BASKILAR, CEZALAR VE SORUŞTURMALAR BİZİ YILDIRAMAZ
Yaşadığımız süreçte kamu çalışanlarının sorunları artarak devem ederken, başta Eğitim Sen KESK, DİSK ve diğer emek ve demokrasi mücadelesi sürdüren kurumlar üzerinde baskılar hızla artmaktadır.
Bu süreçte Devlet, yurttaşlarına karşı anayasal sorumlulukları olan, yeni istihdam alanları, eğitim, sağlık sosyal güvenlik olanakları yaratma görevlerini yapmıyor.
Yurttaşı müşteriye, kamu hizmeti vermesi gereken kurumları ticarethaneye, kamu emekçilerini esnek, güvencesiz, performansa dayalı çalışan işletme görevlilerine çevirmeye çalışıyor. Grev ve toplu sözleşme hakkımız için düzenleme yapılmıyor.
İnsan onuruna yakışır bir ücret talebimiz yok sayılıyor. Milletvekillerine yüzde yüzlere varan maaş zamlarıyapılırken Kamu çalışanlarına 2012 yılı bütçesinde yüzde 3+3 oranında zam ödeneği konuldu. Ayrıca İlimizde 5 Ocak kutlamalarından dolayı öğretmenlerin 7 saat ekders ücretleri kesilmesi istenmektedir.
KESK’in birçok üyesi yöneticisi hala tutuklu, tüm bunlara karşı tepkilerimizi ve haklarımızı talep ettiğimiz yürüyüş ve basın açıklamalarına da son günlerde davalar açılarak ve idari soruşturmalar açılarak ilimizde de baskılar bir adım daha ileriye taşınmaya çalışılıyor.
12-14 Ekim tarihlerinde ve 3 Aralık tarihinde sendikamızın da bazen düzenleyici, bazen katılımcısı olduğu gösteri ve yürüyüşlerin her biri için birçok yönetici ve üyemize dava açılmışbulunmaktadır.
Anayasanın 34. Maddesi, İLO’nun 87,98,151 sayılı kararları ve AİHM kararları ortadayken, yapılan yürüyüş ve açıklamalar suç sayılarak, alçılan dava ve soruşturmalarla yeni bir baskı ve sindirme dalgası yaşıyoruz.
Kaldı ki daha önceki yıllarda aynıkonularda yapılan yürüyüş ve açıklamalar kabahatler kanunu çerçevesinde sayılıyor ve para cezaları yazdırılıyordu. Bunlara açtığımız davalarda bu cezalar iptal ediliyordu.
İleri demokrasi döneminde olduğumuza göre nasıl oluyor da aynı kanunlarla aynı konular şimdi adli ve idari soruşturma kapsamına alınıyor?
Bu tutumu kınıyoruz. Biz kendi haklarımızı da çalışanların haklarını da sendikaların var oluş gereği korumaya devam edeceğiz. Mücadeleye devam edeceğiz.04.01.2012
Şube Yürütme Kurulu Adına
Kamuran KARACA
Şube Başkanı
KESK’E VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNE YÖNELİK SALDIRILAR EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZİ ENGELLEYEMEYECEKTİR.
KESK’E VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNE YÖNELİK SALDIRILAR EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZİ ENGELLEYEMEYECEKTİR.
AKP’nin politikalarına muhalefet eden herkes sudan bahanelerle sindirilmeye ve baskı altına alınmaya çalışılıyor. Akademisyenler, gazeteciler, hukukçular, gençler, sendikacılar ve farklı düşünen her siyasetçi gün geçmiyor ki, yeni bir gözaltı dalgasının hedefi olmasın. Bu yönelimin toplumu tek tipleştirmeye ve bir baskı imparatorluğu kurmaya yönelik planlı bir stratejinin parçası olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.
Bu uygulamaların devamı bugün sabaha doğru Konfederasyon Hukuk ve TİS uzmanımız İsmet Aslan’ın evine yapılan baskın sonucu gözaltına alınmasıyla yaşanmıştır. Uzmanımız 6 yıldır KESK’te kamu emekçilerinin ekonomik ve demokratik haklarının geliştirilmesi için onlarca rapor hazırlamış, bakanlıklar nezdinde yapılan toplantılara Konfederasyonumuz adına katılmış, sendikal mücadele konusunda yetkin bir arkadaşımızdır. Adresi belli olan bir kişinin bu yöntemle gözaltına alınmasını kınıyoruz.
Diğer taraftan sabah saatlerinde Adana, Ankara, İstanbul, Mersin, Batman, Ağrı, Diyarbakır, Siirt, Van, Urfa ve Mardin’de BDP İl ve İlçe binalarına, Bağımsız Milletvekili Leyla ZANA’ nın evine baskın düzenlendi. BDP eski Milletvekilleri Fatma KURTULAN’ ında aralarında bulunduğu çok sayıda partili göz altına alınmıştır. Diyarbakır’ da, Urfa’ da Eğitimsen ve İHD Şubelerine de polis tarafından baskınlar düzenlendi, bilgisayar ve arşivlere el konuluyor.
Bilindiği gibi milyonlarca kamu emekçisini ve ailelerinin yaşamını doğrudan ilgilendiren 4688 Sayılı Yasada değişiklik yapılması uzun bir süredir toplumun gündemindedir. KESK olarak kamu emekçilerini sefalet koşullarına mahkum etmeye devam edecek olan bu yasa tasarısına karşı mücadeleyi ülke genelinde sürdürüyoruz. En son 21 Aralık tarihinde yüz binlerce kamu emekçisi bu yasa tasarısına geçit vermeyeceğini ve sefaleti kabul etmeyeceğini KESK’in çağrısıyla greve çıkarak göstermiştir. 21 Aralık grevimizin hemen ardından ve yasa tasarısının meclis gündemine geleceği bugünlerde ilan ettiğimiz eylemleri yaşama geçirecekken bu baskının yaşanması ve uzman arkadaşımızın gözaltına alınması tesadüf değildir.
KESK olarak buradan bir kez daha uyarıyoruz:
Hiçbir baskı, yıldırma operasyonu bizleri kamu emekçilerinin sendikal hak ve özgürlüklerini geliştirme mücadelesinden geri adım attıramayacaktır. AKP hükümeti bilemelidir ki; yirmi beş yıldır onlarca hükümete karşı bu mücadeleyi her türlü baskıya rağmen bu günlere kadar nasıl sürdürdüysek bundan sonra da sürdürmeye kararlıyız. KESK’ li tutuklular serbest bırakılmalıdır. 13.01.2012
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Muzaffer YÜKSEL
SES Adana Şube Başkanı
Eğitim Sen’in 17. Kuruluş Yıldönümü Kutlu Olsun
Örgütlenme, Hak Arayışı, Mücadele ve Başarı Dolu Nice Yıllara
Ülkemizde eğitim ve bilim emekçilerinin sendikal mücadelesinin tartışmasız öncüsü Eğitim Sen’in 17. yılını kutlamanın onurunu ve kıvancını yaşıyoruz. Sendikamızın 17 yıllık mücadele tarihi, sadece eğitim ve bilim emekçilerinin sendikal örgütlenmelerinin değil, ülkemizin demokratikleşmesi, sınıfsal konuma, cinsiyete, etnik kökene, dinsel, mezhepsel kimliklere dayalı ayrımcılığın son bulması ve kalıcı barışın inşa edilmesi mücadelesinin de tarihidir. Eğitim Sen olarak kurulduğumuz günden itibaren yürüttüğümüz mücadelemizde, emekçilerin haklarının ancak demokratik, eşitlikçi ve barış içinde bir ortamda anlam bulacağı inancından hareket ettik.
Bu inancımızı ve sendikal mücadele geleneğimizi, eğitim ve bilim emekçilerinin ülkemizdeki yüz yıllık mücadele tarihinden aldık, alıyoruz. Eğitim Sen’in onurlu mücadele geleneğinin arkasında eğitim ve bilim emekçilerinin yüz yıl öncesine kadar uzanan örgütlenme deneyimleri ve ardından TÖS, TÖDMF, TÖB-DER, Eğit-Der, Eğitim-İş, Eğit-Sen, ÖES süreci bulunmaktadır.
Sendikamız kurulduğu 1995 yılından günümüze değin 16 yıllık süreci, emeğin haklarında ısrar ederek soluksuz bir mücadele azmiyle geçirmiştir. 17. yılımızda da durum böyledir. Yola çıkarken haklılığımıza olan inancımızdan ve mücadelemizin meşruiyetine duyduğumuz güvenden başka hiçbir dayanağımız yoktu. Kendimize ve mücadele arkadaşlarımıza güvenerek, onurumuzu, ödeyeceğimiz bütün bedellerin üzerinde tutarak yola çıktık.
Eğitim Sen’in güneşi, eğitim emekçilerinin yüz yıllık mücadele birikiminden ve kararlılığından aldığı güç ve güvenle başta eğitim emekçilerinin hak ve çıkarlarını savunmak, geliştirmek mücadelesi ile birlikte aydınlık, özgür, eşit ve barış içinde bir Türkiye’yi işaret etmeye devam edecektir. Eğitim emekçilerinin onurlu, başı dik örgütlü mücadelesinde nice yıllara...
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu
Katledilişinin 19. yılında Uğur Mumcu’yu Saygıyla Anıyoruz!
24.01.2012
24 Ocak 1993’te arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu katledilen gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun ölümünün üzerinden 19 yıl geçti. Uğur Mumcu ve onun gibi inandıkları değerler uğruna, ülkesini ve halkını aydınlatma kavgasının bedelini canıyla ödemiş bütün basın şehitlerini saygıyla anıyoruz.
Katledilişinin üzerinden geçen 19 yılda çok sayıda aydın ve gazeteci failleri bizlerce çok iyi bilinen katiller ve onların arkasında yer alan güçler tarafından katledilmiştir. 1990’lı yılların ilk yarısında demokrat, ilerici öğretim üyeleri ve gazetecilere yönelik olarak başlatılan siyasi cinayetlerin önemli bir parçası olan Uğur Mumcu cinayeti ile yeni bir döneme girilmiştir. 24 Ocak 1993 yılında Uğur Mumcu’yu katledenlerle, 19 Ocak’ta Hrant Dink’i katledenlerin topluma vermek istediği mesaj aynıdır.
19 yıl önce Türkiye’nin gazetecilerini, yazarlarını, aydınları tehdit olarak görüp öldürenler, bugün onları çeşitli adlar altında gerçekleştirdikleri operasyonlarla tutuklayarak cezaevine koymaktadırlar. Türkiye’nin Uğur Mumcu, Metin Göktepe ve Hrant Dink gibi gazetecilerin öldürüldüğü bir ülke olma utancı yıllardır sürüyorken bu utanca son yıllarda dünyada en fazla gazetecinin tutuklu olduğu ülke olma ayıbı eklenmiştir.
Halkın doğru haber alma özgürlüğü için canı pahasına hizmet veren gazetecilere yönelik saldırıların ve cinayetlerin asıl tetikçilerinin hiçbir zaman bulunamıyor olması, gazetecilere yönelik yeni saldırıların yaşanmasına neden olmaktadır. Dün cinayetlerle susturulmaya çalışılan gazetecilerin bugün cezaevlerine doldurulması, aradan geçen sürede halkın gerçek ve doğru haberleri alma özgürlüğü üzerindeki yasakçı ve tahammülsüz zihniyetin değişmediğini göstermektedir.
Karanlık güçlere karşı çağdaş, özgür, demokratik bir Türkiye için mücadele eden, bu yolda canını veren Uğur Mumcu’yu ve ilkelerinden taviz vermedikleri için öldürülen bütün gazeteci ve aydınlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.
GREVSİZ TOPLU SÖZLEŞME, TOPLU SÖZLEŞMESİZ SENDİKA OLMAZ!
Bakanlar Kurulu’nda görüşülmesi yaklaşık üç aydır bekletildikten sonra onaylanarak dün (23.01.2012) TBMM Başkanlığına gönderilen 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısı ile hedeflenen "düzenlemeler" KESK’i bir kez daha haklı çıkarmıştır.
Meclis’e sevk edilen tasarısına bakıldığında sürecin baştan sona kandırma ve oyalamadan ibaret olduğunun adeta belgelendiği görülmektedir. Üçlü Danışma Kurullarında konfederasyonların görüşlerinin taslağa yansıyacağını ve kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkının gereğinin yapılacağına dair söz verenler, bırakın haklarımızı savunmayı aylardır kamu emekçilerini oyalamanın sonucunda konfederasyonlara başka Bakanlar Kurulu'na başka taslak verecek kadar gözlerini karartmıştır. Kısacası bugüne kadarki pratiğinde defalarca şahit olduğumuz gibi, AKP hükümeti bu konuda da takiyede sınır tanımadığını göstermiştir.
Tasarı ile toplu görüşmeden bile daha geride bir düzenleme getirilmek istenmektedir. Hizmet kolu toplu sözleşmelerine yer verilmeyen tasarı ile sendikaların varoluş gerekçesi ortadan kaldırılmak istenmektedir. Hizmet kollarına ait mali ve sosyal haklar toplu görüşmelerde olduğu gibi genel toplu sözleşme görüşmelerinin bir parçası olarak ele alınacaktır. Bu düzenleme ile yüzlerce belediyede yapılan toplu sözleşmeler de yok hükmünde sayılmaktadır. AİHM kararları ve uluslararası sözleşmeler hiçe sayılarak yerel yönetimlerin toplu sözleşme yapmasına yasak getirilmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir toplu sözleşme düzeni ya da örneği yoktur. Varsa da bunun “toplu sözleşme” olarak adlandırılması mümkün değildir.
Toplu sözleşmeyi sadece konfederasyonlarla yapılacak olan genel toplu sözleşme ile sınırlayan yasa tasarısında grevli toplu sözleşme hakkımız yasal teminat altına alınmadığı gibi örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller de varlığını korumaktadır. Kapsamından tarafların belirlenmesine, uyuşmazlık halinden Hakem Kurulunun yetki ve bileşimine kadar özgür bir toplu pazarlık düzeni ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan, hemen her alanda özgürlükleri tamamen kısıtlamayı hedefleyen yasa tasarısının özüne de ruhuna da tamamen yasakçı mantık hâkimdir.
Bu Gün Tüm Yurtta Alanlardayız!
İşte bu yasaklama ve sınırlamalara donatılmış olan yasa tasarısı bugün saat:1400’de TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülecek.
Uluslararası sözleşmelere ve evrensel sendikal hak ve özgürlük normlarına aykırı, kazanılmış haklarımızı gasp etmeyi hedefleyen bu değişiklikleri ve yaklaşımı başından beri kabul etmeyen KESK, 2 milyon kamu emekçisinin haklarına yönelik saldırıları ortaya çıkarmaya, yalanları teşhir etmeye, maskeleri düşürmeye ve mücadeleyi yükseltmeye devam edecektir. Bunun için;
Hak ve özgürlüklerimizi yok sayan yasa tasarısına karşı;
· Grev hakkımızın yasal teminat alındığı özgür bir Toplu Sözleşme düzeni
· Örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engellerin kaldırılması,
· Her sendikanın kendi üyeleri adına toplu sözleşme yapabilmesi,
· Belediyelerle yıllardır yapılan Toplu Sözleşmelerin devam etmesi,
· Tüm çalışanlara insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşullarının sağlanması, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi,
Taleplerimiz başta olmak üzere evrensel normların güvencesinde, sendikal hak ve özgürlükler ışığında düzenlenecek bir yasaya ilişkin taleplerimiz için alanlardayız.
Komisyonlarda görüşüldükten sonra TBMM Genel Kuruluna sevk edilecek olan yasa sürecinin her aşamasına, tüm olanaklarımızı ve enerjimizi kullanarak müdahil olmaya devam edecek, eylem ve etkiliklerimizi artırarak sürdüreceğiz.
Yıllardır verdiği fiili meşru mücadeleyle “hak verilmez alınır” ilkesini rehber edinen KESK’in, kamu emekçilerini kapı kulu olarak gören zihniyetin ürünü olan bu yasa tasarısına karşı, mücadelesinde yarattığı değerlere yakışır bir direnç ve kararlılık göstereceğinden kimsenin şüphesi olmasın.26.01.2012
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Muzaffer YÜKSEL
SES Adana Şube Başkanı
Batman’da Üyelerimize Yönelik Baskı ve Gözaltı Uygulamalarına Son Verilmesini İstiyoruz!
Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri Yalçın ALÇİÇEK’in "Batman’da Üyelerimize Yönelik Baskı ve Gözaltı Uygulamalarına Son Verilmesini İstiyoruz!" başlıklı açıklama metnidir.
Türkiye’de son dönemde sendikalara, emek ve demokrasi mücadelesi yürüten kesimlere yönelik yoğun baskı ve sindirme uygulamaları yaşanmaktadır. AKP Hükümeti bir taraftan sendikal alanı “tek tip” hale getirecek ve sendikal mücadeleyi “hükümetin güdümünde” biçimlendirecek yasal değişikliklerin hazırlıklarını yaparken, diğer taraftan, iktidarın anti demokratik uygulamalarına boyun eğmeyen, baskılar karşısında sesini yükselten Eğitim Sen ve KESK’e bağlı diğer sendikalara karşı büyük bir tahammülsüzlük göstermekte, sendika şubelerimize yönelik baskın ve gözaltılarla bizleri susturmak istemektedir.
Özellikle 12 Haziran seçimleri sonrasında sendikalara ve demokratik kitle örgütlerine yönelik büyük gürültüler eşliğinde gerçekleştirilen baskınlarla sendikalarımıza yönelik yıpratma girişimleri yoğunlaşmıştır. Sendikamıza yönelik baskılar ve anti demokratik uygulamaların son durağı Batman olmuştur. Batman’da üye ve yöneticilerimiz gözaltına alınmış, bir kısmı aynı gün serbest bırakılırken, Şube hukuk sekreterimiz Onur Ender KÜNTEŞ, üyelerimiz Metin NAS ve Ercan ASLAN halen gözaltında tutulmaktadır.
Son dönemde örneklerini sıkça görmeye başladığımız bu tür baskın ve gözaltıların yeni anayasa tartışmalarının yapıldığı, demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönünde “yargı paketleri”nin hazırlandığı bir dönemde gerçekleşmiş olması düşündürücüdür. Yaşanan baskın ve gözaltılar, Eğitim Sen ve KESK’e bağlı diğer sendikalar açısından şaşırtıcı olmadığı gibi, yıllardır kararlılıkla yürüttüğümüz fiili meşru mücadeleden ve anti demokratik uygulamalar karşısında gösterdiğimiz tepkilerden duyulan rahatsızlığın sonucudur.
KESK’e bağlı sendikalara yönelik yaşanan polis baskınları ve söz konusu baskınların biçimi, tamamen haklı mücadelemizi yıpratmaya ve kamuoyunun kafasında soru işaretleri oluşturmaya ve Eğitim Sen’i ve KESK’i hükümetin belirlediği sınırlar içinde hizaya getirmeye yöneliktir. Ancak bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da Eğitim Sen’i sindirmeyi ve haklı mücadelesinden geri döndürmeyi başaramayacaklardır.
Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında geçmişte olduğu gibi, bugün de sesiz kalmayacağız. Eğitim Sen ve KESK’e bağlı diğer sendikalar üzerindeki baskıların son bulmasını, üye ve yöneticilerimize yönelik yıldırma ve sindirme uygulamalarına son verilmesini istiyoruz.
Eğitim Sen Adana Şube
Yürütme Kurulu Adına
Yalçın ALÇİÇEK
Şube Sekreteri
Gözaltındaki Arkadaşlarımız Derhal Serbest Bırakılsın!
Konfederasyonumuz KESK’in ve bağlı sendikaların mücadele ivmesini artırdığı bu günlerde, AKP iktidarının baskı politikaları da hız kesmeden sürmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki toplumu ve muhalif kesimlerini hedefine alan bu politikalar AKP’nin, emekçilerin giderek genişleyen fiili meşru mücadelesinden duyduğu korkunun bir uzantısıdır.
Bugün sabah erken saatlerde aralarında KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan, KESK eski Kadın Sekreteri Songül Morsümbül, SES Merkez Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun ve Tüm Bel Sen Merkez Kadın Sekreteri Güler Elveren’in de bulunduğu toplam 15 üye ve yöneticimiz evlerine yapılan polis baskını ile gözaltına alınmıştır. Ayrıca Konfederasyonumuz ve bazı sendikalarımızın genel merkezlerinde de arama yapılmıştır. 2009 yılına ait bir soruşturma kapsamında yürütülen bu operasyonun nedeni, şüphesiz KESK’li kadınların, yaklaşan 8 Mart öncesinde yürüttüğü ve önümüzdeki sürece ilişkin oluşturdukları mücadele programıdır. Söz konusu baskı ve yıldırma politikalarının hedefinde, tek tip sendika yasasına karşı KESK’in yürüttüğü mücadele ve 28-29 Ocak 2012 tarihinde KESK Kadın Meclisi’nin almış olduğu kararların bulunduğu açıktır. KESK Kadın Meclisi;
- 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesi için hizmet üretmeyerek alanlara çıkmaya,
- Kadının adının ve kendinin silindiği Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kaldırılarak Kadın ve Eşitlik Bakanlığının kurulması için çalışma yürütmeye,
- Anayasa tartışmalarına kadın bakış açısıyla müdahil olunmasına, sempozyum düzenlenmesine,
- Yapılan tüm yasa ve düzenlemelerin kadın açısından değerlendirilip teşhir edilmesine,
- Emek ve meslek örgütlerinden kadınlarla, bağımsız kadın örgütleriyle, siyasal alanda mücadele yürüten kadınlarla, bir heyet oluşturarak en kısa zamanda, “Katliamı unutmadık, unutturmayacağız, takipçisiyiz” mesajıyla Uludere Roboski‘ye kadınların acılarını paylaşmak için hem taziye hem de dayanışma ve barış talebiyle ziyarette bulunulmasına; “34 can için 34 fidan” dikilmesine,
- Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, mobbinge karşı sendikada, işyerlerinde ve yaşamın her alanında mücadele geliştirmeye, başta cezaevlerinde tutuklu bulunan KESK’li kadınların davaları olmak üzere davalara müdahil olup, kadınlarla dayanışmaya,
karar vermiştir. Dolayısıyla polis operasyonunun bu kararların ardından yapılması manidar bir gelişmedir.
Ancak bilinmelidir ki AKP’nin yandaşı olmadan, hakikati dile getirmekten bir an olsun vazgeçmeden yürüttüğümüz mücadelemizde; şiddete karşı barışın sesini yükseltmekten, emekçilerin haklarına sahip çıkmaktan ve eşit, özgür, demokratik bir Türkiye talebini ifade etmekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Tamamıyla keyfi olarak yürütülen bu gözaltılarla onurlu mücadelemizi sindirebileceğini sananlar büyük bir yanılgı içerisindedirler. AKP’nin büyük baskı ve gözaltı düzenine karşı onurlu ve kararlı duruşumuzdan bir an olsun vazgeçmeyeceğimiz; emeğin, demokrasinin, özgürlüğün ve barışın mücadelecisi olacağımız bilinmelidir. KESK olarak, gözaltına alınan arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmalarını istiyor ve yaratılan gözaltı terörünü kınıyoruz. 13.02.2012
KESK Adana Şubeler Platformu
Gülistan ATASOY
SES Adana Kadın Sekreteri
EĞİTİM SEN BÖLGE TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ
11 Şubat 2012 Cumartesi Eğitim Sen Bölge Toplantısı Adana Şubenin ev sahipliğinde gerçekleştirildi
12 Haziran seçimlerinin ardından kurulan 61. AKP hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığına getirilen Ömer Dinçer, toptan anti-demokratik bir uygulama dizisi olan KHK düzeninin yanı sıra, 652 sayılı kararname ile eğitim hizmetlerini piyasaya uygun hale getirecek düzenlemelerin temelini oluşturdu.Eğitimin içeriği, eğitim ortamlarının yapısı ve işleyişi, eğitim emekçilerinin çalışma ve istihdam koşulları yeniden yapılandırırken performans değerlendirme ve angarya hizmet günlük uygulamalardan oldu. Buradan hareketle önümüzdeki süreci; eğitimin kuşatıldığı, kamu emekçilerinin “Toplu Söyleşme Yasasıyla” teslim alınmak istendiği bu karanlık dönemi aydınlatacak fiili ve meşru mücadele pratiğiyle öreceğiz.
Bu doğrultuda sendikamız MYK üyelerinin katılımıyla 13 il merkezinde bölge toplantıları düzenlemiştir.
Eğitim öğretim yılının ikinci bölümünde işyerlerinden alanlara taşıyacağımız, hak verilmez alınır şiarını bir kez daha bilince çıkaracağımız mücadele programını Adana, Hatay, İskenderun, Gaziantep, Osmaniye, Kahraman Maraş, Tarsus, Mersin ve Kayseri şubelerinden Şube Yürütme Kurulu, Şube Denetleme Kurulu ve Şube Disiplin Kurulu üyelerinin ve Genel Sekreter Mehmet Bozgeyik'in katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
2012 YILINDA KAMU EMEKÇİSİ VE EMEKLİLER ZAMSIZ MAAŞ ALIYOR
Bugün 15 Şubat. Kamu emekçileri ilk kez 2012 yılının ikinci ayında da zamsız maaş alıyor. Geçtiğimiz ay sadece 2.68’lik enflasyon farkı ödenen 2 milyonu aşkın kamu emekçisi ve 1 milyon 800 bin emekli, bugün yine zamsız maaş almak zorunda kalmıştır. Maaşlarımıza ancak günlük bir simit almaya yetecek kadar “enflasyon farkı zammı” yapan AKP iktidarı, yaptığı Anayasa değişikliğinin gereği olarak çıkarması gereken toplu sözleşme yasasını geçen 18 ayda hala Meclis’ten geçirmeyerek maaş zamlarımızı sürekli ertelemekte ve sonuçta milyonlarca kamu emekçisini ve ailelerini mağdur etmektedir.
Bakanlar Kuruluna gönderilmesinin üzerinden 4 ay geçen yasanın hala bir türlü çıkmamasının sorumlusu, yoksulluk sınırının altına itilen milyonlarca kamu emekçisi mi, yıllarca kamuda çalışmış ve üç kuruş parayla geçimlerini sağlamaya çalışan emekliler midir? Yoksa işine geldiğinde kamu yönetimini alt üst eden onlarca KHK’yı ve milletvekili emeklilik maaşlarını fahiş oranda artıran yasayı bir gecede çıkaran AKP iktidarı mıdır?
Değerli Basın Emekçileri,
Kamu emekçileri, emekliler ve onların aileleri ücret zammı ve diğer konulardaki gecikme nedeniyle ciddi mağduriyetler yaşamaktadır. Bizler günü gelen faturamızı bir gün geciktirdiğimizde, bizlerden fatura bedeli üzerine “yasal faiz” işletilerek fatura tahsili yapılmaktadır. Ancak fatura ve vergi ödemelerinde hassas olan hükümet, aynı hassasiyeti ülkenin dört bir yanında kamusal hizmetleri yerine getirmek için çalışan kamu emekçilerinin ücret ve sosyal hakları konusunda göstermemektedir.
Yıllardır uygulanan neo-liberal politikaların en büyük mağdurlarından birisi de kamu çalışanlarıdır. Ekonominin sürekli büyümesiyle övünmeyi artık gelenek haline getiren AKP hükümeti, sıra büyümeden pay isteyen kamu emekçilerine geldiğinde “bütçe dengesi” bahanesinin ardına sığınmaktadır. Kamu emekçilerine yıllardır % 3-4 gibi sadaka zammını toplu görüşme oyunuyla reva gören hükümet, aylardır zamsız maaşa da kamu emekçilerini alıştırmaya çalışıyor.
Değerli Basın Emekçileri,
AKP hükümetinin Çalışma Bakanı, zamsız maaş almamızın gerekçesini Konfederasyonların yasa konusunda anlaşamamalarını olarak gösteriyor. Bu nedenle de yasanın çıkarılamadığını söyleyerek sorumluluktan kurtulmaya çalışıyor.
Şimdi buradan soruyoruz. Bizler bilmek istiyoruz.
Bu ülkede hangi kamu emekçisi ya da hangi konfederasyon ülkemiz kamu emekçilerinin evrensel sendikal normlara, imzalanan uluslar arası sözleşmelere ve anlaşmalara uygun, uygar dünya ülkelerinin kendi kamu emekçilerine on yıllar öncesinde tanıdığı haklara ulaşmasına karşı çıkıyor?
Hangi kamu emekçisi ya da hangi konfederasyon sendikal özgürlüğün ayrılmaz parçası olan grevli bir toplu sözleşme düzeninden yana değil?
Örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasına, kamu hizmeti yapan tüm çalışanların sendika üyesi olmasına, sendika kurmasına hangi kamu emekçisi, hangi konfederasyon karşı çıkıyor?
Hangi sendika ya da konfederasyon toplu sözleşmelerin kapsamının sadece mali ve sosyal haklarla sınırlanmasını, hizmet kollarında toplu sözleşmesi yapılmamasını istiyor?
Hangi sendika ya da hangi konfederasyon yıllardır belediyelerle yapılan toplu sözleşmelerin yasaklanmasını istiyor?
Varsa böyle bir kamu emekçisi ya da konfederasyon, söyleyin bizler de bilelim.
Değerli Basın Emekçileri,
KESK, Grev hakkımızın yasal teminat alındığı özgür bir Toplu Sözleşme düzeni talep etmektedir. Bunun için örgütlenme özgürlüğünün önündeki bütün engellerin kaldırılmasını, aynı işyerinde çalışan tüm emekçilerin aynı sendikalara üye olabilmesini, toplu sözleşmenin kapsamının ekonomik, demokratik, mali, sosyal ve özlük haklarımızı kapsayacak biçimde genişletilmesini ve her sendikanın üyeleri adına toplu sözleşme yapabilmesini savunmaktadır.
Kamu emekçilerinin haklarını yirmi beş yıldır her koşulda savunan KESK, yıllardır birçok baskıya maruz kaldı. Son dönemde Meclis’teki 4688 sayılı yasa taslağına karşı ülke genelinde eylem ve etkinliklerimizi sürdürürken hem hükümet hem de yandaşları tarafından çeşitli baskı ve karalamalarla mücadelemiz gölgelenmeye çalışılıyor. Bugüne kadar baskı ve yasaklarla engelleyemedikleri mücadelemizi, bizlere yönelik adli ve siyasi baskılarla zayıflatmaya çalışıyorlar.
Kendisinden önceki her emek düşmanı siyasi iktidar gibi, AKP iktidarı da emekçiler arasına nifak sokarak, ayrımcılık yaparak bölünmeler yaratmaya çalışmaktadır. Bu değirmene su taşıyan, “kraldan çok kralcı” sendikalar geçmişte de vardı, bugün de maalesef var. Üyelik başvurusunda bulundukları uluslararası sendikalar tarafından “yandaş” oldukları tescil edilerek üyelik başvuruları ret edilen yandaş konfederasyon yönetimleri, başta kendi üyeleri olmak üzere tüm kamu emekçilerinin sendikal hak ve özgürlüklerinin önündeki en büyük engeldir. Kendilerine yandaş dediğimiz için öfkelenen, “yandaşlık dimdik bir duruşu gerektirir” diyerek böbürlenenlere diyecek tek bir cümlemiz var. Evet, dimdik bir duruşa sahipsiniz. İktidarın önünde el pençe divan dimdik duruyorsunuz. KESK’i ve onun mücadelesini karalayarak, iftira ve çamur atarak kendi ayıbınızı, işbirlikçiliğinizi gizlemeye çalışıyorsunuz. Ama şu gerçeği sizler de çok iyi biliyorsunuz ki, nasıl güneş balçıkla sıvanmazsa, KESK’i ve mücadelesini de çamur atarak kirletemezsiniz. Buradan hükümetle içli dışlı ilişkisi tescillenen yandaş konfederasyona üye olan dürüst ve adalet duygusu zedelenmemiş kamu emekçilerine sesleniyor ve iktidarın zulmü karşısında “biat edenlerin” değil, mücadele edenlerin yanında yer almaya çağırıyoruz.
Değerli Basın Emekçileri,
13 Şubat günü Konfederasyonumuzun ve Sendikalarımızın yöneticisi ve üyesi olan on beş kadın arkadaşımız gözaltına alındı. Kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin her geçen gün arttığı, açlığın ve yoksulluğun faturasını büyük oranda ödeyen kadınlarımızın haklarının savunulmasını önemli bir görev olarak kabul eden KESK’li kadınlar, 8 Mart eylem ve etkinlik programlarını açıkladıktan iki gün sonra gözaltına alındılar. Buradan bir kez daha ifade ediyoruz: Hiçbir baskı ya da gözaltı kadın mücadelesini yükseltmemizi engelleyemeyecektir.
Değerli Basın Emekçileri,
KESK, dün olduğu gibi, bugün ve gelecekte de kamu emekçilerinin hiçbir kesimini dışlamadan, onların çıkarları doğrultusunda mücadelesini sürdürmeye kararlıdır. Bugün bizim mücadelemizi karalamak isteyenlere söylenecek tek söz “Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz!” olacaktır.
Yurttaşlar fatura ve vergi ödemelerini geciktirdiğinde çeşitli oranlarda “gecikme cezası” uygulayan hükümet, kamu emekçilerinin ücret artışlarının gecikme süresini dikkate alarak, olağan ücret artışının yanı sıra tüm kamu emekçilerine “gecikme zammı” yapmalı, 4688 sayılı yasada yapılması düşünülen değişikliklere ilişkin önerilerimizi mutlaka dikkate alarak, grevli toplu sözleşme hakkımızın önündeki bütün engelleri kaldırmalıdır. Konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımıza yönelik baskılar son bulmalı, gözaltına alınan arkadaşlarımız serbest bırakılmalıdır. 15.02.2012
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!
YAŞASIN KESK!
KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
Muzaffer YÜKSEL
SES Şb.Başkanı
Eğitim Sen’li kadınlar "BASKI,TACİZ VE SÜRGÜN POLİTİKALARI SON BULANA DEK
MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK!" konulu basın açıklamasını Adana Valiliği önünde gerçekleştirdi, açıklamayı Eğitim Sen Adana Şube Kadın Sekreteri Esra ARSLAN KÖSELE gerçekleştirmiştir. Açıklamaya Sürgün edilen öğretmen arkadaşımızın öğrenci ve veliler de destek olmuştur.
Basına ve kamuoyuna
Bilindiği gibi cinsel taciz kadınların bedenlerine, kimliklerine, varoluşlarına saldırı biçimidir. Kadınların uğradığı her tür şiddette olduğu gibi tacizde de her yer suç mahali olabiliyor... Bu nedenle kadınlar hiçbir yerde güvende değil. 2009/2010 yıllarında Semerkant İlköğretim Okulunda da kadınlar okul Müdürü Kadir Yumşak ve hizmetli İsmail Çetinkaya’nın cinsel tacizine maruz kaldılar..Önce birçok kadın gibi sessiz kalmak zorunda bırakıldılar.. Ama sonra dayanıştılar ve şikayet sürecini başlattılar.. Okul müdürünün türlü şekillerde ortaya çıkan engelleme çabaları işe yaramadı ve tacize uğrayan kadınlar İl Milli Eğitime dilekçeler yazarak şikayetlerini dile getirdiler, tacizi görünür kıldılar.
Ancak bu seferde cinsel tacize uğrayan kadınların farklı şekilde mağduriyetine yol açan bir soruşturma sürecine tanık olduk. Teftiş hızlı bir şekilde başlatıldı; ama kadın beyanı esas alınmadı. Kadınlara her defasında tanığınız var mı? diye soruldu.Kadınlar yaşadıklarını, sanki taciz herkesin gözü önünde yapılabilir bir şeymiş gibi kanıtlamak zorunda bırakıldı..
Soruşturma sonrasında İsmail Çetinkaya aleyhine Milli Eğitim tarafından suç duyurusunda bulunulmuş ve hakkında cinsel saldırı suçlamasıyla 10 Asliye Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır. Okul Müdürü Kadir Yumşak için ise okulun düzenini bozmaktan ihtar ve aylıktan kesme cezaları ile yetinilerek başka okullarda görevlerine devam etmeleri sağlanmıştır. Ancak bu soruşturma raporunda şikayet eden kadınlardan iki arkadaşımız da ne olduğu anlaşılmayan gerekçelerle başka okullara sürgün edilmiştir.
İsmail Çetinkaya ve Kadir Yumşak Yaz döneminde okulların tatil olduğu sırada sessiz sakin okullarına gönderilirken, Arkadaşlarımız dönemin ortasında eğitim öğretim devam ederken apar topar yeni görev yerlerine gönderilmişlerdir. Erkek egemen zihniyetin, erkek devlet ve yargının erkeği sürekli aklama yönündeki çabası bu seferde farklı şekilde işletilmiştir. Tacizi uygulayanlar korunup kollanmaya çalışılmış bu kadar kanıt karşısında yapacak bir şey kalmayınca da haklarında olabilecek en hafif cezalar uygulanmıştır. Bu soruşturmayı yürütenler ; erkeklere ceza verirken; kadınları cezasız bırakmayı içlerine sindirememiş olacaklar ki; birlikte güç olduklarının farkında olarak şikayetçi olan, tacizcileri deşifre eden, kendi hakları için mücadele etmeye çalışan kadınlara da bir bedel ödetmişlerdir. İçi boş gerekçelerle şikayetçi kadınları da sürgün etmek, kadınlara verilmiş bir gözdağıdır. Bu yolla “şikayetçi olursanız, birbirinizle dayanışırsanız bedelini ödersiniz” denmiştir.
Bu süreçte tacize sessiz kalmadıkları, birlikte ses olmayı başardıkları için Milli Eğitim Müdürlüğü’nün şiddetine maruz kalan, yerlerinden edilen, öğrencilerinden koparılan, sürülen ,cezalandırılan yine öğretmen arkadaşlarımız olmuştur.
Biz; Eğitim Sen’li kadınlar olarak biliyoruz ki kadına yönelik şiddet ve taciz girişimlerinin, resmi kurumlar aracılığıyla da besleniyor olması, kadına yönelik işlenen suçların her geçen gün artmasında önemli bir etmendir. Tacizi ve şiddeti uygulayan eril sistemin temsilcilerinin tüm baskılarına rağmen, arkadaşlarımızın cinsel taciz ve mobbing karşısında mücadele ettikleri için sürgün edilmelerine sessiz kalmayacağız.. Bu nedenle sürgün niteliğinde ki bu kararın bir an önce geri çekilmesini ve arkadaşlarımızın eski görev yerlerine dönmelerini talep ediyoruz. Kadına yönelik taciz baskı ve sürgünler son bulana dek mücadelemizi sürdürecek, şiddetinizle barışmayacağız.
Eğitim Sen’li Kadınlar adına
Esra Arslan Kösele
Şube Kadın Sekreteri
Dahası...
ŞİDDETİN TÜM İZLERİ YERYÜZÜNDEN SİLİNENE KADAR MÜCADELEDEYİZ
BASINA VE KAMUOYUNA
Adana Kadın Platformu olarak yaklaşık 4 yıldır tacizin, tecavüzün, şiddetin, kadın katliamlarının çetelesini tutmaya devam ediyoruz. Kadına yönelik şiddet her geçen gün daha da artarak devam ediyor.
Gazetelere, internet sitelerine yansıyan verilere göre 2011 yılı içinde en az 232kadın öldürüldü, 610 kadın cinsel tacize maruz kaldı, 180 kadın tecavüze uğradı, 70 kadın intihar etti, yaklaşık 700 kadın sadece politika yaptığı için tutuklandı.
Erkekler 2012 yılında da öldürmeye devam etti. Ocak ayıda en az 12 kadın öldürüldü, 10 kadın tecavüze, 35 kadın tacize uğradı. Ocak ayında kadınları en çok kocaları öldürdü. Kocası tarafından tabancayla yaralanan bir kadına daha önce koruma tahsis edildiği, yine karısını tabancayla yaralayan bir erkeğin ise daha önce iki kez evden uzaklaştırma cezası aldığı ortaya çıktı.
Devlet kadınların katledilmesine, katil erkeklere tahrik indirimi uygulayarak, kadın katliamlarının önüne geçecek kanunları yapmayarak, kadınları koruyacak mekanizmaları oluşturmayarak, sığınma evlerinin sayısını yeterli düzeye getirmeyerek destek veriyor.
Geçen hafta korkunç bir cinayet haberi ile daha sarsıldık. Yanı başımızda, Osmaniye’ninKadirli İlçesi'nde 29 yaşındaki Sinan Dursun, okul servisine pompalı tüfekle ateş açarak Fatmanur Gedik ve Fatmagül Yalçın isimli iki genç kadını öldürdü, Rümeysa Demirel’i ise yaraldı. Öğrencilerden Fatmanur Gedik'e olan aşkına karşılık bulamadığı için saldırıyı gerçekleştiren Sinan Dursun Fatmanur Gedik'i yaklaşık 2 yıldır tehdit ve taciz ediyordu. Fatmanur’un ailesi Sinan Dursun hakkında 8 kez Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu, Sinan şikayetler üzerine 17 ay hapis cezası almıştı. Katil aynı zamanda tacizden de yargılanmaktaydı. Ama tüm bunlar Fatmanur’un koruma altına alınmasını sağlayamadı. Bu olay da bizlere devletin kadına yönelik şiddeti önlemede nerede durduğunu bir kez daha gösterdi. İstatistiklere göre devlet koruma için kendisine başvuran kadınların %73’ünü koruyamıyor. Maalesef Fatmanur da bu istatistiklerde olumsuz bir veri olarak yerini aldı.
Lise servislerinin önleri kesilerek cinayetler işlenirken ve devlet buna karşı hiçbir önlem almazken, dindar gençlik yetiştirme peşindeki AKP hükümeti, bir yandan da kız çocuklarını eğitim hayatının dışına atacak, emekçi çocuklarını da ucuz işgücü haline getirecek bir düzenlemeye yapıyor. Zorunlu eğitim/öğretim süresinin okul öncesi eğitimi de kapsayacak şekilde ve kesintisiz olarak 12 yıla çıkarılması gerekirken, verilen yasa değişikliği teklifiyle eğitim süresi 4+4+4 formülü ile 12 yıla çıkarılmış gibi gösterilerek pek çok çocuk için esasen 4 yıla indiriliyor. Bu yasa kız çocuklarının eğitim hakkını elinden alacak bir yasadır. Bu yasa ile kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesinin önü açılacaktır. Bu yasaya göre ilk 4 yılın ardından çocuklar örgün eğitimin dışına çıkarılacak ve ikinci 4 yıllık dilim açık öğretimle ilişkilendirilecektir. “Erkek çocuklar gitsin çırak olsun, kızlar da açık öğretimde evde otursun” anlamına gelen bu düzenleme kabul edilemez. Meclis gündemine gelecek olan ve çok kısa sürede Meclisten geçirilecek gibi görünen bu teklifin bu haliyle yasalaşmasını kadın hakları, çocuk hakları ve temel insan hakları açısından sakıncalı buluyoruz.
Öte yandan “Taş attı”, “koştu”, “atleti terliydi” diye sokaklardan toplanan Kürt çocukların, Pozantı Çocuk Cezaevinde yaşadıkları devletin bir başka yüzünü daha gösterdi. “Çocukları genlerinden tanıyıp yürümeden yok edin” diyen ilköğretim müdürlerinin olduğu bir ülkede, adli suçlularla, siyasi suçluları yan yana koyup siyasilere her türlü zulmün yaptırılmasına belki de şaşırmamalıydık. Ancak bizler küçücük çocuklara tacizi, tecavüzü, dayağı, üstelik bunun bir cezaevinde yaşanıyor olmasını kabul edemiyoruz. Bu olayla ilgili sorumluların derhal tespit edilerek cezalandırılmasını talep ediyor, yetkilileri önlem almaya ve bu trajedinin bir daha yaşanmamasını temin etmeye davet ediyoruz.
8 Mart Dünya Kadınlarının Mücadele gününün yaklaştığı bugünlerde, bir kez daha ilan ediyoruz:
Bizler, kadın katliamlarına, kadına yönelik şiddete, tacize ve tecavüze karşı, şiddetin tüm izleri yeryüzünden silinene değin mücadele etmeye devam edeceğiz.
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
ADANA KADIN PLATFORMU adına
Esra ARSLAN KÖSELE
Eğitim Sen Kadın Sekrteri
KOZAN GÖKDERE BARAJ FELAKETİNDE ON GÜN GERİDE KALDI.
Değerli Basın ve Kamuoyuna
Kozan Gökdere baraj felaketinde on gün geride kaldı. Kayıp yakınları çaresiz ve sahipsiz.
KESK olarak, Kayıp yakınlarının acısını ve sıkıntılarını paylaşmak için 3 Mart 2012 cumartesi günü olay yerine gittik .Kayıp yakınlarıyla yaptığımız görüşmelerde acı ve öfkelerine tanık olduk.
Gazetelerde ve TV’lerde bazı siyasilerin; her şeyin yapıldığı ve kontrol altında olduğu, izlenimi veren açıklamalarının aksine, kayıp yakınları çalışmaların son derece yetersiz olduğunu haykırmakta ve seslerini duyurmamızı istemektedirler.
Baraj kapağı patlamadan önce orada bir patlama yapıldığını bunun da felaketi getirdiğini, zaten olaydan önce su kaçağı olduğunu, bunun ilkel yöntemlerle, suya atılan kum torbalarıyla kapatılmaya çalışıldığı ifade ederek, geride kalan on günlük sürede baraj bloğu önünde yaklaşık 5 metrelik suyun hala yetersiz pompayla yapılan çalışmayla boşaltılamadığını, arama yapılan yerde çalışan kepçe vb. araçların çok yetersiz olduğunu, bu çalışmaları da taşeron firmanın elindeki araçlarla yaptığını belirtip feryatlarını bizimle paylaştılar. Barajı yapma sorumluluğu olan firmalardan bazılarının isimlerini görünür yerlerden sildirdiklerini, araç gereç, ekipman göndermediklerini söylediler. Çalışma yapanlar olarak, taşeron firma dışında, orada yemek dağıtan Kızılay ekibi, ambulanslar ve özel idarenin bir makinesinin olduğunu ifade ettiler.
Yanlarına gelen bazı yetkililerin olayı kader olarak adlandırıp, hem olaydan önce yeterli tedbirlerin alınmayışını hem de arama çalışmalarında ki yetersizlikleri geçiştirmeye çalışmasını kabul etmediklerini, kendilerinin görünür olmak için olay çıkarması mı gerektiğini söylediler.
Devletin DSİ gibi kurumlarının araçlarını neden seferber etmediklerini, aramalara neden çok sayıda kurumun destek vermediğini söylediler.
Biz de akşam saatlerine kadar oradaydık. Akşam saatlerinde aramaların gece de yapılması konusunda bir tartışmanın yaşanmasına tanık olduk. Akşam yapılacak aramada yetersiz aydınlatmadan söz eden güvenlik görevlileri, aramanın devam etmesinin mesuliyetin kayıp yakınlarında olacağını söylediler. Kayıp yakınları yetersiz aydınlatmayla gece arama yapılacağına gündüz yapılmamasını istediler. Orada güvenliği sağlamakla görevli jandarmanın, birde çalışan araçlarla kayıp yakınları arasında irtibat sağlama ve karar oluşturma zorunda bırakıldığına tanık olduk.
Yani siyasilerin çıkıp gece gündüz her şey yapılıyor söylemlerinin aksine ,aramaların son derece yetersiz olduğunu gördük.
Bütün boyutlarıyla hep karşı çıktığımız taşeron uygulamasıyla işlerin nasıl içinden çıkılamaz hale geldiğine ve acılar yaşattığına bir kez daha tanık olduk.
Burada çalışmaları takip edecek teknik ekip nerede, kararları verecek teknik ekip nerede diye soruyoruz. Bu çağda onlarca iş makinesi ve ekiple olaya müdahale yapılması mümkünken bu çalışma neden yapılmıyor diye soruyoruz.
İl milletvekillerinin dışında, olay yerine neden bakan ya da hükümet yetkililerinin gelmediğini soruyoruz.
Başta hükümet temsilcileri olmak üzere, sorumlular bir an önce kayıpların bulunması için, olaya her yönüyle müdahale etmeli kayıplar bir an önce bulunmalıdır.
Olayı kader diyerek hafifletmek yerine sorumluların bulunup kayıp yakını ailelerin acıları hafifletilmelidir.
Sorumluların gereğini bir an önce yapmalarını istiyor, kayıp yakınlarına sabır, yaşamını kaybedenlere rahmet ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
KESK Dönem Sözcüsü Adına
SES Adana Şb.Başkanı
Muzaffer YÜKSEL
KESK'li Kadın Tutsaklar Onurumuzdur
DEĞERLİ BASIN EMEKÇİLERİ VE KAMUOYUNA
Kadınların ölümüne verdikleri mücadeleden devraldığımız 8 Martı kadın katliamlarının tecavüzlerin beden ve emek sömürülerinin, tutuklamaların ve kirli savaşın gölgesinde karşılıyoruz. Bizler bugün burada emeğine el konulanlarla, evde köle, işte düşük ücrete mahkûm edilenlerle, fabrikada, genelevde, evde nerde olursa olsun sömürülenlerle, baba, koca, erkek dayağına katlanmak zorunda kalanlarla, “namus” cinayetlerinde katledilenlerle, gizli kürtajlarda ölenlerle, uluslararası çetelerce fuhuş sektörüne satılanlarla, sokakta, işyerinde, savaşta, gözaltında tacize tecavüze uğrayanlarla dayanışmamızı haykırıyoruz.
Bundan 155 yıl önce kadınların ‘günde 8 saat çalışma’, “eşit işe eşit ücret”, “insanca çalışmakoşulları” talepleri ile başlayan direniş bugün de geçerliliğini korumaktadır. Bugün, 155 yıl öncekivahşi kapitalist dönemi aratmayan bir süreci yaşamaktayız. Kadın emeğine-bedenine dönük saldırılar yoğunlaşarak sürmekte; toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve sosyal adaletsizlik derinleşmektedir.
Kadınların özel ve toplumsal yaşamda yükselttikleri hemen her itiraz,karşı duruş erkek- devlet-polis şiddeti ile bastırılmaya çalışılmaktadır. Kadınların insanlık dışı yöntemlerle, vahşice, toplumun, devletin gözü önünde öldürülmesi ve son beş yılda kadın cinayetlerinin %1400 artması ve bu cinayetlerin faillerinin yargı eli ile tahrik adı altında indirimlerle serbest bırakılması kadınları öldürenleri cesaretlendirmektedir. Kadınlar yaşamın her alanında baskı-şiddete maruz kalmakta ve bunun kader olarak kabul edilmesi gerektiği vaaz edilmektedir.
Son olarak KESK kadın sekreterimiz Canan AŞAN ÇALAĞAN, SES Merkez Kadın Sekreteri Bedriye YORGUN. TÜM BEL SEN Merkez Kadın Sekreteri Güler ELVEREN ve sendikalarımız şubelerinin kadın yönetici ve üyelerinden oluşan 9 arkadaşımızın 8 Mart öncesi tutuklanmaları, kadınların isyanına tahammülsüzlükten başka bir şey değildir.
Bu tutuklamalarla biz kadınlara gözdağı verilmeye çalışılmakta, “Sakın ha! Sana çizilen sınırları aşma” denmektedir.
Ancak herkes bilmelidir ki kadınlar kendilerine yönelen baskı, şiddet vegözdağına cevabını 8 Mart’ta alanlarda verecektir. Biz KESK’ li kadınlar; .
Esnek ve güvencesiz çalışmaya, kadın cinayetlerine, kadına yönelik şiddete,Baskı,tutuklamalar ve savaşa karşı 8 mart’ta hizmet üretmeyeceğimizi buradan bir kez daha beyan ediyoruz. KESK li kadınlar başta olmak üzere tüm tutuklu arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmalarını talep ediyor,arkadaşlarımızı yalnız bırakmayacağımızı bilmenizi istiyoruz. 06.03.2012
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI
YAŞASIN KESK
KESK Dönem Sözcüsü
SES Adana Şube Kadın Sekreteri
Gülistan ATASOY
Uzatın Ellerinizi Çoğalsın Ayak Seslerimiz
Uzatın Ellerinizi Çoğalsın Soluğumuz
Yeşeren Bir Tohum Gibi‚ Özgürlüğe Adım Gibi
Uzatın Uzatın Ellerinizi!
Yüz yılı aşkın süredir 8 mart , “eşit işe eşit ücret,örgütlenme özgürlüğü, v insanlık dışı çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve oy hakkı ” talebiyle direnişe geçen 129 Newyorklu dokuma işçisinin yaşamını yitirdiği direnişin anısına, ClaraZetkin’in önerisiyle 1910 yılından beri kadınların dayanışma ve mücadele günü olarak kutlanmaktadır.. Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği büyük mücadelenin adıdır bir yanıyla .
Bugün dünyanın her yerinde, bütün kentlerinde kadınlar, eşitlik, adalet, özgürlük, emek, barış ve dayanışma için seslerini ve isyanlarını birleştiriyorlar.Bu isyan ve direniş geleneğinin öncüllerine bakmak ve yaşanan önemeli olaylara kısaca değinirken kadınlara yönelik baskı ve sömürünün dünden bugüne devam ettiğini söyleyebiliriz;
8 Mart 1857'de New York'lu tekstil işçisi kadınlar 16 saatlik işgününün 10 saate indirilmesi ve ücretlerin yükseltilmesi için greve giderler. Bu grevin ardından tekstilsanayiinde birbiri ardına grevler patlak verir.
1907 de Clara zetkin önderliğinde toplanan 1.uluslararası sosyalist kadınlarkonferansında, kadınlar sosyo ekonomik yaşamda tam eşitliği savunarak “Die gleicheit(Eşitlik)“adlı kadın gazetesinin yayınlanmasına karar verirler ve editörlüğünü C.Zetkin üstlenir.
Direniş devam eder ve Newyorktaki kadın grevinin ardından , 8 Mart 1908 yılında yine New York'ta "Cotton" tekstil fabrikasında 40000 dokuma işçisi kadın emekçinin eşit işe eşit ücret ve örgütlenme hakkı talepleriyle, greve çıkarlar.. Bu grevde patronlar, kadın işçileri dışarıdan destek görmelerini engellemek üzere fabrikayı kilitler ve çıkan yangında 129 kadın can verir..
1908 yılı New York’ta 15.000 kadın daha kısa çalışma saati, daha iyi gelir, doğum izni ve oy hakkı için “ekmek ve gül” sloganıyla büyük bir yürüyüş örgütlerler. Ekmek yaşama güvencesini, gül de daha nitelikli bir yaşamı simgeliyordu.
1909 yılının 28 Şubatı, Sosyalist partinin öncülüğünde “Kadınların ulusal komitesi” tarafından ilk defa kadınlar günü niteliğinde kutlanır
1910 da Kopenhag ‘ta alman sosyalist delege Clara Zetkinin 17 ülkeden 100 kadın delegenin katıldığı ikinci kadın enternasyonalinde 8 martın “uluslar arası kadınlar günü” ilan edilmesi için verdiği önerinin kabul edilmesinin ardından ilk defa geniş katılımlı ve uluslararası çapta kutlanır. 1911 yılının 19 Mart'ında ise 8 mart Almanya, Avusturya, Danimarka, İsviçre ve ABD'de kitlesel bir biçimde kutlanır. Kadınların talepleri arasında , kadınlara oy hakkı ,. Eşit işe eşit ücret, sekiz saatlik işgünü, analık hakları ve de emperyalist savaşların son bulması gibi en temel talepler yer alır, 1917’de Rus kadınlar "ekmek ve barış" için grev yaparak daha insani bir yaşam için sokaklara çıkarlar ( Bu olay 8 Mart'ta olmuştur) Grevin ardından 8 mart resmi tatil ilan edilir.
1975 yılının Birleşmiş milletler tarafından” Dünya kadın yılı “ilan edilmesinin ardından 1977 yılında BM genel kurulu 8 Martı “Kadın hakları ve dünya barış günü olarak kabul eder.
Peki bu uzun soluklu özgürleşme mücadelesinin Türkiye deki yansıması ne oldu?
Türkiye de 8 mart ilk defa Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova kızkardeşler tarafından Türkiye Komünist Partisi üyesi kadınlarla birlikte 1921 yılında kutlanır.1978 yılı 11 Martı ise 8 martın ilerici kadınlar derneği üyesi kadınlarının kutladığı ikinci 8 Mart kutlamasıydı . Ne yazık ki 1980 askeri darbesiyle birlikte 8 Mart ancak 4 yıl sonra yani 1984’tebir çok kadın örgütüyle yeniden kitlesel olarak kutlanmaya başlandı.
Ülkemizde 8 mart dünya kadın hareketine paralel olarak her yıl sendikalar, kadın kurumları ve partili kadınlar tarafındankutlanırken , özgürlük mücadelesi de kendi öznelerini doğurmaya , büyütmeye devam ediyor.Tarih boyunca hiçbir kazanımın biz kadınlara bahşedilmediği, yaşamın her alanında mücadeleyle elde ettiğimiz tüm hakların elimizden alınmasına , güvencesizliğe ,savaşa kadın cinayetlerine ,kadın emeğinin sömürülmesine karşı, dünyanın dört bir yanındaki kadınların örgütlü ve birleşik mücadelesiyle yolumuza devam ediyoruz.Bu gün cezaevlerinde tutsak KESK’li kadınların, erkek şiddetine direnen ve bu uğurda yitirdiğimiz Ayşe Paşalıların,Güldanyaların, havan mermisinin genç bedenini paramparça ettiği 14 yaşındaki Ceylan Önkolların, . Bursa’daki yatak fabrikasında gece vardiyasında kapı üstlerine kilitlendiği için diri diri yanan kadın işçilerin, Urfa’da Ceylanpınar’da traktör kasalarında taşınan ve hayatını bu yolculuklar sırasında kaybeden mevsimlik işçi kadınların,, İstanbul’da sele kapılan servis arabasının içinde boğularak yaşamını yitiren tekstil işçisi kadınların anısıyla geleceği yeniden kazanacağımız günlerde tarihin özgür kadınları mücadelemize ışık tutacaklar…
YAŞASIN KADINLARIN ULUSLAR ARASI BİRLİK, MÜCADELE VE DAYANIŞMA GÜNÜ!
Esra Arslan Kösele
Adana Eğitimsen Kadın Sekreteri