MADENLERDEKİ KAZALARA VE İŞÇİ ÖLÜMLERİNE DUR DEMEK İÇİN, TEKEL İŞÇİLERİNE VE ONLARIN ŞAHSINDA 4-B, 4-C, TAŞERONLAŞTIRMA İLE GELECEKSİZLİĞE MAHKUM EDİLENLERE GÜVENCELİ İŞ, GÜVENCELİ GELECEK İÇİN, EĞİTİM VE SAĞLIĞIN PARASIZ OLMASI İÇİN, İNSANCA YAŞAM DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE İÇİN, 26 MAYIS’DA İŞÇİLER VE KAMU EMEKÇİLERİ OLARAK GREVDEYİZ.
Bugün 19 Mayıs. Tüm yurttaşlarımızın Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutluyoruz. Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı fiili olarak başlattığı tarih olan 19 Mayıs, işgale uğramış ülkemizi kurtarmak için yapılan girişimin ilk adımı olması özelliği ile Türkiye gençliğine bayram olarak armağan edilmiştir.
Ülke gençliği bugün hedefsiz, işsiz ve ekmeksiz bir yaşamın içine itilmektedir. Hem eğitimli hem de eğitimsiz gençlik arasında işsizlik oranı hızla artmakta, geçim şartları zorlaşmakta ve gençlerimiz gençliklerini yaşamaktan çok uzak bir çarpık düzenin esiri olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Bugün ülkemizde ataması yapılmadığı için yaşamına son veren işsiz öğretmenler dört yandadır. Gençliğin sorunlarını önemsemeyen, tutarlı ve planlı bir gençlik politikası geliştirmeyen hükümetlerin törenlerde yine nutuklar atacağını, gençliğe verdikleri değerden dem vuracaklarını öngörmek tam da bu nedenle mümkündür. Çünkü sorunlar karşısında çözümleri olmayanların tek çaresi, sorunları görmezden gelmek olmuştur. Ancak bu tutumlar, gençliğin sorunlarını ortadan kaldırmamaktadır. Sorunlar yok sayılarak aşılamaz.
Değerli basın, değerli kurum temsilcileri;
10 Aralık 2009 yılında Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’ne bağlı Bükköy’de bulunan ve Bükköy Maden İşletmesi’ne ait kömür ocağında meydana gelen patlamada da 19 işçi yetersiz önlemler ve aşırı kâr hırsı yüzünden iş cinayetine kurban gitmişti.
Daha bunun acısı unutulmadan, 23 Şubat 2010 tarihinde Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’de, grizu patlaması meydana geldi ve patlamada biri maden mühendisi 13 madenci yine iş cinayetine kurban gitti.
Şimdi de Zonguldak’tan gelen haberlerde eksi 540 kodunda bir patlamanın olduğu ve 32 işçinin akibetlerinin ne olduğu hâlâ bir belirsizlik taşımaktadır.
Yıllardır bu konularda çalışma yapan, sorunlara dikkat çeken sendikalar meslek odaları ve birliklerinin uyarılarını dikkate almayan hükümet şimdi ne yapacaktır çok merak ediyoruz? Yoksa kalkınmak, gelişmek için gerekli birikimin yaratılması yolunda gözardı edilebilecek kanlar mıdır bunlar? Üretim zayiatı olarak mı görülecekler? Kanla, ölümle, hastalıklarla, sakat kalmalarla “kalkınan” bir toplumun geleceği sağlıklı olabilir, üretken özelliği kalabilir mi?
Turgut Özal dönemiyle başlayıp peşi sıra gelen iktidarlarca devam ettirlen sosyal devletin ortadan kaldırılması, kamu değerlerinin özelleştirilmesi ve çalışanların güvencesizlik içine itilmesinin sonuçlarının madencilik sektöründe en hızlı ve en acımasız tablosudur bu.
Taşeron üretiminin kan, ölüm ve gözyaşı olduğu bir kez daha görülmüştür.
İşte başta maden işçileri ve Tekel işçilerinin yaşadığı sorunlar olmak üzere bizlere 26 Mayıs grevinin kararını aldıran sorunlar azalmıyor aksine her geçen gün artarak devam ediyor.26 MAYIS 2010 GREVİ TEKEL İŞÇİLERİNİN 78 GÜNLÜK DİRENİŞİNİN ARDINDAN TÜRK-İŞ, DİSK, KESK VE KAMU-SEN’İN EMEK ALANINDA YAŞANILAN TÜM SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İÇİN BİRLİKTE ALDIĞI EYLEM KARARIDIR. BUGÜN BİZLERE DÜŞEN BU GREVİ HAYATA GEÇİRMEKTİR.
Türkiye, güvencesiz, esnek ve kuralsız çalışma koşullarının giderek arttığı, taşeronlaşmanın yaygınlaştığı, çalışma yaşamının emekçiler açısından cehenneme döndüğü bir süreci yaşamaktadır.
Esnek ve kuralsız çalıştırma işsizlik demektir. Bugün çalış, yarın otur, sonra bakarız zihniyetidir. İşsizlik, esnek çalıştırmanın, özelleştirmenin, taşeronlaştırmanın doğal sonucudur.
Sermaye talepleri etrafında şekillenmiş bu politikalar açısından işsizlik sadece bir sonuç değil, aynı zamanda bir amaçtır. Çalışanları açlık sınırında, yoksulluk sınırında tutmak için, örgütlenip, hakkını aramaktan yıldırmak için kullanılan bir araçtır işsizlik. Bu yüzden İŞSİZLİK, ÖRGÜTSÜZLÜK ve GÜVENCESİZLİK Aslında hepsi aynı gerçeğin görünümleridir.
Türkiye bu noktaya tamamen sermayenin azami programını uygulamaya kararlı siyasi iktidarlar eliyle getirildi. Küresel sermaye dünyanın her bölgesinde emekçilerin güvencelerini elinden alan, esnek çalışma biçimlerini esas alan bir politika izledi. Bu politikaların en vahşilerinden biri Türkiye'de uygulandı. Bu nasıl mümkün oldu? Askeri bir darbe sonucu emekçilerin örgütsüzleştirildiği, demokrasinin askıya alındığı, emekten yana fikir ve düşüncelerin başta üniversite ve medya olarak dışlandığı bir iklimin yaratılmasıyla.
Türkiye'de emekçilerin gerçek sendikalaşma oranı % 10 bile değildir. Örgütlenenler, hak arayanlar işlerinden olmakta, sokaklarda taleplerini dile getirenler Tekel ve Çemen işçilerinde olduğu gibi polis şiddetine maruz kalmaktadırlar.
Bu ülkede kayıt dışı çalıştırılan milyonlarca emekçi yaşamaktadır. Sigortasız, örgütsüz ve iş güvencesinden yoksun çalıştırılan emekçilerle bu ülke dünyanın en büyük 16. Ekonomisi olmuştur.
İş güvencesi olan, örgütlü emekçilerin durumu da aslında çok farklı değildir. Sendikalar vardır ama elleri kolları bağlanmak istenmektedir. Katkı paylarıyla sağlık güvencesi tırtıklanmak istenmektedir. Emekçiler, açlık sınırının altında, yoksulluk sınırının altında ücretlerle çalıştırılmakta, üstelik bundan daha beter koşullarda bir emekliliğe hak kazanmak için ömür tüketmektedirler.
Kamuda yüzbinlerce emekçi geçici, sözleşmeli, 4/B, 4/C statüsünde çalıştırılmaktadır.
AKP hükümetiyle birlikte sözleşmeli ve geçici personel alımları istisna olmaktan çıktı ve yasal düzenlemeler, yönetmeliklerle kamuda personel alımında temel bir biçim haline geldi. Bu tip istihdam biçimleri altında çalıştırılanlar kadrolu çalışanlarla karşılaştırıldığında başta iş güvencesi olmak üzere pek çok haktan mahrum bırakılmıştır. Bugün 250 bin emekçi kamuda güvencesiz çalıştırılmaktadır.
GÜVENCESİZ ÇALIŞMA GÜVENCESİZ GELECEKTİR
Bu yüzden; sendikalar, emek ve meslek örgütleri olarak taleplerimizin gerçekleştirilmesi için 26 Mayıs 2010’da üretimden gelen gücümüzü kullanarak alanlarda olacağız.
Taleplerimizin bazıları;
* Başta 4-B, 4-C olmak üzere güvencesiz, kuralsız, esnek tüm istihdam uygulamalarından vazgeçilmesi ve bu alandaki yasal düzenlemelerin değiştirilmesi; iş güvencesinin çalışma yaşamında temel bir hak olarak uygulanması; geçici işçiliği bir kölelik düzeni olarak yaygınlaştıran ve kamuoyunda “kiralık işçilik” olarak bilinen düzenlemenin yasalaştırma girişimlerinden tümüyle vazgeçilmesi; taşeronlaşma girişimlerine son verilmesi,
* Başta sözleşmeli personel olmak üzere kamuda çalışan tüm kesimler kadroya alınmalıdır.
* Başta eğitim sektörü olmak üzere sayısı yüzbinleri bulan kadro açığı derhal giderilmeli, kadro bekleyen yüzbinlerce genç daha fazla mağdur edilmemelidir.
* Özelleştirme uygulamalarına son verilmeli, daha önceki özelleştirmeler sonucunda mağdur edilen onbinlerce emekçi kadrolu olarak çalışma yaşamına kazandırılmalıdır.
* Kamu emekçilerinin iş güvencelerini ortadan kaldırmayı amaçlayan her türlü girişim terk edilmelidir.
* Çalışma hayatını düzenleyen yasaların ILO ve AB normlarına uyarlanması; çalışanların örgütlenmesi önündeki engellerin kaldırılması; Kamu çalışanlarının grevli toplu iş sözleşmeli sendika hakkının güvence altına alınması
* Kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldıracak her türlü yaklaşımdan vazgeçilmesi
* Asgari ücretin “İnsanca yaşamaya yeterli ücret” olarak belirlenmesi
* İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin iş cinayetlerini de önleyecek şekilde yasal güvenceye kavuşturulması
* Sağlık hakkının temel insan hakkı kapsamında değerlendirilerek uygulamadaki katılım ve katkı payından vazgeçilmesi
* Uygulanacak ekonomik politikaların sermayeye kaynak aktarımı yerine emekçiler için istihdam yaratacak yatırımlara yönlendirilmesi için,
26 MAYIS’DA İŞÇİLER VE KAMU EMEKÇİLERİ OLARAK GREVDEYİZ.
Tüm halkımızı bu greve destek vermeye bizlere geleceksizliği, karanlığı dayatanlara dur demeye çağırıyoruz. Saygılarımızla. 19.05.2010
Sendikalar, Emek ve Meslek Örgütleri adına
KESK Dönem Sözcüsü
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Güven BOĞA