EĞİTİMDE ESNEK İSTİHDAMIN VE MODERN SÜRGÜNÜN ADI “NORM KADRO YÖNETMELİĞİ”

ÖĞRETMENLERE ZORUNLU OLARAK DAYATILAN GÖREV YERİ DEĞİŞİKLİĞİNE HAYIR. 

Bir kamu hizmeti olan eğitim, okulların işletme, öğrenci ve velilerin müşteri, eğitimin de meta olduğu, bir ticaret alanı haline getirilmek istenmektedir. Kitleleri buna inandırmak içinde, kamu eğitim kurumlarının içinde bulunduğu demokratik içerikten yoksun, çağdışı, kalitesiz ve işlevsiz yapısı gerekçe olarak kullanılmaktadır. Mevcut tüm olumsuzluklar, bilinçli çökertme politikaları sonucudur. Özellikle kaynak sıkıntısı yalanları, alanımızdaki özelleştirmelerle ilgili adımlarında zemini olmuştur. Fakat biliyoruz ki, devlet okullarına kaynak aktarımı olabildiğince kısıtlanırken, özel ilköğretim ve üniversitelere doğrudan ve dolaylı kaynak aktarımı yoğunlaştırılmıştır.

 

Eğitiminin içinde bulunduğu çöküntüden kurtuluş için eğitim kurumlarını piyasa kurallarına göre çalışacak işletmeler haline getirilmek istenmekte,  ilk adım olarak eğitim kurumlarında, bir işletme yönetim modeli olan Toplam Kalite Yönetimi (TKY) / Norm Kadro Yönetmeliği uygulamaya sokulmaktadır. Eğitim bir hak olmaktan çıkarılıp, kar için üretilecek, satın alınacak bir hizmet haline getirilmektedir.

 

Bugün basın açıklamamızın da gerekçesini oluşturan ve yüzlerce öğretmeni mağdur eden 14-18 Şubat 2011 tarihleri arasında yer değiştirmeyi zorunlu hale getiren TKY’ye bağlı olarak “Norm Kadro Yönetmeliği” sözde şu gerekçeler ileri sürülerek oluşturuldu ve uygulanmaya başlandı.

 

"Öğretmen dağılımındaki dengesizliğin giderilmesi", "Öğretmensiz okulun kalmaması", "Personel ve kaynakların dengeli dağılımını sağlayarak eğitimde fırsat  eşitliğinin sağlanması", "Atamalarda torpilin ortadan kaldırılması"

 

Fakat iddia edilenin aksine altı yıldır uygulanan norm kadro uygulaması, esnek çalışma ve esnek istihdamın ön uygulaması olduğunu göstermektedir.

 

Bu amaçla okullarda görev yapan öğretmenlerimize norm kadro yönetmeliği ileri sürülerek yer değişikliğini dayatanlar iyi niyetli değillerdir.

 

Okullarda kendi kadrolarına alan açmak isteyenlerin, çalışmak istemediği öğretmeni bir punduna getirerek okuldan uzaklaştırmanın adı norm kadro olmuştur. Öğretmenleri okuldan okula koşturan, esnek çalışmayı meşrulaştıran, sürgünün bugünkü adıdır norm kadro.

 

Değerli basın;

 

TKY / Norm Kadro Yönetmeliği rekabet, verimlilik ve kar ölçütüne yönelik iş organizasyonu ile:

 

*Eğitim emekçileri için performansa endeksli ücret farklılıkları ve eşitsizlikler artacaktır.

 

*Düşük ücretlerle çalışma dayatması ve dolayısıyla yoksullaşma artacaktır.

 

* Sözleşmeli personel uygulaması, iş güvencesinin ortadan kalkması ve işsizlik artacaktır.

 

* Çalışma koşullarının ağırlaşması, sınırsız çalışma saatleri artacaktır.

 

*Ayrıca aynı ölçütlere göre yapılandırılacak eğitimin ticarileştirilmesi ile "paran kadar oku", paran kadar kalite sonucunu doğuracak, eğitimde fırsat eşitliği tamamen ortadan kalkacaktır. 

 

*Eğitim hizmeti açısından bölgeler arasında var olan eşitsizlikler daha da artacaktır. 

 

*Çalışanlar arasında rekabet, meslek ahlakının bozulmasını derinleştirecektir. Eğitim alanında her düzeyde rekabetle, insanlar arasında dayanışma ve toplumsallaşma yerini derin yabancılaşmaya bırakacaktır.

 

Eğitim Sen Olarak Norm Kadroya Düşen Öğretmen Arkadaşlara Çağrımızdır;

 

Norm kadroya düştüğü iddia edilen öğretmen arkadaşlar tayin için başvurmak zorunda değillerdir. Okul idareleri tarafından başvurma zorunluluğu varmış gibi tayin istemeye zorlanan öğretmenlerin istek dışında görev yerleri değiştirildiğinde hukuksal yol açıktır. Öğretmen arkadaşların bu sorunla karşılaşmaları durumunda Eğitim Sen’den hukuksal hizmet alabilirler. Saygılarımızla. 15.02.2011

 

Eğitim Sen Adana Şube Yönetim Kurulu adına

 

Güven BOĞA

 Şube Başkanı

ŞİDDET BİR İNSAN HAKKI İHLALİDİR

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SON VERİLSİN!

KADIN CİNAYETLERİNE DEVLET SEYİRCİ KALMASIN.

  

Ülkemizde kadına yönelik şiddetin can almadığı gün geçmiyor. Kadınlar çoğunlukla en yakınlarındaki erkeklerin şiddetiyle yaşamlarını yitiriyorlar. Onları korumakla yükümlü devlet görevini yerine getirmiyor. Aksine bazen koruyarak, bazen kadınların yaşam koşullarını daha da güçleştirerek dolaylı yollardan kadın katliamını ve şiddeti desteklemiş oluyor. 

Kimi kez 18 yaşın altındaki bir erkek kardeş, kimi kez ağabey kimi kez de eş, kadının cellâdı oluyor. Hayatta kalabilenlerin ruhlarında derin yaralar açılıyor. Katiller bazen birebir katletmeseler de kadınlara başka bir hayat hakkı tanımayarak ölümlerine neden olabiliyor, kadınları intihara sürüklüyorlar.

Bu durumun en son örneği Adana Enver Kurttepeli Anadolu Lisesinde kadrolu olarak görev yapan Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Özlem YILMAZ oldu. Eğitim emekçisi Özlem YILMAZ eski eşi tarafından bugün okul önünde uğradığı bıçaklı saldırı sonucu ağır yaralandı. Boşanması ve boşandıktan sonra Gebze’den Adana’ya gelmesi onu bu şiddetten kurtaramadı. 

Bu son örnekte de olduğu gibi 2011 yılında da kadına yönelik şiddet hız kesmedi, Resmi veriler son yedi ayda 245 kadının öldürüldüğünü, 478 kadının tecavüze, 722 kadının tacize uğradığını söylemektedir.  

Eğitim ve bilim emekçileri kadına yönelik şiddete karşı çıkıyor! 

 

Hükümetler birçok anlaşmaya imza atıyor. Politikacılar kadınlara dönük şiddeti hep birlikte kınıyor.

 

Ancak bir insanlık utancı olarak erkeğin kadına şiddeti önlenmiyor. Kadına yönelik şiddete son verilebilir.

 

Şiddet, meşru ve kabul edilebilir olmaktan çıkarılmalıdır. Devletler ve hükümetler her bir kadını korumak, şiddete maruz kalmasını önlemekten sorumludur. Bu sorumluluk etkin olarak kullanıldığında, kadınların lehine gerçek reformlar yapılıp uygulandığında, erkekleri üstün gören anlayışa taviz verilmediğinde, hukuk ve adalet şiddete uğrayan kadınlardan yana olduğunda şiddeti önlenebilir olduğunu hep beraber göreceğiz.

 

Eğitim Sen olarak Özlem öğretmenin son olmasını, öğretmenimizin en kısa zamanda sağlığına kavuşmasını diliyoruz. Saygılarımızla. 22.02.2011 

Güven BOĞA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

DARBELERLE HESAPLAŞILMADIKÇA, KATLİAMLAR “ÖRTÜLÜ” KALACAKTIR! 

12 Mart 1971 Darbesi ve 12 Mart 1995 Gazi Mahallesi katliamı, Türkiye'nin yakın tarihinde, önemli dönüm noktalarındandır.

12 Mart 1971 Askeri darbesi, başta uyanış ve örgütlenme içine giren işçi sınıfı ve gençlik olmak üzere tüm halkımıza büyük acılar yaşattı. TİP kapatıldı. Devrimci demokrat örgütler yok edilmek üzere saldırıya uğradı. Sendika ve demokratik kitle örgütlerinin kapısına kilit vuruldu. Gençler hapishanelere dolduruldu. Aydın, sanatçı ve yazarların gözaltı, tutuklama, işkence ile karşılaşmalarıyla da yetinmeyen egemen sınıflar, darbeciler eliyle üç gençlik önderini, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı idam ettiler.

 

 

12 Mart aynı zamanda İstanbul Gazi Mahallesi ve Ümraniye’de kontrgerilla tarafından gerçekleştirilen katliamla akıllardadır. 1995 yılında Alevi yurttaşlarımıza karşı kontrgerillanın tertiplediği saldırıda 22 kişi hayatını kaybetti.

 

12 Mart 1995, Saat 20.30. Gecenin sessizliğini yırtan kurşun sesleri, Gazi Mahallesi’nde yankılandı. İsmetpaşa caddesinde bulunan Yavuz Kardeşler, Dostlar, Cihan ve Doğu kıraathaneleri ile Sarıcıoğlu Pastanesi, otomatik silahlarla tarandı. Saldırıda 67 yaşındaki Alevi dedesi Halil Kaya katledildi. 25 kişide yaralandı. Katiller, kullandıkları taksinin şoförünü de öldürerek ‘kayıplara’ karıştı.

Gazi halkı, katilleri Maraş’tan, Çorum’dan, Sivas’tan tanıyordu. Öfkesini kuşanarak Gazi Cemevi önünde toplandı. İlk patlayan sloganlarla, binlerce kişi harekete geçti: “Katiller karakolda!”

Katillerden hesap sormak için sokakları dolduran binlerce emekçinin üzerine karakoldan, panzerlerden, çatılardan keskin nişancılarla ölüm kustular. İlk gece, Mehmet Gündüz polis kurşunuyla şehit düştü. Ertesi gün cenazeleri almak için Cemevi önünde toplanan onbinlerce kişiye ateş açıldı. Öğleden önce 3 kişi, öğlenden sonra 12 kişi daha yaşamını yitirdi, kurşunlanarak.

Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi halkı da, Gazi’deki katliamı protesto etmek için 15 Mart’ta sokaklara çıktı. Katiller burada da sahnedeydi. Polisin dağılmakta olan kitleye ateş açması sonucu 1 Mayıs Mahallesi’nde de 5 emekçi yaşamını yitirdi. Dört gün içerisinde Gazi ve 1 Mayıs mahallelerinde toplam 22 kişi öldürüldü, 300’den fazla kişi de yaralandı. Ölüm ve yaralanmaların büyük kısmı, polis kurşunuyla, işkence ve panzerlerin ezmesiyle gerçekleşti.

KATİLLER DEĞİL HALK YARGILANDI!

Kontrgerilla, Gazi’nin ardından bir kez daha katilleri korudu. Mahkemelerde katiller değil, halk yargılandı. Onlarca Gazi'li emekçiye dava açıldı. Hasan Ocak, kaçırıldı ve katledildi.

Gazi halkına kurşun sıkan polislerden ise göstermelik olarak birkaçı yargı önüne çıkarıldı. Bu dava da Trabzon’a kaçırıldı. Ama şehit yakınları ve Gazi halkı her duruşmaya ısrarla katılarak adalet talebini dile getirdi.

Katil polislerden sadece Adem Albayrak ve Mehmet Gündoğan’a göstermelik ceza verildi. 4 kişinin katili Albayrak ve 2 kişinin katili Gündoğan’a 4 yıl 8’er ay hapis cezası kesildi. Sonradan bu katiller, af kapsamına alınarak salıverildi. Katliamın tetikçileri bile böyle pervasızca serbest bırakılırken, gerçek sorumlulara hiç dokunulmadı.

SORUMLULAR SANIK SANDALYESİNE!

Gazi katliamı yaşandığında; Emniyet Genel Müdürü, “Bin operasyon yaptık” diyerek kontrgerilla vahşetini sahiplenen, Gazi’de halkın üzerine ateş açılması emrini veren Mehmet Ağar’dı. Başbakan, “Vatan için kurşun yiyen de, atan da şereflidir.” diyen, birçok kontrgerilla eyleminin emrini veren Tansu Çiller’di. İçişleri Bakanı, “Polis silah kullanmadı” yalanıyla katillere cesaret veren Nahit Menteşe’ydi. Emniyet İstihbarat Daire Başkanı, “Gazi, planlı bir kontrgerilla eylemidir.” diyen Hanefi Avcı’ydı. İstanbul Valisi, halkın mücadelesini bastırmak için “sokağa çıkma yasağı” ilan eden, halka ateş açılması emrini veren Hayri Kozakçıoğlu’ydu. İstanbul Emniyet Müdürü, Ağar ve Kozakçıoğlu ile birlikte halka ateş edilmesi emrini veren Necdet Menzir’di.

AKP Hükümeti Karanlık Tarihi Karartan Bir Misyonla Hareket ediyor

Tarihi darbeler, tertipler, katliam ve provokasyonlar tarihi olan Türkiye’de AKP hükümeti, darbe karşıtı ve mağduru görünümüne rağmen, 12 Mart, 12 Eylül darbe dosyalarına el bile sürmemektedir. Kanlı Pazar, 16 Mart, Gazi, Sivas, Maraş, Çorum katliamlarını araştırmayı bile akıllarından geçirmeyen, siyasi cinayetleri, “faili meçhul” cinayetleri ve toplu mezarların akıbetini soruşturmayan AKP Hükümet, Ahmet Şık ve Nedim Şener’i tutuklayarak, Ergenekon’u ve derin devleti açığa çıkaracağını iddia etmektedir.

AKP Türkiye’nin karanlık tarihinin tanığıdır. Gerçekleşen onca karanlık tertibin üzerini kapatan AKP yaşananların destekçisi halindedir. Gerçekten demokratik bir yönetimde AKP, aynı zamanda Türkiye’nin karanlık tarihinin sanığı olarak da yargılanacaktır. Saygılarımızla.

DİSK ADANA BÖLGE - KESK ADANA ŞUBELR PLATFORMU – TMMOB ADANA İKK – ADANA TABİP ODASI

ADANA ALEVİ KÜLTÜR DERNEKLERİ – PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ – TUNCELİLER DERNEĞİ –

HACI BEKTAŞ VELİ ANADOLU KÜLTÜR VAKFI – YÜREĞİR CEM YAPTIRMA DERNEĞİ – AKDENİZ KÜLTÜR VAKFI

ANADOLU DER - İHD – HALKEVLERİ  - CHP – EMEK PARTİSİ – ÖDP – BDP – ESP

Kurumlar Adına

GÜVEN BOĞA

KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

 



Öğretmen Okullarının Kuruluşunun 163. Yıldönümünde Öğretmenler İşsiz, Öğrenciler Öğretmensiz!

Türkiye’de öğretmen yetiştirme alanında önemli bir boşluğu dolduran, aynı zamanda demokratik öğretmen hareketinin gelişiminde son derece önemli payı olan  Öğretmen Okullarının kuruluşunun üzerinden 163 yıl geçti. Nitelikli öğretmen yetiştiren öğretmen okullarını kapatan zihniyetin günümüzdeki temsilcileri, her yıl olduğu gibi bu yıl da Öğretmen Okulları’nın önemine vurgu yapan açıklamalar yapacak, kutlama mesajları yayınlanacaklar. Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki, her yıl aynı açıklamaları yapanlar, Türkiye’de öğretmenlik mesleğinin neden her geçen gün geriye gittiğini, neden 350 binin üzerinde öğretmenin atamasının yapılmadığı sorusuna yanıt vermeyecekler.

Aradan 163 yıl geçmiş olmasına rağmen öğretmen okullarının eğitim sistemi içindeki yeri hala doldurulabilmiş değildir. Özellikle son 30 yılda benimsenen Türk-İslam sentezci, bireyci ve piyasacı eğitim politikaları, eğitimin her alanında olduğu gibi, öğretmen yetiştirme konusunda da olumsuz etkilerini hissettirmiştir. Öğretmenlik mesleğinin niteliği ve saygınlığının her geçen gün biraz daha azaldığı bugünlerde öğretmenlerimiz, geçmişte olduğu gibi öğretmen okullarında değil, ziraat, veterinerlik, eczacılık, hatta Açık öğretim fakültelerinde yetiştirilmeye başlamıştır. Bu durum öğretmenlerin ve eğitimin niteliğini son derece olumsuz etkilemektedir. Öyle ki, özellikle son yıllarda öğretmenlik mesleği, en büyük ideali öğretmenlik olan öğrencilerin değil, işsiz üniversite mezunlarının işsiz kalmamak için yaptıkları sıradan bir “iş” haline getirilmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul ve kurumlarda sözleşmeli, geçici sözleşmeli, geçici görevli, geçici ücretli, vekil vb. adlar altında kadrosuz ve güvencesiz çok sayıda öğretmen çalıştırılmaktadır. Öğretmen açıkları her geçen yıl artarken, Milli Eğitim Bakanlığı açıkları kapatmak için kadrolu atama yapmak yerine, esnek ve güvencesiz istihdam uygulamalarını hayata geçirmektedir.

Eğitimin sorunlarının güzel binalar, şık formalar, teknolojik yatırımlar, bilgisayar donanımları sayesinde çözebileceğini sananlar, eğitimin en önemli unsuru olan “Öğretmen Yetiştirme” sorununa bugüne kadar yeterince eğilmemiştir. Bugüne kadar benimsenen ve yürütülen politikalar sonucunda ortada ne öğretmenlik mesleğinin saygınlığı ne de öğretmen olmak için yanıp tutuşan idealist gençler kalmıştır.

Bugün eğitim sistemimiz içinde bulunduğu bütün sorunlara karşın hala ayakta durabiliyorsa bunu, öğretmen okullarından yetişen öğretmenlerimize ve onların yetiştirdikleri kuşaklara borçludur. 163 yıl sonra Öğretmen Okulları deneyimini hatırlamak ve bugünü kutlamak için sadece mesajlar vermek yeterli değildir. Eğitim Sen, Öğretmen Okullarının yarattığı düşüncenin eğitim sistemi içinde hayat bulması ve “Öğretmenlerin İşsiz, Öğrencilerin Öğretmensiz” olmadığı bir eğitim sistemi için yürüttüğü mücadelesini bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da sürdürecektir.

Şube Yönetim Kurulu

SUSMAYACAĞIZ ! DİRENECEĞİZ !

 Numune işçileri 77 gündür direniyor. Hukuksuz ve insan haklarına aykırı bir şekilde işten atılan işçilerin direnişi sürüyor ve biz Adana’daki Emek ve Demokrasi güçleri olarak işçilerin yapmış olduğu direnişe desteğimizi sürdürüyor ve kazanacaklarına olan inancımızı bir kez daha yineliyoruz.

AKP, sermaye yanlısı ekonomik politikaları ve kendi ideolojisini topluma dayatma doğrultusundaki iki yönlü saldırısını arttırarak sürdürmekte; “ileri demokrasi” masalları ile tüm temel hak ve özgürlükleri ayaklar altına alarak kendi derin devletini yaratmaya çalışmaktadır.

 

Anayasa referandumu yapılırken AKP’nin istediği değişiklikleri 12 Eylül Anayasası’ndan bir farkının olmadığını, yeni bir vesayet oluşturulacağını ve yeni hak kayıplarına zemin hazırladığını söylemiştik. Ve aradan uzun bir süre geçmeden görülüyor ki; AKP darbe dönemlerini aratmayan yöntemlerle emekçilere, gençlere, gazetecilere yönelik saldırılarına ve muhalefeti bastırmaya, sindirmeye yönelik baskı politikalarında hız kesmemiştir.

İnsanların kendini savunma hakkının dahi elinden alındığı, daha yargılama gerçekleşmeden medya kanallarından suçlu ilan edildiği, sınır tanımaz bir hukuksuzluğun hüküm sürdüğü, adeta kimsenin nefes alamadığı, yeni bir otoriter yönetimin oluşturulduğu bir sürece giriyoruz.

İleri demokrasi düzenine geçildiği söylenen referandumun hemen ardından;

- Üniversitelerde söz ve karar hakkının, bilimsel, parasız ve anadilde eğitimi savunan öğrenciler polis şiddeti ve iktidarın şiddeti ile sindirilmeye çalışıldı.

- Sermayenin istemleri doğrultusunda kabul edilen “Torba Yasa” ile emekçilerin haklarına yönelik yeni saldırılar gerçekleştirildi; Buna direnen öğrencilerin önüne barikatlar kuruldu.

- Kürt sorununda bir tasfiye operasyonuna dönüştürülen “Demokratik Açılım” sürecinin sonunda bir çatışma ve savaşın eşiğine gelindi.

- Düşüncelerini açıklayan, AKP’nin düzenini ve cemaatini eleştiren gazeteciler “terör örgütü” üyeliğinden tutuklanarak gözaltına alındı.

 

AKP, kendi medyasını, polisini, yargısını yaratarak herkesi dinleyen ve izleyen büyük bir gözaltı düzeni, kendisine biat eden bir toplum yaratmaya çalışıyor. AKP politikalarına karşı çıkan herkes şimdi sıranın ne zaman kendisine geleceğini düşünüyor.

Evet, sözün bittiği yerdeyiz.

Şimdi ya ses çıkararak demokrasi ve özgürlüklerimizi savunacağız ya da sıranın kendimize gelmesini bekleyerek suskunluk içinde boğulacağız.

Her geçen gün büyüyen bu karanlığa ve baskılara karşı özgür, laik, demokratik ve bağımsız bir Türkiye için şimdi susmanın değil, ses çıkarmanın zamanıdır. Şimdi birlikte ses çıkarmanın zamanıdır.

Emek-Meslek örgütlerine, demokrasi güçlerine “insandan, emekten ve özgürlüklerden” yanayım diyen siyasal partilere, “susmayacağız” diyen herkese çağrımızdır;

 

Hep birlikte haykıralım ; SUSMAYACAĞIZ ! DİRENECEĞİZ !

 

DİSK - KESK – TMMOB - TTB

Eğitim Sen Adana Şubesi 8. (2001 sonrası 4.) Olağan Genel Kurulu 13.03.2011 Pazar günü  gerçekleştirilmiştir.

Eğitim emekçileri, yüz yıllık geleneği içinde birçok dernek ya da sendikal örgüt kurarak mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Önce öğretmenler, sonrasında tüm eğitim emekçileri, tarihin her döneminde kendi iradeleri ile örgütlü olmayı, örgütlü kalmayı ve örgütlü mücadeleyi kendilerine ilke edinmişlerdir. Eğitimcilerin kurduğu her örgüt, kendisinden önceki sendikal örgüt ya da örgütlerin içinden doğmuş ve öncüllerinin mücadele ilkelerine bağlı kalarak mücadelesini sürdürmüştür. 

Eğitim Sen; geçmişte olduğu gibi her zaman kamusal, parasız, bilimsel, demokratik, laik ve anadilde eğitimin en kararlı savunucusu olacaktır.Siyasi iktidarın saldırı yasalarına karşı tüm emek ve meslek örgütleriyle birlikte sürdürdüğü mücadelesini daha da yükseltecektir. Başta eğitim iş kolumuzda olmak üzere; sözleşmeli ve ücretli tüm çalışanların iş güvenceleri için kararlı mücadelesini sürdürecektir. Sendikal haklar mücadelemizi, demokrasi mücadelesinden ayırmayacağız.Sendikamız üyeleriyle birlikte, sendikalı veya sendikasız tüm eğitim ve bilim emekçilerinin sorunlarının çözümünde her zaman onların yanında omuz omuza birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz.Eğitim Sen, parasız, bilimsel, laik ve demokratik bir eğitim sisteminin yerleşmesi yanında; demokrasi, barış ve kardeşlik mücadelesi yürüten bir örgüttür.

 

13.03.2011 Pazar günü gerçekleştirdiğimiz Adana Şube Kongremiz eğitim ve bilim emekçilerinin iradesini yansıtan bir kongre oldu.  Kongre sonucu var olan tüm üyelerimizle güçlü bir şekilde sonuçlandırdık. Sendikamızda seçilen yeni yönetim kurulu üyeleri olarak örgütlülüğü, mücadeleyi, birlikteliği bulunduğumuz noktadan daha ileriye taşıma kararlılığındayız. Kongrede yapılan seçim sonucunda Eğitim Sen Adana Şube Yönetim Kuruluna aşağıda isimleri ve görevleri belirtilen arkadaşlarımız seçilmişlerdir.19.03.2011 

Kamuran KARACA

Şube Başkanı 

ŞUBE YÖNETİM KURULU

ADI SOYADI SENDİKA GÖREVİ
KAMURAN KARACA Başkan
YALÇIN ALÇİÇEK Şube Sekreteri
ABDULLAH YALÇIN Mali Sekreter
AHMET KARAGÖZ Örgütlenme Sekreteri
HALİL KARA Eğitim Sekreteri
ORHAN ALICI Özlük Hukuk Sekreteri
ESRA ARSLAN KÖSELE Kadın Sekreteri

 ŞUBE DENETLEME KURULU

ADI SOYADI SENDİKA GÖREVİ
MEHMET ALİ ÖZKAL Başkan
İLHAN BIÇAKCI Üye
SÜLEYMAN KAVUNCUOĞLU Üye

ŞUBE DİSİPLİN KURULU

ADI SOYADI SENDİKA GÖREVİ
ÜLKÜ GÜLŞEN Başkan
CUMALİ DUMAN Üye
HÜSEYİN ASLAN Üye

 

 

YGS'deki OHAL'e Eğitim Sen'den tepki

Eğitim Sen, Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nda (YGS) alınan güvenlik önlemlerinin aşırıya kaçmasını eleştirerek, "Sınava giren bütün öğrencileri ve sınavlarda görev yapan öğretmenleri 'potansiyel suçlu' ilan eden uygulamalar kabul edilemez" dedi.
YGS 27 Mart 2011 tarihinde yapılmıştır. Sınava yaklaşık 1.700.000 öğrenci katılmıştır. Bu yıl uygulanan sınavda geçen yılda yaşanan kopya skandalı bahane edilerek, hem öğrencilere hem de sınav görevlilerine işkence edilmiştir
Öğrencilerin sınava hazırlanırken yaşadıkları stres yetmezmiş gibi, sınav salonlarına girmek isteyen öğrencilerin yüzükleri, saçlarındaki tokaları tek tek çıkartılmış, araçlarıyla gelen öğrenciler bunları ve anahtarlarını koyacak yer arama telaşına düşürülmüşlerdir.
Sınav sırasında en doğal insan hakkı olan tuvalet ihtiyacı için izin verilmemiş, “solanlarda istediğinizi yapın” denilerek adeta dalga geçilmiştir.
Sınavlar da görev alanlara da aynı uygulama yapılmış, arabalarıyla gelen görevlilere bu çağda anahtar koyacak “çalı dibi” aratılmıştır. Görevlilerin de yüzükleri, kalemleri, rozetleri ve anahtarları kopya malzemesi sayılmıştır.
Soruyoruz acaba bu telaş nedendir? Neyi örtmek istiyorlar? Biz biliyoruz ki yıllardır yapılan sınavlarda yukarıdaki materyaller kopya gerekçesi olmamıştır. Öğrenciler ve sınav görevlilerde bu onursuzluğa bulaşmamışlardır.
Çeşitli cemaatler, tarikatlar, örgütlü yapılar belli kurumlara adam yerleştirmek ya da para karşılığı satmak için sınavlardan önce soruları ele geçirene kadar sınavlar olağan seyrinde yapıla gelmiştir.
ÖSYM ve yetkililere sesleniyoruz, organize sınav hırsızları ve arkasındaki ilişkileri ortaya çıkarın, gereğini yapın.
Eğer sınavlarda görev almamızı istiyorsanız, hem öğrencilerin hem de görevlilerin onurlarıyla oynamayın.
Eğitim Sen olarak deneyimlerimiz bize göstermiştir ki; her baskıcı ve totaliter çıkışın arkasında bir şeyleri gizleme ve suçluluk telaşı vardır.
Sorumlular olarak ÖSYM, Milli Eğitim Bakanlığı ve Hükümet, sınavların şaibesiz yapılması için; ilkel, baskıcı, yanıltıcı yöntemlerle göz boyama yerine, örgütlü ve amaçlı kopya olaylarına karşı sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Eğitim Sen olarak ilimizde ve ülkede konunun takipçisi olamaya devam edeceğiz.28.03.2011
 
Şube Yönetim Kurulu Adına
Kamuran KARACA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Adana Numune Hastanesinde işten atılan işçilerin çadırını ziyaret ve basın açıklaması gerçekleştirilmiştir.

 

Değerli Basın

 

İşlerinde çalışırken, geçtiğimiz yılsonunda firma değişikliği bahane edilerek geriye dönük tüm haklarından vazgeçmelerini isteyenlere karşı “HAYIR” diyen bu arkadaşlarımıza; ülkenin her tarafında, hemen hemen her gün dayatılan işten çıkarma uygulaması yaşatılmıştır.

 Ancak hastane yetkilileri ve taşeron firma temsilcilerinin; bu çıkışında diğer örnekleri gibi sessiz, sineye çeken ve kabullenilen bir çıkış olması beklentileri, işçi kardeşlerimizin sınıf bilinci ile haklarına sahip çıkan ve direnişe geçen mücadele yaklaşımı hem Adana’da hem ülkede birçok kesimin ezberini bozmuştur.

 

Bugün burada işleri ve onurları için direnen işçi kardeşlerimiz son yıllarda acımasızca uygulanan Liberal politikaların, taşeron çalışma uygulamalarının haksızlığına ve zulmüne karşı  isyanın temsilcileri olmuşlardır.

 

Sınıf mücadelesi ve haklar tarihinde onurlu bir sayfa açmışlardır. Yaklaşık 3 aydan beri tüm baskı ve zorlamalara karşı, işçi sınıfına örnek olacak eylem tarzları ve kararlılıklarına hayranlıkla baktığımız ve desteklediğimiz işçi kardeşlerimizin, bir an önce işlerine döndürülmesini bekliyoruz.

 

İşverenin süreci uzatmadan, bu saygın mücadeleyi kabullenmesine ve en kısa sürede çalışanların işbaşı yapmalarını bekliyoruz.

 

Biz Eğitim Emekçileri olarak sınıf dayanışması bilinci ile arkadaşlarımızın işlerine dönme mücadelelerinde yanlarında olduğumuz haykırıyoruz.

  

Yaşasın Sınıf Dayanışması

 Yaşasın İş, Ekmek ve Özgürlük Mücadelemiz  

Şube Yönetim Kurulu Adına

 

Kamuran KARACA

 Şube Başkanı 

 

BASINA VE KAMUOYUNA,

 Kanunlarla yetinmeyen AKP Hükümeti KHK ile Topyekun Saldırıya Geçiyor!

 AKP Hükümeti, tam da seçim öncesinde yangından mal kaçırırcasına hükümete, bazı konularda Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi veren yasa tasarısını dün gece yarısı Meclisten geçirmiştir.

 Değerli Basın Emekçileri, 

Hükümetin Amacı Kamu Yönetimi Temel Kanununu Tamamlamaktır! 

2003 yılında ilan ettiği “Acil Eylem Planında”  Kamu Yönetimi Temel Kanununu ve Kamu Personel Rejimi ile temel aldığı; kamu hizmetlerini özelleştirme, emekçilerin istihdam koşullarının esnekleştirilmesi ve güvencesizleştirilmesi politikalarından bugüne kadar kanunlaştıramadıklarını tamamlamayı planlayan AKP iktidarı, seçim öncesi ani bir atakla kendini “süper yetkili” kılmıştır.

 

 

 

Hatırlanacağı üzere,  AKP hükümetinin 2004 yılında çıkardığı Kamu Yönetimi Temel Kanunu tasarısı Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesine rağmen çalışma yaşamını sermaye lehinde düzenleme gayreti, farklı yasalarla devam ettirilmiştir. Bu düzenlemeler sonucunda bugün çalışan kesim; 4/A, 4/B, 4/C, 50/D, 4924 sayılı yasa kapsamında çalışanlar, sözleşmeli, taşeron gibi statülere ayrılmış durumdadır. Son dönemde, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Torba yasada yapılan değişikliklerle kadrolu olarak çalışan kamu emekçilerinin iş güvencesi ortadan kaldırılarak; sözleşmeli çalışma koşulları dayatılmaktadır. Sermaye kesimine verdiği sözü gerçekleştirme gayretinde olan AKP hükümeti, Kamu Yönetimi Temel Kanununda bekletilen hedefler de dahil olmak üzere tüm yapısal değişiklikleri, yangından mal kaçırır gibi, kendi kendisine yetki vererek tamamlamak istemektedir. 

 Meclise kabul edilen, kamu yönetiminin temel esaslarını ve kamu personelinin çalışma koşullarını tamamen alt üst edecek düzenlemeler içermesine rağmen AKP iktidarı düzenlemelerin asıl muhatabı olan emekçilerin örgütlendiği sendikaların ve meslek örgütlerinin görüşlerini alma zahmetine dahi katlanmamıştır. TBMM ve muhalefeti de karar alma süreçlerinin dışında bırakarak olağanüstü koşullar döneminin antidemokratik uygulanması olan ünlü Kanun Hükmünde Kararname seçeneğini tercih etmiştir..

 Yandaşlara kilit mevki kıyağı! 

 Yasada hükümetin KHK ile değişiklik yapabileceği yasaların çok geniş bir alanda olduğu görülmektedir. Bunlar arasında bakanlıkların kapatılması, açılması, birleştirilmesi dahil Kamu İdarelerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olarak 20 yasada, kamu emekçilerinin atanma, nakil, görevlendirme, seçilme, terfi, yükselme, görevden alınma ve emekliye sevk edilme gibi konularıyla ilgili olarak da 7 yasada değişiklik yapma yetkisi almıştır.

Bakanlar Kurulu'na devlet teşkilatının hemen her kademesini istediği gibi değiştirme yetkisi veren bu yasala, siyasi kadrolaşma yaygınlaşacağı gibi yandaş olmayanlar üzerinde baskı kurma konularında hükümete olağanüstü yetki verilmiş olunacağı görülmektedir.

 Yaptıkları Yapacaklarının Göstergesidir 

 AKP Hükümeti bu hamlesi ile; kamu hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesinden daha çok, 12 Haziran genel seçimlerinden daha güçlü çıkmak için gerekli ortamı sağlamak ve özellikle KHK yetkisi ile kendi siyasal-ideolojik çizgisinde olan kişileri kamu yönetiminde kilit mevkilere getirme telaşındadır.

 AKP hükümetinin geçtiğimiz 8,5 yıllık süreç içinde Meclis’ten geçirdiği emek karşıtı yasa ve düzenlemelerle birlikte değerlendirildiğinde, Meclis onayı dışında, Bakanlar Kurulu kararıyla yapılacak olan düzenlemelerin hangi içerik ve kapsamda olacağı noktasında ciddi kaygılarımız bulunmaktadır. 

 “Bildiğini Okuyan” İktidara Karşı Gücümüz Birliğimizdir!

 Meclisi, sendikaları, meslek örgütlerini ve diğer tüm demokratik kurumları devre dışı bırakarak, parlamenter sistemin yerine adeta “hükümet sistemi” ni geçirmeye çalışan, “bildiğini okuyan” siyasi iktidarın saldırılarına karşı emekten yana tüm güçlerin birlikteliği ve mücadelesi daha da önemli hale gelmiştir. 

 KESK olarak, bugüne kadar emekçilerin haklarını hedefine koyan her tür düzenlemeye karşı durmayı nasıl görev bildiysek, hükümetin niyetini açıkça gösteren bu girişimin yanı sıra emekçilerin haklarına yönelik tüm saldırılara karşı da örgütlü gücümüzü harekete geçireceğiz.

 Muhtemel sonuçları itibariyle bünyesinde kamu emekçilerinin haklarına yönelik yeni saldırılar barındıran ve hukuk kuralları ile bağdaşmayacak derin hesapların yapıldığını gösteren bu “kanuna”  karşı tüm emek güçlerini tepki vermeye, davet ediyor ve Cumhurbaşkanlığınca onaylanmamasını talep ediyoruz.

 Her geçen gün yenilenen bu saldırılar karşısında örgütlülüğümüzü büyütmek ve geliştirmek için, KESK olarak, güvencesiz çalışmanın ortadan kaldırılması, sözleşmelilerin kadroya alınması, taşeron işçilerinin “ana işveren olan kurum” kadrolarına alınması, insan onuruna yakışır ücret ve sağlıklı çalışma şartları için,  “Güvenceli İş, Güvenceli Gelecek” talebi ile tüm emekçileri sendikalarımızda örgütlenerek, birlikte mücadeleye çağırıyoruz.

KESK Adana Şubeler Platformu Adına

KAMURAN KARACA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Adana Büyükşehir Beşediyesi önünde toplanan liseli genlik ve Eğitim Sen üyeleri "ÖSYM  ve ŞİFRELERİNİ PROTESTO EDİYORUZ" konulu yürüyüş Atatürk caddesi ve Gazipaşa bulvarın'dan AKP il binasına kadar devam etti AKP il binasın önünde topluluk adına Eğiitm Sen Adana Şube Başkanı Kamuran KARACA YGS sınavıyla ilgili hazırladığı basın metnini okudu.

 

İkna Olmadık, Olmuyoruz. Geleceğimize Sahip Çıkıyoruz!

 

KPSS’de yaşanan kopya skandalının ardından, üniversiteye girmek isteyen adayların yoğun güvenlik önlemleriyle adeta cezalandırıldığı YGS’de, soruların pratik bir şifre aracılığıyla yüksek net oranlarında çözülebildiği haberleri, sınav odaklı eğitim sisteminin nasıl bir enkaz haline getirildiği gerçeğini bir kez daha karşımıza çıkarmıştır.

 

AKP, KPSS’deki kopya skandalının ardından yeniden yapılandırdığı ÖSYM ile sadece kadrolaşmayı ve METEKSAN gibi şirketlere daha fazla kaynak aktarmayı amaçlamıştır. Sürekli vurguladığımız bu düşüncemizin bu şekilde doğrulanmasının arkasında kopya skandallarına sebep olan bir eğitim sisteminin varlığı bulunmaktadır. Bu sebepledir ki eğitim sistemi sınav cenderesinden kurtarılmadığı sürece bu cadı kazanı kaynamaya devam edecek, birileri her zaman bir adım önde olacaktır.

 

Soruların servis edildiği KPSS’deki kopya skandalında halen bir sonuca ulaşılamamış olması, İstanbul’da sisteme müdahale edilerek sadece kız öğrencilerin belirli okullarda sınava alınmış olması, şifrelerin varlığı, geçmişte yaşanan kopya skandalları eğitim sisteminin enkaz haline getirildiği ve birilerinin hep bir adım önde olduğu gerçeği açısından bizleri tatmin etmiştir.

 

Milli Eğitim Bakanı’ndan Cumhurbaşkanı’na, YÖK Başkanı’ndan Başbakan’a kadar değişik çevrelerden yapılan “ÖSYM Başkanının yaptığı açıklamalardan tatmin olduk” açıklamaları ise trajikomik bir hal almıştır. Çünkü tatmin edici açıklama bekleyenler onlar değil, bizleriz. Bizler, sınav sisteminin zulmüne ve eğitim hizmetinin ticarileştirilmesine karşı “yeter artık” diyerek geleceğimize sahip çıkan eğitim ve bilim emekçileri, öğrenciler ve velileriz.

 

Yaşananlara dair geniş çapta araştırma yapılmamışken “bu acele niye” dedirten açıklamaların gerçekleştirilmesinin nedeni, yaklaşan genel seçimler için AKP’nin “oy kaygısından” başka bir şey değildir. Milyonlarca insanın geleceği bu sefer de AKP’nin oy kaygısının boyunduruğu altına alınmak istenmektedir. “Tatmin olduk” açıklamalarıyla savcılara, hakimlere ve yandaş sendikalara mesajlar verenler bilmelidir ki, gerçek tüm gücüyle ortaya çıkacaktır. Kurulan tezgâhların ortaya çıkmasını talep eden 1 milyon 700 bin öğrenciyi provokatörlükle suçlayan Başbakan Erdoğan’ın başkanı Demir’in de “yasal işlem yaparız” tehditlerine boyun eğmiyoruz. Bu tehditler tezgâhın kimler tarafından kurulduğunu açıkça göstermektedir.

 

İddiaların ortaya çıktığı ilk günden bugüne ÖSYM tarafından gerçekleştirilen basın duyuruları ve basın toplantılarıyla “şifre yok” denilerek kamuoyuna yanlış, birbiriyle çelişen bilgiler verilmiştir. Bunun son örneği ise ÖSYM Başkanı Ali Demir’in öğrencilere gönderdiği mektuptur. Demir’in mektubunda sınavın güvenilir olduğunu ve hak edenin hak ettiği üniversiteye yerleşebilmesi için gerekli ortamın hazırlandığını söylemesi, sürecin ne kadar ciddiyetsiz ele alındığının ispatıdır. Demir’in ilk cümlesiyle sınavın güvenilir olduğunu vurgulamasına rağmen soruların “sehven” yani yanlışlıkla kitapçıklarda sıralı olarak verildiğini kabul etmesi YGS’deki şifrenin varlığının kabul edilmesinden başka bir şey değildir. Bu sebepledir ki adaylara “sadece” bilgileriyle yön verebilecekleri bir sınav uygulandığı iddiası kendiliğinden boşa çıkmıştır.

 

 

Şifrenin sızdırılmış olabileceği noktasında toplumda yer etmiş şüpheler giderilememişken böylesi net ifadelerle hazırlanmış bir açıklamanın hiçbir karşılığı yoktur. Kaldı ki kapalı dönem şeklinde ifade edilen süreçte de yer alan ve soru hazırlamakla görevli olan bir ÖSYM çalışanının bazı yayınevlerine de soru hazırladığı tespit edilmiştir. Ayrıca basına da yansıdığı üzere birçok salonda saatin dahi bulunmaması, adaylar ile sınavda görevli eğitim ve bilim emekçilerinin potansiyel suçlu muamelesi görmesi ve en temel insani ihtiyaçları dahi yasaklayan aşırı güvenlik önlemleriyle kuşatılan sınav ortamının varlığı karşısında ÖSYM Başkanı’nın gerekli ortamı hazırladık şeklindeki açıklaması en basit ifadeyle ciddiyetsizliktir.

 

Ali Demir, “Bugüne kadar incelenen çok sayıda soru kitapçığından bu dizilişi fark ederek cevap seçeneğine yönelen tek bir adaya bile rastlanmamıştır. Sınavda adaylar tarafından kullanılan soru kitapçıklarının incelenmesi devam etmektedir.” demektedir. Bilindiği üzere YGS’ye ilişkin ortaya atılan şifreleme iddialarının varlığına dair çeşitli şablonlar ve bilgiler konunun uzmanları tarafından kamuoyuyla paylaşılmıştır. Sınavın yansızlığını ortadan kaldıran birçok verinin uzmanlarca her defasında dile getirilmesi ise ÖSYM Başkanı tarafından dikkate dahi alınmamaktadır.

 

Konunun uzmanları tarafından hazırlanan birçok raporun ortak noktasını, kişiye özgü soru kitapçığı sisteminin bazı adayların lehine bazı adayların ise aleyhine sonuçlar doğurduğu tespiti oluşturmaktadır. Unutulmamalıdır ki birkaç saatlik sınavlara mahkum edilen gençlerimizin geleceği pamuk ipliğine bağlıyken, kimse gençlerimizle alay edercesine yanlışlık yapma lüksüne sahip değildir.

 

Eğitim Sen olarak bu sürecin bir daha yaşanmaması için öğrencilerimizle, velilerimizle ve bizlere bugün burada desteğini sunan vatandaşlarımızla yetkililere sesleniyoruz. Taleplerimiz karşılanana kadar da ikna olmayacağız!

 

  • Milli Eğitim Bakanı ve ÖSYM Başkanı derhal görevlerinden istifa etmelidir.
  • YGS yok sayılmalıdır.
  • LYS tüm öğrencilerin katılabileceği şekilde yeniden düzenlenerek ortaya çıkabilecek mağduriyetler giderilmelidir
  • Kişiye özel kitapçık uygulamasından derhal vazgeçilmelidir.
  • Kamusal ve nitelikli eğitim hizmeti için süratle politikalar geliştirilmeli ve eğitim sistemimiz sınav boyunduruğundan kurtarılmalıdır.

 

 

 

Kamuran KARACA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı