AKP’nin Gözaltı Düzenine Boyun Eğmeyeceğiz!

Gözaltına Alınan Arkadaşlarımız Derhal Serbest Bırakılsın!

 AKP’nin “ileri demokrasisi” her gün yaşanan gözaltı ve tutuklama furyası ile devam ediyor. Ancak otoriter, faşizan rejimlerde rastlanabilecek, emek ve demokrasi düşmanlığı üzerine inşa edilen,  bu sözde “ileri demokrasiye” muhalif her ses, farklı olan her düşünce baskı ve gözaltı uygulamaları ile susturulmak, sindirilmek isteniyor.

KESK ÜYELERİNDEN GÖZALTILARA PROTESTO

Yarattığı korku imparatorluğunun gölgesinin ulaşmadığı hiçbir alan bırakmamakta kararlı olan AKP, insanca bir yaşam ve demokratik bir ülke isteyen herkesi hedef tahtasına koymuştur.  Bunun için sendikal barajlarla örgütlenmelerinin önüne yeni engeller çıkarılan işçiler, “grev yasaklı tek sendika rejmine” karşı insanca bir yaşam mücadelesi veren kamu emekçileri, eşitlik mücadelesini yükselten kadınlar, gerçeğin peşinde koşarak kalemini ve onurunu satmayan basın emekçileri; parasız, bilimsel, demokratik ve anadilinde eğitim isteyen öğrenciler; emek ve demokrasi mücadelesi yürütenlerin savunma görevini üstlenen avukatlar, doğa katliamlarına karşı sesini yükselten çevre hakkı savunucuları… Kısacası siyasi iktidarın dikta düzenine karşı sesini yükselten herkes gözaltına alınmakta, tutuklanmaktadır.

KESK ÜYELERİNDEN GÖZALTILARA PROTESTO

Bu çerçevede Konfederasyonumuza ve bağlı sendikalarımıza yönelik baskıların sürekli olarak arttığı tüm kamuoyunca bilinmektedir. KESK olarak, ne zaman haklarımızı, özgürlüklerimizi yok sayan düzenlemelere, saldırılara  karşı emek ve demokrasi mücadelemizi yükseltesek karşımızda korku imparatorluğunun  mimarı AKP dikilmektedir.

Üyelerinin hak ve çıkarlarını korumakla, geliştirmekle görevli her sendikanın, her konfederasyonun yapması gereken sendikal faaliyetlerimiz özellikle son bir yıldır ardı ardına yapılan operasyonlarda sorgulama konusu haline getirilmiştir. Sendikal örgütlenme faaliyetlerimiz kapsamında gerçekleştirdiğimiz eylem ve etkinliklerimizin “suç” olarak gösterilmesi sonucunda haklarında hukuktan yoksun iddia-nameler hazırlanan toplam 59 yönetici ve üyemiz bugün demir parmaklıklar ardındadır.

Ancak ülkemize” dünyada hapisteki sendikacıların en fazla olduğu ülke” utancını yaşatanlar bununla da yetinmek istememektedir. Her türlü baskıya rağmen sesini yükselten, kamu emekçilerinin vicdanın sesi olmaya devam etme kararlılığından ödün vermeyen, KESK ve bağlı sendikalarını tamamen saf dışı bırakmak için Türkiye’nin dört bir yanında üye ve yöneticilerimize yönelen keyfi gözaltı ve tutuklamaları olanca hızıyla sürdürmektedir.

Son olarak bugün sabah erken saatlerde, 28 ilde gerçekleştirilen operasyonlarda, içlerinde konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın yönetici ve üyelerinin de bulunduğu toplam 167 kişi gözaltına alınmıştır. Aralarında KESK Eğitim- Örgütlenme Sekreterimiz Akman Şimşek ve eşi Mehtap Şimşek’in de bulunduğu, çok sayıda üye ve yöneticimiz daha önce defalarca tanık olduğumuz görüntüler eşliğinde gözaltına alınmıştır. KESK Genel Merkezi ve bazı sendikalarımızın şubeleri yine didik didik aranmıştır.

“Soruşturmanın gizliliği” gerekçe gösterilerek tarafımıza bilgi verilmediği için gözaltına alınanların kaçının bağlı sendikalarımızın yöneticisi veya üyesi olduğu konusunda henüz net bir bilgiye sahip değiliz. Elbette bildiğimiz şeyler de var.  AKP’nin kendisine muhalefet eden herkesi bazen varlık nedenlerini oluşturan en doğal eylem ve etkinliklerini suç sayarak bazen de suç yaratarak itibarsızlaştırılma konusunda “ustalaştığını” biliyoruz.KESK olarak kamu emekçilerinin sınırlı iş güvencesine dahi göz koyanlara karşı sesimizi yükselttiğimiz, ülke genelinde başlattığımız örgütlenme kampanyasının birinci gününde gerçekleştirilen bu operasyonun daha önecekiler gibi kesinlikle tesadüf olmadığını da çok iyi biliyoruz.

Her zaman olduğu gibi bu sabah gerçekleştirilen operasyon hakkında da ortalığı spekülasyonları ile bulandırmak isteyenler  yine  görev başındalar. Buradan bir kez daha bir gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmeyi borç biliyoruz. Kim ne derse desin, hangi yalana inanmak isterse istesin, gerçek gün gibi ortadadır. Bu operasyonun tek bir adı vardır. O da örneklerini daha önce defalarca yaşadığımız “Emek ve Demokrasi Güçlerini Sindirme” operasyonudur.

Diğer taraftan son dönemde örneklerini sıkça görmeye başladığımız bu tür operasyonlar, baskınlar 12 Eylül’le, 28 Şubat’la hesaplaşma iddiasında olanların maskesini bir kez daha düşürmüştür. Demokratikleşme söylemlerinin de,  hazırlandığı söylenen “yargı paketlerinin” de kof bir iddiadan ibaret olduğunu göstermiştir. Emek mücadelesi karşısında darbe dönemi yönetimlerini bile gölgede bırakacak baskıcı politikaların altına imza atanların demokrasiden, özgürlükten ne anladığı görülmüştür.

Bizler biliyoruz ki; sömürü ve yağmaya karşı emeğin hakkını, savaşa karşı barışı, emperyalizme karşı bağımsızlığı, ırkçılığa ve şovenizme karşı hakların kardeşliğini kararlılıkla savunduğumuz, baskı ve sömürü düzeni üzerine kurulu bu köhne düzene karşı her koşulda direneceğimizi ifade ettiğimiz için bu tabloyla karşı karşıyayız.

Her zaman söylüyoruz, görmeyen gözlere, duymayan kulaklara, yazmayan kalemlere inat bir daha ifade ediyoruz. Bizler, bu topraklarda gerçek bir demokrasi için mücadele etmenin zor, bedelinin de ağır olduğunu biliyoruz.  Ancak "hak verilmez mücadeleyle alınır" şiarını ilke edinen, baskılara mücadeleyi daha da yükselterek cevap veren, "acıyı bal eyledik" diyen bir gelenekten gelen KESK asla yılmayacaktır.

Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında geçmişte olduğu gibi, bugün de sesiz kalmayacağımız bilinmelidir. KESK olarak tüm demokratik muhalefete, üye ve yöneticilerimize yönelik yıldırma ve sindirme uygulamalarına son verilmesini, gözaltına alınan arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.

Bilinmelidir ki, KESK ve dostları emek ve demokrasi mücadelesini yükselterek her türlü hukuk dışı uygulamanın karşısında olmaya, emek ve demokrasi güçleri için her geçen gün kararan bu tabloyu ortadan kaldırma mücadelesini kararlılıkla sürdürmeye devam edecektir.

 

Gözaltına alınan, tutuklanan üyelerimizin haklarını her zeminde koruyup savunmaya devam edeceğiz. AKP hükümetinin faşizan politikalarına karşı duracak, zulmün ve zorbalığın efendileri önünde asla boyun eğmeyeceğiz.

 

BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ!

YAŞASIN MÜCADELEMİZ!

YAŞASIN KESK!

 

KESK Adana Şubeler Platformu Adına

SES Şube Başkanı Muzaffer YÜKSEL

EĞİTİM SEN ADANA ŞUBE DAYANIŞMA YEMEĞİ DÜZENLENDİ

Eğiitm Sen'in Kuruluşunun 18. Yılında düzenlenen dostluk ve dayanışma yemeğine çok sayıda üye arkadaşımızın, siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcisinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir.

Etkinlik Şube Başkanı Kamuran KARACA'nın açılış konuşmasından sonra üye arkadaşlarımızın çaldığı müzikler eşliğinde çoşkulu bir şekilde geçmiştir.

Emeği ve katkısı bulunan tüm arkadaşlara teşekkür ederiz.

Şube Yürütme Kurulu

Etkinlik Fotografları İçin Tıklatın

EMEKLE VE MÜCADELEYLE YOĞRULMUŞ 18 YIL!

 

EĞİTİM SEN’İN 18. YAŞI KUTLU OLSUN!


Türkiye’de eğitim ve bilim emekçilerinin mücadelesinin sesi olan Eğitim Sen 18 yaşında. Yüz yılı aşkın bir geçmişe sahip olan eğitim emekçileri mücadelesinin temsilcisi olan sendikamızın mücadele tarihi, 1908’de kurulan Encümen-i Muallimin’den TÖS’e, TÖB-DER’den Eğitim Sen’e kadar uzanan onurlu ve kararlı yürüyüşün tarihidir.

 

Eğitim Sen’i farklı yapan, sendikal mücadele ile demokrasi mücadelesinin bir bütün olduğuna inanması, Türkiye’nin demokratikleşmesi için dünyada ve Türkiye’de savaşın değil, barışın egemen olması, her türlü sınıfsal, dinsel, etnik ve cinsel ayrımcılığa son verilmesi için mücadele etmesidir.

 

Eğitim Sen, 18 yıllık tarihinde sadece sendikal hakların değil, aynı zamanda demokrasi mücadelesinin öznesi olmuş, tüm anti-demokratik uygulamalara, toplum üzerindeki baskılara, her türlü ayrımcılığa karşı mücadele etmeyi kendisine görev bilmiştir. Sendikal mücadelenin önündeki her türlü yasal ve fiili engelin ortadan kalktığı, farklı kimlik ve kültürlerin kendilerini özgürce ifade edebildiği bir Türkiye yaratılması için mücadele etmeyi her zaman önemsemiştir.


Kapitalizmin tüm insani değerleri metalaştırdığı, savaşlar, işgaller, işkenceler, yoksulluk ve açlıkla dünyayı yaşanmaz hale getirdiği, baskı ve sindirme politikalarının yoğunlaştığı bir dönemde ısrarla eşitlik, özgürlük, barış ve kardeşlik taleplerini sahiplenmeyi sürdürecektir. 

 

Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kamu hizmetlerin hızla ticarileştirilmesine, özelleştirmelere, esnek güvencesiz ve angarya çalışma uygulamalarına iş güvencemizin kaldırılmak istenmesine karşı yürütülecek mücadelede, Eğitim Sen üye ve yöneticilerine önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.

 

Eğitim Sen’in, eğitim ve bilim emekçilerinin yüz yıllık mücadele birikiminden ve kararlılığından aldığı güç ve güvenle; insanca yaşam, demokratik Türkiye mücadelesini güçlendireceğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.

 

Eğitim emekçilerinin onurlu ve kararlı mücadelesinde nice yıllara...

NORM KADRO ATAMASIYLA İLGİLİ BİLGİLENDİRME TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ

Şube binamızda gerçekleştirilen norm kadro uygulamasıyla ilgili toplantıya çok sayıda üyemiz katılmıştır. İl milli eğitim müdürlüğü ile yapılan toplantı paylaşıldı, Şube Avukatımız norm kadrosuyla ilgili bilgilendirme yapmıştır.

 

 

İl Milli Eğitim Müdürüğle Yapılan Toplantı Sonucu

Eğitim Sen adına Şube başkanımız Kamuran KARACA’nın ve diğer Sendika temsilcilerinin katılımıyla 11 Ocak 2013 Cuma Saat:17.00'de Adana Milli Eğitim Müdürü ve Şube Müdürleriyle toplantı yapılmıştır.

Bu toplantıda sendika olarak;

Resen atanan özür grubu öğretmenlerin birçoğunun açtığı davaları kazandığı ve atamalarının iptaline hak kazandıkları da belirtilerek bu atamaların iptali ve atanan öğretmenlerin il merkezi içinde değerlendirilmeleri istenmiştir.

İl merkezi içinde ve ilçelerde 1400 civarında ücretli öğretmenin çalıştığı milli eğitim yetkililerince ifade edilmiş olmasına rağmen ve bunların da bir kısmının il merkezindeki okullarda görev yapıyor olması ortadayken, resen atama ile özür grubundaki öğretmenlerin merkez dışı ilçelere atanmalarının doğru olmadığı sendikamızca ifade edilmiş ve atamaların iptali istenmiştir.

Ancak Milli Eğitim Müdürlüğü açtıkları davalarda yürütmeyi durdurma hakkı kazanan öğretmenlerin yeni atama için 16 Ocak kadar başvurabilecekleri, mahkemeleri devam eden ve diğer öğretmenlerin atamalarının iptal edilmeyeceğini belirtmişlerdir.

Norm kadro fazlası olarak tespit edilen ve 16 Ocak tarihine kadar tercihte bulunmaları istenilen öğretmenlerin birçoğunun zaten okullarında açılan sınıflarında ya da aldıkları farklı derslerle normu doldurdukları belirtilerek norm kadro uygulamasıyla öğretmenlerin, eğitim ve öğretimin mağdur edilmemesi iletilmiştir.

* Norm tespitlerinin dönem başında (Eylül 2012’de) yapılması konusu, Milli eğitim müdürlüğü ile aynı dönemde yapılan toplantıda iletilmiş ve tespitlerin sağlıklı olması için Ekim ayı başında yapılması istemimiz bir kez daha hatırlatılmış ve asıl sorunun buradan kaynaklandığının altı çizilmiştir.

Bu önerimize rağmen Milli Eğitim Müdürlüğünün normları Eylül başında tespiti ve ardından atamaları planlaması ve resen atama yapması, şimdi de yeniden norm fazlası tespitini Eylül başındaki çalışmaya dayandırması yeni sorunlar yaratacaktır denilmiştir.

Bu konuyla ilgili olarak Milli Eğitim Müdürlüğünce; Okullarında çeşitli yerlerin sınıfa dönüştürülmesiyle eğitim öğretime devam eden ya da çeşitli derslerle ilişkilendirilen öğretmenlerin okulda ihtiyaç olarak gösterileceğini belirten durumun tespitini isteyen yazı Milli Eğitim Müdürlüğünce 11 Ocak 2013 tarihinde ilçe milli eğitim müdürlüklerine çıkartılmıştır.

Bu yazı üzerinden benzer durumda olan öğretmenler norm tespiti dışında tutulacak ve yer değişikliği için başvuru yapmalarına gerek kalmayacaktır, şeklinde Milli Eğitim Müdürlüğünce yapılan toplantıda beyan edilmiştir. Bu durumda olan öğretmen arkadaşların hafta başında okullarına gelecek olan ilgili yazıyı takip etmeleri ve okul idareleri ile gerekli işlemin yapılamasını paylaşmaları önemlidir.

  

Şube Yürütme Kurulu

 

EĞİTİM VE GELECEK PANELİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
 
Eğitim Sen Adana Şube Olarak Düzenlediğimiz Panelde Panelistler, Prof. Dr. Adnan Gümüş, Prof Dr. Rıfat OKÇABOL, Araştırma Görevlisi Onur Seçkin ve Moderatör Şube Eğitim Sekreteri Halil KARA gerçekleştirmiştir.
 
 
 

 

Kadına yönelik şiddet dünyada en yaygın olan ancak yasal olarak en az tanınan insan hakları ihlalidir.. Tarihin her döneminde ve hemen hemen bütün toplumlarda kadına yönelik şiddet geleneksel yapı, aile ,medya ,hukuk din gibi iktidar  mekanizmaları üzerinden normalleştirilen bir olgu haline gelmiştir. ., Kadına yönelik şiddet tüm dünyada 21. yüzyıla taşınan en önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Toplumsal yaşamın her aşamasında rastlanan kadına yönelik şiddet olgusu; kadının maddi ve manevi bütünlüğüne ağır zarar vermesi nedeniyle ciddi bir halk sağlığı sorunu olmasının yanı sıra, kadının yaşama aktif ve üretken katılımının önüne geçerek sosyal ve ekonomik kalkınma önünde bir engel oluşturmakta, kadın erkek eşitsizliğinin devamına neden olmaktadır.

Biz de Adana Eğitim Sen kadın sekreterliği olarak 25 kasım kadına yönelik şiddetle mücadele haftası kapsamında okullarda uygulamak üzere hazırladığımız bir anket çalışmasıyla Adana ilinde MEB e bağlı eğitim kurumlarında çalışan 173 kadın çalışanın şiddet algıları ve şiddete uğrama sıklıklarına dair veri oluşturmayı hedefledik.

Çalışmanın analizi sonrası vurgulanması gereken en önemli nokta aslında kadın çalışanların hayatlarında birkaç kez şiddete maruz kalmalarına rağmen birçok kadının bunun gerçek bir şiddet durumu içermediğini düşünmesi , kadınların şiddeti tanımlama biçimi ve bunu diğer insanlarla paylaşma noktasında bir takım zorluklar yaşamış olmalarıdır.

Bunun yanı sıra katılımcıların yüzde 51 inin sendikal çalışmalara katılmak istediğini belirtmesine ragmen sendikalardaki çalışmalara kadın emekçilerin katılımlarının ve sendikal birimlerde temsillerinin eksik ve zayıf olması kadın çalışanların aktif katılımlarının önünde çeşitli engellerin olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, bu ankete katılan kadın çalışanlar üzerinde yapılan çalışmaların şiddete dair bir farkındalık yaratması şiddetin yeryüzünden silinene dek mücadeleyi büyütme umudunu çoğaltmıştır .

Anket çalışmasının sonuçlarını paylaşmak için yaptığımız okul gezilerinde kadın eğitimcilerle birlikte çalışmanın sonuçları , şiddetin yaşamımızda nasıl yer aldığı ve kendi deneyimlerimiz üzerine aktif bir tartışma yürüttük.

Çalışmayı MEB ' ten aldığımız izin doğrultusunda 4 pilot okulda (Cafer recai gizer ilkokulu, Abdurrahim Karakoç ilk ve ortaokulu ,İsmail safa özler ilkokulu ve ortaokulu İsmail Hazar ilkokulu(13 aralıkta yapılacak) yürüttük .

Çalışmaya katkıda bulunan ve emeği geçen tüm öğretmenlerimize ve okul idarecilerimize teşekkür ederiz.

Eğitim Sen Adana Şube Kadın Çalışma Birimi Adına

ESRA ARSLAN KÖSELE

Şube Kadın Sekreteri

 

 

İSTATİSTİKSEL TABLO  VE ANALİZ  SONUÇLARI

 

  • Kadın eğitimcilerin % 61, 30’u şiddete uğramadığını belirtmiştir.
  • Kadın eğitimcilerin %26’sı psikolojik şiddete maruz kalırken;
  • % 6, 90’ı istismara,
  • % 4, 60’ı iş yerinde fiziksel şiddete uğradığını belirtmiştir.
  • Anket sorularına cevap veren  % 1, 20’lik kısım ise sorulara eksik veya birden fazla cevap verdiği için değerlendirmeye alınamamıştır.
  • Şiddet gören kadın eğitimcilerin % 52,90’ı sessiz kalmışken;
  • % 31,40’ı destek aldığını
  • % 15,70’i yasal yollara başvurduğunu belirtmiştir.
  • Kadın eğitimcilerin uğradığı şiddetin kaynağı;
  • %50 oranında idareciden;
  • % 19,70 oranında öğrenciden
  • %16,70 oranında iş arkadaşından
  • % 13,60’ı başka kaynaktandır.
  • Kadın eğitimciler;
  • Öğrenciden, fiziksel şiddet
  • İdareciden, psikolojik şiddet
  • Arkadaşından, istismar gördüğünü belirtmiştir.

 

 

Şekil 1.  Kadın  Eğitimcilerin Çalışma Ortamında Şiddete Maruz Kalma Sıklığı

 

 

 Şekil 2: Kadın Eğitimcilere Uygulanan Şiddet Türlerinin Kaynağı

 

 

 

 

 Şekil 3: Şiddet Gören Kadın Eğitimcilerin Şiddete Karşı Tutumu

 

 

 

Şekil 4. “Ders kitaplarında Kadınların Toplum içinde İkincilleştirilmesine Yönelik Yazılı ve Görsel Öğelerin Öğrencilerin Şiddet Davranışları Oluşturmasında Pay Sahibidir” Görüşüne Katılıyor musunuz?

 

 

 

 Şekil 5. Öğretmen Tutumlarının Öğrencilerde Şiddet Davranışı Oluşturduğu Görüşüne Katılıyor musunuz?

 

 

 

  

Şekil 6. “Sivil Toplum Kuruluşlarının, İlgili Kurum ve Kuruluşlarının Bilinç Kazandırmak Amacıyla Etkin Mücadele Yürütmesi Önemlidir.”

 

 

 

 

Şekil 7. “Sendikanın Kadına Yönelik Şiddete Karşı Farkındalık Yaratmak ve Duyarlık Geliştirmek için Yürüttüğü Çalışmalar ve Programlara Katılmak İster misiniz?”

 

 

 

Şekil 8 “Eğitim Sektöründe Çalışan Kadınların Bu Ortamda Kendilerini ve Kendi Güçlerini, Güçsüzlüklerini Fark Etmeleri, Özel Yaşamları ile Kamusal Yaşamları Arasında Bağ Kurmaları Önemlidir.”

 

Şekil 9. “İçinde Bulunduğumuz Sistemin Kadınların Toplum İçinde İkincilleştirilmesini Güçlendiren Araçları Barındırması Şiddetin Her Boyutuyla Artarak Devam Etmesinde Doğrudan Etkendir” Görüşüne Katılıyor musunuz?”

 

 

 

 

 

Serbest Kıyafet Uygulaması İstismar Edilerek

Tek Tip Zihniyet Yaratma Girişimlerinden Vazgeçilmelidir!

 

Türkiye’de özellikle 1980 sonrasında ekonomik-toplumsal sistemin genelinde yaşanan dönüşüme paralel olarak, eğitim sisteminde ve eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde önemli değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. 12 Eylül cuntasının önde gelenlerinin, o dönem yaptıkları faşist darbeyi meşrulaştırmak için halkın masum dini duygularını pervasızca istismar ettikleri hatırlanacaktır. 1980 sonrasında eğitimde benimsenen Türk-İslam sentezi yaklaşımla, siyasi iktidarların halkın dini duygularını sömürerek, eğitim sistemini ve toplumsal yaşamı kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirmek istenmiştir.

 

12 Eylül darbesinin 32 yıl önce yapmaya çalıştığını, 10 yıldır iktidarda olan AKP’de yapmaya çalışmaktadır. 1980 sonrasında olduğu gibi, geçtiğimiz 10 yıl içinde okullarımızda sistemle “uyumlu”, “itaat eden”, her türlü otoriteye “biat eden” nesillerin yetiştirilmesi hedeflenmiştir. 4+4+4 dayatması, tüm itirazlarımıza rağmen, bu temel hedefe ulaşmak için uygulanmaya başlamıştır. 

 

Özellikle son 10 yıl içinde, eğitimin büyük ölçüde paralı hale getirilmesine paralel olarak, eğitimde dini inançların istismarı ve dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması dikkat çekicidir. Tarih boyunca halkın masum dini duygularını egemen sınıfların ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda istismar edenlerin, dini sömürüyü meşrulaştırmanın aracı olarak kullandıkları bilinmektedir.

 

Kendisinden önceki tüm sermaye iktidarları gibi, AKP iktidarının eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler üzerinden bugüne kadar ortaya koyduğu pratik, her türden inancı istismar ederek toplumu hemen her alanda ayrıştırmak, sürekli yeni kamplaşmalar yaratarak iktidarını sürdürmek olmuştur. Geçtiğimiz 10 yıl içinde yaşadıklarımız, sadece çalışma ve yaşam koşullarımızı değil, halkın gündelik yaşantısını bir bütün olarak iktidarın denetimine alma girişimlerinin ne kadar arttığını göstermektedir.

 

Yakın geçmişe şöyle bir göz attığımızda; farklı kimlik ve inanç grupları bilinçli bir şekilde ayrıştırılmış, birbirine düşman haline getirilmeye çalışılmıştır. Halkın dini duygularını kendi çıkarları doğrultusunda sömürerek iktidarını sürdürenler, kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayan geniş bir kesimi çeşitli şekillerde kimi zaman fiili, kimi zaman psikolojik olarak baskı altına almaya çalışmaktadır.

 

Toplumu inançlara, kültürlere, ideolojilere göre ayrıştıran, ayrımcılığı en uç noktalara kadar götüren egemen zihniyet, eğitimde kıyafet serbestliği gibi, çocukların gelişimi açısından son derece önemli ve olumlu bir düzenlemeyi bile, kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda istismar etmekten geri durmamıştır.

 

İnsanı merkeze alan laik eğitim anlayışı tüm insanların eşit, saygıdeğer, öğrenme ve gelişmeye açık olduğunu savunurken, dini istismar edenler insanları inanan-inanmayan, dindar-dinsiz olarak ayırmakta, bir kısmını üstün ve değerli, diğerlerini ise dinden sapmış hatta düşman ilân etmektedir. Mevcut siyasi iktidar tarafından temsil edilen, böylesine ayrımcı bir zihniyetin önce okullarda, daha sonra tüm toplumda yeni bölünme ve kamplaşmalar yaratması kaçınılmazdır.

 

Eğitim sistemi içinde görev yapan öğretmenlerin belli bir pedagojik formasyona sahip olması gerekirken, özellikle din dersleri açısından öğretmen olmayan bazı kişiler (din adamlarının) çocukların gelişimi üzerinde belirleyici etkileri olabilecek dini kıyafet ve sembollerle derse girebilmektedir. Derslerde bilimsel olmaktan çok, dini duyguları suiistimale açık birtakım dil ve ritüeller kullanılması kaygı vericidir. Bu durum, eğitim biliminin genel kuralları ve en temel pedagojik ilkeler yönünden öğrenciler üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta, özellikle gelişme çağındaki çocuklar açısından son derece sakıncalı sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir.

 

Okullarda herkese eşit ve objektif olarak eğitim hizmeti sunan eğitim emekçilerinin kılık kıyafeti, öğrencilere yaklaşımı ve söylemleri, özellikle öğrencilerle ilişki ve iletişim açısından son derece önemlidir. Dolayısıyla okul ortamında dini duyguları istismar eden, farklılıkları dışlayan bir yaklaşım, öğrenci öğretmen ilişkisi ve çocukların sağlıklı gelişimi açısından telafisi zor durumlar ortaya çıkaracaktır.

 

Eğitim Sen, 1996 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi (EARGED) tarafından yürütülen “okullarda serbest kıyafet” konusu ile ilgili çalışmada sendikamızdan görüş istemiştir. Sendikamız tamamen eğitim biliminin gerekleri doğrultusunda hareket ederek okullarda serbest kıyafet uygulamasına geçilmesin savunmuş ve “Giyimin çocuğun kişiliğinin bir yansıması olduğunu, bu konuda çocuklara güvenmemiz gerektiğini, onların beğenisine ve giyim zevklerine saygı gösterilmesini, okul önlük ve formalarının kaldırılarak okullarda serbest kıyafet uygulamasına geçilmesini” önermiştir. Sendikamız o dönem ayrıca, sendikalı öğretmenlerin bu konuyu okullarındaki Öğretmenler Kurullarında savunmalarını, örneğin haftada bir gün serbest kıyafet uygulanarak, bunun yaygınlaştırılması için mücadele etmeleri önermiştir. Bu konudaki görüşlerimiz, 2000 yılında Eğitim Sen tarafından kitaplaştırılan “Eğitici ve Yönetici Eğitimi Seminer Notları” kitabının 302. sayfasında açıkça ifade edilmiştir.

 

Eğitim Sen’in, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, tamamen ideolojik bir tutumla okullarda kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı kimi davranışları görmezden gelirken, başka bir yasaklayıcı tutum içine girmesini kabul etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla serbest kıyafet uygulaması ile dini duyguların sömürüsünü kılık kıyafet serbestliği üzerinden meşrulaştırmak kesinlikle birbirine karıştırılmaması gereken konulardır.

 

Eğitim Sen’in tarihi her tür dayatmaya, hangi ad ve biçim altında olursa olsun insanların tek tipleştirilmesine karşı yürütülen mücadele örnekleri ile doludur. Dolayısıyla Eğitim Sen’in savunduğu ilke ve değerler açısından, siyasi iktidarın sömürüyü meşrulaştırmak için dini istismar etme girişimlerine karşı sessiz ve tepkisiz kalması beklenemez.05.12.212

 

Kamuran KARACA

Şube Başkanı

Şube Yürütme Kurulu Adına

 

 

Adana Büyükşehir Belediye Tiyatro Salonundaki panele CHP Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Ali Edipoğlu, Gazeteci Faik Bulut ve Sosyolog Prof. Dr. Ahmet Özer konuşmacı olarak katıldı.
Adana-Osmaniye Tabip Odası ile Eğitim Sen Adana Şubesinin işbirliği ile Ortadoğu ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin anlatıldığı “Bereketli Topraklar Barışı Arıyor” paneli düzenlendi.

Adana Büyükşehir Belediye Tiyatro Salonundaki panele CHP Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Ali Edipoğlu, Gazeteci Faik Bulut ve Sosyolog Prof. Dr. Ahmet Özer konuşmacı olarak katıldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan Adana-Osmaniye Tabip Odası Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten, "Suriye’nin ne hale getirildiğini televizyonlardan ve gazetelerden görüyorsunuz. Bu ülkeyi yönetenler biraz tarih bilseler, biraz ülke vatandaşını tanısalar, biraz bizleri dinleseler, biraz geleceği görebilseler, biraz kültürümüzü tanısalar, ülkemizi biraz bilimin ışığı altında değerlendirseler şimdi ne Hatay, ne Urfa, ne Kilis, ne Gaziantep ne de Adana böyle tedirgin olur, ne de Şam, Halep, Humus, Hama sokakları kan ve barut kokardı" dedi.

Şimdi Halep sokaklarında koşan, şeker alan, bisiklet süren, pencereden özlemle sokağa bakan çocuklar olmadığını ifade eden Ökten, "Şimdi sadece kan, gözyaşı, bomba sesleri, barut kokuları, gecenin sesliğini yırtan tecavüze uğrayan veya öldürülen kadın ve çocuk sesleri var. Konuşmacılar Suriye de yaşanan bu durumun sosyolojik, siyasal, ekonomik ve stratejik öneminin ayrıntılı olarak değerlendirmesini yapacaklar. Atatürk’ün gözünde çok önemli olan ve çok kültürlülüğü bugüne kadar sorunsuz olarak yaşatan Hatay, maalesef günümüzde iktidar tarafından ülkemizin birçok değeri gibi gözden çıkarılmıştır. Hataylılar şu an kendi topraklarında ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir. Sorun artık sadece Hatayla sınırlı değildir. Birkaç hafta önce Urfa-Akçakale düşen bir top mermisi 3’ü çocuk 5 kişinin ölümüne neden olmuştur. Şimdi sınırlarımıza Patriot füzeleri de yerleştirilmeye başlanmıştır. Savaş artık yanı başımızdadır. Her zaman için insan sağlığını ve yaşamasını önceleyen bizler; Barışın, kardeşliğin, hoşgörünün, sevginin, sanatın, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Abidin Dino, Yılmaz Güney gibi birçok bereketli sanatçıların dili olan bu bereketli topraklar şimdi korkunun, şiddetin, işsizliğin egemen olduğu topraklara dönüştürülmüştür. Bu bereketli topraklarda barış, özgürlük ve kardeşlik içinde yaşamak istiyoruz. Bunun için de halkımızın ve Suriye halkının yanındayız” diye konuştu.

KARACA: "BU TÜR OYUNLAR DEŞİFRE EDİLMELİ"

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Kamuran Karaca ise, Ortadoğu da özellikle Amerika’nın Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da yaptığı oyunların farkında olan emek cephesi, emek örgütleri olarak bunu toplumla paylaşmayı amaçladıklarını söyledi. Karaca, “Komşumuz olan Suriye’deki savaşı bu cepheden değerlendiriyoruz. Esad rejimi ya da diğer ülkedeki rejimlerin destekçisi değiliz ama burada asıl yıkılmak istenen emperyalizm ve bölgedeki zenginlik kaynaklarına müdahalesini engel gördükleri unsurları, hedefleri ortadan kaldırma çabası, çalışması olarak görüyorum. Bu bağlamda biz bu tür oyunları deşifre etme noktasında bu paneli düzenlemek istedik” dedi.

Moderatör Dr. Halit Atik de, AK Parti'nin bir anda ABD politikaları doğrultusunda şahinleşip, Türkiye’yi Suriye ile çatışma noktasına getirdiğini söyleyerek şunları kaydetti:

"Bu durum Türkiye’nin ve bölge halklarının çıkarına bir durum değildir. Mezheplerin, halkların birbirine karşı kışkırtılması ve bu yolla insanların birbirini boğazlamasından bir çıkar umulması utanılacak bir durumdur. Bir insanlık suçudur. İktidarın dış politikası çıkmaz bir sokağa girmiştir. Kendileri de bunun farkında ama ne yaparlarsa yapsınlar, ülke içinde ve dışında, acı çekmelerine, gözyaşı ve kan dökmelerine neden oldukları insanların elleri, hem bu dünya da, hem de inandıkları öbür dünya da yakalarına yapışacaktır. Bundan hiç şüpheleri olmasın”

  

 

Panelde konuşan Gazeteci Faik Bulut, Suriye’de iç muhalefeti sayılmazsa, muhalefet denilen grupların çoğunun dış bağlantılı olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

"Mesela Suriye’ye 14 ülkeden gelmiş 15 bin cihatçı ve kaideciden söz etmek mümkün. Bu orası bombalanıyor burası bombalanıyor denilenler biraz da budur. Fakat Türkiye dahil Suriye rejiminin, yönetiminin hemen çabuk devrileceğine kendilerine göre yanlış noktasından yola çıktılar. Devrilmediğini görünce de bu kez vekaleten savaş yürütmeye çalıştılar. Bu vekaleten savaşta özellikle Çin, Rusya ve İran’ın tavrı, karşı duruşu çok önemliydi. Artık direk rejime müdahale şu an için gündem de değil. Ama savaş olacaksa, Amerika buna niyet edecekse, lobiler buna karar verecekse benim gözlemime göre Şubat’tan önce olmaz. Mart, Nisan ayları olabilir. Bir, eğer niyet edecekse, gücü yetecekse, planını iyi yapacaksa. İki, şu an da Türkiye merkezli ana merkez olarak desteklediği muhalefet ve Türkiye’nin Suriye politikaları tümüyle hesap yanlış çıkmıştır. Başarısız olmuştur. Başarısız olduğu için de Amerika bakmış bu beceriksizlikle bu işin gideceği yok buradaki Suriye milli meclisini yana atıp, daha geniş koalisyon muhalifler adı altında Katar’da topladı işi ele aldı. Bu Türkiye’nin oyuncağının elinden alınması anlamına geldi. Türkiye’nin başarısız politikaları Amerika’yı memnun etmemiştir. Şimdi Suriye'deki yangın bize sıçrayabilir, canımızı yakabilir."

ÖZER: "İÇ ÇATIŞMA ÇÖZÜLMEDEN DIŞARDAKİ ÇÖZÜCÜLÜK İNANDIRICI OLMAZ"

Sosyolog Prof. Dr. Ahmet Özer ise Ortadoğu’daki çatışmanın iki nedeninden bahsederek şöyle konuştu:

"Amerika Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına ve bu kaynaklara ulaşma çabası ve Amerika’nın başını çekmiş olduğu yenidünya düzenine uymayanları uydurmaya çalışma isteğidir. Bu çerçeve de Türkiye’de bir müttefik olarak Ortadoğu’da rol oynamak istiyor. Ama bunu yaparken iki yanlış yaptı. Birincisi bir neoosmanlıcı anlayışla model kurucu, aktif dış politika yapacağız sıfır problemli dış politika ama biz belirleyen olacağız dedi fakat maalesef sıfır problemli dış politika sıfırı tüketti. Bu gün problemli olmadığımız hiçbir dış komşumuz yok. Genel de Ortadoğu’da özelde de Suriye’de ki mevcut durum. Türkiye’yi bir Ortadoğu bataklığına çekme durumudur. Türkiye’nin burada yapması gereken şey Suriye’nin iç işlerine müdahil olmak ya da orada El Kaide militanlarına lojistik destek sağlayarak bir değişikliğe gitmek yerine bir değişiklik olacaksa uluslar arası hukuku, birleşmiş milletleri, diplomasiyi kullanarak yardımcı olmaktır. Aksi takdirde bu tür çatışmalar işte uçağımızın düşürülmesi, Akçakale’de insanlarımızın öldürülmesi bizi bir Ortadoğu bataklığına çekebilir. Bu savaş bizim savaşımız değildir. Biz daha kendi içimizdeki çatışmaları, ölümleri bitirmeden dışarıda sorun çözücü bir noktada olamayız. Kimse de buna inanmaz.”

CHP Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Ali Edipoğlu da küresel güçlerin dünya üzerinde estirdiği emperyal rüzgarların başlıca sebebi, kaynaklara el koyma, sömürme ve talan etme mücadelesi olduğunu söyledi. Edipoğlu, "Bugün, komşumuz Suriye olayında görüldüğü üzere İsrail, ABD ve AB ülkeleri bir tarafta; İran, Rusya ve Çin öte tarafta olmak üzere kirli ve lanetli bir savaş yaşanmaktadır. Bu karşı karşıya gelişin asıl sebebi ise enerjidir. Yoksa Suriye’de yaşanan insanlık dramı ve Selefi-Vahhabi ve El-Kaide çeteleriyle yapılan katliam, ne İsrail, ne ABD, nede AB ülkelerinin umurunda değildir. Ortadoğu’da mevcut doğalgaz yatakları ile İsrail, Kuzey Irak, Kuzey Suriye, Güney Kıbrıs ve Katar’da yeni keşfedilen büyük doğalgaz kaynaklarının paylaşımı ile AB ülkelerinin en büyük gaz tüketicisi konumuna gelişi ve Rus doğalgazına bağımlılığı, Ortadoğu’da yaşanan çatışmanın gerçek nedenidir. Ancak bölgenin gelişen ekonomileri ve güçleri olan Türkiye ve İran’ı, Suriye üzerinden savaşa zorlayanlar ve Türkiye’yi Suriye’ye girmesi için teşvik edenler ile Saddam'ın Kuveyt'i işgal etmesini isteyenlerin aynı ülkeler olduğuna şüphe yok" diye konuştu.

 Kaynak: IHA

Değerli Basın ve Kamuoyuna

Kiremithane İlköğretim Okulunda 2012-2013 Eğitim Öğretim yılında okutulacak seçmeli derslerin belirlendiği Eylül ayı içerisinde, okul müdürü İrfan AYANOĞLU, bazı idareci, öğretmenler ve velileri okul salonuna toplayarak, yönlendirme yaparak ağırlıklı olarak dini bilgiler başlıklı (Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler, Kuran-ı Kerim) derslerinin seçilmesi yönünde velileri yönlendirdiği, diğer başlıklardaki dersleri seçmek isteyenlere; o derslerin öğretmenlerinin olmadığı açıklamaları yaptığı duyumları üzerine okula giderek okul müdürüyle görüştük. Böyle bir tutumu varsa bunun yönetmeliklere aykırı olduğunu, seçmeli derslerin öğrenci tarafından velisiyle birlikte seçilebileceğini belirtik, idarenin bunun dışında farklı bir tutum almasının yanlış olduğunu ilettik.

 

 

 Sonuç olarak, bu okulda Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler, Kuran-ı Kerim ve Matematik Dersleri seçmeli ders olarak belirlenmiştir.

 Okul müdürü tamamen sendikal faaliyet kapsamında yaptığımız bu uyarıyı okul yönetimine müdahale olarak değerlendirmiş, şube başkanı Kamuran KARACA ve şube yürütme kurulu üyesi Abdullah YALÇIN hakkında Milli Eğitim Müdürlüğüne şikayetçi olmuş ve cezalandırılmamız konusunda dilekçe vermiştir.

 4688 sayılı yasa çerçevesinde Eğitim ve Öğretim ile ilgili bir çok konuda yıllardır yaptığımız çalışmalardan ve sendikal yetkimizden kaynaklı haklarımızdan haberi olmadığını düşündüğümüz, ya da okulunda aşağıdaki birçok olumsuzluğu yaşatan okul müdürü bu çalışmalarının engellenmemesi için olacak ki 22 yıllık sendikal çalışma sürecinde ilk defa karşılaştığımız böyle bir şikayette bulunabilmiştir.

 Okul müdürü tarafından okulda yaşatılan emrivaki ve olumsuzluklar artarak devam etmektedir.

 2012-2013 Eğitim Öğretim yılı başında seçmeli dersler konusunda velilerden, öğretmenlerden gelen önermelerin değerlendirilmemesi. Bu nedenle seçilebilecek seçmeli derslerin engellenmesi sonucunda 5 öğretmenin norm kadro fazlası durumuna düşürülerek farklı okullarda görevlendirilmesine neden olunmuştur.

 Öğrenci velilerinin  dini duygularının istismar edilerek yönlendirilmesi, bu yolla okuldaki bazı öğretmenlerin veliler tarafından “siz bizi seçmeli dersler konusunda yanlış yönlendiriyorsunuz” gibi suçlamalara maruz bırakılarak velilerle karşı karşıya getirilmesi ,

 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı için Ekim ayı içerisinde seçimi yapılan Okul Aile Birliği Başkanlığı için aday olan öğrenci velilerinden birini seçmeli derslerin belirlenmesi sırasında yaşananlar hakkında konuşmak isteyince Okul müdürü tarafından susturulması ve “Kiremithane Cumhuriyetinde Herkes Müslüman’dır) diye konuşmasına başlayan bir diğer veliyi mikrofonda konuşması için teşvik etmesi,

 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılında başka bir okula giden öğretmen hakkında, gittiği okul müdürüne “O Öğretmen grup oluşturur, okul düzenin bozar” şeklinde sözler söylemesi, ve bu Türkçe öğretmeni hakkında aynı öğretmen için kiremithane ilköğretim okulunda 2011-2012 Eğitim Öğretim Yılında eşinden boşanmış olmasından kaynaklı durumunu istismar ederek, sene boyunca çeşitli ortamlarda “ boşamış olduğu için bunalımda” gibi sözler söylemesi,

 Öğretim yılı başında 3 Kadrolu İngilizce öğretmenin Normda görülmesine rağmen burada yapılan yanlışlıktan kaynaklı 3 İngilizce öğretmenin de şu anda farklı bölge okullarında da görevlendirilmesi,

Okulda geçen eğitim öğretim yılında başlatılan “Mürekkep Damlası” projesi kapsamında okul koridorlarında oluşturulan panolara dizilmek istenen ansiklopedilerden bazı resimlerin öğrenciler için sakıncalı diye yırtılması (Ana Britanica Picasso’nun kübist akım ile ilgili bir resmi),

 2011-2012 Eğitim Öğretim yılı sene sonu mezuniyet töreninde, okul birincisi olan öğrenciye ailesinin siyasi görüşü nedeniyle sembolik olarak her yıl verilen ödülün verilmemesi,

 2011-2012 Eğitim Öğretim Yılında 8. Sınıf öğrencilerine evden kaçan bir kız öğrenci için bazı öğretmenlerinde bulunduğu ortamda “Şeriat yasalarına göre” diye başlayan öğrenci aleyhinde değerlendirme yapması,

 Kiremithane İlköğretim Okulu müdürü, okul müdür yardımcısı odasında 2 bayan öğretmenin yanında  küfürler ederek sabahçı öğretmenlerden bazıları hakkında tehditler savurması,

Yukarıda yaşanan olaylarda da görüldüğü gibi okul müdürü okul yönetiminde tarafsızlığını yitirmiş ve eğitim öğretim ortamını bozucu uygulamalara yönelmiştir.

 Konuyu Milli Eğitim Müdürlüğüne de şikayet edeceğimizi belirtiyor, böyle bir idarecinin Eğitim Öğretim ortamında yarattığı tahribatların engellenmesini istiyoruz.05.11.2012

Şube Yürütme Kurulu Adına

Kamuran KARACA

Şube Başkanı

Cumhuriyet’in 89. Yılı Kutlu Olsun!

Türkiye`de yaşayan her dilden ve her inançtan halkların omuz omuza emperyalist işgale karşı verdikleri mücadelenin üzerinden 89 yıl geçti. Cumhuriyet`in ilanının üzerinden 89 yıl geçmiş olmasına karşın, Cumhuriyet`in kuruluş sürecinde birlikte mücadele eden halkların, bugün çeşitli vesilelerle birbirine karşı kışkırtılması, hatta birbirine düşman edilmeye çalışılması son derece düşündürücüdür.

Cumhuriyet`in ilanının üzerinden 89 yıl geçmiş olmasına rağmen, halkın en temel demokratik talepleri şiddet ile bastırılmaya, AKP iktidarının baskılarına boyun eğmeyen, zulmün karşısında diz çökmeyenler cezaevlerine doldurularak sindirilmeye çalışılmaktadır.

Cumhuriyet`in 89. yılında, eğitim ve sağlık başta olmak üzere en temel kamu hizmetleri büyük ölçüde ticarileştirilmiştir. Halkın en temel hak ve özgürlüklerini kullanmasının bizzat AKP iktidarı tarafından engellenmeye çalışılması, günlük hayatın neredeyse her noktasına yönelik müdahaleler, özellikle son yıllarda belirgin bir şekilde artmıştır.

Türkiye halklarının ihtiyaç duyduğu, emperyalizmin güdümünde olmayan, gerçekten laik ve demokratik bir cumhuriyettir. Bugün en büyük özlemimiz; Türkiye`de yaşayan halkların tam hak eşitliğine sahip oldukları, emperyalist işgal senaryolarında taşeron rolü üstlenmeyen, farklı kimlik ve inançların baskıya ve ayrımcılığa tabi tutulmadığı, her dilden, her inançtan ve her kültürden halkımızın eşit ve özgür olarak yaşadıkları; işsizliğin, açlığın ve sefalettin değil; barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün kol gezdiği bir ülkede yaşamaktır.

Ortadoğu halklarıyla ilişkilerinde emperyalist planların uzantısı olarak hareket eden, eşitlik, özgürlük ve demokrasi temellerine oturmayan bir anayasa ile yönetilen, farklı diller ve kültürlerin özgür ve eşit olmadığı bir ülkenin; gerçek anlamda demokratik, laik ve bağımsız olması söz konusu değildir.

Eğitim Sen olarak, halkın sadece göstermelik olarak değil, gerçek anlamda egemen olduğu, her bireyin eşit haklar temelinde, özgür ve demokratik bir ülkede barış içinde yaşaması dileğiyle, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı`nı kutluyoruz.

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu

5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü Acil Çözüm Bekleyen Sorunlarla Karşılıyoruz!

 Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından 1994’ten bu yana 5 Ekim Dünya Öğretmenler günü olarak her yıl kutlanmaktadır. Dünya Öğretmenler Günü’nün önemi, uluslararası öğretmen örgütlerinin katkılarıyla 5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından “Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı”nın alınmış olmasıdır. Tüm dünya öğretmenleri için önemli olan tarihi kararla öğretmenlerin toplumsal statüsüne yönelik önemli bir adım olarak kabul edilmektedir. Öğretmenlerin sadece okul içinde değil, toplum içinde de yerine getirdikleri görevin taşıdığı önemi uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen bu belge Türkiye tarafından kabul edilmesine karşın, Türkiye’de öğretmenlerin hak ettiği değeri gördüğünü söylemek mümkün değildir.

 Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in öğretmenleri sık sık aşağılayan, yaptıklarıişi küçümseyen sözleri hala tazeliğini korumaktadır. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer göreve gelir gelmez öğretmenlerin 3 ay tatil yaptıklarını, işe geç geldiklerini ve az çalıştıklarını iddia ederek, öğretmenlerimizin emeğini değersizleştirmeye çalışmıştır. Ardından Başbakan, eğitim emekçilerinin emeğini aşağılayan, az çalıştıklarını, çok para aldıklarını ima eden suçlamalar ile öğretmenlere ne kadar değer verdiklerini göstermişlerdir.

 Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan her fırsatta öğretmenlere hakaret etmekte, emeklerini değersizleştirmeye çalışmaktadır. Son olarak Milli Eğitim Bakanı’nın atamasıyapılmayan işsiz öğretmenleri “yem bekleyen güvercinler” olarak nitelemesi, asıl mesleği “işletme” olan bir bakanın Türkiye’de öğretmenliğe verdiği değeri yansıtması açısından dikkat çekicidir.

AKP’nin 10 yıldır benimsediği sermaye yanlısı, emek düşmanı politikalar sonucunda eğitim emekçilerinin yüzde 80’i borçludur ve üçte ikisi geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kalmaktadır. OECD ülkeleri içinde en düşük ücreti ülkemiz öğretmenleri almasına rağmen, Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan’ın dönem dönem öğretmenler az çalışıp yüksek ücret alıyorlarmış gibi açıklamalar yapması anlaşılır değildir. Oysa gerçekler tam tersidir. Türkiye’de öğretmenler diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre daha çok çalışmakta, ancak bu çalışmaları karşılığında daha az ücret almaktadır. Üstelik özellikle Ömer Dinçer’in bakan olmasının ardından öğretmenler okullarda çok sayıda angarya iş yapmak zorunda bırakılmış,4+4+4 sistemi ile birlikte çalışma yükü daha da ağırlaşmıştır.

 Bütün bu nedenlerden dolayı 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, klasik anlamda sadece öğretmenler için “kutlanan”bir gün olmaktan çok, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin uluslararası alanda birlik, dayanışma ve örgütlü mücadelesinin simgesi olan önemli bir gün olarak kabul edilmektedir.

 Türkiye’de eğitim sisteminin yıllardır çözülmeyen sorunları, öğretmenleri ve diğer eğitim emekçilerini, diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre çok daha fazla olumsuz etkilemektedir. Eğitimde 4+4+4 modeline geçilmesi ile birlikte özellikle sınıf öğretmenleri ciddi mağduriyetler yaşamış, çok sayıda sınıf öğretmeni norm fazlası durumuna düşürülmüştür. Öğretmenlerin mağduriyeti sadece bununla sınırlı kalmamış özür grubu atamaları ve tayinlerde yaşanan sorunlar nedeniyle yaşanan sorunlar daha da derinleşmiştir.

 Türkiye’de öğretmenlerin yıllardır karşı karşıya oldukları güçlükler, hangi şartlarda çalışmak zorunda olduklarını en iyi anlamanın yolu, çalışma koşullarını Türkiye ile benzer sosyo-ekonomik koşullara sahip ülkelerin öğretmenlerle kıyaslamaktır. Türkiye’deki öğretmenler, diğer OECD ülkeleri ile kıyaslandığında toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları açısından oldukça geri durumdadır. OECD’nin geçtiğimiz ay açıkladığı Bir Bakışta Eğitim Raporu 2012’ye göre Türkiye’de çalışan öğretmenler, diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre çok daha fazla çalışmaktadır.

 

Ülkelere Göre Öğretmenlerin

Toplam Zorunlu Çalışma Saatleri (Yıllık)

 

 

Ülkeler 

Yıllık

Çalışma Saatleri

İskoçya

1365

İspanya

1425

Portekiz

1456

Çek Cumhuriyeti

1696

Hollanda

1659

Danimarka

1680

Almanya

1793

İzlanda

1800

İsveç

1767

Türkiye

1816

OECD ortalaması

1675

 

 

 

 

 

 

 

  Kaynak:OECD Bir Bakışta Eğitim 2012 Raporu, sayfa: 481.

 

 

Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan’ın aksi yöndeki bütün iddialarına karşın, OECD ülkeleri içinde öğretmenleri en çok çalışan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Öğretmenlerin yıllık çalışma saati ortalaması OECD ülkeleri içinde 1675 saatiken, Türkiye’de öğretmenler 1816 saat ile OECD ortalamasına göre141 saat daha fazla çalışmaktadır. Geçmişten bugüne doğru baktığımızda OECD ülkeleri içinde öğretmenlerin yıllık toplam çalışma sürelerinin düzenli olarak arttığı tek ülke Türkiye’dir.

 

Eğitimde 4+4+4 modeline geçilmesi ile birlikte okulöncesi çağdaki 60-71 ay arasındaki çocukların ilkokula alınması, sınıfların aşırıkalabalık olması, seçmeli ders sayısında ve ders saatlerindeki artış vb gibi çok sayıda sorun nedeniyle öğretmenlerin yıllık çalışma saatlerinin bu yıldan itibaren belirgin bir şekilde artması kaçınılmaz görünmektedir.

 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle Türkiye’nin dört bir yanında görevlerini büyük fedakarlıklara katlanarak sürdüren öğretmenlerimizin yaşadığı sorunları kısaca özetlemek gerekirse;

 · Türkiye’de çalışan öğretmenler, OECD ülkeleri içinde en çok çalışan, en düşük maaş alan öğretmenler arasındadır;

  • · Öğretmenlerin yüzde 80’i geçinebilmek için ek işyapmak zorunda kalmaktadır;
  • · Öğretmenler, sık sık değişen eğitim politikalarının ve siyasi iktidarın tasarruflarının mağduru olmayı sürdürmektedir;
  • · Öğretmenlik mesleğinin standartları özellikle AKP döneminde düşürülmüş, nitelikli öğretmen yetiştirme politikaları terk edilmiştir;
  • · Öğretmenlerin bugünkü çalışma koşulları ve maaşlarıyla kendilerini mesleki olarak yetiştirmeleri ve geliştirmeleri mümkün değildir;
  • · Öğretmen açıkları sorununa kalıcı sorunlar üretilmemekte, 300 bini aşkın işsiz öğretmen kadrolu olarak atanmayıbeklemektedir;
  • · Öğretmen açıkları ücretli öğretmenler tarafından kapatılmak istenmekte, eğitimde esnek, güvencesiz ve kuralsız çalışma uygulamaları her geçen gün artmaktadır.
  • · Eğitimde benimsenen esnek çalışma uygulamalarıaynı işi yapan farklı statülerde öğretmen istihdamını gündeme getirmiş, kariyer basamakları uygulaması ile öğretmenlerin sınıflandırılması, eğitimin niteliğini olumsuz etkilemiştir;
  • · Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmamasının ve eğitimin gün geçtikçe paralı hale getirilmesinin bir sonucu olarak öğretmenler öğrencilerden çeşitli adlar altında para toplamaya zorlanan birer “tahsildar”durumuna düşürülmüştür;
  • · Sınıf mevcutlarının fazlalığı, okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kayıt edilmesi vb sorunlar eğitimi ve öğretmenlerin mesleklerini sağlıklı bir şekilde yapmalarını engellemektedir;
  • · Öğretmenlerin büyük bölümünde iş yükü artışına paralel olarak meslek hastalıklarında artış yaşanmaktadır;
  • · Demokratik haklarını kullandıkları ve sendikal çalışmalara katıldıkları için her yıl çok sayıda öğretmen soruşturma geçirmekte, cezalandırılmakta ya da sürgün edilmektedir.
  • · Son yıllarda çok sayıda Eğitim Sen üyesi sendikal faaliyetleri nedeniyle gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Halen içlerinde Eğitim Sen Genel Sekreteri ve Merkez Kadın Sekreteri’nin de bulunduğu 50’ye yakın Eğitim Sen yönetici ve üyesi cezaevinde tutuklu bulunmaktadır.

 Burada belirtilen tespitler doğrultusunda yapılması gereken, anayasal bir hak olan eğitim hakkının tüm yurttaşlar için ayrım gözetilmeksizin yerine getirilmesini sağlamak, öğretmenlerimize, eğitim ve bilim emekçilerine insan onuruna yaraşır bir ücret ve çalışma koşulları sağlanmasıdır.

 Öğretmenlerin ve diğer eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarıyla ilgili çözüm bekleyen çok sayıda sorunu bulunmaktadır. AKP’nin bugüne kadar benimsediği politikalara bakıldığında bırakalım sorunların çözülmesini, daha da derinleşmesi kaçınılmaz görünmektedir.

 Genel olarak eğitim sisteminin ve eğitim emekçilerinin içinde bulunduğu bütün olumsuz koşullara karşın, umutsuz olmamak için çok neden bulunmaktadır. Eğitim emekçilerine egemen sistem tarafından dayatılan her türlü baskıcı, ayrımcı, gerici ve piyasacı anlayışreddedilmelidir.

 Eğitim Sen olarak, yaşadığımız bütün sorunlara rağmen bütün öğretmenlerimizin, eğitim ve bilim emekçilerinin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.

 

Şube Yürütme Kurulu Adına

Kamuran KARACA

Şube Başkanı