Topluma karşı suç işlemiş, işkencelerde ve idam sehpalarında yüzlerce insanımızın ölmesine neden olmuş olan dönemin tüm sorumluları yargılanmalıdır.
BAŞTA KENAN EVREN OLMAK ÜZERE DARBECİLERİN İSİMLERİ CADDE VE OKUL TABELALARINDAN SİLİNMELİDİR.
12 Eylül Türkiye için büyük bir gözaltı idi. Yaklaşık 1 milyon kişinin gözaltına alındığı, bütün evlerin arandığı, binlerce ton kitabın yakıldığı, insanların işkencelerde, idam sehpalarında öldürüldüğü, sendikaların kapatıldığı, bütün demokratik mekanizmaların ortadan kaldırıldığı bir dönemdi. Ülke, dışarısı ve içerisi ile büyük bir cezaevine çevrilmişti. Tutuklananlar aylarca ve hatta yıllarca duruşmaya çıkarılmadılar. Sistemli olarak cezaevlerinde yapılan işkencelerde yaşamlarını yitirenler oldu. İlhan ERDOST kaba dayak yüzünden Mamak'ta beyin kanaması geçirerek yaşamını yitirdi. Daha başkaları aynı sonu paylaşırken çokları da sakat kaldı.
"seninkiler yaptı, bizim çocuklar işi bitirdi"*
*1980'in 12 Eylül gecesi dönemin ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze, Başkan Jimmy Carter'ın kulağına "bizim çocuklar başardı" diye fısıldadı. Evet, ABD'nin çocukları başarmışlardı.
Yükselen toplumsal muhalefeti, hakkını arayan yüz binlerce işçiyi, üniversite öğrencisini durdurmak, ezmek, yeni liberal politikaları (24 Ocak 1980 kararlarını) hayata geçirmek, toplumu gericileştirmek için acilen duruma el koyulması gerekiyordu. ABD emperyalizmi böyle istiyordu.
12 Eylül 1980, bir karabasan gibi gelip kentlerimize, caddelerimize, sokaklarımıza, okullarımıza kara bayrağını astığı gündür. 12 Eylül 1980 yıllarca devrimcilere, sosyalistler, Kürt’lere, Alevilere, işçilere, kamu emekçilerine, gençlere, kadınlara karşı gerek devletin resmi kurumlarıyla, gerekse sivil faşist örgütlerle insanlık dışı saldırıların adıdır.
Radyolardan sürekli olarak Kenan Evren’lerin sesini duyduk, televizyonlardan görüntülerini izledik, yazılı basından haberlerini okuduk.
Kenan EVREN, dilinde Kuran ayetleri alanlarda kitlelerin karşısına çıkmış, kendini yalan ayetlere vermişti. Sözüm ona dinsel öğelerin yapıştırıcılığına soyunulmuş, her köşe başı Kuran kurslarıyla donatılmıştı. O dönemde devlet tarafından iyice palazlandırılan köktendinciler, hem mali açıdan hem de kitle desteği olarak iyice güçlenmişler, yaşamın her alanına sızmışlardı. Gün onların günüydü ve toplumu çağdışı bir karanlık tehdit eder hale gelmişti. Fethullah Gülen’ler ve daha başka karanlık yüzlü hocalar kıyı bucağı iyice doldurmuşlardı. Amerika tarafından kuruluşu ve iktidara gelişi desteklenen ANAP tarikatların kontrolünde siyasi gücünün doruğuna ulaşmış, bugün ise AKP eliyle bu süreç devam ettirilmektedir.
Yaşları küçük olmasına karşın, Erdal EREN ve Necdet ADALI ölüm cezası almış ve karar hiçbir aşamada düzeltilmeksizin ölüm cezaları infaz edilmişti. Adana’da ise Serdar SOYERGİN ile Mustafa ÖZENÇ’in yakalanmaları ve yargılanıp asılmaları arasında çok kısa bir süre olması dönemin adalet mekanizmasının nasıl işlediğini bizlere çok somut göstermiştir.
Dönem; Yasaların hiçe sayıldığı bir dönem olup, uygulamalar neredeyse açıktan açığa öç alımına dönüştürülmüştü. Ülke içinde hiç kimse hak ve özgürlüklerini kullanamaz duruma getirilmişti. O dönem, başını Aziz NESİN'in çektiği ve AYDINLAR DİLEKÇESİ olarak bilinen dilekçeciler cuntanın hışmına uğramaktan kurtulamamıştı. Tutuklamalar, yargılamalar yıllarca sürmüş, baskı ve yıldırma politikası bir karabasan gibi ben aydınım, ben Kürdüm, ben Aleviyim, işçiyim, emekçiyim, öğrenciyim diyenlerin tepesine çökmüştü.
12 Eylül anlayışının bir darbesi de eğitim işini yapan öğretmene oldu. Birçok yurtsever öğretmen suçlu gibi görüldü. Binlercesi 1402 sayılı yasayla (Sıkıyönetim Yasası) işinden, yerinden edildi. 200 bin üyeli en büyük öğretmen örgütü TÖB-DER yöneticileri haksız yere tutuklandı, yıllarca hapis yatırıldı.
TDK ve TTK devlet dairesi durumuna sokuldu. Kitabı düşman bildi onbinlerce kitap yakıldı ve toplatıldı. Kitap, suç aracı olan silahlarla birlikte gösterildi. Anayasaya zorunlu din derslerini koyarak Öğretim Birliği Yasası'nı bozdu.
Aradan 30 yıl geçmiş olmasına karşın, Türkiye hâlâ darbe yasalarıyla yönetilen, düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğünün olmadığı, karakolda ve sokakta işkencenin devam ettiği bir ülke olmanın utancını yaşıyor. 12 Eylül darbesinin yasal ve fiili bütün uygulamaları ve sonuçlarının ortadan kaldırılması uzun yıllardır Türkiye'de demokrasi mücadelesinin en önemli unsurlarından birisi olmuştur.
Temel hak ve özgürlüklerden, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne, siyasi partiler yasasından, Üniversiteleri kışlaya çeviren YÖK sisteminden, seçim yasalarına kadar 12 Eylül zihniyeti egemenliğini her alanda sürdürmektedir.
12 Eylül'ün sıkıyönetim yasa ve uygulamalarıyla, faili meçhuller, köy yakma ve sürgünler, koruculuk uygulaması gibi saldırılarla bölge bir vahşet coğrafyasına çevrilmiştir. Bugün eylemsizlik kararına rağmen savaş tüm hızıyla sürmekte, ölümler son bulmamaktadır. AKP hükümeti ise 12 Eylül generallerinin işlerini devam ettirme noktasında üzerine düşeni fazlasıyla yapmaktadır. Bugün 12 Eylül darbecileri için yarın da AKP hükümetinin barışı sabote eden tüm uygulamaları için suç duyurusunda bulunacağız.
Biz, kontrgerillanın unsurlarıyla birlikte, tümünün dağıtılmasını istiyoruz. Özel Harp Dairesi-Özel Kuvvetler, JİTEM, Seferberlik Tetkik Kurulu gibi tüm organlarıyla kontrgerilla dağıtılsın, diyoruz. 27 Mayıs’tan, 12 Mart'a, 12 Eylül'den 28 Şubat ve 27 Nisan'a kadar tüm darbecilerin ve darbe girişimcilerinin sanık sandalyesine oturtulmasını istiyoruz.
Topluma karşı suç işlemiş, işkencelerde ve idam sehpalarında yüzlerce insanımızın ölmesine neden olmuş olan dönemin tüm sorumluları yargılanmalıdır. 12 Eylül hukukuna son verilmeli, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükleri güvence altına alan yeni bir anayasa hazırlanmalı, başta Kürt’ler olmak üzere, Alevilerin, işçilerin ve kamu emekçilerinin, ötekileştirilen tüm kesimlerin demokratik hak ve özgürlüklerinin korunması, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi devletin anayasal sorumluluğu olmalıdır.
Bugün bu karanlık tarihle hesaplaşmak 12 Eylül düzeni karşısında, özgür, eşit ve demokratik bir Türkiye’yi savunmak, onun için mücadele etmek anlamına geliyor. 12 Eylül ile hesaplaşmak, her türden gericiliğe ve emperyalizme karşı bugün özgürlükçü ve eşitlikçi düşüncelerin toplumda yaygınlaştırılması anlamına geliyor.
Bizler bu karanlığa karşı, demokratik ve aydınlık bir Türkiye mücadelemizi sürdürürken, 12 Eylülü yaratanlarında yargılanması için bugün Adana’da da bir adım atmaktayız.
Yargılanmalarının yanı sıra, darbecilerin adının sokaklarda, caddelerde, başta eğitim kurumları ve okullar olmak üzere var olan tüm yerlerde anılması son bulmalıdır. Saygılarımızla. 15.09.2010
DİSK ADANA BÖLGE / KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU,
TMMOB ADANA İKK / ADANA TABİP ODASI, ALEVİ KÜLTÜR DERNEKLERİ,
HALKEVLERİ, EMEP, ÖDP, BDP, TUNCELİLER DERNEĞİ, İHD, ATAK, TÜRKİYE GERÇEĞİ adına
GÜVEN BOĞA
KESK Dönem Sözcüsü
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı