egitimsen2

egitimsen2

Geçtiğimiz 13 yıl içinde günlük hayatın her alanında olduğu gibi, çalışma yaşamına yönelik olarak da çok sayıda yasal düzenleme yapıldı. Kamu ve özel sektör çalışma ilişkilerinde esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma uygulamaları “iki adım ileri, bir adım geri” taktiği uygulanarak birer birer hayata geçirildi.

Haklarımıza ve İş Güvencemize Sahip Çıkalım!

Kamuda esnek, performansa dayalı ve güvencesiz çalışma ile ilgili gerekli alt yapı geçtiğimiz yıllarda hazırlanıp, kamu hizmetleri büyük ölçüde ticarileştirildikçe, kamu istihdamının sağladığı iş güvencesi ve bu güvenceye sahip olan kamu emekçileri yeni hedef haline geldi.

AKP’nin 2002’den bu yana 4. kez tek başına iktidar olmasının ardından 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda (DMK) yapılması planlanan değişikliklerin önümüzdeki günlerde tozlu raflardan indirilmesi planlanıyor.

Hükümetin personel sistemini istediği gibi değiştirmesi için hem koşullar hem de aktörler hazır bekliyorlar. 1 Kasım seçimlerinin hemen ardından “Başkanlık sistemi” tartışmalarına paralel olarak konunun yeniden gündeme getirilip tartışmaya açılması, AKP’nin en bildik taktik manevralarından birisi. Kamuoyunun tepkisini ölçüp ona göre saldırının içeriği ve şiddetini belirleyecekler. AKP, pusuya yatmış gerekli adımları atmak için uygun zamanı bekliyor.

Esnek çalışma biçimlerinin kamu istihdamı içine fiilen taşınması, statü rejimine tabi kamu istihdam ilişkilerini ve onun sağladığı avantajları tamamen tasfiye etmeyi amaçlarken, yerine güvencesizliği esas alan istihdam biçimlerine geçilmesinin planları yapılıyor.

Kamu hizmetleri hızla ticarileştirilip, özelleştirilirken bu hizmetleri sunanların statülerinin eskisi gibi kalmasının mümkün olmadığı, bu nedenle kamu personel sisteminin değiştirilmesi gerektiği belirtiliyor.

Bugüne kadar kamu personel sistemi ile ilgili olarak gündeme getirilen yasa tasarılarını, esnek ve güvencesiz çalışma uygulamalarını göz önünde bulunduracak olursak önümüzdeki dönemde kamu emekçilerini hangi tehlikelerin beklediğini bugünden görebilmek mümkündür;

  • Her bir kamu emekçisinden hali hazırda yaptığı iş dışında, başka ve değişik işler yapabilmesi sağlanacak. Bugün pek çok işkolunda fiilen uygulanan bu durum yasal hale geldikten sonra, iş yükü en az iki kat artacak. Kamuda verimlilik esas olacağından kamu yönetimi, daha az kişi ile daha çok iş yapmayı hedefleyecek ve bu hedefler, tıpkı fabrikalarda olduğu gibi performans değerlendirme uygulaması ile sürekli artacak.
  • Bulunduğu yerdeki görev tanımına uygun işleri yapan kamu emekçileri, tanımlanmış görevlerinin dışındaki işlere de kaydırılarak, tıpkı “ödünç işçilik” uygulamasında olduğu gibi kurumlar arasında “ödünç” alınıp verilebilecek. Böylece kamu emekçileri üzerinden hem işlevsel esneklik (bir kişiye birden çok iş yaptırma), hem de sayısal esneklik (daha az kişi ile daha çok iş yapmak)söz konusu olacak.
  • İş güvencesi açısından memur sayısı asker, polis, hakim ve savcı ile sınırlı tutulurken, kamu istihdamında güvencesizlik esas hale gelecek. Mevcut kamu emekçilerinin ödev, hak, yetki ve sorumlulukları, göreve alınma, hizmet şartları ve şekilleri, mali ve sosyal hakları zaman içinde yavaş yavaş sınırlandırılacak. Zaman içinde kamuda kadrolu çalışma istisna, güvencesiz çalışma kural haline gelecek, kamu emekçilerinin büyük bir kısmı iş güvencesiz ve sözleşmeli olarak istihdam edilecek.
  • Sözleşmeli ya da ücretli olarak çalışanların aylık ücretlerinde ve sigorta primi ödemelerindeki azalmalar nedeniyle emeklilik hayal bile edilemeyecek. Çalışması tam zamanlı olarak kabul edilmeyen çok sayıda kamu emekçisinin, mevcut ekonomik ve özlük hak kayıplarının yanı sıra, sigorta, sağlık ve sosyal güvenlik kazanımlarında da ciddi kayıplar söz konusu olacak.

Bugüne kadar kamu istihdamında adım adım hayata geçirilen değişikliklerin ortaya çıkardığı en temel sonuç, önümüzdeki dönemde kamu personel sisteminin iç örgütlenmesini örgütlü, sosyal ve özlük hakları olan, iş güvencesine sahip kamu emekçileri ile sürdürülmek istenmediğini gösteriyor.

Artık kamu istihdamında daha esnek, savunmasız, iş güvencesi gösterdiği bireysel performansa bağlı olan, istendiği zaman “en az maliyetle” kolaylıkla kapı önüne konulabilecek iktidarın uygulamalarına itiraz etmeyen “itaatkâr memur” tipi yaratmak.

Kamu personel sisteminde yaşanacak muhtemel değişiklikleri sadece kamu emekçilerini değil, kamu hizmetlerinden yararlanan milyonlarca yurttaşı da yakından ilgilendiriyor. Bu noktada sendikaların kurulduğu ilk günden bu yana savunduğu kamu hizmetlerinin herkese eşit ve parasız olarak ulaştırılması için kamu hizmetini yürütenlerin ve bu hizmetten yararlananların ortak tepkisini örgütlemek ve iş güvencesine sahip çıkmak büyük önem taşıyor.

Kamu emekçilerinin kazanılmış haklarını elinden almayı hedefleyen tüm girişimlere son verilmeli, taşeron, sözleşmeli ve geçici istihdam biçimleri yasaklanmalıdır. Herkese iş ve güvenceli çalışma ortamı sağlanmalıdır.

En temel haklarımıza yönelik olarak başlatılan saldırılar karşısında sessiz kalmayacağımız, iş güvencemizi hedef alan girişimlere karşı tüm gücümüzle direneceğimiz bilinmelidir.

Tüm Dünyada Savaşa, Şiddete, Diktatörlüğe ve Cinsiyetçiliğe Karşı Mücadelemizi

Yükselterek Kadınların 25 Kasım Direniş Mirasına Sahip Çıkmaya Devam Ediyoruz!

Biz kadınlar her gün erkek-devlet işbirliği ile katlediliyoruz. 2015 yılının ilk on ayında 346 kadın erkekler tarafından katledildi. Kadın katilleri erkek yargı tarafından ‘’haksız tahrik’’, ‘’iyi hal’’ ve ‘’saygın kişilik’’ indirimleri ile ödüllendiriliyor. Yemeği tuzsuz yaptığımız için, boşanmak istediğimiz için, aşklarına karşılık vermediğimiz için, barışmayı reddettiğimiz için, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğimiz farklı olduğu için erkek şiddetine maruz kalıyor, katlediliyoruz.

Biz kadınlar, savaşa karşı barış mücadelesi verdiğimiz için öldürülüyoruz. Saray darbelerine, diktatörlüğe, tek adamlığa, tekçiliğe, ayrımcılığa, ve zulme karşı direndiğimiz için devlet şiddetinin birincil hedefi oluyoruz. Barışta ısrar ettiğimiz için, özgürlüğümüzden vazgeçmediğimiz için, halkların eşitliği ve kardeşliğinden yana taraf olduğumuz için linçe maruz kalıyoruz. Savaşın vahşetinden kurtulmak için göç ettiğimiz topraklarda mülteci hayatlar sürdürmek zorunda kalıyoruz. Biz kadınlar, doğamıza, toprağımıza ve suyumuza sahip çıktığımız için, sermayenin insafına terk edilen yaşam alanlarımızın talanına karşı en önde saf tuttuğumuz için şiddete maruz kalıyoruz. Taşeron çalışmaya karşı iş güvencesi istediğimiz için işten ilk çıkarılan, ucuz emek gücü olarak görüldüğümüz için kamyon kasalarında ölüme gönderilen oluyoruz. Hayatlarımızı paramparça eden şiddetin kaynağını biliyoruz. 10 Ekim’de Ankara’da barışa ses veren emekçileri katledenleri çok iyi tanıyoruz.

Galoş giyin dediği için evine gelen polis tarafından katledilen Dilek Doğan’ın, boşanmak istediği için kocası tarafından öldürülen Sevgi Pektaş’ın, evine giren hırsızın vahşice katlettiği Deniz Değer’in, Suruç’ta kardeşlik köprüsü kurmak için Kobané’li çocuklara oyuncak götüren devrimci genç kadınların, Silvan’da, Cizre’de, Ankara’da barış için yola düşen isyan gülüşlü kadınları katledenleri tanıyoruz.

Annesinin ölü bedenini buzlarla koynunda sakladığı Cemile’nin, cenazesinin gömülmesine izin verilmediği için buzdolabında saklanan 35 günlük bebeklerin, ölü bedeni çırılçıplak soyularak postallar önünde teşhir edilen Ekin’in, okuldan evine dönerken katledilen Özgecan’ın, Afganistan’da ailesi tarafından zorla evlendirilmesine karşı çıktığı için taşlanarak öldürülen Roksahana’nın, Rojava’da Suriye’de Irak’ta İŞİD’in en vahşi yöntemlerle katlettiği yüzlerce kadının, Yalvaç’ta ve Gölmarmara’da ölüm yollarında hayatını kaybeden tarım işçisi kadınların katillerini çok iyi tanıyoruz.

Kadın cinayetleri ideolojiktir. Kaynağı erkek egemen sistemdir. Cinsiyetçilikten, eşitsizlikten, tekçilikten ve militarizmden beslenerek büyüyen iktidarlar eliyle geliştirilir. Erkek-devlet-sermaye işbirliğiyle sistematik hale gelir. Evde, işte, sokakta, mecliste, tarlada, kısacası hayatın her alanında örgütlü şiddet olarak kadınlara karşı bir savaş yürütür.

Biz KESK’li kadınlar olarak erkek-devlet şiddetinin son bulması için tüm kadınları isyana, mücadeleye çağırıyoruz. Kadına yönelik şiddeti ancak örgütlü kadın mücadelesi ile durdurabileceğimizi biliyoruz.19.11.2015

Şükran YEŞİL

KESK ADANA KADIN MECLİSİ

25 Kasım’a Yönelik Etkinlik Takvimiz

v  18-25 Kasım İşyerlerimizde Bağır Herkes Duysun Erkek Devlet Şiddeti Son Bulsun! kokartları takma eylemi

v  20 KASIM 2015, Cuma Katliamlara karşı yaşamı savunuyoruz. Atatürk Parkında Oturma eylemi

v  23 Kasım 2015 Pazartesi Kitlesel bildiri dağıtımı

v  25 KASIM 2015, Çarşamba günü “Erkek Devlet Şiddetine Karşı İsyandayız! Direnişteyiz.” beş ocak meydanından Gece Yürüyüşü

 

v  28 Kasım Cumartesi günü Prof. Dr. Gülşah Seydaoğlunun katılımıyla “Toplumsal Cinsiyet, Ayrımcılık ve Şiddet” konulu Ziraat Mühendisleri odasında söyleşi 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü

25 Kasım Etkinlikleri Kapsamında işyerlerimizde kokart takıyoruz!

Kokartı İndirmek İçin Tıklayınız

Bugün gözaltına alınan arkadaşlarımızdan BTS Şube Yürütme Kurulu üyesi Ahmet AVŞAR Emniyette,  Eğitim Sen Şube Başkanı Ahmet Karagöz, Eğitim Sen Şube Kadın Sekreteri Şükran YEŞİL, DİSK Genel İş Sendikası Mali Sekreteri Abdurrahman Çeliker ve Yapı Yol Sen Üyesi Alaattin SÜZER Savcılık tarafından serbest bırakılmış diğer arkadaşlarımız mahkemeye sevk edilmişlerdir.

Tüm Gözaltındaki arkadaşlarımız Saat:21.00'de serbest bırakılmıştır.

 

Baskı, Tehdit ve Gözaltılar

Bizleri Haklı Mücadelemizden Asla Geri Döndürmeyecektir!

 

Türkiye’de son yıllarda örneklerini sıkça görmeye başladığımız sendikalara, emek ve demokrasi mücadelesi yürüten kesimlere yönelik baskı, tehdit ve hukuk dışı uygulamalar artarak sürmektedir. Adana’da sabah saatlerinde KESK, DİSK, TMMOB’a üye sendikaların şube yöneticileri ve emek örgütlerinin yöneticilerinin evleri basılarak, aralarında Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz ve Şube Kadın Sekreteri Şükran Yeşil, Haber Sen Şube Başkanı Ahmet Aydoğdu,  Yapı Yol Sen Adana Şube  Üyesi Alaattin Süzer, BTS       Adana Şube Başkanı Ahmet Avşar ve Şube Yürütme Kurulu üyesi İsmail İnanç Su SES Adana Şube Yürütme Kurulu üyesi Hüseyin Çalı DİSK / GENEL İŞ Şube Mali Sekreteri Abdurrahman Çeliker           TMMOB Adana İKK Basın Yayın Sorumlusu Sercan Şahin, EMEP Adana İl örgütü üyesi Aydın Yiğit, Halkevi üyesi  Sinan Hüdür, DİP üyesi Nihat Bayal, Habip Alpkaya ve Selçuk Alpkaya’in da bulunduğu 14 kişi gözaltına alınmıştır.

 

10 Ekim’de yaşanan katliam öncesinde Adana’da yapılan bir yürüyüş gerekçe gösterilerek “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu” gibi bir kanuna muhalefet ettikleri için şafak vakti büyük bir gürültüyle gözaltı operasyonu yapılması dikkat çekicidir. 10 Ekim katliamı sonrasında yaşanan can kayıpları ve onca yaralının tedavisinin sürdüğü bir dönemde katillerin peşine düşmek yerine, katliamdan sağ kurtulanları suçlayanlar, 10 Ekim yürüyüşünü yapanları gözaltına alarak, hangi tarafta olduklarını bir kez daha göstermişlerdir.

AKP, giderek artan ve benzer örneklerini ancak faşist rejimlerde görebileceğimiz baskıcı, anti demokratik ve yok etmeye dayalı politikalarına boyun eğmeyen ve sesini yükseltenlere karşı büyük bir tahammülsüzlük göstermekte, şafak baskınları ve gözaltı operasyonları ile bizleri sindirmeye ve tamamen susturmaya çalışmaktadır.

Yıllardır karşısında en küçük bir muhalif ses istemeyen siyasi iktidar, 1 Kasım seçimlerinde aldığı yüzde 49,5 oy oranından aldığı cesaretle mücadeleci kimlikleri ile öne çıkan sendikaları, emek örgütlerini baskı ve gözaltı operasyonları ile hizaya getirebileceğini sanarak büyük bir yanılgı içindedir. Adana’da yaşanan gözaltılar tamamen haklı mücadelemizi yıpratmaya ve kamuoyunun kafasında soru işaretleri oluşturarak sendikal mücadeleyi zayıflatmaya yöneliktir.

Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında geçmişte olduğu gibi, bugün de sesiz kalmayacağız. Adana’da yaşanan gözaltıların baskı ve yıldırma amaçlı olduğu ve tıpkı öncekiler gibi asıl amacın gözdağı olduğu açıktır. Nereden gelirse gelsin baskılara, tehditlere ve zorbalığa asla boyun eğmeyeceğimiz bilinmelidir.

Gözaltına alınan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalı, bizleri böylesi yöntemlerle korkutacağını ve sindireceğini sananlar, daha önce olduğu gibi yine hayal kırıklığına uğrayacaklarını bilmelidir!

KESK – DİSK –T MMOB - ADANA TABİP ODASI

Kurumlar Adına

KAMURAN KARACA

EĞİTİM SEN GENEL BAŞKANI

 

 

Adana Barış Bloku "Silvan'a ve Paris'e Ses Vermek İçin Alanlardayız" konulu basın açıklamasını Adana İnönü parkında Sendika, Demokratik kitle örgütleri ve Siyasi partilerin katılımıyla gerçekleştirdi, Açıklamayı Adana Barış Bloku adına İHD Adana Şube Eş Başkanı Sema Peynirci yapmıştır.

 
Suruç, Diyarbakır, Ankara ve Paris Katliamlarının Failleri Aynıdır!
 
Paris'te Yaşanan Katliamı ve 12 Gün Süren Silvan Kuşatmasını Lanetliyoruz!
 
Savaş hali devam ediyor ve bizler “Artık Yeter” dedikçe AKP “Yetmez Yola Devam” diyor. Yol dedikleri çıkmazdır, kandır, acıdır, gözyaşıdır…
 
Değerli Basın;
 
Paris katliamını gerçekleştirenler, tıpkı 10 Ekim Ankara katliamında olduğu gibi, insanlığın ortak evrensel değerlerini hedef almış, yüzlerce insanı acımasızca katletmiştir.
 
Suriye'de iç savaşı körükleyip, yıllarca cihatçı çetelere lojistik destek sunanlar, istihbarat örgütleri üzerinden Suriye'ye tırlar dolusu silah gönderenlerin hem 10 Ekim Ankara, hem de Paris katliamında oynadığı rol göz ardı edilemez.
 
 
Değerli Basın;
 
Sıraya konmuş gibi her hafta bir ilçe kuşatmaya alınıyor, günlerce süren sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor, dünya ile tüm bağlar kesiliyor. “Kara harekâtı başlatıldı” diye kan donduran açıklamalar yapılıyor. Ülkemizin bir parçası işgalden kurtarılıyor ya da işgal ediliyormuş gibi “kara harekâtı” ifadesi kullanılıyor.
 
Varto, Şemdinli, Lice, Nusaybin, Sur, Yüksekova, Cizre… Şimdi de Silvan… Silvan 12 gün boyunca binlerce asker, özel tim, polis tarafından helikopterlerin, kirpilerin, tankların eşliğinde kuşatma altındaydı… Kaç kişinin yaşamını yitirdiğinden, kaç kişinin yaralandığından bile haberimiz yok. Ama can verenlerin, zarar görenlerin çocuklar ve kadınlar olduğunu çok sınırlı bilgilerden de olsa biliyoruz. AKP’nin sokağa çıkma yasağı uyguladığı yerlerdeki uygulamalarından da biliyoruz ki, Silvan’da çok ağır insan hakları ihlalleri işlendi ve bunların duyulmaması, bilinmemesi için milletvekilleri dahi ilçeye alınmadı. 12 gün boyunca Silvan’a saldıran güçler şimdide Nusaybin saldırmakta bununla yetinmeyen AKP İktidarı birçok yerde Özel Güvenlikli Bölgeler ilan etmiştir.
 
Değerli Basın;
 
Bugün Antalya’da G20 zirvesini toplayan emperyalistler, şimdi neyin zirvesini yapıyorlar? IŞİD'e ve cihatçı çetelere geçmişte "öfkeyle bir araya gelmiş kalabalık gruplar" diyenlerin, Suruç ve Ankara katliamı sonrasında IŞİD'in adını anmayan siyasilerin Paris katliamı sonrasında benzer bir tutum sergileyerek taziye mesajları yayınlaması büyük bir çelişkidir.
 
Toplumsal korku ve gerginlik siyaseti üzerinden iktidar olabilirler ancak korku imparatorluğu kurarak gerçeklerin karanlıkta kalacağını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. İnsanlık suçlarında zaman aşımı yoktur, er ya da geç hesap vermekten kurtulamazlar.
 
 
 
Değerli Basın;
 
Vatandaşın mal ve can güvenliğinde sorumlu olan siyasi iktidar söz konusu Aleviler olunca “dikkatli olun güvenliğinizi sağlayın” demiştir. Kendi iktidarının güvenliğini sağlayan AKP söz konusu muhalifler olunca kendi başınızın çaresine bakın demelerini kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz.
 
Bilinmelidir ki bugün Paris’te yaşananlar; Ortadoğu’daki enerji kaynaklarında pay ve hisse almak adına Ortadoğu’yu kan gölüne çevirenler ve göz yumanlardır.
 
İktidar derhal normalleşme sürecine geçmeli, kamuoyunu savaş psikolojisine alıştırmaktan vazgeçmelidir. Sıkıyönetim uygulamaları kaldırılmalı, toplumsal barışın tesisi ve demokratikleşme için zaman kaybetmeden hızla gerekli adımlar atılmalıdır.
 
Silvan’da açlık, susuzluk ve salgın hastalık tehdidi 12 gün boyunca sürmüştür. Diyoruz ki yaptıklarınızda korkmuyor iseniz Silvan’ı bağımsız gözlemcilerin, emek ve demokrasi güçlerinin gözetimine açın.
 
Başkentlerin göbeğinde IŞİD ve cihatçı çetelerin barbarca toplu katliamları gerçekleştirmeleri IŞİD terör örgütünün imtiyazlı olduğunun göstergesidir. Dünyanın birçok emperyalist ülkesi tarafından bu güne dek IŞİD’in desteklenmiş olması da bu terör örgütünün Suruç, Ankara, Paris katliamlarına benzer vahim katliamları dünyanın başka ülkelerinde de gerçekleştireceğinin göstergesidir.
 
Adana Barış Bloku olarak Paris'te yaşanan vahşi katliamı büyük bir öfke ile lanetliyor, katliamda hayatını kaybedenleri saygıyla anıyor, benzer duyguları yaşamış olmanın üzüntüsüyle Fransa halkının acılarını yürekten paylaşıyoruz.
 
Silvan’da sokağa çıkma yasağı kaldırılmış olsa da bölge halkı üzerindeki baskı ve zulüm devam etmektedir. Bizler 12 günlük zulmün sorumlularının yargılanması ve hesap vermeleri için bu sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz.15.11.2015

Suruç, Diyarbakır, Ankara ve Paris Katliamlarının Failleri Aynıdır!

Paris'te Yaşanan Katliamı Lanetliyoruz!

Paris katliamını gerçekleştirenler, tıpkı 10 Ekim Ankara katliamında olduğu gibi, insanlığın ortak evrensel değerlerini hedef almış, yüzlerce insanı acımasızca katletmiştir.

Suriye'de iç savaşı körükleyip, yıllarca cihatçı çetelere lojistik destek sunanlar, istihbarat örgütleri üzerinden Suriye'ye tırlar dolusu silah gönderenlerin hem 10 Ekim Ankara, hem de Paris katliamında oynadığı rol göz ardı edilemez.

Yıllardır Suriye'de iç savaşı kışkırtan ve destekleyen tüm emperyalist ülkeler, bugüne kadar bölgede yaşanan katliamlara sessiz kalarak, yeterince tepki göstermeyerek açıkça suç işlemişlerdir.

Yarın Antalya’da G20 zirvesini toplayan emperyalistler, şimdi neyin zirvesini yapacaklar? IŞİD'e ve cihatçı çetelere geçmişte "öfkeyle bir araya gelmiş kalabalık gruplar" diyenlerin, Suruç ve Ankara katliamı sonrasında IŞİD'in adını anmayan siyasilerin Paris katliamı sonrasında benzer bir tutum sergileyerek taziye mesajları yayınlaması büyük bir çelişkidir.

Değerli Basın;

Başkentlerin göbeğinde IŞİD ve cihatçı çetelerin barbarca toplu katliamları gerçekleştirmeleri IŞİD terör örgütünün imtiyazlı olduğunun göstergesidir. Dünyanın birçok emperyalist ülkesi tarafından bu güne dek IŞİD’in desteklenmiş olması da bu terör örgütünün Suruç, Ankara, Paris katliamlarına benzer vahim katliamları dünyanın başka ülkelerinde de gerçekleştireceğinin göstergesidir.

Doğu ve Güneydoğu illerinde bu gün yaşananlar; 1980’lerde bölge illerinde köyler boşaltılırken, bu gün ise şehirlerin boşaltılır hale gelmiş olması ülkemizi faşizmin nasıl sarmaladığının göstergesidir. Sınırlarımızda IŞİD gibi cihatçı çetelerin elini kolunu sallayarak katliamlar gerçekleştirmelerine iktidarın sesiz kalması vicdanlarımızı bir kez daha yaralamıştır.

Vatandaşın mal ve can güvenliğinde sorumlu olan siyasi iktidar söz konusu Aleviler olunca  “dikkatli olun güvenliğinizi sağlayın” demiştir. Kendi iktidarının güvenliğini sağlayan AKP söz konusu muhalifler olunca kendi başınızın çaresine bakın denilmesi anlaşılır gibi değildir.

Bilinmelidir ki bugün Paris’te yaşananlar; Ortadoğu’daki enerji kaynaklarında pay ve hisse almak adına Ortadoğu’yu kan gölüne çevirenler ve göz yumanlardır.   

Değerli Basın;

Adana KESK Şubeler platformu olarak Paris'te yaşanan vahşi katliamı büyük bir öfke ile lanetliyor, katliamda hayatını kaybedenleri saygıyla anıyor, benzer duyguları yaşamış olmanın üzüntüsüyle Fransa halkının acılarını yürekten paylaşıyoruz.14.11.2015

Ahmet KARAGÖZ

 

KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

 

Örgütlenme Çalışmalarımız Devam Ediyor.

Örgütlenme çalışmalarımız kapsamında Yunusoğlu Ortaokulunda Erkan KILIÇ emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettiğini ve kendisinin de bu mücadelenin içinde yer almak istediğini belirterek sendikamıza üye olmuştur.

 Şube Yürütme Kurulu

 

Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin Düzenlediği "Aykırı Kumpanya"