egitimsen2

egitimsen2

Büro Emekçileri Adana Şubesi Memur Sen ile Hükümet arasında imzalanan ilke altı ay için yüzde 6 sonraki 6 ay için 5 şeklinde imzalanan toplu sözleşmenin tarihi bir başarı gibi gösterilmesine tepki göstererek Memur Sen’e sordu “Yüzde 8,6 olan zammı yüzde 11 olarak ifade etmek mi tarihi başarıdır?”

İnönü Parkında bir araya gelen BES üyeleri meşruluğu tartışılacak olan hükümetle toplu sözleşme yapıldığını belirtti. Açıklamayı okuyan BES Adana Şube Başkanı Sabahat Mutluay, geçtiğimiz yıl Kamu emekçilerinin gasp edilen 2014 yılı enflasyon farkının üzerinin örtüldüğünü ifade etti. 2013’te imzaladığı toplu sözleşme ile hükümetin teklifinin altında bir zamma imza atarak alay konusu olan Memur Sen’i “hesap bilmeyen sendika” olarak niteleyen Mutluay, “Şimdfi de 2016 yılı için kamu emekçilerinin alacağı zam yüzde 8,76 iken yüzde 11 olarak ifade edip algı operasyonu yaratmak mıdır tarihi başarı?” diye sordu.

ALIM GÜCÜMÜZ DÜŞÜYOR

7 haziran seçimi sonrası hükümet çıkarmamak için her yolu deneyenlerin siyasi ikballeri için gözlerini kırpmadan ülkeyi kaos ve çatışma ortamına sürüklemekten geri durmadığını dile getiren Mutluay, 1 Kasım genel seçimine giderken ülke ekonomisinin de kırmızı alarm verdiğini söyledi. Doların tarihi rekorlar kırdığını ifade eden Mutluay, emekçilerin alım güçlerinin her geçen gün düştüğünü belirterek Memur Sen’e sordu “ücret adaletsizliklerinin altına imza atmak mıdır tarihi başarı? Zaman zaman açıkladığınız yoksulluk ve açlık sınırı rakamlarını neden açıklıyorsunuz? Madem açıklıyorsunuz yoksulluk sınırının altındaki maaş zamlarını kamu emekçilerine dayatırken hiç mi utanmıyorsunuz?” Mutluay 1 Kasım’dan sonra kim iktidar olursa olsun talepleri için mücadelede kararlı olacaklarını kaydetti. (Adana/EVRENSEL)

CHP Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer Sendikamızı ziyaret ederek, genelde eğitimde yaşanan sorunlarla ilgi, özelde ise Yavuz Selim Ortaokulunda norm kadroya düşen öğretmen arkadaşlarımızın sorunlarıyla ilgili bir görüşme gerçekleştirildi. Yapılan bu görüşme sonunda İl Milli Eğitim Müdürüyle görüşen Tümer, görüşme sonucunu sendikamızla paylaşmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer, Türkiye'de uygulanan 4+4+4 eğitim sistemiyle büyük yara aldığını ifade etti.

Eğitim-Sen Adana Şubesi'ni ziyaret eden Tümer, Türkiye'nin gelişiminin ve hemen her alanda dünya ülkeleriyle rekabet edebilmesinin eğitimle mümkün olabileceğini hatırlattı. Tümer, "Maalesef ülkemiz eğitim sisteminin yanlışlığından dolayı büyük yara alıyor. Çocuklarımız ezbere dayalı, pratikten yoksun bir eğitim modeli içerisinde adeta debeleniyor. Sistem minik çocuklarımızı birbirleriyle yarıştırmaktan öteye gidemiyor. Öte yandan eğitimdeki kadrolaşma hırsı öğrencileri sağlıklı bir eğitim-öğretimden yoksun bırakıyor." dedi.

Sağlıklı bir eğitim sistemi için öğretmenlerin başta ekonomi olmak üzere bazı kaygılarının giderilmesi gerektiğine inandığını belirten Tümer, atanamayan öğretmenlerin sorunlarının giderilmesinin şart olduğunu sözlerine ekledi.

Adana'da eğitim-öğretimde birçok sorun yaşandığını belirten Eğitim-Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz ise plansız, altyapısı hazırlanmadan hayata geçirilen okulların öğretmenler üzerinde olumsuz etki meydana getirdiği söyledi. Öğretmenlerin sendikal faaliyetlerine göre ayrıştırıldığını kaydeden Karagöz, "Başta atamalar olmak üzere öğretmenlerimiz ötekileştirmeye maruz kalıyor. Norm kadro sorunuyla karşı karşıya bırakılan öğretmenlerimiz birçok sorun yaşıyor." diye konuştu.

12 Eylül Zihniyeti ve Uygulamaları AKP İle Sürüyor!

12 Eylül Zihniyeti ve Uygulamaları AKP İle Sürüyor!

12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 35 yıl geçti. 12 Eylül 1980 ve sonrasında yaşanan acılar, aradan 35 yıl geçmiş olmasına rağmen hala silinmedi. 12 Eylül ile yaratılmak istenen baskıcı ve otoriter yönetim zihniyeti, bugün AKP eliyle daha da derinleştirilerek sürdürülüyor.

12 Eylül, “Türk-İslam sentezi” anlayışının özellikle eğitim sistemi içinde kurumsallaşmasını sağlarken, AKP eliyle eğitimin ve toplumsal yaşamın bütün alanlarında hayata geçirilmeye çalışılan tekçi, baskıcı ve otoriter yönetim anlayışının yaygınlaşmasını sağlamıştır.

Aradan geçen 35 yıl içinde eğitimi ticarileştirme ve dinselleştirme uygulamaları tüm hızıyla sürmüş, bir taraftan laik ve bilimsel eğitime açıkça meydan okunurken, diğer taraftan temel insan haklarından olan anadilinde eğitim hakkına yönelik yasak ve engeller ısrarla devam ettirilmiştir. Bugünden geriye doğru baktığımızda, 12 Eylül rejiminin uygulamaları ile AKP eliyle ulaşılmak istenen hedeflerin bire bir aynı olduğu görülmektedir.

12 Eylül darbe Anayasasının özünü oluşturan yasakçı, statükocu, tekçi ve farklılıkları yok sayan yaklaşımlar, demokrasiyi özümsemiş, örgütlü ve bilinçli bir toplum yaratma çabalarının önünde ciddi birer engel olarak varlığını sürdürmektedir. Örgütlü toplum hareketinin oluşumunu tamamen reddeden 12 Eylül anlayışı ve onun günümüzdeki temsilcileri, en temel demokratik hak ve eylemlerin, toplumun ve bireylerin örgütlü mücadelesinin önüne yeni engeller çıkarmaktadır.

Devletin doğrudan bir baskı ve şiddet aygıtına dönüştüğü o günlerden bugüne hayatımızdaki birçok şey değişmiş, fakat siyasi hayatımızda başta yaşam hakkı olmak üzere eşitlik, özgürlük, demokrasi, insan hakları vb. en temel ilkeler “buzdolabına” kaldırılmıştır.

12 Eylül öncesinde “koşulları olgunlaştırmak” adına başlatılan çatışma ve kutuplaştırmaların bir benzerinin son dönemde yeniden uygulanmaya çalışılması ve ülkeyi “iç savaşa” sokma yönündeki girişimler ve fiili sıkıyönetim uygulamalarının giderek yaygınlaşması, 12 Eylül’e egemen olan zihniyetin, AKP ve diğer ırkçı-şoven kesimler eliyle yaşatıldığını göstermektedir.

12 Eylül Anayasası’nın dahi askıya alındığı, tek adam rejiminin fiilen uygulandığı, muhalif tüm kesimlerin susturulmak istendiği bir dönemde, Türkiye’nin yönetilme biçimini sadece “otoriter” olarak tanımlamak elbette yeterli değildir. Bugün darbeci bir yönetim aklı arayanlar, “yaşam hakkı”nı yok sayan uygulamalara, siyasi partilere ve farklı kimliklere yöneltilen kitlesel şiddete,  sendikasızlaştırma politikalarına, iş cinayetlerine, kadın cinayetlerine, özel güvenlik bölgeleri üzerinden yürütülen katliam politikalarına, son olarak Cizre’de hukuku, insanlığı, yaşam hakkını ayaklar altına alan savaş politikalarına bakabilirler.

Geçmişinde kanlı askeri diktatörlükler bulunan çoğu ülke, askeri darbeleri ve darbecileri yargı önüne çıkararak, işledikleri suçlardan dolayı yargılayarak geçmişleri ile yüzleşmişlerdir. Türkiye 12 Eylül darbecilerini ve onların izinden gidenleri yargılamadığı, o düzenin yarattığı ve bugün daha da derinleştirilerek süren tüm yasak ve kurumları ortadan kaldırmadığı sürece darbelerle ve darbeci zihniyetle hesaplaşmış sayılmayacaktır.

35. yılında Türkiye’nin en karanlık dönemini ifade eden 12 Eylül ve onu temsil eden karanlık zihniyetle hesaplaşmak, her türden gericiliğe, ırkçılığa, şovenizme ve kendi halkına düşman olan faşizan yönetim zihniyetine karşı barışın, kardeşliğin, eşitlik ve özgürlük düşüncelerinin toplumda yaygınlaştırılması ile mümkündür.

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı Kurban Bayramının okulların açılmasından hemen sonraya gelmesi nedeniyle okulların 28 Eylül'de açılmasına karar vermişti. Yapılan açıklamada 14-18 Eylül arasında yapılamayan derslerin okulun kapanış tarihinin 1 hafta ertelenmesi yoluyla takviye edileceği, 21-23 Eylül arasında yapılamayan derslerin ise yıl içerisinde telafi edilmesi gerektiği belirtilmişti.

 

Bugün MEB İnsan Kaynakları Genel Müdürü Hamza Aydoğdu tarafından yapılan açıklama sonrasında öğretmenlerin 23 Eylül öğleden sonraya kadar idari izinli sayılmaları nedeniyle 21-23 Eylül tarihleri arasındaki derslerin telafi edilmesi zorunluluğu ortadan kalkmış oldu.

toplumsal cinsiyetEğitimde Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddet Araştırması

Sonuçları için tıklayınız.

Artık Yeter! Ölümlere Seyirci Kalmayalım, Barışı ve Yaşamı Savunalım!

Artık Yeter! Ölümlere Seyirci Kalmayalım, Barışı ve Yaşamı Savunalım!

AKP’nin 7 Haziran seçimleri sonrasında tek başına iktidarını kaybetmesinin ardından, içeride ve dışarıda savaş politikalarının yeniden devreye girmesinin bedelini ülke olarak en ağır şekilde ödemeye devam ediyoruz. Gerek Başbakan Davutoğlu’nun “Bu vatan için evlatlarımızı feda etmeye hazırız” ifadesi, gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu ülke toprakları şehit kanı ile yoğrulmaya devam edecektir” sözlerinin ardından, savaşın bedelini ülkenin yoksul halk çocukları canlarıyla ödemeyi sürdürmektedir.

Yıllardır şiddet ve baskı politikalarında ısrar ederek, “yurtta barış, dünyada barış” için gereğini yapmak yerine, erken seçimlerde “tek başına iktidar” için gözlerini kan bürüyenlerin “inadına savaş” hırsı yüzünden, gencecik canlar hayatının baharında toprağa düşmeyi sürdürmektedir. Son iki aydır Suruç, Varto, Silopi, Silvan, Cizre ve Yüksekova’da yaşanan çatışmalar sonucunda aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda insan hayatını kaybetmiş, ateş yine düştüğü yeri yakmıştır.

Yarbay Mehmet Alkan’ın kardeşinin cenazesinde söylediği “Düne kadar çözüm diyenler, neden şimdi savaş diyor?” sorusu yanıt beklerken, dün akşam saatlerinde Hakkari-Dağlıca’da yaşanan saldırı sonucunda yine yüreklere ateş düşmüştür. Eğitim Sen olarak hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diliyor, barış ve kardeşliği savunmak yerine, savaşı ve ölümü kutsayanları lanetliyoruz.

Günlerdir yaşanan çatışmalardan “siyasi rant” çıkarmaya çalışanlar “Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz.” sözünü unutmamalıdır. Her gün cenazelerin geldiği, gözyaşlarının sel olup aktığı bir ülkede birilerinin “koltuk hırsı” uğruna, inadına savaş çığırtkanlığı yapmasını ve daha çok ölüm istemesini kabul etmek ya da onaylamak mümkün değildir.

Türkiye’de yaşayan ve halkların kardeşliğine inanan kesimler yıllardır benimsenen çözümsüzlük politikaları nedeniyle ağır bedeller ödemiş, telafisi mümkün olmayan acılar yaşamıştır. Bugün yaşanan ölümlere “Artık yeter!” demenin vakti gelmiştir. Barışa sahip çıkmak, ölümü değil yaşamı savunmak, silahların yerine demokratik siyasetin konuşması için ısrarcı olmadıkça daha büyük acıların yaşanmasının önüne geçilemez. “Artık Yeter! Ölümlere Seyirci Kalmayalım, Barışı ve Yaşamı Savunalım!”

Hepimizin başı sağ olsun…

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu

 

Basına ve Kamuoyuna;

Adana Saimbeyli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne skandal atama.

Saimbeyli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne vekâleten yeniden atanan Yusuf Akpolat'ın torpili kimler?

Bu atamayı yapan ve yaptıranların yaklaşımı aslında ülkedeki eğitim sisteminin geldiği acı tablonun sorumlusu zihniyeti de göstermektedir.

 

Saimbeyli İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili Yusuf AKPOLAT'ın yaptığı birçok uygulama ile ilgili geçtiğimiz yıl ön inceleme ve soruşturma açılmış, bir kısmı sonuçlanmış, bir kısmı devam etmektedir. Bu soruşturmalarda belgelere dayalı birden çok görevi kötüye kullanma, devleti zarara uğratma, yüklenicilerle işbirliği yaparak gerçeğe aykırı belge düzenlemek, ihale mevzuatına aykırı iş yapmak suçları tespit edilmiş, Feke Cumhuriyet Başsavcılığı’na yetkililer tarafından suç duyurusunda bulunulmuştu.

 

Soruşturmayı yürüten müfettişler; bitirdikleri soruşturma sonucu, Yusuf AKPOLAT'a görevden alma teklifi ve çok sayıda disiplin cezası vermişlerdir.

 

Ayrıca Saimbeyli İlçe Kaymakamı Bedirhan İMAMOĞLU, Adana Valiliği’ne görüş yazısı göndermiş ve adı geçen kişinin İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili olarak görevlendirilmemesini istemiştir.

Bu nedenle kaymakam GÖREVDEN ALINMIŞ, 27.07.1015 tarihinde Yusuf AKPOLAT İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili olarak görevlendirilmiştir.

 

Yaptıkları hukuksuz uygulamalar, işledikleri suçlar belgeli olan böyle birinin arkasındaki siyasi güç nedir? Nasıl bir siyasal zihniyetle karşı karşıyayız? Kaymakam görevden alınıyor. Şikâyet ve soruşturma sonuçları, işlenen suçlar yok sayılıyor, bu şahıs korunuyor.

 

Böyle bir skandal ve hukuksuzluk eğitim tarihinde görülmemiştir.

Ülkede siyasal çevrelerin yolsuzlukları ile ilgili yapılan baskılara, yağdırılan cezalara, siyasileri ve yakınlarını korumak için, başta bağımsız, ilkeli basın ve basın çalışanları olmak üzere tüm duyarlı toplumsal kesimler üzerinde estirilen baskılara bakıldığında bu durumu yadırgamamak gerekiyor. Ancak böyle bir şahsiyetin de eğitim yöneticisi olmasını asla kabul etmiyoruz.

 

Adana İl Milli Eğitim Müdürü’nü ve Adana Valisi’ni göreve davet ediyor, bu görevlendirmeyi derhal iptal etmelerini ve işlenen suçlarla ilgili işlemlerin derhal yapılmasını istiyoruz. “ALIN BU ADAMI” diyoruz.

Yeni eğitim öğretim yılının başlayacağı bu günlerde onlarca eğitim sorunu varken, yerelde yapılan açıklama ve girişimlerin hem İl Milli Eğitim Müdürlüğü hem de Valilik tarafından değerlendirilmemiş olmasını ve konunun sendikamız genel merkezine kadar taşınmak zorunda kalınmasındaki sorumluların tutumlarını yadırgıyor; bu konuda gerekli çalışmalar yapılmadığı taktirde konuyu Milli Eğitim Bakanlığı’na taşıyacağımızı belirtiyoruz.

mehmet akarsubaşıEkler: Konuyla ilgili belgeler ektedir.                        

Eğitim Sen Genel Merkez Yürütme Kurulu Adına

Ahmet KARAGÖZ

 

Şube Başkanı

 

Rojavalı çocuklar eğitim hakkını kullanamıyor

Adana’nın Karataş ilçesine bağlı Tuzla ve Karagöçer köyü civarına yerleşen Rojavalı Kürt mültecilerin çocukları eğitim göremiyor. IŞİD saldırılarından kaçarak Türkiye’ye gelen ailelerin çocukları, hiç okuma yazma bilmiyor. Çoğu Kobanê’nin köylerinden gelen mültecilere geçici koruma kimlik belgesi verilmesine rağmen devlet çocukların eğitimi ile ilgilenmiyor. Bu soruna bir çözüm bulunamazsa tarımda ucuz iş gücü olarak görülen mültecilerin yoksullukları çocuklarına miras kalacak.

SAVAŞ MAĞDURLARININ SON DURAĞI

Ülkemizde içeride ve dışarıda savaş tamtamları çalarken Karagöçer, savaşın emekçilere ölüm, yoksulluk, tutsaklık ve göç getirdiğini gözler önüne seriyor. Karagöçer, savaşın sonuçlarını en ağır şekilde yaşayanların son durağı olmuş durumda. ‘90’lı yıllarda asker baskısı ile köyleri boşaltılan Şırnaklıların yerleştiği Karagöçer’de, 20 yılı aşkın süredir tarım işçiliği yaparak yaşayan vatandaşların birçoğu yaşamlarını sürdürdükleri çadırlarda doğdu, burada büyüdü, evdendi ve çocuk sahibi oldu. Kendi topraklarını terk etmek zorunda kalarak Türkiye’deki savaşın sonuçlarını ağır bir şekilde yaşayan Kürt vatandaşların yaşadığı Karagöçer son yıllarda IŞİD zulmünden kaçan Kobanêli ailelerin de evi oldu. Bir su kanalının iki yakasında kurulan etrafı sazlarla çevrelenerek yapılmış çadırlardan oluşan yerleşim yerinin bir bölümünde Kobanêli aileler var. Çadırların arası çocuklarla dolu. Birçoğu okul çağına gelmiş olan çocuklar oynarken, su taşırken görülüyor. Tarım işçiliği yaparak hayatını kazanan ailelerin çocukları anne babaları işe gittiği zaman kendilerinden küçük kardeşlerine bakıyor. Çocukların tamamı okula gitmek istediklerini söylüyor. Aileler de çocuklarının okula gitmesini istiyor ama bugüne kadar bunun nasıl olacağını hiç düşünmemişler.

ÇOCUKLAR TEMEL HAKLARINDAN MAHRUM

Eğitim Sen Adana Şubesi Eğitim Sekreteri Emine Soncu ve Hukuk Sekreteri Mehmet Akarsubaşı konuyla ilgili köyde Rojavalı ailelerle görüştü. Arap çocukların gittiği okulların sayısının arttırılmasını ve Türkiye’de hiç okula gitmemiş olan Rojavalı çocukların da benzer şekilde Türkiye’de eğitim görebilmeleri için bir ön çalışma yaptıklarını anlatan Eğitim Sen’liler bu çalışmayı derinleştirerek kamuoyuna sunacaklarını ve devletin ilgili kurumlarına ileteceklerini ifade etti.

Yaptıkları gözlemi aktaran Eğitim Sen Adana Şubesi Eğitim Sekreteri Emine Soncu, gördük ki Rojava’dan gelen çocuklar temel insan hakkı ve çocuk hakkı olan eğitimden mahrumlar. Yapılan çalışmada Suriye’de eğitime başlayan çocukların da yetersiz Arapçalarından dolayı ve ana dillerinde eğitim almadıkları için Arapça okuma yazmada sıkıntılı olduklarını tespit ettiklerini aktaran Soncu, Türkiye’de de Kürtçe eğitimin olmadığını ifade etti. Sadece Karagöçer’de eğitim hakkını kullanamayan 30-35 öğrenci ve aileleri ile görüştüklerini, bu sayının Adana’da daha fazla olduğunu dile getiren Soncu, Valilik ve MEB ile raporu paylaşıp çözüm üretilmesi konusunda ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti.

Temel gıda ihtiyaçlarını bile karşılayamayan ailelerin eğitimi hiç düşünmediğinin çalışmalarında da ortaya çıktığını kaydeden Eğitim Sen Adana Şubesi Hukuk Sekreteri Mehmet Akarsubaşı,  “Kobanê’den gelen bir annenin ‘Biz hiç eğitimi düşünmedik. Siz bizim gözümüzü açtınız’ demesi bunun ifadesidir” dedi.  Ortalama iki yıldır burada kalan ailelerin çocuklarının ne Arapça ne de Türkçe bildiğini aktaran Akarsubaşı, “Burada da Kürtçe eğitim yok. Suriye’de Arapça eğitim dayatılan bu halka kırk katır mı satır mı dayatması yapılıyor” şeklinde konuştu.

Volkan PEKAL
Evrensel

Adana