egitimsen2
Nazım Hikmet Ran Satranç Turnuvası
Eğitim Sen Adana şube olarak, 4 Haziran 2011'de Şube Binasında büyük şairimiz Nazım Hikmet’i anma etkinliği kapsamında “1. Nazım Hikmet Ran” satranç turnuvası gerçekleştirdik.
Üyelerimizin ve dostlarımızın yoğun olarak katıldıkları etkinlikte salon tamamen doldu. Şube Sekreteri Yalçın ALÇiÇEK açış konuşması yaparak katılımcılara teşekkür etti.
Konuşmasında son günlerde yaşanan emekçilere yönelik saldırılara karşı mücadeleyi yükseltmeli ve daha çok çalışmalıyız diyerek; Hopa'da AKP'yi protesto gösterisinde polis terörü sonucu yaşamını yitiren Metin LOKUMCU'yu anarak, polis terörünü lanetledi. Daha sonra etkinlik üye arkadaşlarımızın müzik dinletisi ve okudukları şiirlerle devam etti. Müzik grubunun da ilgi ile izlendiği program satranç turnuvasının başlamasıyla iki gün sürdü.
Turnuva Resimleri
Turnuvada dereceye giren arkadaşlarımıza Şube Başkanı Kamuran KARACA Plaket ve turnuvaya katılan tüm arkadaşlara katılım sertifikalarını verdi.
Etkinlikte emeği geçen tüm katılımcılara ve Şube Sekreterliğimizin bünyesinde çalışmaları organize eden Sosyal Etkinlikler ve Kültür Sanat Komisyonumuza çok teşekkür ederiz...
Şube Yönetim Kurulu
Nazım Hikmet RAN Satranç Turnuvası | ||||||
Final sira | ||||||
Sira | isim | Puanlar | BH. | BH. | SB | vict |
1 | YAPICI NAZIM | 5 | 13 | 10 | 14,50 | 5 |
2 | SAÇLI ALGIN | 4½ | 11½ | 9½ | 12,75 | 4 |
3 | ÖTÜNÇ FİKRET | 4 | 12 | 10 | 9,00 | 4 |
4 | OĞUZ ALİ | 4 | 9½ | 8½ | 8,50 | 4 |
5 | ÖTÜNÇ EYYUP | 3½ | 15 | 12½ | 10,00 | 3 |
6 | AKTOP MURAT | 3½ | 13½ | 11 | 8,75 | 3 |
7 | ÖRGEN BEYCAN | 3½ | 12 | 10 | 7,75 | 3 |
8 | USLUOĞLU BEDİ | 3 | 12 | 10 | 5,00 | 3 |
9 | GÜNDÜZALP H.HÜSEYİN | 3 | 11 | 9 | 7,00 | 3 |
10 | KOCABAŞ MEHMET KADİR | 3 | 9 | 8 | 5,00 | 3 |
11 | BATI UĞUR ÖZGÜR | 2½ | 12 | 9½ | 5,25 | 2 |
12 | YEŞİLTEPE MEHMET | 2½ | 11½ | 9½ | 4,75 | 2 |
13 | KARAKAŞ YUSUF | 2 | 12 | 10 | 3,50 | 2 |
14 | KOS MEHMET | 2 | 11½ | 9½ | 4,00 | 2 |
15 | YERGÖK RÜSTEM | 2 | 11 | 9½ | 4,50 | 2 |
16 | KIZILIRMAK BURAKCAN | 2 | 9 | 8 | 2,00 | 1 |
17 | ELHASOĞLU AZİZ | 1½ | 11 | 9½ | 1,75 | 1 |
18 | SAYGILI İRFAN | 1½ | 9½ | 8 | 2,25 | 1 |
19 | BUDAK MİTHAT | 1 | 11½ | 9½ | 2,00 | 1 |
20 | ŞİMŞEK GULAGER | 1 | 11 | 9 | 2,50 | 0 |
21 | BATI ONUR | 1 | 11 | 9 | 1,00 | 1 |
22 | ZALOĞLU İBRAHİM | 1 | 10½ | 8½ | 2,00 | 0 |
23 | KAÇMAZ BÜLENT | 0 | 9½ | 8 | 0,00 | 0 |
24 | HOŞNUT FATİH | 0 | 8½ | 7 | 0,00 | 0 |
25 | ASLAN MEHMET | 0 | 8 | 6½ | 0,00 | 0 |
23 ocak 1995 yılında kurulan Eğitim Sen, Adana Şubesinin düzenlediği 15.Kuruluş yemeği çerçevesinde kutlandı. Yemeğe 380 kişinin katılımı ile coşkulu geçti. Yemekte Eğitim sen Adana Şube Başkanı Güven BOĞA ve Eğitim Sen genel Başkanı Zübeyde KILIÇ birer konuşma yaptı.
Yemek 15 Ocak 2009 Cuma akşamı saat:19.00’da Sercan restorantta gerçekleşti. Konuk olarak yemeğe; TÜRK İŞ 4. BÖLGE BAŞKANI EDİP GÜLNAR, DİSK BÖLGE ŞUBE Sekreteri Cebrail DAĞHAN, ADANA Tabip ODASI BAŞKANI DR. RIZA METE, ADANA Tabip ODASI YÖNETİM KURULU ÜYESİ DR.İSMAİL Bulca, TÜMTİS ADANA ŞUBE BAŞKANI HALİL ÇEKİN, SAĞLIK EMEKÇİLERİ SENDİKASI ADANA ŞUBESİ, KÜLTÜR SANAT SEN MYK ÜYESİ MUSTAFA POLAT, KÜLTÜR SANAT SEN ADANA ŞUBE BAŞKANI MUHAMMET BAKIR, EMO ADANA ŞUBE BAŞKANI MEHMET MAK, EMO YÖNETİM KURULU ÜYESİ EKREM GÜLTEKİN, BİRLEŞİK TAŞIMACILIK SENDİKASI ADANA ŞUBESİ ŞUBE Sekreteri AHMET AVŞAR, BÜRO EMEKÇİLERİ SENDİKASI ADANA ŞUBESİ BAŞKANI SİNAN TUNÇ, ALEVİ KÜLTÜR Dernekleri KEMAL ÇELİK, ADANA BARIŞ MECLİSİ ÜYESİ METİN ÇELİK, ADANA BARIŞ MECLİSİ ÜYESİ İBRAHİM YAKUT, BDP ADANA İL ÖRGÜTÜ ADINA DR. OSMAN DOĞAN ,CHP ADANA İL BAŞKANI SERDAR SEYHAN,CHP ADANA İL Sekreteri TEYVİK ONGUN ,CHP ADANA İL YÖNETİCİSİ ÖZGÜR BAĞ ,CHP ADANA İL ESKİ YÖNETİCİSİ SÜLEYMAN DEMİRAY ,EMEK PARTİSİ ADANA İL BAŞKANI SEVİL ARACI ,EMEK PARTİSİ İL YÖNETİCİSİ TUGAY BERK ,ÖDP ADANA İL BAŞKANI ALİ TURA,ÖDP ADANA İL YÖNETİMİNDEN ERGÜN TÜRKYILMAZ ,CHP ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ MECLİS ÜYESİ ALİ DİNİGÜZEL,CHP ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ MECLİS ÜYESİ MURAT DOGANCILI,CHP ADANA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ MECLİS ÜYESİ AHMET BAŞDOĞAN, EVRENSEL BASIN YAYIN GENEL YAYIN YÖNETMENİ Cavit NACİ TARHAN,Eğitimci YAZAR ÖMER POLAT katılmışlardır.
EĞİTİM SEN ADANA ŞUBE BAŞKANI GÜVEN BOĞA’NIN 15.KURULUŞ YILDÖNÜMÜNDE YAPTIĞI KONUŞMA
Bu ülkenin, bu ülke halkının varlıkları bir bir yabancı sermayeye yok pahasına satılmaktadır. Emekçilere yansıması ise işsizlik, açlık ve sefalet olmaktadır. Tekel işçileri sokaktadır, çünkü 6 sigara fabrikası bir İngiliz-ABD şirketine satılmış 12 bin işçi sokağa atılmıştır. İşçilere gösterilen adres ise 4/C’ olmuştur. Yani ya ölüme razı olacaksın, ya sıtmaya. İtfaiye işçileri sokaktadır, çünkü böylesine hayati bir hizmette taşeronlaştırma uygulamalarının sonucunda bir anda kapı önüne bırakılmışlardır. Vatandaşın yangında can güvenliği ve emekçinin yaşamı yok sayılmıştır.
Bu politikaların açık adı emekçilere saldırı, çalışma ve yaşam hakkını ortadan kaldırmadır. Bunun sadece emekçilere yönelik olmadığı, emekçileri işsizliğe mahkum etmek, iş güvencesini ortadan kaldırmak, var olan hakları bir bir geri almakla sınırlı kalmadığı açıktır.
Bu adımlar en temel kamusal hizmetleri bitiren adımlardır. Halkımızı sadece açlık ve yoksulluğa değil, eğitimsiz, sağlıksız, güvencesiz bir yaşama mahkum eden adımlardır. Bu adımlar yaşamımızın her anının paraya tahvil edilmesi demektir.
Tam da bu nedenle AKP’ nin emek düşmanı, halk düşmanı politikalarına sadece emekçilerin değil bir bütün olarak tüm ezilenlerin ve mağdurların dahil olacağı emek eksenli ortak bir duruş sergilemek gerekir. Çünkü bu politikalar bizi sadece ekonomik anlamda değil, demokratik, sosyal, siyasal anlamda da kuşatan ve yaşam hakkı tanımayan politikalardır. Emek ve Demokrasi mücadelesinin bütünlüğü şimdi her zamankinden daha fazla ve daha gerçekçi bir zemin üzerinde birleşme olanağına sahiptir.
Genel Başkan Zübeyde Kılıç’ın Eğitim Sen’in 15.Kuruluş Yıldönümünde Yaptığı Konuşma
25 Kasım Uyarı Grevi, kamu emekçilerinin uzun soluklu mücadele tarihine düşen önemli bir not olmuştur. Kamu emekçileri fiili ve meşru mücadelenin bugünlere yansıyan bir tavrı ile Grev hakkının Grev yapılarak kazanılacağı anlayışının yaşamdaki gerçek karşılığını oluşturmuşlardır.
Bu eylemin biz eğitim emekçileri açısından apayrı bir tarihi önemi daha vardır. 2009 yılı 1969 TÖS Büyük Öğretmen Boykotunun 40. yılıdır. 1969’ dan 2009’a uzanan bu tarihsel süreç eğitim emekçilerinin onurlu, direngen, mücadelesinin birleştiği nokta olmuştur.
25 Kasım eylemimizin hemen öncesinde TÖS, TÖB DER üye ve yöneticisi değerli mücadele büyüklerimizin destekleri bize büyük güç vermiştir. Bu vesileyle kendilerine bir kez daha teşekkür ediyoruz.
25 Kasım eyleminin bizler açısından en anlamlı yanlarından biri de eğitim iş kolunda öğrenci ve velilerimizden, genel anlamda ise halkımızdan aldığımız yoğun destek olmuştur. Buradan taleplerimizin aynı zamanda halkımızın talepleri olduğuna ilişkin ifadelerimize olan güvenleri ve desteklerinden dolayı sevgili öğrencilerimize, velilerimize ve tüm halkımıza bir kez daha teşekkür ediyoruz.
25 Kasım kamu emekçilerinin bir itirazı idi, uyarısı idi..
25 Kasım eğitimin ticarileştirilmesine, muhafazakarlaştırılmasına, niteliksizleştirilmesine itiraz olmuştur.
25 Kasım AKP’ nin halkı açlık ve yoksulluğa iten emek düşmanı politikalarına itiraz olmuştur.
25 Kasım eşitsizliğe ve adaletsizliğe, anti demokratik politika ve uygulamalara itiraz olmuştur.
25 Kasım krizin bedelinin emekçilere ödettirilme çabalarına itiraz olmuştur.
Kriz Bütün Hızıyla Devam Ediyor…Bedeli Emekçilere Yükleniyor..
Emekçiler olarak yaşamımızın her aşamasında çok açık bir şekilde hissettiğimiz gibi, düze çıkılmamış, kriz hükümet çevrelerinin söylemlerinin aksine giderek yapısallaşmıştır.
Önümüzdeki sürecin ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda nasıl yürütüleceğine dair önemli ipuçları veren 2010 bütçesi halkın, emekçilerin sorunlarına çözüm üreten bir bütçe değil, sermayenin krizine çözümler üretme anlayışı ile hazırlanmış bir bütçedir.
2010 Bütçesi Emekçilerin Değil, Sermayenin Bütçesidir.
Kamu çalışanları için belirlenen %2.5+2.5 zam bütçenin niteliğini en net ifade eden göstergelerden biridir. Bakan Şimşek aynı açıklamasında doğrudan vergilerdeki artışın kamu çalışanlarının maaşlarına % 2.2 yansıyacağını da belirtmiştir. Yani gelen zam şimdiden gitmiştir. Kaldı % 5.3 olarak tahmin edilen ve bunun çokça üzerine çıkacağı aleni olan enflasyonu da dikkate kattığımızda maaşlarımızdaki reel düşüşler ortaya çıkacaktır. Yani bu bütçe kamu çalışanlarının sorunlarına çare olacak değil, kamu çalışanlarını sefalete mahkum edecek bir bütçedir.
Savunmaya ayrılan pay eğitim bütçesinin iki katıdır.
2010 bütçesi eğitimi tamamen paralı hale getirme ve eğitimin yükünü bütünüyle velilerin sırtına yükleme bütçesi olarak tarihe geçecektir.
Hükümet önümüzdeki süreci, baskı ve zor ile kontrol altında tutma kararlılığındadır..
Önümüzdeki sürecin emekçiler açısından oldukça zorlu geçeceği açıktır. Hükümetin süreci, baskı ve zor ile kontrol altında tutma kararlılığında olduğunun örnekleri üst üste yaşanmaya başlamıştır.
Tekel işçileri tüm emekçilere yol açmıştır. Tüm emekçiler Tekel işçilerinin açmış olduğu bu yoldan ilerlemelidir. Saygılarımla.
BASINA VE KAMUOYUNA,
Bugün 3 Aralık Uluslararası Engelliler Günü. Bugün, tüm dünyada engellilerin topluma kazandırılması ve insan haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması amacıyla çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.
Ülke nüfusumuzun ne kadarını engelli bireylerimizin oluşturduğunu çoğumuz bilmeyiz. Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine güre Türkiye’de 8,5 milyon engelli bulunmaktadır. Aileleri ile birlikte düşündüğümüzde bu sayı ülke nüfusunun yarısına yaklaşmaktadır. Ayrıca her insanın bir potansiyel engelli adayı olduğunu düşünürsek bu alanda yapılacak çalışmaları çok daha fazla önemsemek gerektiği anlaşılacaktır. Dolayısıyla engelli insanların yaşadığı sorunlar sadece kendilerinin değil, ailelerinin, çevrenin, toplumun kısacası tüm insanların ortak sorunudur.
Engelli bireylerimizin, ülke nüfusuna oranının bu kadar çok olmasına rağmen % 4’lük bir kısmı eğitim imkânlarından faydalanabilmektedir. Özel eğitime ihtiyaç duyan engelliler için de okul sayısı sınırlıdır. Oysa Avrupa'da engelli bireylerin tamamı eğitimin bütün olanaklarından faydalanmakta, hatta gerektiğinde eğitim imkânı engelli bireylerin ayağına kadar götürülmektedir. Gerekli eğitimi alamadıkları için engelli bireylerin sadece %1’i iş sahibi olabilmektedir. Bu yüzden engellilere acımak, onlara bakarak duygulanmak soruna çözüm getirmemektedir. Onlara balık verme yerine, balık tutması öğretilmelidir. Kamuda engelli istihdamındaki % 3 kuralına hala uyulmamaktadır. 2012 yılında kamuda 20 bin yerine dört bin engelli kadrosu doldurulmuştur.
Sağlık, eğitim, istihdam, sosyal güvenlik ve toplumsal yaşama katılım gibi temel sorunlarda engelli vatandaşlarımız için büyük fırsat eşitsizlikleri söz konusudur. Çevre düzenlemelerinin engelli bireylere uygun şekilde yapılmaması, toplu taşıma araçlarını rahatlıkla kullanamamak, trafik karmaşası, yollarda hemen her gün bakım onarım çalışmalarının olması engelliler için çekilmez bir hal almaktadır.
Engelli bireylerimizi topluma kazandırmak ve hayatlarını kolaylaştırabilmek için kurumsal hizmetlerin geliştirilmesi esas alınmalıdır. Bu nedenle engellilere hizmet götüren kurumların, demokratik kitle örgütlerinin güçlendirilmesine önem verilmelidir. Bir yandan daha ileri düzenlemeler talep edilirken bir yandan da yasalarımızda yer alan pozitif düzenlemelere sahip çıkılmalı, bunlar toplumsal bilinç ve kamuoyu desteğiyle içselleştirilmelidir. Engellileri ve ailelerini bilinçlendirmeye yönelik bilgi paylaşımının ilgili kurumlarca sağlanması, etkin bir tıbbi bakım şartının devlet tarafından güvence altına alınması, engellilerin kendi kendine yeterlilik ve işlevsellik konusunda rehabilitasyon programlarının kurgulanması ve özellikle araç gereçlerinin de bu kapsamda ele alınacağı yardım servislerinin geliştirilmesi öncelikli konular olmalıdır.
Engelliler ile ilgili politikalar, sadece engellilerin insani haklarını ve sosyal güvencelerini sağlamakla sınırlı olmayıp aynı zamanda engelliliğe neden olan etmenlerin çözümünü de kapsamalıdır. Tıbbi açıdan; koruyucu önlemler konusunda ailelerin bilinçlendirilmesi, sağlık personelinin hizmet içi eğitimlerinin düzenlenmesi, yeni doğan çocuğun gelişiminin incelenmesi, genetik ve psikolojik danışmanlık verilmesi, genetik tanı merkezlerinde konuya hakim personelin istihdamı için düzenlemeler yapılması, evde bakım için gerekli personelin sağlanması, rehabilitasyon hizmetlerinin engelli bireylerin yaşam boyu gereksinimlerini karşılamaya yönelik olarak planlanması, tam teşekküllü hastanelerde rehabilitasyon hizmetlerinin tıbbi, mesleki ve psikososyal boyutu ile uygulanabilmesinin sağlanması amaçlanmalıdır.
Engellileri sadeci belirli günlerde değil tüm yaşamları boyunca anlamalı, topluma kazandırmalı ve yaşamlarını daha iyi hale getirmek için çalışılmalıdır. 3 Aralık Dünya Engelliler Gününün, engellilerin insan haklarını ve temel özgürlüklerini kullanma ve topluma tam katılma ve dolayısıyla topluma ait oldukları hissine sahip olmalarını sağlama amacına katkıda bulunmasını diliyor ve KESK olarak dayanışma duygularımızı yineliyoruz.03.12.2012
Savaş AYGÜN
KESK Şubeler Platformu a.
BES İşyeri Temsilcisi
Kadına Yönelik Şiddet Sürüyor, İsyanımız Büyüyor! Susmuyoruz, Örgütleniyoruz, Durduracağız!
Ülkemizde AKP iktidarının son on yıldır hayata geçirdiği politikaların bir sonucu olarak kadına yönelik şiddetin sistematik olarak arttığı bilinmektedir. Bugün çok yönlü eril şiddetin tüm toplumu sardığı bir süreçten geçiyoruz.
Bugün 2012 yılı Türkiye’sinde, hayata geçirdiği erkek egemen politikalarla AKP iktidarı, diktatörlük rejimlerini aratmayan uygulamalarını başta kadınlar olmak üzere, kendisi gibi düşünmeyen, iktidarına biat etmeyen tüm muhalif kesimlere dayatmaktadır.
Eril şiddetin türlü biçimleri ile karşı karşıya olduğumuz böylesi bir süreçte iktidar, karşı ses çıkaran tüm kesimlere olduğu gibi üyelerimize yönelik baskı, gözaltı ve tutuklamalarla Konfederasyonumuza yönelik saldırılarını da sürmektedir. Üst üste yapılan operasyonlarla onlarca üye ve yöneticimiz gözaltına alındı ve tutuklandı.
Bugün itibariyle iş kollarımızın genel merkez kadın sekreterleri, şube kadın sekreterleri ve kadın komisyonu üyelerimizden oluşan 14 kadın arkadaşımız ve toplamda 67 üyemiz tutukludur.
Emek ve demokrasi mücadelesini cinsiyet özgürlüğü mücadelesinden ayrı görmeyen, bu kapsamda kurulduğu günden bu yana kimseden icazet almaksızın, kendi ilkeleri ışığında mücadelesini yürüten Konfederasyonumuza yönelik bu saldırıları manidar buluyoruz. Mevcut hükümetin amacı bir taşla birkaç kuş vurmaktır. Bir yandan kadın üyelerimiz şahsında Türkiye’deki kadın mücadelesi, diğer yandan tüm üyelerimiz şahsında yürüttüğümüz emek ve demokrasi mücadelesi hedef alınmaktadır. Böylelikle kamu emekçilerinin örgütlü gücü etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır.
Buna karşın, biz KESK’li kadınlar; KESK’e yönelik bu saldırılara itiraz ediyor arkadaşlarımızı yanımızda istiyoruz. Bir kez daha haykırıyoruz: Özgürlük, barış, demokrasi, emek ve insanca yaşam mücadelesini içerde ya da dışarıda aynı kararlılıkla sürdüreceğiz.
Kadın cinayetleri, taciz ve tecavüz olayları hız kesmeden sürüyor;
Bizzat başbakanın “kadın erkek eşit değildir “ diyerek açtığı yoldan ilerleyen devlet ve hükümet yetkililerinin her gün yeniden ürettikleri cinsiyetçi söylem ve pratikler, toplumsal yapıda yerleşik olan eşitsiz cinsiyet ilişkilerini daha da pekiştiriyor. Erkeğin küçük devleti olan aile dışında, kadının toplumsal yapı içinde kendi kimliğiyle var olmasına tahammül edilemiyor. Bu kısır çemberi aşmayı zorlayan birçok kadın taciz veya tecavüz ile olmadı canına kast edilerek durdurulmaya çalışılıyor. Kadına yönelik şiddet istatistiklerine yansıyan rakamlar, ne yazık ki bizleri haklı çıkarıyor. Türkiye’de kadına yönelik şiddet münferit değil sistematiktir ve son 10 yıllık AKP iktidarı döneminde belirgin bir artış göstermiştir.
Biz KESK’li kadınlar; “Şiddetten arındırılmış bir dünya bir Türkiye yaratmak” şiarıyla sendikalarımızda örgütlenmeye devam edeceğiz, iş yerimizde, sokakta şiddetin her türlüsüne hayır diyeceğiz, inadına susmayacağız inadına isyan edip haykıracağız.
Esnek güvencesiz çalışma koşullarının dayatılması yanında, iş güvencemiz de tartışmaya açılmak isteniyor, yoksulluk yaşamı her geçen gün daha da zorlaştırıyor
İş güvencemizin kapalı kapılar ardında tartışıldığı bu dönemde, kadınlar daha çok ev işlerine mahkûm edilmek istenmekte, çalışma hayatının içinde direnen kadınlara da kölelik koşulları dayatılmaktadır. AKP iktidarının 19.yy kölelik düzenini aratmayan Ulusal İstihdam Stratejisinin güvencesiz, sendikasız, esnek ve ucuz işgücü ordusu için emekçilere fırlattığı saldırı okları en fazla kadınların sırtlarına saplanmaktadır. 10 yıllık iktidar sürecinde haklarımızı gasp eden ve bir 10 yılımızı daha ipotek altına almaya ant içmiş AKP hükümeti, “Hedef 2023” projesiyle daha ucuz ve daha korunmasız kadın emeğini, sağlık ve eğitim harcamalarını kısmayı, yaşlı, hasta ve çocuk bakımlarını artık kamusal bir hizmet olmaktan çıkarmayı ve evdeki görevleri katlanmış “köle kadınlar” yaratmayı hedeflemektedir
Biz KESK’li kadınlar; eğitim ve sağlık sistemiyle, hukuksal düzenlemeleriyle, gelenek, görenek, örf ve adet sistemiyle her türlü dayatmayı içeren bizi ikincil cins olarak gören ataerkil sisteme ve cinsiyet ayrımcılığını pekiştiren neo-liberal politikalara karşı mücadele edeceğiz.
Hükümet İçerde ve dışarıda savaş naraları atıyor, diyalog ve müzakere yoluyla çözüm üretmek yerine sorunları daha da derinleştiriyor.
Ülkede 30 yıldır süren çatışmalı ortamın, en ağır sonuçlarını biz kadınlar yaşadık. Kürt sorununda, diyalog ve müzakere yoluyla çözüm yerine, şiddeti temel alan bildik politikalarda ısrar edilmesi, yaşanan acıları katlamak dışında bir sonuç getirmedi. Bu çerçevede Kürt sorununun demokratik çözüm yolunu açmak için kendi bedenlerini ortaya koyan binlerce tutuklu ve hükümlünün, yürüttükleri açlık grevi eylemlerini 68. günde sona erdirmeleri, ülkemizde onarılması imkânsız derin yaraların açılmasının önüne geçti. Başta tutuklu ve hükümlülerin anneleri olmak üzere duyarlı tüm insanların yüreğini ağzına getiren bu sürecin barış için bir fırsat olarak değerlendirilmesini istiyoruz. Yıllardır söyledik yine söylüyoruz; her savaşın ortak düşmanı kadınlardır. AKP hükümeti 10 yıldır, içeride çeşitli biçimlerde eril şiddeti sürdürürken, şimdi bir de Ortadoğu ve Suriye’ye savaşı körüklüyor. Silahlı çatışmalar kadına yönelik şiddeti tırmandırır ve tecavüz, cinsel kölelik, ev içi şiddet, yoksulluk ve göç kadınların kaderi haline gelir.
Biz KESK’li kadınlar yaşanan savaşın son bulması için, daha fazla insanın ölmemesi için, anaların daha fazla ağlamaması için, bu savaştan medet uman ve kar sağlayanlara karşı, Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için eşit, özgür, barışçıl ve demokratik bir Türkiye özlemimizi bıkmadan, usanmadan haykıracağız.
Böylesi bir atmosferde KESK’li Kadınlar olarak gerçekleştireceğimiz “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Ve Dayanışma Gününde, ” biz KESK’li Kadınlar olarak eril şiddetin her türlüsüne karşı yine alanlarda olacak ve taleplerimizi haykıracağız.
Son söz olarak diyoruz ki;
Kadına yönelik şiddet sürüyor, isyanımız büyüyor!
Susmuyoruz!
Örgütleniyoruz!
Durduracağız!
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Hülya ÇINAR
SES Adana Şube Eğitim Sekreteri
BASINA VE KAMUOYUNA
DEĞERLİ BASIN EMEKÇİLERİ, DEĞERLİ HALKIMIZ
AÇLIK GREVLERİNDE KRİTİK AŞAMAYA ÇOKTAN GELİNDİ... HÜKÜMET ‘TARAF’ OLMAYI BIRAKIP, ACİL ÇÖZÜM KONUSUNDA ‘MUHATAP’ OLMALIDIR!
Cezaevlerinde başlatılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevleri yeni katılımlarla birlikte 10 bin kişiyi bularak 62. gününe girdi.
Açlık grevleri bir ülkede demokrasinin, eşitliğin ve özgürlüğün olmadığı siyasal sistemlerin bir sonucudur. 1980’den bu yana yaşanan açlık grevlerinin sayısı, içinde bulunduğumuz baskı ve zorba düzeninin, karanlığının da bir kanıtıdır. Ülkemizde 12 Eylül’le başlayan eşitlik ve özgürlüklerin rafa kalktığı bu karanlık, bugün AKP’nin gölgesinde derinleşerek devam etmektedir.
Cezaevlerinde açlık grevlerinde bulunan yüzlerce tutuklu ve hükümlünün içinde yeterli besin desteği ve sağlık hizmeti almayanların ciddi ve geri dönüşümsüz sağlık sorunları ile karşı karşıya oldukları bilinmektedir. Cezaevlerinde bir cezaevi hekimi bulunmadığından bu görev aile hekimlerine devredilmiş olup bu durum tedavinin devamlılığını bozmaktadır. Ayrıca gelen doktor raporları ve hükümlü başvurularında tutukluların doktor kontrolünü kabul etmedikleri ve TTB gibi bağımsız kuruluşlar tarafından bu hizmetin verilmesini istedikleri de bilinmektedir.
İnsanların sakat kalmaması, ölümlerin yaşanmaması için Adalet Bakanlığı’nın başta tabip odaları olmak üzere insan hakları savunucularının açlık grevi yapılan cezaevlerini ziyaret etmesine izin vermesi gerekmektedir. Sağlıklı içme suyu, tuz, şeker ve yaşamsal önemi olan B1 vitaminin mutlaka temin etmeli ve isteyen grevcilere ulaştırmalıdır.
Açlık grevlerinde en riskli günlere girildiği ve ölüm haberlerinin gelmesinin an meselesi olduğu bu kritik aşamada bile AKP, hadi bırakalım çözüm konusundaki siyasi sorumluluğunu, hükümet olarak, yaşam hakkının kutsallığı ve insani değerlerin korunması yükümlülüklerini dahi yerine getirmekten kaçınmakta ve adeta ölümlere davetiye çıkartmaktadır. Dahası, insanların ölüm sınırında gezindiği bu sorunda da hükümet, tıpkı başka toplumsal sorunlarda olduğu gibi “Ben ne dersem o olur” iktidar anlayışıyla hareket etmekte ve sağlıklı diyalog yolları kurmak yerine, sorunu siyasi bir manevra alanı olarak kullanmaktadır.
Özgürlük ve demokrasi alanını toplumsal yaşamın her alanında giderek daraltan AKP hükümeti, Kürt sorununda izlediği otoriter, baskıcı, tekleştirici yöntemlerle ve sürdürdüğü anti demokratik devlet anlayışı ile bugüne kadar yeterince ölüme, acıya ve gözyaşına neden olmuştur. Bugün taleplerini ifade etmek için açlık grevlerine başvuran mahpuslara karşı içinde bulunduğu duyarsızlık, aymazlık hali ise geçmişten hiçbir ders almadığını, sorunu çözmek yerine derinleştirme anlayışından vazgeçmediğini göstermektedir. Açlık grevlerinin bugün diyalog yöntemi ile çözülmesi, bugüne dek AKP hükümetinin askeri ve siyasi operasyonlarla derinleştirdiği Kürt sorununda da çözüme doğru atılacak önemli bir adım olacaktır.
Ülkenin temel sorunlarının çözümünde toplumsal konsensüs aramayıp, tüm kesimlerin sorgusuz sualsiz, politikalarına biat etmesini isteyen AKP hükümeti, açlık grevleriyle ilgili yapılan önerilere, getirilen çözümlere, taleplere ve beklentilere gözünü, kulağını tamamen kapatmaktadır.
Bu nedenle, takiye yapmayı, gerçekleri saptırmayı mubah görmektedir. Başta “inkâr” ve “tecrit” politikaları olmak üzere dünün iktidar sahiplerine karşı getirdikleri bütün suçlamaları bugün kendileri yapmaktadır.
Tecrit ve izolasyon politikaları, egemenlerin iktidarını tesis etme amacıyla insani özellikleri köreltmek için uygulanan ve Türkiye’deki tüm muhalifleri bekleyen, insanlık dışı bir uygulamadır.
Açlık grevlerinin başlamasına neden olan siyasi ve insani talepleri diyaloglarla çözmek yerine, sorunu değil de, sorunu ifade eden insanları ölüme sürüklemesinin veya sürüklenmesine seyirci kalınmasının, ülkemizde onarılması imkânsız derin yaralar açacağına inanıyoruz.
Bu nedenlerle, açlık grevlerine seyirci kalmak, ölümlere seyirci kalmaktır.
Bizler Adana da Meslek odaları, Sendikalar, Demokratik kitle örgütleri, Siyasi parti ve insan hakları savunucuları olarak “ÖLÜM DEĞİL ÇÖZÜM PLATFORMU” adıyla hükümeti bu konuda sorumluluğunu yerine getirmeye davet ediyoruz ve Bir kez daha ifade ediyoruz,
Bu Kez Ölüme Karşı Yaşam Kazansın!
ÖLÜM DEĞİL, ÇÖZÜM PLATFORMU’adına
Yusuf KÖSELE
Haber Sen Adana Şube Sekreteri
Adana'da 'Ölüm Değil, Çözüm Platformu' kuruldu
Adana'da bir araya gelen çok sayıda siyasi parti, platform, sendika, meslek örgütü “Ölüm Değil Çözüm Platformu” oluşturarak, açlık grevlerine duyarlılık çağrısı yaptı.
CEZAEVLERİNDE Kİ AÇLIK GREVLERİ İLE İLGİLİ DEKLARASYON
Türkiye cezaevlerinde 12 Eylül 2012 tarihinde başlayan açlık grevleri 59. gününe girmiştir. Açlık grevinde bulunanlar grevin süresiz ve dönüşümsüz olduğu yönünde açıklama yapmışlardır. Cezaevlerini izleyen insan hakları örgütleri, 72 cezaevinde 707 mahpusun açlık grevini sürdürdüğünü açıklamıştır. Basına yansıyan son haberler, açlık grevinde bulunan kişi sayısının dramatik olarak artabileceği endişesi yaratmaktadır. Türkiye’de daha önce yaşanan ve kamu vicdanını derinden yaralayan açlık grevlerini hatırlayarak, bu süreci endişeyle izliyoruz.5 Kasım tarihinden sonra yeni katılımlarla tüm cezaevlerinde açlık grevine katılan kişi sayısı 10 bin olmuştur.
Dünya Tabipleri Birliğinin 1991 tarihli Malta Bildirgesi açlık grevcisini “zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi” olarak tanımlar.
Bu tanıma göre, açlık grevi bir protesto biçimidir. Kişi kendi iradesi ile bilinçli olarak yemeyi reddetmektedir. Açlık grevi, günlük belli miktarlarda su, tuz ve şeker alımını devam ettirme esasına dayanır. Ayrıca açlık grevi sonlandırıldığında kalıcı nörolojik sorunların görülmemesi için B1 vitamini içeren karışımların mutlaka alınması gerekir.
Bir açlık grevi ölümle sonuçlanabilir. Fakat açlık grevcisinin temel amacı ölmek değil, yaşama dair taleplerini duyurmaya çalışmaktır.
Normal olarak açlık grevlerinin ölümle sonuçlanmasını kimse istemez. Bu nedenle açlık grevi eylemine başvuran mahpusların yaşam haklarının korunması için başta tüm yetkililer olmak üzere, bütün bir toplumun gerekli duyarlılığı göstermesini bekliyoruz.
1980 yılından bu yana Türkiye cezaevlerinde 144 kişi açlık grevleri nedeniyle yaşamını yitirmiş; binlerce mahpus kalıcı sakatlıklarla yaşamını sürdürmek zorunda kalmıştır.
Mahpusların zorla müdahaleyle tek kişilik hücrelere yerleştirilmeleri ve bilinçsizce yapılacak ‘tıbbi müdahalelerin’ sorunları daha da ağırlaştırma ihtimali yüksektir. Dolayısıyla, cezaevlerinde bu kişilere sağlanan bakım hizmetlerinde ve bu kişilerin sağlık koşullarının normalleştirilmesinde, Dünya Tabipler Birliğinin bildirgeleri/ ilkeleri, ulusal ve uluslararası tıbbi ve hukuksal metinler ile evrensel etik kurallar ışığında Türk Tabipleri Birliğinin geliştirdiği uygulama ve yaklaşımların esas alınması gerekir.
Soruna temel hak ve özgürlüklerin esas alınarak yaklaşılması ve taleplerin bu doğrultuda değerlendirilerek çözüme kavuşturulması sağlanmalıdır. Koşulsuz ve önyargısız olarak insanı merkeze alan bir değerler bütününe daima ihtiyacımız vardır.
Bizler Adana da aşağıda imzası olan insan hakları savunucuları, sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, meslek odaları, sendikalar ve siyasi partiler olarak, ÖLÜM DEĞİL, ÇÖZÜM PLATFORMU adı altında bir araya gelerek bir mücadele platformu oluşturduk. ÖLÜM DEĞİL ÇÖZÜM PLATFORMU olarak Demokratik kamuoyunu sürecin sağlık açısından en az olumsuzlukla sonlanması ve sorunun çözümü için daha fazla çaba göstermeye yetkilileri sorunun bir an önce çözümü için adım atmaya çağırıyoruz.
TÜRKİYE BARIŞ MECLİSİ
ADANA TABİP ODASI
GENEL İŞ
TMMOB ADANA İKK
KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU
İHD
YAŞAM İÇİN HUKUKÇULAR İNİSİYATİFİ
ÇHD
HALK EVLERİ
ÖDP
ALEVİ KÜLTÜR DERNEKLERİ-HACI BEKTAŞİ VELİ
ANADOLU KÜLTÜR VAKFI -PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEGİ
KURDİ/DER
TUNCELİLER/DER
YENİDÜNYA İÇİN ÇAĞRI
DİP
TÜRKİYE GERÇEĞİ
TUHAY/DER
TKP
RADYO DÜNYA
MKM
SOSYALİST FEMİNİST KOLLEKTİF
KADIN EMEĞİ KOLLEKTİFİ
ADANA KADIN PLATFORMU
ADANA BARIŞ ANNELERİ İNSİYATİFİ
BDSP
HDK ( EMEP, ESP, EDP, SYK, BDP, TÜRKİYE GERÇEĞİ, SDP )
ANADOLU/DER
Kurumlar Adına
GÜLİSTAN ATSOY
SES Adana Şube Kadın Sekreteri
ÖLÜM DEĞİL, ÇÖZÜM PLATFORMU
Ülkemizde emeği ile geçinenler, AKP iktidarında çok zor koşullarda yaşamaya mahkum edilmekte ve kaderleriymiş gibi kabullenmeleri istenmektedir. Halka daha fazla baskı ve sömürüden başka bir şey sunmayan AKP iktidarı, her zaman olduğu gibi yine emekçilerin aşına, işine, evine göz koymakta, insanca yaşam taleplerini zor kullanarak görmezden gelerek sindirmeye çalışmaktadır. Daha fazla sömürü ve kar peşinde koşan bir avuç zorbadan ibaret tekellerin talepleri karşılanırken, emekçilerin sırtındaki yük daha da artmaktadır. AKP iktidarı eli ile dayatılan bu yük, elektriğe, doğalgaza, ulaşıma yapılan zamlarla birlikte artık tahammül sınırlarını aşmıştır.
Emperyalist tekellerin rant merkezi haline dönüştürülen ülkemizde, yüksek savaş harcamalarının da etkisiyle bütçede oluşan açıklar, zamlar ve yeni vergilerle zaten yoksul olan halkın cebinden karşılanmaya çalışılmaktadır. İzlediği politikalarla ülkemizi emperyalist tekellere tam bağımlı hale getiren AKP hükümeti, sermayenin tüm taleplerini büyük bir iştahla yerine getirmekte, ülke ekonomisini giderek üretimden ve istihdamdan koparmaktadır. Artık çalışma çağındaki her iki kişiden birinin iş bulamaz hale geldiği ülkemizde, ücretler sadaka gibi dağıtılmakta, emekçi kesimler hızla güvencesiz çalışma biçimleriyle kölelik düzenine mahkum edilmektedir. AKP iktidarı, kamu emekçilerinin iş güvencesini de elinden almak istemektedir. KESK buna asla izin vermeyecek ve direnecektir. Çünkü biliyoruz ki; güvencesiz ve esnek çalışma koşullarının yaygınlaştığı tüm alanlarda emekçiler, ölümle, işsizlikle, açlıkla burun buruna gelmektedir.
AKP iktidarı ülke içinde halkı hızla yoksullaştırırken, aynı anda Suriye'ye dönük emperyalist müdahalenin de taşeronluğunu üstlenmiştir. Ülkemizi kanlı ve haksız bir savaşın içine çekecek adımlar atmıştır. "Ortadoğu' da Eş Başkanlık", “Bölgesel aktörlük` adı altında, gizli üsler, askeri kamplar ve silah yardımları ile adımların hızlandırıldığı bu yeni aşamada ülkemiz, fiili bir savaşın içine girerek Suriye’de halklarının katledilmesine taraf haline getirilmiştir. ABD’nin emirleri ile hızla tezkere kararı çıkartılmış, bedelinin hem Suriye hem de Türkiye halklarının ödeyeceği emperyalist müdahale ve işgale neden olacak savaş bizzat AKP iktidarı tarafından çıkartılmak istenmektedir.
Tüm bu gelişmelerin yanında, AKP iktidarı anti demokratik uygulamalarıyla imparatorluğunu ilan etmeye çalıştığını görüyoruz. ‘İleri demokrasi` adı altında tüm muhalif kesimlere dönük operasyonlarla Türkiye ‘açık hava hapishanesine` çevriliyor. Ülkemiz ABD emirleri ile Ortadoğu’da bölgesel bir savaşın üssü haline getirilmeye çalışılırken AKP iktidarı üyelerinin kullandığı söylemlerle halkların kardeşçe yaşama iradesi yok edilmeye çalışılıyor. AKP hükümeti, Kürt sorununda da askeri ve siyasi operasyonlarla sürdürdüğü politikası ile Kürt halkının meşru ve demokratik taleplerinide yok saymaktadır.
Buradan AKP hükümetine sesleniyoruz, bizler bu planlarınıza izin vermeyeceğiz. Bizler, ülkeyi savaşa sürükleyen, halkı yoksullaştıran, işsizliği arttıran, ülkenin kaynaklarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çeken bu sisteme teslim olmayacak, kendi kaderimizi elimize alacağız. Bizler, emekçi halkların karnını doyuramadığı, başını sokacak bir yuvaya dahi sahip olamadığı bu düzene karşı sonuna dek mücadele etmeye kararlıyız. Bizler biliyoruz ki işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı ve baskılar, gözaltılar ve tutuklamalar, ülkeyi yönetenlerin sınıfsal ve politik tercihlerinden kaynaklanmaktadır. Onlar tercihlerini işbirlikçi sermayeden, güç odaklarından, yolsuzluk ve yoksulluk düzeninden beslenenlerden ve emperyalist paylaşım savaşlarından yana kullanıyorlar. Kuşkusuz tüm bu talana ve savaşa dur diyecek olanların, bizlerin gücünün farkındalar. Bu nedenle sadece endişeleri ve korkuları değil saldırganlıkları da artıyor. Bu korku o kadar büyük ki, sendikal faaliyetlerimizi, demokratik eylem ve etkinliklerimizi yargılama konusu yaptıkları operasyonları ile 66 KESK yöneticisi ve üyesini bugün hala F tipi zindanlarda tutsak edebiliyorlar.
En demokratik haklarımızı kullanmamıza bile tahammül edemiyorlar. Emek ve demokrasi düşmanı adaletsizlik, hukuksuzluk üzerine bina ettikleri köhne düzenlerine hiç kimse muhalefet etmesin istiyorlar. Özel Yetkili Mahkemeleri, Terörle Mücadele Yasasını kalkan ettikleri sistemlerini ayakta tutabilmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bugün emek ve demokrasi güçlerine yönelen saldırı okları aslında emekçi sınıfın direnme güçlerine ve örgütlenme haklarına yöneltilmiş oklardır. Emekçilerin sendikal haklarını yok etmeye yönelen bu saldırıları pervasız bir şekilde günden güne arttıranlar unutmasınlar ki, bu topraklar kendini ebedi sanan nice zalimler, nice Nemrut'lar gördü. Ama tarih defalarca ezeli ve ebedi olanın halkların ve emekçilerin özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesi olduğunu kanıtladı.
Bizler bu topraklarda emekçilerin hakları, demokrasi için mücadele etmenin zor, bedelinin ağır olduğunu ne kadar iyi biliyorsak son sözü söyleyenlerin de mücadele edenler olduğunu da o kadar iyi biliyoruz. Onlar ne kadar bizleri sindirmekte kararlıysa, bizler de sonuna kadar direnmeye, sömürüsüz, eşit ve insanca yaşam koşullarının olduğu bir dünya için mücadele etmeye o kadar kararlıyız. Ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar korkarlarsa korksunlar, Türkiye’nin dört bir yanında zulmün kayalarına vurmaya hazırlanan emekçilerin birleşik gücünü engelleyemeyecekler. Bugüne kadar ortaya koyduğu mücadele ile milyonların taleplerini kararlılıkla savunan KESK, bu onurlu mücadelede de her zaman vardı ve varolacaktır.
Üzerimizde yaratılan tüm baskılara, kuşatmaya inat sesimizi daha fazla duyurmaya devam edeceğiz. Tüm emekçileri, işçileri, halkımızı, yoksulluğun, sefaletin, baskıların karanlık dünyasına karşı geleceğimize hep birlikte sahip çıkmak için mücadelede birleşmeye çağırıyoruz.
AKP faşizmine boyun eğmedik, boyun eğmeyeceğiz.
KESK Eğitim ve Örgütlenme Sekreteri
Akman Şimşek
Yaşasın Örgütlü mücadelemiz!
Yaşasın demokrasi mücadelemiz!
Yaşasın sendikal mücadelemiz!
Yaşasın KESK!
AKP'nin emperyalistlerin teşviki ile sürdürdüğü bölgesel savaş çığırtkanlığı, Suriye'de iç savaşı kışkırtma hamleleri, giderek tırmandırdığı savaş politikaları Akçakale'de 5 kişinin, Suriye’de ise 34 Suriye askerinin yaşamını yitirmesine neden oldu.
Sınıra yaklaşık 200 metrede Toprak Mahsulleri Ofisi'nin lojmanlarının olduğu bölgeye dün saat 15.30 sularında bir top mermisi isabet etti. Burada bir can kaybı yaşanmazken, bir saat geçmeden aynı bölgedeki Kazım Karabekir Caddesi'ne iki havan mermisi düştü. İkinci patlamanın ardından bir anne ve 4 çocuğu hayatını kaybetti. Ardından Türkiye, Suriye’ye top atışları gerçekleştirdi. Yaklaşık 15-20 gündür çatışmaların devam ettiğinin belirtildiği bölgede halk büyük bir gerginlik yaşıyor.
Emperyalistlerin Türkiye üzerinden bölgede ve özellikle Suriye’de izlediği savaş politikası ve gerilim stratejisi bölge halkının yaşamını tehdit etmektedir. Her fırsatta ABD, Suudi Arabistan ve Katar’la beraber işbirlikçi muhalefete desteğini açıklayan AKP hükümeti Suriye'de alenen iç savaşı kışkırtıyor. “Hür Suriye Ordusu” (HSO) denen emperyalizm işbirlikçisi yapı ise Türkiye ve emperyalist devletler tarafından silahlandırılıyor, eğitiliyor ve sınırdan geçiriliyor.
ABD Emperyalizminin bölgedeki yayılmacı politikalarının baş destekçisi konumunda olan Türkiye, Suriye’de oluşturulan Kürt özerk yönetimine karşı şoven politikalarını hayata geçirmek için Hür Suriye Ordusunu açıktan desteklemekte, her fırsatta bu bölgenin işgal edilmesinin zeminini aramaktadır.
Hatay’da ve Urfa’daki kamplarda Hür Suriye Ordusu militanlarını eğiten, silah ve malzeme yardımı yapan Türkiye bölgede çıkacak olası bir savaşın baş aktörü olmak için elinden geleni yapmaktadır. AKP Hükümeti dün akşam Suriye’nin gerçekleştirdiği söylenen top atışı karşısında her ne kadar mağdur pozlarına girse de esasta aylardır süren bu gerilimli dönemde Suriye ile girilecek olası savaşa taraf olduğunu göstermiş oluyor. Bu saldırı Türkiye’nin iç ve dış siyasetinden bağımsız değildir. Sorunları demokratik yollardan çözmeyen, inkar ve imha siyasetinde ısrar etmenin sonuçlarıdır. Suriye’de iç savaşı kışkırtan ve “bizim için iç sorundur” diyen, Kürt sorununda imhada derinleşen AKP iktidarının politikaları bu türden olaylara zemin yaratmaktadır.
İçeride yeni zam kararlarıyla işçi ve emekçilerin yaşamını çekilmez hale getiren AKP Hükümeti Kürt halkına karşı açık, Suriye halkına karşı ise aylardır örtülü savaş yürütüyor. Gerici savaşların faturası ise halklara kesiliyor. Devlet savaşı tırmandırıyor, bütçe açık veriyor. Bir yandan Suriye’deki gerici iç savaş finanse ediliyor diğer yandan emekçilerin alınteri kobra helikopterlere, zırhlı araçlara yatırılıyor. Kirli ve gerici bölgesel savaşın ekonomik yükü ise biz emekçilerin sırtına yükleniyor. Geçtiğimiz günlerde akaryakıttan ÖTV’ye kadar yeni zamlar yapıldı. Doğalgaz, elektrik, sigara, emlak vergilerine zamlar ise yolda.
Biz işçi ve emekçiler Suriye ile girilecek savaşın emekçiler için büyük bir yıkım olacağını biliyoruz. Binlerce insanımızın ölümüne yol açacak olası bir savaşın karşısında olduğumuzu her fırsatta söyleyeceğiz. Ne ABD’nin emperyalist hevesleri ne de AKP’nin ırkçı, gerici ABD işbirlikçisi politikaları kazanacak.
Onurumuzun, geleceğimizin, savaşın sis bulutuyla kararmasına geçit vermeyeceğiz. İşgale ortak, savaş tezkeresine geçit vermeyeceğiz.
Buradan AKP Hükümetine sesleniyoruz. “Bu gerici savaş politikasından derhal vazgeçin” Adana’da bir araya gelen kurumlar olarak tüm emekçi halkımızı barışın sesini haykırmaya, Suriye ile girilecek olası savaşa karşı çıkmaya çağırıyoruz. 4.10.2012
KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU - DİSK ÇUKUROVA BÖLGE-ADANA TABİP ODASI-TMMOB ADANA İKK
ALEVİ KÜLTÜR DERNEKLERİ – PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ- TUNCELİLER DERNEĞİ- HALKEVLERİ- İHD
CHP - TKP- ADANA HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ -ANADOLU DER
Kurumlar Adına
Serpil ARSLAN