İhraç ve açığa alınan üyelerimiz için Atatürk parkında oturma eylemi gerçekleştirildi.
KESK Adana Şubeler Platformu
Mustafa Kemal Atatürk’ü Ölümünün 78. Yılında Saygıyla Anıyoruz!
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün üzerinden 78 yıl geçti. Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de hayata gözlerini yumduğu günden bu yana dünya üzerinde yaşanan gerginlik, çatışma ve savaşlar durmaksızın devam ediyor.
Atatürk’ün ölümünden bu yana dünyanın dört bir yanında yaşanan savaşlar, çatışmalar ve katliamlar, O’nun yıllar önce söylediği “Yurtta barış, dünyada barış” sözünün anlamının, ne kadar doğru ve güncel bir ifade olduğunu açıkça gösteriyor.
Kurtuluş Savaşı’nda yan yana, omuz omuza mücadele eden, emperyalistlerin Türkiye’den kovulması için canını veren farklı inanç ve kimliklerden Türkiye halkları, egemen güçlerin çıkarları doğrultusunda, yıllardır birbirine düşman haline getirilmeye çalışılıyor.
Eğitimde ve bilimde ırkçı-gerici girişim ve uygulamaların etkisini arttırdığı, okullarımızdan başlayarak toplumsal yaşamın bütün alanlarının baskıcı ve otoriter uygulamalarla pek çok yönden kuşatma altına alındığı günümüz koşullarında, hayatı boyunca aydınlanmadan ve bilimden yana tutumuyla bilinen Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 78. yılında saygıyla anıyoruz.
Keyfi Hukuksuz Kıyımlara Teslim Olmayacağız!
Türkiye’de sadece son birkaç ayda yaşananlara ve yapılan uygulamalara bakıldığında darbeleri gölgede bırakan korkunç bir manzara ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Özellikle son birkaç gündür yaşananlar; ülkemizin, kimi karanlık güçler tarafından adım adım kaosa ve yeniden darbe koşullarına sürüklenmeye çalışıldığı inancını ve kaygısını toplum olarak taşımaya başladık.
Seçilmiş belediye başkanlarının, siyasi parti genel başkanları ve milletvekillerinin tutuklanması ya da silahlı saldırılara maruz kalmasıyla birlikte en son cumhuriyet gazetesinde olduğu gibi muhalif gazeteci ve yazarların tutuklanması yine bunların yaşandığı günün sabahında Diyarbakır’ın merkezinde bombalı araçla yapılan saldırı sonucu 9 insanımızın yaşamını yitirmesi ve yüze yakın insanımızın yaralanması bizi derin üzüntü ve umutsuzluğa sürüklemektedir.
Buradan en başta TBMM ve milletvekillerine; özellikle de iktidar partisi milletvekillerine seslenmek istiyoruz; ülkenin adım adım kaosa sürüklenmesine yaşanan bu haksızlıklara ve hukuksuzluklara sessiz kalmayın. Meclisin bypass edilerek halk iradesinin yok sayılmasına izin vermeyin. Kendi belirlediğiniz teamüllere sahip çıkın. Özellikle seçilmiş milletvekillerinin ve belediye başkanlarının tutuksuz yargılanması konusunda iradenizi ortaya koyun. Ülkemizin içinde bulunduğu bu ortamdan çıkmasının tek koşulu demokrasinin ve hukukun etkin ve ayrımsız bir şekilde tüm kesimler ve yurttaşlarımız için işletilmesidir.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında başlatılan ve darbecilere yönelik olduğu iddia edilen soruşturmalar, OHAL KHK’ları dayanak yapılarak kamuda gerçekleştirilen açığa almalar ve ihraçlar, siyasi iktidarın elinde tehlikeli bir silaha dönüşmüş durumdadır. Gerek ulusal, gerekse uluslararası hukukun en temel ilkeleri ayaklar altına alınarak yapılan ihraçlar ve açığa almaların somut hukuki deliller bir tarafa büyük ölçüde keyfi, siyasi fişlemeler üzerinden yapıldığı, mülki amirler ve yandaş sendikanın, intikam duygusuyla listeleri oluşturduğu konusunda en küçük bir şüphemiz yoktur.
Siyasi iktidarın, 15 Temmuz darbe girişimini fırsata çevirerek darbe girişimi ile hiç ilgisi olmayan ama kendisine muhalif olan herkesi susturmanın ve sindirmenin derdine düştüğü anlaşılmaktadır. 29 Ekim’de açıklanan 675 sayılı KHK ile ihraç edilenler arasında çok sayıda şubemizin, yürütme kurulu üyeleri ve sendikamızda aktif olarak mücadele eden üyelerimiz bulunmaktadır.
İhraç edilen üyelerimizin sendika içindeki görevlerine bakıldığında ülke çapında il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, mülki amirler, iktidarın yerel uzantıları ve yandaş sendika işbirliği ile KESK’e yönelik olarak özel bir çalışma yapıldığı anlaşılmaktadır. Yıllardır örgütlü mücadelemizi zayıflatmak için tüm olanaklarını seferber edenler, sendikal faaliyetlerimizden zorla suç üretmeye çalışan çok sayıda bakanlık müfettişi ve mülki amir darbe soruşturması sürecinde tutuklanmış, ihraç edilmiş ya da açığa alınmıştır.
672 ve 675 sayılı KHK’lar ile kamuda yaşanan ihraçların niteliğine, ihraç edilenlerin hangi gerekçe ile görevden alındığına ilişkin somut deliller ortaya konulmamış, ihraç edilenlere idare hukukunun temel ilkelerinden olan ‘savunma hakkı’ bile tanınmayarak açık bir şekilde “yargısız infaz” yapılmıştır. Tıpkı darbeciler gibi evrensel hukuku, anayasayı ve TBMM’yi askıya alarak hareket edenlerin darbecilerle aynı zihniyette oldukları her geçen gün daha açık bir şekilde görülmektedir.
15 Temmuz’dan bugüne kadar yaşadıklarımız, kimlerin gerçek anlamda darbeye karşı olduğu, kimlerin darbeci zihniyetle aynı çizgide olduğunu bir kez daha göstermiştir. Darbe fırsatçılığı yaparak ülkeyi kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda “tek adam yönetimi” ile yönetmek isteyenler karşılarında duracak hiçbir örgütlü ve dinamik güç istememektedir.
Bugüne kadar attıkları her adımda hukuku ayaklar altına alarak hareket edenler, yok saydıkları hukuk karşısında mutlaka hesap vereceklerdir. İktidarın bugüne kadar hayata geçirdiği tüm hukuk dışı uygulamalarda olduğu gibi, KHK’lar ile hukuksuz bir şekilde ihraç edilen üyelerimiz başta olmak üzere, hangi siyasi görüşten olursa olsun, haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilen herkes için hukuksal ve örgütsel mücadeleyi kesintisiz sürdüreceğimiz bilinmelidir.5.11.2016
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Tonguç ÖZKAN
BTS Adana Şube Başkanı
Sendikamızın aldığı karar üzerine iş bırakma eylemine katılan öğretmenlere ceza verilmesi üzerine davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıyan İstanbul 7 No’lu Şubemiz, AİHM’de görülen davayı kazandı ve mahkeme devleti verilen disiplin cezaları nedeniyle tazminat ödemeye mahkûm etti.
2010 yılında sendikamızın aldığı iş bırakma eylemine katılan öğretmenlere Avcılar Kaymakamlığı tarafından disiplin cezası verilmişti. Cezaya yaptığımız itirazlar sonuç vermeyince İstanbul 7 No’lu Şubemiz, süreci AİHM’ye taşıdı. Davayı görüşen AİHM, sendikal eyleme verilen cezayla eğitim emekçilerinin sendikal örgütlenme haklarının ihlal edildiği ve bu ihlal karşısında etkili iç hukuk yolları bulunmadığı sonucuna vardı. Mahkeme, “Türkiye-Yıldırım ve Diğerleri” kararıyla devlet tarafından ceza verilen öğretmenlere toplam 153 bin TL tazminat ödenmesi gerektiğine karar verdi.
Eğitim Sen İstanbul 7 Nolu Şube Başkanı Mehmet Emin Kırşanlıoğlu, son aylarda haksız ve hukuksuz bir şekilde hem kamu emekçilerine hem de Eğitim Sen üyelerine yönelik baskıların olduğunu, birçok Eğitim Sen üyesinin sadece sendikal faaliyetleri nedeniyle cezalandırıldıklarını ve hatta bir kısmının meslekten ihraç edildiğini hatırlattı. Kırşanlıoğlu, “Bu olay bir kez daha göstermiştir ki her türlü hukuksuz uygulamanın gelip dayandığı bir nokta var. Bu noktada hukuksuzluğa yol açanlar mutlaka bunun hesabını vermektedirler. Biz bu davada başından beri haklı olduğumuza inanıyorduk ve bu inancımız bugün olan bitenler karşısında da zerre kadar azalmamıştır. Sendikacılık suç değildir. Dün olduğu gibi bugün de haklıyız. Dünü kazandık, şimdi sıra bugünü ve yarını kazanmakta. Ne kadar üstümüze gelirlerse gelsinler, bilsinler ki boyun eğmeyiz ve mutlaka kazanacağız.” dedi.
Kararın kendilerine ulaştığını ve AİHM kararında belirlenmiş olan tazminat tutarının hesaba yatırıldığını ifade eden Kırşanlıoğlu, toplam 153 bin TL tazminat aldıklarını söyledi.
Kararı görmek için tıklayınız.
CUMHURİYETE SAHİP ÇIKIYORUZ, İŞTEN ATILAN ARKADAŞLARIMIZA SAHİP ÇIKIYORUZ, OHAL’E KARŞI ÇIKIYORUZ, KHK’LARA KARŞI ÇIKIYORUZ, FAŞİZME KARŞI ÇIKIYORUZ.
Sayın Basın, Partilerin Sayın Yöneticileri, Sayın Milletvekilleri, Meslek Örgütlerimizin, Odalarımızın, Derneklerimizin, İnanç Örgütlerimizin, Demokratik Kitle Örgütlerinin, Sivil Toplum Kuruluşlarının Sayın Yöneticileri ve Üyeleri,
29 Ekim 2016 tarihinde yayımlanan 675 ve 676 Sayılı KHK’lar ile kamu çalışanları, basın-yayın organları, savunma hakkı ve yükseköğretim kurumlarının yönetim yapıları hakkında düzenlemeler yapılmış; pek çok kamu çalışanı görevden alınmış, rektörlük seçimleri kaldırılmış, avukatların müvekkilleri ile görüşme hakları kısıtlanmış, haber ajansları, gazeteler ve dergiler kapatılmıştır. En son operasyonda 10.131 kişi işlerinden atılmıştır. Son olarak; 31 Ekim 2016 tarihinde ise 1924 yılından bugüne yayın hayatına devam eden Cumhuriyet Gazetesi’ne FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine “müzahir” oldukları ve örgüt adına suç işledikleri iddiasıyla operasyon düzenlenmiş, yöneticiler ve yazarlarının çoğu gözaltına alınarak yazarlar ve yöneticileri hakkında soruşturma başlatılmıştır. Aynı gün CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’a silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, Bu olaydan bir gün önce ise Diyarbakır Büyük şehir Belediye eş başkanları Gülten Kışanak ve Fırat Anlı tutuklanmıştır. Dün “BALYOZ”, “ERGENEKON” operasyonlarını yapanlar bugün KESK’e, CUMHURİYET gazetesi veya diğer basın-yayın kuruluşlarına, radyolara ve televizyonlara, Diyarbakır belediyesine hiçbir delile dayanmadan gayrihukuki yollarla, faşizmin tüm güç ve araçlarını kullanarak operasyon yapıyorlar.
Son 2-3 gün içinde yaşadıklarımız sonucunda “Darbe” gerekçe gösterilerek; yeni bir “darbe” niteliğinde, hukuka aykırı, demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri karşıtı baskı ve şiddet uygulamaları yeni boyutlar kazanmıştır.
Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinde ve Anayasada belirtildiği üzere; herkes sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama, çalışma, düşünce ve görüşlerini özgürce açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet; resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber almak ve vermek serbestliğini de kapsar. Ayrıca basın özgürlüğü yasalarımızla da koruma altına alınmıştır. Ancak OHAL’le birlikte 16 televizyon, 3 haber ajansı, 23 radyo, 45 gazete, 15 dergi, 29 yayınevi kapatılmıştır. İktidara soruyoruz? Nerede insan hakları? Nerede basın özgürlüğü? Nerede demokrasi? Nerede hukuk?
Cumhuriyet gazetesi gazetedir ve gazetecilik suç değildir. Suç ve suçlu arıyorsanız düne kadar ülkeyi birlikte yönettiğiniz Fetullah Terör Örgütünün kalemşörlüğünü yapan yandaş basında arayınız, AKP içinde arayınız, iktidarınızda arayınız. Aradığınız suç ve suçlular CUMHURİYET gazetesi içinde, KESK içinde, EĞİTİMSEN içinde, SES içinde, HABERSEN içinde, Tabip Odaları içinde değil kendi içinizdedir.
Cumhuriyet Gazetesinin dün yaptığı açıklama gibi; “Cumhuriyet Gazetesi 7 Mayıs 1924 tarihinde yayınlanan ilk sayısından itibaren ülkemizde her anlamda gerçek bir demokrasi kurulması için yayınını sürdürmüş, hiçbir hükümet ve hiçbir partinin gazetesi olmamıştır. Cumhuriyetin, Atatürk devrim ve ilkelerinin açtığı “aydınlanma” yolunda, aklın bağnazlıktan, bilimin dinden bağımsızlaşması, laiklik ilkesinin toplumca benimsenmesi için çaba gösteren bir gazetedir. Gerçek budur ve bundan ibarettir.”
Hiçbir gerekçe; evrensel hukuk ilkelerinin yok sayılmasını meşru hale getiremeyeceği gibi; temel insan hak ve özgürlüklerinin gasp edilmesini makul gösteremez.
"93 yaşına giren Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanan olaylar, akılla, hukukla, siyasetle izah edilemeyecek bir noktaya gelmiştir. Kesinlikle karşı çıktığımız darbe girişiminden sonra KHK’larla üç aydır yönetilen Türkiye’de, TBMM de by-pass edilerek en temel insan hakları olan ifade ve basın özgürlüğü, adil yargılanma gibi haklar, sıkıyönetim ve tahkikat komisyonları dönemlerinde bile böylesine kısıtlanmamıştır. Herhangi bir geçerli delile dayanmadan, yargı süreci olmadan işten atılan binlerce memur, seçilmiş Belediyelere kayyum atamalar, seçimle göreve gelmiş Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş başkanları Gülten KIŞANAK ve Fırat ANLI’nın tutuklanması gibi antidemokratik uygulamalar, yalnızca geçmişi Cumhuriyetimizle eş değer olan Cumhuriyet gazetesine değil, diğer kapatılan çok sayıda basın organlarına karşı yapılan bu müdahaleler kabul edilemez. Belirtilen gerekçeler ve kararlar, bütün yurttaşlarımız, basınımız ve kurumlarımız için ağır ve açık bir tehdit oluşturmaktadır.
Her türlü hukuksuz ve baskıcı, şiddete dayalı uygulamaları reddediyoruz. OHAL uygulamalarını ve KHK’leri reddediyoruz. Basın özgürlüğü, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti ilkeleri ve temel insan hak ve özgürlükleri, evrensel hukuk ilkeleri korunmalıdır.
Yaşanmakta olan olağanüstü koşullar; güçler ayrılığı ilkesi kapsamında, laik, demokratik parlamenter sistemin etkinliğinin artırılması ile aşılabilecektir. Bunun için yargı bağımsızlığının sağlanması, üniversiteler, meslek kuruluşları, sendikalar, sivil toplum kuruluşları gibi anayasal kurumların sürece dahil edilmesi şarttır. Akılcı, bilimsel ilkelere dayalı, katılımcı, politika ve uygulamaların; düşünce, ifade ve haber alma gibi temel insan hak ve özgürlüklerinin desteklenmesinin hukuk devletinin olmazsa olmaz sorumluluklarından olduğunu bir kez daha anımsatmak istiyoruz.
Bu basın açıklaması açıklamamıza katılan tüm partiler, meslek örgütleri, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, inanç örgütleri adına
ADANA EMEK VE DEMOKRASİ İÇİN GÜÇBİRLİĞİ BİLEŞENLERİ TARAFINDAN YAPILMIŞTIR.
Dr. Ali İhsan ÖKTEM
Adana Tabip Odası Başkanı
“Yargısız İnfaz” Niteliğindeki Hukuksuz İhraçlara Karşı Mücadelemiz Sürecektir!
Çıkarılan KHK’ler siyasal iktidarın elinde silaha dönüştürülmüştür. Siyasal iktidar KHK’ler ile kamu çalışanlarını açlığa mahkûm ederek diz çöktürmeye-biat etmeye zorladığı tüm çıplaklığı ile ortadadır. Eğitim Sen’in haklı ve ahlaklı taleplerine, Eğitim Sen’in 100 yıllık mücadele tarihine bakıldığında; Eğitim Sen’in mazlumun yanında, zalimin karşısında olduğu görülecektir. 29 Ekim 2016 tarihinde yayınlanan 675 sayılı KHK ile Türkiye genelinde 587’si MEB, 26’sı üniversitelerde olmak üzere 613 Eğitim Sen üye ve yöneticisi ihraç edilmiştir.
1 Eylül 2016 tarihinde çıkarılan 672 sayılı KHK ile değerlendirildiğinde bugüne kadar kamu görevinde çıkarılan toplam MEB personelinin sayısı 38 bin 294 olmuştur. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra MEB’de ihraç edilen toplam Eğitim Sen üyesi 718 kişidir. Geriye kalan ve ihraç edilen 37 bin 576 MEB personelin %95’inin sendikalı olduğunu da biliyoruz. Ancak eğitim iş kolunda Eğitim Sen dışındaki diğer birçok sendika kendi üyelerinin mağduriyetlerini hasır altına süpürerek, üyeleriyle ilgili dayanışma adına örgütsel ve hukuksal mücadele ile destek vermemeleri, sarı sendikacılığın ülkemizde zirve yaptığının açık göstergesidir.
AKP’nin yürüttüğü her türlü saldırı ve hukuk dışı uygulamalarda dün olduğu gibi bugün de KHK ile hukuksuz bir şekilde ihraç edilen üyelerimiz başta olmak üzere, haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilen herkes için hukuksal ve örgütsel mücadeleyi elbette kesintisiz olarak sürdüreceğiz.
İlimizde Şube Başkanımız ve Şube Sekreterimiz ’in de içinde olduğu toplam 17 MEB ve 1 Üniversite personelinin savunma hakkı tanınmadan ihraç edilmesinin, hukuktaki karşılığı; yargısız infazdır. Arkadaşlarımızı ihraç eden bu zihniyeti kınıyor, örgütsel ve hukuksal mücadeleyi büyüterek yaşamın her alanında bu arkadaşlarımızla maddi ve manevi olarak dayanışmada bulunmamın, en temel ilkelerimizden biri olduğu unutulmamalıdır.
Görevli oldukları okullarda iş barışına, eğitime ve öğretime olumlu katkı sunma adına fedakârca çalışan üye ve yöneticilerimizin ihraç edilmesini hukukun, ahlakın ve vicdanın neresine konulacağını açıkça merak ediyoruz. Unutmayın! Yarattığınız bu hukuksuzluk bir gün sizleri de mahkûm edecektir.
Devletin tüm imkân ve olanaklarını siyasi istikballeri için kullanan sizler; toplumsal muhalefeti örgütleyen, iş ve ücret güvencesinde ödün vermeyen, onurlu bir hayat- insanca yaşam diyen, kamusal, bilimsel, laik ve anadilinde eğitim diyen, Eğitim ve Bilim Emekçilerinin yarattıkları değerlere gücünüz yetmeyecektir. Ve unutmayınız ki bu fütursuzca saldırılarınızla çocuklarınızın da geleceğini sizler karartıyorsunuz.
Bizler bu topraklarda emeğin hakları, barış ve demokrasi için mücadele etmenin zor, bedelinin ağır olduğunu ne kadar iyi biliyorsak, son sözü söyleyenlerin de mücadele edenler olduğunu o kadar iyi biliyoruz. Onursuzca yaşamayı tercih edeceğimizi sananların yüzüne bu gerçek tokat gibi çarpacaktır. Son sözü biz söyleyeceğiz! Direne Direne Kazanacağız!03.11.2016
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Bilindiği üzere 672, 675 sayılı KHK’lerle binlerce kamu emekçisi sorgusuz sualsiz bir şekilde görevinden ihraç edilmiş, aileleriyle birlikte yüz binlerce insan mağdur edilmiştir. Konfederasyonumuz KESK, KHK keyfiyetiyle işinden edilen kamu emekçilerinin hakları doğrultusunda çok yönlü olarak mücadeleyi sürdürmektedir. İhraç edilen üyelerimizin işe iadesi ve diğer hakları konularındaki hukuki süreç sendikalarımız tarafından yürütülmekle birlikte, konfederasyonumuz mağdur edilen tüm kamu emekçilerinin gerek hukuki süreçler, gerekse diğer hakları yönünden bilgilendirilmesini tüm kamu emekçilerinin sözcüsü ve mücadele örgütü olma bilinciyle sürdürmektedir.
Sürece dair pek çok sorunun yanı sıra KHK’lerle görevinden ihraç edilen kamu emekçilerinin, emeklilik ve genel sağlık sigortası haklarına ilişkin durumlarının nasıl işleyeceğine dair çokça soru gelmektedir. Bu konudaki kafa karışıklığını ortadan kaldırmak, üyelerimizin ve kamu emekçilerinin bu konulardaki hakları konusunda doğru bilgilendirilmesi, her hangi bir hak kaybının oluşmaması açısından önemlidir.
KHK’lerle İhraçta, Emeklilik Hakkı;
KHK’lerla ihraç edilen kamu emekçilerinin emeklilik hakkı ile ilgili ikili bir durum söz konusudur.
Sosyal Güvenlik primlerinin tamamı Emekli Sandığına yatan, çalışma sürelerinin tamamı sadece memuriyette geçenler için, emekli maaşı ve emekli ikramiyesi ödemesinde sorun bulunmamaktadır.
Dolayısıyla ihraç edildiği tarihte, emekli sandığından emeklilik hakkını kazanmış kamu emekçilerinin ikramiyeleri de, emekli maaş ödemeleri de yapılacaktır.
Ancak hizmet süresi içinde SSK ve BAĞKUR primleri olan kamu emekçileri içinse 26.01.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6270 sayılı Kanun geçerlidir. Bu durumda olan kamu emekçileri de işçilerin kıdem tazminatı alma hakkı esaslarına endekslenmiştir ve hizmetinde 1 gün bile SSK ve BAĞKUR primi olanlara aylığı bağlanır, ancak ikramiyesi ödenmez şeklindedir.
Bundan kaynaklı ihraç edilen kamu emekçilerinden hizmet prim ödemelerinin içinde SSK ve BAĞKUR primi olanlara emekli maaşı bağlanacak, ancak emekli ikramiyesi ödenmeyecektir.
KHK’lerle İhraçta Genel Sağlık Sigortasından Faydalanma Hakkı
Kişi görevine son verildiği tarihten itibaren genel sağlık sigortasına 100 gün hak sahibidir,
100 günün sonunda eşi çalışıyorsa ondan yararlanmak için, ilgilinin ikamet ettiği ilçedeki Sosyal Güvenlik Merkez Müdürlüğüne başvuru yapacaktır,
Eşi çalışmıyorsa, 100 gün sonra bağlı bulunduğu kaymakamlığa gelir testi için, kendisi, eş ve varsa çocukları(okumuyorlarsa) ile ilgili başvuruları yapar. Kaymakamlığın belirlediği GSS ile ilgili çıkan rakamı ödeyerek GSS den faydalanır,
Çocuklar ise, lisede (20 yaşına kadar), üniversitede (25 yaşına kadar) devlet güvencesindedir. Okul durumu yok ise kaymakamlıklarda gelir testine girecek, orada belirlenen tutarı ödeyerek sağlık hizmeti alacaklardır.
BASIN AÇIKLAMASI VE OTURMA EYLEMİ
Faşizme Karşı El Ele Vereceğiz, Birbirimize Kenetlenip Bu Darbeyi Püskürteceğiz!
Onursuzca yaşamayı tercih edeceğimizi sananların yüzüne bu gerçek tokat gibi çarpacaktır. Son sözü biz söyleyeceğiz!
Direne Direne Kazanacağız!
1 KASIM 2016 - SALI SAAT:18.00-19.00
ATATÜRK PARKINDA EYLEMDEYİZ.
KESK ADANA
İhraç edilen kamu emekçileri için Adana Atatürk parkında gerçekleştirilen basın açıklamasına Adana CHP Milletvekilleri, Çukurova Belediye başkanı , Siyasi partilerin temsilcileri, Sendikalar ve Sivil toplum örgütlerinin yoğun katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
29 Ekim gecesi çıkarılan KHK’lerle binlerce üyemiz, akademisyen ve kamu emekçisi ihraç edilerek işinden 10138 kişi atılmıştır. İlimizde 18 Eğitim Emekçisi, 2 Sağlık Emekçisi SES Üyesi, 1 Kültür Sanat Sen’den üye ve yöneticileri ihraç edilmiştir.
İşimiz, ekmeğimiz, geleceğimiz, diplomalarımız, kazanılmış haklarımız, sendikal haklarımız hukuk tanımaz bir keyfiliğin tasallutu altındadır.
Gerekçe olmayan gerekçelerle, sendikal eylem ve etkinliklerimiz “suç”muş gibi gösterilerek, idari kararlarla cezalandırılmıştır. Gerçek suçlular ve suç işleyenler karanlığı sever, işledikleri suçları karanlığın örttüğüne inanırlar.
Bunun için gece KHK’leri kamu emekçilerinin “keskin kılıcı” olarak baş almaya devam ediyor.
Bunun için ne kaldıysa gazete, internet yayını, basın kapatılarak susturuluyor.
Bunun için rektörlük seçimleri kaldırılıyor. Bunun için savunma hakkı sınırlandırılıyor, avukatlık mesleği denetim altına alınıyor.
KARANLIKTA VE “KARANLIK” OLARAK İŞLEDİĞİNİZ SUÇLAR GÖRÜNMEZ DEĞİLDİR!
Kamu emekçilerinin iş hakları, çalışma hakları, müktesep hakları, emeklilik hakları, sendikal hakları, sahip oldukları güvenceleri bir çırpıda, büyük bir keyfilikle yok sayılıyor.
Bunlar KHK yapıcılarının insafına ve takdirine bağlı konular değildir.
Bunlar “hak”tır. Kazanılmış hak ve hak kavramıyla keyfi biçimde oynayamazsınız.
Darbe girişiminin ihalesini kamu emekçilerinin sırtına yükleyemezsiniz.
İşimizle, ekmeğimizle oynayamazsınız.
OHAL rejimi demokrasinin, sendikal hakların, kuvvetler ayrılığının köküne kibrit suyu dökmektir. Tam bir keyfi rejim inşasıdır.
2023 Cihan Devleti proje ve hayalinizin parçası değiliz. Olmayacağız!
Derhal ILO şartlarına, uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınan
Sendikal hak ve hukuk normlarına dönün.
Sendikal eylem etkinliklerden dolayı ihraç ettiğiniz üyelerimizi işlerine iade edin.
OK YAYDAN ÇIKMIŞTIR!
Buradan herkesi, parlamentoyu, siyasi partileri, sendikal konfederasyonları uyarıyoruz.
Daha fazla izleyip, bekleyemeyiz.
KHK keskin kılıcının ne zaman bizim başımızı keseceğini beklemek için sıraya giremeyiz.
Haklarımız için, işimiz, ekmeğimiz için,
HAK İÇİN HER TÜR DEMOKRATİK MÜCADELE MEŞRUDUR!
Kurumlar Adına
TONGUÇ ÖZKAN
BTS Adana Şube Başkanı
Hükümetin darbeci mantıkla hazırladığı KHK'lar ile yaptığı tüm "yargısız infaz" uygulamalarına karşı mücadelemiz kesintisiz sürecektir!
Dahası...
Cumhuriyet’in 93. Yılı Kutlu Olsun!
Türkiye’de yaşayan farklı kimlik, kültür ve inançlara sahip halkların emperyalist işgale karşı omuz omuza verdikleri mücadele sonucunda Cumhuriyet’in ilan edilişinin üzerinden 93 yıl geçti.
Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde halkların emperyalizme karşı yürüttükleri ortak mücadele üzerinden yükselen halkçı, eşitlikçi, özgürlükçü ve barıştan yana değerler, tekçi, ayrımcı ve dayatmacı politika ve uygulamalarla yok sayılmaya çalışılmaktadır.
Yıllardır “Yurtta barış, dünyada barış” anlayışına temelden aykırı bir şekilde hareket eden, iç ve dış politikada savaş ve şiddete dayanan anlayışın bugün ülkeyi getirdiği nokta ortadadır. Emek, demokrasi ve barış talepleri karşısına ırkçı-şoven politikalarla çıkanlar, baskıcı ve ayrımcı uygulamalarla halkları birbirine karşı kışkırtarak düşman etmeye çalışmaktadır.
Türkiye’de yaşayan halkların özlemi ve talebi, kimsenin kimliği, dini inancı ve siyasi görüşü nedeniyle baskı ve ayrımcılığa uğramadan eşit haklar temelinde yaşama hakkına saygı gösterilmesidir.
Türkiye’nin ihtiyacı, başkanlık sistemi dayatması üzerinden ülkeyi fiilen OHAL koşullarında yönetmeyi hedefleyen “tek adam yönetimi” değil, halkların gerçek anlamda egemen olduğu, kendi kendini yönetme iradesine ipotek konmayan gerçek anlamda laik ve demokratik bir Cumhuriyet’tir.
Eğitim Sen olarak, sadece takvimde sırası geldiği için değil, halkın gerçek anlamda egemen olduğu, insan hak ve özgürlüklerinin, hukukun üstünlüğünün eksiksiz bir şekilde hayata geçirildiği, tüm bireylerin özgür ve demokratik bir ülkede barış içinde bir arada yaşaması dileğiyle, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz.
Şube Yürütme Kurulu
HAKSIZ, HUKUKSUZ AÇIĞA ALMALARA VE İHRAÇLARA SON VERİLSİN!
İşten atılan, geleceği karartılan, gözaltına alınan ve tutuklanan üyelerimiz üzerinden bizleri sindirmeye çalışanlar, yeni KHK’larla bu baskı dalgasının yaygınlaşacağı söylemiyle kamusal alanı tümüyle ipotek altına almaya çalışmaktadırlar. Açığa alınan üyelerimiz ve yöneticilerimiz idarecilerin keyfi tutumunun, isimsiz ihbarların ve hukuksuz sözde istihbaratı bilgilerin bu hukuksuzluklara dayanak yapıldığı ortadadır.
İşyerlerinde örgütlenme amacıyla yaptığımız toplantılara katılan sendikalı-sendikasız tüm öğretmenlerin, kaygı ve korku içinde görevlerini icra etmeye çalıştıklarına üzülerek tanıklık ediyoruz. Kaygı ve korku içersin de görevlerini sürdüren öğretmenlerin; özgür bireyler yetiştiremeyeceği açıkça ortadadır. Öğretmen açıkça biat etmeye zorlanmaktadır. Biat eden öğretmen ise soran-sorgulayan nesiller değil, biat edecek nesiller yetiştireceği açıkça ortadadır. Ama Eğitim Sen var oldukça bu olumsuzlukların karşında dimdik duracaktır.
Darbecilerle mücadele adı altında baskıyı derinleştirip hukuksuzluğu kural haline getirenlere sesleniyoruz: Düne kadar işbirliği içinde bulunduğunuz cemaatle mücadele adına haklarımızı yok saymanıza izin vermeyeceğiz. İşbirliği içinde olduğunuz cemaatlere boyun eğmediğimiz gibi yeni talanlarınıza, yeni işbirlikçilerinize ve derinleşen kadrolaşma saldırınıza da boyun eğmeyeceğiz. OHAL’i kendine kalkan yaparak emekçilere, demokratik haklara ve özgürlüklere saldıranlar tüm bunların hesabını verene dek mücadelemize her koşulda devam edeceğiz. Hukuksuz bir şekilde, kendilerini savunma hakkı tanınmadan kamu alanından ihraçlarını kabul etmeyeceğiz.
AKP Hükümeti 7 Haziran seçimleri sonrası daha da belirginleşen otoriter yönetim anlayışını, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında toplumsal alanın tümüne dayatmaktadır. Siyasal iktidarı paylaşım kavgasının sonucu olarak ortaya çıkan kanlı darbe girişimine yaslanarak adeta sivil darbe ortamı yaratılmıştır. OHAL ilanı ve OHAL sınırlarını aşan sıkıyönetim uygulamalarıyla muhalif tüm kesimlere yönelik cadı avı yürütülmektedir.
Kitlesel gözaltılar, tutuklamalar ve işten çıkarmalarla demokratik alan daraltılmış, iş güvencesinin ortadan kaldırılması adına peş peşe düzenlemeler yapılmış, ayrımcı, cinsiyetçi, mezhepçi dayatmalar ve laiklik karşıtı politikalarla toplumsal kutuplaşma derinleştirilmiş, cezasızlık politikası genişlemiş, işkence ve kötü muamele adeta kural haline getirilmiş, ekolojik talanın önündeki son engeller de kaldırılmış ve iş cinayetleri tırmanmıştır.
Kamu hizmetinden ihraç edilenler ve açığa alınanlar, neden cezalandırıldığına ilişkin somut gerekçeler kamuoyu ile açık biçimde paylaşılmamıştır. Bunun yanı sıra adil yargılanma hakkı tümüyle ihlal edilmektedir. Öte yandan cemaat lideri ile boy boy fotoğrafı olanlara, cemaate kamunun olanaklarını yıllarca peşkeş çekenlere, işyerlerinde kamu emekçilerini birlikte sindirmeye çalışanlara yönelik kapsamlı bir soruşturma söz konusu değildir. Darbe girişiminin siyasi ve askeri sorumluları derhal açığa çıkartılmalı, OHAL kaldırılarak demokratik haklar ve özgürlükler daha fazla ihlal edilmemelidir.
OHAL’i kendine kalkan yaparak emekçilere, demokratik haklara ve özgürlüklere saldıranlar tüm bunların hesabını verene dek mücadelemize her koşulda devam edeceğiz. Barış, özgürlük ve demokratik haklarımız için mücadelemize devam edeceğiz.
Bilinmelidir ki hukuksuz bir şekilde açığa alınan arkadaşlarımız yalnız değildir. Derhal bu cadı avına son verilmelidir. Kamu alanının tümünde yaşanan haksız ve hukuksuz açığa alma ve ihraçlara son verilmelidir.
KESK olarak arkadaşlarımızın yanındayız ve arkadaşlarımız görevlerine dönene kadar her türlü dayanışmayı gösterip mücadele edeceğiz. Konfederasyonumuza ve Konfederasyonumuza bağlı sendikalar, 15 Temmuz 2016’da Türkiye’nin darbeler tarihine bir yenisinin eklenmesi girişimine karşı açık bir tutum almıştır. Bizler; eşit, özgür, demokratik ve barış içinde bir Türkiye için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Sivil ya da askeri darbeler çözüm değil! Çözüm emek, barış ve demokrasi güçlerinin ellerinde şekillenecektir.27.10.2016
Baskılar bizi yıldıramaz!
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
MEB’in Performans Değerlendirme Dayatması Kabul Edilemez!
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), bugüne kadar uyguladığı politikalarla okulları birer “ticari şirket” gibi yönetmek, eğitim emekçilerinin daha fazla çalıştırılmasını sağlamak amacıyla performans değerlendirme uygulamalarına başlayacağı bizzat Bakan İsmet Yılmaz tarafından açıklanmıştır. Bakan Yılmaz, hem velilerin hem de öğrencilerin öğretmeni değerlendireceğini, değerlendirmenin her yıl yapılarak öğrenci ve velilerin öğretmenlere not vereceğini açıklamıştır.
Kamusal bir hizmet olması gereken eğitimin tüm süreçlerinde “piyasanın” kurallarını işletmeye çalışan, eğitimde nitelik değil, mal üretiminde geçerli olan “kalite” için çırpınan tamamen siyasallaşmış kadroların performans değerlendirme uygulaması ile ne kadar “bilimsel” ve “objektif” hareket edeceği, geçmiş uygulamalarına bakıldığında apaçık ortadadır.
MEB tarafından uygulanmak istenen performans değerlendirme sistemi, öğretmenlik mesleğini değersizleştirmenin geldiği noktayı göstermektedir. Öğretmen-öğrenci ilişkisini alt üst etmesi kaçınılmaz olan ve öğrenci ve velileri “müşteri memnuniyeti” anlayışı çerçevesinde değerlendiren bu uygulamanın, öğretmenlerin müşterileri (öğrencileri) memnun etmek için daha fazla çalışmaya itmesi, dolayısıyla çalışma saatlerinin artması ile sonuçlanması kaçınılmazdır.
İlk bakışta okulların ve öğretmenlerin öğrenciler ve veliler tarafından denetleneceği, bunun da eğitimin daha sağlıklı işlemesi için gerekli olduğu iddia ediliyor olsa da, ortaya çıkacak sonucun tam tersi olması kaçınılmazdır. MEB, performans değerlendirmesi uygulamasını uygulamadan önce şu sorulara yanıt vermelidir;
- Öğrenci ve veliler, öğretmen ve yöneticilerin performans değerlendirmesini hangi objektif ve bilimsel kriterler üzerinden yapacaktır?
- Öğretmenin öğrenci tarafından bir tür sınava tabi tutulması ve not ile değerlendirilmesi eğitim sürecindeki öğretmen-öğrenci ilişkisini nereye taşıyacaktır? Bu durum öğretmenin öğrenciyi değerlendirme sürecini olumsuz etkilemeyecek midir?
- Böyle bir uygulamayla öğretmenin üzerindeki bu “Demokles’in Kılıcı” misali baskı ile mesleğini gerçek anlamda etik ilkeler üzerinden yürütebilmesi mümkün müdür?
- Eğitim emekçilerinin üzerindeki baskı, sürgün ve cezalar devam ederken, eğitimde yaşanan siyasi kadrolaşma uygulamaları bütün hızıyla sürerken yapılacak değerlendirmelerin objektif ve güvenilir olması ne kadar mümkündür?
Öğretmenlere performans değerlendirmesi adı altında puan verilmesi ve bu puanların değerlendirme ölçütü olarak kullanılacak olması, eğitimde yeni çatışmaların ortaya çıkmasına neden olacaktır. MEB’in asıl hedefi, öğretmenlerin performansını ölçmek bahanesiyle, eğitimde ücretli, sözleşmeli ve güvencesiz istihdamı yaygınlaştırmak, uzun vadede eğitim emekçilerinin sınırlı iş güvencesini ortadan kaldırmaktır.
Performans değerlendirmesi uygulamasında öğretmenlerin yaptıkları işin niteliğinden çok “yüksek performans” üzerinden bireysel değerlendirmeye tabi tutulması, okullarda herkesin birbirinin “rakibi” olduğunu düşüncesinin gelişmesine ve iş barışının bozulmasına neden olacaktır. Bu uygulama ile ayrıca okullarda görev yapan eğitim emekçileri ile öğrenci ve veliler başta olmak üzere, eğitimdeki çeşitli kademelerde yer alan yönetim organları (okul yönetimi, ilçe milli eğitim müdürlüğü, il milli eğitim müdürlüğü vb) ile ilişkilerde koşullandırılmış ve bağımlılık (yaranma, tabi olma, hoş görünme vb) ilişkilerini daha da geliştirmesi kaçınılmazdır.
Eğitimde başarının arttırılması için uygulandığı iddia edilen performans değerlendirme uygulamalarının on binlerce ücretli öğretmenin güvencesiz olarak çalıştırıldığı, sözleşmeli öğretmenlik uygulamasının hızla yaygınlaştığı ve siyasi-ideolojik müdahalelerle sürekli değiştirilen eğitim sistemine en küçük bir katkı sunması mümkün değildir.
Milli Eğitim Bakanlığı eğitim emekçilerine performans dayatması yaparak onları daha fazla çalıştırmaya, adım adım güvencesiz çalışma ilişkilerine mahkum etmek yerine, öncelikle eğitimde yaşanan sorunlar karşısında neden kalıcı çözümler üretemediğini sorgulamalıdır.
Eğitim Sen olarak “performans değerlendirmesi” bahanesiyle öğretmenleri öğrenciler ve velilerle karşı karşıya getirecek, öğrenciyi memnun edilecek müşteri, öğretmeni “satış görevlisi”, öğrencileri ve velileri birer “müşteri” olarak gören piyasacı mantığı eğitim sürecinin her aşamasında meşrulaştıracak böylesi bir uygulamayı onaylamak mümkün değildir.
MEB, eğer eğitim sistemi için faydalı bir şey yapmak istiyorsa, eğitim emekçilerini bireysel performans değerlendirme tehdidi ile hizaya getirmek ve disipline etmekten derhal vazgeçmeli, uyguladığı eğitim politikalarının neden birer birer çöktüğünün yanıtını aramalıdır.