egitimsen2
Bu sefalet ve kölelik belgesini geri çektirmek için;
Emekçiler TBMM'ye YÜRÜYOR!
EMEKÇİLER TORBA'YA GİRMEYECEK!
MECLİS'TE GÖRÜŞÜLMEKTE OLAN "TORBA YASA"YLA:
vİşsizlik Fonu yağmalanacak!
Primlerimizden oluşan İşsizlik Sigortası Fonu, işsizlere değil, kaynak olarak hazineye ve işverenlere aktarılacak.
vSürgünler yasallaşacak!
Esnek ve kuralsız çalışma yasalaşacağı için onbinlerce belediye işçisi "ihtiyaç fazlası" olarak Milli Eğitim veya Emniyet'in taşra teşkilatına sürgün edilecek. Bu belediyeler 5 yıl boyunca yeni işçi alamayacak. Hizmet alımı yöntemiyle taşeronlaşma yaygınlaşacak.
Memurlar "kamu yararı" ve "hizmet gerekleri" sebebiyle ihtiyaç duyulması halinde diğer kurum ve kuruluşlarda 6 aya kadar geçici süreyle görevlendirilebilecek.
vÖdünç memurluk getirilecek!
Tasarı kabul edildiğinde memurlar da işçiler gibi başka kurumlara "ödünç" verilebilecek.
Norm kadro fazlası kamu emekçileri "ihtiyaç fazlası personel" olarak 4/C'ye geçirilecektir.
vÇalışma yaşamı esnekleştirilecek!
"Uzaktan çalışma", "evden çalışma" ve "çağrı üzerine çalışma" biçiminde iş yaşamı esnek ve kuralsız hale getiriliyor. Bunun sonucunda hepimizi bekleyen şudur:
· Kısa süreli çalışma nedeniyle tüm çalışanlar primlerini 30 güne tamamlamak için kendi cebinden ödeme yapacak.
· Kendi cebinden primini tamamlamayan sağlık sigortasından yararlanamayacak, ömür boyu emekli olamayacak.
· Herkes gelirinin %12,5'u oranında prim ödemedikçe sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak.
· Kadın emeği sömürülecek.
vGençlerin ve çocukların geleceği çalınacak!
16-18 yaş arasında çalışan yüzbinlerce genç ortalama 85 TL daha az ücret alacak. İşe ilk girişlerde deneme süresi 2 aydan 4 aya çıkacaktır.
Stajyerlik uygulamasıyla ücretler düşürülüp, sömürü artırılacaktır. Meslek yüksek okulu öğrencileri, meslek lisesi ve çıraklık okulu öğrencileri ile aynı kategori içine sokularak stajyerlik ve çıraklık ücretleri düşürülecektir.
vDenetimsizlik artırılacak!
İşçi lehine iş müfettişleri eliyle yapılan denetimler, işçinin temel haklarına ve alacaklarına dair yetki bağımsız iş müfettişlerinden alınarak bakanlık personeline verilerek denetimsizlik artırılacak.
İşverene vergi affı, emekçiye ücret esnekliği ve sefalet, kadınlara ve çocuklara yoğun emek sömürüsünü getiren, tüm çalışanların iş güvencesini ortadan kaldıran
"Torba Yasa" Tasarısı GERİ ÇEKİLSİN!
Kurumlar Adına
KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
Muzaffer YÜKSEL
SES Adana Şube Sekreteri
AKP iktidarı her adımda "ileri" demokrasi lafları ederken; özünde ise emekçiler üzerinde baskısını daha da artırmakta, emekçilerin taleplerini görmezden gelmektedir. AKP Hükümeti açıklamalarında, halk iradesinin üstünlüğünden, diyalogdan bahsederken, bunun tam aksi yönde davranarak yalnızca sermaye sınıfının istediği yasaları bir an önce tek taraflı olarak çıkarmak istemekte, emekçileri ve halkı yok saymaktadır.
AKP yeni yasaklara ve baskılara imza atmaktadır. Torba yasa tasarısı bunun tezahürüdür.AKP hükümeti meclis gündemine taşıdığı torba yasayla emekçilere yönelik yeni bir saldırı planı daha ortaya koymaktadır.
Attığı her adımda halkı daha da yoksullaştıran AKP'nin son anayasa değişikliği referandumunda olduğu gibi ikiyüzlülüğü ve emekçi düşmanı olduğu bu tasarı ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.
" Tasarı ile asgari ücret hesaplamasında belirlenen 16 yaş sınırı 18'e çıkarılıyor. Böylece 16-18 yaş arasındaki 200 binden fazla gencin asgari ücreti 80 TL azaltılmaktadır. Açıkça şu denilebilir ki, çocuklarımızın 80 T. Lirasına göz diken bir iktidar ve sermaye ittifakı ile karşı karşıyayız.
" Kısmi süreli (part time) çalıştığı için sigorta primi eksik yatanlar eksik süreyi 30 güne tamamlamak için kendi ceplerinden ödeme yapacaklar, yapmazlarsa hastaneye gittiklerinde muayene olamayacaklardır.
" Mesleki Eğitim gören ve işyerlerinde çalışan öğrencilerin aldıkları üç kuruşluk ücretler düşürülecek.
" Tasarıda 18-29 yaş arası erkekler ile 18 yaş üstü kadınları istihdam eden işverenlerin sigorta primlerinin işveren tarafından ödenmesi gereken tutarı, işe alındıkları tarihten itibaren İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanacak, 30 ve daha yukarı yaşlardaki emekçiler işten atılma tehdidiyle karşılaşabilecektir. "İstihdamı teşvik ediyoruz" denilerek yapılan bu düzenlemeler, yeni işsizler yaratılması ve işsizlik fonunun yağmalanması demektir.
" Şirketler kadrolu çalıştırmak yerine, sadece ihtiyacı olduğunda işçi çalıştıracak, kısa süreli çalıştırmanın yolu açılacaktır. Geriye kalan süreyi 30 güne tamamlamak için kendi cebinden primini yatıramayan hiçbir çalışan, ömür boyu emekli olamayacaktır.
" 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda yapılmak istenen değişikliklerle, sözleşmeli ve ücretli çalıştırma gibi esnek ve güvencesiz istihdam, tüm kamu alanında temel politika haline getirilecektir.
" Tasarı kabul edildiğinde memurlar da işçiler gibi başka kurumlara "ödünç" verilebilecek. Norm kadro fazlası kamu emekçileri "ihtiyaç fazlası personel" olarak 4/C'ye geçirilecektir.
" Esnek çalışma; "uzaktan çalışma", "evden çalışma" ve "çağrı
" Üzerine çalışma" biçiminde düzenleniyor. Bu düzenleme, kadınları ev içine hapsederken çocuk ve hasta bakımı yükünü azaltmayarak, cinsiyetçi istihdam politikalarını derinleştirecek, çift yönlü sömürüyü yasal hale getirecektir.
" Yeni personel rejimi "kariyer uzmanlığı" üzerine oturtulmakta, ancak sözleşmeli çalışma esas alınmaktadır.
" Sözleşmeli çalışanların sendika üyeliğinden bahsedilirken toplu eylem ve greve başvurmaları tamamen yasaklanmaktadır.
" Deneme süresi 2 aydan 4 aya çıkarılacak, karşılığında ücret ödenmeyecektir. İşsizleştirilen milyonlarca gencimizin iş bulma umutlarının sömürülmesi anlamına gelen bu düzenlemeler, işverenlerin hiçbir ücret ödemeden gençleri çalıştırıp, bir kenara atmalarının tüm kapılarını açmaktadır.
" Bu yasa keyfi cezalandırmaların yasasıdır. Memurların sicil amirlerinin değiştirilmesi eliyle Vali ve kaymakamların insafına terk edilen çalışanlar, sürgün edilme, işten çıkarılma korkusu ile koşulsuz biat etmeye mecbur edilmektedir.
" Bu yasa, aynı zamanda İl özel idarelerinde çalışan yaklaşık 80 bin işçinin sendikasızlaştırılması demektir.
" Memurlar 'kamu yararı ve hizmet gerekleri' sebebiyle ihtiyaç duyulması halinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarında 6 ay geçici olarak görevlendirilecekler. Eğer bu Torba yasa geçerse, sürgünler yasal hale gelecektir.
Değerli Basın Emekçileri;
Varlığını sermayeye borçlu olan AKP hükümeti bugüne kadar olduğu gibi yine sermayenin ihtiyaçları üzerinden yasalar çıkarmaya çalışmaktadır. Bu torba yasa tasarısında emekçilerin, yoksulların, işsizlerin yararına hiçbir düzenleme yoktur. AKP aldatmacasına kanmayacağız!
Bizler, geleceğimizin bu yasa ile karartılmasına izin vermeyeceğiz. Emekçilerin mücadelesi AKP'nin maskesini meydanlarda düşürecek ve sırça saraylarda oturmalarına son verecek geçtedir.
Emek ve halk karşıtı politikalarda ısrarın adı olan torba yasası geri çekilinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir. AKP, emekçilerin sabrını daha fazla zorlamamalıdır. Emekçiler, geleceklerine ipotek koyan bu yasayı kabul etmemektedir. Yasa derhal geri çekilmelidir.
Yaşasın emek, barış ve demokrasi mücadelemiz!
TÜRK İŞ / DİSK / KESK / TMMOB / TTB
13.10.2010 tarihinde Adana Adliye Sarayında KESK Adana Şubeler Platformu üyelerinin katılımıyla "Çocuklar Kreşe, Ebeveynler İşe!" konulu basın açıklaması yapılmıştır. Açıklamayı KESK Adana Şubeler Platformu Adına Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Güven BOĞA yapmıştır.
Çocuklar Kreşe, Ebeveynler İşe!
Kreş ve ebeveyn izni emekçilerin temel haklarındandır. Kamuyu daraltan, temel insan ihtiyaçlarını dahi piyasaların insafına terk eden mevcut devlet anlayışı birçok başka hakkımızı olduğu gibi bu haklarımızı da gasp etmektedir. Sadece devlet bu konuda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediği için milyonlarca çalışan anne-baba ya aile büyüklerinden, hısım akrabadan destek almak ya da ücretli bakıcı ve özel kreşlerden hizmet almak ikilemi içindedir. Devletin bu hak gaspının bir başka vahim sonucu da birçok annenin çocuk bakımı gibi çağdaş dünyanın artık bir sorun olarak görmediği bir nedenle çalışma yaşamından ayrılarak eve hapsolmasıdır.
Bu hakkın hayata geçirilememesi, devletin sorumluluktan kaçmasının ebeveynler açısından yarattığı maddi manevi sorunlar bir yana aynı zamanda çocuklarımızın daha sağlıklı ve nitelikli koşullarda yetiştirilmesini de engellemektedir.
Bilindiği gibi 0-6 yaş okul öncesi dönemi çocukların ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişmelerinin en hızlı olduğu, yaşamın en önemli dönemlerinden biridir. Tüm çocukların bu dönemlerinde desteklenmesi, okul öncesi eğitim olanaklarından yararlanması sağlıklı, özgür bireyler olarak gelişimlerinin sağlanması ebeveynler ve kamunun ortak sorumluluğudur.
Bunu sağlamanın yolu, etkin, erişilebilir ve parasız okul öncesi eğitim olanaklarından tüm çocuklarımızın yararlanmasıdır. Bu nedenle devlet ihtiyacı karşılayacak sayıda kreşler açmalıdır, bunun için bütçede kaynak ayırmalıdır.
Bu yetmez! Aynı zamanda ebeveyn izni düzenlemesine hemen geçilmelidir. Ebeveynler (anne-baba) çocuklarının gelişimi konusunda hem toplumsal açıdan hem de yasal açıdan hak ve sorumluluk sahibidir. Bir anne-babanın bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmesinin yolu ebeveynlerin çocukların eğitim ve gelişim sürecine etkin bir özne olarak katılmasından geçer. Ebeveynler ve çocukları arasında sağlıklı bir ilişkinin kurulması öncelikle buna bağlıdır.Bunun için ebeveyn izni hakkının kullanımı temel bir haktır.
Ancak kamu emekçileri olarak çok iyi biliyoruz ki kamusal harcamaları azaltarak yeni piyasalar yaratmayı önüne hedef olarak koyanlar, parasız ve nitelikli sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanma hakkını çiğneyenler, emekçileri sefalet ücreti altında yaşayan paryalar olarak gören zihniyetler geriletilmedikçe bu hakkımızın gaspı da devam edecektir.
İşte bugün bunun için buradayız. Bunun için ebeveynler işe, çocuklar kreşe diyoruz. Çocuk bakımında kadın ve erkeğin sorumluluğunu eşit gördüğümüz için ebeveyn hakkı diye bastırıyoruz. Mevcut uygulamalar bu temel haklarımızı sağlamaktan uzak olduğu için eylemdeyiz. Mevcut düzenin emekçileri sefalete mahkum eden, kadını çocuk bakımının tek sorumlusu olarak gören ve onu eve, annelik rolüne hapseden cinsiyetçi yaklaşımına karşı eylemdeyiz.
Devletin Anayasa’nın 10. ve 49. Maddelerini ayaklar altına alan uygulamalarına, herkesi 3 çocuk yapmaya teşvik eden muhafazakar ve çağdışı zihniyete karşı sesimizi yükseltiyoruz. Devletin sosyal niteliklerini ayaklar altına alanlara sesleniyoruz. Haklarımızın takipçiyiz, yakanızı bırakmayacağız!
TALEPLERİMİZ
· Kapatılan kreşler ihtiyaçlar göz önüne alınarak tekrar açılmalıdır. 0–6 yaş grubu çocuklar için en az 50 çalışanın bulunduğu işyerlerinde ve 50’den az çalışanın bulunduğu işyerleri için çalışma alanına yakın ortak bebek bakım üniteleri ve kreşler açılmalıdır.
· Bu hizmet bütün çalışma alanlarında verilmeli ve kreşlerde yeterli sayıda uzman personel bulundurulmalıdır.
· Doğum izni sürelerinin bitiminden çocuğun ilköğretime başlayacağı süreye kadar geçen sürede ebeveynlerin (anne-baba) 6 ay dönüşümlü olarak kullanabilecekleri 2 yıl ücretli ebeveyn izin hakkı olmalıdır.
· İzin kullandıkları için, ebeveynlerin sosyal ve özlük halklarında kayba uğramamalı ve işyeri ve çalışma koşullarında aleyhte veya rızaları olmadan değişiklik yapılmamalıdır.
· Doğum sonrası, ebeveynlik izni süreci olan 2 yıla kadar kadınlar nöbet, vardiya, mesai gibi fazla çalışmaya tabii tutulmamalıdır.
· Yukarıdaki bütün haklar evlat edinme durumları ile evli-bekâr tüm çalışanlar için geçerliğini korumalıdır.
· 657 sayılı kanundaki 4/B ve 4/C’ye göre çalışanlar kadroya alınmalı ve kaldırılıncaya kadar yukarıda sözü edilen bu iyileştirmeler kendilerine yansıtılmalıdır. Saygılarımızla. 13.10.2010
KESK ADANA ŞUBELER PLATFORMU adına
Güven BOĞA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
CHP İl kadın kolları sendikamızı ziyaret etti. CHP kadın kolları ile ülkemizde yaşanan eğitim sorunları başta olmak üzere sendikamızın sorumluluk alanları ile ilgili birçok konuda paylaşımlarda bulunuldu.
Ziyaretlerinde özellikle KESK ve Eğitim Sen yöneticilerine dönük son dönemlerde Adana Valiliği tarafından Kabahatler kanunu çerçevesinde açılan dava ve soruşturmalar konu edildi, Eğitim Sen’e destek olacakları belirtildi.
CHP Kadın Kolları Başkanı Göksu GÜNAY ayrıca Eğitim Sen’in KPSS konusunda yaptıkları çalışmaları bu durumda olanlarla paylaşacakları ve 8 Temmuz’da Eğitim Sen tarafından gerçekleştirilecek basın açıklamasına katılacaklarını belirtti.
MADENLERDEKİ KAZALARA VE İŞÇİ ÖLÜMLERİNE DUR DEMEK İÇİN, TEKEL İŞÇİLERİNE VE ONLARIN ŞAHSINDA 4-B, 4-C, TAŞERONLAŞTIRMA İLE GELECEKSİZLİĞE MAHKUM EDİLENLERE GÜVENCELİ İŞ, GÜVENCELİ GELECEK İÇİN, EĞİTİM VE SAĞLIĞIN PARASIZ OLMASI İÇİN, İNSANCA YAŞAM DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE İÇİN, 26 MAYIS’DA İŞÇİLER VE KAMU EMEKÇİLERİ OLARAK GREVDEYİZ.
Bugün 19 Mayıs. Tüm yurttaşlarımızın Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı fiili olarak başlattığı tarih olan 19 Mayıs, işgale uğramış ülkemizi kurtarmak için yapılan girişimin ilk adımı olması özelliği ile Türkiye gençliğine bayram olarak armağan edilmiştir.
Ülke gençliği bugün hedefsiz, işsiz ve ekmeksiz bir yaşamın içine itilmektedir. Hem eğitimli hem de eğitimsiz gençlik arasında işsizlik oranı hızla artmakta, geçim şartları zorlaşmakta ve gençlerimiz gençliklerini yaşamaktan çok uzak bir çarpık düzenin esiri olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Bugün ülkemizde ataması yapılmadığı için yaşamına son veren işsiz öğretmenler dört yandadır. Gençliğin sorunlarını önemsemeyen, tutarlı ve planlı bir gençlik politikası geliştirmeyen hükümetlerin törenlerde yine nutuklar atacağını, gençliğe verdikleri değerden dem vuracaklarını öngörmek tam da bu nedenle mümkündür. Çünkü sorunlar karşısında çözümleri olmayanların tek çaresi, sorunları görmezden gelmek olmuştur. Ancak bu tutumlar, gençliğin sorunlarını ortadan kaldırmamaktadır. Sorunlar yok sayılarak aşılamaz.
Değerli basın, değerli kurum temsilcileri;
10 Aralık 2009 yılında Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’ne bağlı Bükköy’de bulunan ve Bükköy Maden İşletmesi’ne ait kömür ocağında meydana gelen patlamada da 19 işçi yetersiz önlemler ve aşırı kâr hırsı yüzünden iş cinayetine kurban gitmişti.
Daha bunun acısı unutulmadan, 23 Şubat 2010 tarihinde Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’de, grizu patlaması meydana geldi ve patlamada biri maden mühendisi 13 madenci yine iş cinayetine kurban gitti.
Şimdi de Zonguldak’tan gelen haberlerde eksi 540 kodunda bir patlamanın olduğu ve 32 işçinin akibetlerinin ne olduğu hâlâ bir belirsizlik taşımaktadır.
Yıllardır bu konularda çalışma yapan, sorunlara dikkat çeken sendikalar meslek odaları ve birliklerinin uyarılarını dikkate almayan hükümet şimdi ne yapacaktır çok merak ediyoruz? Yoksa kalkınmak, gelişmek için gerekli birikimin yaratılması yolunda gözardı edilebilecek kanlar mıdır bunlar? Üretim zayiatı olarak mı görülecekler? Kanla, ölümle, hastalıklarla, sakat kalmalarla “kalkınan” bir toplumun geleceği sağlıklı olabilir, üretken özelliği kalabilir mi?
Turgut Özal dönemiyle başlayıp peşi sıra gelen iktidarlarca devam ettirlen sosyal devletin ortadan kaldırılması, kamu değerlerinin özelleştirilmesi ve çalışanların güvencesizlik içine itilmesinin sonuçlarının madencilik sektöründe en hızlı ve en acımasız tablosudur bu.
Taşeron üretiminin kan, ölüm ve gözyaşı olduğu bir kez daha görülmüştür.
İşte başta maden işçileri ve Tekel işçilerinin yaşadığı sorunlar olmak üzere bizlere 26 Mayıs grevinin kararını aldıran sorunlar azalmıyor aksine her geçen gün artarak devam ediyor.26 MAYIS 2010 GREVİ TEKEL İŞÇİLERİNİN 78 GÜNLÜK DİRENİŞİNİN ARDINDAN TÜRK-İŞ, DİSK, KESK VE KAMU-SEN’İN EMEK ALANINDA YAŞANILAN TÜM SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN BİRLİKTE ALDIĞI EYLEM KARARIDIR. BUGÜN BİZLERE DÜŞEN BU GREVİ HAYATA GEÇİRMEKTİR.
Türkiye, güvencesiz, esnek ve kuralsız çalışma koşullarının giderek arttığı, taşeronlaşmanın yaygınlaştığı, çalışma yaşamının emekçiler açısından cehenneme döndüğü bir süreci yaşamaktadır.
Esnek ve kuralsız çalıştırma işsizlik demektir. Bugün çalış, yarın otur, sonra bakarız zihniyetidir. İşsizlik, esnek çalıştırmanın, özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın doğal sonucudur.
Sermaye talepleri etrafında şekillenmiş bu politikalar açısından işsizlik sadece bir sonuç değil, aynı zamanda bir amaçtır. Çalışanları açlık sınırında, yoksulluk sınırında tutmak için, örgütlenip, hakkını aramaktan yıldırmak için kullanılan bir araçtır işsizlik. Bu yüzden İŞSİZLİK, ÖRGÜTSÜZLÜK ve GÜVENCESİZLİK Aslında hepsi aynı gerçeğin görünümleridir.
Türkiye bu noktaya tamamen sermayenin azami programını uygulamaya kararlı siyasi iktidarlar eliyle getirildi. Küresel sermaye dünyanın her bölgesinde emekçilerin güvencelerini elinden alan, esnek çalışma biçimlerini esas alan bir politika izledi. Bu politikaların en vahşilerinden biri Türkiye'de uygulandı. Bu nasıl mümkün oldu? Askeri bir darbe sonucu emekçilerin örgütsüzleştirildiği, demokrasinin askıya alındığı, emekten yana fikir ve düşüncelerin başta üniversite ve medya olarak dışlandığı bir iklimin yaratılmasıyla.
Türkiye'de emekçilerin gerçek sendikalaşma oranı % 10 bile değildir. Örgütlenenler, hak arayanlar işlerinden olmakta, sokaklarda taleplerini dile getirenler Tekel ve Çemen işçilerinde olduğu gibi polis şiddetine maruz kalmaktadırlar.
Bu ülkede kayıt dışı çalıştırılan milyonlarca emekçi yaşamaktadır. Sigortasız, örgütsüz ve iş güvencesinden yoksun çalıştırılan emekçilerle bu ülke dünyanın en büyük 16. Ekonomisi olmuştur.
İş güvencesi olan, örgütlü emekçilerin durumu da aslında çok farklı değildir. Sendikalar vardır ama elleri kolları bağlanmak istenmektedir. Katkı paylarıyla sağlık güvencesi tırtıklanmak istenmektedir. Emekçiler, açlık sınırının altında, yoksulluk sınırının altında ücretlerle çalıştırılmakta, üstelik bundan daha beter koşullarda bir emekliliğe hak kazanmak için ömür tüketmektedirler.
Kamuda yüzbinlerce emekçi geçici, sözleşmeli, 4/B, 4/C statüsünde çalıştırılmaktadır.
AKP hükümetiyle birlikte sözleşmeli ve geçici personel alımları istisna olmaktan çıktı ve yasal düzenlemeler, yönetmeliklerle kamuda personel alımında temel bir biçim haline geldi. Bu tip istihdam biçimleri altında çalıştırılanlar kadrolu çalışanlarla karşılaştırıldığında başta iş güvencesi olmak üzere pek çok haktan mahrum bırakılmıştır. Bugün 250 bin emekçi kamuda güvencesiz çalıştırılmaktadır.
GÜVENCESİZ ÇALIŞMA GÜVENCESİZ GELECEKTİR
Bu yüzden; sendikalar, emek ve meslek örgütleri olarak taleplerimizin gerçekleştirilmesi için 26 Mayıs 2010’da üretimden gelen gücümüzü kullanarak alanlarda olacağız.
Taleplerimizin bazıları;
* Başta 4-B, 4-C olmak üzere güvencesiz, kuralsız, esnek tüm istihdam uygulamalarından vazgeçilmesi ve bu alandaki yasal düzenlemelerin değiştirilmesi; iş güvencesinin çalışma yaşamında temel bir hak olarak uygulanması; geçici işçiliği bir kölelik düzeni olarak yaygınlaştıran ve kamuoyunda “kiralık işçilik” olarak bilinen düzenlemenin yasalaştırma girişimlerinden tümüyle vazgeçilmesi; taşeronlaşma girişimlerine son verilmesi,
* Başta sözleşmeli personel olmak üzere kamuda çalışan tüm kesimler kadroya alınmalıdır.
* Başta eğitim sektörü olmak üzere sayısı yüzbinleri bulan kadro açığı derhal giderilmeli, kadro bekleyen yüzbinlerce genç daha fazla mağdur edilmemelidir.
* Özelleştirme uygulamalarına son verilmeli, daha önceki özelleştirmeler sonucunda mağdur edilen onbinlerce emekçi kadrolu olarak çalışma yaşamına kazandırılmalıdır.
* Kamu emekçilerinin iş güvencelerini ortadan kaldırmayı amaçlayan her türlü girişim terk edilmelidir.
* Çalışma hayatını düzenleyen yasaların ILO ve AB normlarına uyarlanması; çalışanların örgütlenmesi önündeki engellerin kaldırılması; Kamu çalışanlarının grevli toplu iş sözleşmeli sendika hakkının güvence altına alınması
* Kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldıracak her türlü yaklaşımdan vazgeçilmesi
* Asgari ücretin “İnsanca yaşamaya yeterli ücret” olarak belirlenmesi
* İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin iş cinayetlerini de önleyecek şekilde yasal güvenceye kavuşturulması
* Sağlık hakkının temel insan hakkı kapsamında değerlendirilerek uygulamadaki katılım ve katkı payından vazgeçilmesi
* Uygulanacak ekonomik politikaların sermayeye kaynak aktarımı yerine emekçiler için istihdam yaratacak yatırımlara yönlendirilmesi için,
26 MAYIS’DA İŞÇİLER VE KAMU EMEKÇİLERİ OLARAK GREVDEYİZ.
Tüm halkımızı bu greve destek vermeye bizlere geleceksizliği, karanlığı dayatanlara dur demeye çağırıyoruz. Saygılarımızla. 19.05.2010
Sendikalar, Emek ve Meslek Örgütleri adına
KESK Dönem Sözcüsü
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Güven BOĞA
Türkiyeli Aydınlar, akademisyenler, sanatçılar, yazarlar tarafından sürdürülen “TÜRKİYE’NİN KARANLIK TARİHİ AYDINLATILMALI, GERÇEKLER ORTAYA ÇIKARILMALI, DEMOKRATİKLEŞMENİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER TEMİZLENMELİDİR” çalışması yaygınlaşarak ve güçlenerek sürüyor. Bu gün Doğan Öz’ün ölüm yıldönümü vesilesiyle bir aradayız.
Doğan Öz, 1934 yılında doğdu. Ankara'da Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapıyordu. Devletin içindeki kontrgerilla yapılanmasını araştırırken 24 Mart 1978'de Ankara'da kontrgerilla tarafından taşeron olarak kullanılan ülkücü İbrahim Çiftçi'ye öldürtüldü.
Ölümünden önce Kontrgerillayla ilgili bir dava açma hazırlığına girişen Öz, başlatacağı büyük soruşturmanın bir ön çalışması olarak hazırladığı kısa raporda kontrgerilla hakkında şunları ifade etmiştir:
“Şiddet olayları, anarşik eylemler olarak nitelendirilebilecek kadar basit değildir. Amaç, demokrasi umudunu yok etmek; onun yerine faşist düzeni gündeme getirmek ve bütün unsurlarıyla yürürlüğe koymaktır. Böylece ABD ve çokuluslu ortaklıklar, Ortadoğu sorununu büyük ölçüde çözmek amacını gütmektedirler. Bize göre bu sonuca ulaşmada CIA, kontrgerilla gibi gizli örgütlerin yönlendirmesi vardır. Bu örgütler, devlet aygıtını geniş ölçüde kendi amaçlarına uygun şekle dönüştürerek demokrasi düşmanı akımları iktidar yapmayı öngörmüşlerdir.”
Aradan 32 yıl geçti. 12 Eylül darbesi ve sonraki gelişmeleri büyük acılar görerek yaşadık. Bugün darbe teşebbüsçüleri hakkında çeşitli soruşturmalar yürütülmektedir.
Ancak, Ergenekon Davası Türkiye’nin karanlık tarihinin; darbelerin, darbecilerin, kontrgerillanın, JİTEM, Özel Harp Dairesi, MİT, Özel Kuvvetler, Koruculuk gibi devlet örgütlenmelerinin ve bunlar eliyle işlenmiş katliam ve tertiplerin ele alındığı ve yargılandığı bir dava olmaktan uzaktır. ‘Faili meçhul’ dosyalar açılmamış; Maraş, Çorum, Sivas katliamları, 1 Mayıs 77 katliamı ve diğer suikastları açığa çıkaracak, Kürt bölgesindeki ‘faili meçhulleri’, asit kuyularını ve katliamları aydınlatacak bir yola girilmemiştir. Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını engelleyen Anayasa Mahkemesi kararından sonra, Ergenekon Davası üzerinden çete organizasyonlarıyla hesaplaşmanın koşulları hepten ortadan kalkmıştır.
Ancak biz aydınlar ve emekçiler olarak bu mücadeleyi kararlıca sürdürmeye devam edeceğiz;
DARBE, TERTİP, LİNÇ, IRKÇILIK, PROVOKASYON DEĞİL
DEMOKRASİ, BARIŞ VE KARDEŞLİK KAZANSIN
Türkiye tarihindeki tüm provokasyonlar, tertipler, katliam ve cinayetler, 12 Eylül askeri darbesi başta olmak üzere bütün darbeler, plan ve girişimler soruşturulmalı; darbeciler, sorumlu kurum ve kişiler açığa çıkarılmalı, cezalandırılmalıdır.
• Türkiye demokratikleşmeli; basın, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engeller kaldırılmalı, parti kapatmalara son verilmeli, tam siyasal demokrasi sağlanmalıdır.
• Kriz Yönetim Merkezi lağvedilmeli, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi kaldırılmalıdır. TSK’nın siyasete müdahalesi son bulmalı, darbelere kaynaklık eden İç Hizmet Kanunu kaldırılmalıdır.
• Kontrgerilla hakkındaki araştırma ve yargılama hiçbir yasayla sınırlandırılmamalı; arşivler ve ‘kozmik odalar’ açılmalı, JİTEM, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler, Koruculuk dağıtılmalı, polise öldürme ve işkence yetkisi veren Polis Vazife ve Salahiyetler Kanunu kaldırılmalı, keyfi dinlemelere son verilmeli ve özel hayatın dokunulmazlığı sağlanmalıdır.
• Doğan Öz, Cavit Orhan Tütengil, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Musa Anter, Vedat Aydın, Ahmet Taner Kışlalı, Kemal Türkler, Namık Tarancı, Hrant Dink ve tüm aydın, gazeteci ve politikacı cinayetlerindeki kontrgerilla parmağı açığa çıkarılmalıdır. 1938 Dersim, 1 Mayıs 1977, Maraş, Çorum, Sivas katliamlarının dava dosyaları yeniden açılmalı, hala OHAL koşullarından kurtulamayan Kürt bölgesinde gerçekleştirilen toplu katliamlar, 17 bin ‘faili meçhul’ cinayet ve suikastlar açığa çıkarılarak sorumluları cezalandırılmalıdır.
• Bunun için parlamento dışı kurumlardan; aydınlardan, emek ve meslek örgütlerinden oluşan bağımsız ve özel yetkilerle donatılmış, sadece halka karşı sorumlu olan “Karanlıkları Aydınlatma Komisyonu” kurulmalıdır. Bu komisyon karanlıkta kalan tüm davaları araştırmalı, belgeleri incelemeli ve sonuçlandırmalıdır.
• Kürt halkı kendi kaderini belirleme hakkına sahip olmalı, Kürt sorununun tam hak eşitliği temelinde demokratik çözümü sağlanmalı, Kürt halkının dil, kültür ve özgürlük talepleri karşılanmalıdır.
• Örtülü ödenek kaldırılmalı ve örtülü ödeneğin Yassıada’dan bu yana nerelere harcandığı açıklanmalıdır.
• Bir dini inanca tanınan ayrıcalık, dini inançlar üzerindeki baskı ve ayrımcılık son bulmalı; Aleviler başta olmak üzere tüm inanç gruplarının laiklik kapsamındaki özgürlük talepleri karşılanmalıdır.
• Kadınların özgürlüğü; siyasal, sosyal ve ekonomik alanda tam eşitliği sağlanmadan gerçek bir demokrasiden söz edilemez.
• Irkçılık yasaklanmalı, linç, provokasyon ve kışkırtma girişimleri, halka karşı işlenen suçlar açığa çıkarılmalı, sorumluları cezalandırılmalıdır.
• Onlarca yıl hapis cezalarına çarptırılan çocukların da yargılandığı, muhalif siyaseti “terör” diye etiketleyen hukuk garabeti Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmalıdır.
• Anti-demokratik tüm yasalar kaldırılmalı, darbe Anayasası yerine demokratik yöntemle belirlenmiş halk temsilcilerinin oluşturduğu kurucu meclis eliyle demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır.
İmzacılar Adına
Zafer DORUK
Yazar
Adana’da Katliamlar Lanetlendi
BDSP, BDP, Devrimci Proletarya, DİP, Emek ve Özgürlük Cephesi, EMEP, ESP, Halk Cephesi, SDP, TÖP, Türkiye Gerçeği, DİSK, Eğitim Sen, Genel-İş, Hacı Bektaş Veli Derneği ve İHDtarafından örgütlenen eylemde, bileşenler saat 13.00’te 5 Ocak Meydanı’nda toplanarak İnönü Parkı’na yürüdüler. Burada, mücadelede yitirilenler adına saygı duruşunda bulunulmasının ardından basın açıklamasına geçildi. Açıklamada, 12 Mart faşist darbesi ile Gazi ve Beyazıt katliamlarına değinilerek bu katliamların hesabının sorulacağı söylendi. 12 Eylül faşist darbesinin ardından İbrahim Ethem Coşkun, Necati Vardar ve Seyit Konuk’un 13 Mart 1982’de idam edilmelerine de değinilen açıklamada idamların mücadeleyi engelleyemediği vurgulandı.
Açıklama şu sözlerle noktalandı:
“Bugün görülmektedir ki ne darbeler, ne idamlar, ne işkenceler, ne de katliamlar ülkemizdeki mücadeleyi engellemiştir. Bizler, bu mücadele içerisinde bedel ödeyenleri bir kez daha saygıyla anarken ‘Onları unutmadık, unutturmayacağız!’ diyoruz.”
Açıklamanın ardından Halepçe Katliamı ile ilgili 16 Mart günü yapılacak eyleme çağrı yapıldı.
Yaklaşık 150 kişinin katıldığı eylemde “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Biji bratiya gelan!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!” ve “Gün gelecek, devran dönecek, katiller halka hesap verecek!” sloganları atıldı.
İnönü parkında toplanan TÜRK-İŞ, DİSK, TÜRKİYE KAMU-SEN, KESK’e bağlı yönetici ve üyelerinin toplandığı basın açıklaması saat:12.00 de oturma eylemiyle başlamış saat:13.00’de Disk Bölge Temsilcisi Kemal ARSLAN’ın okuduğu basın bildirisiyle son bulmuştur. Basın açıklamasına Birçok siyasi parti ve demokratik kitle örgütleri destek sunmuştur.
BUGÜN BÜTÜN TÜRKİYE TEKEL, BÜTÜN TÜRKİYE DİRENİŞ.
TEKEL İŞÇİLERİNİN HAKLI TALEPLERİ KARŞILANMALIDIR
Bugün tüm ülkede emekçiler bir kez daha alanlarda. Yiğit TEKEL işçilerinin direnişinin arkasında biz varız diye haykırmak için; TEKEL işçilerinin mücadelesi mücadelemizdir diye bir kez daha ilan etmek için alanlardayız. Buradan Hükümete bir kez daha sesleniyoruz. Çalışma yaşamını kökünden dinamitleyen kuralsız çalıştırma sevdanızdan vazgeçin. İşte görüyorsunuz bu ülkenin gerçek sahipleri olan emekçiler güvencesizliğe hayır diyor; anlamıyorsanız tane tane anlatalım, duymuyorsanız daha yüksek sesle haykıralım.
TEKEL işçileri haklıdır. Mücadeleleri ekmek mücadelesidir. TEKEL işçilerine yönelik kışkırtmaları bırakın, iftiralarınızdan vazgeçin. İllerde bizleri bu eylemlerden caydırmak için tebligat üzerine tebligat çıkaran Hükümet bu eylemi bizim yarın Ankara’da yapacağımız eylemin tebligatı olarak kabul etsin.
Tebliğ ediyoruz: yarın Ankara’da temsilcilerimiz TEKEL işçilerinin yanında olacak; sloganlarla, ıslıklarla, türkülerle, halaylarla TEKEL işçileri ile kucaklaşacaklar. Tebliğ ediyoruz: yarın Dünya Sosyal Adalet gününde Ankara’da TEKEL direnişinin kalbinde hep birlikte ADALET isteyecekler.
Arkadaşlarımız Cumartesi gecesini TEKEL direnişinde geçirecekler. Bu ülkenin emekçileri kadrosuz, güvencesiz işlerde ömür tüketmeye karşı direniyor. 4/C’ye, 4/B’ye karşı direniyor. Sözleşmeli, kadrolu, taşeron işçisi, kurum işçisi diye bölünmeye parçalanmaya karşı direniyor. Örgütsüzleştirmeye, sendikasız bir çalışma düzenine karşı direniyor.
Bugün bütün Türkiye TEKEL, bütün Türkiye direniş.TEKEL işçilerinin haklı talepleri karşılanmalıdır… Bütün sözleşmeliler kadroya alınmalıdır… Herkese güvenceli iş ve insanca yaşanacak ücret hakkı sağlanmalıdır… Hükümet verdiği süre sonunda TEKEL işçilerine müdahale edeceğini ilan etti.
Tebligatları kabulümüzdür. Buradan biz de tebliğ ediyoruz. TEKEL işçisine yönelik olası bir saldırıda bu ülkenin emekçileri olarak sessiz kalmayacağız, bütün ülkede misliyle karşılık vereceğiz. Eylemlerimizle karşılık vereceğiz. Yaşasın emekçilerin ortak mücadelesi. Saygılarımızla. 19.02.2010
TÜRK-İŞ, DİSK, TÜRKİYE KAMU-SEN, KESK