Artık Yeter! Ölümlere Seyirci Kalmayalım, Barışı ve Yaşamı Savunalım!

Artık Yeter! Ölümlere Seyirci Kalmayalım, Barışı ve Yaşamı Savunalım!

AKP’nin 7 Haziran seçimleri sonrasında tek başına iktidarını kaybetmesinin ardından, içeride ve dışarıda savaş politikalarının yeniden devreye girmesinin bedelini ülke olarak en ağır şekilde ödemeye devam ediyoruz. Gerek Başbakan Davutoğlu’nun “Bu vatan için evlatlarımızı feda etmeye hazırız” ifadesi, gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu ülke toprakları şehit kanı ile yoğrulmaya devam edecektir” sözlerinin ardından, savaşın bedelini ülkenin yoksul halk çocukları canlarıyla ödemeyi sürdürmektedir.

Yıllardır şiddet ve baskı politikalarında ısrar ederek, “yurtta barış, dünyada barış” için gereğini yapmak yerine, erken seçimlerde “tek başına iktidar” için gözlerini kan bürüyenlerin “inadına savaş” hırsı yüzünden, gencecik canlar hayatının baharında toprağa düşmeyi sürdürmektedir. Son iki aydır Suruç, Varto, Silopi, Silvan, Cizre ve Yüksekova’da yaşanan çatışmalar sonucunda aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda insan hayatını kaybetmiş, ateş yine düştüğü yeri yakmıştır.

Yarbay Mehmet Alkan’ın kardeşinin cenazesinde söylediği “Düne kadar çözüm diyenler, neden şimdi savaş diyor?” sorusu yanıt beklerken, dün akşam saatlerinde Hakkari-Dağlıca’da yaşanan saldırı sonucunda yine yüreklere ateş düşmüştür. Eğitim Sen olarak hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diliyor, barış ve kardeşliği savunmak yerine, savaşı ve ölümü kutsayanları lanetliyoruz.

Günlerdir yaşanan çatışmalardan “siyasi rant” çıkarmaya çalışanlar “Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz.” sözünü unutmamalıdır. Her gün cenazelerin geldiği, gözyaşlarının sel olup aktığı bir ülkede birilerinin “koltuk hırsı” uğruna, inadına savaş çığırtkanlığı yapmasını ve daha çok ölüm istemesini kabul etmek ya da onaylamak mümkün değildir.

Türkiye’de yaşayan ve halkların kardeşliğine inanan kesimler yıllardır benimsenen çözümsüzlük politikaları nedeniyle ağır bedeller ödemiş, telafisi mümkün olmayan acılar yaşamıştır. Bugün yaşanan ölümlere “Artık yeter!” demenin vakti gelmiştir. Barışa sahip çıkmak, ölümü değil yaşamı savunmak, silahların yerine demokratik siyasetin konuşması için ısrarcı olmadıkça daha büyük acıların yaşanmasının önüne geçilemez. “Artık Yeter! Ölümlere Seyirci Kalmayalım, Barışı ve Yaşamı Savunalım!”

Hepimizin başı sağ olsun…

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu

Son Düzenlenme Pazartesi, 07 Eylül 2015 15:08

 

Basına ve Kamuoyuna;

Adana Saimbeyli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne skandal atama.

Saimbeyli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne vekâleten yeniden atanan Yusuf Akpolat'ın torpili kimler?

Bu atamayı yapan ve yaptıranların yaklaşımı aslında ülkedeki eğitim sisteminin geldiği acı tablonun sorumlusu zihniyeti de göstermektedir.

 

Saimbeyli İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili Yusuf AKPOLAT'ın yaptığı birçok uygulama ile ilgili geçtiğimiz yıl ön inceleme ve soruşturma açılmış, bir kısmı sonuçlanmış, bir kısmı devam etmektedir. Bu soruşturmalarda belgelere dayalı birden çok görevi kötüye kullanma, devleti zarara uğratma, yüklenicilerle işbirliği yaparak gerçeğe aykırı belge düzenlemek, ihale mevzuatına aykırı iş yapmak suçları tespit edilmiş, Feke Cumhuriyet Başsavcılığı’na yetkililer tarafından suç duyurusunda bulunulmuştu.

 

Soruşturmayı yürüten müfettişler; bitirdikleri soruşturma sonucu, Yusuf AKPOLAT'a görevden alma teklifi ve çok sayıda disiplin cezası vermişlerdir.

 

Ayrıca Saimbeyli İlçe Kaymakamı Bedirhan İMAMOĞLU, Adana Valiliği’ne görüş yazısı göndermiş ve adı geçen kişinin İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili olarak görevlendirilmemesini istemiştir.

Bu nedenle kaymakam GÖREVDEN ALINMIŞ, 27.07.1015 tarihinde Yusuf AKPOLAT İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili olarak görevlendirilmiştir.

 

Yaptıkları hukuksuz uygulamalar, işledikleri suçlar belgeli olan böyle birinin arkasındaki siyasi güç nedir? Nasıl bir siyasal zihniyetle karşı karşıyayız? Kaymakam görevden alınıyor. Şikâyet ve soruşturma sonuçları, işlenen suçlar yok sayılıyor, bu şahıs korunuyor.

 

Böyle bir skandal ve hukuksuzluk eğitim tarihinde görülmemiştir.

Ülkede siyasal çevrelerin yolsuzlukları ile ilgili yapılan baskılara, yağdırılan cezalara, siyasileri ve yakınlarını korumak için, başta bağımsız, ilkeli basın ve basın çalışanları olmak üzere tüm duyarlı toplumsal kesimler üzerinde estirilen baskılara bakıldığında bu durumu yadırgamamak gerekiyor. Ancak böyle bir şahsiyetin de eğitim yöneticisi olmasını asla kabul etmiyoruz.

 

Adana İl Milli Eğitim Müdürü’nü ve Adana Valisi’ni göreve davet ediyor, bu görevlendirmeyi derhal iptal etmelerini ve işlenen suçlarla ilgili işlemlerin derhal yapılmasını istiyoruz. “ALIN BU ADAMI” diyoruz.

Yeni eğitim öğretim yılının başlayacağı bu günlerde onlarca eğitim sorunu varken, yerelde yapılan açıklama ve girişimlerin hem İl Milli Eğitim Müdürlüğü hem de Valilik tarafından değerlendirilmemiş olmasını ve konunun sendikamız genel merkezine kadar taşınmak zorunda kalınmasındaki sorumluların tutumlarını yadırgıyor; bu konuda gerekli çalışmalar yapılmadığı taktirde konuyu Milli Eğitim Bakanlığı’na taşıyacağımızı belirtiyoruz.

mehmet akarsubaşıEkler: Konuyla ilgili belgeler ektedir.                        

Eğitim Sen Genel Merkez Yürütme Kurulu Adına

Ahmet KARAGÖZ

 

Şube Başkanı

Son Düzenlenme Cumartesi, 05 Eylül 2015 11:52

 

Rojavalı çocuklar eğitim hakkını kullanamıyor

Adana’nın Karataş ilçesine bağlı Tuzla ve Karagöçer köyü civarına yerleşen Rojavalı Kürt mültecilerin çocukları eğitim göremiyor. IŞİD saldırılarından kaçarak Türkiye’ye gelen ailelerin çocukları, hiç okuma yazma bilmiyor. Çoğu Kobanê’nin köylerinden gelen mültecilere geçici koruma kimlik belgesi verilmesine rağmen devlet çocukların eğitimi ile ilgilenmiyor. Bu soruna bir çözüm bulunamazsa tarımda ucuz iş gücü olarak görülen mültecilerin yoksullukları çocuklarına miras kalacak.

SAVAŞ MAĞDURLARININ SON DURAĞI

Ülkemizde içeride ve dışarıda savaş tamtamları çalarken Karagöçer, savaşın emekçilere ölüm, yoksulluk, tutsaklık ve göç getirdiğini gözler önüne seriyor. Karagöçer, savaşın sonuçlarını en ağır şekilde yaşayanların son durağı olmuş durumda. ‘90’lı yıllarda asker baskısı ile köyleri boşaltılan Şırnaklıların yerleştiği Karagöçer’de, 20 yılı aşkın süredir tarım işçiliği yaparak yaşayan vatandaşların birçoğu yaşamlarını sürdürdükleri çadırlarda doğdu, burada büyüdü, evdendi ve çocuk sahibi oldu. Kendi topraklarını terk etmek zorunda kalarak Türkiye’deki savaşın sonuçlarını ağır bir şekilde yaşayan Kürt vatandaşların yaşadığı Karagöçer son yıllarda IŞİD zulmünden kaçan Kobanêli ailelerin de evi oldu. Bir su kanalının iki yakasında kurulan etrafı sazlarla çevrelenerek yapılmış çadırlardan oluşan yerleşim yerinin bir bölümünde Kobanêli aileler var. Çadırların arası çocuklarla dolu. Birçoğu okul çağına gelmiş olan çocuklar oynarken, su taşırken görülüyor. Tarım işçiliği yaparak hayatını kazanan ailelerin çocukları anne babaları işe gittiği zaman kendilerinden küçük kardeşlerine bakıyor. Çocukların tamamı okula gitmek istediklerini söylüyor. Aileler de çocuklarının okula gitmesini istiyor ama bugüne kadar bunun nasıl olacağını hiç düşünmemişler.

ÇOCUKLAR TEMEL HAKLARINDAN MAHRUM

Eğitim Sen Adana Şubesi Eğitim Sekreteri Emine Soncu ve Hukuk Sekreteri Mehmet Akarsubaşı konuyla ilgili köyde Rojavalı ailelerle görüştü. Arap çocukların gittiği okulların sayısının arttırılmasını ve Türkiye’de hiç okula gitmemiş olan Rojavalı çocukların da benzer şekilde Türkiye’de eğitim görebilmeleri için bir ön çalışma yaptıklarını anlatan Eğitim Sen’liler bu çalışmayı derinleştirerek kamuoyuna sunacaklarını ve devletin ilgili kurumlarına ileteceklerini ifade etti.

Yaptıkları gözlemi aktaran Eğitim Sen Adana Şubesi Eğitim Sekreteri Emine Soncu, gördük ki Rojava’dan gelen çocuklar temel insan hakkı ve çocuk hakkı olan eğitimden mahrumlar. Yapılan çalışmada Suriye’de eğitime başlayan çocukların da yetersiz Arapçalarından dolayı ve ana dillerinde eğitim almadıkları için Arapça okuma yazmada sıkıntılı olduklarını tespit ettiklerini aktaran Soncu, Türkiye’de de Kürtçe eğitimin olmadığını ifade etti. Sadece Karagöçer’de eğitim hakkını kullanamayan 30-35 öğrenci ve aileleri ile görüştüklerini, bu sayının Adana’da daha fazla olduğunu dile getiren Soncu, Valilik ve MEB ile raporu paylaşıp çözüm üretilmesi konusunda ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti.

Temel gıda ihtiyaçlarını bile karşılayamayan ailelerin eğitimi hiç düşünmediğinin çalışmalarında da ortaya çıktığını kaydeden Eğitim Sen Adana Şubesi Hukuk Sekreteri Mehmet Akarsubaşı,  “Kobanê’den gelen bir annenin ‘Biz hiç eğitimi düşünmedik. Siz bizim gözümüzü açtınız’ demesi bunun ifadesidir” dedi.  Ortalama iki yıldır burada kalan ailelerin çocuklarının ne Arapça ne de Türkçe bildiğini aktaran Akarsubaşı, “Burada da Kürtçe eğitim yok. Suriye’de Arapça eğitim dayatılan bu halka kırk katır mı satır mı dayatması yapılıyor” şeklinde konuştu.

Volkan PEKAL
Evrensel

Adana

Son Düzenlenme Perşembe, 03 Eylül 2015 13:53

Bilindiği üzere 31 Ağustos 2015 tarihli Resmi Gazete’de tüm kamu kurum ve kuruluşlarında bazı istisnalar haricindeki naklen veya açıktan atamaları durduran Başbakanlık Genelgesi yayımlanmıştır. Genelgenin yayımlanma nedeni çok açıktır. Bugüne kadar yapılan atamalarda temel kriteri “kapı kulu” yaratmak ve dolayısıyla kadrolaşmak olan AKP, seçimlere kadar bürokrasideki kontrolünden taviz vermekten kaçınmak ve her şeyi kendi iradesine bağımlı kılmak istemektedir.

Ancak, “Ben yaptım oldu!” mantığıyla yürürlüğe konulan genelgenin özellikle yükseköğretim alanındaki sonuçları açısından telafisi mümkün olmayacak zararlara neden olacağı hiç düşünülmemiştir. Zaten genelgeyi kaleme alanların böyle bir derdi de bulunmamaktadır.

Özellikle “yurt dışı” görevlendirme kararı bekleyen çok sayıda akademisyenin bu genelge ile mağdur olacağı çok açıktır. Genelgenin yürürlüğe girmesinden önce “görevlendirme kararı” alanlar ile genelgenin yayımlanmasından sonra alınacak kararlar arasında böylesine eşitsiz bir durum yaratılması kabul edilemez.

Başka bir sorun ise araştırma görevlileri, uzmanlar ve yardımcı doçentler için geçerlidir. Genelgede istisnai atamalar arasında sayılmayan bu statülere yapılacak atamalar da durdurulmuştur. Belirtmek isteriz ki özellikle ÖYP atamalarının durdurulmuş olması, kimi adaylar açısından olası mağduriyetleri engelleyebilecek niteliktedir. Ancak mağduriyetleri engelleyebilecek nitelikte olmasının nedeni, genelgenin yazım amacından çok YÖK’ün sorumsuz yaklaşımıyla doğrudan ilgilidir.

Çünkü ÖYP atamaları için getirilen “alan sınavı” uygulamasına dair yargı kararı beklenmeden sınavlar yapılmaktadır. Yargının “alan sınavı” uygulamasını iptal etmesi durumunda bu sınav sonucuna göre yapılacak atamalar hukuksuz olacak ve çok sayıda aday mağdur edilmiş olacaktır.

Yardımcı doçentlik kadrosuna yapılacak atamaların durdurulması ise akıl alır gibi değildir. Çünkü doktorasını bitirmiş ve kadro bekleyen çok sayıda akademisyen bulunmaktadır. Kaldı ki hali hazırda YÖK ve üniversite rektörlükleri de bu kadroları istedikleri kişilere keyfi biçimde dağıtmaktadır. Dolayısıyla yardımcı doçent atamalarının durdurulmuş olmasının da akla ve hukuka uygun hiçbir yanı yoktur.

Eğitim Sen olarak altını çizerek belirtmek isteriz ki “Ben yaptım oldu!” mantığıyla yönetildiğimiz her geçen günün yaşamlarımızı daha büyük çıkmazların içine sürüklediği artık büyük ve yakıcı bir gerçektir. Demokrasi ve barışın toplumsal yaşamımızın her köşesinde hayati bir ihtiyaç haline geldiği bugünlerde, tüm kontrolü kendi elinde tutmak isteyenlere, yaşam hakkımız başta olmak üzere en temel haklarımızı dahi AKP’nin iki dudağının arasına sıkıştıran düzenlemelere karşı başta Meclis’te grubu olan siyasi partiler olmak üzere tüm demokrasi güçlerini sorumluluğa ve göreve davet ediyoruz. Yukarıda ifade ettiğimiz ve çalışma yaşamında yerleşmiş uygulamaların dahi Başbakan’dan “izin alınacak”  konular arasında bulunmasının akla ve hukuka uygun hiçbir gerekçesi olmadığının bilinmesini istiyoruz.

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu

Örgütlenme Çalışmalarımız Devam Ediyor.
Örgütlenme çalışmalarımız kapsamında Yüreğir Rehberlik ve Araştırma Merkezinde Seda Kılar ve Çağrı Evyapan arkadaşlarımız üye olarak aramıza katılmışlardır. Mücadelemize güç katan arkadaşlarımıza hoşgeldiniz diyoruz.

 

Adana’da Barış yürüyüşüne polis engeli

Adana'da 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla yapılmak istenen yürüyüş polis barikatları ile kesildi. Barış Blok'u nun çağrısıyla İnönü Parkı'nda bir araya gelen vatandaşlar polis ablukasına alınarak parktan çıkarılmadı. 

Emniyetle görüşen HDP Adana Milletvekilleri Meral Danış Beştaş ve CHP milletvekili İbrahim Özdiş yürüyüş yapmanın anayasal hak olduğunu belirterek polisin suç işlediğini söyledi. Ancak emniyet yapılmak istenen yürüyüşün 2911e aykırı olduğunu iddia ederek Parkı çevreleyen çevik kuvveti çekmedi. Kitle polisin tavrına sloganlarla cevap verdi. Kitle içerisinden atılan hırsız katil Erdoğan sloganının ardından Adana Emniyetinin yasa dışı slogan atılıyor şeklinde anons yapması dikkat çekti. 

Park içerisinde yapılan eylemden konuşan HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş kendilerinin barışı kendi önlerini kesen polisler için de istediklerini belirterek "bizim tavrımız nettir. Biz ne gerilla ne de polis, asker cenazesi gelsin istiyoruz"dedi. AKP'nin savaş ilanını seçimden önce dolma bahçe mutabakatını bozarak yaptığını dile getiren Beştaş, barışta ısrar edeceklerini söyledi. 

HDP Adana Milletvekili Rıdvan Turan bu savaşta ısrar edenin recep Tayyip Erdoğan olduğunu belirterek halk barış istiyor. Sizin devrinin artık kapandı barışın hukukun devri açıldı"dedi. Erdoğan'a seslenen Turan bu ülkede bedeli ne olursa olsun barış ve demokrasi egemen olacak dedi.

CHP adana Milletvekili İbrahim Özdişin yaptığı konuşmada: "iktidarın valisi olanların engeline uğradık. Adana valisi halkın devletin valisi ol. İktidarın değil. Mili irade deyip 7 Haziran'da çıkan milli iradelere saygı göstermedi. Barıştan yana olanlar kasımda sarayı yıkacak. 1 Kasımdan sonra barış türküleri söylenecek" dedi. (Adana/EVRENSEL)

 

 

 

 

Barış özleminin, özellikle son yıllarda Ortadoğu merkezli savaşın ve emperyalist işgallerin, Türkiye içinde ve dışında çatışmaların artmasıyla birlikte daha da artığı bir dönemden geçiyoruz. Bu yıl 1 Eylül Dünya Barış Günü, Ortadoğu’da şiddetlenen çatışma ve katliamların, Türkiye’de yeniden kışkırtılan çatışma ortamı sonrasında yaşanan ölümlerin, baskı, şiddet ve fiili sıkıyönetim uygulamalarının yaşandığı bir döneme denk geldi.

1 Eylül Dünya Barış Günü Kutlu Olsun!

Kamu emekçilerinin başta iş güvencesi olmak üzere, mevcut olan birçok kazanılmış hakkının ortadan kaldırılması için gece gündüz demeden çalışanlar, bir taraftan işçi ve emekçilerin sofrasındaki ekmeği daha da küçültmek için peş peşe adımlar atarken, diğer taraftan içeride ve dışarıda benimsediği savaş politikaları ile bizleri ve ülkemizi sonu görünmeyen bir karanlığın içine doğru bütün gücüyle itiyor.

Türkiye’de savaştan, silahlanmadan rant uman kesimler, barışı savunmak yerine sürekli çatışma ve savaş çığırtkanlığı yapıyor. Yıllardır şiddet ve baskı politikalarında ısrar edenlerin, “yurtta barış, dünyada barış” için mücadele etmek yerine, “içeride savaş, dışarıda savaş” politikasının benimsenmesinin bedelini, bu ülkenin gençleri, AKP’nin seçim hesaplarına kurban edilerek, yaşamlarının baharında ölüme gönderilerek ödüyor.

Türkiye’nin belli il ve ilçelerinde fiilen sıkıyönetim ilan edilmiş, toplumsal yaşamın bir bütün olarak güvenlik güçlerince kuşatılmasıyla sivillere yönelik infazlar yaşanmaya başlanmıştır. Son iki ay içinde öldürülen çocukların, hayatının baharında toprağa düşen gençlerin aileleri, yakınları başta olmak üzere, Türkiye’de yaşayan bütün halkların “acil barış” talepleri dikkate alınmalıdır.

Devletin görevi çocukları ve gençleri ölüme göndermek değil, onları her ne pahasına olursa olsun yaşatmaktır. Demokratik, insan hak ve özgürlüklerine saygılı bir devlet, içeride ve dışarıda barışçıl bir siyaset izleyen Türkiye özlemi ve mücadelesi güncelliğini hala korumaktadır.

Sendikalarımız ve emek mücadelesi yürüten biz eğitim ve bilim emekçileri açısından barış mücadelesini, tüm diğer alanlarda yürütülen mücadelelerden ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Barışın, kardeşliğin ve demokrasinin hayat bulmadığı ülkelerde, emekçilerin var olan haklarını koruması ve yeni haklar kazanması söz konusu olamaz.

Savaşların, işgallerin yoğunlaştığı, farklı milliyetlerden ve mezheplerden halkların birbirine karşı kışkırtılmaya çalışıldığı bugünlerde biz eğitim ve bilim emekçilerine düşen görev, bugünümüzü ve geleceğimizi yakından ilgilendiren bu gelişmelere seyirci kalmak değil, emek, barış ve demokrasi mücadelesini güçlendirmek, baskılara ve zorba yönetim anlayışına karşı çıkmak olmalıdır.

Demokrasi, yalnızca siyasi ve ekonomik hak ve çıkarlarımızın gelişmesi değildir. Emek mücadelesinin güçlenmesi, sorunlarımızın kalıcı olarak çözülmesi, kadınlar üzerindeki her türlü baskının engellemesi, çalışma yaşamında, eğitimde, sağlıkta, tüm ekonomik ve sosyal sorunlara yönelik halkçı çözümlerin yaratılması için mücadele, savaş ve şiddet politikalarına karşı yürütülen mücadeleden ayrı değildir.

Eğitim ve bilim emekçileri olarak savaşa karşı demokrasi ve barış için birleşmek dışında bir seçeneğimiz yoktur. Çünkü demokrasiyi kazanmak, Kürt sorununun barışçıl temelde ve eşit haklar temelinde çözüme kavuşması, tüm inançların özgürce yaşanabilmesi, emekçilerin hak arayışlarının önündeki tüm engellerin kaldırılması, “gündüzleri işsiz gezilmeyen, geceleri aç yatılmayan” bir Türkiye yaratılması hedefine bir adım daha yaklaşılması demektir.

Türkiye’nin içine itildiği şiddet sarmalından bir an önce çıkabilmesi için savaş çığırtkanlarına karşı barış mücadelesini güçlendirmenin önemi ortadadır. Çünkü barışı kazanmak, eşitliği ve demokrasiyi kazanmanın ön koşuludur.

Türkiye halklarının yıllardır özlem duyduğu, silahların tamamen susup siyaset konuşulduğu, gerçek anlamıyla halklar arasındaki barış ve kardeşlik duygularının güçlendiği bir ortamın yaratılması gerekmektedir. Bugün silahların susması ve şiddetin sona ermesi, savaştan beklentileri olan barış düşmanları dışında toplumun tüm kesimlerinin ortak beklentisidir.

Silahların ve savaşın konuştuğu yerde ne barış, ne demokrasi, ne ekmek, ne de özgürlükten söz edilebilir. Bu nedenle eğitim ve bilim emekçileri olarak, herkesi savaşa ve ölümlere karşı sesimizi yükseltmeye, demokrasi ve barış için birleşmeye ve birlikte mücadele etmeye çağırıyor, Türkiye ve dünya halklarının 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutluyoruz.

Bilim ve Sanat Merkezlerine Öğretmen Seçme ve Atama Kılavuzu Yayımlandı

     Bakanlığımıza bağlı Bilim ve Sanat Merkezlerinin öğretmen ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak öğretmen alımı yapılacaktır.  Atamalara ilişkin başvurular 1 -7 Eylül 2015 tarihleri arasında bakanlığımızın mebbis.meb.gov.tr adresinden alınacaktır. Belirlenen atama ölçütleri ve mevzuat hükümleri atama kılavuzunda bulunmaktadır. Bilim ve Sanat Merkezlerine Öğretmen Seçme ve Atama e-Kılavuzu’nda belirtilen hususlarda yer alan açıklamalar doğrultusunda iş ve işlemlerin 7 Eylül 2015 Pazartesi günü mesai bitimine kadar yapılması gerekmektedir.

 

      Bilim ve Sanat Merkezlerine Öğretmen Seçme ve Atama Kılavuzu´nu indirmek için tıklayınız.

 

 

Son Düzenlenme Salı, 01 Eylül 2015 14:37

Savaşa Hayır

EĞİTİM SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ KONFERANS DİZİSİ

EĞİTİM SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ KONFERANS DİZİSİ

 

Konu: “Dershane ve Eğitim Sorunları”

Konuşmacı: Prof. Dr. Adnan GÜMÜŞ

Tarih: 25 Ağustos 2015 Salı 

Saat: 17.00

Yer: Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi

 

Konu: “Üniversite ve Bilimde Dünyada ki Yerimiz”

Konuşmacı: Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ

Tarih: 26 Ağustos 2015 Çarşamba  

Saat: 17.00

Yer: Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi

 

Konu: “Kreş ve Anasınıfı Eğitiminde Durumumuz”

Konuşmacı: Prof. Dr. Yaşare Aktaş ARNAS

Tarih: 27 Ağustos 2015 Perşembe  

Saat: 17.00

Yer: Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi

 

Konu: “Suriye’li Çocuklar Kayıp Bir Kuşağa Dönüşmemesi İçin

Acil Eğitim Önerileri”

Konuşmacı: Prof. Dr. Adnan GÜMÜŞ

Tarih: 28 Ağustos 2015 Cuma

Saat: 17.00

 

Yer: Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi