Değerli Basın
Hükümet 23 Mayıs’ı Görmezden Gelemez!
23 Mayıs grevindeki talepleri görmeden alınacak kararlar artık meşru ve hukuki değildir. Kamu emekçilerinin grevi ile daha ilk uygulama girişiminde hukuken de fiilin de hiçbir dayanağı kalmayan grevsiz toplusözleşme düzeni kadük hale gelmiştir.
Kamu emekçilerinin net biçimde verdiği bu mesaj AKP hükümeti tarafından görülmek zorundadır. 23 Mayıs grevi ile temel taleplerini bir kez ortaya koyan, ülke genelinde kamu emekçilerinin %90’ından fazlasının katılım sağladığı bir grevi görmezden gelinirse ortaya çıkacak tepki ve eylemlerin sorumluluğu da AKP hükümetine aittir.
AKP hükümetini Kamu Görevlileri Hakem Kurulu ile devam edecek süreci baskılamaya dönük girişimlerine son vermesi konusunda uyarıyoruz.
Yaşanan enflasyonun da gerisinde kalan ekonomik ve sosyal talepleri en meşru hakları iken; Başbakanın memurları çeşitli kesimlerle karşı karşıya getiren açıklamaları ve yaklaşımları kamu emekçilerinde büyük tepkiye neden olmaktadır.
Özellikle Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan kanal kanal gezerek, “kaynak yok, ilave zam verirsek bütçeye 25 milyarlık TL’lik ek bir yük getirir bu durumda da vergileri artırmak zorundayız” diyerek gerçekleri çarpıtmaktadır.
Oysa bu ülkede yaşayan herkes vergi yükünün büyük bölümünün işçi ve emekçilerin sırtında olduğunu bilmektedir. AKP hükümetinin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana kesintisiz bir biçimde yaptığı “kopyala-yapıştır” bütçelerde gelir beklentisinin büyük bölümünü çalışanların ödediği gelir vergisi ve dolaylı vergilere dayanmaktadır. Bu tablo 2012 yılı bütçesinde de değişmemiştir. Bu durumu vergi kalemlerindeki büyüklüklere bakarak görebilmek mümkündür.
Gelir Vergisi |
53,8 milyar TL |
Kurumlar Vergisi |
27,2 milyar TL |
Dâhilde Alınan KDV |
33,6 milyar TL |
İthalde Alınan KDV |
53,9 milyar TL |
Özel Tüketim Vergisi |
70,6 milyar TL |
Motorlu Taşıtlar Vergisi |
6,7 milyar TL |
BSMV |
4,5 milyar TL |
2012 yılı bütçesinde de gelir vergisi ve dolaylı vergiler toplam vergi gelirleri içinde aslan payını oluştururken, Özel Tüketim Vergisi 70,6 milyar TL tutarı ile en büyük kalemi oluşturmaktadır. Ayrıca, faiz harcamalarının bütçe içindeki payına koşut olarak, kamu hizmetlerine ayrılan kaynaklar sadece görüntüde artmakta, kamu yatırımları açısından bakıldığında ise sürekli olarak küçüldüğü görülmektedir.
Diğer taraftan hükümet, istihdama kaynak ayırarak, asgari ücreti vergi dışı bırakarak, temel tüketim malları üzerindeki KDV’yi sıfırlayarak, çalışanların temel ihtiyaçlarını karşılamasına elverecek ücret politikaları uygulayarak sosyal devlet niteliğini geliştirebilecek iken, tam tersi yönde adımlar atarak halkın değil, sermaye çevrelerinin çıkarlarının koruduğunu göstermektedir.
Hükümetin sermayeye “bonkör emekçiye cimri bu tutumu” toplu sözleşme görüşmelerinde bir kez daha net olarak ortaya çıkmıştır. Sadece 2009 Temmuz’undan bugüne kadar sermaye kesimine tam 11.382 adet teşvik belgesi ile 157 milyar dolarlık kaynak aktarmayı öngörürken, son olarak geçtiğimiz Nisan ayında sermayeye 3 milyarı aşan teşvik verirken kaynak bulmakta zorlanmayan hükümetin kamu emekçilerine gelince “kaynak yok” demesi asla kabul edilemez.
Buradan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na da bir çağrıda bulunuyoruz:
23 Mayıs’ta ortaya çıkan iradeyi görmezden gelmeye sizin de hakkınız yok. Kamu emekçilerinin taleplerinden ve ülke gerçekliklerinden kopuk olarak yapacağınız her değerlendirme, bağımsızlığınızı sorgulanır hale getirecektir. Ülkenin tüm kamu emekçileri ve emeklileri sizden hükümetin “ noterliğini” yapmanızı değil, kamu emekçilerinin 23 Mayıs’ta bir kez daha ortaya koyduğu iradesini temel almanızı ve taleplerine çözüm üretmenizi bekliyor.
Şube Yürütme Kurulu Adına
Kamuran KARACA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Basına ve Kamuoyuna
03.12.20111 tarihinde KESK DİSK TMMOB ve TTB Genel Merkezlerinin aldığı kararla Tüm illerde olduğu gibi Adana’da da yaptığımız yürüyüş ve basın açıklaması için Aralarında KESK ve DİSK yöneticilerinin bulunduğu 6 kişi hakkında dava açılmıştır ve ilk duruşması bugün yapılacaktır.
Son dönemde Adana’da neredeyse tüm benzer etkinliklerimiz için davalar ve idari soruşturmalar açılmakta ve birçoğunda yargılama ve soruşturma süreci devam etmektedir.
3 Aralık 2011 tarihinde yaptığımız yürüyüş ve basın açıklamasının konusu; sendikal mücadeleden dolayı, birçok KESK ve diğer sendika ve meslek örgütünün yönetici ve üyelerine yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalara tepki gösterilmesiydi.
Dava gerekçesi olarak; 2911 sayılı yasasının 8. Maddesine aykırılık ifade edilmektedir,
Burada yine yargı yoluyla baskılama yöntemi denenmektedir.
Çünkü Anayasanın 34. Maddesi açıktır; “Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Biçiminde düzenlenmiştir.
Yine 2911 sayılı kanunda bu tür eylemler için şu şekilde açıklık getirilmiştir, madde 3; “Herkes önceden izin almaksızın, bu kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Söz konusu basın açıklamasında olay olmamış ve açıklamanın sonunda olaysız şekilde dağılınmıştır.
Kanunlar; yapılan eylemin suç teşkil etmediğini belirtmesine rağmen, en temel insan hakkı olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin ilimiz Adana’da sendikal çalışmalar için yargılama konusu olarak ilk sıraya gelmesini kınıyoruz. Bu yaklaşımı sendikal mücadelenin baskı altına alınması çabası olarak görüyor ve emekçilerin hak ve çıkarlarının korunması mücadelesinden bizleri alıkoymayacağını bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Kamuran KARACA
KEKS Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
Nazım Hikmet Ran 2. Satranç Turnuvası
Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri Yalçın ALÇİÇEK ve Sosyal Etkinlikler Biriminin düzenlediği büyük şairimiz Nazım Hikmet’i anma etkinliği kapsamında bu yıl ikinsici düzenlenen “ Nazım Hikmet Ran ”satranç turnuvası 2 Haziran 2012 tarihinde bugün Kahraman Olgaç Satranç merkezinde başladı. 2-3 Haziran 2012 tarihlerinde gerçekleştirilecek satranç turnuvasına 85 sporcu katılım sağladı.
Şube Başkanı Kamuran KARACA'nın açılış konuşmasında sendika olarak sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere önem verdiklerini belirtti. Barışa, kardeşliğe, dostluğa bir hamle yapılması düşüncesiyle yapılan Nazım Hikmet Ran Satranç Turnuvası’nın geleneksel olarak her yıl devamını getireceklerini belirten Karaca turnuvaya katılanlara, hakemlere, öğrenci velilerine ve turnuvaya ev sahipliği yapan Çukurova Belediyesine teşekkür etti.
Daha sonra etkinlik sporcu arkadaşların ilk tur karşılaşmasının ardından üye arkadaşlarımız Hasan Hüseyin Gündüzalp'ın okuduğu şiirler ve üyemiz Sevda Demirel Yönetimindeki müzik grubunun müzikleri de ilgi ile dinlendi.
Satranç turnuvası 2-3 Haziran tarihlerinde devam edecek turnuva 5 tur olup 3 katogoride gerçekleştirilecek.Turnuva sonunda katılan tüm sporculara Katılım Sertifikası ve dereceye giren sporculara ödülleri verilecektir.
Turnuvada hakemlik yapan Süleyman Kavuncuoğlu, Mihriban Suğan, Ayten Bilgili ve Durdu Öztürk öğretmenlerimize emeklerinden dolayı teşekkür ederiz.
Şube Yürütme Kurulu
ÖSYM’den Özel Okullara Dört Dörtlük Gençlerimize İse 4+4+4’lük Karar!
Eğitim Sen Adana Şube Binasında çok sayıda veli arkadaşımızın katılımıyla "ÖSYM’den Özel Okullara Dört Dörtlük Gençlerimize İse 4+4+4’lük Karar!" konulu basın açıklaması gerçekleştirilmiştir.
Sendikamız Eğitim Sen, 4+4+4 olarak ifade edilen ve AKP’nin alelacele kanunlaştırdığı modelin, çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğini, eğitim sistemimizin niteliğini değil; sermaye çevrelerinin, özel okulların geleceğini ve çıkarlarını önemseyip geliştirmek için yürürlüğe konulduğunu defalarca dile getirdi. Bu modelin Başbakan’ın sözlerinin aksine, sınav odaklı eğitim sistemini güçlendirme hedefinin sonuçlarını da görmeye başlıyoruz.
ÖSYM’nin, Lisans Yerleştirme Sınavı’na yaklaşık iki hafta kala 4+4+4 olarak ifade edilen kanun kapsamında yaptığı düzenleme bunun en açık göstergesidir. ÖSYM yaptığı düzenleme ile Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP)’nı kaldırarak, Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) sistemini yürürlüğe koydu. Sınava hazırlanan adayların sınavdaki başarı puanlarının üzerine eklenen bu puan sistemi, sadece gençlerimizin üniversiteye yerleşme hayallerini değil, eğitim sistemimizi etkileyecek niteliktedir.
OBP ile öğrencilerin diploma notu ve sınavdaki başarısı dikkate alınarak puanlandırma yapılacaktır. Diploma notunun öne çıkarılması aynı zamanda okuldaki başarıyı öne çıkardığından, yüksek notlarla çocuklarını mezun etmek isteyen ve bunun için “parası neyse veririz” diyenlerin çocuklarını özel okula yönlendirmesine sebep olacaktır. Bu nedenledir ki söz konusu düzenleme, 4+4+4’ün temel hedeflerine uygun olarak özel okulların güçlendirilmesine dolaylı bir destektir.
Gençlerimizin iradeleri, psikolojileri ve eğitim sistemimizin ihtiyaçları yok sayılarak atılan bu adımlar, sınav odaklı eğitimi ve eğitimin piyasalaştırılmasını güçlendirmek için atılmaktadır. Eğitim hizmetini diploma almaya indirgeyen, eğitimin niteliğini göz ardı eden 4+4+4’le birlikte, “bazı” dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi projesinin, genel liselerin anadolu ve meslek lisesi haline getirilmek istenmesinin arkasındaki temel amaçlar daha net ortaya çıkmıştır.
Bu uygulamayla;
Fen ve Anadolu Liseleri boşalacak,
Sahte ve şişirilmiş notlar verilecek,
Nitelikli kamusal eğitim veren okullardan özel okullara doğru bir geçiş olacaktır.
Bu nedenle yetkililere soruyoruz:
· Her seferinde “millet iradesi”nden bahsedilirken, gençlerimizin hayatını yakından ilgilendiren bu konuda onların görüşleri neden alınmamaktadır?
· Bir taraftan Başbakan Erdoğan “sınavları kaldıracağız” derken, diğer taraftan sınav sistemini güçlendiren uygulamalar neden hayata geçirilmektedir?
· AOBP sistemine geçilme gerekçesi neydi? Bugün OBP sistemine geçilme gerekçesi nedir?
· Bu dönüşümün nedeni özel okulların, sınav sistemi aracılığıyla güçlendirilmesi midir?
Eğitim Sen olarak, gençlerimizin hayatında ne yazık ki önemli bir eşik haline getirilmiş sınav sistemindeki her değişikliğin, onların geleceğine indirilmiş yeni bir darbe olduğunu hatırlatmak isteriz. Bu bilinçle hareket etme gereksinimi duymayan ve çocuklarımızın geleceğinden ziyade şirketlerin, özel okulların kısaca sermaye çevrelerinin geleceğini iyileştirmeye çalışanları kınıyoruz. Eğitim Sen olarak gençlerimizin ve çocuklarımızın geleceğine dün olduğu gibi bugün de sahip çıkacağımız bilinmelidir.04.06.2012
Kamuran KARACA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
ÖSYM’den Özel Okullara Dört Dörtlük Gençlerimize İse 4+4+4’lük Karar!
Eğitim Sen Adana Şube Binasında çok sayıda veli arkadaşımızın katılımıyla "ÖSYM’den Özel Okullara Dört Dörtlük Gençlerimize İse 4+4+4’lük Karar!" konulu basın açıklaması gerçekleştirilmiştir.
Sendikamız Eğitim Sen, 4+4+4 olarak ifade edilen ve AKP’nin alelacele kanunlaştırdığı modelin, çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğini, eğitim sistemimizin niteliğini değil; sermaye çevrelerinin, özel okulların geleceğini ve çıkarlarını önemseyip geliştirmek için yürürlüğe konulduğunu defalarca dile getirdi. Bu modelin Başbakan’ın sözlerinin aksine, sınav odaklı eğitim sistemini güçlendirme hedefinin sonuçlarını da görmeye başlıyoruz.
ÖSYM’nin, Lisans Yerleştirme Sınavı’na yaklaşık iki hafta kala 4+4+4 olarak ifade edilen kanun kapsamında yaptığı düzenleme bunun en açık göstergesidir. ÖSYM yaptığı düzenleme ile Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP)’nı kaldırarak, Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) sistemini yürürlüğe koydu. Sınava hazırlanan adayların sınavdaki başarı puanlarının üzerine eklenen bu puan sistemi, sadece gençlerimizin üniversiteye yerleşme hayallerini değil, eğitim sistemimizi etkileyecek niteliktedir.
OBP ile öğrencilerin diploma notu ve sınavdaki başarısı dikkate alınarak puanlandırma yapılacaktır. Diploma notunun öne çıkarılması aynı zamanda okuldaki başarıyı öne çıkardığından, yüksek notlarla çocuklarını mezun etmek isteyen ve bunun için “parası neyse veririz” diyenlerin çocuklarını özel okula yönlendirmesine sebep olacaktır. Bu nedenledir ki söz konusu düzenleme, 4+4+4’ün temel hedeflerine uygun olarak özel okulların güçlendirilmesine dolaylı bir destektir.
Gençlerimizin iradeleri, psikolojileri ve eğitim sistemimizin ihtiyaçları yok sayılarak atılan bu adımlar, sınav odaklı eğitimi ve eğitimin piyasalaştırılmasını güçlendirmek için atılmaktadır. Eğitim hizmetini diploma almaya indirgeyen, eğitimin niteliğini göz ardı eden 4+4+4’le birlikte, “bazı” dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi projesinin, genel liselerin anadolu ve meslek lisesi haline getirilmek istenmesinin arkasındaki temel amaçlar daha net ortaya çıkmıştır.
Bu uygulamayla;
Fen ve Anadolu Liseleri boşalacak,
Sahte ve şişirilmiş notlar verilecek,
Nitelikli kamusal eğitim veren okullardan özel okullara doğru bir geçiş olacaktır.
Bu nedenle yetkililere soruyoruz:
· Her seferinde “millet iradesi”nden bahsedilirken, gençlerimizin hayatını yakından ilgilendiren bu konuda onların görüşleri neden alınmamaktadır?
· Bir taraftan Başbakan Erdoğan “sınavları kaldıracağız” derken, diğer taraftan sınav sistemini güçlendiren uygulamalar neden hayata geçirilmektedir?
· AOBP sistemine geçilme gerekçesi neydi? Bugün OBP sistemine geçilme gerekçesi nedir?
· Bu dönüşümün nedeni özel okulların, sınav sistemi aracılığıyla güçlendirilmesi midir?
Eğitim Sen olarak, gençlerimizin hayatında ne yazık ki önemli bir eşik haline getirilmiş sınav sistemindeki her değişikliğin, onların geleceğine indirilmiş yeni bir darbe olduğunu hatırlatmak isteriz. Bu bilinçle hareket etme gereksinimi duymayan ve çocuklarımızın geleceğinden ziyade şirketlerin, özel okulların kısaca sermaye çevrelerinin geleceğini iyileştirmeye çalışanları kınıyoruz. Eğitim Sen olarak gençlerimizin ve çocuklarımızın geleceğine dün olduğu gibi bugün de sahip çıkacağımız bilinmelidir.04.06.2012
Kamuran KARACA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
ŞİMDİ DE SAĞLIK HAKKI MÜCADELESİ Mİ YARGILANACAK?
PUŞİ YARGILANDI, KÜRTÇE MARŞ SÖYLEMEK YARGILANIYOR,
ŞİMDİ DE SAĞLIK HAKKI MÜCADELESİ Mİ YARGILANACAK?
Üniversite Öğrencilerinin Eğitim Hakkı Engellenemez….!
Puşi taktığı için 30 yılın üzerinde hapis cezası istemiyle yargılanıp 11 yıl hapis cezasına çarptırılan üniversite öğrencisi Cihan KIRMIZIGÜL’den sonra; 13 Mart 2011 günü Ankara’da yapılan “ÇOK SES TEK YÜREK” Sağlıkçı Mitingi’ne katılan Tıp Fakültesi öğrencisi, Sendikamız öğrenci komisyonu ve TÖK üyesi Zülküf AKELMA, mitingde söylenen Kürtçe sözlü bir marşı söyleyenlere katıldığı için yargılanıyor. 06/06/2012 Çarşamba günü sabah saatlerinde, büyük bölümü Tıp Fakültesi öğrencisi, eczacılık faküelliye yakın öğrencinin, Ankara merkezli ve eşzamanlı operasyonla gözaltına alındığını öğrendik.
AKP’nin “İleri Demokrasi” dediği bu olsa gerek. Ustalık dönemini ustaca yöneten hükümet, usta bir faşizm uyguluyor:
- Yayınlanmamış kitap yazarlarını,
- Deresine, suyuna, çayına, evine, toprağına sahip çıkanları,
- “Parasız Eğitim” isteyen gençleri,
- Sendika üye ve yöneticilerini,
- Seçilmiş milletvekili, belediye başkanı ve siyasileri,
- Yazarları, Aydınları, Öğretim Üyelerini, Avukatları…..
tutuklayarak devre dışı bırakan, bu yolla toplumun tüm kesimlerini baskı altına alan, sindirmeye çalışan AKP, şimdi de puşileri, marşları yargılamakta; şiirleri, resimleri, heykelleri propaganda aracı saymakta, tiyatro ve tiyatrocuları özelleştirme tehdidi ile baskı altına alarak seslerini kesmeye çalışmakta, Hava Yolları İşçilerini susturmak için grev yasağı getirmektedir. Toplumsal Cinsiyet mücadelesi veren KESK’li kadınları tutuklayan anlayış, şimdi de geleceklerine sahip çıkan, sağlık hakkı mücadelesi veren Sağlıkçı öğrencileri hedefine almıştır. Bunu bir başka alana yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamanın izleyeceğini söylemek de kehanet olmayacaktır.
Kürt Sorunu’nun Demokratik-Barışçıl çözümünü rafa kaldırıp, bugüne kadar kat edilmiş mesafeyi hiçe sayan,Roboski’de çoğu çocuk 34 genci katleden ve bunu Kürtaj yasağı tartışmalarıyla boğmaya çalışan, Pozantı Ceza Evi’ndeki çocuklara cinsel tacizi görmezden gelen, bunun devamına göz yuman, KESK’li 9 Kadın başta olmak üzere, bizi mücadelemizden alıkoymak için 38 KESK’liyi hapiste tutan anlayış; şimdi de gençleri, geleceğin Tabip Odaları ve SES üyelerini, Tıp, Diş Hekimliği, Ebelik öğrencilerini susturmak için uydurma gerekçelerle gözaltına almaktadır. Bugünkü gözaltının, final sınavlarının olduğu dönemde yapılmış olması manidardır, AKP’nin eğitime ne kadar değer verdiğini göstermektedir ve öğrencilerin mağduriyetini daha da arttırmaktadır. Bununla üniversite öğrencilerinin eğitim hakkı engellenmektedir.
Ankara merkezli "KCK" adı altında 7 ilde yapılan operasyonda gözaltına alınan 46 tıp öğrencisi ve doktorun işlemleri sabahın erken saatlerine kadar sürdü. Savcılık sorgusunun ardından tutuklanma istemiyle Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliği'ne sevk edilen 33 öğrencinin hakimlik işlemleri tamamlandı. Hakimlik işlemleri ardından 20 öğrenci serbest bırakılırken, Tuncay Gökçen, Ahmet Demirer, Birhat Şimşek, Mehmet Aydın, Mehmet Budak, Mustafa Akın, Özgür Mert Bakan, Fatih Sultan Altın, Recep Kar, Zülküf Akelma, Perişan Akan, Mustafa Karakut, Ahmet Karer ise, "örgüt üyesi olmak" iddiası ile tutuklandı.
Öncelikle tutuklanan öğrencilerin sınav hakkını gasp eden bu işlemin derhal durdurulması için İçişleri ve Adalet Bakanı’na çağrıda bulunuyoruz.
Ayrıca; AKP politikalarına karşı mücadele eden herkesi bir örgütle ilişkilendirerek yargılayan bu anlayışa dur demenin zamanı gelmiştir, geçmektedir. Bu anlayışa karşı mücadeleye devam etmeye kararlı olduğumuzu tekrar vurguluyor, tüm emek, meslek ve demokrasi güçlerini bu mücadelede yanımızda olmaya, AKP’nin bu keyfi ve hukuksuz uygulamalarına karşı çıkmaya çağırıyoruz
Adana Tabip Odası, Eğitim Sen Adana Şubesi ve Adana Ses Şubesi olarak;
Sağlık ve Eğitim Hakkı mücadelesini verirken, halkın kamu hizmetine ulaşmasını engelleyen Kamu Hizmetlerinin ticarileştirilmesine karşı, ama aynı zamanda Demokrasi mücadelesini de sürdürmeye kararlıyız.
ADANA TABİP ODASI, EĞİTİM SEN ADANA ŞUBESİ, SES ADANA ŞUBESİ
ğitim Sen Adana Şubesi, Doğal Park Açık Hava Tiyatro Salonu'nda 2'inci yıl sonu şenliği düzenledi. Şenliğe, Eğitim Sen yöneticileri ve üyeleri, Kurum temsilcileri yanı sıra yüzlerce kişi katıldı.
Şenlikte konuşan Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Kamuran Karaca, 4+4+4 eğitim sistemini eleştirerek, eğitimcilerin ve emekçilerin AKP hükümeti döneminde baskı, sürgün, soruşturma ve tutuklamalara karşı karşıya bırakıldığını vurguladı.
Konuşmanın ardından Eğitim Sen halk oyunları topluluğu sahne aldı,, Eğitim Sen Şube üyelerinin müzik şöleni, KESK kadın korosu ve Emeğe Ezgi grubu konser verdi.
Tutuklanan Arkadaşlarımıza Söz Veriyoruz Asla Mücadelemizden Vazgeçmeyeceğiz!
Konfederasyonumuza yönelik geliştirilen karalama kampanyasına, baskı politikalarına, gözaltı ve tutuklamalara karşı en iyi cevabı binlerce KESK’li günlerce Ankara Adliyesinden ayrılmayarak verdi. Konfederasyonumuz üye ve yöneticileri alkışlarla, sloganlarla, ıslıklarla, halaylarla gözaltına alınan arkadaşlarımızın serbest bırakılması için haykırdı!
Dün Adliyeye sevk edilen 16 arkadaşımızdan birçoğu serbest bırakılırken arkadaşlarımız emek ve demokrasi mücadelesinden asla geri atılmayacağını vurguladı.
Dün (28 Haziran) Savcılıkça ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılan eski Genel Sekreterimiz Kasım Birtek, kısa bir açıklama yaparak tutuklamalara karşı oluşan duyarlılık ve sahiplenme için bütün KESK'lilere teşekkür etti.
Birtek, “Tüm arkadaşlarımızın morali, mücadele azmi dışarda nasılsa içerde de öyledir. İçerde olan arkadaşlarımızın tek bir istekleri vardır; tüm arkadaşların mücadeleyi büyüterek sürdürmesini istiyorlar, bu isteğin dışında hiçbir istekleri hiçbir istekleri yoktur. Bizi Konfederasyonumuzun aldığı eylem kararlarıyla suçluyorlar, haklarımız için yaptığımız Grevlerle suçluyorlar, KESK 1990’larddan beri alanlarda mücadele ediyor, bilinmelidir ki siyasi kararlarla KESK’i yıldıramazsınız.” dedi.
16 arkadaşımızla birlikte ifadesi alınan Genel Başkanımız Lami Özgen de Adliye çıkışında bir açıklamada bulunarak şunları kaydetti,
“Kurulduğumuz günden bu yana sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinde, emek ve demokrasi mücadelesinde birçok arkadaşımız baskı, gözaltı ve tutuklamayla, faali meçhullerle karşı karşıya kaldı. Yine belli bir süredir Hükümetin tekçi, otoriter, faşizan yönetim anlayışı, toplumun bütün kesimlerini nasıl baskı altına alıp sindiriyorsa; aynı uygulamalar KESK’in üzerinde de terör estirilmek suretiyle gün be gün arttırılarak devam ettirilmektedir.
Son bir kaç ay içinde arka arkaya KESK'e yönelik geliştirilen operasyonlar KESK'in yürütmüş olduğu fiili meşru sendikal mücadeleye yönelik KESK'in içinde bulunan devrimci, demokrat, yurtseverlere yönelik geliştirilen bilinçli, kasıtlı ve programlı yönelimlerdir. Bu yönelimler, yürüttüğümüz sendikal haklar ve özgürlükler mücadelesini kriminalize etme, içselleştirme, gözden düşürme, etkisiz hale getirme, bize geri adım attırma ve boyun eğdirmeye yöneliktir. Ama öyle bir mücadele geleneğinden geliyoruz ki asla ve asla, sonucu ne olursa olsun, bize karşı yürütülen bu baskılara dün de boyun eğmedik, bugün de boyun eğmedik, yarın da boyun eğmemeye devam edeceğiz" dedi.
İNADINA SENDİKA İNADINA KESK!
Özgen konuşmasına şu sözlerle devam etti, “Pazartesi sabahı tamamen hukuksuz, keyfi, uyduruk gerekçeler bahane ederek ve KESK’in 8 Ağustostan Bu yana yapmış olduğu bütün eylem ve etkinlikleri yasa dışı gibi göstermek suretiyle Ankara polisi uyduruk bir operasyon gerçekleştirmiştir ve bu operasyon sonucu 28 arkadaşımız şu anda aramızda değil. Tutuklanmışlardır. ancak onlar bizim yüreğimizde, bilincimizde ve mücadele azmimizde sürekli yanımızda olacaklardır.
Bütün sendikalarımızın MYK ve Şubeleri adına bir kez daha tutuklu olan ve yeni tutuklanan arkadaşlarımıza söz veriyoruz asla ve asla mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz, geri atmayacağız, sonuna kadar bu haklı mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. Yanımızda olmasanız da, demir parmaklıklar, beton duvarlar arasında olsanız da biz söz verdik, KESK’li bütün tutsaklar bizim onurumuzdur, mücadelemize ışık tutacaklardır.” dedi
Dün (28.06.2012) Toplam 16 Kişi Savılığa Çıkarıldı.
SAVCILIKTAN SERBEST BIRAKILANLAR
1- KASIM BİRTEK : EĞİTİM SEN DİYARBAKIR ŞUBE BAŞKANI- KESK ESKİ GENEL SEKRETERİ
2- ŞAHİN KAYIKICI : EĞİTİM SEN SİİRT ŞUBE ÜYESİ
3- ALİCAN KAPLAN : EĞİTİM SEN ÜYESİ
GERİ KALAN 13 KİŞİ TUTUKLANMA İSTEMİYLE MAHKEMEYE SEVK EDİLDİ. GECE 01.30 CİVARINDA AÇIKLANAN MAHKEME KARARINA GÖRE;
SERBEST BIRAKILANLAR:
1-LAMİ ÖZGEN: KESK GENEL BAŞKANI
2-AHMET KOÇYİĞİT: TARIM ORKAM SEN ÜYESİ
3-CENGİZ PAYCU: EĞİTİM SEN ÜYE
4-SADRETTİN KAYA: KESK DENETLEME KURULU ÜYESİ
5-ADDULKADİR BAYDUR: KESK GENEL MECLİSİ ÜYESİ
6-FAİK DELİ:
7-MÜZAHİT KARAKUŞ : EĞİTİM SEN VAN ŞUBE ÜYESİ
TUTUKLANANLAR:
1-MEHMET BOZGEYİK: EĞİTİM SEN GENEL SEKRETERİ
2-ÇERKEZ AYDEMİR: ANKARA EĞİTİM SEN 2 NOLU ŞUBE SEKRETERİ
3-FİKRET ÇALAĞAN: SES MERKEZ DENETLEME KURULU BAŞKANI
4-VEYSEL ÖZHEKTİ : BTS DİYARBAKIR ŞUBE SEKRETERİ
5-HASAN ÖLGÜN: EĞİTİM SEN ÜYESİ
6- ŞERİF İLDOĞAN: URFA EĞİTİM SEN ÜYESİ
Yeni Eğitim Öğretim Yılına Sorunlarla Başlıyoruz.
İlimizde 2012 -2013 eğitim öğretim yılına yaklaşık olarak 500 bin öğrenci, 22 bin öğretmen, 12.740 derslik ve ortalama 40 kişilik sınıflarla eğitim öğretime başlanmaktadır.
4+4+4 DAYATMASI İLE Eğitimde Neler Yaşanıyor Ve Yaşanacak
AKP hükümetinin tüm topluma yönelik büyük bir siyasi dayatma olarak gündeme getirdiği ve eğitim sistemini şimdiden altüst eden 4+4+4 eğitim düzenlemesi ile eğitim sistemini, öğretmenleri, velileri ve öğrencileri ciddi sorunlar bekliyor.
4+4+4 dayatması yüzünden öğretmenlerin bugüne kadar yaşadığı ve okulların açılmasıyla daha da artacak sorunlar konusunda bakanlık yetkililerini önceden defalarca uyardık. Eleştiri ve önerilerimize kulaklarını kapatan Milli Eğitim Bakanlığı, 4+4+4 ile çok sayıda sorun yaşayacak öğretmenlerin sorunlarını çözmek yerine, yanlışta ısrar etmeyi sürdürüyor.
Öğretmenler ve Öğrencilere Sürgün
Biz; 4+4+4 düzenlemesi ile okulların ilkokul, ortaokul ve imam hatip ortaokuluna dönüştürülmesi sürecinde, öğrencilerin ve öğretmenlerin fiilen sürgün edileceğini, bu durumun eğitim sisteminde büyük bir kargaşaya neden olacağını ısrarla vurguladık.
Bakanlık; Öğrencilerin ve öğretmenlerin kesinlikle mağdur edilmeyeceğini, okulların dönüşümünü yaparken bu durumu göz önünde bulunduracaklarını iddia ettiler.
Şimdi; Okullarda yaşanan dönüşüm nedeniyle büyük miktarda öğrenci zorunlu olarak yer değiştirmek, on binlerce öğretmen yine zorunlu olarak tayin istemek zorunda kaldı. Norm fazlası durumuna düşen sınıf öğretmenleri yer değiştirmek zorunda bırakılırken, çoğunun tercih ettikleri okullara yerleşmeleri mümkün olmadı.
Öğretmenler Nasıl Norm Fazlası Oldu?
Biz; eğitimde 4+4+4 modeline geçilmesi ile birlikte sınıf öğretmenleri başta olmak üzere, bazı branşlarda ciddi sayıda öğretmenin norm fazlası durumuna düşeceğini belirttik.
Bakanlık; 4+4+4 sistemi ile norm fazlası sorununun yaşanmayacağını iddia ettiler.
Şimdi; Milli Eğitim Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre 29 bini sınıf öğretmeni olmak üzere 68 bin öğretmen, okulların açılmasına sayılı günler kala norm fazlası durumuna düştü.
Bakanlık verilerine göre norm sayısı olarak 138 bin öğretmen açığı bulunmasına rağmen, 68 bin norm fazlası öğretmenin içine itildiği durumun tek sorumlusu Milli Eğitim Bakanlığı'dır. İlimizde 1808 öğretmen norm kadro fazlası olmuştur. İl Milli Eğitim Müdürlüğü sorunun çözümü noktasında okul öncesi ve zihinsel engelliler kursları açarak öğretmenleri burada görevlendirme çalışması yapmış olmakla birlikte sorun büyük ölçüde devam edecektir. Çünkü bu başlıklarda sınıf açılması ve görevlendirme sorunun kendisi değildir. Sorun okullarda derslik yetersizliğidir. Yeterli derslik olursa zaten sınıf mevcutları bölünüp yeni sınıflar açma olanağı vardır. Bu konuda da bazı okul müdürlerinin derslik yapılabilecek alanlar (Müdür Odası, Öğretmenler Odası, İşlikler v.b.) olmasına rağmen buraları sınıfa dönüştürmeme uygulamalarına tanık oluyoruz. İl emrinde depo olarak görülen yaklaşık 230 sınıf öğretmeni ve norm fazlası öğretmenlerin ilçelere resen gönderileceği çalışmaları olduğunu duyuyoruz. Bu uygulama öğretmenlerin yeni mağduriyetlerine yol açacaktır. Eğitim Sen olarak norm fazlası durumuna düşürülen öğretmenlerin mağdur edilmemesi ve okullarında kalmalarının sağlanması talebimizi yineliyoruz.
Tayin ve Atamalarda Skandal
Biz; il içi ve il dışı atamalar ve özür grubu atamalarında il emrinin kaldırılması ile binlerce öğretmenin mağdur edileceğini belirttik.
Bakanlık; Özür grubu atamalarının yılda bir kez, sadece Ağustos ayı içinde yapılacağı kararı aldılar. Eğitim özründen atamaları yok sayarak, eş durumu ve sağlık özründen atama bekleyen binlerce öğretmenin taleplerini görmezden gelerek il emrini kaldırdılar.
Şimdi; Yaklaşık 50 bin öğretmen Milli Eğitim Bakanlığı'nın tayin ve atamalardaki öngörüsüzlüğü ve yanlış politikaları nedeniyle mağdur edildi. 2012 il dışı yer değiştirme kontenjanı olarak sadece yedi ilin açılması ile binlerce öğretmen kelimenin tam anlamıyla büyük bir şok yaşadı. Benzer bir durum özür grubunda ortaya çıkarak, sadece 10 il atamaya açıldı. Diğer illerde özellikle eş durumu tayini bekleyen, sağlık özrü ve SBS mağduru öğretmenler büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. MEB, tayin ve atamalarda parçalanmış ailelerin, annesiz, babasız büyümek zorunda bırakılan çocukların sesini yine duymadı. Bu konuda derhal yeni bir düzenleme yapılarak bu mağduriyetler hızla giderilmelidir.
Okula Başlama Yaşı Pedagojik Değil
Biz; 4+4+4 ile okula başlama yaşının 60 aya kadar indirilmesinin eğitim bilimine temelden aykırı olduğunu, 72 aydan küçük çocukların fiziksel, zihinsel ve bilişsel olarak ilkokul eğitimine hazır olmadığı için ilkokul yerine anaokuluna gönderilmesi gerektiğini özellikle belirttik.
Bakanlık; Bilim insanlarının ve sendikaların okula başlama yaşı ile ilgili bütün itirazlarına kulaklarını tıkadılar. 60-66 aylık çocukların ilkokula başlamasını ailelerin tercihine bırakıp, 66-71 ay arasındaki çocukları otomatik olarak ilkokula kaydederek, henüz gelişim çağını tamamlamamış yaklaşık 600 bin çocuğun geleceğiyle oynadılar.
Şimdi; 72 aydan küçük çocukların ilkokula alınmaması konusundaki itirazlardan bunalan MEB, velilerin çocuklarına rapor almaları halinde çocukları ilkokul yerine anaokuluna kaydedeceklerini açıkladı. 60 ay ile 81 aylık çocuklar aynı sınıflarda eğitim almak zorunda bırakıldı. Öğretmenlerin gelişim düzeyleri birbirinden çok farklı olan bu çocukları aynı müfredatla eğitmeye zorlanması bizzat bakanlık tarafından dayatılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, sınıf öğretmenlerinin 60¬72 ay yaş grubu çocuklar için pedagojik formasyon almadığı gerçeğini görmezden geliyor.
72 aydan önceki yaş grubu çocuklarının anasınıflarında eğitim görmesini öneriyoruz. Bakanlığın velilere para cezası, rapor vb. zorlamalardan vazgeçmesini ve bu durumun biran önce bakanlıkça düzeltilmesini talep ediyoruz.
4+4+4 ile Kalabalık Sınıflar Bizi Bekliyor
Biz; Eğitimin kademeli olarak 4+4+4 şeklinde düzenlenmesi ile birlikte kalabalık sınıflar ve taşımalı eğitim sorununun daha da büyüyeceğini, mevcut okul ve derslik açığı sorunu çözülmeden atılacak her adımın sistemi kaosa sürükleyeceğini belirttik.
Bakanlık; 4+4+4 ile ilgili bütün hazırlıkların kontrolleri altında olduğunu, kalabalık sınıf sorununun yaşanmayacağını iddia ettiler.
Şimdi; 2012-2013 eğitim öğretim yılında 1. sınıfa başlayacak çocukların sayısı iki katına çıktı. Sınıf mevcutlarının ortalama 70- 80'e çıkmasıyla hem öğrenciler hem de öğretmenler için eğitim- öğretim sürecinin sağlıklı yürütülmesi mümkün değil. Başta nüfus yoğunluğu yüksek olan bütün yerleşim birimlerinde, 80 kişilik kalabalık sınıflarda öğrenciler eğitim görmek zorunda kalacaklar. Öğretmen ile öğrenci arasındaki ilişkinin sağlıklı bir şekilde olması için en fazla 24 kişilik sınıflar olması gerekirken, çok sayıda öğretmen, aşırı kalabalık sınıflarda çoğu öğrencinin adını bile öğrenemeden görev yapmak zorunda kalacak. İlimizin kenar semtlerinde sınıf mevcutları 40’ın üzerinde bulunmakta öğrenci ve öğretmenleri aynı sorunlar beklemektedir. Buradan okul müdürlerine ve Milli Eğitim Müdürüne çağrımız; Okullarda derslik olarak değerlendirilebilecek yerlerin sınıfa dönüştürülmesi bu yolla hem norm kadro fazlası öğretmenlerin sorunların çözümü hem de kalabalık sınıf sorunun bir ölçüde azalmış olacaktır.
Ders Saatlerinin Artması Öğretmenlerin İş Yükünü Arttıracak
Biz; Bazı derslerin saatlerinin artması ve seçmeli derslerin fazlalığının eğitim öğretimi aksatacağını, artan ders saatlerinin yeni öğretmen atamaları ile kapatılmaması durumunda, mevcut öğretmenlerin üzerindeki ders yükünü ciddi anlamda artacağını belirttik. İkili eğitim yapılacak okullarda çocukların alacakaranlıkta derse başlayıp, akşam 19.30'da okuldan çıkmak zorunda kalmasının bir işkence olduğunu savunduk.
Bakanlık; Ders saatlerinin artmasının eğitimde ciddi bir sorun yaratmayacağını iddia ettiler.
Şimdi; Derslerin 40 dakika, teneffüslerin de yönetmeliklere göre birisi 20, diğerlerinin de 10 dakika olduğu dikkate alındığında, ikili eğitim yapan okullarda ortaya şöyle bir tablo çıktı; Sabahçı olacak ortaokullar geçen yıl olduğu gibi sabah 07.20'de derse başlarlarsa 8 saat ders yapılması halinde 14.00'te, 7 saat ders yapılması halinde 13.10'da dersten çıkacaklar. Buna karşın öğlenci ilkokul öğrencileri ortaokulların 7 saat ders yaptıkları günlerde 18.30'da, 8 saat ders yaptıkları günlerde de 19.20'de okuldan ayrılmak zorunda kalacak. İkinci sınıftan başlayacağı söylenilen İngilizce, görsel sanatlar, müzik ve benzeri derslere sınıf öğretmenlerin girecek olması ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara zemin hazırlayacaktır.
Okulların Alt Yapısı ve Fiziki Donanımı Yetersiz
Biz; Mevcut okulların fiziki altyapıları yetersiz olduğunu ve özellikle ilkokulların 8-9 yaşındaki çocukların fiziki durumuna uygun yapıldığını, bu durumun okula yani başlayacak öğrenciler için olduğu kadar, öğretmenler için de büyük bir sorun olduğunu belirttik.
Bakanlık; Okullar açılana kadar bu sorunu gidereceklerini ancak bazı okulların 72 aydan küçük çocuklar için uygun hale getirilmesinin yetişebileceğini söylediler.
Şimdi; Okulların açılmasına sayılı günler kala, ilkokulların yarısından fazlasının altyapı ve fiziki donanımları özellikle 1. sınıfa başlayacak çocuklar için uygun hale getirilemedi. Okulların çoğunda 5 ve 6 yaş çocukların boylarına uygun sıra, sandalye, tuvalet ve lavabo bulunmuyor. Giriş çıkışlar, merdiven basamaklarının yüksekliği, özellikle 60-71 ay aralığındaki çocuklara göre değil. Sıralar, tuvalet ve lavabolar 72 aydan küçük çocuklar için ciddi kaza tehlikelerini içinde barındırıyor.
AKP’nin eğitime siyasası müdahalesine Karşı mücadelemiz devam ediyor.
4+4+4 gerici, piyasacı eğitim sistemine eleştirilerimiz ve bakanlığın gerçek yüzünü teşhir çabalarımız karşısında panikleyen Başbakan, Milli Eğitim Bakanı ve hükümet üyeleri sendikamızı doğrudan hedef olan açıklamalar yapmaktadır. Dün Milli Eğitim Bakanın bu bağlamdaki yaklaşımlarını da buradan kınıyoruz.
Bu defa balta taşa vurulmuştur. Başta eğitimciler, veliler ve tüm halkımız kışkırtmalara değil, çocuklarımızın geleceğini karatanlara karşı sesini daha da yükseltmektedir.
Yeni sistemin uygulanmasıyla eğitim emekçilerinin yaşadığı sorunlar (Norm fazlası, İl İçi İl Dışı ve Özür grubu atamlar ve öğrenci kayıtları ) ile kaygılar artmaktadır.
Eğitim Sen olarak her zaman ki gibi suçluları kovalamaya devam edeceğiz. MEB’in örgütümüzü hedef alan açıklamalarına karşı tüm şube ve temcililiklerimiz basın açıklamaları, kurumlarla toplantı, imza kampanyaları ve benzeri etkinliklerle tepkisini ortaya koyacaktır.
15 Eylül Tarihinde ANKARA’da kitlesel eylem ile sorunların çözümü bir kez daha talep edilecektir.
Tüm bu sorunlara karşın başta eğitimcilerin, öğrencilerimizin ve velilerimizin yeni eğitim öğretim yılını kutluyor, şimdiden başarılar diliyoruz.
Şube Yürütme Kurulu Adına
Kamuran KARACA
Şube Başkanı
Dahası...
4+4+4’e Karşı Geleceklerine, Umutlarına Sahip Çıkanlar Buluştu!
4+4+4`e karşı geleceklerine sahip çıkan on binler, Türkiye`nin dört bir yanından gelerek Ankara`da buluştı.
TÜM EYLEM FOTOGRAFLARI İÇİN TIKLATIN
TÜM EYLEM FOTOGRAFLARI İÇİN TIKLATIN
Geleceğimiz İçin, Özgür Nesiller İçin…
4+4+4 eğitim sistemine ve yarattığı tüm sorunlarına karşı duranlar; okullarına, çocuklarına, umutlarına ve umutlarının çiçeklerine, geleceklerine, yarınlarına, mesleklerine sahip çıkanlar, bugün Türkiye`nin dört bir yanından Ankara`ya, geleceklerine sahip çıkmaktan vazgeçmeyeceklerini haykırmaya geldiler.
Türkiye`nin dört bir yanından gelenler, Eğitim Sen`liler, sesimizi-sözümüzü eğitim fakültelerine taşıyan, "Mesleğimize ve geleceğimize sahip çıkıyoruz" diyen öğrencilerimiz Genç Eğitimciler, atama isteyen öğretmenler, özgür nesiller isteyenler, eşit, özgür, demokratik, laik ve anadilinde eğitim isteyenler, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler 4+4+4`e karşı tek ses oldu, 4+4+4 dayatmasına karşı durmaktan vazgeçmeyeceklerini haykırdı.
Sıhhiye Meydanı`nı, Ankara sokaklarını dolduran binler, AKP`nin tüm dayatmalarına rağmen 4+4+4`ü durdurmak, çocuklarına ve geleceklerine sahip çıkmak için, yasa durdurulana dek mücadeleye devam edeceklerinin sözünü verdiler.
Sabahın Erken Saatleri, Eğitim Sen`liler Hipodrom`da…
Sabahın erken saatlerinde, 11 Eylül`de 4+4+4`e karşı 4 koldan Ankara`ya yürüyen yürüyüşçülerimiz, Türkiye`nin dört bir yanından gelen sendika üyelerimiz, ilk defa alana çıkan Genç Eğitimcilerimiz, ataması yapılmayan öğretmenler, Hpiodrom`da toplandı.
Buradan yürüyüşe başlayan Eğitim Sen`liler Tren Garı`nda toplanan binlerle buluştu. Buluşmanın ardından Sıhhiye Meydanı`na yüründü.
"Çocuklarınızı Okula Göndermeyin!"
Saat 14.00`te tüm kortejlerin alana girişiyle miting başladı. Saygı duruşuyla başlayan mitingde, İstanbul`da bir okulda üzerine lavabo düşmesi sonucunda yaşamını yitiren 6 yaşındaki Efe Boz`un annesinin mesajı okundu. Anne Boz, mesajında, okulda yaşamını yitiren tüm öğrencilerin, şimdi ‘Bize güvenin` diyen hükümetin okulları olduğuna dikkat çekti; 5, 5.5 yaşında çocuğu olan velilere ‘Çocuğunuzu okula göndermeyin` çağrısı yaptı.
Efe Boz`un ardından Sincan Cezaevi`nde tutuklu bulunan Merkez Kadın Sekreterimiz Sakine Esen Yılmaz`ın miting için gönderdiği mesaj okundu.
"4+4+4`e Karşı Mücadeleyi Yükselteceğiz!"
Saygı duruşunun ardından, 4+4+4`e karşı sürdürdüğümüz mücadeleyi anlatan bir sinevizyon gösterimi yapıldı. Gösterimin ardından Genel Başkanımız Ünsal Yıldız konuşmasını yapmak üzere sözü aldı. Geleceğine sahip çıkan on binleri selamlayan Ünsal Yıldız, emeğine, geleceğine ve haklarına sahip çıktığı için, 4+4+4`e karşı 28-29 Mart`ta, okulunda direndiği için tutuklanan KESK`lilere selam gönderdi; Konfederasyonumuz KESK`e ve Sendikamız Eğitim Sen`e yönelen saldırıların sebebinin AKP`nin dayatmalarına ve baskılarına karşı boyun eğmeyişimiz olduğunu söyledi.
Yıldız, konuşmasında "Bugün 4+4+4`e karşı bu meydanda gösterdiğimiz anlamlı tepki, okulların açılacağı 17 Eylül`den itibaren okullarımızda, mahallelerimizde, işyerlerimizde yürüteceğimiz çalışmalarının başlangıcıdır. Öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve velilerimizle; eğitimde 4+4+4 dayatmasına hayır diyen tüm emek ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadele bayrağını daha da yükselteceğimize söz veriyoruz" diyerek eğitim sistemine karşı mücadelenin 17 Eylül`de okulların açılmasıyla yükseltileceğine değindi.
KESK`li Tutsaklar Onurumuzdur!
Genel Başkanımız ardından KESK`li tutukluların isimleri fotoğraflarıyla birlikte tek tek okundu, tutuklu bulunan KESK`lilere alkışlarla selam gönderildi.
"Bu Karanlığı Yaratanlar Korkmasınlar Diyemiyoruz, Çünkü Biz Çoğalacağız!"
Konfederasyonumuz KESK Genel Başkanı Lami Özgen ise konuşmasında, "Bizler, bu ülkenin emekçileri, ezilenleri, yoksullaşmaya ve sömürüye karşı mücadele eden halkları olarak; eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye için verdiğimiz mücadeleye olan inancımızla, bugün geleceğimizi hedef alan gerici, piyasacı bu saldırılara karşı da mücadele edecek, kamusal, bilimsel, laik, demokratik ve anadilde eğitim hakkımızı sonuna kadar savunacağız" dedi.
Özgen de mitingin daha da güçlenecek olan mücadelemizin başlangıç yeri olduğunu dile getirdi.
Vatan, Geleceğine Sahip Çıkmaksa, Evet, Biz Vatan Hainiyiz!
Konuşmaların ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`ın çocuklarını okula göndermek istemeyip, rapor alan velilerin çocuklarına ‘gerizekalı` dediklerini; Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer`in 4+4+4`e karşı sürdürdüğümüz mücadeleyi karalamak üzere yaptığı asılsız suçlamalar barkavizyondan gösterildi. Açıklamalara tüm alandan yükselen yuhalama sesleriyle ve Nazım Hikmet`in ‘Vatan Haini` şiiriyle yanıt verildi.
4+4+4`e karşı eşit, özgür, demokratik, laik, anadilinde eğitim isteyenlerin, on binlerin katılımıyla gerçekleştirilen miting, Moğollar`ın konseriyle sonlandı.
2012-2013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞINDA EĞİTİMİN DURUMU
2012-2013 eğitim öğretim yılı, birinci sınıfların 10 Eylül, bütün okullarda ise 17 Eylül’de ders başı yapması ile başlamıştır. Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak kısa bir süre önce yasalaşan eğitimde 4+4+4 düzenlemesi ile eğitim sistemi üzerinden bütün toplumsal yapı, AKP iktidarının siyasal ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirilmek istenmektedir.
Bugüne kadar eğitimde yaşanan dinselleştirme ve ticarileştirme uygulamaları iç içe geçmiş bir şekilde ve birbirine paralel olarak hayata geçirilirken, 4+4+4 düzenlemesi ile bu hedefin daha da güçlendirildiğini söylemek mümkündür. AKP’nin yangından mal kaçırır gibi gündeme getirdiği 4+4+4 dayatması nedeniyle, 2012-2013 eğitim öğretim yılında okul kapıları, büyük bir kaosa açılmıştır.
Türkiye’de uzunca bir süredir okullar kar-zarar hesabıyla tıpkı piyasada faaliyet gösteren “şirketler” gibi yönetilirken, diğer taraftan sürekli değiştirilen eğitim müfredatıyla eğitimde her açıdan tekçi, ırkçı, her aşamada dinselleştirilmiş ve cins ayrımcı öğeler biçim değiştirerek varlığını sürdürmektedir. Başta Felsefe dersi olmak üzere, pek çok derste dini referansların belirgin bir şekilde artması, zorunlu din dersine ek olarak getirilen seçmeli din dersleri ile “dindar nesil” hedefine doğru adım adım ilerlenmektedir.
Zorunlu eğitimin 8 yıldan kademeli olarak 12 yıla çıkarılması ilk bakışta daha fazla çocuk ve gencin eğitim sürecine girmesi gibi görünse de bu durum gerçeği yansıtmamaktadır. 4+4+4 sisteminde ilk 8 yıl örgün eğitim varken, son 4 yılda öğrencilerin örgün eğitim dışında isterlerse “açık lise” ile eğitimlerini tamamlamalarının önü açılmıştır. Bu durum özellikle erken yaşta mesleğe yönlendirilip, çalışma hayatına giren çocuklar açısından hiç de olumlu sonuçlar ortaya çıkarmayacaktır. Zorunlu eğitimin süresi arttırılması, ilgili yaş grubundaki herkesin okula gitmesi anlamına gelmemektedir. Türkiye’de 5 yıllık zorunlu eğitim döneminde ortalama eğitim süresi 3,5 yıl iken, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimde tüm çabalara rağmen ortalama eğitim süresi 6,2 yıla çıkarılabilmiştir. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı 4+4+4 düzenlemesi ile zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığını iddia etse de, lise aşamasında “açık öğretim” uygulamasının olacak olması, zorunlu eğitimin gerçek anlamda 12 yıl olmayacağını bütün açıklığıyla göstermektedir.
4+4+4 İLE OKULLARDA YAŞANACAK SORUNLAR
Yeterli altyapı çalışmaları yapılmadan ve okulların fiziki durumu göz önünde bulundurulmadan hayata geçirilen 4+4+4 uygulaması, daha okullar açılmadan beraberinde getirdiği ağır sorunlar ile ülke gündemini meşgul etmiştir.
Yaz aylarından itibaren okulların ilkokul-ortaokul ve imam hatip ortaokulu olarak dönüştürülmesi sonucunda, çok sayıda öğrenci okulundan ve okul çevresinden zorunlu olarak kopartılıp, oturduğu yerden uzakta farklı okullara yönlendirilmiştir. Bu durum, aileler için “servis ücreti” gibi yeni bir harcama kalemi ve öğrenciler için kaçınılmaz olarak zorlanacakları yeni bir “zorunlu uyum” süreci yaratmıştır.
Okullarda yaşanan dönüşüm nedeniyle büyük miktarda öğrenci zorunlu olarak yer değiştirmiş, on binlerce öğretmen yine zorunlu olarak tayin istemek zorunda kalmıştır. Norm fazlası durumuna düşen sınıf öğretmenleri yer değiştirmek zorunda bırakılırken, çoğunun tercih ettikleri okullara yerleşmeleri mümkün olmamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre 29 bini sınıf öğretmeni olmak üzere 68 bin öğretmen norm fazlası durumuna düşürülmüştür. İlimizde 800 civarında norm kadro fazlası sınıf öğretmeni olmak üzere 1500 civarında öğretmen norm fazlası durumuna düşmüştür. Bunlardan 230 civarında il emrinde bulunan öğretmenlerden bir kısmı resen il içinde farklı yerlere atanmıştır. Norm fazlası olan sınıf öğretmenleri için alan değişikliği sürecide başlatılmıştır (21-26 Eylül 2012) bu uygulamayla norm fazlası öğretmenlerin bir kısmı da çeşitli okullara yerleştirilmek istenmektedir. Ancak bu uygulamalar lokal kalacak ve sorunu çözmeyecektir.
Özür Durumuyla İl içinde görevli olmalarına rağmen özür durumlarına bakılmaksınız farklı ilçelere atanmaları ile mağdur olan öğretmenlerden birçoğu bu uygulamaya dava açmaktadır. Diğer norm fazla kadrosu öğretmenlerinde aynı uygulama ile resen il içinde farklı ilçelere atama çalışması devam etmektedir.
Bakanlık verilerine göre norm sayısı olarak 138 bin öğretmen açığı bulunmasına rağmen, 68 bin norm fazlası öğretmenin içine itildiği durumun tek sorumlusu Milli Eğitim Bakanlığı’dır.
Sonuç olarak;
AKP hükümetinin dayatmasıyla bu yıldan itibaren uygulanacak olan 4+4+4 eğitim sistemi, eğitimde sadece bir biçimsel değişiklik olarak değil, genç kuşakların daha yoğun sömürüye hazırlanması ve sömürüye boyun eğdirme programı olmasıyla da ön plana çıkmıştır. Buna ek olarak, muhafazakâr ve dini değerlerle yaşayan bir toplum oluşturmanın eğitim programının temelini oluşturması dikkat çekicidir. Hükümetin “dindar nesiller yetiştirmek” üzere, ilkokuldan başlayarak okulların dini bir atmosferle sarılması, tarihten coğrafyaya, vatandaşlık derslerden, sosyolojiye, psikolojiye, edebiyata, fizikten biyolojiye kadar tüm dersleri bilim dışı, “yaratılışçı” bir bakış açısıyla yeniden düzenleneceği anlaşılmaktadır. Dahası, şu ya da bu dini bilgilerin verilmesi, ya da ibadet biçimlerinin öğretilmesinin de ötesinde Türkiye’de okullar, iktidarın dünya görüşünün yeniden üretildiği, ideolojik birer merkez olarak düzenlenmek istenmektedir. Açıktır ki ilköğretimle başlayacak bu ideolojik tutum üniversite eğitimini de kapsayacak biçimde geliştirilecektir.
Yıllardır eğitim sisteminde yaşanan yoğun ticarileştirme uygulamaları ve eğitimi dinselleştirme adımlarına karşı toplumun en geniş kesimleri ile birlikte yürütülecek birleşik bir mücadelenin ne kadar önemli olduğunu vurguluyoruz. Herkese eşit, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim hakkı mücadelesinin güçlenmesi ve yaygınlaşması bugüne kadar yapılan bütün itirazlara ve eleştirilere rağmen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanlışta ısrar etmeyi sürdürmesi anlaşılır değildir.
Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş olan eğitim sisteminin sorunları, 4+4+4 dayatması ile daha da içinden çıkılmaz hale gelmiştir. Eğitim Sen olarak, AKP’nin eğitim biliminin en temel ilkelerini göz ardı ederek hayata geçirmeye çalıştığı 4+4+4 dayatmasına karşı tepkilerimizi bulunduğumuz her alanda göstermeye kararlıyız. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sürecin başından itibaren taraflı, bilinçli ve yanlış bilgilendirme çalışmalarına son vermesini ve eleştirilerimizi dikkate almasını bekliyoruz.
Eğitim, tüm dünya çapında evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir. Bunun altında yatan en önemli etken eğitimin; insan kişiliğinin tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli bir faktör ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleşmeleri ile doğrudan ilişkili bir süreç olmasıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde eğitimin; cinsiyet, ırk, etnik yapı ve ulus gibi ayrımlar gözetilmeksizin her bireyin hakkı olduğu açıklanmıştır.
Eğitimin temel bir insan hakkı olması, kamusal sorumluluğu, yani devletin herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, eşit ve nitelikli eğitimi parasız olarak sunmasını gerektirmektedir. Her tür ve düzey eğitim; sınıf, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik görüş, ulus, etnik köken gibi ayrımlar yapılmadan herkese sağlanmalıdır. Tüm bu sorunların çözümüyle ilgili topladığımız imza metinlerini valilik makamına sunacağız. 25.09.2012
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına
Yalçin ALÇİÇEK
Şube Sekreteri
Türkiye Cezaevlerinde 12 Eylül 2012 Günü Başlayan Süresiz Ve Dönüşümsüz Açlık Grevleri 49. Gününe Girmiştir.
Dünya Tabipleri Birliği’nin 1991 tarihli Malta Bildirgesi açlık grevcisini “zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi” olarak tanımlar.
Açlık grevi bir intihar biçimi değildir. Bir protesto biçimidir. Kişi kendi iradesi ile bilinçli olarak yiyeceği reddetmektedir. Bir açlık grevi ölümle sonuçlanabilirfakat temel amaç ölüm değildir. Günlük belli miktarlarda su, tuz ve şeker alımını devam ettirme esasına dayanır. Ayrıca açlık grevi sonlandırıldığında kalıcı nörolojik sekellerin görülmemesi için B1 vitamini içeren preparatların mutlaka alınması gerekir.
Demokratik kamuoyu hiçbir zaman açlık grevlerinin ölüm orucuna dönüşmesini istemez. Bu nedenle açlık grevi eylemine başvuran mahpusların yaşam haklarının korunması için tüm yetkililerin gerekli duyarlılığı göstermesini savunur.
Kurumlarımıza gelen bilgilerden anlaşıldığı kadarı ile yaklaşık 60 cezaevinde 600’ün üzerinde mahpusun açlık grevini sürdürdüğü ve her hafta yeni katılımların olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir şey gerçekleşirse binlerce kişinin sağlık ve yaşam hakkının tehlikeye gireceği de kesindir. 2000 yılında yaşanan açlık grevlerine yapılan müdahale ve devam eden açlık grevleri sonucu onlarca insanın ölmesi yüzlerce insanın sakat kalmasına neden olan bir durumun tekrar ortaya çıkmaması için gerekli girişimlerde bulunmak için Adalet Bakanlığı’nın başta tabip odaları olmak üzere insan hakları savunucularının açlık grevi yapılan cezaevlerini ziyaret etmesine izin vermesi gerekmektedir. Cezaevi yönetimlerinin açlık grevcilerini yalnızlaştırma ve onları tecrit altında tutma gibi uygulamalara başvurmaması gerekmekte, ivedi olarak sağlıklı içme suyu, tuz, şeker ve yaşamsal önemi olan B1 vitaminini mutlaka temin etmeli ve isteyen grevcilere ulaştırmalıdır.
Açlık grevi yapılan cezaevlerini yakından takibe aldığını, süreci takip ederek olası ölümlerin ve sakatlanmaların önüne geçmek için gayret göstereceğimizi belirtmek isteriz. Seçtikleri yöntemi onaylayıp onaylamamamız karşı kaşıya bulunduğumuz insanlık dramını değiştirmemektedir.
Siyasal iktidar, açlık grevcilerinin taleplerini ölümler yaşanmadan değerlendirmelidir.
1980 yılından bu tarafa Türkiye cezaevlerinde 144 kişi açlık grevleri ve ölüm oruçları nedeni ile yaşamını yitirmiştir. Bu kadar ağır bir sürecin yaşandığı Türkiye’de yeni ölümlerin yaşanmaması için Hükümeti sorumlu davranmaya ve süreci zorlaştırmamaya davet ediyoruz. Mahpuslara zorla müdahale edilerek tek kişilik hücrelere atılması ve bilinçsizce yapılacak tıbbi müdahaleler sorunları daha da ağırlaştıracaktır. Dolayısıyla sorun, diyalog ve müzakere yöntemi ile çözülmelidir.
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına
Yalçin ALÇİÇEK
Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri
Açlık Grevleri Ölümlere Dönüşmesin
Ülkeyi Baskı ve Zorla Yönetmeye Çalışmaktan Vazgeçin!
12 Eylül’den bu yana, cezaevlerinde 53 gündür açlık grevinde olan binlerce Kürt tutuklu ölüm sınırına yaklaşıyor. Hükümetin tutukluların sesine kulak vermemesi üzerine tüm cezaevlerini kapsayan açlık grevleri karşısında bir çözüm bulunamazsa, cezaevlerinden tabutların çıktığını göreceğiz.
Talepler ortadadır. Bu talepler Kürt sorununun demokratik çözümü noktasında haklı ve insani talepleridir, bu konuda siyasal iktidarın ölümler yaşanmadan barışçıl yollarla gerekli tedbirleri alması ve talepleri değerlendirmek üzere harekete geçmesi gerekmektedir.
Tutuklu ve hükümlülerin insani ve demokratik taleplerini karşılamak yerine, 2000 yılındaki “Hayata Dönüş Operasyonu” olarak isimlendirilen katliamı hatırlatan “gerekirse müdahale ederiz” açıklamaları kaygılarımızı daha da arttırıyor.
29 Ekim’de Cumhuriyetin 89. yıldönümünü kutlamak isteyen on binlerce kişi, AKP hükümetinin artık her toplumsal eylemde gelenekselleşen polisiyle, copuyla, tazyikli suyuyla, biber gazı ve panzerleriyle karşılaştı. AKP`nin "ileri demokrasi"sinin yeni bir örneğinin yaşandığı olaylar, bir kez daha AKP hükümetinin içinde bulunduğu endişenin ve kaygının boyutlarını da ortaya koydu. Artık kendisine karşı en ufak bir sese bile tahammülünün kalmadığı, yaşanan polis terörüyle bir kez daha teyit edilmiş oldu.
AKP tarafından inşa edilen yeni rejim bugün ülkenin dört bir yanında baskıcı ve despotik bir yönetimi açığa çıkarmaktadır. Eşitlikçi ve özgürlükçü bir yönetim isteyenler başta olmak üzere, bu düzene karşı toplumun tüm muhalif kesimlerinin seslerinin kesilmek istendiği ortadadır. AKP hükümetinin inşa etmeye çalıştığı, tek adam rejimine doğru sürüklenen bu yeni düzenle, adeta padişahlık sistemine doğru bir geri dönüşü amaçladığı da ortadadır. Yasama, yürütme ve yargının da tek elde toplandığı bir rejimin zeminlerinin güçlendirildiği bu dönemde, AKP hükümetine dönük eleştirel veya tamamen karşıt bir tutum alan kesimler ya özgürlükleri ellerinden alınarak demir parmaklıklar ardına gönderilmekte, ya da sesleri polis gücüyle bastırılmak istenmektedir. Dün yaşanan olaylar da göstermiştir ki, artık en ufak bir sese bile tahammül edemeyen, halka her türlü şiddeti kullanmaktan çekinmeyen bir AKP hükümeti ile karşı karşıyayız. Bizzat Başbakan tarafından kendisi gibi düşünmeyen ve yaşamayan herkes düşman olarak nitelenmekte, bu tutumu "emir" telakki eden İçişleri Bakanı ve polis vasıtasıyla halka her türden şiddet uygulanmaktan çekinilmemektedir.
Açlık grevindeki tutsakların talepleri karşılanamaz talepler değildir. Zaten hükümetinde gündeminde olan ''Anadilde savunma hakkı ve ölümlerin durması için diyalogun başlaması'' tutsaklarında talepleri arasındadır. ölümler ve kalıcı hastalıklar başlamadan hükümet sorumluluk alıp grevdeki tutsakların taleplerini yerine getirmeli ve Kürt sorununun demokratik şekilde çözülmesini sağlamalıdır.
Son günlerde özellikle hükümet yetkilileri tarafından yapılan çelişkili ve sorumsuzca açıklamaları Demokratik kamuoyu olarak hayretle takip etmekteyiz. Bir yandan açıklık grevindekiler şov yapıyor açıklamaları ,Bir yandan bunlar gizlice bir şeyler yiyorlar ve başbakanın madem açlık grevindeler bu ne kuzu kebap partileri'' şeklindeki açıklamaları açlık grevlerinin geldiği boyutları gizleyecek gibi değil. Bu açıklamalar yerine siyasi iktidar biran önce sorumluluk alarak çözüm için diyalogu başlatmalıdır.
AKP hükümetini Her türden demokratik-toplumsal muhalefeti bastırmak için uygulanan bu sınırsız şiddeti kınıyor, rutinleşen bu uygulamalara artık bir son vermesini, Zaten sorunlu olan demokrasiyi giderek yok etmeye çalıştığınız bu dönem Kürt siyasi tutsaklarının sürdürdüğü açlık grevinin bitirilmesi için talepleri değerlendirilmeli, ölümleri önleyecek adımlar derhal atılmalıdır.
KESK Adana Şubeler Platformu adına
Yusuf KÖSELE
Haber Sen Adana Şube Sekreteri