Mustafa Kemal Atatürk’ü Ölümünün 74. Yılında Saygıyla Anıyoruz!

Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk`ün ölümünün üzerinden 74 yıl geçti. Atatürk`ün 10 Kasım 1938`de hayata gözlerini yumduğu günden bu yana dünya üzerinde yaşanan gerginlik ve savaşlar durmaksızın devam ediyor.

Kurtuluş Savaşı‘nda yan yana, omuz omuza mücadele eden, emperyalistlerin Türkiye`den kovulması için canını veren farklı etnik kimliklerden Türkiye halklarının birbirine karşı kışkırtılmaya, çatışma içine sokulmaya çalışıldığı tehlikeli bir dönemden geçiyoruz.

AKP iktidarı, yıllardır benimsemiş olduğu saldırgan politikalarının bir sonucu olarak Suriye üzerinden yeni bir savaş kışkırtıcılığına soyunurken, Mustafa Kemal Atatürk`ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış!" anlayışını yok saymakta; her fırsatta "Yurtta Savaş, Dünyada Savaş!" politikası doğrultusunda hareket etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk`ün hem yurtta hem de dünyada barış savunusu, dün olduğu gibi bugün de güncelliğini korumaktadır.

Eğitimde ve bilimde ırkçı-gerici girişim ve uygulamaların etkisini arttırdığı, eğitim sisteminin pek çok yönden kuşatma altına alındığı günümüz koşullarında, hayatı boyunca aydınlanmadan ve bilimden yana tutumuyla öncü rol oynamış olan Mustafa Kemal Atatürk`ü ölümünün 74. yılında saygıyla anıyoruz.

 

Şube Yürütme Kurulu

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü

Ülkemizde AKP iktidarının son on yıldır hayata geçirdiği politikaların bir sonucu olarak kadına yönelik şiddetin sistematik olarak arttığı bilinmektedir. Bugün çok yönlü eril şiddetin tüm toplumu sardığı bir süreçten geçiyoruz.

Kadın cinayetlerinin, taciz ve tecavüz olaylarının hız kesmeden sürdüğü, esnek ve güvencesiz çalışma koşullarının dayatılmasıyla iş güvencemizin de tartışmaya açılmak istendiği, yoksulluğun her geçen gün yaşamı daha da zorlaştırdığı, İçerde ve dışarıda savaş çığırtkanlığının tırmandığı, bu süreçte  hükümet çözüm üretmek yerine sorunları daha da derinleştirmektedir.

Tüm bu anti demokratik- faşizan uygulamalara karşı ses çıkaran tüm kesimlere olduğu  gibi üyelerimize yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalarla Konfederasyonumuza yönelik saldırılar da sürmekte, bu vesileyle kamu emekçilerinin örgütlü gücü  etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır.

Böylesi bir atmosferde EĞİTİM SEN’Lİ  KADINLAR  olarak gerçekleştireceğimiz   “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Ve Dayanışma Günü” ile ilgili eylem ve etkinlik programına tüm üyelerimizi bekliyor çalışmalarında başarılar dileriz

Şube Kadın Çalışma Birimi Adına

ESRA ARSLAN

Eğitim Sen Adana Şube Kadın Sekreteri

 
Son Düzenlenme Cumartesi, 12 Temmuz 2014 12:44

Hamasi Nutuklar Değil, Yaşadığımız Sorunlara Kalıcı Çözümler Üretilmesini İstiyoruz!

 

Bir 24 Kasım’da daha yıllardır duyulmak istenmeyen sesimizin duyulması, taleplerimizin dikkate alınması için alanlardayız. Türkiye’nin sadece öğretmenleri değil, tüm eğitim ve bilim emekçileri her yıl sadece bir gün hatırlanmayı değil, yaşadıkları ekonomik, sosyal ve özlük sorunlarına gerçekçi ve kalıcı çözümler üretilmesini beklemektedir. 

 

Öğretmenlik mesleği açısından uluslar arası anlamda kutlanan gün 5 Ekim dünya Öğretmenler Günü olmasına karşın, 12 Eylül sonrasında ilan edilen “24 Kasım Öğretmenler Günü” bugüne kadar öğretmenlerin en temel sorunlarının bile gündeme gelmediği “resmi bir gün” olarak görülmüştür.

 

“24 Kasım Öğretmenler Günü”nün 12 Eylül döneminin bir ürünü, 12 Eylül zihniyetinin nasıl bir öğretmen istediğinin simgeleştiği bir gün olduğu asla unutulmamalıdır. 12 Eylül darbe zihniyetinin kabul ettiği bir günü, öğretmenler günü olarak kutlamamız mümkün değildir. Eğitim Sen için 24 Kasım’ı kabul etmek demek; 12 Eylül rejimini, uygulamalarını ve düşüncesini benimsemek, 12 Eylül zihniyetini onaylamak anlamına gelmektedir.

 

Eğitim Sen, belirttiğimiz nedenlerle öğretmenler günü olarak, 12 Eylül zihniyetinin ürünü olan 24 Kasım’ı değil, dünya öğretmenlerinin evrensel günü olan 5 Ekim’i kabul etmektedir. Her yıl 5 Ekim tarihi, dünyanın çok sayıda ülkesinde eğitim emekçilerinin uluslararası dayanışma ve mücadele günü olarak kutlamaktadır.     

 

Her 24 Kasım’da öğretmenliğin kutsallığından, “onurlu bir meslek” olduğundan söz edilerek bildik ezber cümlelerin kullanılması, eğitim emekçilerini ciddi anlamda rahatsız etmektedir. Yüz binlerce eğitim emekçisinin sosyal ve ekonomik sorunlarını çözmek için yıllardır adım atmayanların, öğretmenlerin gerçek sorunlarını görmezden gelenlerin hamasi nutuklarını daha fazla dinlemek istemiyoruz.

 

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer; “Öğretmenler 3 ay tatil yapıyor, öğretmenlerin yeterliliklerini ölçeceğiz” diyerek kamuoyunda öğretmenlik mesleğin küçümseyen ve aşağılayan ifadeler kullanmaktan çekinmemiştir. Ardından Başbakan Erdoğan, öğretmenlerin az çalışıp çok maaş aldığını iddia ederek, öğretmenlerin emeğini ve kişiliğini aşağılayanlar kervanına katılmıştır. Dün bizlere hakaret edenlerin bugün çıkıp kutlama mesajları vermesi resmen ikiyüzlülüktür.

 

10 yıllık AKP iktidarı döneminde eğitim emekçilerinin çalışma koşullarında ve özlük haklarında ciddi gerilemeler ve hak kayıpları yaşanmış, var olan haklarımızı ortadan kaldıran bir dizi düzenleme hayata geçirilmiştir. 

 

Öğretmenler asli görevleri olan ders anlatma dışında Öğrenci Koçluğu, Eğitim Harcamaları Anketi (TEFBİS), İlköğretim Kurumları Standardı Anketi (İKS), mahallelerde okuma yazma bilmeyenlerin tespiti çalışması gibi ek çalışmaları  yapmaya başladılar. Bunlar yetmiyormuş gibi ADEY, RİDEF, RİTA, Afet Yönetimi ve Aile Öğretmenliği gibi uygulamalarla, öğretmenleri mesai saatleri dışında angarya ve esnek çalıştırmaya dönük adımlar hızlandırılıyor. Performans değerlendirme ve angarya çalıştırma uygulamaları ile öğretmenler, sınıfındaki öğrencisiyle ilgilenemeyecek duruma getirilmek isteniyor.

 

 

AKP hükümeti kamuda yaşanan dönüşüm uygulamalarına paralel olarak, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliklerle iş güvencemizi kaldırmanın ve bizleri göstereceğimiz bireysel performansa göre çalıştırmanın hesaplarını yapıyor. Öğretmenlerin, okul idarecilerinin ve hizmetlilerin daha fazla çalışabilmelerinin önünü açmak, birbiriyle rekabet eder hale getirmek ve çalışmalarının her aşamasında denetlenmelerini sağlamak amacıyla gündeme getirilen eğitimde performans değerlendirme uygulamaları önümüzdeki dönemden itibaren uygulanmaya başlanacak.

 

Bir taraftan eğitim emekçileri esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya mahkum edilmek istenirken, diğer taraftan 300 bini aşkın işsiz öğretmen kadrolu olarak atanmayı ve mesleklerini yapmayı beklemektedir. Bugüne kadar 36 işsiz öğretmen ataması yapılmadığı için intihar etmiştir. AKP hükümetinin halen çalışan ve atama bekleyen öğretmenlerin yaşadığı sorunları taleplerini görmezden gelmesi kabul edilemez.

 

Eğitim Sen, Türkiye’nin dört bir yanında, yıllardır yaşadıkları bütün olumsuzluklara rağmen fedakarca çalışan eğitim emekçilerinin, insanca yaşayabilecekleri bir yaşam ve nitelikli eğitim yapabilmesinin mücadelesini vermeyi tüm engellemelere ve baskılara rağmen sürdürmeye kararlıdır.

 

Önümüzdeki dönemde, eğitimde yaşanan yoğun ticarileştirme ve dinselleştirme uygulamalarına; 4+4+4 ile öğretmenlerin norm fazlası olarak mağdur edilmesine; 4+4+4 sürgünlerine, özür grubu atamalarındaki hukuksuzluklara; ALO 147 ile öğrenci ve velilerimizin ihbarcılığa teşvik edilmesine, öğretmenlerin hukuksuz ve keyfi bir biçimde cezalandırılmasına ve eğitimde performans değerlendirme uygulamalarına karşı başta okullarımız olmak üzere, her alanda demokratik tepkimizi göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmamalıdır.

 

Eğitim Sen olarak, sadece öğretmenlerin değil, kötü ve sağlıksız koşullarda çalışan; hakları gasp edilen; sürgünlere ve soruşturmalara maruz kalan eğitim emekçilerinin; parasız eğitim ve demokratik üniversite istediği için tutuklanan; eğitime erişemeyen milyonlarca çocuk ve gencimizin ve onların ailelerinin de taleplerinin takipçisi olmayı sürdüreceğimize söz veriyor, tüm eğitim ve bilim emekçilerini kamusal, bilimsel, laik ve anadilinde eğitim hakkı için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.24.11.2012

 

Kamuran KARACA

Şube Başkanı

Şube Yürütme Kurulu Adına

Kadına Yönelik Şiddet Sürüyor, İsyanımız Büyüyor! Susmuyoruz, Örgütleniyoruz, Durduracağız!

 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü çerçevesinde;

22 kasım perşembe günü Eğitimsenli kadınlar  "dış ses" adlı kadın oyununu izlediler.Tiyatrodaki kadın katılımının yoğunluğu oldukça anlamlıydı..

  24 Kasım cumaratesi günü ise  sendika binasında  eğitimsenli kadınlar olarak  kısa film gösterimi "SON" izlendi   ve ardından Şube kadın sekreteri Esra ARSLAN  ve Kadın komisyonu üyesi Arzu SALDIRAY ın "kadına yönelik şiddet ve Adana ili örneği anket analiz sonuçları"konulu sunumu kadın eğitimcilerle  paylaşıldı

25 Kasım Pazar günü ise Adana Kadın platformu  içinde yer alan KESKLİ  kadınlar olarak  yürüyüşe katılım sağlandı. Yürüyüşün ardından inönü parkında  basın açıklaması yapıldı.

İsyanımız Büyüyor! Susmuyoruz, Örgütleniyoruz, Durduracağız!

Kadına Yönelik Şiddet Sürüyor,

İsyanımız Büyüyor!

Susmuyoruz, Örgütleniyoruz,

Durduracağız!http://www.kesk.org.tr/UserFiles/Image/2012/11- Kas%C4%B1m/19kasimcanan.JPG

Ülkemizde AKP iktidarının son on yıldır hayata geçirdiği politikaların bir sonucu olarak kadına yönelik şiddetin sistematik olarak arttığı bilinmektedir. Bugün çok yönlü eril şiddetin tüm toplumu sardığı bir süreçten geçiyoruz.

Bundan yaklaşık yarım asır önce Mirabel kardeşler, ülkelerindeki diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesi yürütürlerken erkek devlet şiddetine maruz kaldılar ve vahşice katledildiler.

 

Bugün 2012 yılı Türkiye’sinde, hayata geçirdiği erkek egemen politikalarla AKP iktidarı, diktatörlük rejimlerini aratmayan uygulamalarını başta kadınlar olmak üzere, kendisi gibi düşünmeyen, iktidarına biat etmeyen tüm muhalif kesimlere dayatmaktadır.

Eril şiddetin türlü biçimleri ile karşı karşıya olduğumuz böylesi bir süreçte iktidar, karşı ses çıkaran tüm kesimlere olduğu gibi üyelerimize yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalarla Konfederasyonumuza yönelik saldırılarını da sürmektedir. Üst üste yapılan operasyonlarla onlarca üye ve yöneticimiz gözaltına alındı ve tutuklandı.

Bugün itibariyle iş kollarımızın genel merkez kadın sekreterleri, şube kadın sekreterleri ve kadın komisyonu üyelerimizden oluşan 14 kadın arkadaşımız ve toplamda 67 üyemiz tutukludur.

Emek ve demokrasi mücadelesini cinsiyet özgürlüğü mücadelesinden ayrı görmeyen, bu kapsamda kurulduğu günden bu yana kimseden icazet almaksızın, kendi ilkeleri ışığında mücadelesini yürüten Konfederasyonumuza yönelik bu saldırıları manidar buluyoruz. Mevcut hükümetin amacı bir taşla birkaç kuş vurmaktır. Bir yandan kadın üyelerimizşahsında Türkiye’deki kadın mücadelesi, diğer yandan tüm üyelerimiz şahsında yürüttüğümüz emek ve demokrasi mücadelesi hedef alınmaktadır. Böylelikle kamu emekçilerinin örgütlü gücü etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır.

Buna karşın, biz KESK’li kadınlar; KESK’e yönelik bu saldırılara itiraz ediyor arkadaşlarımızı yanımızda istiyoruz. Bir kez daha haykırıyoruz: Özgürlük, barış, demokrasi, emek ve insanca yaşam mücadelesini içerde ya da dışarıda aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.

Kadın cinayetleri, taciz ve tecavüz olayları hız kesmeden sürüyor;

Bizzat başbakanın “kadın erkek eşit değildir “ diyerek açtığı yoldan ilerleyen devlet ve hükümet yetkililerinin her gün yeniden ürettikleri cinsiyetçi söylem ve pratikler, toplumsal yapıda yerleşik olan eşitsiz cinsiyet ilişkilerini daha da pekiştiriyor. Erkeğin küçük devleti olan aile dışında, kadının toplumsal yapı içinde kendi kimliğiyle var olmasına tahammül edilemiyor. Bu kısır çemberi aşmayı zorlayan birçok kadın taciz veya tecavüz ile olmadı canına kast edilerek durdurulmaya çalışılıyor. Kadına yönelik şiddet istatistiklerine yansıyan rakamlar, ne yazık ki bizleri haklı çıkarıyor. Türkiye’de kadına yönelik şiddet münferit değil sistematiktir ve son 10 yıllık AKP iktidarı döneminde belirgin bir artış göstermiştir.

Biz KESK’li kadınlar; “Şiddetten arındırılmış bir dünya bir Türkiye yaratmak” şiarıyla sendikalarımızda örgütlenmeye devam edeceğiz, iş yerimizde, sokakta şiddetin her türlüsüne hayır diyeceğiz, inadına susmayacağız inadına isyan edip haykıracağız.

Esnek güvencesiz çalışma koşullarının dayatılması yanında, iş güvencemiz de tartışmaya açılmak isteniyor, yoksulluk yaşamı her geçen gün daha da zorlaştırıyor

İş güvencemizin kapalı kapılar ardında tartışıldığı bu dönemde, kadınlar daha çok ev işlerine mahkûm edilmek istenmekte, çalışma hayatının içinde direnen kadınlara da kölelik koşullarıdayatılmaktadır. AKP iktidarının 19.yy kölelik düzenini aratmayan Ulusalİstihdam Stratejisinin güvencesiz, sendikasız, esnek ve ucuz işgücü ordusu için emekçilere fırlattığı saldırı okları en fazla kadınların sırtlarına saplanmaktadır. 10 yıllık iktidar sürecinde haklarımızı gasp eden ve bir 10 yılımızı daha ipotek altına almaya ant içmiş AKP hükümeti, “Hedef 2023” projesiyle daha ucuz ve daha korunmasız kadın emeğini, sağlık ve eğitim harcamalarını kısmayı,yaşlı, hasta ve çocuk bakımlarını artık kamusal bir hizmet olmaktan çıkarmayıve evdeki görevleri katlanmış “köle kadınlar” yaratmayı hedeflemektedir

Biz KESK’li kadınlar; eğitim ve sağlık sistemiyle, hukuksal düzenlemeleriyle, gelenek, görenek, örf ve adet sistemiyle her türlü dayatmayı içeren bizi ikincil cins olarak gören ataerkil sisteme ve cinsiyet ayrımcılığını pekiştiren neo-liberal politikalara karşımücadele edeceğiz.

Hükumet İçerde ve dışarıda savaş naraları atıyor, diyalog ve müzakere yoluyla çözüm üretmek yerine sorunları daha da derinleştiriyor.

Ülkede 30 yıldır süren çatışmalıortamın, en ağır sonuçlarını biz kadınlar yaşadık. Kürt sorununda, diyalog ve müzakere yoluyla çözüm yerine, şiddeti temel alan bildik politikalarda ısrar edilmesi, yaşanan acıları katlamak dışında bir sonuç getirmedi. Bu çerçevede Kürt sorununun demokratik çözüm yolunu açmak için kendi bedenlerini ortaya koyan binlerce tutuklu ve hükümlünün, yürüttükleri açlık grevi eylemlerini 68. günde sona erdirmeleri, ülkemizde onarılması imkânsız derin yaraların açılmasının önüne geçti. Başta tutuklu ve hükümlülerin anneleri olmak üzere duyarlı tüm insanların yüreğini ağzına getiren bu sürecin barış için bir fırsat olarak değerlendirilmesini istiyoruz. Yıllardır söyledik yine söylüyoruz; her savaşın ortak düşmanı kadınlardır. AKP hükümeti 10 yıldır, içeride çeşitli biçimlerde eril şiddeti sürdürürken, şimdi bir de Ortadoğu ve Suriye’ye savaşıkörüklüyor. Silahlı çatışmalar kadına yönelik şiddeti tırmandırır ve tecavüz, cinsel kölelik, ev içi şiddet, yoksulluk ve göç kadınların kaderi haline gelir.

Biz KESK’li kadınlar yaşanan savaşın son bulması için, daha fazla insanın ölmemesi için, anaların daha fazla ağlamaması için, bu savaştan medet uman ve kar sağlayanlara karşı, Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için eşit, özgür, barışçıl ve demokratik bir Türkiye özlemimizi bıkmadan, usanmadan haykıracağız.

 

8 Aralık, KESK’in kuruluş yıldönümü. Dünyada ve Türkiye’de emek mücadelesi ve onun değerlerine karşı tarihte eşi görülmemiş saldırıların yaşandığı bir dönemde “Hak verilmez mücadeleyle alınır” ilkesini rehber edinerek sürdürdüğü fiili meşru mücadelesiyle kamu emekçilerinin yüz akı olan KESK’in 17. Yaşını kutluyoruz.

Emekçilerin demokrasiye, özgürlüklere, eşitliğe yürüyüşü ile iç içe geçen tarihimiz elbette ki 17 yıldan ibaret değildir. KESK’in tarihi Encümen-i Muallim’den TÖS’e TÖB-DER’e, TÜM-DER’e, TÜS-DER’e ulaşan,12 Eylül karanlığını yırtanların tarihidir. 89 Bahar Eylemleri ile yeniden yükselişe geçen kamu emekçileri mücadelesinin öncüsü KESK’in tarihi, haklılığın, onurun ve kararlılığın tarihidir. KESK’in tarihi bu ülkenin topraklarında yılmadan yorulmadan yoluna devam eden emekçilerin mücadele tarihidir.

KESK, Bu Ülke Emekçilerinin Geçmişi, Bugünü Ve Yarınıdır.

Geçmişte mücadelemizi engellemeye çalışan, bizi kapı kulu olarak gören siyasi iktidarlar tarihin çöplüğündeki yerlerini çoktan almışlardır. Mücadeleci kimliği ile her türlü baskı ve sömürünün karşısında yer alan kamu emekçilerinin örgütü KESK ise önüne çıkarılan tüm engellemelere, baskılara, gözaltı ve tutuklama kuşatmasına inat, mücadele kararlılığıyla hep ayakta kalmıştır. Bundan sonra da dimdik ayakta kalacağından kimsenin şüphesi olmamalıdır.

KESK’in 17. yaşını kutlarken, emekleriyle, ödedikleri bedellerle bu onurlu tarih yazan arkadaşlarımızı saygıyla ve özlemle anıyoruz. Bize emanet ettikleri haklılığın, onurun ve kararlılığın mücadelesi ile dolu tarihe yeni sayfalar ekleyeceğimize söz veriyoruz.

Sendikal faaliyetlerimizi suçmuş gibi gösterenlerin hapishanelerinde tutuklu arkadaşlarımıza, baskılarla KESK’i bertaraf edeceklerini sananların hevesini kursağında bırakmaya devam edeceğimize söz veriyoruz.

KESK, faşizme karşı demokrasi, emperyalizme karşı bağımsızlık, savaşa karşı barış, baskılara karşı özgürlük, ırkçılığa ve şovenizme karşı emeğin birliği ve halkların kardeşliği mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir. KESK, “bizi ezen, bir kenara iten, emeğimizi görünmez kılan, bedenlerimizi metalaştıran erkek egemen sistemin çarklarına takılan çakıl taşı olacağız” diyen kadınların mücadelesinin en önemli özneleri arasında olmaya devam edecektir. Tüm kuşatma, bertaraf etme operasyonlarına karşı emek ve demokrasiden yana olan herkesin yüreğinde, beyninde, bilincinde kendine yer açan KESK, mücadelesinden asla taviz vermeyecektir.

17. kuruluş yıldönümünü 11 hizmet kolunda örgütlü olan bağlı sendikası ile omuz omuza vererek kutlayan KESK, kamu emekçilerinin tek gerçek mücadele örgütü olmaya devam edecektir. Çünkü;

KESK, demokratik, laik, bilimsel ve anadilinde eğitim mücadelesinin adı, karanlığı güneşi ile aydınlatan EĞİTİM SEN’dir

KESK, sağlıkta dönüşüm ve güvencesizliğe karşı sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin yükselen SES’idir.

KESK, Türkiye kamu emekçileri tarihine ilk toplu sözleşmeyi armağan eden, yerel yönetim emekçilerinin evrensel mücadele örgütü TÜM BEL SEN’dir.

KESK, vergi dairelerinde, adliyelerin koridorlarında, performansa ve angarya’ya karşı sürdürülen mücadelenin sigortası BES’tir.

KESK, kültüre, sanata düşman karanlıkların sahiplerine karşı mücadele eden emekçilerin Kültür ve Sanat elçisiKÜLTÜR SANAT SEN’dir.

KESK, “Madenler Halkındır Satılamaz, Elektriğe Dokunma Şalter Atar” diyenlerin enerji kaynağı ESM’dir.

KESK, yaşanabilir bir doğa mücadelesinin öncüsü, bütün emekçilerin “geleceği gözetleme kulesi” TARIM ORKAM SEN’dir.

KESK, gelecek güzel günlerin haberini sırtındaki posta çuvalında taşıyan, çok kanallı yalana karşı kamu hizmeti yayıncılığı mücadelesinin öznesi HABER SEN’dir.

KESK, yolu özelleştirmeye karşı mücadeleden geçenler arasında köprü kuran YAPI YOL SEN’dir.

KESK, mücadelesini demir ağlarla ören, karanlığı yaran tren düdüğü ile her grevimizin ilk habercisi BTS’dir.

KESK, “biz halkına, emekçisine zulmedenle değil haklı olanla, ezilenle aynı inancı paylaşıyoruz” diyenlerin sendikası DİVES’tir.

KESK, bu ülkenin tüm insanlarının, emekçilerinin insanca bir yaşam mücadelesinin adıdır.

Şiddet ve dehşeti ile emeğe, akla, bilime, kültüre, sanata düşman karanlıkların sahipleri, piyasa değerleriyle, sermaye putlarıyla, savaşa tapan ahlaklarıyla, kin ve nefret kusan derin kuyular gibi uğuldayan ağızlarıyla kendilerinden öncekiler gibi er ya da geç tarihin çöplüğündeki yerini alacaktır. Ama emeğin hakkını aldığı bir dünyaya inananlar, kardeşçe, eşit, özgür bir arada yaşam mücadelesi verenler hep olacak.

Gücünü fiili ve meşru mücadeleden alan KESK bu ülkenin kamu emekçilerinin hak ettikleri, özlemini yaşadıkları bir ülkeye ve dünyaya kavuşacakları günü yakınlaştırma mücadelesini kararlıkla sürdürecektir.

El etek öpmeden, sırtımızı bir yerlere dayamadan, rüzgâr gücüyle değil rüzgâra karşı durarak yükselttiğimiz mücadele bayrağımız sonsuza kadar dalgalanmaya devam edecektir.

KESK Yürütme Kurulu olarak, bu düşünce ve duygularla tüm kamu emekçilerine sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.

KESK’in 17. Mücadele Yaşı tüm emekçilere kutlu olsun!

YAŞASIN EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ!

YAŞASIN SENDİKAL MÜCADELEMİZ!

YAŞASIN KESK

KESK Adana Şubeler Platfromu

KADINA YÖNELİK ŞİDDET  SON BULUNCAYA DEK MÜCADELEDEYİZ

Kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan,  fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranıştır (DSÖ, 1993)

Tarihin her döneminde ve hemen hemen bütün toplumlarda kadına yönelik şiddet geleneksel yapı, aile ,medya ,hukuk din gibi iktidar mekanizmaları üzerinden normalleştirilen bir olgu haline gelmiştir.  ve  tüm dünyada 21. yüzyıla taşınan en önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Toplumsal yaşamın her aşamasında rastlanan kadına yönelik şiddet olgusu; kadının maddi ve manevi bütünlüğüne ağır zarar vermesi nedeniyle ciddi bir halk sağlığı sorunu olmasının yanı sıra, kadının yaşama aktif ve üretken katılımının önüne geçerek sosyal ve ekonomik kalkınma önünde bir engel oluşturmakta, kadın erkek eşitsizliğinin devamına neden olmaktadır.

Biz de Adana Eğitim Sen kadın çalışma birimi  olarak 25 kasım kadına yönelik şiddetle mücadele haftası kapsamında okullarda uygulamak üzere hazırladığımız bir anket çalışmasıyla Adana ilinde MEB e bağlı eğitim kurumlarında çalışan 173 kadın çalışanın şiddet algıları ve şiddete uğrama sıklıklarına dair veri oluşturmayı hedefledik.

Çalışmanın analizi sonrası vurgulanması gereken en önemli nokta aslında kadın çalışanların hayatlarında birkaç kez şiddete maruz kalmalarına rağmen birçok kadının bunun gerçek bir şiddet durumu içermediğini düşünmesi , kadınların şiddeti tanımlama biçimi ve bunu diğer insanlarla paylaşma noktasında bir takım zorluklar yaşamış olmalarıdır.

Anket çalışmasının sonuçlarını paylaşmak için yaptığımız okul gezilerinde kadın eğitimcilerle birlikte çalışmanın sonuçları , şiddetin yaşamımızda nasıl yer aldığı ve kendi deneyimlerimiz üzerinden hareket ederek kadınların şiddete uğradıklarınını bir farkındalik ve sorgulama sürecinden  sonra tanımladıklarını  gördük

    Bu çalışma 2012 yılı Kasım ayında toplam 173 kadın eğitimci üzerinde gerçekleşmiştir. Kadın eğitimciler “şiddete maruz kaldınız mı?” sorusuna  % 61,30 oranında “hayır” cevabını vermiştir. % 26 ı ise uğradığını ve bunun psikolojik bir şiddet olduğunu belirtmiştir. % 6, 90’ı  istismar biçiminde şiddete uğradığını, % 4,6 sı  ise fiziksel şiddete maruz kaldığını  belirtmiştir.

Kadın eğitimcilerin deneyimleri doğrultusunda % 61,30 oranında şiddettin hiçbir türüyle karşı karşıya gelmediğini belirtmesi  “şiddet” kavramını farklı boyutlarda ele aldıklarını gösterir niteliktedir.

Şiddete uğrayan kadın eğitimciler kendilerine uygulanan bu şiddetin kaynağında kimi gördüklerini şu şekilde belirtmiştir,kadın eğitimcilere uygulanan şiddetin kaynağında erkek öğretmen, idareci ya da erkek öğrenci olduğu gözlenmektedir. Kadın eğitimciler şiddeti %50 oranında idareciden; % 19,70 oranında öğrenciden%16,70 oranında iş arkadaşından  % 13,60’ı başka kaynaklardan gördüklerini belirtmişlerdir

 

 

Şiddete uğradığını kabul etmenin zorlukları bir yana şiddete maruz kalmış kadınların bu durum karşısında ortaya koydukları tutum, şiddetin önlenmesi noktasında önemli bir noktadır. Şiddet gören kadınların % 52.9 u   yaptığımız anket sonuçlarına göre sessiz kaldığını,%31,4 ü destek aldığını ,% 15,7 si  yasal yollara başvurduğunu belirtmiştir.

 

Kadın eğitimciler ders kitaplarında bulunan toplumsal cinsiyet öğelerinin- kadınların daha çok ev sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiği ya da zayıf ve yardıma muhtaç oldukları yargısı- öğrencilerde şiddet davranışları oluşturduğu görüşüne % 64, 20 oranında katılmıştır. % 19, 70’lik bir oran ise az katıldığını belirtirken, % 13, 90’lık bir kitle bu görüşe hiç katılmamıştır.

Öğretmen tutumlarının öğrencilerde şiddet davranışı oluşturduğu görüşüne katılımcıların % 42. 80’i katıldığını belirtirken, katılımcıların % 32. 90’u az katıldığını, % 24. 30’ u de hiç katılmadığını belirtmiştir. Bu sonuç aslında eğitim ortamında kadın eğitimcilerin bir önceki tabloyla birleştirdiğimizde şiddetin birçok iktidar değişkeniyle beslendiğini kabul edip söz konusu şiddetin yapısal bir şiddet olduğunu betimlerken, kendilerini bu yapının dışında tuttukları gerçeğini bunun da yine şiddet algısına bağlı olarak değiştiğini ortaya çıkarıyor.

 Sivil toplum örgütlerinin bilinç kazandırma amacıyla mücadele yürütmesi gerektiği görüşüne % 94, 80’lik bir oran ile kadın eğitimciler katıldıklarını belirtmişlerdir. % 2, 90’lık bir kısım katılmadığını, % 1,70’lik bir oran ise hiç katılmadığını belirtmiştir.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde sendikaların yaptığı ya da yapacağı çalışmalara kadın eğitimciler % 51,40 oranında katılmak istediklerini, % 45,70 oranında ise katılmak istemediğini belirtmiştir.

Katılımcıların yüzde 51’inin sendikal çalışmalara katılmak istediğini belirtmesine rağmen sendikalardaki çalışmalara kadın eğitimcilerin katılımlarının ve sendikal birimlerde temsillerinin eksik ve zayıf olması kadın çalışanların aktif katılımlarının önünde çeşitli engellerin olduğunu bir kez daha göstermiştir.  

Kadınların toplum içindeki ötekileştirilmesinin sistematik bir şekilde yürütüldüğü ve şiddetin böylelikle artarak devam ettiği görüşüne  ise kadın eğitimciler %78 oranında katıldığını belirtmiştir. % 15’lik bir oran az katıldığını, % 6, 40’lık bir oran ise hiç katılmadığını belirtmiştir.

Hazırladığımız  bu çalışma sonucunda  ankete katılan kadın çalışanlar üzerinde yapılan çalışmaların şiddete dair bir farkındalık yaratması şiddetin yeryüzünden silinene dek mücadeleyi büyütme iradesini   artırmıştır .Bizler  de  bu iradenin öznesi olan  eğitimsenli kadınlar olarak mücadelemizi alanlarda ve yaşamın her karesinde devam ettireceğiz.

 Şiddet son bulsun ,Kadınlar konuşsun!

Eğitim Sen Adana Şube

Kadın çalışma birimi adına

Esra Arslan Kösele

Şube Kadın Sekreteri 

 

 

 

 

 

 Sonuç olarak;

  • Kadın eğitimcilerin % 61, 30’u şiddete uğramadığını belirtirken;
  • Kadın eğitimcilerin %26’sı psikolojik şiddete maruz kaldığını,
  • % 6, 90’ı istismara,
  • % 4, 60’ı iş yerinde fiziksel şiddete uğradığını belirtmiştir.
  • Anket sorularına cevap veren % 1, 20’lik kısım ise sorulara eksik veya birden fazla cevap verdiği için değerlendirmeye alınamamıştır.
  • Şiddet gören kadın eğitimcilerin % 52,90’ı sessiz kalmışken;
  • % 31,40’ı destek aldığını
  • % 15,70’i yasal yollara başvurduğunu belirtmiştir.
  • Kadın eğitimcilerin uğradığı şiddetin kaynağı;
  • %50 oranında idareciden;
  • % 19,70 oranında öğrenciden
  • %16,70 oranında iş arkadaşından
  • % 13,60’ı başka kaynaktandır.
  •  Şiddete uğradığını söyleyen kadın eğitimciler;
  •  Fiziksel şiddeti öğrenciden,
  •  Psikolojik şiddeti idareciden, 
  •  İstismarı arkadaşından gördüğünü belirtmiştir.
Son Düzenlenme Cumartesi, 12 Temmuz 2014 12:42

4+4+4 İLE BU AYDAN İTİBAREN YÜZLERCE ÖĞRETMEN YENİDEN NORM SÜRGÜNÜ OLACAK

Eğitimde 4+4+4 uygulaması bir çok yönden tartışılmaya devam ederken, öğretmenler de bu kış günlerinde norm fazlası atama denilen yeni sürgünlerle karşı karşıyalar.

Yeni yasaya göre ayrıştırılan ilkokul ve ortaokullarda öğrencilerin kademeli geçiş ile ayrıştırılma süreci eğitim-öğretim yılı başında başlatılmıştır. Eylül ayında, bu durum üzerinden okulların öğretmen sayılarında normlar tespit edildi. Sorunlar da bu uygulamayla başladı.

Eylül de okullar açılmadan başlayan bu tespit ile yüzlerce öğretmen norm fazlası diye başka okula gönderildi ya da resen atama ile uzak ilçelere ve köylere gönderildi. Ancak hesap yanlıştı.

Kadrolu öğretmenler köylere, farklı okullara sürülürken onların yerine çoğu merkez ilçelerde olmak üzere 1400 civarında ücretli öğretmen şuan da görevlendirilmiş durumdadır.

Bunlara itirazlarımız sürmüş, özellikle resen atanan öğretmen arkadaşlarımız adına sendikalarımız onlarca dava açmış ve birçoğu öğretmenler lehine kararlara dönüşmektedir.

Süreç böyle devam ederken şimdi de çeşitli şekillerde görevlendirilen ancak norm fazlası görünen öğretmenler, 2. Kere atama adı altında yeni sürgünlerle karşı karşıyalar.

16 Ocak, yani bugün bitecek başvuruları üzerinden  yeniden farklı okullara gönderilecekler, zorla dayatılan tercihleri yapmadıklarında ise resen yeniden sürgün edilecekler.

Bu uygulama ile anaokulu, anasınıfı, sınıf öğretmeni, ortaokul ve lise öğretmeni yüzlerce öğretmen kış günlerinde okullarından edilecekler.

Bununla da kalmayacak önümüzdeki 3 yıl tayin isteme hakları da ellerinden alınmış olacak.

Sendikalar olarak bu uygulamanın öğretim yılı sonuna, yani Haziran ayına sarkıtılmasını istedik. Çünkü Haziranda okullarda ayrışma ile belki bugün norm fazlası görüldükleri okullarında kalabilecekleri gibi, aynı okullara yeni boş kadrolar da çıkabilecek.  Öğrenciler yıl ortasında öğretmenlerinden ayrılmamış olacaklar, dahası bu haksız uygulamadan onlarca yeni dava açılmamış olacak.

Ancak önerilerimiz Milli Eğitim Müdürlüğünce kabul edilmemiş, sadece okulunda ek sınıf oluşturulan çok az sayıdaki sınıf öğretmeni görevlerine devam edebilecekleri şeklinde kararı okul müdürlerinin değerlendirmesi üzerinden kullanabilecekler.

Anasınıfı öğretmenleri, sınıf öğretmenleri, ortaokul, lise ve meslek lisesi öğretmenleri ise farklı okullarda geçici görevlendirilen yüzlerce öğretmen için norm atamaları yapılacaktır denmektedir.

Önerilerimiz dikkate alınmadan yapılan Milli Eğitim Müdürlüğünün uygulamaları farklı karmaşalar da yaratmaktadır.

16 Ocak, yani bugün elektronik ortamda tercih başvurusu bitecekken, daha dün bile başvurusunu elektronik ortamda yapmak isteyenlerin bazılarının bilgileri girilmediğinden tercihlerini yapamadıkları durumla karşılaştık.

Atama puanını birer gün arayla 5-10 puan yukarı yada aşağı çekilen öğretmenlerle karşılaştık.

Tüm bu olumsuzluklar ortadayken buradan bir kez daha sesleniyoruz; Öğretim yılının ortasında öğrencileri ve öğretmenleri mağdur etmeyin, öğretmenlerin iradesini ve talebini görmezden gelmeyin.

Bu uygulamayı öğretim yılı sonuna kadar durdurun diyoruz.

Mağduriyetlerin önlenmesinde ve giderilmesinde, öğrencilerin ve öğretmen arkadaşlarımızın yanında olduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz.

 

 

 

Kamuran KARACA                                                                      Kamil KÖSE

Eğitim Sen Adana                                                             Türk Eğitim Sen 2 Nolu

Şube Başkanı                                                                     Şube Başkanı

 

 

İsa KAYADAN                                                                   İbrahim SEZER

Eğitim İş Adana                                                                Türk Eğitim Sen 1 Nolu

Şube Başkanı                                                                    Şube Başkanı

İncirlik Üssü Önünde Patriot Eylemi

 

Adana'da İncirlik Üssü önünde Gaziantep, Maraş ve Adana'ya yerleştirilecek olan Patriot füzeleri protesto edildi. Aralarında KESK, DİSK, TMMOB, TTB, ÖDP, Halkevleri, TKP, ESP ve EMEP'in de bulunduğu çok sayıda siyasi parti ve emek örgütü Merkez Park önünde bir araya gelerek buradan araçlarla İncirlik Üssü'ne geçtiler. Üs yakınlarında araçlardan inen kitle sloganlarla yürüyüş gerçekleştirerek üssün giriş kapısının önüne geldi.

 

 

 
Üssün önünde polisin barikat kurduğu gözlenirken, basın açıklaması burada gerçekleştirildi. Kurumlar adına KESK Dönem Sözcüsü Muzaffer Yüksel'in okuduğu basın açıklamasında, "ABD emperyalizminin taşeronu olmayacağız" denilerek şunlar dile getirildi: "Başbakan düğüne gidecek diye miting yasaklandı" "Bugün, 'Bitmedi Kavga Devam Ediyor' demeye, 6. Filo'yu denize dökenlerin, Commer'in arabasını ateşe verenlerin anti-emperyalist kavgası devam ediyor demeye geldik. NATO askerlerini ülkemizde ağırlamaktan onur duyanlar, 'NATO'ya ve Patriot füzelerine hayır' diyenlerin sesinin duyulmaması için elinden geleni yaptı. Gaziantep'te gerçekleşecek bölgesel miting, Başbakan'ın düğün ziyareti bahanesiyle valilik tarafından yasaklandı. Onlar kendilerine yakışanı yaptı. Bizler de elbette yasağa ve baskılara rağmen bugün kendimize yakışanı yapıyoruz. Gaziantep'te ve ülkenin bütün sokaklarından bugün 'Emperyalizmin Taşeronluğuna ve Patriot Füzelerine Hayır!' sesi yükseliyor. Bu sese kulak verin yoksa ülkemizi içine sürüklediğiniz bu bataklıkta önce siz boğulacaksınız." "AKP'nin kendine biçtiği misyon daha fazla işbirlikçiliktir" "ABD hegemonyasında gelişen müdahale nasıl ki önce 'demokrasi yerleştirme' yalanlarıyla geldiyse, AKP'nin işbirlikçiliği de 'Suriye'de baskıcı ve otoriter düzene karşı Suriye halklarının yanında olduğu' yalanlarıyla örülmüştür.

 

 

 
Bu yalanların arkasındaki gerçek ise ABD'nin emperyalist politikalarının son halkası Suriye'de yaşanan yıkımdır. Suriye'nin kaderinin Suriye halklarının elinden alınmaya çalışıldığı, Suriye'nin geleceğinin iç savaşla karartıldığı bu dönemde bizler biliyoruz ki AKP'nin kendine biçtiği misyon 'bölgesel aktörlük' adı altında daha fazla işbirlikçiliktir. " "Ülkemiz ölüm füzeleriyle dolduruluyor" "Ülkemizde Gaziantep, Adana ve Maraş'a yerleştirilmek üzere patriot füzeleri konuşlandırılmaktadır. Sözde güvenlik kaygılarıyla Ortadoğu halklarının üzerine yağacak bombalara kucak açan AKP, memleketin dört bir yanını üslerle, NATO askerleriyle, ölüm füzeleriyle doldurmaktadır. İşbirlikçilere, emperyalizmin taşeronlarına, bu ülke topraklarını NATO toprakları sananlara; emperyalizmin kalkanı olmayı görev sayanlara karşı mücadeleyi hep birlikte yükseltelim. Kahrolsun emperyalizm, yaşasın halkların kardeşliği." Basın açıklaması "İncirlik Üssünü Kapatacağız!", "Yankee Go Home!" sloganlarıyla sona erdi.

 

`Katledilişinin 20. yılında Uğur Mumcu’yu Saygıyla Anıyoruz!`  

24 Ocak 1993`te, karanlık güçler tarafından arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu katledilen gazeteci yazar Uğur Mumcu`nun ölümünün üzerinden 20 yıl geçti. Türkiye`de uzunca bir süredir ülkesini ve halkını aydınlatmaktan başka bir kaygısı olmayan ve bu uğurda siyasi cinayetler, işkenceler ve suikastlar sonucunda hayatını kaybetmiş olan bütün basın şehitlerini anıyoruz.

20 yıl önce Türkiye`nin gazetecilerini, yazarlarını, aydınları tehdit olarak görüp öldürenler, bugün onları çeşitli adlar altında gerçekleştirdikleri operasyonlarla tutuklamakta, uzun tutukluluk süreleri ile fiilen cezalandırmakta, yazdıkları yazıları sansürleyerek susturacaklarını sanmaktadırlar. Türkiye`nin Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe ve Hrant Dink gibi gazetecilerin öldürüldüğü bir ülke olma utancı yıllardır sürüyorken, bu utanca son yıllarda dünyada en fazla gazetecinin tutuklu olduğu ülke olma ayıbı eklenmiş olması son derece düşündürücüdür.

Dün cinayetlerle susturulmaya çalışılan gazetecilerin bugün cezaevlerine doldurulması aradan geçen sürede, halkın gerçek ve doğru haberleri alma özgürlüğü üzerindeki yasakçı ve tahammülsüz zihniyetin değişmediğini göstermektedir.

Karanlık güçlere karşı çağdaş, özgür, demokratik bir Türkiye için mücadele eden, bu yolda canını veren Uğur Mumcu`yu ve ilkelerinden taviz vermedikleri için öldürülen bütün gazeteci ve aydınlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.