Emek ve Demokrasi Mücadelemizde 2022 Yılı Hak İhlalleri

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 28 Aralık 2022 00:56

Eğitim Sen üye ve üye olmayanlar için 2 Kasım İş Bırakma eylemimize yönelik  MYK Karar ve İfade örneği linkten indirebilirsiniz.

 

Karar Örneğini İndirmek için Tıklayınız

Üye Olanlar İçin İfade Örneği İndirmek için Tıklayınız

Üye Olmayanlar İçin İfade Örneği İndirmek için Tıklayınız

Son Düzenlenme Salı, 01 Kasım 2022 16:44

Merkez Yürütme Kurulumuzun Kılık Kıyafet, Angarya, Nöbet ve Servis Araçları ile ilgili aldığı kararlar ektedir.

Okul yönetimleri, eğitim emekçileri, öğrencilerimiz ve velilerimiz açısından eğitim öğretim süreçlerinin adil, eşit ve demokratik olması, iş yeri huzuru ve iş yeri barışının korunması amaçlanarak alınan bu kararlar 2022-2023 Eğitim Öğretim Yılı süresince geçerli olacaktır.

 

Dilekçe Örneği

Kararlar

 

 

Son Düzenlenme Cumartesi, 10 Eylül 2022 18:20
 
KESK Adana Şubeler Platformu olarak; “Bizlere 19. Yüzyıl kölelik koşullarını, yoksulluğu sefaleti dayatanlara karşı emeğin birleşik mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz.”
Değerli Arkadaşlar, Sevgili Yurttaşlar
 
Tarihimizin en karanlık, en zorlu süreçlerinden birisini yaşıyoruz. Akaryakıt ürünlerinden gıdaya, doğalgazdan elektriğe, ekmekten suya devam eden zam sağanağında bir gün aldığımızı ertesi gün aynı fiyattan alamaz hale geldik. Her güne yeni bir zam haberi ile başlıyoruz.
TÜİK vasıtası ile düşük gösterilen sanal rakamlara rağmen resmi enflasyon %73,5, gıda enflasyonu %91, ulaştırma enflasyonu % 108 ile son 24 yılın en yüksek noktasına çıkmış bulunuyor.
Siyasal iktidar ısrarla sürdürdüğü yanlış ekonomi politikalarının sorumluluğunu almıyor. “Enflasyon tüm dünyada rekor kırıyor” Diyor. Ancak rekor kırıyor dedikleri ülkelerde enflasyon bizdekinin sekizde biri civarında seyrediyor. Ama ülkemiz dünya yüksek enflasyon sıralamasında ilk altıya kadar yükselmiş bulunuyor. Enflasyonda OECD üyesi 36 ülke içinde en yakın rakibimize dört kat fark atarak açık ara lider konumuma yerleştik.
Bizim her gün çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyon ise TÜİK resmi enflasyonun en az iki katına ulaştı.
Gittikçe ağırlaşan koşullarda sadece 6 milyon kamu emekçisi ve emeklisi olarak bizler değil, adeta tüm ülke “Geçinemiyoruz!” diye feryat ediyor.
Değerli Arkadaşlar, bu noktaya birden bire gelmedik.
 Bir 16 kişi, ayakta duran insanlar, açık hava ve şunu diyen bir yazı 'ខ 7ល 2 x ពល ពល7 KESK TUIK SAHTE ENFLASYONUNA GŐRE DEĞİL, KESK GERÇEK ENFLASYON ORANINDA ZAM İSTİYORUZ KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU' görseli olabilir
 
%1’lik kesimin yani patronların, sermayedarların, zenginlerin çıkarlarını korumak, onların servetlerini artırmak pahasına fatura yıllardır bizlere, %99’a kesildi.
• Birbirinin kopyası, ülkenin kaynaklarının, bizlerden alınan vergilerin sermayeye rantiyeye, faizden beslenenlere, savunma ve güvenlik adı altında silahlanmaya ayrıldığı bütçelerle fatura hep bize kesildi.
• Zenginden daha az, yoksuldan daha çok almaya dayalı adaletsiz vergi düzeni ile fatura hep bize kesildi.
• Bizden alınan vergilerin bize değil patronların, sermayenin kasasına teşvik, vergi, affı, vergi indirimi olarak aktarılmasına dayalı bu düzende fatura hep bize kesildi.
• Kamu Özel İşbirliği projeleri olan şehir hastanelerinin, hava limanlarının, köprülerin, yolların müteahhitlerine dolar üzerinden aktarılan garanti ödemeleriyle fatura hep bize kesildi.
• Bin bir türlü Ali Cengiz oyunu ile düşük gösterilen resmi enflasyona göre artırılan maaşlarımızla, ücretlerimizle fatura hep bize kesildi.
• Yandaş konfederasyonların, sendikaların “toplu sözleşmelerde” sanal rakamlardan ibaret TÜİK enflasyonuna göre yapılan maaş artışlarına attıkları imzalarla fatura yine bize kesildi.
Sonuçta bu ülkenin emeği ile geçinen %99’u olarak bizler her geçen gün daha fazla yoksullaştık. %1 ise servetine servet kattı.
Kamu emekçileri olarak 20 yıl önce asgari ücretin 3,5 katına denk gelen ortalama maaşımız bugün asgari ücretin 1,5 katına indi. Peki, Asgari ücret mi arttı? Hayır. Asgari ücret 20 yıl önce de açlık sınırının altındaydı. Bugün de altında. Dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 6.400 yoksulluk sınırı 20.500 TL’yi aştı.
 
Değerli Arkadaşlar,
Tüm bunlara rağmen ülkeyi yönetenler yıllar boyunca “ekonomimiz büyüyor” nakaratını tekrar etti. Ancak biz ne zaman büyümeden payımızı istesek “Hepimiz aynı gemideyiz. Size istediğinizi versek gemi batar” dediler. Önümüze yeni faturalar koymaya devam ettiler.
Altı ay önce dolar 18 TL’yi aşınca Kur Korumalı Mevduat Sistemine geçtiler. “Maliyeti 12 Milyar TL’yi geçmez” dediler. Ama bizim cebimizden alıp bankada mevduatı olan zenginlere aktarılan tutar 150 milyarı aştı. Üstelik dolar birkaç ay içinde hızla yükseldi, bugün 17 TL’ye dayandı. Kısacası bu soygun sisteminin faturası da bize kesildi.
Bu da yetmedi. Şimdide Gelire Endeksli Senet (GES) adı altında ülkenin en önemli Kamu İktisadi Teşebbüslerinin bütçeye aktarılan hâsılat paylarına göz koyuyorlar.
Fatura kabardıkça kabarıyor. Önümüze konulan son fatura ise ek bütçe faturası.
Bakmayın adının ek bütçe olduğuna. İktidar mevcut bütçeye tam 1 trilyon 85 milyarlık ek ödenek istiyor. Bununla bütçe giderlerinde %61.7, bütçe gelirlerinde ise %73.4 artış hedefleniyor. Yani söz konusu olan bir ek bütçe değil, adeta duble bütçe.
Peki, yılın bitmesine yedi ay varken, üstelik bizzat Maliye ve Hazine Bakanı daha on gün önce bütçenin 125 Milyar TL fazla verdiğini açıklamışken nerden çıktı bu duble bütçe?
TBMM’de görüşülmekte olan yasa teklifinin gerekçesine, iktidar temsilcilerinin açıklamalarına baktığınızda gözlerimiz yaşarıyor! Çünkü özet olarak şöyle deniyor.
• Kasamızdaki parayı memurun, emeklinin, kamu işçilerinin maaş zamlarına, sosyal güvenliği olmayan vatandaşlara harcadık.
• Doğalgaz faturalarınızın daha fahiş hale gelememesi için BOTAŞ’a, elektrik faturalarınızın daha fahiş hale gelmemesi için özel enerji şirketlerine milyarlar aktardık.
• Bütçeyi sizin ihtiyaçlarınız için kullanmaya devam etmeyi çok istiyoruz. Ama enflasyon artmaya devam ediyor. Enflasyonumuz rekor seviyeye bizim hatalarımızdan, kuru fırlatan, çözüm olarak ateşe benzin dökmekten farksız politikalarda ısrar etmemiz yüzünden gelmedi. Dünyada ve ülkemizde yaşanan ekonomik ve jeopolitik gelişmeler sonucunda arttı. Daha da artacak gibi görünüyor.
• Bu gidişle kasada para kalmayacak. Maaşlarınıza enflasyon farkı yansıtmak başta olmak üzere yine sizin ihtiyaçlarınızı karşılamak için bütçeye 1 trilyon 80 milyar TL ödenek eklememiz “zaruri” hale gelmiştir.
Değerli Arkadaşlar,
Sadece bol yaldızlı, bol süslü cümlelere bakarsanız 1 Trilyonu aşan ek ödeneğin enflasyon altında ezilen, halk için, emekçiler için kullanılacağını zannedebilirsiniz.
Ama bir iki sayfa çevirip rakamlara baktığınızda, faturanın bir kez daha halka, emekçilere, %99’a kesilmek istendiği net olar görülüyor.
RAKAMLAR YALAN SÖYLEMEZ. BUNA GÖRE:
• Ek ödeneğin 650 milyarı yani %60’ı cari transferlere, borç verme giderlerine ve faiz giderlerine ayrılıyor. Yani her zaman olduğu gibi ek bütçede de aslan payı yine sermayeye, patronlara, faiz geliri elde edenlere verilmek isteniyor.
• Kur Korumalı Mevduat Sisteminden yararlanan 250 bin civarındaki mevduat sahibine 40 Milyar TL ayrılıyor.
• Savunma ve güvenlik harcamaları adı altında silahlanmaya ayrılan miktarlar da artıyor. Başlangıç bütçesinde Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na ayrılan tutar ek bütçe teklifi ile ikiye katlanıyor. Bu kapsamdaki bakanlıklardan Milli Savunma Bakanlığı bütçesi aktarılan 29 milyarla başlangıca göre %36 artırılıyor.
• Buna karşın kamuda çalışan toplam 5 milyon memura, işçiye, sözleşmeliye “personel gideri” olarak ayrılan tutar yaklaşık 189 Milyar TL ile ek ödeneğin sadece %17’si denk geliyor. SGK Devlet Pirim gideri olarak eklenen 28 Milyar TL ise ek bütçenin sadece %2,6 ‘sına denk geliyor.
Değerli Arkadaşlar,
Tablo bütçe gelirlerinde yapılmak istenen artışa bakıldığında çok daha netleşiyor. Çünkü ek ödeneğin tamamı vergilerden yani %99 olarak bizlerin sırtına yüklenen vergilerin katmerli hale getirilmesinden oluşuyor. Buna göre:
• Toplam vergi gelirleri 1 trilyon 80 milyar artışla 2 Trilyon 338 Milyara çıkarılıyor. Yani başlangıç bütçesindeki vergiler %86 artırılıyor. Bu bir önceki yılın vergi gelirine göre %101’lik bir atış demek.
• Gelir ve kazanç üzerinden alınan vergiler ise yani gelir vergisi ve kurumlar vergisi toplamı tam 370 milyar artırılıyor. Bu bir önceki bütçeye göre yine %101 artış demek.
• Kurumlar Vergisi ek ödenekle %172 artırılıyor. Ancak sermaye kesimine bu yıl için vergi indirimi, muafiyeti, istisnası adı altında toplam 336 milyar TL’lik teşvik getirildiği için yük yine bordrolulara, halka yıkılıyor.
• Dâhilde Alınan KDV 163 milyar daha artırılarak 338 milyara çıkarılıyor. Buna göre söz konusu vergi 2021 yılına göre %175 attırılıyor.
• İthalde Alınan KDV 284 milyar artırılıyor. Buna göre söz konusu vergi 2021 yılı bütçesine göre %120 artırılıyor.
• ÖTV ise 157 milyar artışla 377 milyara çıkarılıyor. Böylece ÖTV bir önceki yıla göre %83,5 artırılıyor. Ama geçen yıl uygulanan eşel mobilin acısı bu yıl fazlası ile çıkarılıyor. Petrol ve doğalgaz ürünleri üzerinden alınan ÖTV 47 milyar artırılıyor. Böylece söz konusu ürünler üzerinden alınan ÖTV geçen yıla göre %155 artırılıyor.
• Motorlu taşıtlar üzerinden alınan ÖTV, 70 milyar ek ile geçen yıla göre %117 artırılıyor.
 
Değerli Arkadaşlar, uzun lafın kısası her yıl olduğu gibi kaşıkla verilen kepçe ile alınmak isteniyor.
Bizi “batırırsınız ha” diye korkuttukları gemi yıllardır bizim emeğimizle, alın terimizle, yol alıyor. Ancak onlar bu düzen hep böyle devam etsin istiyorlar. %1’lik asalak takım geminin lüks kameralarında keyif sürsün, %99 olarak bizim payımıza hep kazan dairesi düşsün istiyorlar.
 
Bunun için yasal hakkımız olan enflasyon farkını iktidarlarının bir lütfü gibi göstermeye çalışıyorlar.
Oysa 6 milyon kamu emekçisinin ve emeklinin maaşı 2022 yılı temel alındığında şu ana kadar sadece %7,5 artmıştır Buna karşın 2022 yılında ek ödenekle bütçe gelirleri %73,5, yükü bize yıkılan vergiler ise %101,3 artmaktadır. İktidar özellikle vergi gelirindeki %101’lik artış oranı ile kendi emrindeki TÜİK’in sahte enflasyon rakamlarını yalanlamaktadır.
Bu koşullarda milyonlarca kamu emekçisini, emekliyi “maaşlarınız bayramdan önce enflasyon farkı artı toplu sözleşme artışı ile %40 civarında artacak” diye avutmaya çalışanları kınıyoruz.
Milyonlara gerçek bir bayram müjdesi için,
 
• Tüm kamu emekçilerinin, emeklilerin kümülatif maaşı-ücreti 2022 yılı için en az vergi oranı artışı oranı yani %101 oranında artırılmalıdır.
• Bunun 7,5 puanlık kısmı Ocak- Haziran maaşlarımıza zaten yansımıştır. Buna önce %75 oranında gerçek enflasyon farkı eklenmelidir. Ardından %7 olan “toplu sözleşme” artışı eklenmelidir.
• Mevcut durumdaki gelir vergisi tarifesinde, dilim tavan-tabanlarında veya vergi oranlarında ek bütçeye paralel artış yapılmalıdır. Aksi durumda maaş artışları cebimize girmeden gelir vergisine gidecektir.
• Son olarak önce iktidarın bütçeyi tek başına belirleyip ardından toplu sözleşme masasında “bütçe imkânlarımız el vermiyor” diyerek bizleri hedeflenen çarpık enflasyon rakamlarına mahkûm bırakma politikasına artık son verilmelidir.
• Emekçilerin, sendikaların, halkın bütçeye katılma hakkı önündeki engeller kaldırılmalıdır. 2023 bütçesi hazırlıklarına başlanacak olan önümüzdeki Ekim ayında toplu sözleşme masası kurulmalıdır. En düşük kamu emekçisinin geliri maaşında ve eş yardımı, çocuk yardımı, kira yardımı, ulaşım yardımı gibi sosyal ödemelerde yapılacak artışlarla yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmalıdır.
KESK olarak buradan bir kez daha başta kamu emekçileri olmak üzere tüm emekçileri, işçileri, asgari ücretlileri “İnsanca Bir Yaşam, İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret” için bir araya gelmeye,
Bizlere 19. Yüzyıl kölelik koşullarını, yoksulluğu sefaleti dayatanlara karşı emeğin birleşik mücadelesini yükseltmeye çağırıyoruz.
Son Düzenlenme Cuma, 01 Temmuz 2022 15:23
 
Hukuk adı altında yapılan oyalamalara bir an önce son verilmelidir. Bir insanın, suçu varsa, herkese eşit uygulanacak olan yasalarla, yasalar karşısında aldığı cezayla sınırlı kalmak kaydıyla cezalandırılabileceğine inanıyoruz. Sadece bazılarının/amirlerinin keyfiyetine kalmış, iltisak gibi, uygun görülmemek gibi ucu açık bahanelerle, toplumda “yaşayan ölü” yaratma çabası son bulacak. Hakkında hiçbir yargı kararı olmayan insanları, ailesiyle birlikte açlığa mahkum etmek, toplumdan izole etmeye çalışmak, sadece o insanlara verilmiş bir ceza değildir, aynı zamanda halkın geri kalanına “seni de bu duruma düşürürüm” korkusu salmaya çalışmaktır. Bizler korkmuyoruz, buradayız.
 
KHK’nın geçici 35. Maddesi ile olmak üzere KESK’e bağlı sendikalardan toplam 4.781 arkadaşımız ihraç edilmiştir. KESK’li ihraçlarından 1097’si görevlerine iade edilmiş, 1583’ünün göreve iadesi ise ret edilmiş olup gerisi OHAL İşlemlerini İncelemeleri (!) komisyonunda beklemektedir. Adana da ise ihraç edilen 62 arkadaşımızdan, 30’u görevine iade edilmiş, 12’inin göreve iade talebi ret edilmiş ve 12 kişiye ait dosya ise Komisyonunda beklemektedir.
 
İktidar, ilk aylarda ihraçlara yönelik tüm itiraz yollarının kapalı olduğunu açıkladı. Darbe dönemlerinde dahi görülmeyen bu uygulamaya içeride ve dışarıda itirazlar yükselince ve AİHM’e on binlerce başvuru yapılınca bir oyalama mekanizmasına ihtiyaç duyuldu. Bunun üzerine iktidar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini de hukuksuzluğuna ortak ederek 23 Ocak 2017 günü iki yıllık süre içinde kamudan ihraç edilmiş yüz binlerce kamu emekçisinin ihraç başvurularını değerlendirmek ve karar altına almak üzere kendisine bağlı OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu’nu görevlendirmiştir. Ve böylece, bir idari organa yargı yetkisi verilmiş, kişilerin savunması dahi alınmayarak bu yönüyle yargının da üzerine çıkarılmıştır!
 
İhraçlarla anayasal ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınmış çalışma hakkı gasp edilmiştir.
 
Pasaportlarına el konularak seyahat hakları, eğitim hakları engellenerek eğitim görme hakları, bankaların hesap dahi açtırmak istememesi, çalışma ruhsatlarının ve diplomalarının kısıtlanması, sigorta şirketlerinin ihraç edilenlere ödeme yapmaması gibi baskılarla Medeni Kanundaki temel haklar dahi gasp edilmiştir. Oyalama diğer faşizan, hukuk dışı politikalarla da birleşerek işkenceye, cezalandırmaya dönüştürülmüştür. Dört bir yandan kuşatmaya dönüştürülen bu cezalandırma politikası nedeniyle insanlar yaşamlarını yitirmiş, ağır hastalıklara yakalanmış, tedavi olanağı dahi bulamamışlardır. Yurtdışında tedavi görenler pasaport yasağı nedeniyle gidememiş, hastalıkları ilerlemiş, yaşamlarının geriye kalan kısmını yatağa bağımlı halde geçirenler olmuştur.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Komisyonun görev süresi uzatıldıkça uzatıldı.
 
Aradan 5 yıl geçti. Buna rağmen hala 5250’si kamu görevlisi olmak üzere 6080 dosya karara bağlanmayı bekliyor. Komisyonun verdiği kararlarda ret oranı %87,3’tür. Bu oran barış imzacısı akademisyenlerin açıklanan dosyalarında ise % 100’dür. Bu oranlar bile komisyonun idari bir mekanizma olduğunu, iktidarın noteri gibi hareket ettiğini doğrulamaktadır. Komisyonun ret ettiği dosyalara itirazların yapıldığı mahkemeler bugüne kadar KESK’lilerin 312 dosyasını karara bağlamış, bu dosyalardan sadece 10’u için iade kararı vermiştir. Burada da red oranı % 99 olmuştur.
OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun çalışma tarzında olduğu gibi bu komisyonlarında da hangi tarihte, ne tür bilgi ve belgeleri incelediği, ne tür kanıtlara dayanıldığı, “kanıta” dayalı değerlendirme sonucu üyelik mi, mensubiyet mi, iltisak mı, yoksa irtibat mı tespit edildiği belirtilmemektedir. Aileleriyle birlikte yüzbinlerce insanın, anayasal haklarının ellerinden alınarak açlık ve sefalete mahkûm ettirilerek biat ettirilmeye çalışılması aynı zamanda insanlık suçudur. Bu suça iktidar, OHAL Komisyonu üyeleri ve iktidarın ihtiyacına uygun raporlar hazırlayan yerel kamu idarecileri ortaktırlar.
Değerli Basın Emekçileri, Değerli Mücadele arkadaşlarım,
 
Bu nedenle buradan bir kez daha çağrıda bulunuyoruz: Hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırı, etkin olmayan, denetlenemeyen, kendisini anayasa ve yasalar üstü gören, hükümetin bir organı gibi çalışan ve idari bir mekanizma olan OHAL Komisyonu derhal lağvedilmelidir. Haklarında memuriyeti engelleyen herhangi bir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmedir. Hukuksuz ihraçlardan dolayı mağdur olan tüm kamu emekçilerinin maddi, manevi hak kayıpları karşılanmalıdır. Mağdur olan ihraç kamu emekçilerinin mağduriyet giderilinceye ve hukuksuz ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine iade edilinceye kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
 
BİZ KAZANACAĞIZ, GERİ DÖNECEĞİZ!
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Çiğdem Gül Kabaiş
 
Akkapı İlkokulunda üyemiz Çiğdem Gül Kabaiş vefat etmiştir. Başta ailesi, dostları olmak üzere tüm eğitim ve bilim emekçilerine başsağlığı diliyoruz.
 
Şube Yürütme Kurulu
Ülke tarihinin belki de en karanlık döneminden geçiyoruz.
 
Bir avuç mutlu azınlık dışında kalan 84 milyon olarak ülkeyi yönetenlerin aldığı yanlış kararların faturasını daha fazla işsizlikle, daha fazla yoksullukla ödemeye devam ediyoruz.
İktidarın talimatları ile belirlenip, TÜİK vasıtası ile açıklanan resmi enflasyon bile yüzde 73,5 ile son 24 yılın rekorunu kırmış bulunuyor. Resmi enflasyon ulaştırmada yüzde 107,62’ye, gıda ürünlerinde yüzde 91’e ulaştı.
Çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığımız gerçek enflasyon ise çoktan yüzde 150’yi aştı. Bizim için en önemli kalem olan gıda enflasyonu ise yüzde 200’ü buldu. Buna karşın kamu emekçileri olarak maaşlarımızda yaşanan artış “toplu sözleşme” artışları ve enflasyon farkları ile sadece yüzde 44’te kaldı.
 
Bu karanlık tabloya rağmen iktidar sözcüleri her fırsatta “enflasyon tüm dünyada rekor” kırıyor bahanelerinin arkasına saklanıyor. Oysa mızrak artık çuvala sığmıyor. Bin bir oyunla düşük gösterilen resmi rakamlara göre bile Türkiye enflasyonu en yüksek ülkeler sıralamasında dünya beşinciliğine yükselmiş bulunuyor.
 
Enflasyon Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama yüzde 10 ile bizdekinin yedide biri, sekizde biri seviyesinde seyrediyor. Dört aydır Rusya’nın işgali altında bulunan Ukrayna’da bile enflasyon yüzde 17. Avrupa’da bizden sonra enflasyonu en yüksek ülke %27 ile Moldava.
Bir 5 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
Hız kesmeden devam eden zam sağanağında bir gün aldığımızı ertesi gün aynı fiyattan alamaz hale geldik.
Dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 6 bin 74 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 19 bin 785 TL’ye ulaşırken ortalama kamu emekçisi maaşı 6 bin 750 lirada kaldı.
Bir yıl önce 7 lira 72 kuruş olan benzinin litresi bugün 28 lira 42 kuruşa çıktı. Bir yılda yüzde %268 artış. Bir yıl önce 7 lira 23 kuruş olan motorinin litresi bugün 28 lira 9 kuruş. Bir yılda yüzde 288 artış.
Doğalgazın metre küpü bir yıl önce 1 lira 30 kuruştu. Aradan geçen bir yılda yüzde 140 artışla bugün 3 lira 26 kuruşa çıktı. Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan doğalgaz sadece son bir yılda bin 533 metre küp azaldı. En düşük tüketimi esas aldığımızda bile elektrik faturalarındaki bir yıllık artış yüzde 125’i aştı.
Nereye baksak, neye baksak ateş pahası fiyatlarla karşılaşıyoruz. Hangi birini anlatalım.
Patates alırken bile zorlanır hale geldik. Bir yıl önce kilosunu 2,5 liraya aldığımız patatesi bugün en ucuz semt pazarlarında bile 10 liranın altında bulmak mümkün değil. Dar gelirlinin en çok tükettiği patates dahi bir yılda yüzde 300 zamlandı.
 
Bir yıl önce kolisini 22 liraya aldığımız yumurta bugün 55 liraya tırmandı. Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan yumurta son bir yılda tam 91 koli azaldı.
Bir yıl önce kilosunu 30 liraya aldığımız beyaz peynirin en ucuzunu bugün 70 liradan aşağıya bulmak mümkün değil.
32 adetlik bir paket bebek bezinin fiyatı bir yıl içinde 29 liradan bugün 70 liraya yaklaştı. Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan 32’lik bebek bezi bir yılda 65 paket azaldı.
Bir yıl önce 8 Lira 40 kuruş olan dolar bugün 17 lira 20 kuruşa yükseldi. Bir yıl önce ortalama kamu emekçisi maaşı 559 dolara denk geliyordu. Bugün 167 dolar azalarak 392 dolara geriledi.
Bir yıl önce 838 TL olan çeyrek altın bugün bin 700 TL. Zaten çeyrek altın almayı çoktan unutup gram altına geçmiştik. Ama artık gram altının da yanına yaklaşmak mümkün değil.
Bir yıl önce 507 TL olan bir gram altın bugün bin 28 liraya ulaştı. Ortalama kamu emekçisi maaşı ile alınan çeyrek altın sadece son bir yılda 1,6 adet, gram altın ise 2,7 adet azaldı.
İşin en kötüsü biz “geçinemiyoruz” diye feryat ettikçe onlar zengini daha zengin fakiri daha fakir hale getirmeye dönük politikalara sarılıyorlar.
Ekonominin dibe vurduğu bu dönemi bile parası olanlar için fırsata çeviriyorlar.
 
Kur Korumalı Mevduat Sistemi ile bugün 17 TL’ye ulaşan dolardaki artışın maliyeti bizim, halkın ödediği vergilerden, hazineden alınıp zenginlerin cebine aktarılıyor. Bu sistem ile bizim cebimizden alınan tutar şimdiden 50 milyar TL’yi buldu.
 
Ama bu da yetmedi. Şimdi de Gelire Endeksli Senet (GES) adı altında kamu kurumlarının gelirlerine göz konuluyor. Yüz yıllar öncesinin iltizam sisteminden farkı olmayan bu sistemle Devlet Hava Meydanları gibi geliri yüksek kurumlar adeta zenginlere peşkeş çekiliyor.
 
Sermayeye, patronlara, zenginlere bonkör olanlar, ülkenin kaynaklarını güvenlikçi savaş politikaları ile heba edenler sıra dar gelirlilere, işçilerle, emekçilere gelince türlü türlü bahaneler yaratıyor.
Biz yaşamsal temel ihtiyaçlarımızı kısarak, borçla harçla ayakta kalmaya çalışıyoruz. Ama bunu bile bize çok gördüler. Alacağımız kredilerin vade süresini kısaltıp asgari ödemesini iki katına çıkardılar.
Yıllar önce verilen sözler hemen unutuluyor. Milyonlara kamu emekçisinin, emeklinin adil bir ek gösterge talebi kapsamı alabildiğine daraltılarak görmezden geliniyor.
“Kamuda 3600 devrimi” diye yutturulmak istedikleri düzenlemeden 5,3 milyon memurun ve memur emeklisinin yararlanacağını iddia ediyorlar. Oysa düzenleme ile daha baştan 600 bine yakın sözleşmeli çalışanı her bakımdan, 2008’den sonra göreve başlayan yaklaşık 1 milyon 750 bin kamu emekçisini ise emeklilik maaşı bakımından kapsam dışında tutuyorlar. 600 puanlık artışın ek göstergesi 3000’in altında olanlara sınırlı yansıyacağı düzenlemeyi “devrim” diye yutturmaya çalışıyorlar.
 
Yoksulluktan, işsizlikten bunalan milyonlarla dalga geçercesine, “Ülke büyüyor, çarklar dönüyor, insanlar iş buluyor” gibi nutuklara her gün bir yenisi ekleniyor.
Maaşlarımız daha cebimize girmeden buharlaşıyor.
 
Buna rağmen siyasi iktidarın temsilcileri “memur maaşları bütçeye yük” gibi pervasızca açıklamalara imza atmaya devam ediyorlar.
 
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, maaşlarımızı her gün, her an iliklerimize kadar yaşadığımız hayat pahalılığına göre değil, masa başında takla attırılan sanal rakamlara göre arttırmaya devam etmek istiyorlar.
Kendine‘sendika’ diyen kimi yapılar ise içine sürüklendiğimiz derin yoksulluğa çözüm olarak Eşel Mobil Sistemini talep etmenin ötesine geçemiyorlar. Mevcut durumda maaşlarımıza altı ay geriden yansıtılan “enflasyon farkının“ öne çekilmesini, maaşlarımızın her ay gerçekleşen resmi enflasyona göre artırılmasını “çok önemli bir talep” gibi yutturmaya çalışıyorlar.
Oysa yıllardır sahnelen oyun apaçık ortadadır.
 
Maaş artışlarımızı düşük tutmak için resmi enflasyon da düşük gösterilmiştir. Bunun için yapılan hileler özellikle enflasyon farkı alacağımız aylar yaklaştıkça daha da artmıştır.
Memur Sen ve bağlı sendikaları yıllardır masa başında oluşturulduğunu bildikleri bu sahte rakamların altına imza atmışlar, üstelik kamu emekçilerinin temel hiçbir sorununu çözmeyen mutabakatları “tarihi başarı” diyerek övmekten de geri durmamışlardır.
 
Sonuçta yıllardır sahte resmi enflasyon rakamlarına göre yapılan artışlar hepimizin reel gelirini buharlaştırmış, maaşlarımız geldiğimiz noktada açlık sınırına yaklaşmıştır.
20 yıl önce asgari ücretin 3,5 katına denk gelen ortalama maaşımız bugün asgari ücretin 1,5 katına inmiştir.
Asgari ücretin en az 1,5 katı olan emekli maaşlarımız ise 2O yılın sonunda asgari ücret seviyesine yaklaşmıştır.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi bugün gelinen noktada TÜİK tarafından 90 yıldır yapılan enflasyon hesaplaması bile terk edilmiştir. TÜİK artık “enflasyon sepetindeki“ 400’den fazla mal ve hizmetin fiyat değişimlerini bile paylaşmadan, kafasına göre enflasyon verisi açıklar hale gelmiştir.
 
Her geçen gün ağırlaşan koşullarda hem “enflasyon zammı sıfır zamdır” diyip hem de maaşlarımızın gerçek hayat pahalılığının yarısına bile denk gelmeyen resmi enflasyona göre artırılmasını, eşel mobil talep etmek; pula dönen maaşları peşinen kabul etmek, altı milyon kamu emekçisini ve emekliyi ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir.
 
İNSANCA YAŞAMAYA YETECEK BİR ÜCRET İÇİN ÇÖZÜM;
En düşük maaşın yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmasından geçmektedir.
Bunun için;
• Eşi çalışmayan, iki çocuklu, en düşük maaşı alan kamu emekçisinin geliri maaşında yapılacak artışın yanı sıra eş ve çocuk yardımı, kira yardımı, ulaşım yardımı, yiyecek yardımı, ikramiye, yakacak yardımı gibi kalemlerde artışlarla yoksulluk sınırının (2022 Mayıs itibari ile 19.785 TL) üzerine çıkarılmalıdır.
• Tüm tüketim maddelerine yapılan zamlar geri alınmalı, bu maddelerde KDV sıfırlanmalıdır. Akaryakıt ürünlerinden telefona kadar lüks olmaktan çıkan her üründe ÖTV kaldırılmalıdır.
• Halkın, emekçilerin cebinden alıp zenginlere, beşli çeteye, yandaşlara aktarmanın araçları olan Kur Korumalı Mevduat Sistemi, Kamu Özel İş birliği Projeleri, Döviz Garantili İhaleler sonlandırılmalıdır.
Bu talepler 2023 Ağustos “toplu sözleşmesi” beklenmeden hayata geçirilmeli, hem kamu emekçilerinin, emeklilerin hem de asgari ücretlilerin kayıpları bir an önce giderilmelidir.
Bugün burada yoksulluğumuzun belgesi olan bordrolarımızı yakarken tüm kamu emekçilerini bir kez daha;
Hepimizin temel talepleri olan Güvenceli Bir Çalışma Yaşamı ve İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret taleplerine sahip çıkmaya,
Emeğin Haklarını Korumak İçin KESK’e Bağlı Sendikalarda Örgütlenmeye
BİRLİKTE MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ!
 
KESK Adana Şubeler Platformu
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
 
2021-2022 eğitim öğretim yılı bugün sona erdi. Geçtiğimiz eğitim öğretim yılında resmi ve özel 14 bin 137 okul öncesi, 24 bin 778 ilkokul, 19 bin 323 ortaokul ve 13 bin 82 lise ile toplam 71 bin 320 okulda 1 milyon 171 bin 891 öğretmen ve açık öğretim öğrencileri dâhil olmak üzere 17 milyon 436 bin 532 öğrenci ile eğitim ve öğretime devam edilmiştir.
Okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, piyasanın, milliyetçiliğin, ayrımcılığın ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim anlayışıyla karşı karşıyayız. İki yıldan fazla devam eden pandemi koşullarının eğitim öğretime olumsuz etkileri bu yıl da sürmüştür.
 
Eğitimin niteliğindeki gerilemenin sürmesi, son yıllarda belirgin şekilde artan eğitimde ticarileşme ve eğitimi dinselleştirme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksikliklerinin sürmesi, kalabalık sınıflar sorunu, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocuk ve gençlerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakalarının artması, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik ve ücretli öğretmenlik uygulamasının sürmesi, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu vb. gibi çok sayıda sorun, eğitim sisteminin belli başlı sorunları olarak geçtiğimiz öğretim yılına da damgasını vurmuştur.
Neredeyse tüm eğitim emekçilerinin itirazlarına rağmen alelacele çıkarılan ÖMK, (Öğretmenlik Meslek Kanunu) eğitimin hiç bir yapısal sorununa çözüm üretmediği gibi yeni sorunları da beraberinde getirecektir. ÖMK ile birlikte iş yerlerinde eğitim emekçileri aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olarak farklı kariyer basamaklarına ayrılacaklar. Ayrıca öğretmenler bu kariyer basamaklarına ulaşabilmek için sınavlara tabi tutularak mesleki çalışma adı altında angarya çalışmaya zorlanacaklar. İş yerlerinde öğretmenler arası dayanışmanın, hoşgörünün ve diyalogun yerini yarışma ve rekabet alacak, çalışma barışı hızla bozularak okullar bir kaos ortamına dönüşecektir.
Bir 14 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
Ayrıca MEB in yeni başlattığı MESEM ( Mesleki Eğitim) projesi birçok sorunu beraberinde getirecek. Öncelikle mesleki-teknik eğitim önemini yitirecek, milyonlarca çocuğumuz örgün eğitimin dışına atılarak, piyasaya ucuz iş gücü olarak katılmak zorunda kalacaklardır.
 
Bir taraftan eğitim kurumlarında bunlar yaşanırken diğer taraftan da kamusal bir hak olan eğitim veliler için paralı hale gelmeye başlayacak, uzman öğretmene veya başöğretmene çocuğunu yazdırmak isteyen veliler öğretmene ulaşmakta zorlanacak bu öğretmenlere çocuğunu yazdırmak isteyen velilerden okul idareleri tarafından fahiş bağışlar talep edilecek ve eğitimde sınıfsal farklar daha da belirginleşecektir.
Eğitimde ki temel sorunların çözümü ancak cinsiyet eşitliğine dayalı, bilimsel, laik ulaşılabilir, nitelikli, anadilde, parasız kamusal eğitim ile mümkündür.
 
Bu basın açıklamamızda Adana ilinde yaşanan birkaç önemli konuyu sizlerle paylaşmak istiyoruz. Öncelikle ilimizde bütün öneri ve itirazlarımıza rağmen pandemide ortaya çıkan sorunlar tespit edilmemiştir. Öğrencilerimiz 1.5 yıl örgün eğitim dışında kalmaları gerçeği göz ardı edilerek eksik konular telafi edilmemiş, bunun sonucunda çocuklarımızın başarısı bu yıl belirgin bir şekilde düşmüştür. Okula yeniden uyum sağlamaları yönünde hiçbir adım atılmamış, öğretmen arkadaşlarımız öğrencilerle iletişim problemi yaşamıştır. Özellikle ilkokul çağındaki öğrencilerimiz internet ve sanal oyunların bağımlısı haline gelmiştir.
 
Okullarda kadrolu yardımcı hizmetli kalmamıştır. MEB ‘in okullar açıldıktan çok sonra iş kur üzerinden yardımcı hizmetli alımları yapması temizlik konusunda büyük sıkıntılar yaratmıştır. Daha öncede açıkladığımız gibi yardımcı hizmetli olarak alınan arkadaşlarımızın sayısı çok yetersiz kalmış, bu durumda hem arkadaşlarımızın yoğun bir şekilde emeklerinin sömürülmesine hem de okulların temizliğinde aksamalara neden olmuştur.
Bir diğer önemli konuda proje okul adı altında yapılan düzenlemeye yöneliktir. Seyhan ilimizde bulunan Adana Mesleki Teknik Anadolu Lisesinin geçen Eylül ayında proje okuluna dönüştürülme kararı alınmıştır. Henüz gelecek yılın öğrenci kontenjanları belirlenmeden okulda yıllarca görev yapan arkadaşlarımıza norm fazlası oldukları açıklanmıştır. 13 arkadaşımız norm fazlası olmuş, 2 arkadaşımız mazeretleri nedeniyle kapsam dışı bırakılmış, diğer 11 arkadaşımızın resen başka okullara atamaları yapılmıştır. Sorunun çözümü için her zaman yaptığımız gibi eğitim alanındaki diğer sendikalarla ortak bir çözüm bulmaya çalıştık. Ne yazık ki öğretmen sorunları dışında her şeyle ilgilenen bu sendikalar çağrımızı yanıtsız bıraktı. Milli Eğitim Bakanlığı ve il milli eğitim Müdürlüğünü uyarıyoruz. Bu haksız atamaları durdurun. Hiçbir arkadaşımızı mağdur etmeye hakkınız yok. Eğitim Sen olarak bu konunun da hem hukuku, hem de meşru zeminde takipçisi olacağımızı ilan ediyoruz.
 
 
Ne yazık ki bu yılda MEB bizden geçer not alamadı. Karnesini sizlere paylaşıyoruz. Bütün başarısız öğrencilerimize söylediğimiz gibi MEB ‘e ‘’çok ama çok çalışmalısın’’ diyoruz.
 
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu

Üniversitelerin adı her gün yeni skandallara, kayırmacılığa, hukuksuzluğa, yolsuzluğa ve baskıya karışmakta, atanan rektörler eliyle üniversitelerde ağır bir yıkım yaşanmaktadır.

Son olarak ODTÜ yönetimi, haklarındaki asılsız ve mesnetsiz iddiaları esas alan bir kararla öğretim elemanı olarak görev yapan üyelerimiz Sibel Bekiroğlu ve Mehmet Mutlu’yu açığa aldı. Kısa bir süre önce de ODTÜ Kıbrıs Kampüsü’nde görevli öğretim üyesi Doç. Dr. Yonca Özdemir ve öğretim görevlisi Serhat Selışık’ın sözleşmeleri hukuksuz biçimde sona erdirildi.

Özellikle belirtmek isteriz ki öğrencilerinin demokratik haklarını kullanmasını engelleyen, öğretim elemanlarına her türlü hukuksuzluğu reva gören, idari ve teknik personeline angaryayı dayatan bir yönetim aklının üniversiteye katabileceği hiçbir şey yoktur. Kaldı ki makamlarına atanarak gelen rektörlerin, üniversite bileşenlerine değil kendilerini atayan iktidara karşı sorumluluk taşımalarının istendiği de herkes tarafından bilinmektedir.

Bu nedenle, üniversiteyi üniversite yapan tüm değerler ve ilkeler yok sayılmakta, hukukun en temel ilkeleri ayaklar altına alınmaktadır.

Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki tüm hukuksuzlukların, keyfi ve siyasi kararların faili olan yöneticiler er ya da geç hukuk önünde bunların hesabını vermek zorunda kalacaktır. Hukuka uygun hareket etmek zorunda olan ODTÜ yönetimine bu gerçeği hatırlatıyor, haksızlığa ve hukuksuzluğa uğrayan Yonca Özdemir, Sibel Bekiroğlu, Serhat Selışık ve Mehmet Mutlu hocalarımızın hızla görevlerine iade edilmesini talep ediyoruz. Başta ODTÜ emekçileri olmak üzere herkesi dayanışmaya davet ediyoruz.

Son Düzenlenme Çarşamba, 22 Haziran 2022 09:43
HAYDİ 1 Mayıs'a
Adana Tertip Komitesini 1 Mayıs'a çağrı amaçlı düzenlediği basın açıklamasına KESK Eş Başkanı Şükran Yeşil Kaplan, Eğitim Sen MYK üyesi Sinan Muşlu, Tüm Bel Sen MYK üyesi Yılmaz Yıldırımcı, Haber Sen Genel Başkanı Mesut Balcan, Tarım Orkam Sen Gazi Düz, SES MYK üyesi Gönül Adı Belli ve Yapı Yol Sen MYK üyesi İlksen Temizkan katıldı.
 
1 Mayıs’a çağrı amaçlı yapılan basın açıklamasında tertip komitesi başkanı Yaşar Gündoğdu; “Ekonomik kriz, işsizlik, zamlar, pandemi, borçlanma derken ülkemizde insanca yaşamak bir yana hayatta kalmak bile her gün zorlaşıyor.
Bu düzen toplumun işini, aşını geçimini ve sağlığını korumuyor, aksine tehdit ediyor,” dedi
Bir 4 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
Bu düzenin çarkları, dünyanın tüm değerlerini ve güzelliklerini üreten bizleri, işçileri, emekçileri, kamu emekçileri, mühendisleri, mimarları, hekimleri, avukatları, aydınları, akademisyenleri, sanatçıları, gençleri, kadınları, emeklileri, emekli dahi olamayanları ezdikçe eziyor.
 
Bu düzenin çarkları, zengini daha zengin etmek, bankaların kasalarını doldurmak, şirketleri ihalelerle beslemek üzere kurulmuş
Bu düzenin çarkları sermayeye sömürecek ucuz emek, yağmalanacak doğa, talan edilecek kentler yaratmak üzere dönüyor.
Halk işsizlikle, açlıkla, yoksullukla, artan borçlarla salgınla mücadele ederken 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı ülkenin tüm kaynaklarını, bir avuç patronu ve ayrıcalıklı zümreyi korumak için seferber etti etmeye devam ediyor.
Halk işe, ekmeğe, insanca bir yaşama olduğu kadar demokrasi, adalet ve hukuka da aç. Bu düzen yurttaşların hakkını, hukukunu çiğniyor, adaletsizliği büyütüyor.
Halkın gerçeği ile bir avuç ayrıcalıklı kesimin gerçeği arasındaki fark, tek sesli medyanın propaganda yayınlarıyla perdelenmek isteniyor. Üstü örtülemeyen hakikate dair çığlıklar, baskı ile, şiddet ile, sansür ile, zor ile bastırılmak isteniyor, Hakkını arayan ve gerçekleri söyleyen herkes bu düzenin hukuk dışı zorbalıklarıyla karşı karşıya kalıyor.
Bir 5 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
Bu düzenin devamı için demokrasinin son kırıntıları bile ortadan kaldırılıyor.
 
Demokratik hak olarak elde kalan tek hakkımız olan seçme ve seçilme hakkımıza dahi el uzatılıyor.
 
Bu düzen mağdur ettiği milyonları bölüp parçalayarak yönetmek gibi tehlikeli bir yönteme başvuruyor. Sürekli olarak iç ve dış düşman yaratılıyor Yukarıdan aşağıya kışkırtılan şovenizm, cinsiyetçilik, ırkçılık, mezhepçilik ve savaş politikaları bu düzenin yarattığı krizi yönetmenin bir yolu olarak ülkemizin ve halkın geleceğini tehdit ediyor.
 
Bu düzen böyle gitmez. Halkı yoksulluğa, açlığa, işsizliğe, borçluluğa ve güvencesizliğe mahkûm eden bu akıl dışı düzen Türkiye’nin sırtında bir yüktür. öte yandan 20 yıldır ülkeyi yönetenler ve tüm yetkileri tek kişide toplayanlar sorumluluktan kaçamaz. Ülkenin kanayan sorunlarını kendi dışındaki herkese ve her şeye bağlayan bir yönetim anlayışına artık yeter diyoruz.
 
Gün şikâyet etme günü değildir. Biz tüm sömürülenler, yoksullaşanlar, ezilenler olarak bu düzeni değiştirme, 82 milyonun insanca yaşayacağı bir ülkeyi inşa etme gücümüz var.
1 Mayıs, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma günü ülkenin dört bir yanında gücümüzü ve coşkumuzu meydanlara taşıdığımız bir gün olacaktır.
 
Biz aşağıda imzası bulunan emek ve meslek örgütleri olarak 1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma Gününe giderken birlikte değiştirme irademizi işyeri işyeri, sokak sokak, meydan meydan örgütleyeceğimizi, Türkiye’nin dört bir yanında 1 Mayıs meydanlarında omuz omuza olacağımızı ilan ediyor, emekten, barıştan, demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olan herkesi 1 Mayıs meydanlarında buluşmaya çağırıyoruz” 
Bir 8 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
Bir 1 kişi ve şunu diyen bir yazı 'YASASIN MAYIS Savaşa, Güvencesizliğe, Sömürüye, İşsizliğe, Yoksulluğa Karşı BARIŞI, UMUDU ve MÜCADELEYİ BÜYÜTÜYORUZ! Haydi Mitinge 1Mayis 2022 Pazar -Saat:15.00 Yürüyüş- Toplanma Yeri Kasım Gülek Köprüsü Kuzey Girişi MİTİNG Uğur Mumcu Meydanı Mustafa Özarslan Konsen Adana 1 Mayıs Tertip Komitesi DİSK KESK 1995 ODA tmmob TÜRK MİMAR BİRLİĞİ' görseli olabilir