2012-2013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞINDA EĞİTİMİN DURUMU
2012-2013 eğitim öğretim yılı, birinci sınıfların 10 Eylül, bütün okullarda ise 17 Eylül’de ders başı yapması ile başlamıştır. Geçtiğimiz yıllardan farklı olarak kısa bir süre önce yasalaşan eğitimde 4+4+4 düzenlemesi ile eğitim sistemi üzerinden bütün toplumsal yapı, AKP iktidarının siyasal ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirilmek istenmektedir.
Bugüne kadar eğitimde yaşanan dinselleştirme ve ticarileştirme uygulamaları iç içe geçmiş bir şekilde ve birbirine paralel olarak hayata geçirilirken, 4+4+4 düzenlemesi ile bu hedefin daha da güçlendirildiğini söylemek mümkündür. AKP’nin yangından mal kaçırır gibi gündeme getirdiği 4+4+4 dayatması nedeniyle, 2012-2013 eğitim öğretim yılında okul kapıları, büyük bir kaosa açılmıştır.
Türkiye’de uzunca bir süredir okullar kar-zarar hesabıyla tıpkı piyasada faaliyet gösteren “şirketler” gibi yönetilirken, diğer taraftan sürekli değiştirilen eğitim müfredatıyla eğitimde her açıdan tekçi, ırkçı, her aşamada dinselleştirilmiş ve cins ayrımcı öğeler biçim değiştirerek varlığını sürdürmektedir. Başta Felsefe dersi olmak üzere, pek çok derste dini referansların belirgin bir şekilde artması, zorunlu din dersine ek olarak getirilen seçmeli din dersleri ile “dindar nesil” hedefine doğru adım adım ilerlenmektedir.
Zorunlu eğitimin 8 yıldan kademeli olarak 12 yıla çıkarılması ilk bakışta daha fazla çocuk ve gencin eğitim sürecine girmesi gibi görünse de bu durum gerçeği yansıtmamaktadır. 4+4+4 sisteminde ilk 8 yıl örgün eğitim varken, son 4 yılda öğrencilerin örgün eğitim dışında isterlerse “açık lise” ile eğitimlerini tamamlamalarının önü açılmıştır. Bu durum özellikle erken yaşta mesleğe yönlendirilip, çalışma hayatına giren çocuklar açısından hiç de olumlu sonuçlar ortaya çıkarmayacaktır. Zorunlu eğitimin süresi arttırılması, ilgili yaş grubundaki herkesin okula gitmesi anlamına gelmemektedir. Türkiye’de 5 yıllık zorunlu eğitim döneminde ortalama eğitim süresi 3,5 yıl iken, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimde tüm çabalara rağmen ortalama eğitim süresi 6,2 yıla çıkarılabilmiştir. Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı 4+4+4 düzenlemesi ile zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığını iddia etse de, lise aşamasında “açık öğretim” uygulamasının olacak olması, zorunlu eğitimin gerçek anlamda 12 yıl olmayacağını bütün açıklığıyla göstermektedir.
4+4+4 İLE OKULLARDA YAŞANACAK SORUNLAR
Yeterli altyapı çalışmaları yapılmadan ve okulların fiziki durumu göz önünde bulundurulmadan hayata geçirilen 4+4+4 uygulaması, daha okullar açılmadan beraberinde getirdiği ağır sorunlar ile ülke gündemini meşgul etmiştir.
Yaz aylarından itibaren okulların ilkokul-ortaokul ve imam hatip ortaokulu olarak dönüştürülmesi sonucunda, çok sayıda öğrenci okulundan ve okul çevresinden zorunlu olarak kopartılıp, oturduğu yerden uzakta farklı okullara yönlendirilmiştir. Bu durum, aileler için “servis ücreti” gibi yeni bir harcama kalemi ve öğrenciler için kaçınılmaz olarak zorlanacakları yeni bir “zorunlu uyum” süreci yaratmıştır.
Okullarda yaşanan dönüşüm nedeniyle büyük miktarda öğrenci zorunlu olarak yer değiştirmiş, on binlerce öğretmen yine zorunlu olarak tayin istemek zorunda kalmıştır. Norm fazlası durumuna düşen sınıf öğretmenleri yer değiştirmek zorunda bırakılırken, çoğunun tercih ettikleri okullara yerleşmeleri mümkün olmamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre 29 bini sınıf öğretmeni olmak üzere 68 bin öğretmen norm fazlası durumuna düşürülmüştür. İlimizde 800 civarında norm kadro fazlası sınıf öğretmeni olmak üzere 1500 civarında öğretmen norm fazlası durumuna düşmüştür. Bunlardan 230 civarında il emrinde bulunan öğretmenlerden bir kısmı resen il içinde farklı yerlere atanmıştır. Norm fazlası olan sınıf öğretmenleri için alan değişikliği sürecide başlatılmıştır (21-26 Eylül 2012) bu uygulamayla norm fazlası öğretmenlerin bir kısmı da çeşitli okullara yerleştirilmek istenmektedir. Ancak bu uygulamalar lokal kalacak ve sorunu çözmeyecektir.
Özür Durumuyla İl içinde görevli olmalarına rağmen özür durumlarına bakılmaksınız farklı ilçelere atanmaları ile mağdur olan öğretmenlerden birçoğu bu uygulamaya dava açmaktadır. Diğer norm fazla kadrosu öğretmenlerinde aynı uygulama ile resen il içinde farklı ilçelere atama çalışması devam etmektedir.
Bakanlık verilerine göre norm sayısı olarak 138 bin öğretmen açığı bulunmasına rağmen, 68 bin norm fazlası öğretmenin içine itildiği durumun tek sorumlusu Milli Eğitim Bakanlığı’dır.
Sonuç olarak;
AKP hükümetinin dayatmasıyla bu yıldan itibaren uygulanacak olan 4+4+4 eğitim sistemi, eğitimde sadece bir biçimsel değişiklik olarak değil, genç kuşakların daha yoğun sömürüye hazırlanması ve sömürüye boyun eğdirme programı olmasıyla da ön plana çıkmıştır. Buna ek olarak, muhafazakâr ve dini değerlerle yaşayan bir toplum oluşturmanın eğitim programının temelini oluşturması dikkat çekicidir. Hükümetin “dindar nesiller yetiştirmek” üzere, ilkokuldan başlayarak okulların dini bir atmosferle sarılması, tarihten coğrafyaya, vatandaşlık derslerden, sosyolojiye, psikolojiye, edebiyata, fizikten biyolojiye kadar tüm dersleri bilim dışı, “yaratılışçı” bir bakış açısıyla yeniden düzenleneceği anlaşılmaktadır. Dahası, şu ya da bu dini bilgilerin verilmesi, ya da ibadet biçimlerinin öğretilmesinin de ötesinde Türkiye’de okullar, iktidarın dünya görüşünün yeniden üretildiği, ideolojik birer merkez olarak düzenlenmek istenmektedir. Açıktır ki ilköğretimle başlayacak bu ideolojik tutum üniversite eğitimini de kapsayacak biçimde geliştirilecektir.
Yıllardır eğitim sisteminde yaşanan yoğun ticarileştirme uygulamaları ve eğitimi dinselleştirme adımlarına karşı toplumun en geniş kesimleri ile birlikte yürütülecek birleşik bir mücadelenin ne kadar önemli olduğunu vurguluyoruz. Herkese eşit, parasız, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim hakkı mücadelesinin güçlenmesi ve yaygınlaşması bugüne kadar yapılan bütün itirazlara ve eleştirilere rağmen, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanlışta ısrar etmeyi sürdürmesi anlaşılır değildir.
Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş olan eğitim sisteminin sorunları, 4+4+4 dayatması ile daha da içinden çıkılmaz hale gelmiştir. Eğitim Sen olarak, AKP’nin eğitim biliminin en temel ilkelerini göz ardı ederek hayata geçirmeye çalıştığı 4+4+4 dayatmasına karşı tepkilerimizi bulunduğumuz her alanda göstermeye kararlıyız. Milli Eğitim Bakanlığı’nın sürecin başından itibaren taraflı, bilinçli ve yanlış bilgilendirme çalışmalarına son vermesini ve eleştirilerimizi dikkate almasını bekliyoruz.
Eğitim, tüm dünya çapında evrensel bir insan hakkı olarak kabul edilmektedir. Bunun altında yatan en önemli etken eğitimin; insan kişiliğinin tüm yönleriyle gelişmesinde çok önemli bir faktör ve insanların kendilerini gerçekleştirmeleri ve özgürleşmeleri ile doğrudan ilişkili bir süreç olmasıdır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde eğitimin; cinsiyet, ırk, etnik yapı ve ulus gibi ayrımlar gözetilmeksizin her bireyin hakkı olduğu açıklanmıştır.
Eğitimin temel bir insan hakkı olması, kamusal sorumluluğu, yani devletin herhangi bir ayrım gözetmeden herkese, eşit ve nitelikli eğitimi parasız olarak sunmasını gerektirmektedir. Her tür ve düzey eğitim; sınıf, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik görüş, ulus, etnik köken gibi ayrımlar yapılmadan herkese sağlanmalıdır. Tüm bu sorunların çözümüyle ilgili topladığımız imza metinlerini valilik makamına sunacağız. 25.09.2012
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına
Yalçin ALÇİÇEK
Şube Sekreteri