33 yıl önce 12 Eylül cuntasının üniversiteler üzerindeki hayallerini dahi aşan politikalar, bugün gerçek oldu! 6 Kasım 1981 tarihinde kurulan ve yükseköğretimi otoriter-piyasacı-muhafazakar bir ilişkiler sistemine dönüştürmesindeki hüneriyle tüm siyasal iktidarların göz bebeği olan YÖK, bugün ise AKP`nin "Yeni Türkiye" projesinin "gönüllü kullarını" yaratma hedefiyle yoluna devam ediyor! 

33. yılı biterken kaldırılması yönündeki toplumsal mutabakata rağmen koruyanlar özgür ve eleştirel düşünceyi, disiplin mekanizmalarıyla, güvencesiz istihdamla, işten atma yöntemiyle, kadrolaşmayla ortadan kaldıranlar, üniversiteleri hizaya getirmek için ellerinden geleni yapıyor. AKP`ye ve YÖK`e gönüllü kulluk etmeyen, aykırı ses çıkaran herkes, aklın ve mantığın sınırlarını zorlayan hukuksuz, haksız soruşturma ve disiplin cezalarına, sürgünlere maruz kalıyor. Çünkü sorgulamak, eleştirmek, muktedirlerden farklı düşünmek ve bu düşünceyi ifade etmek, hakikati çarpıtmayı görev edinenlerin toplumu yönetme mekanizmalarını paramparça eden bir güce sahiptir. Bu nedenledir ki üniversitelerdeki muhalif her ses susturulmakta, eleştirel düşünce ve ifade özgürlüğü yok edilmek istenmektedir. Disiplin yönetmelikleri ile muhalif öğretim elemanlarının susturulması için adeta engizisyon mahkemeleri kurulmakta, güvencesiz istihdam ise giyotine, yani işten atma uygulamalarına giden yolu açmaktadır. 

 

Öğrenciler ise bu süreçten payına düşeni fazlasıyla almaktadır. Öğrenciler, paran kadar eğitim mantığını dayatan politikalara;  "kızlı erkekli…" diye başlayan cümlelerin ardından gelen yasakçı ve ayrımcı uygulamalara; soruşturmalara ve eğitim hakkının engellenmesine yönelik cezalara; polis, Özel Güvenlik Birimi baskısı ve eli satırlı çetelerin saldırılarına her geçen gün daha fazla maruz kalmaktadır.

 

Üzülerek belirtmek gerekir ki üniversitelerin getirildiği durumda eleştirel, muhalif ve bilimsel faaliyet yürütmek artık imkansız hale gelmiştir. Hükümet, YÖK ve yandaş üniversite yönetimleri bugün, 

"Alo Fatih" ifadesini emir addedip, toplumun yalansız, dolansız bilgi edinme hakkını gasp edecek gazetecileri,

Soma ve Ermenek katliamlarının ardındaki "kar hırsına" teslim olan mühendisleri,

Hukuku yok sayarak, hükümetin talimatları doğrultusunda karar veren hakimleri,

Toplum sağlığını değil, sermayenin çıkarlarını gözetecek doktorları,

Muktedirlerin hakikat olarak sunduğunu kabul eden, sorgulamayan sosyolog ve siyaset bilimcileri,

yetiştirme gayretine girmişlerdir. Bu nedenledir ki rant- yağma ve talan politikalarına karşı gelen, iş güvencesi isteyen, "üniversite ticarethane değildir" diyen, "hünkarın" üniversitedeki gölgesi olan rektörlerin "ben yaptım oldu" tavırlarına karşı gelen, kısaca insan-toplum-doğa yararına üniversite mücadelesi yürüten üniversite bileşenleri türlü baskıya maruz kalmaktadır.

 

Kaldı ki birçok üniversitede asistan kıyımı yapılırken, üniversiteler taşeronlaşmaya mahkum edilmişken, idari ve teknik personel özlük ve sosyal hakları gasp edilip angarya işlere zorlanırken, performans denetimi adı altında esnek ve güvencesiz istihdam temel istihdam biçimi haline getirilirken, üniversitenin üniversite olmaktan çıkarıldığını görmek zor değildir!

 

Dolayısıyla insan-toplum-doğa yararına üniversite mücadelesini sadece 6 Kasım`a indirgemeden, sürekli ve daha güçlü bir mücadeleye dönüştürmenin önemi her geçen gün artmaktadır. Bu nedenle üniversitenin her bileşeninin dini, siyasi ve iktisadi yolla baskılanamayacağı; özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik ortamda bilim, felsefe ve sanat üretebileceği ve yine tüm bileşenlerin katılımıyla demokratik eşitlikçi özyönetimin hayata geçirilebileceği üniversiteleri var etmenin derdiyle mücadelemizi sürdürüyoruz. Üniversiteleri üniversite olmaktan çıkaran her türlü politikaya karşıya direnebilmek ve çözüm üretebilmek için tüm üniversite bileşenlerini örgütlenmeye davet ediyoruz.  Ve hep vurguladığımız üzere bir gerçeğin altını tekrar kalınca çiziyoruz: 

· İş güvencesi yoksa akademik özgürlük,

· Üniversite bileşenleri yoksa demokratik özyönetim,

· Akademik özgürlük ve demokratik özyönetim yoksa kurumsal özerklik,

· Kurumsal özerklik yoksa özgür bilim ve eğitim,

· Özgür bilim ve eğitim yoksa özgür düşünce,

· Tüm bunlar yoksa üniversite YOKTUR.

Var olan tek şey baskıcı, piyasacı, yasakçı, ayrımcı YÖK`tür!

Son Düzenlenme Perşembe, 06 Kasım 2014 16:53

KESK Adana Kadın Meclisi olarak başlatılan, Adana’daki savaş mağdurlarına, yardım kampanyası için destekleriniz beklenmektedir. (Acil ihtiyaç var!!!!!!)

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 05 Kasım 2014 17:52

Adana Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde Edebiyat öğretmeni Yeşim DEMİRCİ 05 Kasım 2014 tarihinde sendikamızı ziyaret ederek emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettiğini ve kendisinin de bu mücadelenin içinde yer almak istediğini belirterek sendikamıza üye olmuştur.


Değerli Öğretmenimiz Yeşim ÖZDEMİR'e Eğitim Sen Ailesine hoş geldiniz der, süreç içerisinde bize sunacağı destek için Şube Yürütme Kurulu olarak teşekkür ederiz.

 

 

Son Düzenlenme Cuma, 20 Şubat 2015 15:25

 

Etkinliklerimiz ücretsizdir, bilet, rezervasyon veya davetiye yoktur.

Adana

Seyhan Belediyesi Kültür Merkezi
7 Kasım 2014 Cuma
14:00 Seva Kafe/ Seva Cafe (4′)
  Sınırsız Vizyon/ Infinite Vision (35′)
  Ara/Break
15:00 Barış Mahallesi/ Barrio de Paz (17′)
  Giyilmiş/ Worn Wear (28′)
  Ara/Break
16:00 Eymir Neden Paylaşılamadı?/ Eymir (55′)
16:55 Müzik/ Music: Özgür Peker (Bağlama Dinletisi)
  Ara/Break
17:30 Bin Güneş/ A Thousand Suns (28′)
  Torre David: Dünyanın En Yüksek İşgal Evi/ Torre David: The World’s Tallest Squat (23′)
18:45 Açılış
20:30 Akış/ Celeritas (4′)
  Esas/ Elemental (93′)
8 Kasım 2014 Cumartesi
11:00 Barış Mahallesi/ Barrio de Paz (17′)
  Giyilmiş/ Worn Wear (28′)
11:50 Müzik/ Music: Ali Zeren & Özgür Turgut (Özgürce Akustik)
  Ara/Break
12:30 Sürmeye Devam: Otomobil Rüyası/ Keep On Rolling: The Dream of Automobile (56′)
13:30 Sohbet/ Talk: İzzet Altınsoy (Bisikletli Yaşam)
  Ara/Break
14:15 Karma Mutfağı/ Karma Kitchen (3′)
  Yerel Gıdanın Kökleri/ Local Food Roots (35′)
14:55 Sohbet/ Talk: Sertaç Özer (Gerçek Ekmek)
  Ara/Break
15:40 Kimin Umurunda?/ Who Cares? (93′)
17:15 Sohbet/ Talk: Güneşin Aydemir (Ekolojik Yaşam ve Sosyal Girişimcilik)
  Ara/Break
18:00 Ebediyen/ Into Eternity (75′)
19:15 Sohbet/ Talk: Emre Baturay Altınok (Hakkını Aramak)
  Ara/Break
20:00 Baraj Devri/ DamNation (87′)
9 Kasım 2014 Pazar
12:00 Bu İş Başka/ Not Business As Usual (62′)
13:05 Sohbet/ Talk: Hanife Körünoğlu (Kadın Girişimciliği)
  Ara/Break
13:45 Problem Yok! Yalınayak Anneannelerle Altı Ay/ No Problem! Six Months With Barefoot Grandmamas (57′)
14:45 Sohbet/ Talk: Ateş Uğurel (Solarbaba Güneş Enerji Platformu)
  Ara/Break
15:30 Yeşil Yuva Projesi/ The GreenHouse Project (5′)
  Birlikte/ Together (40′)
16:15 Sohbet/ Talk: Sema İskit (Yerel Ekoyaşam İnisiyatifi)
  Ara/Break
17:00 Akış/ Celeritas (4′)
  Turistin Ayakizi/ Gringo Trails (79′)
18:25 Müzik/ Music: Yaşamla Dans Topluluğu

Etkinliklerimiz ücretsizdir, bilet, rezervasyon veya davetiye yoktur.

Seyhan Belediyesi Kültrü Merkezi

Döşeme Mah. Turhan Cemal Beriker Bulvarı
SEYHAN / Adana
T 0322 432 74 74

 

 

SYFF2014 Adana Ekibi:

adana
Çukurova Ekolojik Yaşam İnisiyatifi (Fatih Kaya, Filiz Çömez Polat, Fulya Kaya, Hüseyin Arı, İbrahim Karahan, Mustafa Polat, Onur Özer, Rozelin Aydın, Sait Özkal Yüreğir, Sema İskit, Serdar İskit, Şakir Doğan, Zeynep Şanlıer Tansuğ)

filmler

SINIRSIZ VİZYON / Infinite Vision

35 dk. / Hindistan / 2004
Yönetmen: Pavithra Krishnan Mehta
Dil: İngilizce, Hintçe / İngilizce, Türkçe altyazılı.
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

BARAJ DEVRİ / Damnation

87 dk. / ABD / 2014
Yönetmen: Travis Rummel, Ben Knight
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı.
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

ESAS / Elemental

92 dk. / ABD / 2012
Yönetmen: Emmanuel Vaughan-Lee ve Gayatri Roshan
Dil: İngilizce/ Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

BİRLİKTE / Together

40 dk. / Belçika, İspanya / 2012
Yönetmen: Ana Sánchez
Dil: İngilizce, Fransızca, İtayanca ve İspanyolca / İngilizce, Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

EBEDİYEN / Into Eternity

75 dk. / Danimarka, Finlandiya ve İsveç / 2010
Yönetmen: Michael Madsen
Dil: İngilizce, İsveççe, Fince / Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

BU İŞ BAŞKA / Not Business As Usual

62 dk. / Kanada / 2014
Yönetmen: Lawrence Le Lam
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

SÜRMEYE DEVAM: OTOMOBİL RÜYASI / Keep On Rolling: The Dream of Automobile

56 dk. / İspanya / 2011
Yönetmen: Óscar Clemente
Dil: İspanyolca, İngilizce / İngilizce, Türkçe altyazılı.
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

PROBLEM YOK! YALINAYAK ANNEANNELERLE ALTI AY / No Problem! Six Months with the Barefoot Grandmamas

56 dk. / Hindistan / 2011
Yönetmen: Yasmin Kıdwai
Dil: İngilizce / İngilizce ve Türkçe altyazı.
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

YEREL GIDANIN KÖKLERİ / Local Food Roots

35 dk. / İngiltere / 2013
Yönetmen: Joy Carey, Amanda Daniel, Jelena Ilic, Laura Humphreys
Dil: İngilizce/ Türkçe altyazılı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

EYMİR NEDEN PAYLAŞILAMADI? / Eymir

55 dk. / Türkiye / 2014
Yönetmen: Yasin Semiz
Dil: Türkçe / İngilizce altyazılı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

TURİSTİN AYAKİZİ / Gringo Trails

79 dk. / ABD / 2013
Yönetmen: Pegi Vail
Dil: İngilizce, İspanyolca / Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

KİMİN UMURUNDA? / Who Cares?

93 dk. / Brezilya / 2012
Yönetmen: Mara Mourão
Dil: Portekizce, İngilizce ve İspanyolca / İngilizce ve Türkçe altyazılı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

BİN GÜNEŞ / A Thousand Suns

28 dk. / Etiyopya / 2009
Yönetmen: Stephen Marshall
Dil: İngilizce / İngilizce, Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

GİYİLMİŞ / Worn Wear

28 dk. / ABD / 2013
Yönetmen: Keith-Lauren Malloy, Chris Malloy, Dan Malloy
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı.
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

KARMA MUTFAĞI / Karma Kitchen

4 dk. / ABD / 2012
Yönetmen: Global Oneness Project
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

SEVA KAFE / Seva Cafe

4 dk. / Hindistan / 2005
Yapım: Go Project Films
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

YEŞİL YUVA PROJESİ / Greenhouse Project

4,5 dk. / Güney Afrika / 2009
Yapım: Go Project Films
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

TORRE DAVID: DÜNYANIN EN YÜKSEK İŞGAL EVİ / Torre David: The World’s Tallest Squat

23 dk. / Venezuela ve İsviçre / 2013
Yönetmen: Markus Kneer, Daniel Schwartz
Dil: İspanyolca, İngilizce/ İngilizce ve Türkçe altyazılı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

BARIŞ MAHALLESİ / Barrio De Paz

17 dk. / Ekvador / 2009
Yapım: Go Project Films
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

 

AKIŞ / Celeritas

4 dk. / ABD / 2014
Yönetmen: Elias Koch, Emmanuel Vaughan-Lee
Dil: İngilizce / Türkçe altyazı
Detaylar ve fragman için tıklayınız

Son Düzenlenme Çarşamba, 05 Kasım 2014 11:38

2014 yılı ekonomik kayıplarının 2014 Bütçesinde ek zam ile karşılanması vb. taleplerle başlattığımız imza kampanyası faaliyetimizin daha da güçlenmesi için 8 Kasım`da konu ile ilgili tüm illerde yapacağımız açıklamalardan önce işyerlerimizde 6-7 Kasım 2014 tarihlerinde takılması için kokartlarımız.

“Tüm Yükseköğretim Emekçilerine İnsanca Yaşayacak Ücret İstiyoruz. Performans Ücretlendirmesine Hayır!” başlıklı metnimize imza vermek için "tıklayınız".

"2014 Kayıplarımızın Ek Zam Olarak Ödenmesini İstiyoruz” başlıklı metnimize imza vermek için "tıklayınız."

 

KOKARTLARI İNDİRMEK İÇİN TIKLATIN

2014 ENFLASYON FARKI KAMU EMEKÇİLERİNE “EK ZAM” OLARAK ÖDENMELİ,

EKONOMİK KAYIPLARIMIZ KARŞILANMALIDIR!

 

         Bir ülkenin gelirlerinin nasıl toplanacağı, toplanan gelirden kimlerin ne kadar pay alacağı önceden belirlendiği bütçeler, hükümetlerin kimin çıkarlarını temsil ettiğini gösteren siyasal metinler olarak bilinmektedir. Yıllardır bütçe gelirleri ağırlıklı olarak halktan toplanan vergilerden karşılanmasına rağmen, bütçe harcamalarında halkın ihtiyaçlarından çok sermayenin ihtiyaçları öne çıkmıştır. 2015 bütçe tasarısı, tıpkı öncekiler gibi aynı ayrımcı mantık ile hazırlanmış ve TBMM’de görüşülmeye başlanmıştır. 

 Hükümet ile Memur-Sen arasında 2013 yılında imzalanan toplusözleşme ile 1 Ocak 2014’te kamu emekçilerine ödenen ve ortalama yüzde 6’ya denk gelen net 125 liralık maaş artışı, gerçekleşen enflasyon rakamlarının çok altında kalmıştır. Hükümetin 2014 enflasyon hedefi yüzde 9,4, gerçek enflasyon ise çok daha fazladır. 2,5 milyon kamu emekçisi, bu yıl ekonomik olarak ciddi ekonomik kayıplarla karşı karşıya bırakılmıştır.

Bugüne kadar her yıl enflasyon farkı alan kamu emekçileri, hesap kitap bilmeyen, en temel matematik bilgilerinden bile yoksun olan Memur Sen’in 2014 yılı için enflasyon farkı talep etmemesi nedeniyle bir kez daha mağdur edilmiş, elektrik ve doğalgaza gelen yüzde 9’luk zam ile yaşadığımız mağduriyet daha da artmıştır.

2014 yılı için enflasyon farkı ödenmeyecek, ek ders ücretleri başta olmak üzere, aile ve çocuk yardımı, doğum ve ölüm yardımı gibi sosyal ödemelerde de 2013 yılı rakamları esas alınacaktır. Sürekli atan enflasyon rakamları nedeniyle yılın ikinci yarısında kamu emekçilerinin satın alma gücü belirgin bir şekilde azalmaya başlamış, artan oranlı vergi dilimi uygulaması kamu emekçilerinin 2014 yılı gelirlerinde yüzde 10’dan fazla erime yaşanmasına neden olmuştur.

Eğitim ve bilim emekçileri olarak, Hükümet ve Memur Sen arasında imzalanan ve şimdiden tarihin en kötü toplusözleşmesi unvanını alan “ihanet sözleşmesi” ile yaşadığımız mağduriyetin ve ekonomik kayıplarımızın karşılanması için;

v  2014 yılı enflasyon farkının ve ekonomik kayıplarımızın “ek zam” olarak ödenmesini ve 2015 bütçesi içinde yer almasını, 

v  Ek dersler başta olmak üzere, tüm ek ödemelerin temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmasını,

v  Artan oranlı vergi dilimi uygulamasına son verilerek, yılın ikinci yarısında maaşlarımızda yaşanan erimenin önüne geçilmesini,  

v  2015 yılı için, son 12 yıl içinde satın alım gücümüzdeki yaşanan azalmayı ve ekonomik kayıplarımızı karşılayacak kadar, adaletli bir ücret artışı sağlanmasını,

v  Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkı önündeki yasal ve fiili engellerin kaldırılmasını ve özgür bir toplu sözleşme düzeni yaratılmasını TALEP EDİYORUZ! 

 İŞYERLERİNDE TOPLANAN İMZALAR 8 EKİM'E KADAR ŞUBEYE ULAŞTIRMANIZ ÖNEMLİDİR.

 

İmza Metnini İndirme İçin Linke Tıklatın

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 05 Kasım 2014 13:25

 

“Tüm Yükseköğretim Emekçilerine İnsanca Yaşayacak Ücret İstiyoruz. Performans Ücretlendirmesine Hayır!” başlıklı metnimize imza vermek için "tıklayınız".

"2014 Kayıplarımızın Ek Zam Olarak Ödenmesini İstiyoruz” başlıklı metnimize imza vermek için "tıklayınız."

 

2014 ENFLASYON FARKI KAMU EMEKÇİLERİNE “EK ZAM” OLARAK ÖDENMELİ,

EKONOMİK KAYIPLARIMIZ KARŞILANMALIDIR!

 

         Bir ülkenin gelirlerinin nasıl toplanacağı, toplanan gelirden kimlerin ne kadar pay alacağı önceden belirlendiği bütçeler, hükümetlerin kimin çıkarlarını temsil ettiğini gösteren siyasal metinler olarak bilinmektedir. Yıllardır bütçe gelirleri ağırlıklı olarak halktan toplanan vergilerden karşılanmasına rağmen, bütçe harcamalarında halkın ihtiyaçlarından çok sermayenin ihtiyaçları öne çıkmıştır. 2015 bütçe tasarısı, tıpkı öncekiler gibi aynı ayrımcı mantık ile hazırlanmış ve TBMM’de görüşülmeye başlanmıştır. 

 Hükümet ile Memur-Sen arasında 2013 yılında imzalanan toplusözleşme ile 1 Ocak 2014’te kamu emekçilerine ödenen ve ortalama yüzde 6’ya denk gelen net 125 liralık maaş artışı, gerçekleşen enflasyon rakamlarının çok altında kalmıştır. Hükümetin 2014 enflasyon hedefi yüzde 9,4, gerçek enflasyon ise çok daha fazladır. 2,5 milyon kamu emekçisi, bu yıl ekonomik olarak ciddi ekonomik kayıplarla karşı karşıya bırakılmıştır.

Bugüne kadar her yıl enflasyon farkı alan kamu emekçileri, hesap kitap bilmeyen, en temel matematik bilgilerinden bile yoksun olan Memur Sen’in 2014 yılı için enflasyon farkı talep etmemesi nedeniyle bir kez daha mağdur edilmiş, elektrik ve doğalgaza gelen yüzde 9’luk zam ile yaşadığımız mağduriyet daha da artmıştır.

2014 yılı için enflasyon farkı ödenmeyecek, ek ders ücretleri başta olmak üzere, aile ve çocuk yardımı, doğum ve ölüm yardımı gibi sosyal ödemelerde de 2013 yılı rakamları esas alınacaktır. Sürekli atan enflasyon rakamları nedeniyle yılın ikinci yarısında kamu emekçilerinin satın alma gücü belirgin bir şekilde azalmaya başlamış, artan oranlı vergi dilimi uygulaması kamu emekçilerinin 2014 yılı gelirlerinde yüzde 10’dan fazla erime yaşanmasına neden olmuştur.

Eğitim ve bilim emekçileri olarak, Hükümet ve Memur Sen arasında imzalanan ve şimdiden tarihin en kötü toplusözleşmesi unvanını alan “ihanet sözleşmesi” ile yaşadığımız mağduriyetin ve ekonomik kayıplarımızın karşılanması için;

v  2014 yılı enflasyon farkının ve ekonomik kayıplarımızın “ek zam” olarak ödenmesini ve 2015 bütçesi içinde yer almasını, 

v  Ek dersler başta olmak üzere, tüm ek ödemelerin temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmasını,

v  Artan oranlı vergi dilimi uygulamasına son verilerek, yılın ikinci yarısında maaşlarımızda yaşanan erimenin önüne geçilmesini,  

v  2015 yılı için, son 12 yıl içinde satın alım gücümüzdeki yaşanan azalmayı ve ekonomik kayıplarımızı karşılayacak kadar, adaletli bir ücret artışı sağlanmasını,

v  Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkı önündeki yasal ve fiili engellerin kaldırılmasını ve özgür bir toplu sözleşme düzeni yaratılmasını TALEP EDİYORUZ! 

 İŞYERLERİNDE TOPLANAN İMZALAR 8 EKİM'E KADAR ŞUBEYE ULAŞTIRMANIZ ÖNEMLİDİR.

 

İmza Metnini İndirme İçin Linke Tıklatın

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 05 Kasım 2014 13:24

Değerli Basın ve Kamuoyuna;

Suriye’de Rojava bölgesinde Kobanê Kantonu günlerdir ağır silahlarla donatılmış IŞİD çetelerinin kuşatması altında onur ve yaşam mücadelesi veriyor. İnsanlık değerlerinin düşmanı IŞİD çeteleri tıpkı Şengal’de olduğu gibi Kobanê’de de vahşi bir katliam gerçekleştirmek için saldırıyorlar. Ağır silahlar, tanklar, toplar eşliğinde sürdürülen bu kuşatmayı bütün dünya izliyor. Kobanê’deki halklar bu saldırılara karşı öz savunma yapıyor. Evlerini, toprağını, canını IŞİD vahşetinden koruyor. Biz de Kobanê’nin bu direnişinin yanında olduğumuzu ilan ediyoruz.



 Kobanê sadece Kürt halkını değil, özgürlükten, barıştan, eşitlikten yana bütün insanları ilgilendiriyor. Çünkü orada IŞİD vahşetine karşı bir insanlık direnişi veriliyor. Bu yüzden 6 Ekim gecesinden beri dünyanın dört bir yanında insanlar Kobanê için ayağa kalktılar. Ülkemizde de Hopa'dan Edirne'ye Samsun’dan Denizli’ye, İzmir’den Diyarbakır’a kadar her yanda yüz binler Kobanê ile dayanışmaya geçti.

Ne var ki, AKP Hükümeti halkın taleplerini anlamak ve yanıtlamak yerine şiddetle bastırmayı seçti. Sokağa çıkma yasaklarıyla, bazı karanlık güçlerin halka ateş etmesiyle, tankların şehir merkezlerine indirilmesiyle 1990’ların karanlığını anımsatan günler yaşadık. Kobanê’yle dayanışmayı boğmak için türlü provokasyonlar hayata geçirildi. Şiddet her gün yükseliyor.


 Herkesin görevi, sağduyuyla hareket etmektir. Şiddetten kaçınılmalı, demokratik ve barışçıl gösteri hakkına saygı duyulmalıdır.

Rojava gibi demokratik, özgürlükçü laik bir bölgenin yok edilip yerine IŞİD katillerinin yerleşmesine göz yumarsak bu yarın dönüp Türkiye’yi vuracaktır. Pakistan’ın son 15 yılda yaşadıklarının bir benzeri Türkiye’de yaşanacaktır. Diğer yandan, Rojava’nın yok edilmesi, Kürt halkında da büyük bir kırılma yaratacak, toplumsal çatışmaları derinleştirecektir.
Hükümet Suriye’ye ve Rojava bölgesine yönelik savaş siyasetine son vermelidir.
Sınır ötesi harekât, tampon bölge, uçuşa yasak bölge gibi müdahaleci planlardan vazgeçilmelidir.
Cihatçı çetelere her türlü silah ve lojistik destek son bulmalıdır.
AKP hükümetinin kışkırtmaya çalıştığı Suriye'ye dönük olası bir emperyalist müdahalenin de karşısında yer alacağız. Bütün Ortadoğu’da çeteci yapılanmalara karşı duracağız.



 Kobanê’deki halklar IŞİD'in vahşice yaptığı saldırılara karşı sadece Kobane'nin değil insanlığın savunmasını yapıyor. Bu destansı direnişin gözü kulağı olan başta Türkiye'de ki sosyalist, devrimci-demokratik kamuoyu olmak üzere dünyanın bir çok yerinde Kobane direnişi sahiplenildi, Kobani'nin sesi oldu. Bu ses dünyanın bir çok yerinde yankısını buldu.


 Türkiye Kobane Dayanışması bileşenleri olarak, bizlerde bu günde "Uluslararası Kobane ile Dayanışma Günü" çerçevesinde dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye çapında il ve ilçelerde Kobane halkının sesi soluğuyuz ve bir kez daha haykırıyoruz. Kobane artık bir kentin değil tüm insanlığın direnişidir. Kobane artık bir coğrafyanın adı değil barış, eşitlik, kardeşlik, özgürlük gibi insani değerlerin adıdır. Bizler insanlığın tüm değerlerinin emperyalist kapitalist sistem tarafından yok edilmeye çalışıldığı bu düzlemde insanlığa bir çoban yıldızı gibi yol gösteren Kobane'nin izinden gitmeye kararlıyız. Kobane insanlığın geleceğidir. Geleceğimizin karartılmasına izin vermeyeceğiz!

KOBANÊ DAYANIŞMASI
Kurumlar Adına
KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Bu Kahvaltı Etkinliği İl Dışından İlimize Yeni Gelen Üyelerimiz Ve Mart 2014 Tarihinde Buyana Sendikamıza Yeni Üye Olan Arkadaşlarla Buluşma Ve Tanışmak İçin Planlanan Bir Etkinliktir. Yaklaşık Olarak 250 Arkadaşımızı Tek Tek Aranıp Davet Edilmişlerdir. Ancak Birçok Arkadaşımız Mazeretleri Nedeniyle, Bu Gün Bizlerle Birlikte Olamayacaklarını İfade Etmiş Olup Süreç İçerisinde Bizlerle Olacaklarını Siz Dostlara Selam Ve Sevgilerini İletmemizi İstemişlerdir.

Emperyal Güçler Orta Doğudaki Enerji Kaynaklarına Kolayca Oluşabilmeleri İçin Beslemeleri Olan İŞİD Aracılığıyla Ortadoğu Halklarına Yönelik Bir Katliam Yaşanmaktadır. Bu Katliamları Kınadığımızı Huzurunuzda Bir Kez Daha İfade Ediyoruz.



 Ülkemizde İse Akp İktidarı Tarafından Desteklenen Ve Gözüne Kar Hırsı Bürünen İşçi Sağlığını Ve İş Güvenliğini Hiçe Sayan İşletmelerde Her Yıl Binlerce Güvencesiz Ve Taşeron Çalışan, Maden, Tarım, İnşaat İşçisi Yaşamını Yitirmektedir. 5 Ay Önce Somada 301 Maden Emekçisi Katledildiğinde Sözde AKP Tarafında Çıkarılan Torba Yasalarla İşçi Sağlığı Ve İş Güvenliği İle İlgili Yasal Düzenlemeler Yapılmıştı. Bizler Biliyoruz ki; Yasalarla Torbalanan İstanbul'daki Asansör Kazasından Yaşamını Yetiren İnşaat İşçilerinin Bedenlerdir. Isparta'daki Trafik Kazasından Yaşamını Yitiren Mevsimlik İşçilerinin Bedenleridir, Ermenek'te Göçük Altından Yaşamını Yitiren Emekçilerinin Bedenleridir. Ermenek'te ve Isparta'da Yitirdiğimiz Emekçileri Saygı İle Anıyor, Acılarını Paylaşıyor, Ailelerine ve Sevenlerine Başsağlığı Diliyoruz.

AKP ve Küresel sermaye, emekçilerin haklarına ve sendikalarına azgınca saldırıyor. Üretim ve istihdam biçimlerindeki değişiklikler, hak ve özgürlüklerin budanması ve sermayenin ideolojik saldırısı karşısında sendikal politikaların ve örgütsel yapıların geliştirilmesi zorunluluğuyla karşı karşıyayız.
Gücünü ve yetkisini üyelerinden almayan, sadece görüşme ve diyaloglarla sorunların çözülebileceğini savunan bürokratik sendikal anlayış çürümeye mahkûmdur. Çalışmalarıyla emekçilerin sorunlarını bilince çıkartan ve farklı statülerdeki emekçileri bir araya getirerek, emekçilerin birleşik mücadelesinin ve ortak örgütlenmesinin yolunu açan sendikal yaklaşımlar, mücadeleye ivme kazandırır ve kazanımlara imza atar. Sendikanın eğitim-örgütlenme ve mücadele perspektifi, üyeleri tarafından yaşam buldukça hedeflere ulaşmak kolaylaşır. Üyelerin sendikal faaliyetlere katıldıkları, kendilerini sendikanın bir parçası olduğunu kavradıkları takdirde, kendi geleceklerinde söz sahibi olmaya karar vermiş olacaklardır. Mücadele tarihimizin de gösterdiği gibi hak ve özgürlükler, yasa ve yasaklardan önce gelir.


 Sendikal yapıları ayakta tutma ve yeni kazanımlar sağlamada, üyenin karar alma süreçlerine katılması sendikamızın itibar ve etkinliğini artırır. Sendikaların gücü üyeleriyle bağının sağlamlığıyla ölçülür. Üyeleriyle bağını iyi kuramamış sendikalar, sayısal büyüklükleri ne olursa olsun sınıf hareketine, sendikal mücadeleye ve demokratikleşme mücadelesine katkıda bulunamazlar. Üyesinden gelen talepleri doğru tespit edemeyen, politikalarını üyelerinin katkısı ve gücü ile oluşturamayan, üyelerine kulak tıkayan sendikalar gün geçtikçe toplumsal rollerini ve güçlerini yitirirler.
Her üyenin işyerindeki tutumu duruşu önemlidir çünkü Sermaye ile emek arasındaki çatışma ve çelişkilerin ilk işaretleri işyerlerinde görülür. İşveren ister özel sermaye ister devlet olsun, çalışma koşullarındaki olumsuzluklar ilk olarak işyerlerinde hissedilir. Ücretlerin düşüklüğü, çalışma saatleri, ayrımcılık, izinler, haksızlık ve baskılar gibi bir dizi sorun önce işyerlerinde açığa çıkar. Adalet ve eşitlik sağlanması, insanca çalışma düzenine kavuşulması isteğinin yarattığı huzursuzluğun, sendikal örgütlenmeye ve ortak mücadeleye evrilmesinde işyeri örgütlenmeleri devreye girer. İşyeri eksenli çalışmalar, sendikal örgütlenmelerin ilk, kalıcı ve geliştirilmesi gereken adımlarıdır.

  Sorunların açığa çıkarılması, çözümlerin geliştirilmesi ve hayat bulmasında atılacak ilk adımlar işyerlerinden başlar. Sendikalar kolektif sorumluluk taşıyanların kolektif bir örgütüdür. Devlet ve işverenden bağımsız, sınıf ve kitle sendikacılığı temelinde örgütlenmiş sendikal yapılar için, üyelerin görüş ve önerilerinin alınması hayati önem taşır. Üyesi ile doğrudan ilişki kuramayan bir sendikanın, süreç içinde üyelerinden kopmaları kaçınılmazdır. Sendikal faaliyetin içselleştirilmesi, sendikanın üyelerden oluşan canlı bir organizma olarak kavranılması, işyeri örgütlenmesinin gücünü ve mücadelenin etkinliğini artırır.


  Üyelerin, sendikalarıyla ve sendikal politikalarla özdeşleşmesi, "sendika benim, sendika biziz" diyebilecek bir noktaya gelmesi, yürütülen mücadelenin etkisi ve kazanımları açısından çok önemlidir.
Sendikasının aldığı kararlarda katılımı sağlanmayan, sendikasına yabancılaşan üyelerin sendikal faaliyetlere, eylem ve etkinliklere katılımı beklenemez. Benzer biçimde sendikal faaliyetlere kuşku ile yaklaşan ve sendikanın ayrı bir yapı olarak kendi hakları için mücadele yürütmesini bekleyen emekçilerin bilincinin dönüştürülmesi zorunluluk olarak bilinir. Sendikamız için büyük önem taşıyan her üye işyeri örgütlenmesi süreci içerisinde yer almalıdır. İşyeri örgütlenmesi, günlük olarak kavranılması ve planlanması gereken kurumsal bir faaliyettir. İşyerlerinde sağlanacak kurumsallaşma, sendikaları güçlü kılmanın önemli adımlardan biridir. İşyeri örgütlenmesi, İşyerinde yürütülen sendikal faaliyetlerin hukuksal temellerinin yaratılması, demokratik ilkelerin işyerinde hayat bulması için yürütülen mücadelenin bir parçasıdır.


İşyerlerinde sendika, üyelerin duruşu ve etkinliği ile ete kemiğe bürünür. İşyeri temsilcileri, o işyerinde çalıştıkları için her zaman emekçilerle iç içedir. İşyerinin koşullarını ve emekçileri yakından tanıma ve gözleme olanağına sahiptir. İşyeri temsilcileri, hem sendika üyelerini hem de üye olmayan emekçileri sendikal politikalarla tanıştırmak ve sendikal faaliyetlerin işyerlerinde etkin bir biçimde yürütüme sorumluluğunu taşır.

 

 

Son Düzenlenme Cumartesi, 01 Kasım 2014 17:43

Bir maden kazası daha yürekleri dağladı. 18 can toprak altında. Bekleyişler inatla ve ısrarla sürüyor.  Acılar ve öfkeler kadınların, çocukların dudaklarından, gözlerinden bir başka yansıyor onları izleyen insan topluluklarına. Kazalara kader diyen bir anlayış karşısında işçi yakınlarının haklarını aramaları, hesap sormaları daha zor ve zahmetli görünüyor.

 

KAZA BÖLGESİNDEN HABERDE, KUŞ DA UÇURTULMUYOR. 

Heyetimizle kaza bölgesine giderken üç kez güvenlik güçleri tarafından durdurulduk. Madenci aileleri ise bir çadıra sığdırılmış onun dışında özellikle gazetecilerle iletişim yapması engellenmeye çalışılıyor.

Polisler, askerler, bakanlar ve korumaları bir başka görüntüye dönüştürmüş kaza bölgesini. Ailelerin gazetecilerle konuşmaları sınırlandırılmış, gazeteciler kaza bölgesini 100 metre öteden görecek bir şekilde konuşlandırılmış, bakanlar kendilerini bir müdürlük odasına atmış yöresel helva ve ekmeklerin tadına bakıyorlar. Konuklara da karınca kararınca ikram ediyorlar. Basına bir bilgi verilecekse arada sırada kaza bölgesini korumaları ile gezen bakanlar veriyor.

 

İŞÇİLERİN ÖLÜMLERİ, ÇALIŞMA KOŞULLARININ İLKELLİĞİ İLE PARALELLİK ARZEDİYOR

Fotoğraf kareleri her şeyi ne kadar anlatır bilemiyorum. Ama karelere yansıyan gerçeklikleri kendi gözlerimizle görünce bu bölgede yan yana dizilmiş diğer madenlerde olduğu gibi insan yaşamı sudan ucuz. İşveren kazanın “doğal afet” olduğunu belirtiyor. Ve bu açıklamaya Soma ve benzer kazaları “kader” diye açıklayan bir iktidarın bakanı tepki gösterebiliyor. Birbirlerinden yok farkları. Al birini, vur ötekine.

 

İşçilerin çalışma ortamlarını gezerken gözümüze çarpan en somut gerçeklik yer üstünün de bir o kadar güvenliksiz olduğudur. İşçiler yer altında ölüme ne kadar yakınsa yerüstünde de bir o kadar yakın.

 

KAZA BÖLGESİNDE İHH

AKP iktidarı basına ve kamuoyuna kaza ile ilgili her türlü çabayı gösterdiğini ifade ediyor. Ama ne ilginçtir ki devlet kaza bölgesinde kendi resmi kurumları ile her türlü ihtiyacı karşılamak yerine İHH üzerinden bazı ihtiyaçları karşılıyor. Kızılay'ın çadırı, İHH’nın TIR Mutfağı. İktidar kendi ile birlikte kaza bölgesine taşıdığı bu tür kurumları daha da meşrulaştırmak çabasında.

 

18 İŞÇİNİN YAŞAMINI ELİNDEN ALAN SUYUN TAHLİYESİNDEKİ DRAM

İşçileri yerin derinliklerinde ölümle buluşturan su çok cılız bir şekilde dışarıya tahliye edilmeye çalışılıyor. Suyun tahliyesi için kullanılan hortumların ucunda anneler, genç kızlar, çocuklar akan suya ağlayarak bakıyorlar. Suyun içinde bir umut arıyorlar. Ama su her geçen dakika daha da koyulaşarak, madenin o karanlık görüntüsünü yansıtarak akıyordu. Çünkü onlarda biliyor akan su, madene yeniden dolan suyu bile tahliye edemeyecek zayıflıkta.

 

ÖLÜMLERİN BİR NEDENİ DE ÖRGÜTSÜZLÜK

Soma, asansör kazası, Ermenek son zamanlarda kamuoyuna da yansıyan işçi ölümlerinin en dramatik olanları. Her ölümlü kaza örgütsüzlüğü yeniden gündeme getiriyor. İşçi sendikaları kazaların ardında zevahiri kurtarmak adına birkaç cılız açıklamayla sözde görevlerini yapıyorlar. Ama onlarda biliyor ki bu işin dolaylı olarak sorumluları da onlar. İşçi sendikaları var olan işçi sayılarını korumanın ötesinde son 10 yılda ciddi bir ilerleyiş kaydetmiş değil. İşçi ücretleri yerinde sayarken, toplusözleşmelerde komik artışlara evet denilirken, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında uzmanlaşmaya çalışılırken, örgütsüz işçilerin örgütlenmesi bir türlü ciddi gündem olamıyor. Bu durum da yeni ölümlere davetiye çıkarılıyor.

 Siyasal iktidardan işçi ölümlerini durdurması için bir beklentimiz yok. Ama İşçi konfederasyonları işçi ölümlerini azaltacak örgütlülüğü devreye sokmadığı sürece aynı derecede olmasa da işçi ölümlerinden dolaylı olarak sorumlu olacaklardır. 31.10.2014

Güven BOĞA

Eğitim Sen Adana Şube Hukuk Sekreteri

(Ermenek Gezi Heyeti Gözlemleri)

 

Son Düzenlenme Cuma, 31 Ekim 2014 09:35

28 Ekim 2014 Salı günü öğle saatlerinde Karaman İli Ermenek İlçesinin Pamuklu köyü mevkiinde bulunan Has Şekerler Madenciliğe ait maden ocağında nedeni yaşanan su baskını sonucu 18 maden işçisi ocaktan çıkamamıştır.

Taşeronlaşma, güvencesiz, sendikasız çalışmanın simgesi haline gelmiş madencilik sektöründe işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarının geldiği nokta işverenin ağzından şu sözlerle ifade edilmiştir: “Kaçarsan kurtulursun.”

Kurdukları taşeron ve güvencesiz çalışma biçimlerine tek kelime etmeyen, bütün suçu ve sorumluluğu işçilere yıkan, ahlak ve normlardan yoksun bu sermaye düzeni daha kaç can alacaktır?

Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Bu çökmüş sistemin hiç bir işe yaramayan mevzuatında göstermelik düzenlemeler yaparak işi geçiştirmeye çalışan, taşeron ve güvencesiz çalışma ilişkilerine tek laf etmeyen bütün kesimler bu cinayetlerin baş sorumlularıdır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini, kanlı birikimlerinin önünde engel teşkil etmeyecek biçimde göstermelik olarak düzenleyenler, bugün “güvenlik kültürü eksik” diye söylevler vermektedir.

Soma katliamının ardından, madenin sahibi olan TKİ’nin tek bir yetkilisinin bile soruşturulmasına izin vermeyenler bugün işçilere suç atmayı bir marifet bilmektedir.

Aslında madencilik sektöründeki gerçekler, denetim raporlarına yansımıştır. 2011 yılında yayınlanan Devlet Denetleme Kurumu raporunda sektöre dair şu çarpıcı tespitler yer almaktadır:

– Risk değerlendirmesi yapılmaması

– Taşeronluk/alt işverenlik uygulaması

– Üretim zorlaması

– Geçmiş kazalardan ders alınmaması

– Grizu riskine karşı önlemlerin yetersiz olması

– Kontrol ve degaj sondajlarının yeterince yapılmaması

– Delme-patlatma işlemindeki düzensizlikler

– Çalışanlarda CO maskesi bulunmaması

– Gaz izleme ve ikaz sistemlerinin yetersizliği

– Havalandırma yetersizliği

– Grizu emniyetli elektrikli cihaz ve ekipmanlar ile ilgili sorunlar

– Nefeslik-kaçamak yolu ile ilgili yetersizlikler

– Tahkimat ile ilgili eksiklikler

– Tahlisiye hizmetleri ile ilgili sorunlar

– Maden işletmelerinde gözetim (iç denetim) hizmetlerinin yetersizliği

– Teknik nezaretçilik vb. işletme içi denetim uygulamaları ile ilgili sorunlar

– Kamu birimleri denetimlerinin etkinsizliği

– Mesleki eğitim ve iş güvenliği kültürü noksanlıkları

Bu tespitlerin yapılmış olmasına rağmen ölümler devam etmektedir. Çünkü ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Başta madencilik ve inşaat sektörü olmak üzere son yıllarda yaşanan iş cinayetleri bu çökmüşlüğün en trajik ve kabul edilemez yüzünü bize göstermektedir.

Ülkemizde; yüksek risk taşıyan, kuralsız ve denetimsiz çalışan, mühendislik bilim ve tekniğinden uzak, teknik elemanın gözetim ve denetimi olmaksızın, tamamen ilkel koşullarda çalışan pek çok maden firması ya taşeron ya da rödovans ilişkileri içinde üretim yapmaktadır. Bu tür işletmeler açısından iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları tamamen maliyet kalemi olarak görülmektedir. Maden firmaları maksimum karı elde etmek için en hızlı ve en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçirme konusunda hiç tereddüt etmemektedirler.

Taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma ilişkileri devlet ve sermaye işbirliğiyle temel birikim politikası olmuştur. İşverenlerin küresel kapitalist sistemde rekabet edebilmeleri ve birikim sağlayabilmeleri açısından ucuz işgücü ve düşük işletme maliyetleri temel önemdedir.

Taşeron ve güvencesiz çalışma biçimlerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarını ortadan kaldırdığını görmezden gelmeye devam edenler,  yaşanan ve yaşanacak cinayetlerin sorumluluğunun hesabını mutlaka verecektir.

DİSK olarak diyoruz ki;  çökmüş bir sistemle bu iş cinayetleri önlenemez.  İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanını temel bir örgütlenme ve mücadele alanı haline getirme kararlılığında olan konfederasyonumuz, son dönemde hükümet ile görüşmelerde ve ILO’nun madencilik sektörüne dair toplantısında sürekli olarak işçi ölümlerinin durdurulması için yapılması gerekenleri ifade etmiştir:

  1. Sorunun temeli taşeronlaştırma, rödovans gibi güvencesiz çalışma ilişkileridir. Başta madenler olmak üzere tüm işkollarında bu ölüm ve sömürü düzenine derhal son verilmelidir.
  2. 6331 sayılı yasayla piyasalaşan işçi sağlığı ve iş güvenliği düzeni çökmüştür. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversitelerin katılımıyla özerk-demokratik bir kurumsal yapı oluşturulmalıdır.
  3. Yasaklarla, barajlarla, baskılarla sınırlanan sendikal örgütlenmelerin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İşçiler ancak örgütlenerek “ölümüne çalışma” dayatmasına karşı durabilir.

Türkiye’de hızla artan iş cinayetlerini durdurmak için yapılması gerekenler bellidir ve DİSK bunları yıllardır ifade etmektedir. Ülkeyi yönetirken işçi sınıfının taleplerini duymayanlar, duymazdan gelenler, gereğini yapmayanlar, bu işçi katliamlarındaki sorumlulukları nedeniyle hesap vermelidir!

Artık yeter! Görmeyen gözler görsün, duymayan kulaklar duysun: Acilen tüm madenleri kamunun işleteceği ilan edilmeli, taşeron düzenine son verilmelidir!

Geleceğimizi karartan, işçileri yok eden bu ölüm düzenine karşı tüm gücümüzle direneceğiz!30.10.2014

 

DİSK-KESK- TMMOB- ADANA TABİP ODASI

 

Kurumlar Adına

Kemal ARSLAN

 

DİSK Çukurova Bölge Başakanı