egitimsen2
Bugün Türkiye’de gittikçe derinleşen bir demokrasi krizi vardır. Bu krizin çeşitli yüzleriyle her gün karşılaşıyoruz. Uzun süredir Konfederasyonumuz yönetici ve üyelerine yönelik baskı, saldırı, gözdağı ve yıldırma politikaları uygulanmaktadır. 12 Eylül Anayasası değiştirerek ülkeyi demokratikleştireceğini iddia eden siyasi iktidar, 12 Eylül döneminde bile görmediğimiz yöntem ve gerekçelerle yöneticilerimiz ve üyelerimiz gözaltına alınmakta, tutuklanmaktadır.
Aradan bir yıl geçmesine rağmen tutuklu kimi arkadaşlarımız hala mahkeme önüne çıkarılmış değildir. Basın açıklaması yapmak ya da katılmak bu iktidar için gö altına alma, tutuklama bahanesi haline getirilmiştir. Tutuklu bir çok arkadaşımızın durumunda olduğu gibi en önemli suçlama Barış ve demokrasi istemek, halkların kardeşliğini dile getirmek olmuştur.
Siyasi iktidar hak arayanlara karşı tahammülsüzdür. Son zamanlarda giderek artan ırkçı-şoven Linç çetelerinin yurttaşlara yönelik saldırıları söz konusu olduğunda hoşgörü göstermekten başka bir yöntem bilmeyen AKP zihniyeti, hak arayan, itiraz eden, karşı çıkan emekçiler söz konusu olunca her türden baskıya başvurmakta beis görmemektedir. Hakkını arayan, mücadele eden herkese saldırmaktadır.
Değişik cezaevlerinde 8 arkadaşımız tutuklu bulunmaktadır. SES Ankara Şube Yöneticisi Seher TÜMER, SES eski MYK üyesi Olcay KANLIBAŞ, TÜM BEL SEN Diyarbakır Şube üyesi Ahmet ZİREK , SES Manisa şube üyesi Dr. Özcan SAKINCI, TÜM BEL SEN Cizre Temsilcisi Metin FINDIK, TÜM BEL SEN Siirt Şube Başkanı Ferit ÖZDEMİR, Kars EĞİTİM SEN eski şube yöneticilerinden Ayhan KURTULAN, Eğitim Sen eski Şube Başkanımız Tuncer UŞAR tutukludur. Arkadaşlarımızın tümü yeri yurdu belli, toplum içinde saygın kamu emekçileridir. Tutuksuz yargılanmaları mümkünken özgürlüklerinden edilmelerinin demokratik bir çerçevede açıklaması yoktur. Üstelik bize göre demokrasi ve barış talebini dile getirmekten, basın açıklamalarına katılmaktan, haksızlığa karşı çıkmaktan sendikal mücadelede yer almaktan başkaca bir suçları da yoktur.
Üyelerimize yönelik sadece gözaltı/tutuklamalarda değil; adli ve idari soruşturmalarda, sürgünlerde, kınama-uyarı ya da para gibi disiplin cezalarında, tehdit ve gözdağı politikalarında da ciddi artış vardır. AKP Hükümeti, sendika, demokratik kitle örgütleri, barış ve demokrasi güçleri temsilcilerini sindirerek toplumsal muhalefeti bitireceğini, iktidarını sürdüreceğini sanıyorsa aldanmaktadır. Siyasi iktidarın baskı düzeni yaratmaya yönelik politikalara teslim olmadık, olmayacağız.
Sudan gerekçelerle tutuklanan arkadaşlarımız hemen serbest bırakılmalı, demokratik hakların kullanımının engellenmesine son verilmelidir.
KESK’in tarihi baskılara karşı direnişin tarihidir. KESK doğru bildiğini fiili ve meşru mücadele anlayışı çerçevesinde yapmaya devam edecektir.
KESK’li Tutuklular Serbest Bırakılsın!
Yaşasın emek, demokrasi ve barış mücadelemiz!
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Güven BOĞA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
İnegöl ve Dörtyol’da Yaşanan Linç, Batman’da Mayınlı Saldırı, Şırnak’ta Yargısız İnfaz. Bizlere Geçmişte Yaşanan Acıları Anımsattı.
Bir Daha Maraş’ları, Çorum’ları, Sivas’ları, Gazi’leri Yaşamak İstemiyoruz.
Sustuk, sesimiz çıkmadı, bilerek bilmeyerek, günlerce izledik.
Kanımız mı dondu? Yoksa olayların hızla Türkiye'nin her yerine yayılabileceği endişesi ile kendimiz için kaygılandık, korktuk mu? Kuşkusuz, payı vardır...
25 Temmuz Pazar akşamı İnegöl'de "başladı". Sıradan olay(dı), sıradışı'laştı(!) hızla, zemini zaten yıllardır ve özellikle de son haftalarda hazırlamıştı birileri.
Ertesi gün Dörtyol'da 4 polis öldürüldü. Yazıklar olsun, demeye varmadan "hazır zemin" harekete geçirildi, geçti. Komşumuz Kürt, düşman oldu; günlerdir "devlet" yok. Gerçi ses verdi: Amanosları temizleyin! (Kahramanmaraşları, Çorum'ları yaşadık, biliyoruz).
Ardından Batman-Hasankeyf’de yola döşenen bir mayın patlıyor ve 4 insan yaşamını yitiriyor. Saldırının ardından Batman İHD eski Başkanı Sadi Özdemir, kardeşleri Salih Özdemir, Sofi Özdemir ve Batman eski Baro Başkanı Sedat Özevin olay yerine giderken meydana gelen patlamada yaşamlarını yitiriyorlar. Bir sonraki gün kimliği ise belirsiz kişilerce kaçırılan ve infaz edilen bir insan. Şırnak’ta belli bir süredir haber alınamayan 29 yaşındaki taksi şoförü Sahip Taşar'ın cesedi bulunuyor. Taşar'ın elleri bağlanmış, kafası ise taşlarla ezilerek öldürülmüş.
Zemini hazırlayan birilerini adıyla sanıyla biliyoruz. Türk- Kürt bir arada eşit, adil yaşamanın sağlanması için yapılacaklar belliyken bunu yapmayan Hükümeti "birilerinin" başı ilan ediyoruz.
Çünkü:
*Bir sene önce "demokratik açılım" adıyla topluma yaymaya çalıştıkları umudun tükenmesi/tüketilmesi, umutsuzluktan da kötü bir evreye taşınması, Türk-Kürt birbirine kırdırılmasının zemininin oluşturulduğunu,
*Kürt sorununa çözüm aramadaki demokratik yolların kullanımında yetersizlik ve samimiyetsizliği, şiddetin tek çözüm yolu olarak kullanıldığını,*Yaşanan bu olaylara benzer birçok olaya sıradan dendiğini, linçe kalkışanları anlayışla karşılayan devlet yetkililerini biliyoruz.
Endişemiz, kaygımız had safhada.
Korkuyoruz; bir Kürdün, bir Türkün, bir insanın değerini biliyoruz. İnsanları kışkırtan milliyetçi-ırkçı yaklaşımların dünyada ve ülkemiz tarihindeki izlerini, acısıyla birlikte taşıyoruz. Önde giden partilere bu tür saldırıları "makul" bulmanın can'lara mal olan acı sonuçlarını hatırlatıyoruz.
Çatışmanın bitmesi için gerek ve yeter şartları yerine getirmeyen Hükümet'in içeriği tartışılır 'Referandum'u için bu olayları bile malzeme yapmasına söz bulmakta zorlanıyoruz.
Kürt sorununu da önüne koyan "kurucu bir anayasa" çalışmasının bir an önce başlatılması,
-Özgür, eşit yurttaşlar olarak bir arada yaşamayı mümkün kılan-geliştiren,
-Emeğin haklarının yer aldığı,
-Demokratik her türlü hakkın kullanılmasına izin veren,
-Şiddeti değil, barış ve dayanışmayı ön planda tutan bir anayasanın hazırlanmasında üniversitelerin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların yer alması, bizlerin, kısacası toplumun her kesiminin yer alması gerek ve yeter durumu oluşturuyor.
Bir kez daha söylememiz gerekiyor: Toplumsal barış için adım atın, ortamı germeyin, gerginlikten değil barıştan beslenin.
Toplumsal acıların, öfke ve nefrete dönüştürülmesi tehlikesi karşısında, ülkemizi ve toplumumuzu nereye varacağını öngöremediğimiz karanlık mecralara sürükleyen bu şiddet sarmalındaki tırmanışa karşı başta hükümet, muhalefet partileri ve medya olmak üzere herkesi tutum ve söylemlerinde daha sorumlu ve özenli olmaya çağırıyoruz. Aksi takdirde geniş toplumsal kesimlerin giderek daha çok uyguladığı ayrımcı ve nefret içerikli yok edici şiddet eylemlerinin önü alınamayacak toplumsal yarılma daha da derinleşecektir.
Emek ve meslek örgütleri olarak bizler, sorunun tek çözümünün, tanımı gereği şiddeti dışlayan siyasal alanda olduğunu vurguluyoruz.
Ve ülkemizin her yerinde sadece ve sadece barış ve kardeşlik içinde birlikte yaşama arzusunda olan büyük çoğunluğun, her şeye karşın, bu arzularını gerçekleştireceğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Bunu gerçekleştirmek çok zor olmadığı gibi, imkansız da değildir. Yeter ki barışı ve huzuru isteyelim. Zira hiçbirimizin gidebileceği bir başka Türkiye yok. Saygılarımızla. 02.08.2010
DİSK ADANA BÖLGE / KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU
TMMOB ADANA İKK / ADANA TABİP ODASI / TÜMTİS / TEZ-KOOP İŞ adına
Güven BOĞA
KESK Dönem Sözcüsü
TİS VE GREV HAKKINA, İNSANCA VE KARDEŞÇE YAŞAMA, BARIŞA, SİLAHLARIN SUSMASINA EVET;
İŞSİZLİK, 4-B, 4-C, TAŞERONLAŞTIRMA, ÜCRETLİ, SÖZLEŞMELİ, GÜVENCESİZ ÇALIŞMANIN YARATICISI
DARBE VE AKP ANAYASASINA HAYIR.
Değerli basın, değerli kamu emekçileri;
Türkiye’de emekçiler çok ağır maddi zorluklar altında yaşamaktadırlar. Krizin etkilerini, reel ücretler üzerindeki baskısını gördük; iktidar son zamanlarda krizden çıktığı yolunda görüşleri sıkça dile getirmektedir. Ne var ki veriler krizden çıkılmadığını, sadece krizin yeni bir aşamasına girildiğini somut göstergelerle ortaya koyuyor. Dış kaynağa dayalı, istihdamsız büyüme politikası ülke ekonomisini mayın tarlasına sokmaktadır.
İşsizlik ülkenin kaderi haline getirilmiştir, 6 milyonu aşan yurttaşımız işsizdir. Ücretiyle geçinenlerin yarısı açlık sınırının altında, neredeyse % 90’ı yoksulluk sınırının altında bir gelire sahiptir. Gelir dağılımında ve vergideki adaletsizlik skandal boyuttadır.
Bizler 2011 toplu sözleşme döneminde taleplerimizi oluştururken öncelikle siyasi iktidarın ekonomi politikalarının gelirlerimiz üzerinde yarattığı reel gerilemenin üzerinde duruyoruz. Bu reel gerilemeyi hesaplarken enflasyonla birlikte artan hayat pahalılığı olgusunu vurgulamak istiyoruz. 2007 Temmuz seçimlerinden bu yana % 22 civarında gelişen reel kaybımızın hemen seyyanen yapılacak bir zamla kapatılmasını istiyoruz. Bu 300 Liraya tekabül etmektedir.
TALEPLERİMİZ;
- 657 ile ilgili tasarı geri çekilmelidir
-Hemen TİS masasına oturulmalı, grev hakkı engellenmemeli,
-Temel ücret bin 650 TL olmalı,
-Yiyecek, yol, eğitim ödeneği, giyecek, kira gibi haklar,
-Brüt ücret tutarında yılda iki kez ikramiye,
-Ek ödemeler emekli keseneği içine alınarak emekliliğe yansıtılmalı,
-Emekçilerin gelir vergisi 10 puan düşürülmeli,
-Açlık sınırı altında yaşayanlara yurttaşlık ücreti ödenmeli,
-Sözleşmeli çalıştırmaya son verilmeli,
-Kamusal hizmetler her düzeyde nitelikli, ulaşılabilir ve parasız olmalı,
-Kadına yönelik ayrımcılık kaldırılmalı, ebeveyn izni ve kreş hakkı gereği yapılmalı,
-Evrensel değerlere uyumlu, çalışma yaşamını demokratikleştirecek, toplumsal barışı sağlayacak, özgürlükçü, demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır,
-Kamu emekçilerine siyaset yapma yasağı kaldırılmalı,
-Baskı, sürgün tutuklamalar ve göreve son vermeler durdurulmalı, tutuklu arkadaşlarımız serbest bırakılmalıdır.
Değerli basın, değerli kamu emekçileri;
12 Eylül Anayasasına ve AKP’nin Aldatmacasına Neden HAYIR Diyoruz?
AKP Hükümeti, özellikle emekçileri ve onların örgütleri olan sendikaları yanına alarak, onları emek karşıtı yeni saldırı politikalarına dayanak olarak kullanmak istemekte ve saldırılarını meşrulaştırmanın yollarını aramaktadır. Bu çerçevede, Anayasa değişikliklerinde ülkenin en önemli sorunlarının çözümüne hizmet edecek herhangi bir yenilik yoktur. Daha da ötesi, 12 Eylül askeri rejiminin örgütlenmeye ilişkin getirdiği yasakçı çerçeve korunmakta, örgütlenme yasakları sürdürülmektedir. Değişiklik paketinde, sendikal hak ve özgürlükler ile emeğin haklarının garantiye alınması konusunda gerçek anlamda herhangi bir olumlu düzenleme bulunmamaktadır.
Anayasa değişikliği birden çok sendikaya üye olmanın önünü açmakta, bu şekilde sendikaların ‘yetki tartışması’ üzerinden karşı karşıya gelmeleri sağlanarak, işveren ve hükümet güdümlü sendikacılık güçlendirilmek istenmektedir. Yine kamu emekçilerine toplu sözleşme hakkı tanındığı iddia edilerek, grevsiz sendika ve toplu sözleşme hakkının olamayacağı gerçeği göz ardı edilmektedir. Kamu emekçilerine grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı tanınmadığı gibi, mevcut 12 Eylül Anayasasını bile aşan bir düzenleme yapılarak, uğruna yıllarca mücadele edilen ve bedeller ödenen “grev hakkı”, zorunlu tahkim sistemi üzerinden açıkça yasaklanmaktadır.
Türkiye’nin ihtiyacı temel hak ve özgürlükleri güvenceye alan, yasakları kaldıran demokratik bir Anayasadır. Çalışma hakkı başta olmak üzere, iş güvencesi, sağlık, eğitim, konut, örgütlenme, siyaset yapma hakkı öncelikle güvenceye alınmalıdır. Sendikal hak ve özgürlükler herhangi bir kısıtlamaya gidilmeden tanınmalı; özelleştirme, esnek çalışma ve taşeronlaştırma yasaklanmalıdır. İşkolu barajı, noter şartı ve grev yasaklarını kaldırarak sınırsız örgütlenme, toplusözleşme ve grev hakkını da içeren, yeni ve demokratik bir anayasa yapılmadıkça demokratikleşmeden bahsetmek mümkün değildir.
AKP Hükümeti Anayasa değişiklik paketini, kendisinin ve yıllardır temsil ettiği sınıfların siyasal ihtiyaçlarına ve beklentilerine göre hazırlamış, halkın acil sorunlarına hiç değinmemiş, 12 Eylül Anayasasının koyduğu yasakları koruduğu gibi, özellikle sendikal hak ve özgürlükler konusunda mevcut durumun bile gerisinde düzenlemeler yapmıştır.
Sonuç olarak belirtmek isteriz ki, emekçilerin çıkarlarının dışında bir demokrasi algısı, bizim açımızdan kabul edilebilir değildir. Bize göre, Ankara’nın ayazında direnen TEKEL işçilerine gaz ve copla saldırıyı reva gören, maden ocaklarında iş cinayetleri sonucu yaşamını yitiren işçilerin ölümüne “kader” diyen, ataması yapılmayan öğretmenleri “öğretmen olamayanlar” diyerek aşağılayan ve referandum sürecinde “memur” sözcüğünü bir aşağılama ifadesi olarak kullanan anlayıştan emekçilerin yararına bir adım beklemek mümkün değildir. Kaldı ki, Anayasa paketinin hazırlanma süreci, amacı ve içeriği bu gerçeği bir kez daha teyit etmiştir. Toplumun en geniş kesimini oluşturan emekçiler açısından herhangi bir olumlu düzenleme içermeyen, demokratikleşmeden ziyade AKP hükümetinin ve sermaye çevrelerinin ihtiyaçlarına hitap eden bu Anayasa değişikliğine emek örgütlerinin ve emekçilerin "evet" demesi beklenemez.
Unutulmamalıdır ki karşımızda 8 yıllık izlediği programla emek ve emekçi düşmanı kimliğini ispatlamış bir iktidar vardır. Mevcut haliyle 12 Eylül’de pakete evet demek, aynı zamanda AKP’nin 8 yıllık emek düşmanı politikalarını onaylamak ve 12 Eylül 2010 sonrasında da emek karşıtı saldırı programını güçlendirmesinin önünü açmak anlamı taşımaktadır.
Bu çerçevede bizler, emekçilerin ve toplumun diğer ezilen kesimlerinin taleplerini içermediği, onların yaşamlarında gerçek ve somut iyileştirmeler sağlamadığı için, referandumda HAYIR diyoruz.
Bağımsız ve demokratik bir Türkiye için; öncelikle halkın yapacağı demokratik bir Anayasanın gerçekten çözüm olabileceğine inanıyoruz. Bu yüzden DİSK ADANA BÖLGE, KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU, TMMOB ADANA İKK, ADANA TABİP ODASI, ALEVİ KÜLTÜR DERNEKLERİ olarak “12 Eylül Darbe Anayasasına ve AKP Anayasasına Hayır” adıyla 01 Eylül 2010 Çarşamba Günü, Adana Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu Önünde Saat:17.00’de Yürüyüşlerle Başlayacak ve Uğur Mumcu Alanında Devam Edecek bir miting düzenliyoruz. Bu ülkenin tüm onurlu insanlarını, emekçilerini bu mitinge davet ediyor sesimize ses katmaya çağırıyoruz. Saygılarımızla. 15.08.2010
KESK DÖNEM SÖZCÜSÜ
EĞİTİM SEN ADANA ŞUBE BAŞKANI
GÜVEN BOĞA
Toplu görüşmelerin üçüncü oturumu bugün yapılıyor. Bulduğu her fırsatta emekçilerin haklarına el uzatan, sendikal mücadeleye alerjisi olan Hükümet ile üyelerinin haklarını korumaktan aciz sendikalarla topluca görüşüyorlar.
Yaptıkları görüşme hukukun çiğnenmesidir. Kamu emekçilerinin mevcut bir hakkının gasp edilmesidir. Toplu sözleşme hakkımız var diyoruz: bunu bu ülkenin mahkeme karalarına dayandırıyoruz; toplu sözleşme hakkımız var diyoruz: bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dayandırıyoruz. Hakkımız mevcut, toplu sözleşme yapmanın önünde bir engel yok diyoruz: bunu Anayasa’nın 90. Maddesine dayandırıyoruz.
Bütün kamu emekçileri bilmelidir ki sendikal mücadele bir hak alma mücadelesidir, emekçiler bu mücadeleyi ancak fiili ve meşru mücadele araçlarıyla derinleştirebilir. Kamu emekçileri mücadelesinin yolunu biz açtık ve toplu sözleşme ve grev hakkımızı yine biz hayata geçireceğiz.
Hükümetin emekçilere bakış açısı ortadadır. Bu siyasi iktidarın emekçilere, hak arayanlara alerjisi vardır. Yapılan hukuksuzlukla 8 defa tekrarlanan gösteri bir kez daha tekrarlanmaktadır. Bu yıl ki görüşmelere bir de kamu emekçilerin referandumda kullanacakları oyun rengi’nin pazarlığı eklenmiştir. Kimsenin kamu emekçilerinin oyuna ipotek koyma hakkı yoktur. Hükümetin şantajına boyun eğmeyeceğiz. Biz görüşmelere katılan her iki konfederasyonu temsil ettikleri kitlenin çıkarlarını korumaya davet ediyoruz; konfederasyonlar görüşmeleri terk etmelidir.
Siyasi iktidar emekçilerin hak ve sorunlarına son derece duyarsızdır. İşte bunun en son örneğini yasal süreler dolmasına rağmen hala tam olarak açıklanmayan Key alacakları oluşturmaktadır. 4,5 milyon emekçinin key alacakları TOKİ’nin emlak ticaretine bağlanmıştır.
Bizler buradan siyasi iktidarı bir kez daha uyarıyoruz. Toplu görüşme günü geldik şartlarımızı ortaya koyduk toplu görüşme hukuksuzluğuna son verelim hemen şimdi toplu sözleşme yapalım dedik. Reel kayıplarımızın telafisi için 300 Lira seyyanen zam talep ettik; 657’de yapılan ve bizleri güvencesizleştiren değişiklik tasarısını geri çekin dedik.
Öneriyi değerlendireceğiz dediniz, üç gün sonra referandumda bizim istediğimiz oyu verin ardından toplu sözleşme yapalım şantajıyla geldiniz. Toplu sözleşme olmazsa o masaya oturmayız diyenlerle görüşmelere devam ettiniz.
KESK olarak kamu emekçilerinin iradesini o masaya terk etmedik. Çünkü sendikal mücadele anlayışımıza güveniyoruz, mücadelenin uzun soluklu olduğunun bilincindeyiz. Bu hafta içinde sonuçlandıracağınız mutabakat yeni bir hukuksuzluk belgesi olarak tarihe not düşecektir.
Kamu emekçileri mücadelelerini sürdürecektir. İşyerlerinde, alanlarda mücadeleyi yükselteceğiz ve kurduğunuz bu emek karşıtı yapı dağılana kadar, çocuklarımıza onurlu bir gelecek verme kavgasını sürdüreceğiz.24.08.2010
Yaşasın emek, barış ve demokrasi mücadelemiz!
KESK Adana Şubeler Platfomu adına
Abdullah YALÇIN
Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri
TALEPLERİMİZ
EKONOMİK
Ø HEMEN TOPLU SÖZLEŞME MASASINA OTURULMALI, GREV HAKKIMIZ ENGELLENMEMELİDİR.
Ø REEL KAYIPLARIMIZIN TELAFİSİ İÇİN 300 TL SEYYANEN ZAM,
Ø 1650 TL TEMEL ÜCRET,
Ø SOSYAL HAKLAR (YİYECEK, YOL, EĞİTİM ÖDENEĞİ, GİYECEK,KİRA VB)
Ø NET ÜCRET TUTARINDA YILDA İKİ KEZ İKRAMİYE
Ø SAĞLIKTA KATKI VE KATILIM PAYLARI İPTAL EDİLMELİ
Ø EK ÖDEMELER EMEKLİ KESENEĞİ İÇİNE ALINARAK EMEKLİLİĞE YANSITILMALIDIR!
Ø VERGİDE ADALET SAĞLANMALI, EMEKÇİLERİN GELİR VERGİSİ 10 PUAN DÜŞÜRÜLMELİDİR!
Ø AÇLIK SINIRI ALTINDA YAŞAYANLARA “YURTTAŞLIK ÜCRETİ” ÖDENMELİDİR!
ÇALIŞMA YAŞAMINA DAİR
Ø 657 SAYILI KANUNDA DEĞİŞİKLİK ÖNGÖREN TASARI GERİ ÇEKİLMELİ, GÜVENCELİ İŞ, KADROLU İSTİHDAM VE İNSANCA ÜCRETİ ESAS ALAN YENİ BİR DÜZENLEME YAPILMALIDIR.
Ø 4/B VE 4/C’LİLER, 4924 SAYILI KANUNA VE 657 86. MADDESİNE TABİ OLARAK ÇALIŞTIRILANLAR KADROYA ALINMALI, SÖZLEŞMELİ ÇALIŞTIRMAYA SON VERİLMELİDİR.
Ø EĞİTİM VE SAĞLIK BAŞTA OLMAK ÜZERE KAMUSAL HİZMETLER HER DÜZEYDE NİTELİKLİ, ULAŞILABİLİR VE PARASIZ OLMALIDIR!
Ø KADINA YÖNELİK AYRIMCILIK KALDIRILMALI, EBEVEYN İZNİ VE KREŞ HAKKININ GEREĞİ YAPILMALIDIR!
DEMOKRATİKLEŞMEYE DAİR
Ø EVRENSEL DEĞERLERLE UYUMLU, ÇALIŞMA YAŞAMINI DEMOKRATİKLEŞTİRECEK, TOPLUMSAL BARIŞI SAĞLAYACAK, ÖZGÜRLÜKÇÜ, DEMOKRATİK BİR ANAYASA HAZIRLANMALIDIR!
Ø KAMU EMEKÇİLERİNE SİYASET YAPMA YASAĞI KALDIRILMALIDIR!
Ø BASKI, SÜRGÜN, TUTUKLAMALAR VE GÖREVE SON VERMELER DURDURULMALI, TUTUKLU ARKADAŞLARIMIZ SERBEST BIRAKILMALIDIR!
Toplu görüşmelerin üçüncü oturumu bugün yapılıyor. Bulduğu her fırsatta emekçilerin haklarına el uzatan, sendikal mücadeleye alerjisi olan Hükümet ile üyelerinin haklarını korumaktan aciz sendikalarla topluca görüşüyorlar.
Yaptıkları görüşme hukukun çiğnenmesidir. Kamu emekçilerinin mevcut bir hakkının gasp edilmesidir. Toplu sözleşme hakkımız var diyoruz: bunu bu ülkenin mahkeme karalarına dayandırıyoruz; toplu sözleşme hakkımız var diyoruz: bunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dayandırıyoruz. Hakkımız mevcut, toplu sözleşme yapmanın önünde bir engel yok diyoruz: bunu Anayasa’nın 90. Maddesine dayandırıyoruz.
Bütün kamu emekçileri bilmelidir ki sendikal mücadele bir hak alma mücadelesidir, emekçiler bu mücadeleyi ancak fiili ve meşru mücadele araçlarıyla derinleştirebilir. Kamu emekçileri mücadelesinin yolunu biz açtık ve toplu sözleşme ve grev hakkımızı yine biz hayata geçireceğiz.
Hükümetin emekçilere bakış açısı ortadadır. Bu siyasi iktidarın emekçilere, hak arayanlara alerjisi vardır. Yapılan hukuksuzlukla 8 defa tekrarlanan gösteri bir kez daha tekrarlanmaktadır. Bu yıl ki görüşmelere bir de kamu emekçilerin referandumda kullanacakları oyun rengi’nin pazarlığı eklenmiştir. Kimsenin kamu emekçilerinin oyuna ipotek koyma hakkı yoktur. Hükümetin şantajına boyun eğmeyeceğiz. Biz görüşmelere katılan her iki konfederasyonu temsil ettikleri kitlenin çıkarlarını korumaya davet ediyoruz; konfederasyonlar görüşmeleri terk etmelidir.
Siyasi iktidar emekçilerin hak ve sorunlarına son derece duyarsızdır. İşte bunun en son örneğini yasal süreler dolmasına rağmen hala tam olarak açıklanmayan Key alacakları oluşturmaktadır. 4,5 milyon emekçinin key alacakları TOKİ’nin emlak ticaretine bağlanmıştır.
Bizler buradan siyasi iktidarı bir kez daha uyarıyoruz. Toplu görüşme günü geldik şartlarımızı ortaya koyduk toplu görüşme hukuksuzluğuna son verelim hemen şimdi toplu sözleşme yapalım dedik. Reel kayıplarımızın telafisi için 300 Lira seyyanen zam talep ettik; 657’de yapılan ve bizleri güvencesizleştiren değişiklik tasarısını geri çekin dedik.
Öneriyi değerlendireceğiz dediniz, üç gün sonra referandumda bizim istediğimiz oyu verin ardından toplu sözleşme yapalım şantajıyla geldiniz. Toplu sözleşme olmazsa o masaya oturmayız diyenlerle görüşmelere devam ettiniz.
KESK olarak kamu emekçilerinin iradesini o masaya terk etmedik. Çünkü sendikal mücadele anlayışımıza güveniyoruz, mücadelenin uzun soluklu olduğunun bilincindeyiz. Bu hafta içinde sonuçlandıracağınız mutabakat yeni bir hukuksuzluk belgesi olarak tarihe not düşecektir.
Kamu emekçileri mücadelelerini sürdürecektir. İşyerlerinde, alanlarda mücadeleyi yükselteceğiz ve kurduğunuz bu emek karşıtı yapı dağılana kadar, çocuklarımıza onurlu bir gelecek verme kavgasını sürdüreceğiz.24.08.2010
Yaşasın emek, barış ve demokrasi mücadelemiz!
KESK Adana Şubeler Platfomu adına
Abdullah YALÇIN
Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri
TALEPLERİMİZ
EKONOMİK
Ø HEMEN TOPLU SÖZLEŞME MASASINA OTURULMALI, GREV HAKKIMIZ ENGELLENMEMELİDİR.
Ø REEL KAYIPLARIMIZIN TELAFİSİ İÇİN 300 TL SEYYANEN ZAM,
Ø 1650 TL TEMEL ÜCRET,
Ø SOSYAL HAKLAR (YİYECEK, YOL, EĞİTİM ÖDENEĞİ, GİYECEK,KİRA VB)
Ø NET ÜCRET TUTARINDA YILDA İKİ KEZ İKRAMİYE
Ø SAĞLIKTA KATKI VE KATILIM PAYLARI İPTAL EDİLMELİ
Ø EK ÖDEMELER EMEKLİ KESENEĞİ İÇİNE ALINARAK EMEKLİLİĞE YANSITILMALIDIR!
Ø VERGİDE ADALET SAĞLANMALI, EMEKÇİLERİN GELİR VERGİSİ 10 PUAN DÜŞÜRÜLMELİDİR!
Ø AÇLIK SINIRI ALTINDA YAŞAYANLARA “YURTTAŞLIK ÜCRETİ” ÖDENMELİDİR!
ÇALIŞMA YAŞAMINA DAİR
Ø 657 SAYILI KANUNDA DEĞİŞİKLİK ÖNGÖREN TASARI GERİ ÇEKİLMELİ, GÜVENCELİ İŞ, KADROLU İSTİHDAM VE İNSANCA ÜCRETİ ESAS ALAN YENİ BİR DÜZENLEME YAPILMALIDIR.
Ø 4/B VE 4/C’LİLER, 4924 SAYILI KANUNA VE 657 86. MADDESİNE TABİ OLARAK ÇALIŞTIRILANLAR KADROYA ALINMALI, SÖZLEŞMELİ ÇALIŞTIRMAYA SON VERİLMELİDİR.
Ø EĞİTİM VE SAĞLIK BAŞTA OLMAK ÜZERE KAMUSAL HİZMETLER HER DÜZEYDE NİTELİKLİ, ULAŞILABİLİR VE PARASIZ OLMALIDIR!
Ø KADINA YÖNELİK AYRIMCILIK KALDIRILMALI, EBEVEYN İZNİ VE KREŞ HAKKININ GEREĞİ YAPILMALIDIR!
DEMOKRATİKLEŞMEYE DAİR
Ø EVRENSEL DEĞERLERLE UYUMLU, ÇALIŞMA YAŞAMINI DEMOKRATİKLEŞTİRECEK, TOPLUMSAL BARIŞI SAĞLAYACAK, ÖZGÜRLÜKÇÜ, DEMOKRATİK BİR ANAYASA HAZIRLANMALIDIR!
Ø KAMU EMEKÇİLERİNE SİYASET YAPMA YASAĞI KALDIRILMALIDIR!
Ø BASKI, SÜRGÜN, TUTUKLAMALAR VE GÖREVE SON VERMELER DURDURULMALI, TUTUKLU ARKADAŞLARIMIZ SERBEST BIRAKILMALIDIR!
“EVET”BASKISINA TESLİM OLMADIK, TOPLU GÖRÜŞME MASASINI TERKETTİKİNSANCA BİR YAŞAM, TOPLU SÖZLEŞMELİ GREV’Lİ SENDİKA TALEBİNDEN VAZGEÇMİYORUZ
Hükümet bu yıl da toplu sözleşme hakkımızı yok saymakta, sendikal haklarımızı pazarlık konusu haline getirmeye devam etmekte ve uluslararası sözleşmelerin gereğini yerine getirmemekte ısrar etmektedir. Toplu görüşmelerde direten Hükümet kadar bu oyunun parçası olan konfederasyonlar da emekçilerin tarihinde kötü bir sayfadan ibaret kalacaklardır. Hükümetin bakanı YAZICI’nın kamuoyuna yaptığı açıklamalar gerçeği yansıtmamakta, sürmekte olan toplu görüşmelerde diğer konfederasyonların imza atmasını kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. KESK’in talepleri emekçilerin gerçeğini yansıtmaktadır.
Hükümet bu yıl da emekçilerin önüne aynı yemeği ısıtıp koymuştur. Ancak bu yemek kokuşmuş sayın bakan. Bizler ücret artışlarında enflasyona dayalı hesaplamayı, yüzdelik artışları kabul etmiyoruz. Emekçiler için en az 1650 lira temel ücret talep ediyoruz. Buradan kamuoyuna soruyoruz KESK’in talepleri marjinal diyen Bakan mı haklı, KESK mi haklı?
Bakanın talebimizin % 40 ücret artışına tekabül ettiğini ve bunun kaynağını bizim söylememizi istemiş. Buna iki yanıtımız var, biz hiçbir biçimde yüzdelik taleplere itibar etmiyoruz, Türkiye’nin gerçeklerine dayanıyoruz. Ayrıca biz KESK olarak nasıl kaynak bulunacağını defalarca söyledik; sorun değil bir kez daha söyleyelim: kaynak barıştır, askeri harcamalardan kısacaksınız, sermaye gelirlerini vergilendireceksiniz, bütçe hazırlarken yüzünüzü küresel sermayeye değil halka çevireceksiniz. Kaldı ki kaynak bulmak kaynak yaratmak sendikaların değil, Hükümetin görevidir.
Bu siyasi iktidarın emeğe, emekçilere bakış açısını değiştirmesi gerekiyor. Bu çarpık bakış açısının ürünü olarak halen 7 arkadaşımız tutukludur ve bir genel başkanımız gözaltındadır. Siyasal iktidar muhalif duruşların zerresine bile tahammülsüzdür. Özellikle partizanlığın, kadrolaşmanın en yoğun olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı söz konusu olunca bu tahammülsüzlük her türlü ölçüyü aşmaktadır. DİVES Genel Başkanı Lokman ÖZDEMİR geçen yıl görevden men edilmişti, mahkeme kararıyla görevine döndü şimdi de yapılan bir operasyonla gözaltına alındı, özel yetkili mahkemeye çıkarıldı.
Siyasi iktidarın beklentisi hak arayanların sendikal mücadelede yer alanların baskı, sürgün, gözaltı ve tutuklamalarla yıldırılması, sendikalarımızın zayıflatılması ise bu beklentinin boş olduğu bilinmelidir. KESK devlet güdümlü, yandaş bir sendika değil, bir mücadele örgütüdür. KESK’in tarihini inceleyenler bunu görecektir. Konfederasyonumuz üzerindeki baskılara son verilmeli tutuklu arkadaşlarımız ve gözaltındaki genel başkanımız Lokman Özdemir hemen salıverilmelidir.
Görüşmelere katılan konfederasyonlara da bir çağrımız var: taleplerimizin altında bir mutabakata imza atmayın! Gelin taleplerimizi elde etmek için hep birlikte hizmet üretiminden gelen gücümüzü kullanalım greve gidelim.
Yaşasın emek, barış ve demokrasi mücadelemiz…Saygılarımla. 28.08.2010
KESK ADANA DÖNEM SÖZCÜSÜ
GÜVEN BOĞA
EĞİTİM SEN ADANA ŞUBE BAŞKANI
SAVAŞA, GERİCİLİĞE, YOKSULLUĞA, İŞSİZLİĞE, AYRIMCILIĞA, KADROLAŞMAYA,
DARBE VE AKP ANAYASASINA HAYIR, MİTİNGİNE
TÜM ADANA HALKINI KATILMAYA ÇAĞRIYORUZ.
AKP’nin kendi iktidarını güçlendirme amacıyla hazırladığı ve birbiri ile ilintili olmayan maddeleri tek bir paket halinde halka dayattığı anayasa değişiklik paketi 12 Eylül’de referandumda oylanacak.
Hükümeti elinde bulundurduğu 8 yıl boyunca ekonomik, sosyal ve siyasal saldırıları arttırarak sürdüren AKP, bu değişikliklerin geçmesi halinde, işçi ve emekçiler tarafından fiili ve yasal olarak kullanılan birçok hakkı da gasp ederek, topyekûn bir saldırıya geçecektir. Referandumda Hayır diyerek, sadece aldatmacayı boşa çıkarmış olmayacağız, aynı zamanda emek ve demokrasi düşmanı AKP’ye bir ders vermiş olacağız.
AKP’nin anayasa değişiklik paketi ne ülkemizin sorunlarına ne de halkımızın ihtiyaçlarına, temel hak ve özgürlüklerine yanıt vermektedir. Anayasa değişiklik paketi eşit, özgür bir ülkenin önünü açmak bir yana, tersine kapatmaktadır. Önceki hükümetler tarafından da neo-liberal politikalara uygun olarak defalarca değiştirilen 12 Eylül Anayasası halkçı ve demokratik bir içerik kazanmadı. AKP, sendikaları, meslek örgütlerini, demokrasi güçlerini ve tüm muhalefet güçlerini yok sayarak, 12 Eylül Anayasası’nın antidemokratik seçim yasalarıyla elde ettiği meclis çoğunluğuna dayanarak hazırladığı değişiklik paketini, demokratikleşmede büyük adım, 12 Eylül ile hesaplaşma olarak sunmaktadır. Oysa değişiklik paketinin özü de 12 Eylül düzeninin yenilenerek sürmesini sağlamaktır.
12 Eylül kurumlarını ortadan kaldırmak bir yana yenilerini ekleyen bir paket demokratik olamaz. Bu kurumları kendi iktidarı ve yeni sömürü düzenini güçlendirmek için kullanan AKP, işçi sınıfına saldırının bir aracı olan ‘Ekonomik Sosyal Konsey’i anayasal bir kurum haline getirmektedir.12 Eylülcüler 24 Ocak 1980 kararlarını hayata geçirerek serbest piyasa düzeninin, özelleştirmelerin önünü açmış, sermaye egemenliğinin geliştirilmesini sağlamışlardır. Bu politikaların kararlı bir uygulayıcısı olan AKP hükümeti, yeni değişikliklerle, “kamu yararı” denetiminden kaçarak özelleştirmelerin ve sermaye egemenliğinin önündeki bütün engellerin temizlenmesini amaçlamakta; halkın güvenceli iş, insanca yaşam, yaşanabilir bir doğa haklarına saldırmaktadır.
AKP, 12 Eylül’ün getirdiği grev yasaklarını korumakta, kamu çalışanlarına grev hakkı tanımadığı gibi grev yasağını sağlama bağlamakta, “Kamu görevlileri hakem kurulu” kararları “toplu sözleşme hükmündedir” ve “kesindir” diyerek hükümetin kamu çalışanları karşısındaki dayatmalarına “toplu sözleşme” adını vermektedir. Aynı zamanda ve aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olunabileceği ve birden fazla sözleşme yapılabileceğine yönelik düzenlemelerle, patron yanlısı ve hükümet yandaşı sendikaların önü tamamen açılmak istenmektedir. Sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin üzerine panzer yollarken pakete, birden fazla sendikaya üye olunabileceği hükmünü koyan AKP, emeklilere, üreticilere, çiftçilere, ev işçilerine ve işsizlere sendika kurma ve üye olma hakkı tanımamaktadır.
Yine AKP 12 Eylülcülerin ‘yönetimde istikrar’ amacıyla koydukları yüzde 10 seçim barajına aynı gerekçeyle sahip çıkarak korumakta, 12 Eylülcülerin yaptığı gibi yürütmenin ve Cumhurbaşkanının yetkilerini daha da arttırarak yargıyı siyasal iktidara hepten bağımlı kılmaktadır. Bu değişiklik paketi ülkeyi demokratikleştirmek bir yana piyasa düzeni ve sermaye egemenliğini daha da sağlamlaştıracaktır. Bu süreçte, Başkanlık Sistemi’ne geçişi sağlayacak adımlar atılarak demokrasi alanının daha da daraltılacağı görülmektedir. 12 Eylül’de yapılacak anayasa değişiklik paketine ‘hayır’ demek; hem 12 Eylül Anayasası’na hem AKP Anayasası’na ve 8 yıllık AKP iktidarının uygulamalarına ‘hayır’ demektir. Eşitliği, özgürlüğü ve demokrasiyi esas alan yeni bir anayasa ihtiyaçtır. Kuşkusuz bu anayasa emekçilerin ve ezilenlerin mücadelesinin ürünü olacaktır.
Bizler böyle bir anayasa ve fiili kazanımlar için mücadele edeceğiz. Bağımsız ve demokratik bir Türkiye için; öncelikle halkın yapacağı demokratik bir Anayasanın gerçekten çözüm olabileceğine inanıyoruz. Bu yüzden 12 Eylül’de “Hayır” diyeceğiz. Bizler “12 Eylül Darbe Anayasasına ve AKP Anayasasına Hayır” adıyla 01 Eylül 2010 Çarşamba Günü, Adana Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu Önünde Saat:17.00’de başlayacak bir miting düzenliyoruz. Bu ülkenin tüm onurlu insanlarını, emekçilerini bu mitinge davet ediyor sesimize ses katmaya çağırıyoruz. 31.08.2010
DİSK ADANA BÖLGE / KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMUTMMOB ADANA İKK / ADANA TABİP ODASIALEVİ KÜLTÜR DERNEKLERİ adına
Güven BOĞA
Tertip Komitesi ve Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
SANDIKLARDA GÖREVLİ KAMU EMEKÇİLERİNİN
SENDİKAL BİLGİLERİ KİMİN NE İŞİNE YARAYACAK?
Seyhan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 03.09.2010 / 28292 sayılı tüm resmi okul müdürlüklerine gönderilen birinci resmi yazıda 12.09.2010 Pazar günü yapılacak olan Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna sunulmasında Sandık Kurulunda görev alacak olan, Okul personellerinin isim listelerinin 06.09.2010 Pazartesi günü mesai bitimine kadar istenmesi olağan bir talep olarak değerlendirilmişti.
Fakat yine Seyhan İlçe Kaymakamlığı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce tüm resmi okul müdürlüklerine gönderilen 06.09.2010 tarih ve B.08.4.MEM.4.01.01.12.241.1/28471 sayılı ikinci bir yazı ile 12.09.2010 tarihinde yapılacak olan referandumda sandık görevlisi olarak görev alacak personelin sendika bilgilerinin okul müdürlüklerinden istenmesi bizleri endişelendirmiştir.
Bu bağlamda;
1. Seyhan İlçe Milli Eğitim Müdürü Recep İnce imzasını taşıyan resmi bir yazı ile sandık görevlisi olan personelin üye oldukları sendikalara ilişkin bilgi istenmesinin amacı ve nedeni nedir? Bu bilgiler hangi mevzuata dayanılarak talep edilmiştir?
2. 12.09.2010 tarihinde yapılacak olan referandumda görev alacak olan personelin üye oldukları sendikalarla referandum arasında nasıl bir ilişki kurularak böyle bir bilgi talep edilmiştir?
3. Referandum sürecinde tarafsız olması gereken bir kamu görevlisinin sandık kurullarında görev alan personel hakkında böyle bir sorgulama yaparak baskı oluşturması Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun mudur?
4. Sandık kurullarında görev alan personel üzerinde baskı kurmak, sendika üyeliklerinden yola çıkarak sandık görevlisi olan personelin fişlenmesi amacı taşıdığı iddia edilen sendika üyeliklerinin sorgulanması işlemine ilişkin olarak herhangi bir inceleme/soruşturma mevcut mudur?
Okullardan talep edilen bu bilgiler sandık kurullarında görev alacak memur arkadaşları huzursuz etmiştir. Bu gelişmelerin ardından sandık kurullarındaki görevlerini iade etmek isteyen epey bir memur arkadaş vardır.
Değerli Basın;
Kamu emekçisi kimdir veya devlet memuru olarak görev alan sandık kurullarındaki görevli memurlar 657 Devlet Memurları Kanununun hangi maddesine göre davranmak zorundadır; kısaca sizlerle onu paylaşmak istiyoruz;
“657 DMK; TARAFSIZLIK VE DEVLETE BAĞLILIK: Madde 7 - (Değişik madde: 12/05/1982 - 2670/2 md.) Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayırım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar.
DAVRANIŞ VE İŞBİRLİĞİ: Madde 8 - Devlet memurları, resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorundadırlar. Devlet memurlarının işbirliği içinde çalışmaları esastır.”
Sandık kurullarında görev alacak kamu emekçisi arkadaşların sendikal üyeliklerinin önünde gelen, üstlenmiş olduğu görevi yerine getirirken ki tarafsızlığıdır. 657 DMK bu konuda epey açıklayıcı bilgileri barındırmaktadır.
Bir öğretmen sınıfa girdiğinde tüm çocuklara eşit davranmak zorundadır. O çocukların çocuk olmalarının ve bilgiyi onlarla paylaşmanın önünde hiçbir engel olamaz. Çocuklarımız karşısında bir eğitimci olarak görevimizi yaptığımız gibi, sandık kurullarında veya farklı görevlendirmeler karşısında görev yaparken sendikal kimliğimiz ikinci plandadır. Orada ki yapacağımız görevde belirleyici olan da mesleki etiğimizdir.
Bu anlam da sandık kurullarında görev yapacak öğretmenlerin sendikal bilgilerinin istenmesi hiçbir etik kuralıyla örtüşmemektedir.
Bu yanlıştan bir an önce dönülmesi ve kamu emekçilerinin gerçekleştireceği bu görevi daha sağlıklı ve huzurlu gerçekleştirmesinin önü kapatılmamalıdır. Sendikal bilgilerimiz hiçbir biçimde hiçbir yere servis edilmemelidir. Saygılarımla. 07.09.2010
SENDİKAL KİMLİĞİMİZLE FİŞLENMEYE SON!
Güven BOĞA
KESK Dönem Sözcüsü
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı