egitimsen2

egitimsen2

Serbest Kıyafet Uygulaması İstismar Edilerek

Tek Tip Zihniyet Yaratma Girişimlerinden Vazgeçilmelidir!

 

Türkiye’de özellikle 1980 sonrasında ekonomik-toplumsal sistemin genelinde yaşanan dönüşüme paralel olarak, eğitim sisteminde ve eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde önemli değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. 12 Eylül cuntasının önde gelenlerinin, o dönem yaptıkları faşist darbeyi meşrulaştırmak için halkın masum dini duygularını pervasızca istismar ettikleri hatırlanacaktır. 1980 sonrasında eğitimde benimsenen Türk-İslam sentezi yaklaşımla, siyasi iktidarların halkın dini duygularını sömürerek, eğitim sistemini ve toplumsal yaşamı kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirmek istenmiştir.

 

12 Eylül darbesinin 32 yıl önce yapmaya çalıştığını, 10 yıldır iktidarda olan AKP’de yapmaya çalışmaktadır. 1980 sonrasında olduğu gibi, geçtiğimiz 10 yıl içinde okullarımızda sistemle “uyumlu”, “itaat eden”, her türlü otoriteye “biat eden” nesillerin yetiştirilmesi hedeflenmiştir. 4+4+4 dayatması, tüm itirazlarımıza rağmen, bu temel hedefe ulaşmak için uygulanmaya başlamıştır. 

 

Özellikle son 10 yıl içinde, eğitimin büyük ölçüde paralı hale getirilmesine paralel olarak, eğitimde dini inançların istismarı ve dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması dikkat çekicidir. Tarih boyunca halkın masum dini duygularını egemen sınıfların ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda istismar edenlerin, dini sömürüyü meşrulaştırmanın aracı olarak kullandıkları bilinmektedir.

 

Kendisinden önceki tüm sermaye iktidarları gibi, AKP iktidarının eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler üzerinden bugüne kadar ortaya koyduğu pratik, her türden inancı istismar ederek toplumu hemen her alanda ayrıştırmak, sürekli yeni kamplaşmalar yaratarak iktidarını sürdürmek olmuştur. Geçtiğimiz 10 yıl içinde yaşadıklarımız, sadece çalışma ve yaşam koşullarımızı değil, halkın gündelik yaşantısını bir bütün olarak iktidarın denetimine alma girişimlerinin ne kadar arttığını göstermektedir.

 

Yakın geçmişe şöyle bir göz attığımızda; farklı kimlik ve inanç grupları bilinçli bir şekilde ayrıştırılmış, birbirine düşman haline getirilmeye çalışılmıştır. Halkın dini duygularını kendi çıkarları doğrultusunda sömürerek iktidarını sürdürenler, kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayan geniş bir kesimi çeşitli şekillerde kimi zaman fiili, kimi zaman psikolojik olarak baskı altına almaya çalışmaktadır.

 

Toplumu inançlara, kültürlere, ideolojilere göre ayrıştıran, ayrımcılığı en uç noktalara kadar götüren egemen zihniyet, eğitimde kıyafet serbestliği gibi, çocukların gelişimi açısından son derece önemli ve olumlu bir düzenlemeyi bile, kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda istismar etmekten geri durmamıştır.

 

İnsanı merkeze alan laik eğitim anlayışı tüm insanların eşit, saygıdeğer, öğrenme ve gelişmeye açık olduğunu savunurken, dini istismar edenler insanları inanan-inanmayan, dindar-dinsiz olarak ayırmakta, bir kısmını üstün ve değerli, diğerlerini ise dinden sapmış hatta düşman ilân etmektedir. Mevcut siyasi iktidar tarafından temsil edilen, böylesine ayrımcı bir zihniyetin önce okullarda, daha sonra tüm toplumda yeni bölünme ve kamplaşmalar yaratması kaçınılmazdır.

 

Eğitim sistemi içinde görev yapan öğretmenlerin belli bir pedagojik formasyona sahip olması gerekirken, özellikle din dersleri açısından öğretmen olmayan bazı kişiler (din adamlarının) çocukların gelişimi üzerinde belirleyici etkileri olabilecek dini kıyafet ve sembollerle derse girebilmektedir. Derslerde bilimsel olmaktan çok, dini duyguları suiistimale açık birtakım dil ve ritüeller kullanılması kaygı vericidir. Bu durum, eğitim biliminin genel kuralları ve en temel pedagojik ilkeler yönünden öğrenciler üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta, özellikle gelişme çağındaki çocuklar açısından son derece sakıncalı sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir.

 

Okullarda herkese eşit ve objektif olarak eğitim hizmeti sunan eğitim emekçilerinin kılık kıyafeti, öğrencilere yaklaşımı ve söylemleri, özellikle öğrencilerle ilişki ve iletişim açısından son derece önemlidir. Dolayısıyla okul ortamında dini duyguları istismar eden, farklılıkları dışlayan bir yaklaşım, öğrenci öğretmen ilişkisi ve çocukların sağlıklı gelişimi açısından telafisi zor durumlar ortaya çıkaracaktır.

 

Eğitim Sen, 1996 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi (EARGED) tarafından yürütülen “okullarda serbest kıyafet” konusu ile ilgili çalışmada sendikamızdan görüş istemiştir. Sendikamız tamamen eğitim biliminin gerekleri doğrultusunda hareket ederek okullarda serbest kıyafet uygulamasına geçilmesin savunmuş ve “Giyimin çocuğun kişiliğinin bir yansıması olduğunu, bu konuda çocuklara güvenmemiz gerektiğini, onların beğenisine ve giyim zevklerine saygı gösterilmesini, okul önlük ve formalarının kaldırılarak okullarda serbest kıyafet uygulamasına geçilmesini” önermiştir. Sendikamız o dönem ayrıca, sendikalı öğretmenlerin bu konuyu okullarındaki Öğretmenler Kurullarında savunmalarını, örneğin haftada bir gün serbest kıyafet uygulanarak, bunun yaygınlaştırılması için mücadele etmeleri önermiştir. Bu konudaki görüşlerimiz, 2000 yılında Eğitim Sen tarafından kitaplaştırılan “Eğitici ve Yönetici Eğitimi Seminer Notları” kitabının 302. sayfasında açıkça ifade edilmiştir.

 

Eğitim Sen’in, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, tamamen ideolojik bir tutumla okullarda kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı kimi davranışları görmezden gelirken, başka bir yasaklayıcı tutum içine girmesini kabul etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla serbest kıyafet uygulaması ile dini duyguların sömürüsünü kılık kıyafet serbestliği üzerinden meşrulaştırmak kesinlikle birbirine karıştırılmaması gereken konulardır.

 

Eğitim Sen’in tarihi her tür dayatmaya, hangi ad ve biçim altında olursa olsun insanların tek tipleştirilmesine karşı yürütülen mücadele örnekleri ile doludur. Dolayısıyla Eğitim Sen’in savunduğu ilke ve değerler açısından, siyasi iktidarın sömürüyü meşrulaştırmak için dini istismar etme girişimlerine karşı sessiz ve tepkisiz kalması beklenemez.05.12.212

 

Kamuran KARACA

Şube Başkanı

Şube Yürütme Kurulu Adına

 

 

Adana Büyükşehir Belediye Tiyatro Salonundaki panele CHP Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Ali Edipoğlu, Gazeteci Faik Bulut ve Sosyolog Prof. Dr. Ahmet Özer konuşmacı olarak katıldı.
Adana-Osmaniye Tabip Odası ile Eğitim Sen Adana Şubesinin işbirliği ile Ortadoğu ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin anlatıldığı “Bereketli Topraklar Barışı Arıyor” paneli düzenlendi.

Adana Büyükşehir Belediye Tiyatro Salonundaki panele CHP Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Ali Edipoğlu, Gazeteci Faik Bulut ve Sosyolog Prof. Dr. Ahmet Özer konuşmacı olarak katıldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan Adana-Osmaniye Tabip Odası Başkanı Dr. Ali İhsan Ökten, "Suriye’nin ne hale getirildiğini televizyonlardan ve gazetelerden görüyorsunuz. Bu ülkeyi yönetenler biraz tarih bilseler, biraz ülke vatandaşını tanısalar, biraz bizleri dinleseler, biraz geleceği görebilseler, biraz kültürümüzü tanısalar, ülkemizi biraz bilimin ışığı altında değerlendirseler şimdi ne Hatay, ne Urfa, ne Kilis, ne Gaziantep ne de Adana böyle tedirgin olur, ne de Şam, Halep, Humus, Hama sokakları kan ve barut kokardı" dedi.

Şimdi Halep sokaklarında koşan, şeker alan, bisiklet süren, pencereden özlemle sokağa bakan çocuklar olmadığını ifade eden Ökten, "Şimdi sadece kan, gözyaşı, bomba sesleri, barut kokuları, gecenin sesliğini yırtan tecavüze uğrayan veya öldürülen kadın ve çocuk sesleri var. Konuşmacılar Suriye de yaşanan bu durumun sosyolojik, siyasal, ekonomik ve stratejik öneminin ayrıntılı olarak değerlendirmesini yapacaklar. Atatürk’ün gözünde çok önemli olan ve çok kültürlülüğü bugüne kadar sorunsuz olarak yaşatan Hatay, maalesef günümüzde iktidar tarafından ülkemizin birçok değeri gibi gözden çıkarılmıştır. Hataylılar şu an kendi topraklarında ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir. Sorun artık sadece Hatayla sınırlı değildir. Birkaç hafta önce Urfa-Akçakale düşen bir top mermisi 3’ü çocuk 5 kişinin ölümüne neden olmuştur. Şimdi sınırlarımıza Patriot füzeleri de yerleştirilmeye başlanmıştır. Savaş artık yanı başımızdadır. Her zaman için insan sağlığını ve yaşamasını önceleyen bizler; Barışın, kardeşliğin, hoşgörünün, sevginin, sanatın, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Abidin Dino, Yılmaz Güney gibi birçok bereketli sanatçıların dili olan bu bereketli topraklar şimdi korkunun, şiddetin, işsizliğin egemen olduğu topraklara dönüştürülmüştür. Bu bereketli topraklarda barış, özgürlük ve kardeşlik içinde yaşamak istiyoruz. Bunun için de halkımızın ve Suriye halkının yanındayız” diye konuştu.

KARACA: "BU TÜR OYUNLAR DEŞİFRE EDİLMELİ"

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Kamuran Karaca ise, Ortadoğu da özellikle Amerika’nın Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da yaptığı oyunların farkında olan emek cephesi, emek örgütleri olarak bunu toplumla paylaşmayı amaçladıklarını söyledi. Karaca, “Komşumuz olan Suriye’deki savaşı bu cepheden değerlendiriyoruz. Esad rejimi ya da diğer ülkedeki rejimlerin destekçisi değiliz ama burada asıl yıkılmak istenen emperyalizm ve bölgedeki zenginlik kaynaklarına müdahalesini engel gördükleri unsurları, hedefleri ortadan kaldırma çabası, çalışması olarak görüyorum. Bu bağlamda biz bu tür oyunları deşifre etme noktasında bu paneli düzenlemek istedik” dedi.

Moderatör Dr. Halit Atik de, AK Parti'nin bir anda ABD politikaları doğrultusunda şahinleşip, Türkiye’yi Suriye ile çatışma noktasına getirdiğini söyleyerek şunları kaydetti:

"Bu durum Türkiye’nin ve bölge halklarının çıkarına bir durum değildir. Mezheplerin, halkların birbirine karşı kışkırtılması ve bu yolla insanların birbirini boğazlamasından bir çıkar umulması utanılacak bir durumdur. Bir insanlık suçudur. İktidarın dış politikası çıkmaz bir sokağa girmiştir. Kendileri de bunun farkında ama ne yaparlarsa yapsınlar, ülke içinde ve dışında, acı çekmelerine, gözyaşı ve kan dökmelerine neden oldukları insanların elleri, hem bu dünya da, hem de inandıkları öbür dünya da yakalarına yapışacaktır. Bundan hiç şüpheleri olmasın”

  

 

Panelde konuşan Gazeteci Faik Bulut, Suriye’de iç muhalefeti sayılmazsa, muhalefet denilen grupların çoğunun dış bağlantılı olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

"Mesela Suriye’ye 14 ülkeden gelmiş 15 bin cihatçı ve kaideciden söz etmek mümkün. Bu orası bombalanıyor burası bombalanıyor denilenler biraz da budur. Fakat Türkiye dahil Suriye rejiminin, yönetiminin hemen çabuk devrileceğine kendilerine göre yanlış noktasından yola çıktılar. Devrilmediğini görünce de bu kez vekaleten savaş yürütmeye çalıştılar. Bu vekaleten savaşta özellikle Çin, Rusya ve İran’ın tavrı, karşı duruşu çok önemliydi. Artık direk rejime müdahale şu an için gündem de değil. Ama savaş olacaksa, Amerika buna niyet edecekse, lobiler buna karar verecekse benim gözlemime göre Şubat’tan önce olmaz. Mart, Nisan ayları olabilir. Bir, eğer niyet edecekse, gücü yetecekse, planını iyi yapacaksa. İki, şu an da Türkiye merkezli ana merkez olarak desteklediği muhalefet ve Türkiye’nin Suriye politikaları tümüyle hesap yanlış çıkmıştır. Başarısız olmuştur. Başarısız olduğu için de Amerika bakmış bu beceriksizlikle bu işin gideceği yok buradaki Suriye milli meclisini yana atıp, daha geniş koalisyon muhalifler adı altında Katar’da topladı işi ele aldı. Bu Türkiye’nin oyuncağının elinden alınması anlamına geldi. Türkiye’nin başarısız politikaları Amerika’yı memnun etmemiştir. Şimdi Suriye'deki yangın bize sıçrayabilir, canımızı yakabilir."

ÖZER: "İÇ ÇATIŞMA ÇÖZÜLMEDEN DIŞARDAKİ ÇÖZÜCÜLÜK İNANDIRICI OLMAZ"

Sosyolog Prof. Dr. Ahmet Özer ise Ortadoğu’daki çatışmanın iki nedeninden bahsederek şöyle konuştu:

"Amerika Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına ve bu kaynaklara ulaşma çabası ve Amerika’nın başını çekmiş olduğu yenidünya düzenine uymayanları uydurmaya çalışma isteğidir. Bu çerçeve de Türkiye’de bir müttefik olarak Ortadoğu’da rol oynamak istiyor. Ama bunu yaparken iki yanlış yaptı. Birincisi bir neoosmanlıcı anlayışla model kurucu, aktif dış politika yapacağız sıfır problemli dış politika ama biz belirleyen olacağız dedi fakat maalesef sıfır problemli dış politika sıfırı tüketti. Bu gün problemli olmadığımız hiçbir dış komşumuz yok. Genel de Ortadoğu’da özelde de Suriye’de ki mevcut durum. Türkiye’yi bir Ortadoğu bataklığına çekme durumudur. Türkiye’nin burada yapması gereken şey Suriye’nin iç işlerine müdahil olmak ya da orada El Kaide militanlarına lojistik destek sağlayarak bir değişikliğe gitmek yerine bir değişiklik olacaksa uluslar arası hukuku, birleşmiş milletleri, diplomasiyi kullanarak yardımcı olmaktır. Aksi takdirde bu tür çatışmalar işte uçağımızın düşürülmesi, Akçakale’de insanlarımızın öldürülmesi bizi bir Ortadoğu bataklığına çekebilir. Bu savaş bizim savaşımız değildir. Biz daha kendi içimizdeki çatışmaları, ölümleri bitirmeden dışarıda sorun çözücü bir noktada olamayız. Kimse de buna inanmaz.”

CHP Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Ali Edipoğlu da küresel güçlerin dünya üzerinde estirdiği emperyal rüzgarların başlıca sebebi, kaynaklara el koyma, sömürme ve talan etme mücadelesi olduğunu söyledi. Edipoğlu, "Bugün, komşumuz Suriye olayında görüldüğü üzere İsrail, ABD ve AB ülkeleri bir tarafta; İran, Rusya ve Çin öte tarafta olmak üzere kirli ve lanetli bir savaş yaşanmaktadır. Bu karşı karşıya gelişin asıl sebebi ise enerjidir. Yoksa Suriye’de yaşanan insanlık dramı ve Selefi-Vahhabi ve El-Kaide çeteleriyle yapılan katliam, ne İsrail, ne ABD, nede AB ülkelerinin umurunda değildir. Ortadoğu’da mevcut doğalgaz yatakları ile İsrail, Kuzey Irak, Kuzey Suriye, Güney Kıbrıs ve Katar’da yeni keşfedilen büyük doğalgaz kaynaklarının paylaşımı ile AB ülkelerinin en büyük gaz tüketicisi konumuna gelişi ve Rus doğalgazına bağımlılığı, Ortadoğu’da yaşanan çatışmanın gerçek nedenidir. Ancak bölgenin gelişen ekonomileri ve güçleri olan Türkiye ve İran’ı, Suriye üzerinden savaşa zorlayanlar ve Türkiye’yi Suriye’ye girmesi için teşvik edenler ile Saddam'ın Kuveyt'i işgal etmesini isteyenlerin aynı ülkeler olduğuna şüphe yok" diye konuştu.

 Kaynak: IHA

Değerli Basın ve Kamuoyuna

Kiremithane İlköğretim Okulunda 2012-2013 Eğitim Öğretim yılında okutulacak seçmeli derslerin belirlendiği Eylül ayı içerisinde, okul müdürü İrfan AYANOĞLU, bazı idareci, öğretmenler ve velileri okul salonuna toplayarak, yönlendirme yaparak ağırlıklı olarak dini bilgiler başlıklı (Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler, Kuran-ı Kerim) derslerinin seçilmesi yönünde velileri yönlendirdiği, diğer başlıklardaki dersleri seçmek isteyenlere; o derslerin öğretmenlerinin olmadığı açıklamaları yaptığı duyumları üzerine okula giderek okul müdürüyle görüştük. Böyle bir tutumu varsa bunun yönetmeliklere aykırı olduğunu, seçmeli derslerin öğrenci tarafından velisiyle birlikte seçilebileceğini belirtik, idarenin bunun dışında farklı bir tutum almasının yanlış olduğunu ilettik.

 

 

 Sonuç olarak, bu okulda Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler, Kuran-ı Kerim ve Matematik Dersleri seçmeli ders olarak belirlenmiştir.

 Okul müdürü tamamen sendikal faaliyet kapsamında yaptığımız bu uyarıyı okul yönetimine müdahale olarak değerlendirmiş, şube başkanı Kamuran KARACA ve şube yürütme kurulu üyesi Abdullah YALÇIN hakkında Milli Eğitim Müdürlüğüne şikayetçi olmuş ve cezalandırılmamız konusunda dilekçe vermiştir.

 4688 sayılı yasa çerçevesinde Eğitim ve Öğretim ile ilgili bir çok konuda yıllardır yaptığımız çalışmalardan ve sendikal yetkimizden kaynaklı haklarımızdan haberi olmadığını düşündüğümüz, ya da okulunda aşağıdaki birçok olumsuzluğu yaşatan okul müdürü bu çalışmalarının engellenmemesi için olacak ki 22 yıllık sendikal çalışma sürecinde ilk defa karşılaştığımız böyle bir şikayette bulunabilmiştir.

 Okul müdürü tarafından okulda yaşatılan emrivaki ve olumsuzluklar artarak devam etmektedir.

 2012-2013 Eğitim Öğretim yılı başında seçmeli dersler konusunda velilerden, öğretmenlerden gelen önermelerin değerlendirilmemesi. Bu nedenle seçilebilecek seçmeli derslerin engellenmesi sonucunda 5 öğretmenin norm kadro fazlası durumuna düşürülerek farklı okullarda görevlendirilmesine neden olunmuştur.

 Öğrenci velilerinin  dini duygularının istismar edilerek yönlendirilmesi, bu yolla okuldaki bazı öğretmenlerin veliler tarafından “siz bizi seçmeli dersler konusunda yanlış yönlendiriyorsunuz” gibi suçlamalara maruz bırakılarak velilerle karşı karşıya getirilmesi ,

 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı için Ekim ayı içerisinde seçimi yapılan Okul Aile Birliği Başkanlığı için aday olan öğrenci velilerinden birini seçmeli derslerin belirlenmesi sırasında yaşananlar hakkında konuşmak isteyince Okul müdürü tarafından susturulması ve “Kiremithane Cumhuriyetinde Herkes Müslüman’dır) diye konuşmasına başlayan bir diğer veliyi mikrofonda konuşması için teşvik etmesi,

 2012-2013 Eğitim Öğretim Yılında başka bir okula giden öğretmen hakkında, gittiği okul müdürüne “O Öğretmen grup oluşturur, okul düzenin bozar” şeklinde sözler söylemesi, ve bu Türkçe öğretmeni hakkında aynı öğretmen için kiremithane ilköğretim okulunda 2011-2012 Eğitim Öğretim Yılında eşinden boşanmış olmasından kaynaklı durumunu istismar ederek, sene boyunca çeşitli ortamlarda “ boşamış olduğu için bunalımda” gibi sözler söylemesi,

 Öğretim yılı başında 3 Kadrolu İngilizce öğretmenin Normda görülmesine rağmen burada yapılan yanlışlıktan kaynaklı 3 İngilizce öğretmenin de şu anda farklı bölge okullarında da görevlendirilmesi,

Okulda geçen eğitim öğretim yılında başlatılan “Mürekkep Damlası” projesi kapsamında okul koridorlarında oluşturulan panolara dizilmek istenen ansiklopedilerden bazı resimlerin öğrenciler için sakıncalı diye yırtılması (Ana Britanica Picasso’nun kübist akım ile ilgili bir resmi),

 2011-2012 Eğitim Öğretim yılı sene sonu mezuniyet töreninde, okul birincisi olan öğrenciye ailesinin siyasi görüşü nedeniyle sembolik olarak her yıl verilen ödülün verilmemesi,

 2011-2012 Eğitim Öğretim Yılında 8. Sınıf öğrencilerine evden kaçan bir kız öğrenci için bazı öğretmenlerinde bulunduğu ortamda “Şeriat yasalarına göre” diye başlayan öğrenci aleyhinde değerlendirme yapması,

 Kiremithane İlköğretim Okulu müdürü, okul müdür yardımcısı odasında 2 bayan öğretmenin yanında  küfürler ederek sabahçı öğretmenlerden bazıları hakkında tehditler savurması,

Yukarıda yaşanan olaylarda da görüldüğü gibi okul müdürü okul yönetiminde tarafsızlığını yitirmiş ve eğitim öğretim ortamını bozucu uygulamalara yönelmiştir.

 Konuyu Milli Eğitim Müdürlüğüne de şikayet edeceğimizi belirtiyor, böyle bir idarecinin Eğitim Öğretim ortamında yarattığı tahribatların engellenmesini istiyoruz.05.11.2012

Şube Yürütme Kurulu Adına

Kamuran KARACA

Şube Başkanı

Cumhuriyet’in 89. Yılı Kutlu Olsun!

Türkiye`de yaşayan her dilden ve her inançtan halkların omuz omuza emperyalist işgale karşı verdikleri mücadelenin üzerinden 89 yıl geçti. Cumhuriyet`in ilanının üzerinden 89 yıl geçmiş olmasına karşın, Cumhuriyet`in kuruluş sürecinde birlikte mücadele eden halkların, bugün çeşitli vesilelerle birbirine karşı kışkırtılması, hatta birbirine düşman edilmeye çalışılması son derece düşündürücüdür.

Cumhuriyet`in ilanının üzerinden 89 yıl geçmiş olmasına rağmen, halkın en temel demokratik talepleri şiddet ile bastırılmaya, AKP iktidarının baskılarına boyun eğmeyen, zulmün karşısında diz çökmeyenler cezaevlerine doldurularak sindirilmeye çalışılmaktadır.

Cumhuriyet`in 89. yılında, eğitim ve sağlık başta olmak üzere en temel kamu hizmetleri büyük ölçüde ticarileştirilmiştir. Halkın en temel hak ve özgürlüklerini kullanmasının bizzat AKP iktidarı tarafından engellenmeye çalışılması, günlük hayatın neredeyse her noktasına yönelik müdahaleler, özellikle son yıllarda belirgin bir şekilde artmıştır.

Türkiye halklarının ihtiyaç duyduğu, emperyalizmin güdümünde olmayan, gerçekten laik ve demokratik bir cumhuriyettir. Bugün en büyük özlemimiz; Türkiye`de yaşayan halkların tam hak eşitliğine sahip oldukları, emperyalist işgal senaryolarında taşeron rolü üstlenmeyen, farklı kimlik ve inançların baskıya ve ayrımcılığa tabi tutulmadığı, her dilden, her inançtan ve her kültürden halkımızın eşit ve özgür olarak yaşadıkları; işsizliğin, açlığın ve sefalettin değil; barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün kol gezdiği bir ülkede yaşamaktır.

Ortadoğu halklarıyla ilişkilerinde emperyalist planların uzantısı olarak hareket eden, eşitlik, özgürlük ve demokrasi temellerine oturmayan bir anayasa ile yönetilen, farklı diller ve kültürlerin özgür ve eşit olmadığı bir ülkenin; gerçek anlamda demokratik, laik ve bağımsız olması söz konusu değildir.

Eğitim Sen olarak, halkın sadece göstermelik olarak değil, gerçek anlamda egemen olduğu, her bireyin eşit haklar temelinde, özgür ve demokratik bir ülkede barış içinde yaşaması dileğiyle, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı`nı kutluyoruz.

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu

5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü Acil Çözüm Bekleyen Sorunlarla Karşılıyoruz!

 Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından 1994’ten bu yana 5 Ekim Dünya Öğretmenler günü olarak her yıl kutlanmaktadır. Dünya Öğretmenler Günü’nün önemi, uluslararası öğretmen örgütlerinin katkılarıyla 5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından “Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı”nın alınmış olmasıdır. Tüm dünya öğretmenleri için önemli olan tarihi kararla öğretmenlerin toplumsal statüsüne yönelik önemli bir adım olarak kabul edilmektedir. Öğretmenlerin sadece okul içinde değil, toplum içinde de yerine getirdikleri görevin taşıdığı önemi uluslararası düzeyde belgeleyen, öğretmenlerin tüm sorunlarını ele alan ve durumlarını tüm ayrıntıları ile düzenleyen bu belge Türkiye tarafından kabul edilmesine karşın, Türkiye’de öğretmenlerin hak ettiği değeri gördüğünü söylemek mümkün değildir.

 Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in öğretmenleri sık sık aşağılayan, yaptıklarıişi küçümseyen sözleri hala tazeliğini korumaktadır. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer göreve gelir gelmez öğretmenlerin 3 ay tatil yaptıklarını, işe geç geldiklerini ve az çalıştıklarını iddia ederek, öğretmenlerimizin emeğini değersizleştirmeye çalışmıştır. Ardından Başbakan, eğitim emekçilerinin emeğini aşağılayan, az çalıştıklarını, çok para aldıklarını ima eden suçlamalar ile öğretmenlere ne kadar değer verdiklerini göstermişlerdir.

 Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan her fırsatta öğretmenlere hakaret etmekte, emeklerini değersizleştirmeye çalışmaktadır. Son olarak Milli Eğitim Bakanı’nın atamasıyapılmayan işsiz öğretmenleri “yem bekleyen güvercinler” olarak nitelemesi, asıl mesleği “işletme” olan bir bakanın Türkiye’de öğretmenliğe verdiği değeri yansıtması açısından dikkat çekicidir.

AKP’nin 10 yıldır benimsediği sermaye yanlısı, emek düşmanı politikalar sonucunda eğitim emekçilerinin yüzde 80’i borçludur ve üçte ikisi geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kalmaktadır. OECD ülkeleri içinde en düşük ücreti ülkemiz öğretmenleri almasına rağmen, Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan’ın dönem dönem öğretmenler az çalışıp yüksek ücret alıyorlarmış gibi açıklamalar yapması anlaşılır değildir. Oysa gerçekler tam tersidir. Türkiye’de öğretmenler diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre daha çok çalışmakta, ancak bu çalışmaları karşılığında daha az ücret almaktadır. Üstelik özellikle Ömer Dinçer’in bakan olmasının ardından öğretmenler okullarda çok sayıda angarya iş yapmak zorunda bırakılmış,4+4+4 sistemi ile birlikte çalışma yükü daha da ağırlaşmıştır.

 Bütün bu nedenlerden dolayı 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, klasik anlamda sadece öğretmenler için “kutlanan”bir gün olmaktan çok, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin uluslararası alanda birlik, dayanışma ve örgütlü mücadelesinin simgesi olan önemli bir gün olarak kabul edilmektedir.

 Türkiye’de eğitim sisteminin yıllardır çözülmeyen sorunları, öğretmenleri ve diğer eğitim emekçilerini, diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre çok daha fazla olumsuz etkilemektedir. Eğitimde 4+4+4 modeline geçilmesi ile birlikte özellikle sınıf öğretmenleri ciddi mağduriyetler yaşamış, çok sayıda sınıf öğretmeni norm fazlası durumuna düşürülmüştür. Öğretmenlerin mağduriyeti sadece bununla sınırlı kalmamış özür grubu atamaları ve tayinlerde yaşanan sorunlar nedeniyle yaşanan sorunlar daha da derinleşmiştir.

 Türkiye’de öğretmenlerin yıllardır karşı karşıya oldukları güçlükler, hangi şartlarda çalışmak zorunda olduklarını en iyi anlamanın yolu, çalışma koşullarını Türkiye ile benzer sosyo-ekonomik koşullara sahip ülkelerin öğretmenlerle kıyaslamaktır. Türkiye’deki öğretmenler, diğer OECD ülkeleri ile kıyaslandığında toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları açısından oldukça geri durumdadır. OECD’nin geçtiğimiz ay açıkladığı Bir Bakışta Eğitim Raporu 2012’ye göre Türkiye’de çalışan öğretmenler, diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre çok daha fazla çalışmaktadır.

 

Ülkelere Göre Öğretmenlerin

Toplam Zorunlu Çalışma Saatleri (Yıllık)

 

 

Ülkeler 

Yıllık

Çalışma Saatleri

İskoçya

1365

İspanya

1425

Portekiz

1456

Çek Cumhuriyeti

1696

Hollanda

1659

Danimarka

1680

Almanya

1793

İzlanda

1800

İsveç

1767

Türkiye

1816

OECD ortalaması

1675

 

 

 

 

 

 

 

  Kaynak:OECD Bir Bakışta Eğitim 2012 Raporu, sayfa: 481.

 

 

Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan’ın aksi yöndeki bütün iddialarına karşın, OECD ülkeleri içinde öğretmenleri en çok çalışan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Öğretmenlerin yıllık çalışma saati ortalaması OECD ülkeleri içinde 1675 saatiken, Türkiye’de öğretmenler 1816 saat ile OECD ortalamasına göre141 saat daha fazla çalışmaktadır. Geçmişten bugüne doğru baktığımızda OECD ülkeleri içinde öğretmenlerin yıllık toplam çalışma sürelerinin düzenli olarak arttığı tek ülke Türkiye’dir.

 

Eğitimde 4+4+4 modeline geçilmesi ile birlikte okulöncesi çağdaki 60-71 ay arasındaki çocukların ilkokula alınması, sınıfların aşırıkalabalık olması, seçmeli ders sayısında ve ders saatlerindeki artış vb gibi çok sayıda sorun nedeniyle öğretmenlerin yıllık çalışma saatlerinin bu yıldan itibaren belirgin bir şekilde artması kaçınılmaz görünmektedir.

 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle Türkiye’nin dört bir yanında görevlerini büyük fedakarlıklara katlanarak sürdüren öğretmenlerimizin yaşadığı sorunları kısaca özetlemek gerekirse;

 · Türkiye’de çalışan öğretmenler, OECD ülkeleri içinde en çok çalışan, en düşük maaş alan öğretmenler arasındadır;

  • · Öğretmenlerin yüzde 80’i geçinebilmek için ek işyapmak zorunda kalmaktadır;
  • · Öğretmenler, sık sık değişen eğitim politikalarının ve siyasi iktidarın tasarruflarının mağduru olmayı sürdürmektedir;
  • · Öğretmenlik mesleğinin standartları özellikle AKP döneminde düşürülmüş, nitelikli öğretmen yetiştirme politikaları terk edilmiştir;
  • · Öğretmenlerin bugünkü çalışma koşulları ve maaşlarıyla kendilerini mesleki olarak yetiştirmeleri ve geliştirmeleri mümkün değildir;
  • · Öğretmen açıkları sorununa kalıcı sorunlar üretilmemekte, 300 bini aşkın işsiz öğretmen kadrolu olarak atanmayıbeklemektedir;
  • · Öğretmen açıkları ücretli öğretmenler tarafından kapatılmak istenmekte, eğitimde esnek, güvencesiz ve kuralsız çalışma uygulamaları her geçen gün artmaktadır.
  • · Eğitimde benimsenen esnek çalışma uygulamalarıaynı işi yapan farklı statülerde öğretmen istihdamını gündeme getirmiş, kariyer basamakları uygulaması ile öğretmenlerin sınıflandırılması, eğitimin niteliğini olumsuz etkilemiştir;
  • · Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmamasının ve eğitimin gün geçtikçe paralı hale getirilmesinin bir sonucu olarak öğretmenler öğrencilerden çeşitli adlar altında para toplamaya zorlanan birer “tahsildar”durumuna düşürülmüştür;
  • · Sınıf mevcutlarının fazlalığı, okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kayıt edilmesi vb sorunlar eğitimi ve öğretmenlerin mesleklerini sağlıklı bir şekilde yapmalarını engellemektedir;
  • · Öğretmenlerin büyük bölümünde iş yükü artışına paralel olarak meslek hastalıklarında artış yaşanmaktadır;
  • · Demokratik haklarını kullandıkları ve sendikal çalışmalara katıldıkları için her yıl çok sayıda öğretmen soruşturma geçirmekte, cezalandırılmakta ya da sürgün edilmektedir.
  • · Son yıllarda çok sayıda Eğitim Sen üyesi sendikal faaliyetleri nedeniyle gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Halen içlerinde Eğitim Sen Genel Sekreteri ve Merkez Kadın Sekreteri’nin de bulunduğu 50’ye yakın Eğitim Sen yönetici ve üyesi cezaevinde tutuklu bulunmaktadır.

 Burada belirtilen tespitler doğrultusunda yapılması gereken, anayasal bir hak olan eğitim hakkının tüm yurttaşlar için ayrım gözetilmeksizin yerine getirilmesini sağlamak, öğretmenlerimize, eğitim ve bilim emekçilerine insan onuruna yaraşır bir ücret ve çalışma koşulları sağlanmasıdır.

 Öğretmenlerin ve diğer eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarıyla ilgili çözüm bekleyen çok sayıda sorunu bulunmaktadır. AKP’nin bugüne kadar benimsediği politikalara bakıldığında bırakalım sorunların çözülmesini, daha da derinleşmesi kaçınılmaz görünmektedir.

 Genel olarak eğitim sisteminin ve eğitim emekçilerinin içinde bulunduğu bütün olumsuz koşullara karşın, umutsuz olmamak için çok neden bulunmaktadır. Eğitim emekçilerine egemen sistem tarafından dayatılan her türlü baskıcı, ayrımcı, gerici ve piyasacı anlayışreddedilmelidir.

 Eğitim Sen olarak, yaşadığımız bütün sorunlara rağmen bütün öğretmenlerimizin, eğitim ve bilim emekçilerinin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.

 

Şube Yürütme Kurulu Adına

Kamuran KARACA

Şube Başkanı

OPERASYONLAR SON BULSUN,

 

Sendikalar öncelikle üyelerine ve emekçilere karşı sorumludur. Emekçilerin ekonomik, sosyal, özlük ve demokratik haklarının korunup geliştirilmesi için mücadele eder. Aynı zamanda halkına karşı sorumluluğunun gereği olarak ülkenin demokratikleşmesini sağlamaya çalışır.

Bu bilinçle hareket eden KESK, üyelerinin ve kamu emekçilerinin haklarına sahip çıkarken Türkiye’nin demokratik bir ülke olması için de mücadele etmektedir.

Demokrasinin gelişmesinden korkan AKP hükümeti ve yandaşları bu yüzden dün olduğu gibi bugünde KESK’e ve üyelerine saldırmakta, sesi çıkanları ve politikalarına itiraz edenleri baskı altına alarak sömürü düzeninin devam etmesini sağlamaya çalışmaktadır.

Bunlara bir yenisi de bugün Mersin’de gözaltına alınan Eğitim Sen Mersin Şube Kadın Sekreteri Aynur SAHİN, yine Mersin Eğitim Sen Üyeleri Mustafa IŞIK ve KESK Genel Meclis Üyesi olan Sinan MUŞLU Tüm Bel Sen Mersin Üyesi Erdal SARIKAYA gözaltına alınmışlardır.

Ülkemizde yaşanan siyasi, ekonomik, sosyal gelişmeler ve AKP iktidarının yarattığı sorunlar karşısındaki tutum birlikte değerlendirildiğinde emek ve demokrasi güçlerine yönelik baskıların önümüzdeki dönem de artacağı açıktır. 

Son olarak 2005 yılında Mersin’de gerçekleştirilen 8 Mart eylemine katılan, dönemin KESK Mersin Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü- BES Şube Başkanı Gürsel (Sığınır) Şenşafak, SES Mersin Şube Başkanı Yılmaz Bozkurt ve Eğitim Sen Şube Başkanı Orhan Yıldırım’ın 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasını ihlal ettikleri gerekçesiyle on beşer ay hapis cezasına çarptırılarak cezaevine konulması konfederasyonumuzu bertaraf etme planının tüm hızıyla sürdüğünü bir kez daha gözler önüne sermiştir.

13 Şubat 2012 tarihinde ise on beş kadın yönetici ve üyemiz gözaltına alınmış, KESK Kadın Sekreteri Canan ÇALAĞAN, Eğitim Sen Genel Kadın Sekreteri Sakine Esen YILMAZ ve SES Genel Kadın Sekreteri Bedriye YORGUN’un da aralarında bulunduğu arkadaşlarımızın dokuzu mahkemece tutuklanmıştır. Altısı tutuksuz olmak üzere on beş arkadaşımızın yargılandığı davanın ilk duruşması 4 Ekim 2012 tarihinde görülecektir.

Değerli basın,

Üye ve yöneticilerimiz nezdinde emek ve demokrasi mücadelemizi engellemeye yönelik baskılar devam etmektedir. Aralarında Eğitim Sen Genel Sekreterimiz Mehmet Bozgeyik ve SES Genel Sekreteri Sıddık AKIN’ın da olduğu 25 Haziran Operasyonu 25 Eylül’de 3. ayına girecektir.  Mahkemeye ne zaman çıkaçakları bile belli değildir, ayrıca 06 Haziran’da TTB Öğrenci kolu üyesi aynı zamanda SES’e de  üye olan öğrenciler halen ceza evinde tutuklu olup öğrenim ve eğitim hakları ellerinden alınmış halen mahkemeye çıkartılmamışlardır.

Tutuklanan arkadaşlarımız emekçilerin ve halkın insanca yaşayabileceği bir ücret ve çalışma koşulları, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir bir eğitim ve sağlık sistemi, bu topraklarda barışın bir an önce tesis edilmesi herkes için adalet ve demokrasi talep ettikleri için gözaltına alınmakta, cezaevlerine atılmaktadırlar.

KESK; gözaltına alınan ve tutuklanan tüm arkadaşlara her şartta sahip çıkmaya, taleplerimizin yaşam bulması uğruna bedeli ne olursa olsun doğruları ve inandıklarını söyleyerek mücadele etmeye devam edecektir.

Mücadele değerlerimize ve arkadaşlarımıza sahip çıkarak 4 Ekim’de Ankara’da yapılacak mahkemede yanlarında olmak için Ankara Adliyesinde olacağız. 25.09.2012

 

KESK Adana Şubeler Platformu Adına

Esra ARSLAN KÖSELE

Eğitim Sen Adana Şube Kadın Sekreteri

 

YAŞASIN SENDİKAL MÜCADELEMİZ, YAŞASIN DEMOKRASİ MÜCADELEMİZ, SUSMADIK SUSMAYACAĞIZ

 

Sendikamızı ve Konfederasyonumuzu Hedef Alan Operasyona Tepkiler Sürüyor

KESK'e yönelik saldırılara karşı uluslararası destek büyüyor.

29.06.2012

 

İspanya FECCOO sendikası sendikamıza gönderdiği mesajda;

“FECCOO; İspanya’nın ilk öğretmen sendikası olarak, EI’nin Türkiye’den üyesi Eğitim Sen’in ve Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK) Genel Merkezi’nin 25 Haziran sabahı polis tarafından basılmasını, protesto ettiğimizi belirtmek isteriz…

Sendika liderlerine yönelik süregelen taciz ve şiddet dalgasını kınadığımızı, insan hakları ve sendikal haklara saygı gösterilmesini ve tutuklu sendikacıların derhal serbest bırakılmasını istediğimizi belirtir, sendikacılar aleyhinde alınan tüm adaletsiz kararların geri alınmasını talep ederiz.”

José Campos Trujllo, FECCOO İspanya

Genel Sekreteri”

Tüm Fotoğraflar için tıklatın

Fransa öğretmen sendikası SNES FSU sendikası sendikamızla dayanışma mesajlarını ulaştırdı:

“SNES- FSU olarak tekrar tekrar karşılaştığınız siyasal baskı ve saldırılarla mücadelenizde desteğimizi ve dayanışmamızı belirtmek isteriz.

SNES-FSU, Merkez Yürütme Kurulu üyeleri de dâhil Eğitim Sen ve KESK aktivistlerinin gözaltına alınmasını ve tutuklanmasını kınar. Bunlar sendikal hakların normal kullanımına karşı süregelen bir şiddet, taciz ve baskı dalgasının bir sonucudur.

SNES-FSU olarak gözaltındaki sendikacıların serbest bırakılmasını, Türkiye’deki yetkililerin çalışanların ve sendikacıların temel insan hakları ve sendikal haklarına Türkiye tarafından da imzalanan Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmeleri’ne uyumlu olarak saygı göstermesini talep ediyoruz.

SNES-FSU Fransız Dışişleri Bakanlığı’yla Türkiyeli yetkililere konuyla ilgili gerekli baskının yapılması için iletişime geçmektedir.” şeklindeki mesajı dün itibariyle elimize ulaştı.

AB Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle’nin de “Aralarında Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı üyesi Osman İşçi’nin de bulunduğu bir grup sendikacı ve insan hakları eylemcisinin tutuklanmasını "Endişeyle öğrendiğini" belirttiği” basına yansıdı. Füle, AB Komisyonu'nun Türkiye'de insan hakları savunucuları, sendikacılar, avukatlar ve gazeteciler aleyhine ve çoğunlukla terörle ilgili suçlamalarla açılan davalardaki artışı not ettiğini dile getirdi.

Almanya Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu DIDF de yayımladığı mesajda; “AKP Hükümeti, kendisini eleştiren güçlere yönelik başlatmış olduğu saldırıların hedefine bir kez daha emekten ve demokrasiden yana sendikalar ve sendikacıları koydu. Hükümetin politikalarına karşı çıkan, bu temelde önemli protesto gösterileri düzenleyen, kamu emekçilerinin çıkarlarını tutarlı bir şekilde savunan, Kürt sorununa devletin belirlediği çerçevenin dışından bakan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) yönelik gerçekleştirilen ve aralarında KESK Genel Başkanı Lami Özgen’in de bulunduğu 71 sendikacının gözaltına alınması, AKP’nin emek örgütlerine yönelik pervasızlığını, düşmanlığını bir kez daha ortaya koymuştur. Kısa bir süre önce THY grevini yasaklayarak Hava-İş Sendikası’na baskı yapan hükümet, şimdi de KESK içindeki Kürt kökenli sendikacıları hedef alarak, onları gözaltına almış bulunuyor. Sendikacıları ulusal kökenleri ve siyasi düşüncelerine göre ayırıp tutuklamak açıktır ki düpedüz ayrımcılık, ırkçılıktır.” dedi ve Almanya’da bulunan bütün sendika genel merkezleri ve sendikacılar, AKP Hükümeti’nin emek örgütlerini kıskaca almasına, sindirmesine karşı çıkmaya, dayanışma içerisinde olmaya davet edildi.

Hollanda’da sendikal haklar üzerine çalışma yapan TIE-Netherlands Derneği de sitesinde yayımladığı haberle olayı duyurdu ve kınadı.

 

22 Arkadaşımız Tutuklandı, Genel Başkanımızın Savcılık Sorgusu Sürüyor!

25.06.2012 Pazartesi günü gözaltına alınıp dün savcılığa ardından da mahkemeye çıkarılan 34 arkadaşımızdan 12 si serbest bırakılırken 22 si tutuklandı. Emniyetteki sorguları tamamlanan, aralarında Genel Başkanımız Lami Özgen’in de bulunduğu 16 arkadaşımız ise savcılık sorgusu için Adliye’ye getirildi. Tüm yurttan gelen KESK üyelerinin adliye önündeki bekleyişi sürüyor.

 

Dört gün önce gözaltına alınan arkadaşlarımızdan 34’ü dün emniyet sorgularından sonra savcılık sorgusu için Ankara Adliyesine getirildi. Akşam 23.00 sularında tamamlanan savcılık sorgusu sonrası arkadaşlarımızın tamamı tutuklama talebiyle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliği’ne sevk edildi. Gece yarısı hakim karşısına çıkarılan arkadaşlarımızın mahkeme süreci bugün saat 09.30 sularında sona erdi. Mahkemenin kararı sonucunda 34 arkadaşımızdan, aralarında Tarım Orkam Sen Genel Başkanı Metin Vuranok, SES Genel Sekreteri Mehmet Sıddık Akın, Tüm Bel-Sen Genel Sekreteri İzzettin Alpergin’inde bulunduğu 22 arkadaşımız tutuklanırken 12 arkadaşımız ise serbest bırakıldı.

Genel Başkanımız Özgen Adliye’ye Getirildi!

Aralarında Genel Başkanımız Lami Özgen’in de bulunduğu 16 kişi ise saat 10.00 sularında Adliye’ye getirildi. Genel Başkanımızın Lami Özgen’in ve diğer arkadaşlarımızın savcılık sorgusu sürüyor.

TUTUKLANAN KESK'LİLERİN LİSTESİ

1-Metin VURANOK (Ankara) Tarım Orkam-Sen Genel Başkanı

2-Mehmet Sıddık AKIN (Ankara) SES Genel Sekreteri

3-İzzettin ALPERGİN (Ankara) Tüm Bel Sen Genel Sekreteri

4-Sakine ESEN YILMAZ (Ankara) Eğitim Sen Kadın Sekreteri

5-Yunus AKIL (Ankara) BTS Eski Genel Başkanı/KESK Genel Meclis Üyesi

6-Belgizar SAZAK (Ankara) BES Genel Meclis Üyesi

7-Yılmaz YILDIRIMCI (Ankara) Tüm Bel Sen Ankara 2 Nolu Şube Yöneticisi

8-Erdal TURAN (Ankara) SES Ankara Şube Yöneticisi

9-Ferruh ÇELİK (Ankara) Tüm Bel Sen Ankara 2 Nolu Şube Yöneticisi

10-Aykut ERHAN TURGUT (Ankara) Eğitimsen 2 Nolu Şb.Yöneticisi

11-Seyran ŞIK (Ankara) Haber-Sen Genel Kadın Sekreteri

12-Mehmet Sezgin İBİN (Ankara) Tarım Orkam Sen Şube Yöneticisi

13-Mustafa BOZAN (Ankara) Yapı Yol Sen Şube Başkanı

14-Mehmet ARDA (Ankara) Eğitim Sen

15-Nihat KILINÇALP (Ankara) Eğitim Sen 1 Nolu Şube

16-Hanım KOÇYİĞİT (Sakarya) Eğitim Sen

17-Deniz BOZBEY (Kocaeli)

18-Sibel ANIL (Haber-Sen)

19-Erdal YILMAZ (Adıyaman) Eğitim Sen

20-Bekir GÜRBÜZ (Adana) Eğitim Sen,

21-Tarık KAYA (Malatya) Eğitim Sen,

22-Osman İŞÇİ (Ankara) Araştırma Görevlisi/Eğitim Sen 5 Nolu Şube

 

SERBEST BIRAKILAN KESK’LİLERİN LİSTESİ

1-Bülent KAYA

2-Cebrail ARSLAN

3-Özkan YORGUN

4-Hasan KALDIK

5-Yusuf KÖSELE

6-Cemile DUMAN

7-Abdulgani CEYLAN

8-Mehmet Sadık VARLI

9-Hamdullah YILDIRIM

10-Cezmi GÜNDÜZ

11-Niyazi YILMAZ

12-Emel EMRE