EĞİTİMDE BÜTÜN KAPILAR KAOSA AÇILIYOR! Özel

Kamu hizmetlerinin piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda dönüşümünün en önemli basamaklarından biri olan eğitimde yeniden yapılandırma ve muhafazakârlaştırma uygulamaları, hem Hükümet hem de MEB tarafından çıkarılan yasa ve yönetmelikler, eğitimde yaşanan sorunlara yenilerinin eklenmesine neden olmuştur. MEB tarafından son dönemde yapılan bazı değişiklikler ve uygulamalarla yüz binlerce öğrenci ve veli mağdur edilmiştir. Örneğin TEOG sonrasında 40 bin öğrenci zorunlu olarak imam hatiplere, 94 bin öğrenci meslek liselerine kaydedilmiştir. 20 bin öğrencinin ise hiçbir okula kaydı yapılmamıştır. Okulöncesi eğitimde ise tam gün uygulamasına son verilip “ikili eğitime” geçilerek hem öğrenciler hem de veliler zor durumda bırakılmıştır.  

 

Devlet okulları kaynak sorunu yaşarken özel okullara kaynak aktarılması kabul edilemez

Hükümet 2014-2015 eğitim-öğretim yılında öğrencileri özel okullara yönlendirmek amacıyla özel okula gidecek 250 bin öğrenciye, toplamda 800 milyon TL “destek” verileceğini açıklamıştır.  Son 12 yıldır, her fırsatta özel okullara yönelik teşvik politikaları geliştirmek için olmadık yollar denenmiştir. Bugüne kadar özel okullara vergi teşvikleri ve çeşitli kalemlerde indirimler yapılmış, devlet okullarının en temel talepleri dikkate alınmazken, özel okulların istekleri hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından anında yerine getirilmiştir.  

Devlet tarafından herkese eşit koşullarda ve parasız olarak sunulması gereken eğitim aynı zamanda demokratik, bilimsel, laik ve anadilinde olmalıdır. Temel bir insan hakkı ve toplumsal bir talep olan anadilinde eğitimin sadece özel okullar ile sınırlandırılması kabul edilemez.

Halktan toplanan vergiler, yine halk için harcanmalı, kamu kaynakları özel okullara hiçbir şekilde aktarılmamalıdır. Bu anlamda Eğitim Sen’in yıllardır savunduğu ve eğitim hakkının temel ayaklarını oluşturan kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim talebi gerçekleşmediği sürece, ne eğitimin niteliğini yükseltmek ne de eğitimde yaşanan sorunlara kalıcı çözümler üretmek mümkün değildir.

 

Eğitim yöneticilerinin görevlendirilmesi süreci tasfiye ve kadrolaşma hareketine dönüşmüştür

Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik’te belirtilen puanlama sistemi, MEB’in eğitim yöneticilerini belirlerken işi şansa bırakmak istemediğini göstermiştir. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde tamamı siyasal kadrolardan oluşan üst düzey yöneticilere yüzde 60, sınırlı sayıda okul bileşenlerine ise yüzde 40 puanlama imkanı verilerek, eğitim yöneticisi olarak görevlendirileceklerin 75 puan alması şartı getirilmiştir. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde mülakat ya da “sözlü sınav” yöntemi üzerinden yeni bir siyasal kadrolaşma hareketi başlatılmıştır. Türkiye’de nerede olursa olsun “mülakat” ya da “sözlü sınav” kelimelerinin tek karşılığının “torpil” olduğunu ilkokul çağındaki çocuklar bile bilmektedir.

Daha önce girdikleri sınavlarla müdür olan çok sayıda okul müdürü, MEB’de görev alan ve tamamına yakını “siyasal kadro” olarak atanan üst düzey yöneticilerin verdiği puanlarla değerlendirilmiş, eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde siyasi referans ve sendikal aidiyetler doğrudan belirleyici hale gelmiştir.  

Eğitimin bütün kademelerinde yöneticiler belirlenirken, hiç kimse siyasi görüş, kimlik, mezhep, inanç ya da sendika farklılığı nedeniyle fiilen cezalandırılmamalı, değerlendirme ölçütleri tamamen objektif ve bilimsel kriterlere dayanarak belirlenmelidir. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesi sürecinde siyasi ya da sendikal referanslar değil, liyakat ilkesi temel alınmalıdır. Eğitim Sen’in eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde hiçbir baskı ve yönlendirmeye izin verilmemesi, her okulun kendi yöneticisini, o okuldaki eğitim bileşenlerinin katılacağı demokratik seçimlerle kendisinin seçmesi yönündeki önerisinin ne kadar haklı ve doğru olduğu bugün daha iyi görülmektedir.

 

Torba yasa ile getirilen rotasyon ve sözlü sınav kabul edilemez

Öncelikli gündemlerimizden birisi de mecliste görüşmeleri yarım kalan, önümüzdeki günlerde görüşülecek olan öğretmenlere rotasyon getiren torba yasa düzenlemesidir. Torba yasa tasarısının 98. Maddesinde yer alan düzenleme ile bir süredir kamuoyunda tartışılan öğretmenlere il içi ve il dışı rotasyon (zorunlu yer değiştirme) uygulaması eğitimde yeni bir kaosun habercisidir.

Eğitimde rotasyon tartışmaları ve aday öğretmenlerin sözlü sınav ile kadroya geçirilmek istenmesi, MEB’in okul müdürlerinin ardından, öğretmenlere yönelik olarak da büyük ve kapsamlı bir operasyona hazırlandığını göstermektedir. Eğitimde performans uygulaması fiilen başlatılmış, siyasi kadrolaşma girişimleri okul müdürlerinden başlayarak yukarıdan aşağıya doğru adım adım uygulanmaya çalışılmaktadır. Böylece eğitimde tıpkı baskıcı otoriter rejimlerde olduğu gibi, fiilen “hükümet memurluğu”, “hükümet öğretmenliği” uygulamaları hayata geçirilmek istenmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlere il içi ve il dışı rotasyon uygulaması halinde tarihte Kavimler Göçünden sonra en büyük yer değiştirme hareketinin yaşanması kaçınılmazdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevi, eğitimde 4+4+4 dayatmasında olduğu gibi, attığı her adımda, eğitim emekçilerini mağdur etmek değil, onların yaşadığı sorunlara kalıcı çözümler üretmek, taleplerini dikkate almaktır. 

Eğitimde, hiçbir gerekçe eğitim emekçilerini öğrencisinden, oturduğu mahallesinden kopararak, zorla başka bir işyerine göndermesini haklı çıkaramaz. Böylesi bir uygulama, özellikle büyükşehirlerin sınırlarının son derece genişlediği bir dönemde açıkça “sürgün” anlamına gelecek ve on binlerce eğitim emekçisinin öğrencileriyle ilişkilerini, aile ve okul yaşantısını alt-üst edecektir. Zorunlu hizmete tabi öğretmenlere yönelik olarak resen atamalarda olduğu gibi, olası bir zorunlu rotasyon düzenlemesinin yaratacağı olumsuzluklar dikkate alınmalıdır.

Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimde “zorunlu rotasyon” uygulamasını asla gündeme getirmemelidir. MEB, öğretmenleri zorunlu rotasyona tabi tutmak yerine, gönüllülük ve teşvik esasına dayalı çözümler geliştirmelidir. Hiçbir eğitim emekçisi kendi isteği dışında çalıştığı okuldan, çalışma arkadaşlarından ve öğrencilerinden zorla koparılmamalıdır.

 

Öğretmen ve personel açıkları, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu çözülmelidir

Milli Eğitim Bakanlığı, bir taraftan her fırsatta öğretmenlerin niteliklerini ve yeterliliklerini tartışmaya açarken, diğer taraftan ihtiyaç kadar öğretmen ataması yapmaması ve “ücretli öğretmen” istihdamının artması dikkat çekicidir. Benzer bir şekilde okullardaki yardımcı hizmetli ve memur açıkları sürmekte, bu hizmetler İŞKUR tarafından “toplum yararına çalışma” kapsamında geçici olarak istihdam edilen personel ve taşeron işçiler tarafından yapılmaktadır.

Son 12 yılda atanan öğretmen sayısı artmış gibi görünse de, öğrenci sayısı ve emeklilik oranları dikkate alınırsa, atanan öğretmen sayısı öğretmen ihtiyacının geridir. Önümüzdeki birkaç yıl içinde işsiz öğretmen sayısının 500 bine yaklaşması kaçınılmaz görünmektedir. Türkiye bugün işsiz öğretmenler ordusu sorunu ile karşı karşıyadır. Atama bekleyen işsiz öğretmen sayısını her geçen yıl arttıranlar, işsiz öğretmenleri büyük bir strese sokmakta, intiharlara kadar varan olumsuz sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bugüne kadar ataması yapılmadığı için 40’ın üzerinde işsiz öğretmen intihar etmiştir.

Eğitim Sen, yıllardır eğitim sisteminin kanayan yarası olan öğretmen atamaları, yardımcı personel ve memur açıkları konusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nı sorunun kalıcı olarak çözümü için adım atmaya çağırmakta, eğitimdeki bütün kadrosuz ve güvencesiz istihdam biçimlerine son verilerek, herkesin kadrolu ve güvenceli olarak çalıştırılmasını talep etmektedir. Bakanlık öğretmen, yardımcı hizmetli ve memur atamaları konusunda derhal bir plan hazırlamalı ve bu sorunu en kısa sürede çözmeyi hedeflemelidir.

Yeni eğitim öğretim yılı öncesinde eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu güncel sorunlar kuşkusuz burada saydıklarımızla sınırlı değildir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sadece son birkaç ay içinde gündeme getirdiği konular, yapılan yasa ve yönetmelik değişiklikleri ve özellikle eğitim yöneticileri ile ilgili olarak hayata geçirilen uygulamalar, 2014-2015 eğitim öğretim yılının çetin mücadelelere gebe olduğunu göstermektedir.

Hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı şunu çok iyi bilmelidir ki, boynumuza geçirilmek istenen zincirin farkındayız. Eğitim Sen olarak hükümet ve MEB’in gerek toplumsal yaşamda, gerekse eğitimde hayata geçirmeye çalıştığı dayatmacı, anti-demokratik ve bilim dışı politika ve uygulamalar karşısında sessiz kalmayacağımız, demokratik tepkimizi her platformda göstermeye devam edeceğimiz bilinmelidir.

 

Ahmet KARAGÖZ

 

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

 

Okunma 2477 defa Son Düzenlenme Pazartesi, 25 Ağustos 2014 18:38