sınırlandırılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredat program taslakları ile “öneri alma” sürecini 20 günlük bir zaman dilimi içine sıkıştırması, değerlendirme sürecini “sembolik” hale getirmiştir.
MEB İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerince, taslak programların açıklanmasının ardından okul müdürlüklerine gönderilen resmi yazılar sonrasında bazı illerde gece yarısı cep telefonlarına gönderilen mesajlar üzerinden, okullarda tüm zümre öğretmenlerinin taslak müfredat programlarıyla ilgili 24 saat içinde görüş ve önerilerini sunmaları istenmiştir. 53 farklı konu başlığı altında hazırlanan taslak müfredat programlarının her yönüyle değerlendirilebilmesi, önceki programlarla karşılaştırılması ve içeriğine dair görüş, öneri ve eleştirilerin sağlıklı bir şekilde ifade edilebilmesi için verilen sürenin son derece sınırlı olması, MEB’in “katılımcılık” konusunda ne kadar samimi olduğunu göstermektedir.
MEB’in askıya çıkardığı taslak programların pilot uygulama yapılmadan, bilimsel bir inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulmadan önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren uygulanacağının açıklanması kabul edilemez. Bakanlığın bütün itirazlarımıza rağmen internet üzerinden gelecek öneriler doğrultusunda ders kitapları yazım sürecinin 20 Şubat’tan itibaren başlayacağını açıklaması, tıpkı 4+4+4 düzenlemesinde olduğu gibi, eğitim sisteminin omurgasını oluşturan müfredat gibi önemli bir konunun bir oldubittiye getirilmek istendiğini göstermektedir.
Müfredat değişikliği ilkokulda, ortaokulda, lisede işlenecek derslerin içeriği ve bunlarla ilgili önemli ve tüm toplumu ilgilendiren düzenlemelerdir. Müfredat değişikliklerini içeriğinin ne olacağı, nasıl bir değişiklik önerildiğinin bütün yönleriyle, bilim insanları, eğitim bilimciler ve eğitim sendikalarının görüşleri alınarak, çeşitli yönleriyle tartışılarak belirlenmesi gerektiği açıktır.
Eğitim Sen, müfredat değişikliklerinin bütün yönüyle ele alınması ve değerlendirilmesi için belirlenen sürenin uzatılması için MEB Talim ve Terbiye Kurulu’na başvurmuş, ancak herhangi bir sonuç alınamamıştır. MEB’in yapmaya çalıştığı ülkenin bugünü ve geleceğini ilgilendiren böylesine önemli bir konuda “yangından mal kaçırır gibi” hareket etmekten başka bir şey değildir. MEB’in bu konudaki anti demokratik tutumu kabul edilemez.
Eğitim Sen Genel Merkezinde MEB tarafından hazırlanan ve askıya çıkarılan taslak öğretim programları ile ilgili olarak merkezi bir “Müfredat Komisyonu” komisyonu oluşturmuş, şubelerimiz ve üyelerimizden açıklanan taslak programlarla ilgili görüş ve öneriler toplanmıştır. Zaman sınırı olmasına ragmen, aralarında alanlarında uzmanlaşmış bilim insanları, müfettişler, öğretmenler ve uzmanların da yer aldığı komisyonumuz yoğun bir emekle sendikamıza ulaşan raporları birleştirerek taslak programlarla ilgili kapsamlı bir çalışma yapmıştır.
Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu olarak, son derece sınırlı bir süre içinde hazırlanan “Taslak Öğretim Programları Değerlendirme Raporu”nun oluşmasında emeği geçen bilim insanlarına, eğitim bilimcilere, öğretmen ve uzmanlarımıza, şubelerimizde oluşturulan komisyonlarda görev alan tüm eğitim ve bilim emekçilerine teşekkür ediyor, raporumuzu basının ve kamuoyunun değerlendirmesine sunuyoruz.
Yeşilevler Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde üyemiz Feyzi İLDENİZ vefat etmiştir. Başta ailesi, dostları olmak üzere tüm eğitim ve bilim emekçilerine başsağlığı diliyoruz.
Şube Yürütme Kurulu
Cenazesi 02 Şubat Perşembe Saat 12.00 de Kabasakal Mezarlığına Defnedilecektir.
ADANA HAYIRLI BİR İŞ YAPIYOR. REFERANDUMDA "HAYIR" DİYOR!
Anayasaların "toplumsal uzlaşma" metni olması gerekliği biliniyor, »öyle olması gerektiğini en azından yaşayarak öğrenmiş bulunuyoruz. Ülkemizde şimdiye kadar yapılan anayasaların hiçbiri uzun ömürlü olmadı. Çünkü toplumsal uzlaşmaya dayanmıyorlardı, böyle bir çabanın ürünü değillerdi, topluma yukarıdan dayatılmışlar veya 12 Eylül'de olduğu gibi yaratılan bir korku
atmosferinde halk oylamasına sunmuşlardı.
Aynı süreci defalarca yaşamak zorunda mıyız? Yine yukarıdan bir zorlamayla yapılmak istenilen anayasa değişiklik istemiyle karşı karşıyayız. Bırakın toplumsal uzlaşmayı, mecliste bulunan muhalefet partileriyle bile uzlaşmayı önemsemediler.
Demokrasi hiçbir zaman yönetenlerin yönetilenlere bir lütfü olmadı, demokratik haklar uğrunda mücadele edilerek kazanıldı. Demokrasi tarihinde anayasa demek, iktidarların yetkilerinin ve keyfiliklerinin sınırlandırılması, yurttaşların hak ve özgürlüklerinin belirlenmesi anlamını taşımıştır. Çağdaş demokrasi anlayışında ise, hayatın her anında yurttaşın söz ve karar sahibi olması hedeflenir. Oysa, yapılmak istenilen anayasa değişikliğinde aksine, bütün yetkiler tek kişide toplanmakta, demokrasilerin olmazsa olmaz niteliği olan kuvvetler ayrımı ortadan kaldırılmakta, yasama, yürütme ve yargı tek kişinin iradesine bırakılmaktadır.
Böyle bir değişiklik isteği, bütün eksiklerine rağmen şimdiki demokratik sistemin yüzlerce yıl geriye gitmesi anlamına gelir ve bizlerin bunu kabul etmesi mümkün değildir. Tek kişi yönetimini getirmek isteyenlere diyoruz ki; biz generallerin başımıza bela ettiği 12 Eylül anayasasından kurtulup, toplumsal uzlaşmaya dayalı, çağdaş ve özgürlükçü bir anayasa özlüyoruz. Neden bu kadar acele ediyorsunuz? Neden yurttaşlarla uzun uzun konuşmadan, mecliste bile yeteri kadar görüşülmeden böyle bir teklifle karşımıza çıkıyorsunuz? Başbakanlığı neden kaldırıyorsunuz? Bakanlar meclis dışından olursa daha mı iyi olacak? Bakanların millete, meclise değil de. bir kişiye, kendilerini seçen kişiye bağlı olması ve sadece o kişiye hesap verecek olması "milli irade"ye daha mı uygun olacak? Ülke yönetiminde herhangi bir denetim ve fren sisteminin kalmayacağını, şeffaflık ve açıklık olmayacağını göremiyor musunuz? Seçilen ve bütün yetkileri elinde toplamış olan o "tek kişi"nin yanlış yapmayacağmı nasıl garanti ediyorsunuz?
Egemenlik kayıtsız şartsız millefınse, o millet bütün çeşitliliği ile bizleriz ve bütün Türkiyeviz. irademizi o "tek kişiye teslim etmemekte kararlıyız.
Gelecek projesi olmayanlara, geleceği yüzlerce yıl geride arayanlara "evet" demeyeceğiz. Adana'da yaşayan yurttaşlar olarak referandumda "hayır" demek için birleştik.
Gelecek bizleriz, gelecek bizim umutlarımız, gelecek bizim beraberliğimizden ve dayanışmamızdan doğacak. Evet, çok çeşitliyiz, çok nedenlerimiz var "hayır" demek için. Göçümüz de buradan geliyor. Birbirimizle tanışıyor ve konuşuyoruz. Referandumda neden hayır diyeceğimizi, nasıl bir anayasa özlediğimizi, nasıl bir Türkiye istediğimizi birbirimize anlatmaya başladık bile. Adana'da çalmadık komşu kapısı, girilmedik sokak bırakmamakta kararlıyız.
Ülkemizin geriye değil, ileriye gitmesini istiyoruz, bunu başaracağım OHAL, korîuı atmosferi, çıkan lan engeller boşuna, aşacağız engelleri.
Hem "hayır" diyeceğiz, hem de sandık sonuçlarının sağlıklı açıklanmasını denetleyeceğiz. ORTAK BİR GELECEK İÇİN, BARIŞ, KARDEŞLİK, KATILIMCI, ÇOĞULCU BİR DEMOKRASİ MUTLU, ÖZGÜR VE AYDINLIK. BİR TÜRKİYE İÇİN "HAYİR DİYORUZ. BAŞARACAĞIZ! 01 2017
"ADANA HAYIR DİYOR"
MEB'in hazırlamış olduğu Taslak Müfredat ile ilgili üyemiz Prof. Dr. Adnan GÜMÜŞ'ün hazırlamış olduğu müfredata ilişkin değerlendirme formunu doldurup This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. adresine ulaştırmanız rica olunur.
DEĞERLENDİRME FORMU İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ
Dahası...
Katledilişinin 24. Yılında UĞUR MUMCU’yu Saygıyla Anıyoruz!
24 Ocak 1993’te, karanlık güçler tarafından arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu vahşice katledilen gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun ölümünün üzerinden 24 yıl geçti.
Türkiye’de ülkesini ve halkını aydınlatmaktan başka bir kaygısı olmayan basın emekçileri, gazeteci, bilim insanı ve aydınlar, tıpkı 15 Temmuz sonrasında olduğu gibi her dönem hedef olarak gösterilmiş, kimi zaman tutuklanarak hapse atılmış, kimi zaman da göz göre göre gelen siyasi cinayetler, suikastlar sonucunda katledilmiştir.
Bir ülkenin gazetecilerini, yazarlarını, akademisyenlerini, aydınları tehdit olarak görmesi, bununla yetinmeyip açık açık hakaret ederek tehdit etmesi, düşüncelerini özgürce ifade edenleri, barıştan yana tutum alanları hukuksuz kararlarla ihraç etmesi, tutuklayıp cezaevine doldurması Türkiye açısından utanç verici bir durumdur.
Türkiye’nin Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe ve Hrant Dink gibi gazetecilerin öldürüldüğü bir ülke olma utancı kara bir leke olarak ortada dururken, bu utanca dünyada en fazla tutuklu gazetecinin olduğu ülke olma ayıbı eklenmiştir. Türkiye’nin gazeteciler, özgür basın emekçileri ve bilimin ve barışın yanında saf tutan akademisyenler açısından nefes alınamaz hale getirilmiş olması düşündürücüdür.
Dün cinayetlerle susturulmaya çalışılan gazetecilerin, aydınların ve bilim insanlarımızın bugün baskı, tehdit, işten atmalar ile karşı karşıya bırakılması, halkın gerçek ve doğru haberleri alma özgürlüğü üzerindeki yasakçı ve baskıcı zihniyetin yıllar içinde hiç değişmediğini göstermektedir.
Eğitim Sen olarak, karanlık güçlere karşı eşit, özgür, demokratik bir Türkiye için mücadele eden, bu yolda canını veren Uğur Mumcu’yu ve ilkelerinden taviz vermedikleri için öldürülen bütün basın emekçileri, bilim insanları ve aydınlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.
ONURLU MÜCADELEMİZLE 22.Yıl
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası birçok kamu kurum ve kuruluşundan 100 bini aşkın kamu personeli hukuksuz bir şekilde, ne ile suçlandığını bilmeden ve kendisini savunma hakkı bile tanınmadan ihraç edildi. İktidarın darbe fırsatçılığı yaptığı bu dönemde toplam 872 üyemiz ihraç edilirken, 10 bin 440 Eğitim Sen üyesi sendikal eylemler ve sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek açığa alındı.
İhraç edilen üyelerimiz ile ilgili hukuki hazırlıklar tamamlanıp gerekli davalar açıldı. Asılsız iftiralar ve yalan haberler üzerinden açığa alınan üyelerimizle ilgili olarak yaptığımız girişimler, ülke içinde ve dışında yürüttüğümüz kampanyalar, eylemler, yürüyüş ve basın açıklamaları sonucunda 8 Eylül'de açığa alınan 11 bin 285 öğretmenden, Eğitim Sen üyesi olan 10 bin 395'si görevlerine iade edilirken, sadece 12 üyemiz halen açıkta bulunuyor. Sendikal eylemler ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle açıkta olan sınırlı sayıda Eğitim Sen üyesinin ise görevlerine iade edilmesi için girişimlerimiz sürüyor.
OHAL KHK'ları ile hiçbir soruşturma ya da delil aranmaksızın hukuksuz bir şekilde ihraç edilen ya da açığa alınan on binlerce kamu personelinin üye olduğu sendikalar, en çok ihtiyaçları olduğu dönemde üyelerine sırtlarını dönerken, Eğitim Sen, sadece kendi üyeleri için değil, haksızlığa uğrayan tüm kamu emekçilerinin sesi ve umudu olmayı sürdürüyor.
Birlikten, dayanışmadan, örgütlü tutum ve mücadelemizden hiçbir zaman vazgeçmedik, haksızlığa ve hukuksuzluğa hiçbir zaman boyun eğmedik. Halen açıkta olan az sayıda üyemiz ve ihraç edilen tüm üyelerimiz görevlerine dönene kadar Örgütlü mücadelemizi kesintisiz sürdüreceğimiz bilinmelidir.
EĞİTİM SEN, haksız ve hukuksuz uygulamalar karşısında susmadı, emeğin hakları ve İnsanca yaşam için direnerek, eğitim ve bilim emekçilerinin tek gerçek mücadele örgütü olduğunu bir kez daha gösterdi.
OHAL hukukuna dayanarak çıkarılan KHK'lar ile adalet kavramının içi boşaltılıp, hukukun en temel ilkelerini ayaklar altına alındı. Darbe fırsatçılığı yaparak, tamamen siyasi tasarruflarla ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine dönene kadar DURMAK YOK, MÜCADELEYE DEVAM!
Türkiye'den sadece Eğitim Sen'in üye olarak kabul edildiği 35 milyon üyeli Eğitim Enternasyonali (El) ve Eğitim Enternasyonali Avrupa Bölge Örgütü ETUCE'ye kamuda yaşanan hukuksuz ihraçlar ve açığa almalarla ilgili ayrıntılı bilgilendirmeler yapıldı. Sendikal mücadelemiz El ve ETUCE tarafından hükümete yollanan protesto mektuplarıyla desteklendi.
Kamuda yaşanan haksız ihraçlar ve açığa almalar sürecinde genel merkezimize çeşitli ülkelerin sendikalarının temsilcileri tarafından destek ziyaretleri gerçekleştirilmiş olup, ziyaretlerde darbe girişimi ve sonrasında eğitimde yaşanan hukuk dışı adımlar ve gelişmelerle ilgili bilgilendirmeler yapılmıştır.
BİRLİK, DAYANIŞMA VE MÜCADELEDE 22 YIL!
Eğitim ve bilim emekçilerinin gür sesi, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitimin Türkiye'deki tek temsilcisi olan Eğitim Sen olarak 22. mücadele yılımızı kutluyoruz.
Eğitim Sen'in tarihi, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER), Eğit-Der, Eğitim-İş, Eğit-Sen, öğretim Elemanları Sendikası (ÖES) sürecinden aldığı gelenek üzerinden inşa edildi.
23 Ocak 1995'te kurulan, ancak kökleri 1900'lü yılların başına kadar uzanan örgütlenme ve mücadele tarihimiz boyunca her alanda İnsanca yaşam, güvenli gelecek ve demokratik Türkiye mücadelesi verdik.
Eğitim ve bilim emekçilerinin gerçek anlamda birlik, dayanışma ve mücadele örgütü olarak, eğitimi ve toplumsal yaşamı kendi siyasal çıkarları ve hedefleri doğrultusunda şekillendirmek İsteyenlerin karşısında durarak, fiili-meşru mücadele anlayışıyla okullarda, üniversitelerde, yükseköğretimin diğer alanlarında ve eğitim kurumlarında emekle ve mücadeleyle işyerlerinde yürüttüğümüz fiili-meşru mücadele ile kuruldu.
Eğitim Sen, ülkemizde yaşanan her türlü haksızlık ve hukuksuzluğa karşı adaletin, karanlığa karşı aydınlığın, yasaklara karşı demokrasinin, cinsiyet ayrımcılığına karşı kadınların, emperyalizme karşı özgürlük ve bağımsızlığın, savaşa ve şiddete karşı her zaman barışın savunucusu oldu.
Mücadele tarihimiz boyunca iktidarların her türlü baskı, sürgün ve soruşturmalarına, özellikle 15 Temmuz sonrasında gerçekleşen hukuksuz İhraçlar ve açığa almalara, örgütlü mücadelemizi hedef alan her türlü iftira ve yalan propagandaya rağmen "Birlikte Güçlüyüz, Eğitim Sende örgütlüyüz! Şiarıyla, değerlerimizden ve mücadeleci kimliğimizden ödün vermeden geleceğe yürüyoruz!
100 yılı aşan mücadele geleneğinin Türkiye'deki tek gerçek temsilcisi olarak, geçmişten bugüne taşıdığımız değerleri geleceğe taşıyacağımıza söz veriyoruz.23.01.2017
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Yaşasın Eğitim Sen
Şube Yürütme Kurulu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
Eğitime Yönelik Saldırı ve Tehditlerin Gölgesinde
2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı I. Yarıyıl Değerlendirmesi
Darbe, OHAL, KHK’lerle 2016- 2017 Eğitim Öğretim Yılına başladık. İlimizde 1 bin 642 okulda 13 bin 634 derslikte, 23 bin746 öğretmenimiz bugün 473 bin 650 öğrencimize karne vererek 2016- 2017 eğitim öğretim yılının 1. yarıyılını tamamlıyor. İlimizde Eğitim Sen üye ve yöneticisi olan ancak açığa alınan ve ihraç edilen 23 arkadaşımız OHAL ve KHK’ler nedeniyle öğrenci ve velileriyle yıllardır yaşadıkları ve yaşattıkları karne sevincini bu yıl yaşayamadılar. Öğrencilerine karne vermeleri engellenen öğretmenlerimizin hükümete hazırladıkları karneleri basın ve kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Son dönemde ilimiz İl Milli Eğitim Müdürlüğünde yaşanan skandal niteliğindeki bazı olayları paylaşmak istiyoruz;
Çukurova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde görevli ve yolsuzluğa bulaşmış birçok yetkiliye önce zimmet çıkarıldı, ardından aynı kişiler İl Milli Eğitim Müdürlüğünce taltif edilerek önemli görevlere getirildiler.
Okullara dağıtılan ders kitaplarının dağıtımı ile ilgili yapılan yolsuzlukların hesabı sorulmayarak üzerine sünger çekilmiştir.
İl Milli Eğitim Müdürlüğüne bağlı personele karşı yapılan tüm değerlendirmeler liyakat göre değil, sendikal ve siyasi kimlikler referans alınarak yapılmıştır.
Eğitim Bir Sen üyesi olanlar Okul Müdürü ve Müdür yardımcısı yapılarak okullardaki yönetim kadroları tek tipleştirilmiştir.
Muhalif sendika üye ve yöneticilerine yönelik değerlendirmelerde yasa-yönetmelikler değil; AKP İl ve İlçe teşkilatlarının talimatları emir kabul edip, iş ve işlemler alınan talimatlar çerçevesinde yapılmıştır.
Okullarda okul müdürleri aracılığıyla yapılan yolsuzluk ve hukuksuzlukları öğretmenler odasında gündeme getiren üyelerimiz sürgün edilerek, yolsuzluklar İl Milli Eğitim Müdürlüğünüzce onaylanmıştır.
İsmail Hazar İlkokulu Rehber Öğretmenimiz Aziz ELHASOĞLU okulda her ay yaklaşık olarak bin öğrenciye 3 TL’den dışarıdan satın alınan deneme sınavına itiraz ettiği ve okul müdürünün okuldaki ticaretine hayır dediği için Orhan Çobanoğlu İlkokuluna sürgün edilmiştir,
Abbas-Sıdıka Çalık Anadolu Lisesinde üyemiz Taylan Özgür CİHANGİR ise öğrenciler arasındaki çıkan tartışmaya taraf olduğu “sudan gerekçelerle” Osmangazi Ortaokuluna sürgün edilmiştir,
ÇEAŞ Anadolu Lisesinde Mehmet Ümüt ÜNAL ise ENSAR vakfında taciz ve tecavüze uğrayan öğrenciler için, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu'nun sarf ettiği "Bir kereden bir şey olmaz" sözlerini sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı gerekçesiyle Salbaş Anadolu Lisesine sürgün edilmiştir.
Farabi Anadolu Lisesi okul yönetiminin öğretmenler ve öğrenciler üzerinde uygulamış olduğu baskıcı, otoriter tavırlarından kaynaklı usulüne uygun olmayan soruşturmalar açtığı için okul önünde Eğitim Sen olarak yapmış olduğumuz basın açıklamasına mesai saati dışında katılan üyelerimiz Tufan SAMSUN Adasokağı Anadolu Lisesine ve İsmail TUGAY ise Doğankent Anadolu İmam Hatip Lisesine sürgün edilmişlerdir.
İlimizde soğuk ve yağışlı geçen bu mevsiminde Yüreğir ve Seyhan ilçelerimizin güneyindeki okullara devam eden öğrenci ve öğretmenlerimiz soğuk hava depolarını andıran kalabalık sınıflarda eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmek zorunda bırakılmıştır.
Asılsız ihbarlar referans alınarak ve hiçbir ön inceleme yapılmayarak binlerce öğretmenin açığa alınmasına, ihraç edilmesine İl Milli Eğitim Müdürlüğünüzce göz yumulmuştur.
Sosyal medyadaki paylaşımları nedeniyle açığa alınan ve sonrasında görevlerine iade edilen üyelerimiz tekrardan il disiplin kurulu tarafından savunmaları dikkate alınmadan en ağır cezalarla cezalandırılmaktadır.
Cemaat yurtlarında tacize, tecavüze, şiddete maruz kalan, bedenleri yanarak küle dönen çocuklarımızın durumu ile ilgili hiçbir işlem yapılmaz iken, aynı yurtlar faaliyetlerini sürdürmektedir.
Yaptığımız her basın açıklamasında üye ve yöneticilerimiz adli ve idari olarak soruşturmalara maruz kalmaktadır. En son Av. Tugay BEK’in polisler tarafından darp edilmesine yönelik SES Adana Şubenin yaptığı basın açıklamasına katılan Şube Özlük ve Hukuk Sekreterimiz Mehmet AKARSUBAŞI’ya ve açıklamayı okuyan SES Adana Şube Eş Başkanı Gülşen TOPAL’a TCK’nın 301. maddesinden soruşturma açılmıştır.
Türkiye’de eğitim sistemi bir süredir ciddi anlamda alarm vermektedir. İkili öğretim, niteliksiz eğitim hizmeti, eğitimin özelleştirilmesi, kalabalık sınıflar, karma eğitim karşıtı uygulamalar, taşımalı eğitim, altyapısı bozuk okullar, öğrenciden katkı parası alınması, okullarda yaşanan şiddet, temel lise ve TEOG garabeti, PISA 2016 gibi uluslararası sınavlardaki başarısız sonuçlar, çocukların dini cemaat ve vakıfların yurtlarına yönlendirilmesi, öğretmenliğin sertifikaya bağlanması, öğretmenlerin mesleki gelişiminde yaşanan zorluklar, çocukların örgün eğitim sistemi dışına itilmesi, çocukların barınmak zorunda bırakıldıkları yerlerde taciz ve istismara uğraması, yurt yangınlarında yaşamını kaybetmesi, sözleşmeli öğretmenlik ve ataması yapılmayan öğretmenler gibi sorunlardaki çözümsüzlük sürmüştür.
2016-2017 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı, eğitimin acil çözüm bekleyen sorunlarında belirgin bir artış yaşanırken, kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması uygulamaları artarak devam etmiştir. Eğitimde bilimden çok dini referanslara göre düzenlemeler belirgin bir şekilde artarak hayata geçirilmiş, laik-bilimsel eğitim düşmanlığı artmış, bazı okullarda karma eğitim karşıtı uygulamalar hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Bu dönem, siyasi iktidarın eğitime, toplumun yaşam tarzına yönelik yönelik dayatmacı ve baskıcı uygulamalarının zirve yaptığı bir dönem olmuştur.
KHK’lar ile açığa alınan ve ihraç edilen üye ve yöneticilerimizin geri döneceği konusunda en ufak bir endişemiz yoktur. Tüm arkadaşlarımız görevlerine dönünceye kadar örgütsel ve hukuksal mücadelemiz devam edecektir. 20.01.2016
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Müfredat Değerlendirme
Değerli Öğretmenlerimiz ve Meslektaşlarımız;
Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğünce İlçe Milli Eğitim ve Okul Müdürlüklerine gönderilen yazıyla tüm zümre öğretmenlerinin taslak müfredat programıyla ilgili 24 saat içerisinde görüş ve önerileri istenmektedir.
Taslak müfredat programının olumlu ve olumsuz yanlarını tüm detaylarıyla değerlendirilebilmesi ve içeriğe dair görüş, öneri belirtilebilmesi için en az bir dönem gibi yeteri kadar süreye ihtiyaç duyulmaktadır.
15 yıllık AKP iktidarı; daha önce de olduğu gibi bir kez daha bir oldu bitiyle kendi örtük ajandasını hayata geçirmek istemektedir. 24 saatlik süre içerisinde MEB tarafından hazırlanan böyle kapsamlı bir reform taslağının olumlu olumsuz yanlarıyla sağlıklı değerlendirilebilmesi mümkün olmadığı gibi böyle bir talep hiçbir bilimsel ve pedagojik ilke ile de örtüşmemektedir.
En hormonlu salatalığın bile bir ürün verebilmesi için iki ay zaman ihtiyacı bulunmaktadır.
Bu nedenle tüm duyarlı arkadaşlarımızın ek süre isteyerek, müfredatı ayrıntılı olarak inceleyip görüşlerini daha sonra belirteceklerini yazı ile okul müdürlüklerine bildirmeleri yerinde olur.
Konunun önemi ve aciliyetine binaen siz değerli kamuoyu ve meslektaşlarımızla bu bilgi notunu paylaşıyoruz.
Ayrıntılı görüşlerimiz de daha sonra hem yetkililerle ve kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu