12 Eylül Zihniyeti ve Uygulamaları AKP İle Sürüyor!
12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 35 yıl geçti. 12 Eylül 1980 ve sonrasında yaşanan acılar, aradan 35 yıl geçmiş olmasına rağmen hala silinmedi. 12 Eylül ile yaratılmak istenen baskıcı ve otoriter yönetim zihniyeti, bugün AKP eliyle daha da derinleştirilerek sürdürülüyor.
12 Eylül, “Türk-İslam sentezi” anlayışının özellikle eğitim sistemi içinde kurumsallaşmasını sağlarken, AKP eliyle eğitimin ve toplumsal yaşamın bütün alanlarında hayata geçirilmeye çalışılan tekçi, baskıcı ve otoriter yönetim anlayışının yaygınlaşmasını sağlamıştır.
Aradan geçen 35 yıl içinde eğitimi ticarileştirme ve dinselleştirme uygulamaları tüm hızıyla sürmüş, bir taraftan laik ve bilimsel eğitime açıkça meydan okunurken, diğer taraftan temel insan haklarından olan anadilinde eğitim hakkına yönelik yasak ve engeller ısrarla devam ettirilmiştir. Bugünden geriye doğru baktığımızda, 12 Eylül rejiminin uygulamaları ile AKP eliyle ulaşılmak istenen hedeflerin bire bir aynı olduğu görülmektedir.
12 Eylül darbe Anayasasının özünü oluşturan yasakçı, statükocu, tekçi ve farklılıkları yok sayan yaklaşımlar, demokrasiyi özümsemiş, örgütlü ve bilinçli bir toplum yaratma çabalarının önünde ciddi birer engel olarak varlığını sürdürmektedir. Örgütlü toplum hareketinin oluşumunu tamamen reddeden 12 Eylül anlayışı ve onun günümüzdeki temsilcileri, en temel demokratik hak ve eylemlerin, toplumun ve bireylerin örgütlü mücadelesinin önüne yeni engeller çıkarmaktadır.
Devletin doğrudan bir baskı ve şiddet aygıtına dönüştüğü o günlerden bugüne hayatımızdaki birçok şey değişmiş, fakat siyasi hayatımızda başta yaşam hakkı olmak üzere eşitlik, özgürlük, demokrasi, insan hakları vb. en temel ilkeler “buzdolabına” kaldırılmıştır.
12 Eylül öncesinde “koşulları olgunlaştırmak” adına başlatılan çatışma ve kutuplaştırmaların bir benzerinin son dönemde yeniden uygulanmaya çalışılması ve ülkeyi “iç savaşa” sokma yönündeki girişimler ve fiili sıkıyönetim uygulamalarının giderek yaygınlaşması, 12 Eylül’e egemen olan zihniyetin, AKP ve diğer ırkçı-şoven kesimler eliyle yaşatıldığını göstermektedir.
12 Eylül Anayasası’nın dahi askıya alındığı, tek adam rejiminin fiilen uygulandığı, muhalif tüm kesimlerin susturulmak istendiği bir dönemde, Türkiye’nin yönetilme biçimini sadece “otoriter” olarak tanımlamak elbette yeterli değildir. Bugün darbeci bir yönetim aklı arayanlar, “yaşam hakkı”nı yok sayan uygulamalara, siyasi partilere ve farklı kimliklere yöneltilen kitlesel şiddete, sendikasızlaştırma politikalarına, iş cinayetlerine, kadın cinayetlerine, özel güvenlik bölgeleri üzerinden yürütülen katliam politikalarına, son olarak Cizre’de hukuku, insanlığı, yaşam hakkını ayaklar altına alan savaş politikalarına bakabilirler.
Geçmişinde kanlı askeri diktatörlükler bulunan çoğu ülke, askeri darbeleri ve darbecileri yargı önüne çıkararak, işledikleri suçlardan dolayı yargılayarak geçmişleri ile yüzleşmişlerdir. Türkiye 12 Eylül darbecilerini ve onların izinden gidenleri yargılamadığı, o düzenin yarattığı ve bugün daha da derinleştirilerek süren tüm yasak ve kurumları ortadan kaldırmadığı sürece darbelerle ve darbeci zihniyetle hesaplaşmış sayılmayacaktır.
35. yılında Türkiye’nin en karanlık dönemini ifade eden 12 Eylül ve onu temsil eden karanlık zihniyetle hesaplaşmak, her türden gericiliğe, ırkçılığa, şovenizme ve kendi halkına düşman olan faşizan yönetim zihniyetine karşı barışın, kardeşliğin, eşitlik ve özgürlük düşüncelerinin toplumda yaygınlaştırılması ile mümkündür.
Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu