egitimsen2
Adana'da Okula Pompalı Tüfekli Saldırı
Adana'da gece bir lisenin giriş kapısına yakın mesafeden pompalı tüfekle ateş açıldı.
BARIŞA DÜŞMAN, HAKKINI SAVUNANA DÜŞMAN, HIRSIZLIĞA, YOLSUZLUĞA, YOKSULLUĞA HAYIR DİYENE DÜŞMAN.
BUGÜN YARGILANAN YALNIZ GÜVEN BOĞA DEĞİL
TÜM EMEK, BARIŞ VE DEMOKRASİ MÜCADELESİ VERENLERDİR.
DİSK KESK TMMOB ve Adana Tabip Odasının çağrısıyla 26 Aralık 2013 tarihinde “Hırsızlığa, Yolsuzluğa Hayır, Hükümet İstifa” talepleriyle yürüyüş ve basın açıklaması yapılmak istenmiş, fakat polisin önceki gün barış yürüyüşüne yönelik gösterdiği terörün aynısı o dönemde başta arkadaşımız Güven BOĞA olmak üzere tüm emek ve demokrasi güçleri maruz kalmıştı. Hırsızlığa, yolsuzluğa hayır diyen yüzlerce insan Tomalardan sıkılan kimyasal içerikli suya, polis copuna ve gaz bombalarına maruz kalmıştı.
DİSK, KESK, TMMOB ve Adana Tabip Odası’nın çağrısıyla yapılan yürüyüşe katılan Eğitim Sen Adana Şube Eski Yürütme Kurulu Üyesi Güven BOĞA polisin müdahalesi sonucu yaralanmış, hastaneye kaldırılmış hastaneden ve adli tıptan almış olduğu rapor ile Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuştu.
Şiddet uygulayan polislerle ilgili açılan davaya yerel mahkemelerin takipsizlik kararı vermesinin ardından dava Anayasa mahkemesine taşınmış ve dava ile ilgili Anayasa mahkemesinin vereceği karar beklenmektedir. Eğer Anayasa mahkemesinden olumsuz bir karar çıkması durumunda bu dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM’e) taşınacaktır. Benzer içerikli davalardan dolayı arkadaşımız Güven BOĞA on ayrı davayı AİHM’e taşımış bulunmaktadır. AİHM’de görülen ve “İşkence ve kötü muameleyi içeren” bir dava Türkiye aleyhine sonuçlanmış ve Türkiye tazminat ödemeye mahkum olmuştur. Dokuz ayrı davadan da Türkiye’nin mahkum olma olasılığı çok yüksektir. Halihazırda Anayasa mahkemesine de taşınan iki ayrı dava vardır. Bunlarda büyük olasılıkla AİHM’e taşınacaktır.
Yolsuzluk eyleminin ardından gördüğü kötü muameleden dolayı Güven BOĞA arkadaşımız Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmamış olsaydı, inanıyoruz ki bu dava açılmamış olacaktı. İntikamcı duygularla, emek ve demokrasi güçlerini cezalandırmak için açılan bu tür davaları kınıyoruz.
Yaptıkları hırsızlıklarla, yolsuzluklarla batağa saplananların aklandığı, teşhir edenlerin ise cezalandırılmaya çalışıldığı bir süreci birlikte yaşıyoruz.
Gezi direnişi ile doruğa çıkan milyonların eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi taleplerinden sonra hırsızlık ve yolsuzluğa, savaşa hayır diyenler AKP iktidarı tarafından, ancak otoriter ve faşizan rejimlerde görülebilecek yöntemlerle ezilmeye, ülke her geçen gün savaş ve sıkıyönetim koşullarına doğru sürüklenmeye çalışılıyor.
Bizler şiddete, yağmaya, talana, yolsuzluğa dün olduğu gibi bu gün de karşı çıkacağız. Adalet, özgürlük, insanca yaşam, kardeşlik, barış için mücadele etmeye devam edeceğiz. Bugün 10. Asliye Ceza Mahkemesinde 3. duruşmaya çıkan Güven BOĞA arkadaşımızın yargılanması 25 Ocak 2016 tarihine ertelenmiştir.
6 Ekim 2015 tarihinde DİSK KESK TMMOB ve TTB’nin organize ettiği İnönü parkından başlayıp Atatürk parkında basın açıklamasıyla sona erecek olan yürüyüşe polisin müdahalesi sonucu gözaltına alınan Deniz ÜNSAL ve Tufan AHİ arkadaşlarımız serbest bırakılmış olup, Halil İbrahim BİÇER arkadaşımız ise tutuklanmıştır.
Polis baskısıyla halkın yolsuzluğa, hırsızlığa, savaşa karşı bağımsız yargı, demokratik Türkiye, eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasi taleplerinin ezilmesinin mümkün olmadığını, bu baskıları uygulayanların halkın karşısında hesap vereceğini unutmamaları gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Tüm halkımızı 10 Ekim 2015 Cumartesi Ankara’da gerçekleştirilecek Barış ve Demokrasi mitingine davet ediyoruz. Saygılarımızla. 08.10.2015
DİSK, KESK, TMMOB VE ADANA TABİPLER ODASI
Kurumlar Adına
Ahmet KARAGÖZ
KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
Cumhuriyet Halk Partisi Adana Milletvekili İbrahim ÖZDİŞ dünkü yapılan saldırı nedeniyle sendikamızı ziyaret ederek geçmiş olsun dilekleriyle birlikte eğitimde yaşanan sorunlar hakkında fikir alışverişin de bulunduk.
Dün ilimizde yapılan saldırı ve gözaltılarla ilgili DİSK KESK TMMOB ve TTB'ın ortak İnönü parkında yapmış olduğumuz basın açıklamasıdır. Açıklamayı Kurumlar adına KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Ahmet KARAGÖZ yapmıştır.
“Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi” Demeye Devam Edeceğiz
Değerli Basın ve Kamuoyuna;
AKP kendisine muhalif her sesi, her düşünceyi baskı, şiddet ve gözaltı uygulamaları ile susturmaya çalışma girişimleri artarak sürüyor.
10 Ekim’deki Emek, Barış ve Demokrasi mitingine çağrı yapmak ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla DİSK, KESK, TMMOB VE TTB olarak 6 Ekim 2015 tarihinde İnönü parkından başlayıp Atatürk parkında yapacağımız basın açıklamasıyla sona erecek olan eylemimize henüz daha İnönü parkında iken ve kolluk kuvvetlerinin amirleriyle görüşme sürerken polis kitlenin tamamına panzerlerle, tomayla, gazla, copla ve kalkanlarla saldırmıştır.
Değerli Basın Emekçileri;
Polisin bu saldırısında yaralanan ve gazdan etkilenen arkadaşlarımız olmuştur. Polisin ardı arkası kesilmeyen bu saldırıları sürerken bir yandan da 3 arkadaşlarımız gözaltına alınmıştır. Pek çok arkadaşımızın da gözaltına alınmasına kitle engel olmuştur. Gözaltına alınan arkadaşlarımız Deniz ÜNSAL, Halil İbrahim BİÇER ve Tufan AHİ’nın gözaltıları devam etmektedir. Arkadaşlarımızın serbest bırakılması için emniyet yetkilileriyle yaptığımız tüm görüşmeler sonuçsuz kalmıştır. Çünkü kolluk kuvvetlerinin uluslararası sözleşmeleri, yasaları, yönetmelikleri değil, AKP ve Sarayın talimatlarını referans aldıklarını biliyoruz.
HDP Adana Milletvekili Meral DANIŞ BEŞTAŞ’ın yürüyüşün gerçekleşmesi, saldırıların son bulması ve gözaltına alınan arkadaşların serbest bırakılması için Adana Valisi, Adana Emniyet Müdürü ve Adana Cumhuriyet Başsavcısı ile görüşme çabaları da sonuçsuz kalmış, polis tutumunu değiştirmeyip gazlı, coplu saldırılarını artırarak devam etmiştir.
“Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi” şiarıyla tümüyle barışçıl bir eylem gerçekleştirmek isteyen DİSK, KESK, TMMOB ve TTB üyeleri, HDP Adana Milletvekili Meral DANIŞ BEŞTAŞ ve CHP Milletvekili adayı Kemal DERİN’inde içinde bulunduğu kitleye sıkılan gaz sonucu birçok arkadaşımız gazdan etkilenmiş olay yerine gelen 112 acil servislerinde müdahale edilmiştir. Ambulansta yapılan müdahalenin yetersiz kalması soncu TMMOB İKK sekreteri Hasan EMİR KAVİ, eski BES şube başkanı Sinan TUNÇ ve TMMOB İKK basın yayın danışmanı Sercan ŞAHİN Adana’nın çeşitli hastanelerinde tedavileri yapıldıktan sonra taburcu oldular.
Yine polisin insanlık dışı müdahalesi sonucu birçok arkadaşımız darp edilmiştir. Polisin bu müdahalesinde KESK dönem sözcüsü Ahmet KARAGÖZ, Eğitim Sen Şube Kadın Sekreteri Şükran YEŞİL ve SES şube üyesi Hüseyin ÇALI’nın Adana numune hastanesinde tedavileri yapıldıktan sonra hastane tarafından darp raporu verilmiştir.
Ülkenin barışa ihtiyaç duyduğu bu dönemde; emek ve meslek örgütlerinin üye ve yöneticilerine yönelik polisin bu terörünü kınıyoruz. Darp edilen arkadaşlarımızla ilgili olarak Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunacağımızın bilinmesini isteriz.
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB olarak yapılan bu saldırıları kınıyor, gözaltındaki Deniz ÜNSAL, Halil İbrahim BİÇER ve Tufan AHİ’nın bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz.
Bu baskı ve saldırıların, barışa ve kardeşliğe karşı yapıldığını biliyoruz. Bu nedenle 10 Ekim’de ülkenin bütün demokrasi güçleriyle birlikte “Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi” şiarıyla yapacağımız mitinge yüreği barıştan yana atan herkesin katılmasını ve güç vermesini istiyoruz.07.10.2015
DİSK-KESK-TMMOB VE TTB
Kurumlar Adına
Ahmet KARAGÖZ
KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
Yeni öğretim yılı dolayısıyla Eğitim-Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz, Adana ile ülkemizdeki eğitim sorununu Çukurova Press Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Sabit Özkeser’e anlattı
Sabit ÖZKESER (Röportaj)
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM-SEN) Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz, eğitim sistemi ile eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır birikerek artan sorunların sürdüğünü söyledi.
30 Metrekarelik sınıflarda 50 öğrenci
Her eğitim-öğretim yılının giderek ağırlaşan sorunlar ve çelişkiler eşliğinde açıldığına dikkat çeken Başkan Karagöz, “Yoksul halkın ağırlıklı olarak ikamet ettiği Adana’nın güneyindeki okullarımızda 1. Sınıf derslik başına düşen öğrenci mevcutları 50’yi aşmış durumdadır. 30 metrekarelik sınıflarda 50 öğrenciye eğitim-öğretimin yapılıp-yapılmayacağını kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz” dedi.
“Öğretmenlerin yüzde 32’si istifanın eşiğinde”
Okullarda öğrencilerin, öğretmenlerin ve diğer eğitim emekçilerinin can güvenliğinin sağlanmadığı, ülkenin bir bölümünde fiilen sıkıyönetim koşullarının yaşandığı bir ortamda, eğitim-öğretim hizmetinin ne kadar yapılabileceği ya da sürdürülebileceğinin tartışılması gerektiğini anlatan Karagöz, “Bu kadar işsizliğin yoğun olduğu bir dönemde bir yanda öğretmen olabilmek için can atan arkadaşlarımız varken, Doğu ve Güneydoğu’da can güvenliklerinden dolayı yüzde 32’si istifa etmeyi düşünmektedir” diye konuştu.
Eğitim-Sen’in Adana’da 3 bin 300, genelde ise 130 bin üyesi bulunduğunu da anımsatan Eğitim-Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz’e yönelttiğimiz sorular ile aldığımız yanıtlar şöyle:
-Yeni Eğitim-Öğretim yılı başladı. Adana’da bu konuda en büyük sorun nedir?
Birçok konuda sorunlar var. Okulların açılmasıyla birlikte bizim dikkatimizi çeken en önemli sorun Adana’nın güneyinde bulunan okullarımızda özellikle ilkokullarda 30 metrekarelik sınıflarda 50’yi aşkın öğrenci mevcutlarının olduğudur. Bu konu gerçekten canımızı sıkıyor. Geziyoruz, görüyoruz, ve bununla ilgili tespitlerimiz var. Yoksul emekçi halkın özellikle çocukların bölgede halkı ayrıştırıp ötekileştirme olsa da ‘Paran kadar eğitim, paran kadar sağlık’ dedikleri sanırım bu demektir. Bunun dışında okulların açılmasıyla birlikte aslında çok önceden planlaması gereken bazı planlamaların zamanında yapılmadığı ve buna ilişkin de özellikle Yavuz Selim Ortaokulu’nda 32 öğretmen arkadaşımız norm kadrosu fazlası durumuna düştü. Bunları da alelacele Seyhan ilçesindeki başta güneydeki okullar başta olmak üzere arkadaşlarımız gönderildi. Bu öğretmenleri artık Adana’da mağdur etmek Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğü alışkanlık haline getirdiği bir durumdur. Bu da bizi üzüyor. İl Milli Eğitim Müdürü’nün görevi çalışanlarıyla motive edecek, onları harekete geçirecek eğitimi bir üst kademeye taşıyacak uygulamalar olması gerekirken, öğretmen mağdur, öğrenci mağdur olunca işte TEOG sınavların sonucunu Türkiye ile kıyasladığımızda 60. Sıralarda yer alıyor olmuş olması Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nde bir problemin olduğunun açık ve net bir göstergesidir. Yani okullarımız öğretmen arkadaşlarımızın üzerinde özellikle farklı sendikalarda görev alan arkadaşlarımızın üzerinde bir psikolojik baskı olduğunu biliyoruz ve dönem dönem basın aracılığıyla kamuoyu ile paylaşıyoruz. AKP kendi iktidarını kalıcı hale getirecek siyasi bir ideolojik eğitim modeli üzerinde duruyor. Bu da bizi üzüyor. Oysa ülkenin ihtiyaçları üzerinde bir eğitim modeli tasarlanmış olsu, düşünülmüş olsa hepimizi daha çok mutlu edecek. Ama böyle baktığımızda bu bizleri üzüyor.
“Paranız kadar eğitim hizmeti alabilirsiniz !”
-Genelde eğitimde ve özellikle öğretmenlerin en önemli sorunu nedir?
Eğitimdeki sorunlar sadece Adana ile değil, Milli Eğitim Bakanlığı teşkilatında yukarıdan aşağıya doğru sıraladığımızda tamamında mevcut. Mesela Doğu ve Güneydoğu’da şu anda adeta sıkıyönetim ilan edilmiş ve sokağa çıkma yasağı var. Öğretmenlerimizin, öğrencilerin büyük bir bölümünün can güvenliği yok. Birçok ilde okullar öğretmen ve öğrenci güvenliği nedeniyle henüz açılamamış. Genel merkezimizin yaptığı ankete göre, Öğretmenlerin yüzde 32’si görevi bırakmaya hazır duruma getirilmiş. Bu kadar işsizliğin yoğun olduğu bir dönemde 400 ataması yapılmayan öğretmenin olduğu bir dönemde öğretmen olmak için can atan öğretmenlerimiz can güvenliklerinden dolayı yüzde 32’si ‘Biz istifa etmeyi düşünüyoruz’ şeklinde bu durumu gündeme getiriyorlar. Milli Eğitim Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı okulların açıldığı ilk gün bizlere öğretmenlere mesaj gönderdi. Anlamlıdır, önemlidir ama öğrenmenin can güvenliğini almadan, öğretmenin ekonomik, özlük, demokratik taleplerini karşılamadan bir mesajla öğretmeni dizayn etmek, öğretmenin ihtiyacını, sorunlarını, taleplerini, önerilerini karşılamaz diye düşünüyoruz. Yine Adana’dan birçok okulda bize onlarca telefon geldi. Sınıf seviyelerine göre öğrencilerin oluşturulduğu yani öğrencinin mezun olduğu okulda aldığı ortaokullarda özellikle aldığı karnedeki başarı durumuna göre sınıf mevcutlarının oluştuğunu öğrendik. Oysa karma eğitimde böyle bir durum söz konusu değil. Yani sınıf oluşturulurken öğrenciler arasında karma oluşturulur. Başarılı-başarısız öğrenciler birlikte olmalı ki, başarısız öğrenciyi başarılı öğrenci kamçılayabilsin. Bunlar yapılırken de öğrenci velilerinden paralar alınarak yapılıyor olmuş olması ayrı bir garabettir. Bu da bizi üzen bir durumdur. Yoksul halka hep şu mesaj veriliyor; “Paranız kadar eğitim, hizmeti ancak alabilirsiniz”.
-Zaman zaman eğitim özelleştirilmesinden bahsediliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Diğer bir konu eğitimdeki en büyük sorun ve önümüzdeki yıl öğretmenleri gerçekten ayaklandırabilecek bir durum eğitimdeki özelleştirmedir. Gizli özelleştirme bunu çok da net bir şekilde kamuoyuna da anlatılmıyor, yada söylediklerimiz kamuoyu veya basın tarafından kaale alınmıyor. Bilindiği gibi dersanelerden dönüştürülen temel liselerde bugün Adana ve Türkiye’de önemli Anadolu liselerinde, fen liselerindeki son sınıf öğrencilerinin büyük bölümü temel liselere gidiyor. Ceyhan Anadolu Lisesi’ndeki öğrenci mevcudunda ciddi bir azalma var. 48 öğrencisi var iken, bu geçen yıl 12’ye kadar düştü. Bu da demek ki; iki sınıftan birinin kapandığını görüyoruz. Fen ve iyi Anadolu liselerinde görev yapan öğretmen arkadaşlarımız norm kadro fazlasına düşecekler. Derse girecek öğrenci bulamayacak. Bu çok önemli bir durumdur. Bu yıl devlet okullarında başarılı 230 bin öğrencimiz ki; 2500 ile 3750 TL arasında değişen bir ücretle özel okullara gönderildi. Geçen yıl 250 bin, bu yıl 230 bin kademeli olarak her yıl 250 bin-300 bin öğrenci devlet okullarından alınıp, özel okullara gönderiliyor. LGS ve TEOG sınav sonuçlarında devlet okulları başarısız, özel okullar başarılı gösteriliyor. İşte Güney’deki okullara tek kuruş kaynak aktarmayan iktidar bu özelleştirmeyi hayata geçirmek adına şu an 230 bin öğrenci üzerinde yaklaşık olarak 1 milyon TL’yi özel okulların kasasına aktarmıştır. Bu özel okulların kasalarına aktarılan paralar halktan alınan vergilerdir. Halktan alınan vergileri o zaman halkın çocuklarına geri harcayalım. Devletin, kamunun okullarına geri harcayalım. Bilimsel, laik ana dilde eğitim verilme noktasında bir çabamız olsun istiyoruz. Ama baktığımızda AKP, diğer kamu çalışanları içerisinde Ak öğretmen, Ak polis, Ak doktor gibi insanları kategorize ederek, ayıştırarak ve itibarsızlaştırarak kendine biat edecek bir eğitimci ordusu çalıştırmaya çalışıyor. Bu da bizi üzüyor. Asıl bizi üzen bir konu ise, devlet okullarında ve ya Milli Eğitime bağlı kurumlarda yönetici atama ve yer değiştirmedeki referans yasalar, yönetmelikler değil, asıl referans MEMUR-SEN’dir. Yani eğitim işkolunda örgütlü iktidara yakın Eğitim-Bir Sen Sendikasıdır. AKP’nin il ve ilçe başkanlarıdır. Son olarak Çukurova Ana Okulu’nda bir AK Parti’li Milletvekili çıkıp tanıtım kampanyası yaptığı belirtiliyor. Eğer böyle bir durum varsa diğer siyasi partiler de gelsin propaganda yapsın. Okullarımızı AKP’nin arka bahçesi yaptırmayacağız ve bununla ilgili yapılan tüm yanlışları da teşhir edeceğimizi de özellikle bilinmesini isteriz. Bununla ilgili yasal bir soruşturma başlatmak izin Adana Valiliğini, Milli Eğitim Bakanı ile İçişleri Bakanını göreve çağırıyoruz. Bu hadsizliktir, densizliktir.. liyakat, ehliyet ve deneyim üzerinde atama yapılmadığını biz açık görüyoruz ve yaşıyoruz. Bunlardan etkilenen onlarca arkadaşlarımız oldu. Adana ve Türkiye’de kamu alanda atanan bürokrat AKP’nin militanı konumunda. Ya AKP’ye biat edeceksin, siyasi süreçte yanlarında yer alıp destek vereceksin. Ya da seni her türlü kamu çalışanıyken zorluklarla, sürgünlerle, sorunlarla boğacak duruma getiriyor.
“Mülteciler aç-susuz perişan bir durumda iken eğitim…”
-Suriyeli çocukların eğitim durumuyla ilgili bir gelişme var mı?
Koza İlköğretim Okulu’nda görev yapıyorum. Okulun etrafı çadırlarla dolu. Çadırda yaşayan halk Ortadoğu’daki savaştan kaynaklı Adana’ya sığınan mültecilerdir. Burası kamp değil. Burada onlarca çocuk için eğitim, öğretim, sağlık hiçbir hizmet yok. Tümüyle doğayla baş başa bırakılmış, tinerciye maruz kalıyor, fuhuş sektörünün adeta altyapısını oluşturuyor. Buna da sosyal devletçilik anlamında Adana Valisi el uzatmalıdır. Buradaki mülteci ve sığınmacı çocuklara ana dillerinde eğitim yapabilecek yeni ortamlar sağlanmalıdır. Kısmı çalışma var. Bu da 10-15 okulda şu an eğitim görüyor ama sayıları 15-20 bin nüfusu bulmaktadır. Bu kadar nüfusun olduğu bir yerde kapsamlı hazırlığın olmadığını da görüyoruz. Çadır çevresinde çocuklar. Aç, susuz ve perişan bir halde. Geçen yıl kışı yağmur ve soğuk havayı yaşadı. Şimdi ikinci yıllarında bu kışı yaşayacaklar. Bunlar eğitim ciddi sorunları..
Okullarımız öyle bir hale gelmiş ki artık yöneticilerimiz, idarecilerimiz hani Öğretmenler Kurulu kararı ile öğretmenlerin yıl içerisinde yapacağı toplam etkinliklerin yol haritasını belirlerler. Ama şu anki yöneticiler öyle değil. Talimatları AKP’den aldıkları için, referans olarak AKP’yi, Eğitim-Birsen’i kullandıkları için karar süreçlerinde okul ve eğitimle ilgili öğretmenlerin çok da görüşlerinin alınmadığı, direk talimatların ve direktiflerin verildiğini görüyoruz. Bu da bizi rahatsız eden bir durum. Biz sürekli olarak öğretmenler odalarında, işyerlerinde talepleri alarak, dilimiz döndüğünce basınla paylaşmaya çalışıyoruz.
-2015-2016 eğitim öğretim yılı başında eğitimin sayısal durumu anlatabilir misiniz?
* Okul çağındaki her yüz öğrenciden 90’ı okula gitme şansına sahipken, okul sıralarında olması gereken çocuk ve gençlerimizin yüzde 10’u örgün eğitimin dışına itilmekte, tarlalarda, atölye ve fabrikalarda, sokaklarda çalışmaya zorlanıyor. Türkiye’de ilkokul birinci sınıfa başlayan çocuklar içinde en az 1 yıl okul öncesi eğitim alanların oranı iki yıl önce yüzde 59 iken, bugün bu oran yüzde 56’ya düştü.
v OECD ülkelerinde derslik başına düşen öğrenci sayısı 21. Türkiye’de ilkokulda derslik başına düşen öğrenci sayısı 27, ortaokulda 34, liselerde 30. Türkiye’de özellikle yoksul halk kesimlerinin yaşadığı semtlerde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı açıklanan rakamların çok üzerinde.
v 2015-2016 eğitim öğretim yılı itibariyle MEB tarafından alınan skandal bir kararla liselerde sınıf mevcudu 40’a çıkarıldı. Üstelik sınıfta kalan ve tekrar yapacak öğrenciler bu rakama dahil değil.
v Kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması uygulamaları artarak sürüyor. Bu yıl 230 bine yakın öğrenci için özel okullara teşvik verildi. Çocuğunu özel okulöncesi eğitim kurumlarına ve özel kreşe gönderenlere 2.680 TL, özel ilkokula 3 bin 220, özel ortaokul ve liselere 3 bin 750, temel liselere gönderenlere ise 3 bin 220 lira “özel okul teşviki” verilecek.
v Dershanelerin temel liselere dönüştürülmesi süreci eğitimde bir süredir devam eden ticarileştirme ve özelleştirme sürecini hızlandırmış, devlet liselerinde 11. ve 12 sınıflar büyük ölçüde boşalırken, devlet liseleri öğrenci kaçışını engellemek için fiilen dershanecilik faaliyeti yapar hale getirilmiştir.
v Devletin kamusal eğitime ayırması gereken kamu kaynaklarını özel okullara aktarmasının somut bir sonucu olarak, halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarında son 13 yıl içinde 5 kattan fazla artış yaşandı.
v Eğitimde 4+4+4 uygulamasının başlatıldığı 2011-2012 eğitim-öğretim yılında Türkiye’de sadece 45 özel meslek lisesi varken son üç yıl içinde kamu kaynaklarıyla yapılan doğrudan destek ve teşvikler sonucunda okul sayısı yaklaşık 10 kat, özel meslek liselerine giden öğrenci sayısı ise 17,5 kat gibi astronomik bir artış gösterdi.
v Göç alan büyük şehirler ile Doğu ve Güneydoğu’daki illerin çoğunda derslik başına düşen öğrenci sayısı ortalamanın çok üstünde. Güneydoğu'da derslik başına ortalama 42 öğrenci düşerken, bazı bölgelerde bu rakamlar 50’li 60’lı rakamlara ulaşıyor.
v MEB, okullarda mescit açılması için bütün imkanlarını seferber ederken, Türkiye’de kütüphanesi olan okul oranı 4+4+4 ile birlikte yüzde 41’den yüzde 39’a düştü. Bazı okulların kütüphaneleri ve laboratuvarları kapatılarak ya sınıf yapıldı ya da mescit haline getirildi.
v MEB, öğrencileri imam hatip okullarına yönlendirmek için bütün imkanlarını kullanıyor. İmam hatiplerin bütün ekonomik talepleri anında yerine getirilirken, diğer devlet okulları kaynak taleplerinin karşılanmaması nedeniyle ciddi sorunlar yaşıyor.
v 2012-2013 eğitim-öğretim yılında imam hatip ortaokullarında okuyan toplam öğrenci sayısı 94 bin 467 iken, 2013-2014 eğitim öğretim yılında bu sayı 140 bin 15’e yükseldi. 2014-2015 eğitim öğretim yılında ise bir önceki yıla göre yaklaşık 3 kat artarak 385 bin 830 oldu.
v AKP’nin yıllarca her açıdan istismar ettiği imam hatip liseleri eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında önceki yıllarla kıyaslanamayacak kadar hızlı bir artış gösterdi. Türkiye’de imam hatip okullarında okuyan toplam öğrenci sayısı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın üstün gayretleri ve bütün imkânlarını seferber etmesi sonucunda imam hatip okullarında 2013-2014 eğitim öğretim yılında toplam 724 bin öğrenci varken, bu yıl bu rakam1 milyonun üzerine çıktı.
v 2013-2014’te açık öğretim lisesinde okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 12 bin 349 iken, 2014-2015’te bu sayı yüzde 46 artışla (458 bin kişi) 1 milyon 470 bin 434’e çıktı.
v Sayıları 2 milyona ulaşan Suriyeli sığınmacıların çocukları okula gidememekte, sadece 65 bini kamplarda ve 7 bin 500'ü örgün öğretim içinde eğitim görebiliyorlar.
v Eğitimde bir taraftan hala çözüm bekleyen norm kadro sorunu sürerken, MEB’in verilerine göre hali hazırda norm kadro doluluk oranı yüzde 81. Atama ve yer değiştirmelerde
yapılan plansızlık, norm kadro sorununun giderek büyümesine neden olurken, çok sayıda öğretmen bu nedenle mağdur olmayı sürdürüyor ve sorunlarının çözülmesini bekliyor.
v 2003-2015 yılları arsında KPSS’ye giren her yüz öğretmenden ortalama 16’sının ataması yapıldı. Her yüz öğretmenden 84’ü ya tekrar sınava girmek ya da başka bir alanda çalışmak zorunda bırakıldı.
v Bir öğretmenin devlet bütçesine yıllık ortalama maliyeti 40-45 bin TL civarındadır. 300 bin öğretmenin atamasının bütçeye getireceği yıllık yük 12-14 milyar TL arasında.
-Size göre sonuç ne olmalı?
Eğitimde 4+4+4 dayatması sonrasında okullar
da yaşanan ve giderek derinleşen sorunlar,öğretmenlerin ve öğrencilerin çatışmalı süreçten kaynaklı olarak can güvenliğinin olmaması, kalabalık sınıflar, okullarda yeterli altyapının olmaması, okulların fiziki donanım eksiklikleri, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitimin önündeki engeller vb gibi pek çok sorun yıllardır çözüm bekleyen ancak bugüne kadar hiçbir adım atılmayan belli başlı sorunlar olarak varlığını sürdürmektedir.
Eğitimde 4+4+4 dayatmasının uygulanmaya başlanmasından bu yana okullarda en çok gözlenen sorunlar; 72 ay öncesi çocukların hala okula uyum sağlayamamaları, okula giriş çıkış saatleri, velilerden para toplama uygulamalarının yaygınlığı, temizlik sorunu, imam hatiplerle ortak binaları paylaşan okullarda öğrencilere yönelik çeşitli baskılar, normal ortaokulların tamamında imam hatip sınıfları açma girişimleri gibi sorunlardır. Eğitimin sorunları ve gündemi başka, AKP ve MEB ikilisinin başkadır.
Özellikle son 13 yıl içinde, eğitimin büyük ölçüde paralı hale getirilmesine paralel olarak eğitimde dini inançların istismarı ve dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması, zorunlu din dersi dayatmasının ısrarla sürdürülmesi, okulların adeta belli bir inancın, belli bir mezhebin kuralları ve uygulamaları ile kuşatıldığını göstermektedir.
AKP iktidarı ve Milli Eğitim Bakanlığı eğitimdeki
çürümenin ve mevcut karanlık tablonun sorumlusudur. MEB, yıllardır yaptığı değişikliklerle eğitim sistemini alt-üst etmiş, öğretmen, öğrenci ve velileri, eğitim emekçilerini mağdur etmek dışında eğitimde somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirememiştir. Öğrenciler yarış atı gibi sınavdan sınava koşturmakta, öğretmenler ağır iş yükü ve nöbet gibi angarya görevler yüklenerek çalışmaya zorlanmaktadır.
Eğitim sistemindeki çürümeyi hızlandıran 4+4+4 dayatmasından uygulamasından derhal vazgeçilmeli, ataması yapılmayan öğretmenlerin atanması yapılma
lı, AKP döneminde haksız olarak yapılan tüm atama ve görevlendirmeler iptal edilmeli, eğitim sistemini alt üst eden tüm uygulamalar derhal durdurulmalıdır. Eğitimin hiçbir aşamasında öğrenci ve öğretmenlere dayatmada bulunulmamalı, öğretmen, öğrenci ve velilerin eğitim sistemine yönelik kaygılarını giderici düzenlemeler yapılarak, tüm ülkenin üzerine çöken mevcut eğitim enkazı en kısa sürede kaldırılmalıdır. Okulöncesi eğitimden başlayarak eğitim yatırımlarına, ders kitaplarının hazırlanmasından eğitim yöneticilerinin belirlenmesine; sınıf mevcutlarından eğitimin kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve her bireyin kendi anadilinde yapılması ilkesine uygun adımlar atılmalı, eğitimde yaşanan ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme adımlarına derhal son verilmelidir
.
Türkiye’de eğitim emekçileri 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutlamaya hazırlanıyor. Öğretmenlik mesleği açısından uluslararası genel kabullerin simgesi sayılan 5 Ekim’i Türkiye’deki öğretmenler, birilerinin “tek başına iktidar” hırsıyla yeniden başlatılan çatışmaların ve silahların gölgesinde, her geçen gün biraz daha zorlaşan koşullarda karşılamaktadır.
Eğitim Sen olarak bu yıl 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü, Yalova valisinin kendisine hakaret etmesi sonucu kalp krizi geçirerek hayatını kaybeden Halil Serkan Öz ve Suruç katliamında yaşamını yitiren Süleyman Aksu başta olmak üzere, Adana’da emek ve demokrasi mücadelesinde birlikte yol yürürken yitirdiğimiz Hasan Hüseyin GÜNDÜZALP, Gülay ERÇİL KOS, Songül KİLİMCİ ve Cumhur TURGUT’a adıyoruz.
Öğretmenlerin Can Güvenliği Sağlanmalıdır AKP’nin 7 Haziran seçimleri sonrasında tek başına iktidarını kaybetmesi sonucunda yeniden başlatılan çatışmalı süreç ile birlikte artan şiddet ve kaos ortamı toplumsal yaşamın bütün alanlarını olduğu gibi eğitimi ve eğitim emekçilerini de derinden etkilemiştir. Bir süredir bazı il ve ilçelerde fiili sıkıyönetim uygulamaları hayata geçirilmiş, 150’ye yakın yerleşim birimi “özel güvenlik bölgesi” ilan edilmiş, okullar kurşunlanmış, valiliklerin peş peşe aldıkları sokağa çıkma yasakları ile tüm ülke sadece 90’lara değil, resmen darbe dönemlerine geri götürülmüştür.
Çatışmaların artarak sürmesi nedeniyle özellikle bazı il ve ilçelerde eğitim-öğretim hizmetlerinin öğrenciler, öğretmenler ve diğer eğitim emekçileri açısından sağlıklı bir şekilde yapılmasının koşulları bulunmamaktadır. Ülkemizde eğitim sisteminin en önemli unsurlarından birisi olan öğretmenler 5 Ekim’i, her yıl diğer ülkelerdeki meslektaşlarına kıyasla daha mutsuz karşılamakta, ülkenin içine itildiği çatışma süreci ve AKP eliyle yaratılan kaos ortamından büyük bir endişe duymaktadır.
Okullarda öğrencilerin, öğretmenlerin, eğitim emekçilerinin can güvenliğinin sağlanmadığı, ülkenin bir bölümünde fiilen sıkıyönetim koşullarının yaşandığı bir ortamda, eğitim-öğretim hizmetinin ne kadar yapılabileceği ya da sürdürülebileceği tartışmalıdır.
Öğretmenlik Mesleği İtibarsızlaştırılmış, Meslek Onurumuz Zedelenmiştir AKP 2002 seçim bildirgesinde “Öğretmenlik mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı yakalayabilmesi için öğretmenlerin nitelikleri artırılacak, buna paralel olarak özlük hakları ve çalışma şartları iyileştirilecektir” ifadesi yer almasına karşın, 13 yıllık iktidarı süresinde öğretmenlik mesleğinin bırakalım toplumda hak ettiği itibarı yakalamasını, öğretmenler tarihin hiçbir döneminde AKP iktidarı döneminde olduğu kadar hakarete maruz kalmamış, öğretmenlik mesleği tarihte hiç bu kadar büyük bir itibar kaybına uğramamıştır.
Göreve gelen her bakan fırsat buldukça öğretmenlerin az çalıştığı, uzun tatil yaptığını iddia etmiş, her fırsatta öğretmenlik mesleğini “itibarsızlaştıran” ifadeler kullanmıştır. Türkiye’nin dört bir yanında fedakârca görev yapan öğretmenlerimizin büyük bölümü yaptığı işe yabancılaştırılmış, MEB’in yanlış politikaları ve siyasilerin öğretmenlik mesleğine yönelik olumsuz söylemleri nedeniyle mesleğine küstürülmüştür. Öğretmenler Türkiye’nin en ücra köşelerinde, her türlü olumsuz koşullarla mücadele ederek, görevlerini yerine getirmeye çalışmaktadır. Yaşamın olduğu her yerde eğitim emekçilerini görmek mümkündür. Örneğin 15 Eylül’de ilk kez ataması yapılan öğretmenlerin yüzde 67’si bölge illerine atanmış ve önemli bir bölümü yeterince can güvenliği olmamasına rağmen büyük fedakârlık göstererek görevine başlamıştır. AKP Hükümetleri döneminde öğretmenlerin en temel ekonomik, sosyal ve özlük sorunları azalmak bir yana sürekli artmış, il içi, il dışı, özür grubu atamalarında, norm kadro sorunları ve alan değişikliklerinde sürekli mağduriyet yaratılmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılan öğretmen atamaları, ihtiyacın ve beklenen rakamların çok altında kalmıştır. Yıllar içinde işsiz öğretmenler sorunu giderek büyümüş, bugüne kadar 41 işsiz öğretmen arkadaşımız ataması yapılmadığı için intihar etmiştir.
2003-2015 Arasında KPSS’ye Giren, Ataması Yapılan ve Emekli/Ayrılan Öğretmen Sayıları Eğitim Yılı KPSS’ye giren işsiz öğretmen sayısı Ataması Yapılan Öğretmen Sayısı Emekli/Ayrılan Öğretmen Sayısı 2003 127.973 22.814 24.190 2004 182.160 19.029 23.999 2005 173.328 20.777 28.173 2006 201.877 50.877 19.135 2007 205.101 45.420 19.051 2008 237.123 40.709 15.338 2009 243.569 30.216 10.112 2010 234.392 40.922 9.510 2011 229.767 39.945 7.128 2012 299.709 56.106 8.800 2013 252.741 41.579 7.877 2014 325.419 50.502 7.975 2015 283.583 35.563 7.500* TOPLAM 2.996.742 494.459 188.788 *2015 yılsonu tahmin.
Türkiye’de eğitim sistemi her geçen gün artan sorunlar ve derinleşen çelişkiler nedeniyle resmen çürümeye terk edilmiştir. Geçtiğimiz 13 yıl içinde ihtiyaç kadar öğretmen ataması yapılmamış, KPSS’ye giren her yüz öğretmenden ortalama 16’sının ataması yapılarak, yıllar içinde fiilen “işsiz öğretmenler ordusu” yaratılmıştır. Yine öğretmenlerin geçtiğimiz 13 yıl içinde gelirlerinde yaşanan gerileme sonucunda satın alım gücünün belirgin bir şekilde azalmış, 2003 yılında 24 bin olan emeklilik oranı, yaşanan geçim sıkıntısı nedeniyle son yıllarda 7 binli rakamlara kadar gerilemiştir.
Öğretmenlere Hak Ettiği Değer Verilmelidir Öğretmenlerin yıllar boyunca büyük fedakârlıklara katlanarak çalışırken yaşadığı zorluklar ortadayken, angarya çalışma ve performans değerlendirme girişimleri ile çalışma ve yaşam koşulları zorlaşmıştır. Geçtiğimiz yıllar içinde öğretmenlerin ekonomik ve sosyal sorunlarına ek olarak, mesleki saygınlıklarında ciddi gerilemeler yaşanmıştır. Yıllardır öğretmenlere hak ettiği değer verilmemekte, eğitim emekçilerinin en temel ekonomik, mesleki ve özlük talepleri ısrarla görmezden gelinmektedir. Yıllardır öğretmenlik mesleğini itibarsızlaştırma ve emeğimizi değersizleştirme yönündeki çabalara rağmen, uluslararası bir araştırma şirketinin yaptığı araştırma sonuçlarına göre Türkiye halkının en çok öğretmenlere güvendiği, en az güvenilenlerin ise sorunlarımızı çözmekle sorumlu olan politikacılar olduğu görülmüştür. Araştırma sonuçları, halkın güvenini kazanan öğretmenlerimize hak ettiği değerin verilmesi gerektiğini göstermektedir.
Yaşadığımız tüm olumsuzluklara rağmen 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, bizler için klasik anlamda “kutlanan” bir gün olmaktan çok, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin uluslararası alanda birlik, dayanışma ve mücadelesinin simgesi olan özel bir gün olma özelliğini sürdürmektedir. Eğitim Sen olarak, siyasi hedefleri için ülkeyi ateşe atanların savaş çığırtkanlığına karşı, barış koşullarının bir an önce sağlanmasını diliyor, eğitim ve bilim emekçilerinin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.
Şube Yürütme Kurulu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla 10 Ekim’de Ankara’da yapılacak “Emek, Barış, Demokrasi Mitingi”nin katılımcısı örgütler 2 Ekim 2015 tarihinde Çukurova Gazeteciler Cemiyetinde ortak bir basın toplantısı düzenlediler. Açıklamayı kurumlar adına KESK Dönem Sözcüsü Ahmet KARAGÖZ gerçekleştirdi.
KORKMA! DİREN TÜRKİYE HALKLARI
Değerli Basın Emekçileri;
Özgür basına yönelik artan baskılar ve gözaltıların son bulmasını dilerken, Hürriyet Gazetesi Yazarı ve CNN Türk TV’de “Tarafsız Bölge” programının sunucusu olan Ahmet Hakan’a yönelik tembihlenmiş ve adrese teslim edilen bu vahim saldırıyı kınıyor, Ahmet Hakan ve Özgür Basın Emekçilerine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Değerli Basın Emekçileri;
KESK, DİSK, TMMOB ve TTB çağrısıyla 10 Ekimde ‘de Ankara’da yapılacak “Emek, Barış, Demokrasi Mitingi” ne İlimizden; Emekten, Halktan ve Ülkesinden yana taraf olan Siyasi Partilerimizin, Demokratik Kitle Örgütlerimizin, İnanç Örgütlerimizin, Sivil Toplum Örgütlerimizin üye ve yöneticileri ve yine duyarlı vatandaşlarımızın katılımı ile 9 Ekim 2015 tarihinde Eğitim Sen ve Adana Büyükşehir Belediyesinin önünden saat 23.30’da hareket edecek olan araçlarla “Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi” şiarı ile Ankara’da olacağımızın çağrısını bir kez daha yineliyoruz.
7 Haziran 2015 tarihinde yapılan Genel Seçimlerde beklediği sonucu alamayan Saray, halkın iradesine ipotek koyarak; tek başına iktidar olmak için savaş konseptini devreye sokmuştur. Bizler biliyoruz ki savaş; ölüm ve gözyaşı demektir. Savaşlarda en çok bedeli kadınlar, çocuklar yoksul halk ve yoksul emekçi halkın evlatları öder. Öylede oluyor. Hafta başında ilimizde uğradıkları silahlı saldırı sonucu yaşamını yetiren iki polis memurunun ailelerine de taziyelerimizi iletiyoruz. Bizler DİSK, KESK, TMMOB ve TTB olarak akıtılan kardeş kanının son bulması, daha büyük acıların yaşanmasının önüne geçilmesi için dün olduğu gibi bugünde görev almaya hazırız.
Değerli Basın Emekçileri;
Ülkemizin bir bölümünde adeta sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilan edilmiş, iktidar kurşunu ile öldürülen çocukların bedenleri buzdolaplarında dondurulmuş, vicdanlar sahillere vurmuş, parti genel merkezleri yakılmış, Bakanların, Parti Genel Başkanlarının seyahat özgürlüklerinin engellendiği bir dönemde Sayıştay raporlarında 48 Milyar açığın hesabını veremeyenlerin ayakkabı kutularını doldurmaya devam ettiği ortadadır.
Halklar arasındaki bağları koparmayı, şiddet ve linç kültürünü güçlendirmeyi hedef alan gelişmeler, barış ve kardeşlikten yana olan tüm kesimlerin görev ve sorumluluğunu artırmıştır. Bu topraklar kana ve gözyaşına fazlasıyla doymuştur. 35 yıldır yaşananlar; ölüm, kan ve gözyaşı dışında bir sonuç üretmeyen savaş/ şiddet odaklı politikalarda Kürt sorununu çözmeyeceğini tüm açıklığı ile göstermiştir. Bu koşullarda kin ve nefretten beslenenlere karşı barış ve kardeşlik talebini daha ısrarlı bir şekilde sahiplenmek, tüm baskılara rağmen savaşa karşı daha cesurca dile getirmek ten başka çıkar yolu yoktur. Ve bizler diyoruz ki; KORKMA! DİREN TÜRKİYE!
Emek, Meslek ve Demokrasi Güçleri olarak diyoruz ki;
Yeter ki barış ve kardeşlik köprüsünü kurmak için doğusuyla, batısıyla kuzeyi ile güneyi ile ellerimizi birbirine uzatalım.
Yeter ki vicdanlarımızı, insanlığımızı aramıza kin ve nefret tohumları ekmeye çalışanlara esir etmeyelim.
Yeter ki siyaset sahnesini halka hesap vermek yerine, çocuklarımızın kanı üzerinden hesaplaşmaya çevirmek isteyenlerin kirli hesaplarına kurban edilecek bir tek canımızın bile olmadığını birlikte haykıralım.
Yeter ki barışa giden yolda sadece kendi evlatlarımıza değil, “benim evladım senin evladın, senin evladın benim evladım” diyerek tüm evlatlara sahip çıkalım.
Yeter ki, işçiler, emekçiler, yaşamını alın teri ile kazananlar olarak barışın ile emeğin-emekçinin haklarının ve demokrasinin arasında bir zincirin halkaları gibi kopmaz bağlar olduğunu görelim.
Bunun için, bugün yeniden hortlatılarak sokakları esir almaya çalışan ırkçı-şoven dalga karşısında bu kirli savaşa karşı barış ve kardeşlikten yana olan milyonlara sesleniyoruz.
AKP diktatörlüğüne, baskı ve zorbalığa, yolsuzluğa, hırsızlığa, iş cinayetlerine, kadın cinayetlerine, doğa ve kentlerimizin yağmalanmasına, emperyalizmin savaş ve sömürü politikalarına, gericiliğe karşı rahatsızlığı olan milyonlara sesleniyoruz.
Gelin;
Çocuklarımızın cenaze törenlerini dahi ‘başarılı organizasyon’ olarak nitelendirecek kadar insanlıktan nasibini almayanların,
Evladını kaybeden aileye basın ordusu ile gidip şov peşinde koşanların,
Sıvasız gecekondu çocuklarının tabutu başında hamaset nutukları atanların,
İktidarlarını korumak adına evlatlarımızı kurbanlık koyun olarak görenlerin,
Sadece barış ve kardeşliğimizi değil, keskin nişancıları ile ablukaya aldıkları bir kentte katlettikleri üç aylık bebeğin cansız bedenini de derin dondurucuya koyanların dayattığı savaşa karşı
BARIŞ VE KARDEŞLİK İÇİN KENETLENELİM!
Gelin savaşa karşı barışı; baskı, şiddet ve zora karşı özgürlükleri ve demokrasiyi; yolsuzluğa, hırsızlığa ve sömürüye karşı emeğin mücadelesini yaşamın her alanında birlikte yükseltelim.
Gelin her ölümün bizi birbirimizden daha uzağa savurmasına izin vermeyelim.
Gelin bir saniye bile ertelemeden
BARIŞA VE KARDEŞLİĞE BİRLİKTE SAHİP ÇIKALIM. YÜREĞİ BARIŞTAN YANA ATAN HERKESİ 10 EKİM’DE ANKARA’DA BARIŞA SES VERMEYE ÇAĞIRIYORUZ!
DİSK KESK TMMOB TTB
Kurumlar Adına
Ahmet KARAGÖZ
KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü