Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi, 4+4+4 eylemi nedeniyle 502 kişinin yargılandığı davada kararını verdi.  

Duruşma savcısı,  "Toplantı ve Gösteri Yasasına Muhalefet" suçu yönünde suçun unsurları oluşmadığı, diğer iki suçlama konusunda da delil yetersizliğinde sanıklar için beraat talebinde bulundu.

Davaya bakan mahkemede ifadesi alınmayan 32 sanığın dosyasını ayrılmasına karar verirken geriye kalan 470 kişinin beraatına hükmetti.

Son Düzenlenme Pazartesi, 08 Eylül 2014 20:35

Ülkemizde emekçilere 19. Yüzyıl kölelik koşullarının dayatılmasının sonuçlarını acı bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Soma’da işçilere yaşam odalarını bile çok görenlerle aynı zihniyeti paylaşanlar önceki gün yeni bir iş cinayetine daha imza attı. İstanbul’un ortasına dikilen rezidans inşaatında yaşanan iş cinayetinde on işçi kardeşimizi daha Taşeron Cumhuriyetine kurban verdik. KESK olarak yaşamını yitiren işçilerin ailelerine ve yakınlarına bir kez daha başsağlığı ve sabır diliyoruz.

Hepimizi derinden sarsan bu katliam; işçilerin kanından beslenen taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma başta olmak üzere çalışma yaşamını gittikçe daha güvencesiz hale getiren sistem sürdükçe iş cinayetlerinin devam edeceğini bir kez daha göstermiştir. Buna rağmen yaşanan iş cinayetlerini “kader” , “fıtrat” diyerek geçiştirmeye çalışan AKP, Taşeron Cumhuriyetini daha da büyütmenin peşindedir. Bugün olağanüstü toplanan Mecliste görüşülmesine devam edilecek olan “Taşeron Torba Yasa Tasarısı”  da bu çabanın bir ürünüdür.

301 maden işçisinin hayatına mal olan Soma katliamının ardından kamuoyunda oluşan tepkiyi hafifletmek için hazırlandığı iddia edilen tasarı sendikalardan, konfederasyonlardan sır gibi saklanmış ve 30 Mayıs 2014 tarihinde TBMM’ye sunulmuştur. Plan ve Bütçe Komisyonu’na 60 madde olarak gelen tasarı komisyonunda kaldığı süre içinde sermaye çevrelerinin çıkarları hatta malum büyükşehir belediye başkanın telkinleri doğrultusunda iktidar milletvekillerinin eklediği önergelerle 148 maddeye ulaşmıştır. Sonuçta tasarı torba olmaktan çıkmış adeta çuval haline gelmiştir. 13 Ağustos’a kadar yapılan görüşmelerde yasa tasarısının 127.  Maddeye kadar olan kısmı Meclisten jet hızıyla geçmiştir. Bugün olağanüstü toplanan Mecliste işte bu çuval haline gelen tasarının geri kalan maddelerini görüşülecektir.

 Değerli Basın Emekçileri

Hemen ifade edelim ki bugün Mecliste görüşülmesine devam edilecek olan bu çuval yasa tasarısı ile taşeronluk sistemi kaldırılmamakta aksine yaygınlaştırılmasının önü açılmaktadır. Ülkemizde düşük ücretlerle, kölece çalıştırılmanın, sendika hakkı başta olmak üzere çalışanların temel haklarını gasp etmenin adı olan taşeron istihdam   “daha ekonomik” olduğu gerekçesiyle son 10 yıl içinde çığ gibi artmıştır.  Kanunlar, yerleşik yargı içtihatları yok sayıldığı için bırakalım yemek, temizlik, güvenlik, taşıma gibi yardımcı işleri asıl işlerin önemli bir kısmı da taşerona emanet edilmiştir.

Taşeron istihdam hem özeli hem kamuyu adeta zehirli bir sarmaşık gibi sarmıştır.   Örneğin, bugün “taşeron torba yasasını” görüşmek için olağanüstü toplanan TBMM bünyesinde çalıştırılan taşeron işçi sayısı 2005 yılında sadece 88 iken, bu rakam 2013 yılında bin 19 olmuştur.

Tüm bunlara rağmen bugün TBMM Genel Kurulunda görüşülen tasarıyla taşeron istihdamda hilenin tespitini engellemek için yeni hilelere başvurulmaktadır.  Bunu görmek için tasarının özellikle 11 ve 12. Maddelerinin özüne bakmak yeterlidir.  Bu maddelerde taşeron olarak istihdam edilenlere kadro vermek yerine yardımcı işlerin türleri genişletilmektedir.  İş Kanunu ve yerleşik yargı içtihatları es geçilmekte,  kanunu açıkça ihlal ederek fiili olarak taşeron firmalar eliyle yapılan asıl işlerin yardımcı işlere ilişkin hizmet türlerinin içine alınmasının yolu açılmaktadır.

Değerli Basın Emekçileri

Bugün Mecliste görüşülmesine devam edilecek olan torba sadece taşeron istihdamın yaygınlaştırmanın önünü açmıyor, emekçi sınıfların pek çok kazanılmış hakkına da el uzatıyor.  

Buna rağmen tasarı için Müjde naraları atanlara birkaç sorumuz var. 

- Taşeron işçisinin kanunlarda zaten tanınan sendika hakkının yeniden tanımlanması,  toplu sözleşme hakkını kullanabilmesi için yandaş sendikaya üye olma şartının getirilmesi müjde midir?

- Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendi verilerine göre 140 bin öğretmen açığı varken ve ataması yapılmayan 300 bini aşkın öğretmen gerçeği ortadayken öğretmenlere rotasyon dayatılması,  çalışılması size göre müjde midir?

- Yerel yönetimlerde istihdam edilen 125 bin işçinin belediye başkanlarının keyfine göre 3 ay boyunca sürgün edilmesi, iş güvencesinin gasp edilmesi müjde midir? 

- İş yükü altında ezilen aile hekimlerine, aile sağlığı elemanlarına, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşları personeline nöbet görevi verilmesi müjde midir?

-   Ataması, görevden alınması, göreve son verilmesi, görev ve unvan değişiklikleri hukuksuz bir şekilde yapılan bazı kamu görevlileri için yargı yolunun kapatılması, yıllarca süren davalar sonucunda hakkında yapılan işlemin hukuksuz olduğu ispatlandığında bile telafisinin sınırlanarak iki yıl sonrasına bırakılması, keyfi olarak hukuksuzluk işlem yapan amirler/yöneticiler hakkında sadece disiplin cezanın verilmesinin neresinde müjde vardır?

Bizim göremediğimiz hangi müjde var bu çuvalda?

-  Kamulaştırma bedeli ödenmeden vatandaşın arsasının, evinin üstünden altından köprü, teleferik hattı, raylı taşıma sistemleri geçirilmesi mi müjdedir?

-  Bizler tükettiğimiz doğalgazdan, satın aldığımız her çeşit beyaz eşyaya kadar ÖTV öderken elmas ve inci ithalinde alınan yüzde yirmilik ÖTV’nin kaldırılması müjde midir?

- Yoksa özelleştirilen kuruluşların yargı kararları ile hukuka aykırılığı ortaya konsa dahi geri alınmasının engellenmesi mi müjdedir?   

- Ya da mera alanlarının kentsel dönüşüme daha doğrusu ranta açılması mı müjdedir.

 

 Buradan bir kez daha altını çiziyoruz. Bu torba da işçilerin, emekçilerin, halkın faydasına bir “af” ya da “müjde” yoktur.  Çalışanından kestiği sigorta primini faize, ranta yatıran işverenlere müjde vardır. “Kasa açıklarını”  %3 vergi ödeyerek kapatma olanağı tanınan kara para aklayıcılarına müjde vardır.

Tasarı ile Genel Sağlık Sigortası prim borçları, trafik cezaları affedilmemekte yeniden yapılandırılmaktadır. Bu yolla devletin tahsilinden feragat ettiği açıklanan meblağ vergi kaçakçısı-prim hırsızı patronlara tanınan ayrıcalıklara göre devede kulak bile değildir. En önemlisi sermayeye, patronlara, vergi kaçakçılarına, kara para aklayıcılara, prim hırsızlarına yapılan bu kıyak büyük bölümü bizim maaşlarımızdan peşin alınan vergilerin oluşturduğu hazineden karşılanacaktır. Yani aslında devletin değil dar gelirli halkın, emekçi sınıfların geleceğinden ‘feragati’ söz konusudur.

Bizler bugün olağanüstü toplanan TBMM’deki vekillerden olağanüstü bir şey istemiyoruz. Sadece halkın çıkarlarını koruma görevlerini yerine getirmelerini bekliyoruz. 

Eğer niyet gerçekten bir müjde vermekse kölelik düzeni olan taşeron istihdam çalışma hayatından sökülüp atılmalı, taşeron olarak istihdam edilenler kadroya alınmalıdır.

Eğer niyet kamu emekçisine gerçek bir müjde vermekse AKP’nin memur kolu gibi çalışan yandaş konfederasyonla yapılan son mutabakatla enflasyonun altına itilen maaşlarımızdaki kayıplar karşılanmalıdır.

Soma katliamında kaybettiğimiz işçilerin ailelerine ve yeraltı işçilerine yönelik düzenlemeler bu çuvaldan çıkarılıp daha da genişletilerek ayrı bir yasada düzenlenmelidir.  Taşeronlaştırmayla, rotasyonla, sürgünle, kamu emekçilerini amirlerin kulu haline getirmeyi hedefleyen düzenlemelerle iş güvencemiz başta olmak üzere kazanılmış haklarımıza göz diken düzenlemeler derhal geri çekilmelidir.

KESK olarak tüm emekçileri 19.Yüzyılın kölece çalışma koşullarına mahkûm eden taşeronluğa ve geleceğimizi çalmayı hedefleyen emek düşmanı her türlü uygulamaya karşı mücadeleye devam edeceğimizi kamuoyuna bir kez daha ilan ediyoruz. Taşeron cumhuriyetine dönüştürülen bu ülkeyi emeğin, özgürlüğün ülkesine dönüştürmek için mücadelesini azim ve kararlılıkla sürdüreceğiz.

 

KESK Adana Şubeler Platformu Adına

Sabahat Mutluay

BES Adana Şube Başkan

Son Düzenlenme Pazartesi, 08 Eylül 2014 20:21

Bilgi Edinme İtiraz Dilekçesi Örneği

Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmeliğe göre dört yıllık görev süresi dolan eğitim yöneticilerinin, bulundukları eğitim kurumu veya bir başka eğitim kurumunda görev sürelerinin uzatılabilmesi için, Yönetmeliğin ekinde yayımlanan EK-1 GÖREV SÜRESİ UZATILACAK EĞİTİM KURUMU MÜDÜRLERİ İÇİN DEĞERLENDİRME FORMU üzerinden 100 üzerinden en az 75 puan almaları gerektiği kurala bağlanmıştır.

 

21 Ağustos 2014 günü eğitim kurumları yönetici değerlendirme sonuçları açıklanmıştı. Üyelerimizin önemli bir bölümüne 75’in altında puanlar verilerek bulundukları eğitim kurumlarında görev yapmaları engellenmiştir. Bu durumda olan yöneticilerimizin, yapılan değerlendirme ve verilen puanların iptaline karar verilmesi istemiyle dava açabileceğini ama öncelikle Bilgi Edinme Hakkı Kanunu uyarınca değerlendirme formunun bir örneğini istemelerinin yararlı olacağını bildirmiştik.

 

4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Yasası uyarınca kurum ve kuruluşlar, başvuru üzerine istenen bilgi veya belgeye erişimi onbeş iş günü içinde sağlamakla yükümlüdür. Ancak istenen bilgi veya belge, başvurulan kurum ve kuruluş içindeki başka bir birimden sağlanacaksa (örneğin Milli Eğitim Bakanlığından) başvuru ile ilgili bilgi veya belgeye erişim otuz iş günü içinde sağlanacaktır. Bu durumda, sürenin uzatılması ve bunun gerekçesi başvuru sahibine yazılı olarak ve onbeş iş günlük sürenin bitiminden önce bildirilecektir.

 

Değerlendirme formunun bir örneğini vermeyeceklerini bildirir ise üyelerimiz bu tarihten itibaren 15 gün içinde Başbakanlık Bilgi Edinme Değerlendirme Kuruluna itiraz edebilirler. Üyelerimiz için itiraz dilekçesi örneği hazırlanmış, hazırlanan dilekçe ekte gönderilmiştir.

 

Yönetici, temsilci ve üyelerimize bildirilmesi ve gereğini rica eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.

 

Son Düzenlenme Pazartesi, 08 Eylül 2014 20:26

EĞİTİM SEN 9. Dönem 1. Genel Meclis Toplantısı Sonuç Bildirgesi ektedir. 2. Genel Meclis toplantısı için her ne kadar 28-31 Ağustos tarihleri 1. Genel Meclisimizde kararlaştırılmışsa da  Meclisimize; Şube Meclislerinden önerilerin gelmesi,  KESK Genel Meclisi ile uyum  vb. nedenlerle ön görülen tarihte değil 26-27-28 Eylül 2014  tarihinde toplanacaktır. Genel Meclis gündemi daha sonra şubelerimize gönderilecektir.

Ayrıca Çalışma Programı, Görev Yönetmeliği, Genel Meclis Yönetmeliği ve Kadın Meclisi Yönetmelik taslaklarına ilişkin görüş ve önerilerin en geç 13 Eylül 2014 tarihine kadar  Şubemize gönderilmesi gerekmektedir.

 

 

 

Son Düzenlenme Pazartesi, 08 Eylül 2014 20:27

2012 yılının mart ayında 14 yaşındaki E.A.`ya Dikili`de önce babasının arkadaşı A.K. tecavüz etti. Yardım istemek için durumu anlattığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni R.K. öğrencisini koruyacağı yerde bir dernek binasına götürüp orada tecavüz etti. Olayın duyulmasının ardından E.A. babasıyla birlikte Dikili Cumhuriyet Savcılığı`na giderek şikayetçi oldu. A.K. ve R.K. ise ifadelerinde haklarındaki suçlamaları kabul etmedi. Bu kişilerle ilgili herhangi bir gözaltı işlemi yapılmadı. Bir gece dahi gözaltına alınmadılar! 

Haklarında açılan davanın 10 Eylül günü beşinci duruşması görülecek.  Çocuklarımızın düşlerini çalanlardan hesap sormak için 5. kez Bergama Adliyesi`nde buluşuyoruz.

Önceki her duruşmasının hukuk skandallarına sahne olduğu bu dava, insan haklarının, adaletin sınandığı bir sürece dönüştü. Çocuğun tecavüzcülerini dinlemek zorunda bırakılmasından,  tecavüzcülerden öğretmen olanın polis korumasıyla salona alınmasına, savcının tutuklama talebine rağmen salıverilmelerinden, Baro ve Eğitim Sen`in müdahillik taleplerinin ret edilmesine kadar her noktada adalet duygumuzu örseleyecek her türlü uygulamaya tanıklık ettik.

Biz bu uygulamalara yabancı değiliz aslında. Yaşamın her alanına nüfus etmiş olan erkek egemen zihniyeti yeniden yeniden üreten, yaygınlaştıran, içselleştirilmesini sağlayan devlet aklının yargıdaki tezahürleridir bunlar. Katilleri, tecavüzcüleri yasaların her türlü nimetinden yararlandırarak koruyup kollayanlardır karşımızda duranlar. Verdikleri indirimli cezalardır adamları cesaretlendiren. Bu davanın sanıklarından A.K., savcının talebine rağmen bir gün bile tutuklu kalmadığı için, mağdur E.A.`yı geçen hafta sanal alemde taciz etme cüretini gösterebildi. Yaptıkları yanlarına kar kalanlar, yeni aymazlıklara doğru yol alıyorlar.

Ve biz bıkmadan usanmadan mücadele etmeye devam ediyoruz. Gerçek adaleti sağlayana dek…

Kadın-trans katillerinin, tecavüzcülerin, tacizcilerin en ağır cezaları almaları için yasal düzenleme ve uygulamaların hayata geçirilmesi gerektiğine dair talebimizi bir kez daha haykırıyoruz. Biz bu ve benzeri davaların takipçisi olmaya devam edeceğiz. Biz bitti diyene kadar bu davalar bitmeyecek!

Eğitim Sen`li eğitim ve bilim emekçileri olarak bugüne kadar her zaman cinsiyetçiliğin en korkunç yöntemlerinden olan çocuk istismarının karşısında durduk. Eğitim kurumlarında yaşanan istismar, taciz ya da şiddete hiçbir zaman seyirci kalmadık, tahammül etmedik. İşyerlerimizde erkek egemenliğine karşı mücadeleyi temel bir ilkemiz olarak sahiplendik. 10 Eylül`de herkesi tecavüzcü öğretmen R.K.`nin bir an önce görevden alınıp cezalandırılması için duyarlı olmaya davet ediyoruz. Çocuklarımızın bedenleri üzerinde oynanan hiçbir oyuna müsaade etmeyeceğiz. Adalet talebimizin yerini bulması ve öğrencimiz E.A`nın daha fazla mağdur edilmemesi için herkesi çocuk istismarına karşı çıkmaya çağırıyoruz. 

Son Düzenlenme Pazartesi, 08 Eylül 2014 16:48

REZİDANS İNŞAATINDAKİ ASANSÖR KAZASINDA 10 EMEKÇİNİN YAŞAMINI YİTİRMESİNİN SORUMLUSU AKP’NİN TAŞERONLAŞTIRMA, ESNEKLEŞTİRME VE GÜVENCESİZLEŞTİRME POLİTİKALARIDIR.

6 Eylül gecesi İstanbul  Mecidiyeköy'de rezidans inşaatındaki asansör kazasında 10 emekçinin yaşamını yitirmesinin sorumlusu AKP Hükümeti ve iktidarı döneminde her türlü destekle palazlanan Torunlar GYO adlı şirket yetkilileridir. Taşeronlaştırma, esnekleştirme ve güvencesizleştirme politikalarıdır. İçinde "insanca ve onurlu yaşam"ın olmadığı adına "büyüme" dedikleri ekonomik politikalardır...

 

62. hükümetin ilk icraatı Mecidiyeköy'de yaşanan iş cinayetidir! Mecidiyeköy'de olay yerine ambulanstan önce tomaların, çevik kuvvetin gitmesi hükümetin işçi sağlığı ve güvenliğini değil, patronların çıkarlarını ve güvenliğini önemsediğini ve koruduğunu göstermektedir.

 

Daha birkaç ay önce aynı rezidans yapımında bir iş kazası yaşanmış, bir işçi yaşamını yitirmişti. Ve bu olaydaki ihmali nedeniyle bir cana karşılık 5600 TL ceza ödeyen şirket inşaata kaldığı yerden devam etmiştir! Yine bu son cinayetten önce, iddialara göre, asansörün arıza çıkardığı ve güvenli olmadığı defalarca işçiler tarafından dile getirilmiş olmasına rağmen tıpkı soma'da olduğu gibi, "işler aksamasın, zaman kaybedilmesin" dürtüsüyle hareket edilmiştir. Nitekim Cumartesi geç saatlere kadar çalışılması da bu iddiaları doğrular niteliktedir. Diktikleri rezidansların, maden ocaklarının temelinde emekçilerin kemikleri, harcında kanı vardır.

 

İş kazalarında özellikle son bir yıldır yaşanan ölümler adeta bir savaşta görülebilecek oranlara ulaşmıştır. Afrika'da Ebola salgınında ölenlerin sayısı ülkemizde iş cinayetlerinde yaşananlardan daha azdır. Doğal afetlerde bu kadar ölüm yaşanmamaktadır.

 

Yıllardır ısrarla işçi sağlığı ve güvenliğinin bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılmasının ölümlere davetiye çıkaracağını söylememize rağmen bu alanı da sermayenin insafına terk etmekten geri adım atmadılar. Taşeron çalışma yasaklanmadığı sürece yeni ölümlerin ve sakatlanmaların kaçınılmaz olduğunu söylememize rağmen şu günlerde Meclis'te görüşülmekte olan torba yasayla taşeronlaşmayı daha da yaygınlaştırdılar. Sendikal örgütlenme önündeki engelleri kaldırmak bir yana var olan kırıntıları bile ortadan kaldırdılar. Sendikalardan kimisini de kendilerinin yan kolu haline getirerek gelişecek tepkileri  onlar eliyle minimize etmeyi hedeflediler. Her iş katliamından sonra ölen emekçilerin yakınlarını para ile susturmak istediler! AKP Hükümeti işçi sağlığı ve güvenliği için tedbirler almayı, denetimleri artırmayı, katliamların sorumlularını en ağır şekilde cezalandırmayı değil unutturmayı, kanıksatmayı ve sömürü çarkının devamını sağlamayı ilke edinmiştir.

 

İş cinayetlerinde sadece Ağustos ayında 158 işçi hayatını yitirdi. Yılın ilk 8 ayında ise 1270 işçi ve emekçi iş cinayetlerinde katledildi. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere işçi sağlığı ve güvenliği alanında sistematik bir ihlal söz konusudur. Taşeronlaştırma, güvencesizlik ve esnek çalışma sistemi bu döngünün devamını sağlamaktadır.

 

İşçi ölümleri ve aşırı kar hırsı üzerine kurulu taşeron sistemini ve emekçilere kölece çalışma koşullarını dayatan, işyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliği konularında yasal düzenlemeleri yapmayan, yeterli önlemleri almayan, işyerlerini düzgün denetlemeyen hükümet ve onun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ölümlerin siyasal sorumlusudur.

 

Dolaysıyla Hükümet bunun hesabını vermeli, sadece 2014 yılında yüzlerce emekçinin işçi sağlığı ve güvenliğinde bakanlığının sorumluluğu altında yaşanan ihmaller ve denetimsizlikler sonucu yaşamını yitirmesine neden olan  başta Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı (ÇSGB) olmak üzere hükümet istifa etmeli, bu cinayetin sorumluları hesap vermelidir. Soma katliamından sonra ortalıklarda görünmeyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in bu saatten sonra istifa etme dışında söylediği, söyleyeceği her söz pişkinliğin yanısıra emekçilere hakarettir, ölenlere saygısızlıktır. Her gerekçe emekçilerin bir kez daha katledilmesidir.

 

Başta Torunlar GYO’nun sahibi ve yöneticileri olmak üzere bütün sorumlular ve bunların arkasındaki güç olan AKP hükümetinin ilgili bakanı ve bürokratları gecikmeksizin yargı önüne çıkarılmalıdır.

 

Yaşamını yitiren emekçilerin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz.

 

Saygılarımızla. 08.09.2014

 

DİSK, KESK, TMMOB, ADANA TABİP ODASI adına

 

DİSK BÖLGE BAŞKANI

 

KEMAL ASLAN

 

Son Düzenlenme Pazartesi, 08 Eylül 2014 13:31

Hükümet Hesap Vermeli, Çalışma Bakanı Derhal İstifa Etmelidir! 6 Eylül gecesi İstanbul Mecidiyeköy'de rezidans inşaatındaki asansör kazasında 10 emekçinin yaşamını yitirmesinin sorumlusu AKP Hükümeti ve iktidarı döneminde her türlü destekle palazlanan Torunlar GYO adlı şirket yetkilileridir. Taşeronlaştırma, esnekleştirme ve güvencesizleştirme politikalarıdır. İçinde "insanca ve onurlu yaşam"ın olmadığı adına "büyüme" dedikleri ekonomik politikalardır... 62. hükümetin ilk icraatı Mecidiyeköy'de yaşanan iş cinayetidir! Mecidiyeköy'de olay yerine ambulanstan önce tomaların, çevik kuvvetin gitmesi hükümetin işçi sağlığı ve güvenliğini değil, patronların çıkarlarını ve güvenliğini önemsediğini ve koruduğunu göstermektedir. Daha birkaç ay önce aynı rezidans yapımında bir iş kazası yaşanmış, bir işçi yaşamını yitirmişti. Ve bu olaydaki ihmali nedeniyle bir cana karşılık 5600 TL ceza ödeyen şirket inşaata kaldığı yerden devam etmiştir! Yine bu son cinayetten önce, iddialara göre, asansörün arıza çıkardığı ve güvenli olmadığı defalarca işçiler tarafından dile getirilmiş olmasına rağmen tıpkı soma'da olduğu gibi, "işler aksamasın, zaman kaybedilmesin" dürtüsüyle hareket edilmiştir. Nitekim Cumartesi geç saatlere kadar çalışılması da bu iddiaları doğrular niteliktedir. Diktikleri rezidansların, maden ocaklarının temelinde emekçilerin kemikleri, harcında kanı vardır. İş kazalarında özellikle son bir yıldır yaşanan ölümler adeta bir savaşta görülebilecek oranlara ulaşmıştır. Afrika'da Ebola salgınında ölenlerin sayısı ülkemizde iş cinayetlerinde yaşananlardan daha azdır. Doğal afetlerde bu kadar ölüm yaşanmamaktadır. Yıllardır ısrarla işçi sağlığı ve güvenliğinin bir kamu hizmeti olmaktan çıkarılmasının ölümlere davetiye çıkaracağını söylememize rağmen bu alanı da sermayenin insafına terk etmekten geri adım atmadılar.

Taşeron çalışma yasaklanmadığı sürece yeni ölümlerin ve sakatlanmaların kaçınılmaz olduğunu söylememize rağmen şu günlerde Meclis'te görüşülmekte olan torba yasayla taşeronlaşmayı daha da yaygınlaştırdılar. Sendikal örgütlenme önündeki engelleri kaldırmak bir yana var olan kırıntıları bile ortadan kaldırdılar. Sendikalardan kimisini de kendilerinin yan kolu haline getirerek gelişecek tepkileri onlar eliyle minimize etmeyi hedeflediler. Her iş katliamından sonra ölen emekçilerin yakınlarını para ile susturmak istediler! AKP Hükümeti işçi sağlığı ve güvenliği için tedbirler almayı, denetimleri artırmayı, katliamların sorumlularını en ağır şekilde cezalandırmayı değil unutturmayı, kanıksatmayı ve sömürü çarkının devamını sağlamayı ilke edinmiştir.

İş cinayetlerinde sadece Ağustos ayında 158 işçi hayatını yitirdi. Yılın ilk 8 ayında ise 1270 işçi ve emekçi iş cinayetlerinde katledildi. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere işçi sağlığı ve güvenliği alanında sistematik bir ihlal söz konusudur. Taşeronlaştırma, güvencesizlik ve esnek çalışma sistemi bu döngünün devamını sağlamaktadır. İşçi ölümleri ve aşırı kar hırsı üzerine kurulu taşeron sistemini ve emekçilere kölece çalışma koşullarını dayatan, işyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliği konularında yasal düzenlemeleri yapmayan, yeterli önlemleri almayan, işyerlerini düzgün denetlemeyen hükümet ve onun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ölümlerin siyasal sorumlusudur.

Dolaysıyla Hükümet bunun hesabını vermeli, sadece 2014 yılında yüzlerce emekçinin işçi sağlığı ve güvenliğinde bakanlığının sorumluluğu altında yaşanan ihmaller ve denetimsizlikler sonucu yaşamını yitirmesine neden olan başta Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı (ÇSGB) olmak üzere hükümet istifa etmeli, bu cinayetin sorumluları hesap vermelidir. Soma katliamından sonra ortalıklarda görünmeyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in bu saatten sonra istifa etme dışında söylediği, söyleyeceği her söz pişkinliğin yanısıra emekçilere hakarettir, ölenlere saygısızlıktır. Her gerekçe emekçilerin bir kez daha katledilmesidir. Başta Torunlar GYO’nun sahibi ve yöneticileri olmak üzere bütün sorumlular ve bunların arkasındaki güç olan AKP hükümetinin ilgili bakanı ve bürokratları gecikmeksizin yargı önüne çıkarılmalıdır. Yaşamını yitiren emekçilerin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz. Konfederasyonumuz olayın takipçisi olacak, AKP ve sermayenin emekçilerin kanı ve canı üzerinden kendi saltanatlarını sürdürmelerine karşı mücadelesini yükseltecektir.

KESK Taşeron cumhuriyetine dönüştürülen bu ülkeyi emeğin, özgürlüğün ülkesine dönüştürmek için mücadelesini azim ve kararlılıkla sürdürecektir!

 

Son Düzenlenme Pazar, 07 Eylül 2014 21:08

Basın Açıklamasına Çağrı
İş Cinayetlerine Son, Taşerona Hayır. 8 Eylül Pazartesi, 12.30'da Adana İnönü Parkında basın açıklaması yapılacaktır. 
Emek ve Meslek Örgütleri

Son Düzenlenme Çarşamba, 03 Eylül 2014 10:45

10 Haziran 2014 gün ve 29026 sayılı Resmi Gazetede Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelik yayınlanmıştı. Yeni yönetmeliğe göre dört yıllık görev süresi dolan eğitim yöneticilerinin, bulundukları eğitim kurumu veya bir başka eğitim kurumunda görev sürelerinin uzatılabilmesi için, Yönetmeliğin ekinde yayımlanan EK-1 GÖREV SÜRESİ UZATILACAK EĞİTİM KURUMU MÜDÜRLERİ İÇİN DEĞERLENDİRME FORMU üzerinden 100 üzerinden en az 75 puan almaları gerektiği kurala bağlanmıştı. 

Yönetmelik yayımlandığında; ilçe milli eğitim müdürü, insan kaynaklarından sorumlu ilçe milli eğitim şube müdürü, değerlendirilecek eğitim kurumundan sorumlu ilçe milli eğitim şube müdürünün verecekleri puanı gösteren ‘Puan Değeri` bölümü uyarınca, ilçe milli eğitim müdürü ile şube müdürlerinin istemediği hiçbir eğitim kurumu müdürünün görevine devam edemeyeceğini söylemiştik. 

 21 Ağustos 2014 günü eğitim kurumları yönetici değerlendirme sonuçları açıklanmış, açıklanan sonuçlar ve genel merkezimize gelen bilgiler, yönetmelik yayımlandığında yaptığımız değerlendirmelerin ne denli haklı olduğunu ortaya koymuştur. Üyelerimizin önemli bir bölümüne 75`in altında puanlar verilerek bulundukları eğitim kurumlarında görev yapmaları engellenmiştir.

 Bu durumda olan yöneticilerimiz, yapılan değerlendirme ve verilen puanların iptaline karar verilmesi istemiyle dava açabilecektir. EĞİTİM SEN`in, somut hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadan, tamamen soyut ve politik değerlendirmelerle düşük puanlar verilerek üyelerimizin yöneticilik görevine son verilmesine seyirci kalmayacağını, her tür hukuksal ve örgütsel mücadeleyi yürüteceğini söylemiştik. Bu konuda çok sayıda açıklama yaptık. Bakanlığın ve il milli eğitim müdürlüğünün önünde eylemler yaptık. Milli Eğitim bakanlığı ile görüştük. Yasanın çıkış sürecinde üretimden gelen gücümüzü kullanmıştık. 

 

Ayrıca dava açmak isteyen üyelerimize genel merkez olarak gerekli hukuk yardımını yapacağımızı, üyelerimiz için dava dilekçelerinin hazırlanacağını duyurmuştuk. Bu amaçla üyelerimiz için dava dilekçesi örneği hazırlanmıştır.  Üyelerimiz için iki tip dava dilekçesi örneği hazırlanmıştır. 

 Bunlardan ilki, değerlendirme puanından bağımsız olarak, dört yıllık görev süresi sonunda göreve son verilemeyeceğine ilişkin dava dilekçesi örneğidir. Bu davada üyelerimiz (okul müdürleri/müdür başyardımcıları/müdür yardımcıları) dört yıllık görev süresi sonunda göreve son verilemeyeceğini belirtecek, idare mahkemesinden 6528 sayılı Yasanın iptali istemiyle Anayasa mahkemesine başvurulmasını isteyecektir. Bu dava dilekçesi, Anayasa mahkemesine başvurulmasını isteyen üyelerimiz için hazırlanmıştır. Bu davanın 8 Eylül 2014 Pazartesi gününe kadar açılması yararlı olacaktır. 

 Dava Dilekçesini görmek için tıklayınız.

 Dava dilekçelerinden ikincisi, düşük puan verilerek okul müdürlüğü görevinin uzatılmamasına (esasen son verilmesine) ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi istemini içermektedir. Bu davalar da en geç 20 Ekim 2014 Pazartesi günü açılmalıdır.

 Dava Dilekçesini görmek için tıklayınız.