Çukurova Öğretim Elemanları Derneği, Ankara’da yaşanan katliam üzerine “10 Ekim Ankara: İnsanlığı Koruyalım!” başlıklı “Açık Ders” düzenledi. 

ÇUKUROVA ÖĞRETİM ELEMANLARI DERNEĞİ:

“ŞİDDETİN BİLİNCİMİZİ ELE GEÇİRMESİNE MÜSAADE ETMEYECEĞİZ”

Öğr. Gör. Celal Gürbüz, iletişimci Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu, psikiyatrist Dr. Soner Çakmak ve Doç. Dr. Gonca Karakuş moderatörlüğündeki “Açık Ders” üç başlık halinde gerçekleştirildi:  “Yaşam Hakkı ve Vicdan”, “Şiddet – Demokrasi – Barış”,Yas - Travma ve Rehabilitasyon”. Forumda olayın bazı tanıkları da yaşadıklarını anlattı.

 

Öğrencilerin yanı sıra farklı fakültelerden hocaların da ilgi gösterdiği Çukurova Üniversitesindeki forumda altı çizilen en önemli noktayı, “terör ve şiddetin bilinci ele geçirmeye çalıştığı”, bununla mücadelenin ise bilimden, aydınlanmadan, özgürlüklerden ve demokrasiden geçtiği oldu. “Şiddet ve iktidar haddini bildirmeye başvurur”, “insanlık ve erdem ise kendini bilmekten geçer.”

Öğretmen Ahmet Köte: “Havada Toz Bulutu Oluştu, İnanmak İstemedik”

Adana Eğitim-Sen Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Köte, meydanda yaşananları anlattı: “Birinci patlama… Havada bir toz bulutu. Ses bombası olmalı diye kendimizi avutmaya çalışıyoruz. İkincisi de geliyor. Ortalık kan gölü.”, Kanlı Pazar’a kanlı Ekim ekleniyor”. “Üçüncü bir patlamadan korktuk, kendimizi etkisiz eleman gibi hissettik” diyor. “Ne hale geldik? Cenazenin hangi morgda olduğunu öğrendiğimizde bile, buna bile neredeyse sevindik, cenazemizi bulduğumuza bile sevinir hale geldik” (…) “Önceki gün değerlendirme toplantısı yapacaktık. Birbirimizin yüzüne baktık. Kimsenin konuşmaya cesareti yoktu. Bir süre öyle birbirimizin yüzüne baktık. Sonra dağıldık.”

Laborant Güler CIRLAZ: “Bedeni Bütün Olan Yaralılara Yöneldim”

 

Kızıyla oğluyla birlikte olayın mağduru ve tanığı olan SES Adana Şubesi Kadın Sekreteri Güler Cırlaz da meydanda yaşadıklarını aktardı: “Kızım diye koştum. İnsan bedenlerinin üstünden geçtim. Her taraf parçalanmış beden parçalarıyla doluydu. Birkaç dakika sonra uzuvları parçalanmış, dağılmış olanları görememeye başladım. Sadece bütün olanlara bakmaya başladım. Belki birkaçını kurtarabiliriz diye.” (…) “Ben niye ölenler arasında değildim, ağır bir suçluluk duygusu gibi bir şey, ben niye ölmedim. Arkadaşlarım niye öldü?” (…) “Oysa giderken 100 binler olursak kimse bir şey yapamaz diye düşünüyorduk. Gülerek oynayarak, barış için gitmiştik. İnsanlar iyidir, iyi insanlara bir şey yapmazlar diyorduk”.

 “Artık Et Yiyemiyorum”

 

Soru cevap kısmında, öğrencilerden biri “Artık et kokusuna dayanamıyorum, artık et yiyemiyorum” diye Ankara’daki bombalamadan sonraki hislerini anlattı.

Psikiyatrist Doç. Dr. Gonca KARAKUŞ: “Karşımızdakini Yok Sayabiliyoruz”

 

Doç. Dr  Gonca Karakuş, özellikle “yas” sürecinin nasıl işlediği üzerinde durdu. Bunun birinci aşamasının “inkar” olduğunu, olayın kabullenilememesi olduğunu belirtti. Konya’da maçtaki saygı duruşunda yaşananlar da dikkate alınırsa, psikiyatrist Doç. Dr.  Gonca Karakuş’a göre radikalleşen kişiler, diğerlerini yok sayabiliyor: “Hedeflerimize ulaşmak için karşımızdakini yok sayabiliyoruz. Yaptıklarımızı normal sayabiliyoruz”.

 

Psikiyatrist Dr. Soner ÇAKMAK: “Şiddet, Bilinci Etkisiz Hale Getirir, Travma Yaratır”

Psikiyatrist Soner Çakmak’a göre “Üstesinden gelinemeyecek kadar ağır olan dışsal uyarıcıların etkisine maruz kalma durumunda travma yaşanıyor”. Dr. Çakmak, Ankara’da yaşananlar sonrası belli bazı travmaların yaşanacağını, bunların bir kısmının kalıcı travmalara dönüşebileceğini,  uzman yardımına, rehabilitasyona ihtiyaç olacağını belirtti

 

İletişimci Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu: “Kötü, Kara, Derin Kökleri Var”

Medyanın bu görüntüleri nasıl çekebildiğinin ve verebildiğinin sorulması üzerine İletişimci Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu, “terörün kanın seyirlik hale dönüştürülebildiğini”, “bunun kötü kara derin kökleri” olduğunu ifade etti.

Öğr. Gör. Felsefeci Celal GÜRBÜZ: “Tüm Örgütlü Saldırganlıklar Öğrenilmiştir”

 

Filozof Celal Gürbüz, “hangi gen şiddet yaratır, tüm örgütlü saldırganlıklar öğrenilmiştir” diye bu şiddetin öğrenilmiş-öğretilmiş bir şiddet, öğrenilmiş bir canavarlık olduğunu belirtti. “Şiddetin-otoritenin haddini bildirmeyi,  erdemin kendini bilmeyi esas aldığını”,  “bilinci de kendine bağlayan bir ideolojik durumla, dini ideolojilerle” karşı karşıya olduğumuzu, “bu irrasyonaliteyi yine ancak bilinci öne alarak, rasyonaliteyi, bilimi, vicdanı öne olarak aşabileceğimizi” söyledi.

Öğretim Elemanları: “Özgürlük ve Demokrasi Vazgeçilemez”

 

Katılımcılar; şiddetin Ankara’daki katliamla da sınırlı kalmadığını, hayatın her alanına sirayet ettiğini belirttiler. Toplumun sağlıklı haber alacak kaynak bulamaması, tarafgirlik, sürecin çarpıtılması, yalan yanlış bilgilerin sunulmasının kamuoyunda ayrışma ve çatışmayı daha da şiddetlendirmekte olduğu, bunun da toplumda ciddi travmalara yol açtığı belirtildi.

Türkiye’nin bu travmadan çıkması için insanların daha çok bir araya gelmesi, dayanışma içinde olması ve şiddete karşı daha karalı olması vurgulandı. Demokrasiden başka bir çarenin de olmadığı, özgür bir tartışma ortamının sorunların tespiti ve çözümü için şart olduğu söylendi.

Çukurova Öğretim Elemanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Sedat TÜRKMEN: “Şiddetin Bilincimizi Ele Geçirmesine Müsaade Etmeyeceğiz”

 

 

ÇOED Başkanı Prof. Dr. Sedat TÜRKMEN: “10.Ekim Cumartesi günü Ankara'da Barış Mitingine karşı yapılan bombalı saldırı sonucu maalesef 102 kişi hayatını kaybetti. Bu ve benzeri şiddet/terör olaylarına karşı Üniversitelere hem farkındalık yaratılması hem de toplumun bu ve benzeri olaylar karşısında daha bilinçli ve hazırlıklı olması açısından önemli görevler düşmektedir” “Terörün, şiddetin bilincimizi ele geçirmesine müsaade etmemeliyiz, bu konuda üniversitelere büyük sorumluluk düşüyor. Konunun her yönden açıklığa kavuşturulması için konuşmalıyız, sadece tetikçilerin değil aynı zamanda ana sorumluların bulunması için de mücadele etmeliyiz. Böylece yenilerinin olmasını da engelleriz” şeklinde tüm kamuoyuna çağrıda bulundu.

CENAZELERİMİZE SAHİP ÇIKAN SEYHAN BELEDİYESİNE YÖNELİK  LİNÇ KAMPANYASI BAŞLATANLAR 

HALKA HESAP VERECEKTİR

 

Bizler emek ve meslek örgütleri olarak ülkemizin içine sürüklendiği kaotik ve militarist ortama dur demek istedik. Ülkemizin başkentinde gür bir barış sesi haykırmak istedik.

Bizler emek meslek örgütleri olarak, ülkemizdeki savaş iklimini ve ortamını dağıtmak, kendi var oluş ortamımızı korumak, emeğin haklarıyla barış arasındaki dolaysız irtibatı kurmak üzere bir miting çağrısı yaptık.

Başka ne yapabilirdik ki?

Yangın yerine dönen ülkemizi dıştan seyretmemiz beklenemezdi elbette.

Bir sorumluluk üstlendik.

Ankara’da gür bir barış sesi çıkacak iken bu iradeye bomba konuldu.

10 Ekim 2015’te Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük katliamı başkent Ankara’da gerçekleştirildi.

Dört emek ve meslek örgütünün çağrısıyla düzenlenen Emek-Barış-Demokrasi mitingine yönelik bombalı saldırıda çok sayıda arkadaşımızı, kardeşimizi, canımızı, dostumuzu, sevdiklerimizi yitirdik. Eşimizi, kızımızı, oğlumuzu, yitirdik. Onlarca arkadaşımızın da hastanelerdeki tedavisi sürüyor. Yüreğimiz yanıyor.

Öncelikle tüm basın mensuplarına ve kamuoyuna bir konuyu hatırlatmak istiyoruz. 102 insanımızı, katillerin Ankara’da rastgele seçtikleri bir alanda yitirmedik. O insanlarımızı “Emek-Barış-Demokrasi” mitingi için buluştukları bir alanda gerçekleşen saldırıda yitirdik.

Saldırganların hedefi oldukça açıktır: Hedef emektir. Hedef barıştır. Hedef demokrasidir!

 

 

Bizler acılarımızla cenazelerimizi değişik şehirlerde toprağa verirken, bazı basın-yayın organları başta Seyhan Belediyemiz olmak üzere başka detaylarla ilgilenmiş, bizleri düşman ilan etmişlerdir.

21 Ekim 2015 tarihli Sabah Gazetesinin Güney Ekinde ki başlıkta öne çıkarılan manşet, Ankara’da canlarımızı alan bomba kadar bizleri olumsuz etkilemiştir.

Ankara’da Cenazelerimizi ortada bırakmayan, bir telefon ile Seyhan Belediye Başkanımızın tüm olanaklarını insani yardım kapsamında bizler için seferber etmesinin bedeli bu biçimiyle yapılan haber olmamalıydı.

 

Seyhan Belediye Başkanı Zeydan Karalar ne yapmıştır; 12 Cenazenin başta Adana olmak üzere değişik illere aileleriyle gitmesini sağlamıştır, onlara aş sağlamıştır, çadır, masa, sandalye, başta olmak üzere bir çok insani yardımda bulunmuştur.

Bunu haber yapmayanlar, bu davranışın tüm kurum kuruluşlara örnek olmasını haber yapmayanlar gazeteciliğin etik ilkelerini çiğnemişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üç gün yas ilan ettiği, ölenlere tazminat verilmesinin taahhüt edildiği bir süreçte Seyhan Belediyemize yönelik linç kampanyasını sürdüren basın yayın organlarına buradan sesleniyoruz.

 

 

Bir cenazenin taşınması sırasında birilerinin siyasal simgelerini belirten bayrakları cenaze aracına asmaları irade dışı gerçekleşen bir durumdur. Böylesine bir durumun yaşanmasında rol alanlarla Seyhan Belediyesini aynı noktaya taşıyanlar fotoğrafı gerçekçi okuyamamaktadır.

Sabah Gazetesinin bu tarz haberleri ile kimlere siyasal alan yaratmak istediği ortadadır.

Ama bizler dirimizde ve ölümüzde bizleri yalnız bırakmayanları 10 Ekim sürecinde gördük.

Seyhan Belediye başkanımızın bu onurlu davranışının yanındayız.

Emek ve Meslek örgütleri olarak kendilerine tekrar teşekkür ediyoruz.

Bu ülkede barış sesinin daha gür, daha çoğalan, daha yankılanan bir biçimde çıkmasından “KİM” rahatsız oluyorsa bu haberi ve haberleri yaptıranlarda onlardır.

Biz, emekten, barıştan, demokrasiden yana taraf olarak inisiyatif üslendik. Böyle davrandığımız için bize bir bedel ödetildi.

Yılmayacağız, sinmeyeceğiz, asla geri çekilmeyeceğiz.

Yastayız, isyandayız, unutturmayacağız! 22.10.2015

 

DİSK KESK TMMOB ADANA TABİP ODASI adına

DİSK Genel İş 2 No’lu Şube Başkanı

Hüseyin Yaşar GÜNDOĞDU

 

 

Son Düzenlenme Perşembe, 22 Ekim 2015 13:32

Sendikamıza Yapılan Baskınla İlgili Soruşturmada Takipsizlik Kararı

Sendikamıza Yapılan Baskınla İlgili Soruşturmada Takipsizlik Kararı

Sendikamızın Genel Merkezi’ne 25 Temmuz 2015 tarihinde polis baskını düzenlenmişti. Bu baskına gerekçe olarak gösterilen soruşturmada takipsizlik kararı verildi. Alınan bu karar Sendikamıza ve Konfederasyonumuz KESK’e karşı yürütülen algı operasyonunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu karar, AKP’nin ‘iç güvenlik paketi’ üzerinden, sendikamızı, emek ve demokrasi güçlerini baskı altına amaya ve sindirmeye çalıştığının bir belgesidir. Takipsizlik kararıyla, hukuk dışı bir şekilde yapılan baskın ve soruşturma, daha öncekiler gibi boşa çıkmıştır.

Eğitim Sen her türlü baskıya karşı direnmeye ve özgürlük mücadelesine devam edecektir!

Sendika şube binasında gerçekleştirilen üye toplantısı 10 Ekim Ankara'da katliamda yitirdiğimiz Barış Şehitlerimiz için saygı duruşu ile başladı. Şube yürütme kurulu toplantıya katılan üyelerimize Emek, Barış ve Demokrasi Mitingine yönelik yapılan saldırı sonucu yaşanan katliama yönelik bilgilendirme yapmıştır.

YASTAYIZ, İSYANDAYIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ!

Bizler emek ve meslek örgütleri olarak ülkemizin içine sürüklendiği kaotik ve militarist ortama dur demek istedik. Ülkemizin başkentinde gür bir barış sesi haykırmak istedik.

Bizler emek meslek örgütleri olarak, ülkemizdeki savaş iklimini ve ortamını dağıtmak, kendi var oluş ortamımızı korumak, emeğin haklarıyla barış arasındaki dolaysız irtibatı kurmak üzere bir miting çağrısı yaptık.

Başka ne yapabilirdik ki?

Yangın yerine dönen ülkemizi dıştan seyretmemiz beklenemezdi elbette.

Bir sorumluluk üstlendik.

Ankara’da gür bir barış sesi çıkacak iken bu iradeye bomba konuldu.

10 Ekim 2015’te Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük katliamı başkent Ankara’da gerçekleştirildi.

Dört emek ve meslek örgütünün çağrısıyla düzenlenen Emek-Barış-Demokrasi mitingine yönelik bombalı saldırıda çok sayıda arkadaşımızı, kardeşimizi, canımızı, dostumuzu, sevdiklerimizi yitirdik.  Eşimizi, kızımızı, oğlumuzu, yitirdik. Onlarca arkadaşımızın da hastanelerdeki tedavisi sürüyor. Yüreğimiz yanıyor.

Olayın üzerinden 7 gün geçmesine karşın Başbakanlık kayıplarımızın adlarını açıklayamamıştır. Hükümeti bu skandala son vermeye ve bir an önce katliamda yaşamını yitirenlerin tümünün adlarını kamuoyuna açıklamaya çağırıyoruz.

Öncelikle tüm basın mensuplarına ve kamuoyuna bir konuyu hatırlatmak istiyoruz. 100’ün üzerinde insanımızı, katillerin Ankara’da rastgele seçtikleri bir alanda yitirmedik. O insanlarımızı “Emek-Barış-Demokrasi” mitingi için buluştukları bir alanda gerçekleşen saldırıda yitirdik.

Saldırganların hedefi oldukça açıktır: Hedef emektir. Hedef barıştır. Hedef demokrasidir!

Saraylarını, saltanatlarını kurtarmak için Türkiye’yi kanlı bir sürecin içine çekenlere karşı ülkenin dört bir yanından gelen Türküyle Kürdüyle, Alevisiyle Sünnisiyle, kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla on binler buluştuğu, kucaklaştığı, aynı halaya aynı horona durarak “Emek-Barış-Demokrasi” dediği bu alanın ismi bizim için artık “Emek-Barış-Demokrasi” meydanıdır!

Bilindiği gibi miting DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından düzenlenmiştir.

·         Bu dört emek ve meslek örgütü güvencesiz, kölece, ölümüne çalıştırmaya karşı mücadelenin örgütüdür.

·         Bu dört emek ve meslek örgütü, emeği köleleştirirken doğayı, kentleri yağmalayan sermayeye karşı mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.

·         Bu dört emek ve meslek örgütü ölüme karşı yaşamı, savaşa karşı barışı, düşmanlığa karşı kardeşliği, her türlü ayrımcılığa karşı eşitliği savunan, saflarında ırk-mezhep-cinsiyet temelli ayrımcılığa asla izin vermeyen ilkelere sahiptir.

·         Bu dört emek ve meslek örgütü, kuruluşlarından bugüne toplumsal sorumluluklarından kaçmamış, milyonlara kölelik, ölüm, yağma ve talandan başka hiçbir şey vaat etmeyen baskıcı düzenin karşısında diz çökmemiştir.  İşte bunun için saldırganların, katliamcıların hedefindedir.

Soruyoruz, bu ülkede barış sesinin daha gür, daha çoğalan, daha yankılanan bir biçimde çıkmasından “KİM” rahatsız olabilir? Fail mi arıyoruz? Kim saldırdı bize, fail kim? Onu mu arıyoruz? Fail bellidir. Failin kim olduğu sadece Türkiye’nin değil, dünya halklarının da malumudur! Katliamda kullanılan canilerin kimliklerinin ortaya çıkması ise, işte bu malumun ilanıdır!

Biz, savaşın ortasında barış diyen bir taraf olarak inisiyatif üslendik. Böyle davrandığımız için bize bir bedel ödetildi.

Yılmayacağız, sinmeyeceğiz, geri çekilmeyeceğiz.

10 Ekim 2015 Cumartesi günü 10:04’ten sonra, tesadüfen nefes aldığımız her dakika bu ülkeyi yönetenlerin nasıl bir ülke vaat ettiklerini apaçık göstermektedir.

·         Bombalar patlamadan önce toplanma noktasında neredeyse tek bir polis bile yokken, patlamanın ardından onlarca polis, TOMA eşliğinde ortaya çıkmış, birçok yaralının son nefesi atılan gaz bombaları olmuştur. Yaralılara ilk yardım müdahaleleri gaz bombalarıyla engellenmiştir.

·         Ambulanslar çok geç gelmiştir.

·         Kan anonsu yapanlardan yaralı taşıyanlara kadar herkes hedef gösterilmiştir.

·         Yine patlamadan hemen sonra iktidarın havuz medyası ve Ak-Troller hep birlikte ve neredeyse aynı cümlelerle büyük bir dezenformasyon ve karalama kampanyası başlatmıştır. Bu kampanya çerçevesinde örgütlerimiz ve yöneticilerimiz iktidar sözcüleri, milletvekilleri, havuz medyası ve sosyal medya trolleri tarafından gayet organize biçimde hedef gösterilmiş, saldırı, ilgisiz olduğu açık olan örgütlerle ilişkilendirilerek hedef saptırılmış, halay çeken gençler “bomba şifrecisi” ilan edilmiş, neredeyse ölenlerin suçlandığı bir söylem yaygınlaştırılmıştır.

·         Ülkede yürütmenin başında olan Başbakan’ın açıklamaları, bu ülkede 80 milyon yurttaşın güvenliğinin kimlerin elinde olduğunun ibret verici örnekleri olarak hafızalardan silinmeyecektir. Bu ülkenin Başbakanı Suruç’ta kendini patlatan canlı bombanın ismini vererek “adalete teslim edildiğini” iddia edebilmiştir. Bu ülkenin Başbakanı “Canlı bomba listesi elimizde ama eylem yapmadan tutuklayamıyoruz” diyebilmiştir. Yas ve anma törenlerimize katılan arkadaşlarımız, “makul şüpheli” olarak “önleyici gözaltı” adı altında polisin hedefindeyken canlı bombaların pimi çekmeden tutuklanmamasının itirafı ibret vericidir. Açıklamadan anlaşıldığına göre Türkiye’de şu anda kimliği ve yeri belli olan ancak hükümetin “yakalamadığı” canlı bombalar vardır. Bu bir skandaldır ve yasadışı siyasi bir tutumdur. Bu tutum bütün muhaliflere açık bir tehdittir.

·         Başbakan ve İçişleri Bakanı şu sorularımıza yanıt vermelidir: Emek, Barış ve Demokrasi mitingimize “bombalı saldırı yapılacağı” ihbarının 3 gün önceden geldiği haberleri doğru mudur? Bu katliamda kullanılan kişilerin kimlikleri de haberlerde iddia edildiği gibi ihbar edilmiş midir? Böylesine ciddi bir ihbar neden Tertip Komitesi’yle paylaşılmamıştır? Başta 1 Mayıs olmak üzere yaptığımız birçok eylemi, “ihbarlar yapıldığı” gerekçe göstererek yasaklayanlar, bu kanlı saldırıya karşı neden en küçük bir önlem almamışlardır?

·         Yasımız neredeyse yasaklanmıştır. Cenazelerimiz verilmemiş, Olay yerine karanfil koymamızdan, çeşitli anmalara kadar birçok etkinliğimiz polis engeliyle karşılaşmıştır. Cenazelere soruşturma açılmış, “Yastayız, isyandayız!” diyerek iş bırakan emekçilere yönelik baskılar artmıştır.

·         İlk andan itibaren sosyal medyaya ve daha sonra da medyaya sansür başlatılmıştır.

Ancak ne yaparlarsa yapsınlar gerçeklerin üstü örtülemedi, örtülemeyecek!

Biz bıkmadan, usanmadan tüm ülkeye gerçekleri anlatacağız! Başbakan’ın aslında “yakalamama” konusunda doğru söylediğini, Ankara katliamındaki bombacıların da isimlerinin tespit edilmesine rağmen yakalanmadığını anlatacağız. Gazetelerin haberlerinde ve siyasi partilerin raporlarında dahi ismi geçen kişilerin MİT ve Ankara Emniyet Müdürlüğü de dahil birçok devlet kurumuna çok yakın bir mesafede bu korkunç katliamı gerçekleştirdiklerini herkes bilecek! Reyhanlı, Roboski, Diyarbakır ve Suruç katliamları örtbas edildiği için bu katliamın yaşandığını her yerde anlatacağız! Ankara Katliamı’nda adı geçenlerin Suruç Katliamı ile bağlantılarını hatırlatıp, Suruç ile ilgili Meclis araştırmasını reddedenleri her platformda teşhir edeceğiz!

10 Ekim katliamının üzerinin örtülmesine, Ankara’nın kirli, karanlık dehlizlerine hapsedilmesine izin vermeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun, emek, barış ve demokrasi mücadelemizden geri adım atmayacağız.

Bizler emek ve meslek örgütleri olarak, tüm dost kurumlarla beraber arkadaşlarımızın anısını ve mücadelesini yaşatmak için her zaman bir arada olacağız, her zaman omuz omuza olacağız!

Buradan bir kez daha tüm halkımıza sesleniyoruz! Bu iktidar bu ülkeye sadece savaş, ölüm, baskı, zulüm vaat ediyor! Bu gidişe dur demek sizlerin elindedir! 17.10.2015

Yastayız, isyandayız, unutturmayacağız!                            

 

DİSK, KESK, TMMOB ve Adana Tabip Odası Adına

 

Hasan Emir KAVİ

 

TMMOB Adana İKK Sekreteri

Tüm kadınları katliama karşı sessiz kalmamaya çağırıyoruz!

         10 Ekim’de Türkiye’nin dört bir yanından, kamu emekçileri, işçiler, öğrenciler, işsizler, kadınlar, gençler, çocuklar kol kola, halaylarla, büyük bir coşkuyla, dilimizde emek ve demokrasi talepleri, yüreğimizde barış inancıyla çıkmıştık yola… Çatışmaların ve ölümlerin son bulduğu, eşit, özgür ve demokratik bir ülkede bir arada yaşanabilecek barışı inşa etmek için çıkmıştık yola… Ama emek, barış ve demokrasi mitingimiz vahşi bir katliamla kana bulandı. 105 canımızı kopardı bizden.133 yoldaşımız hala hastanelerde 30 un üzerinde yoldaşımızın durumu ağır. Ülkenin başkentinde Ankara'nın orta yerinde barışın sesini yükseltmek için coşkuyla, şenlikle bir araya gelen emekçiler, gençler, kadınlar açıkça hedef alındı. Barış hedef alındı.

Biz kadınlar biliyoruz ki bu katliamın failleri; 7 Haziran seçimlerinde 400 vekili alarak tek başına iktidar olmayı başaramayan ardından Suruç’ta, Cizre‘de, Diyarbakır’da ard arda katliamlarla ülkeyi kan gölüne çevirip, yaşanan ölümler üzerinden oy arttırma hesabında olanlardır.

 

Biz kadınlar biliyoruz ki bu katliamın failleri; her türlü şiddetle, baskıyla, sokağa çıkma yasaklarıyla, katliamlarla yarattıkları korku atmosferinde kendilerini kurtarma çabasında olanlardır.

Biz kadınlar biliyoruz ki bu katliamın failleri, patlama sonrası bizler canlarımızı kurtarmaya çalışırken, ambulansların olay yerine girmesine izin vermeyen, olay yeri incelemeyi saatler sonra başlatarak delilleri karartan ve hayatta kalabilecek onlarca yaralının gaz bombaları ile canlarını alanlardır.

10 Ekim de yakın tarihimizin en vahşi katliamında 105 canımızı, arkadaşımızı, yoldaşımızı yitirdik. Tüm illerden barışı haykırmaya gelen 29 kız kardeşimizi katlettiler. Bizden koparıp aldıkları bedenlerine rağmen tüm barış şehidi kadınlar burada:

1- Elif Kanlıoğlu

2-Ayşe Deniz

3-Fatma Esen

4-Gülbahar Aydeniz

5-Başak Sidar Çevik  

6-Sezen Vurmaz

7-Emine Ercan,

8-Firdevs Tat Dalmaç

9- Azize Onat

10- Berna Koç

11-Meryem Bulut 

12-Dicle Deli

13-Leyla Çiçek,

14-Ebru Mavi 

15-Gözde Arslan

16-Fatma Karabulut

17- Şirin Kılıçalp

18-Kübra Meltem Mollaoğlu

19- İdil Güneyi 

20-Sevgi Öztekin 

21-Sarıgül Tüylü 

22- Nilgün Sidar

23-Seyhan Yaylagül

24-Aycan Kaya

25-Sevim Şinik

26-Necla  Duran

27-Gülhan Elmascan

28- Dilan Sarıkaya

29- Şebnem Yurtman 

 

Adana’dan Barış için birlikte çıktığımız yoldan 12 can eksilerek döndük. 3 kadın yoldaşımız, mücadele arkadaşımız Gülhan Elmascan, Dilan Sarıkaya ve Şebnem Yurtman… “Kadınlar Savaş İstemiyor” sloganını haykırmak için Ankara’daydı.

 

Barışa gönül vermiş  yüreklerden biriydi Gülhan Elmascan…Öğretmendi, birlikte mücadele ettiğimiz kızkardeşimizdi.. Eşi Yılmaz’la birlikte el ele çıkmıştı bu barış yolculuğuna… Yine el ele uğurladık sonsuzluğa..

Dilan Sarıkaya henüz 22 yaşındaydı. Çukurova Üniversitesi Arkeoloji bölümü öğrencisiydi. Korkunç patlamada, arkadaşının kollarında gördü herkes onu. Taşıdığı barış bayraklarından birinin üzerine yatırıldı oda…Babası “ Yoldaşlarıma selam götür Yoldaşım’ diyerek uğurladı Dilan’ı…

Şebnem Yurtman henüz 23 yaşındaydı.. Mersin Üniversitesi öğrencisi idi. Şebnem bir Türk olarak, Kürtlerin, Arapların kardeşliğini savundu. Kürtlerin uzattığı eli, bir Türk olarak tuttu her zaman…

Üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız ama dimdik ayakta isyandayız. Kaybettiğimiz tüm barış şehidi kadınlara söz veriyoruz; biz kadınlar, korkmayacağız, yılmayacağız ve bu ülke de barışı biz büyüteceğiz.

Bulunduğumuz her yerde iş bırakmaya, okula, iş yerlerine gitmemeye ev işlerini yapmamaya devam edeceğiz. Hayatın her alanında yaşamı kuran biz kadınlar biliyoruz ki, biz hayatı durdurursak hayat gerçekten durur. Hep birlikte hayatı durdurmaya, bu sırada kaybettiklerimizi anmaya çağırıyoruz. Evlerimize, iş yerlerimize, arabalarımıza siyah bezler asıyoruz, yakalarımıza siyah kurdeleler takıyoruz.

 

Ankara’da yaşadığımız katliamın, savaş sürecinin bir parçası olduğunun bilgisiyle, hayatlarımıza yeni bombaların düşmemesi için biz kadınlar barışta ısrar edeceğiz. Hem savaşı hem barışı ağır bedeller ödeyerek yaşadık. Katliamların yaşandığı bu savaş ortamında, bulunduğumuz her yerde savaşa karşı sesimizi yükseltmek için mücadele ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz. Çünkü Suruç’ta, Cizre'de, Silopi'de, Varto'da, Silvan'da, Yüksekova’da ve en son Ankara’da katliamların yaşandığı pek çok yerde savaşın vahşetinin tanıklığını yaptık ve katledildik. Bizi çepeçevre saran onca ölümün karşısında barış, önce barış, illa de barış demek zorundayız.

Şunu çok iyi biliyoruz ki; savaşı durduracak ve onurlu bir barışı inşa edecek en önemli güç biz kadınlarız. Yaşamın ve yaşatmanın yanında, eşit şartlarda ve eşitlik için barışa ses veriyoruz.

Kaybettiğimiz tüm barış gönüllüsü kız kardeşlerimize sesleniyoruz; Mücadeleniz mücadelemiz, barışa olan inancınız inancımızdır. Yitirdiğimiz kadınlar şahsında tüm barış şehitlerini yaşatacak onların umutlarını yeşerteceğiz. Sizin bize vasiyetiniz olan BARIŞ’ı dayanışma gücümüzle, isyanımızla daha da güçlenerek getireceğiz. .Size sözümüz olsun!!

#HayatıDurduruyoruz #Barışhemenşimdi  #Barışaihtiyacımvar

Adana Kadın Platformu adına

Şükran YEŞİL

KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

 

 

Adana Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde üyemiz Fahri ALUÇ vefat etmiştir. Ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

Şube Yürütme Kurulu

Tel:05446355434 

Son Düzenlenme Çarşamba, 14 Ekim 2015 17:40

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi önünde toplanan Adana Tabip Odası ve Çukurova Öğretim Elemanları Derneği başkan ve üyeleri Ankara’daki Barış Mitingine düzenlenen saldırıyı protesto etmek için yakalarına ‘yastayız’ yazılı siyah kurdele takıp, üniversitede bulunan Atatürk Parkına kadar sessiz yürüyüş gerçekleştirdi. 

Eylemde Çukurova Öğretim Elemanları Derneği 2. Başkanı Prof. Dr. Suat Karaaslan burada yaptığı konuşmada, “Barış Mitingi Katliamını Şiddetle Kınıyor, Lanetliyoruz” dedi. Karaaslan şöyle konuştu:

sessiz_ofke_cu (2) “10.Ekim günü Ankara’da BARIŞ MİTİNGİ’ne karşı yapılan bombalı saldırı sonucu; barış isteyen, savaşa hayır diyen, demokratik bir ülke için yürüyen aydınlık yüzlü genç, kadın, erkek, çocuk yüzlerce insan  katledildi. Barış Mitingi katliamını şiddetle kınıyor, lanetliyoruz. Daha önce Diyarbakır, sonra Suruç’ta olduğu gibi meydana gelen benzer olaylarının aydınlatılamaması bu gibi karanlık saldırıların yenisinin gelmesinin önünü açmakta,  yapanları cesaretlendirmektedir. Güvenlik zaafiyeti açık ve nettir.

 

Olayların aydınlatılamaması birçok soru işareti yaratmıştır. Yetkililerin bir an önce olayın sorumlularını bulup yargı önüne çıkartması, ihmali olanların sorumluluk gereği halka hesap vermesi ve gereğini yapması gerekmektedir, bunu bir an önce talep ediyoruz.  Ülkemizde tüm insanların barış ve huzur  içinde kardeşçe demokratik bir ülkede yaşaması için ayrıştırılmadan, birlik ve beraberlik ortamına bir an evvel dönülmesi gerekmektedir. Bu nedenle farklı düşüncelerin ve siyasal görüşlerin serbestçe temsil edildiği, insanların demokratik bir şekilde birbirlerini sükunetle karşıladığı, şiddet ve terörün olmadığı, insanların özgürce yaşadığı  demokratik bir ülke herkesin hakkıdır. Bu dilekler ve talepler  ancak demokratik güçlerin mücadelesi ve ısrarı ile gerçekleşir. Yılgınlık teslimiyet tam da karanlık güçlerin istediği ortamlardır. Bu saldırı demokratik taleplerin, haksızlıklara karşı çıkmanın, en temel insan hakkı olan demokratik protesto hakkının engellenmesine yönelik sinsi bir planın parçasıdır. İnsanların yaşama hakkının elinden alınmasıdır. Her gün terör ve şiddetin yaşandığı gencecik insanların öldüğü bir ülke durumuna geldik. Üniversiteler olarak benzer olumsuz koşullara zamanında gerekli refleksi gösteremediğimizden dolayı bugün yaşanan olumsuzluklarda sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz.  Üniversitelerimize hem farkındalık hem de mağdurlara sahip çıkma sorumluluğu düşmektedir.  Bir an önce bu gidişe dur demeli, Üniversiteler olarak sorunlara çözüm bulma konusunda daha çok çaba harcamalı ve ağırlığımızı koymalıyız. İlk dersimizde öğrencilerimize konunun önemini, barışı ve demokrasiyi anlatarak başlayabiliriz. Barış için, Barış yolunda hayatlarını kaybedenleri gözyaşlarıyla uğurlarken, ardında kalan aile ve yakınlarına sabırlar diliyor; yaralılara acil şifalar diliyoruz.”

 

Çukurova Üniversitesi’ndeki eyleme, CHP Adana Milletvekili Zülfikar İnönü Tümer, HDP Adana Milletvekili Meral Danış Bektaş,Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. H. Neslihan Önenli Mungan, Çukurova Öğretim Elemanları Derneği Başkanı Prof. Dr. Sedat Türkmen, KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Ahmet Karagöz, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

 

 

 

sessiz_ofke_cu (3)


Kaynak:adanaulus

14-15-16 Ekim’de Kokart Takma Eylemi

"ÜZGÜNÜZ, ÖFKELİYİZ, YASTAYIZ VE İSYANDAYIZ"

10 Ekim Ankara Mitingi katliamı sonrası KESK, DİSK, TMMOB ve TTB tarafından 3 günlük yas ve 2 günlük grev ilan edilmiştir. 12-13 Ekim 2015 tarihlerinde yapılan greve tüm illerde yoğun bir katılım olmuş ve katliam her yerde lanetlenmiştir.

 

Katliamın arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılması ve hesap vermesi sağlanana kadar sorumluların peşini bırakmayacağımız bilinmelidir. Katliama tepkimiz sürecek 14-15-16 Ekim tarihlerinde işyerlerimizde "ÜZGÜNÜZ, ÖFKELİYİZ, YASTAYIZ VE İSYANDAYIZ" yazılı kokartları takarak eylemlerimize devam edeceğiz. Kokartlar internet sitemize konmuş, buradan alınarak kullanılacaktır.

14-15-16 Ekim'de İşyerlerimizde Takılacak Kokart

Kokartları aşağıdaki linklerden indirebilirsiniz

Kokart 6×6 için tıklayınız. 

Kokart 8×8 için tıklayınız.

 

Son Düzenlenme Salı, 13 Ekim 2015 16:41

BARIŞ ŞEHİTLERİMİZİ ASLA UNUTMAYACAĞIZ!

         10 Ekim’de Türkiye’nin dört bir yanından, kamu emekçileri, işçiler, öğrenciler, işsizler, kadınlar, gençler, çocuklar kol kola, halaylarla, büyük bir coşkuyla, dilimizde emek ve demokrasi talepleri, yüreğimizde barış inancıyla çıkmıştık yola… Çatışmaların ve ölümlerin son bulduğu, eşit, özgür ve demokratik bir ülkede bir arada yaşanabilecek barışı inşa etmek için çıkmıştık yola… Tıpkı Amasya’dan yola çıkan Hakkı Duran Akalın’ın  ‘’Ankara’daymış barış, alıp getirmek gerek. Ben gidiyorum, kalanlara selam olsun. Getirebilirsem barışı kızıma sefa olsun ‘’ dediği gibi… Ama emek, barış ve demokrasi mitingimiz vahşi bir katliamla kana bulandı. 128 canımızı kopardı bizden.

 

 

 

      “Biz siyasiler ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz, tavrımızı ortaya koymak zorundayız. Çünkü halk size oylarını verirken “benim can güvenliğimi, mal güvenliğimi sağlayacaksın” diye veriyor.”

       Bu sözler cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 ay önce yaptığı bir konuşmadır. Şimdi bizler bu sözlerin sahibi cumhurbaşkanı ve AKP Hükümetine sesleniyoruz. Başkentin orta yerinde on binlerce insanın toplanacağı haftalar önce bilinen Ankara Garı’nda ard arda patlatılan iki bombanın sorumlusu kimdir?

 

        Bizler biliyoruz ki bu katliamın failleri; 7 Haziran seçimlerinde 400 vekili olarak tek başına iktidar olmayı başaramayan ardından Suruç’ta, Cizre‘de, Diyarbakır’da ard arda katliamlarla ülkeyi kan gölüne çevirip, yaşanan ölümler üzerinden oy arttırma hesabında olanlardır.

       Bizler biliyoruz ki bu katliamın failleri; şiddetle, baskıyla, sokağa çıkma yasaklarıyla, katliamlarla yarattıkları korku atmosferinde kendilerini kurtarma çabasında olanlardır.

Bizler biliyoruz ki bu katliamın failleri, patlama sonrası bizler canlarımızı kurtarmaya çalışırken, ambulansların olay yerine girmesine izin vermeyen, olay yeri incelemeyi saatler sonra başlatarak delilleri karartan ve hayatta kalabilecek onlarca yaralının gaz bombaları ile canlarını alanlardır.

      Ve bizler biliyoruz ki;

      Onlar ümidin düşmanıdır.

      Akan suyun

      Meyve çağında ağacın,

      Serpilip gelişen hayatın düşmanı…

   Onlar emeğin, onlar demokrasinin, onlar barışın düşmanıdırlar…

   10 Ekim de yakın tarihimizin en vahşi katliamında 128 canımızı, arkadaşımızı, yoldaşımızı yitirdik.

  Adana’dan birlikte çıktığımız yoldan 13 yürek eksik döndük. Bizden koparıp aldıkları bedenlerine rağmen tüm yoldaşlarımız burada:

Yılmaz Elmascan

Bilgen Parlak

Nevzat Sayan

Rıdavan Akgül

Fevzi Sert

Gülhan Elmascan

Şebnem Yutman 

Dilan Sarıkaya

Gökhan Gökbörü

Hacı Mehmet Şah

Sabri Elmas

Erhan Avcı

Bu yüreklerden biriydi Gülhan Elmascan… Eşi Yılmaz’la birlikte el ele çıkmıştı bu barış yolculuğuna…

 

Yine el ele uğurladık sonsuzluğa…

Bu gün senin okulundayız Gülhan, tüm dostların, yoldaşların, öğrencilerin…  Hepimiz buradayız.

Üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız ama dimdik ayakta isyandayız. Katillerden hesap sormak için buradaydık ve hep burada olacağız.

 

Kimi kez gül kokar ekim

Kimi kez ekim kokar gül

Sen gülüşünle toprağı besle

Yıldızlarda hep gül

Gülhan yoldaş, korkmayacağız, yılmayacağız, affetmeyeceğiz, sana söz senin şahsında tüm barış şehitlerimizin umutlarını yeşertecek ve bu ülke de barışı biz büyüteceğiz.

Mücadelen mücadelemiz, inancın inancımızdır.

10 Ekim katliamını unutmayacağız ve asla unutturmayacağız.

Emek ve demokrasi mücadelemizde daima yaşayacaksın.

 

DİSK – KESK - TMMOB – ADANA TABİP ODASI

Kurumlar Adına

Şükran YEŞİL

 

Eğitim Sen Adana Şube Kadın Sekreteri

Son Düzenlenme Çarşamba, 14 Ekim 2015 15:41