Adana'da KESK, DİSK, TMMOB ve TTB'nin çağrısıyla bir araya gelen çeşitli sendika ve meslek odaları temsilcileri Soma'da yaşanan katliamın yıl dönümünde bir anma yürüyüşü gerçekleştirdi.
DİSK Çukurova Bölge Temsilciliği önünde toplanan çeşitli sendika ve meslek odaları temsilcileri, bir yıl önce Soma'da yaşanan katliamda yaşamını yitiren madencileri anmak için İnönü Parkı'na kadar bir yürüyüş gerçekleştirdiler.
İnönü Parkı'nda okunan basın açıklamasında, "Soma'da yaşanan kaza değil cinayettir. 301 maden emekçinin ölümü kader değil katliamdır. Bu katliamın sorumluları hesap vermemiştir. Bu kaza mıdır, kader midir? Hayır, bu resmen cinayettir! Emekçileri güvencesizliğe, taşeronlaşmaya, denetimsizliğe teslim edenlerin işlediği cinayet" ifadeleri kullanıldı.
Adana adliyesi önünde toplanan kitle “SAYIN MÜDÜR (CEO) TÜGVA’NIN PANELİNE DEĞİL! OKULLARIN SORUNLARINA ÇÖZÜM BUL” pankartı açarak; basın açıklaması gerçekleştirdi.
Açıklamada Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet KARAGÖZ “Kendini CEO olarak tanımlayan İl Milli Eğitim Müdürü uygulamalarıyla Eğitim ve Öğretimi Adana da bitirme noktasına getirmiştir. İddia ettiği gibi; eğitimde kara geçemeyen CEO, Kendisini Adana’ya İl Milli Eğitim Müdürü olarak atayanlara karşı başarısızlıklarını AKP’nin siyasi etkinliklerine; Öğrenci, Öğretmen ve Okul İdarecilerinin katılımını sağlayarak af ettirmeye çalışması liyakattin önemini bir kez ortaya koymaktadır.
23 Aralık 2014 tarihinde Eğitim Sen, Türk Eğitim Sen ve Eğitim İş sendikaların şube başkanları ve sendikalarımızın avukatlarıyla Adana İl Milli Eğitim Müdürüne yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin ziyarette bulunarak taleplerimizi iletmiştik. Ancak İl Milli Eğitim Müdürü “Adana’da yargıçların yönetici atama yönetmeliğini okumadan karar verdiklerini, hukuku katlettiklerini”, Milli Eğitimi özel bir işletmeye benzeterek “bizler kar etmek istiyoruz dolayısıyla çalışma arkadaşlarımızı biz belirleriz. Sizlerle nikâh kıymak, evlenmek istemiyoruz. Neden ısrarla bizimle çalışmak istiyorsunuz”. Bu cümleleri sarf eden sanki Adana gibi büyük metropolün İl Milli Eğitim Müdürü değil de, zarar eden ve işte atılma korkusu yaşayan bir işletme müdürünün davranışı gibidir.
Milli Eğitim Bakanına sesleniyoruz; İşletme Müdürü; Adana da Eğitim ve Öğretimi bitirme noktasına getirmiştir. Adanalı İşletme Müdürü değil, Milli Eğitim Müdürü istiyor.
Yaklaşık olarak 26 bin eğitim çalışanın İl Milli Eğitim Müdürü tarafsızlığını yitirmiş, siyaseten iktidara “Taraf olmayan bertaraf olur.” dercesine geçmiş dönemlerle hesaplaşma, intikam alma duygusuyla davranıyor olması aslında son 13 yıldır toplumun muhalif kesimlerine uygulanan linç girişiminden başka bir şey değildir.
Hukuktan, pedagojiden, liyakatten yoksun, taraflı ve sığ değerlendirmeleriyle eğitimi de vicdanları yaralayan uygulamalara imza atmaktadır. Bu uygulamalardan kaynaklı yaşanan mağduriyetlerin sorumlusu; kanunsuz uygulamalarda imzası olan herkese aittir.
Kanun, yasa ve yönetmeliklere göre işlem yapması gereken Milli Eğitim Müdürü; İşletme Müdürlüğünden başarısız olunca AKP’nin İl Başkanı gibi davranması bizleri şaşırtmamıştır.
29.04.2015 tarihinde TÜGVA Adana İl Temsilcisi Gürkan ÖZKAYA’nın Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğüne 5 Mayıs 2015 tarihinde saat 13:00’da Sarıçam ilçesine bağlı Evliya Çelebi Mesleki Endüstri Anadolu Lisesinin Çok Amaçlı salonunda yapacakları ‘Yeni Türkiye ve Başkanlık Sistemi’ konulu panel için Adana merkez ilçelerimizde bulunan idareci ve öğretmenlere duyurulmak üzere verilen dilekçeye İl Milli Eğitim Müdürü hızla Merkez İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine 30.04.2015 tarih ve 4556102 yazılarıyla; Merkez İlçe Milli Eğitim Müdürleri ise 05.05.2015 tarihinde tüm okullara gönderdikleri yazılarla bu duyurunun idareci ve öğretmenlere yapılmasını istenmişlerdir.
TÜGVA bir sivil toplum örgütüdür. Elbette istediği siyasi partiyi destekleyebilir. İstediği paneli de yapabilir. Bizim itirazımız TÜGVA’nın paneline değildir. AKP’nin seçim bildirgesinde yer alan ‘Yeni Türkiye ve Başkanlık Sistemi’ konulu panele okullarımızın, idarecilerimizin, öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin üzerinden AKP’ye siyasi rant sağlamaya yönelik İl Milli Eğitim Müdürünün kendine görev çıkarmasınadır. Üç gün önce; Eğitim Sen, Türk Eğitim Sen ve Eğitim İş sendikaları olarak panele katılarak ihtirazlarımızı dile getirdik. İki gün öncede Çukurova Gazeteciler Cemiyetinden yaptığımız Basın Açıklamasından Adana İl Milli Eğitim Müdürüne sorduğumuz iki soruyu bugün yine soruyoruz.
• Hangi yetkiye dayanarak bir siyasi partiye siyasi rant sağlamak için öğretmen ve idarecileri bu panele çağırdınız?
• Ve yine hangi yetkiye dayanarak veli bilgisi ve izni olmadan ders saatleri içerisinde adı geçen okulun tüm öğrencilerini bu salona topladınız?
Yüksek Seçim Kurulunun, en son yapılan mahalli idareler seçimi öncesi almış olduğu 30.11.2013 tarih ve 554 nolu kararında “Mabetlerde, okullarda, kışla, karargâh, ordugâh gibi, askeri bina ve tesislerle askeri mahfillerde ve kamu hizmeti görülen diğer yerlerde kapalı yer toplantısı yapılamayacağına (298/51-son)” hükmetmiştir.
Bu gerekçeyle, Adana’da Eğitim İş kolunda örgütlü sendikaların şube başkanları olarak bugün burada ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunacağız.
Bu konunun sonuna kadar takipçisi olacağımızın bilinmesini isteriz.” Dedi grup daha sonra suç duyurusunda bulunmak için adliye binasına girdi.
Eğitim Sen Adana Şb T. Eğitim Sen Adana 1 Nolu Şb T. Eğitim Sen Adana 2 Nolu Şb Eğitim İş Adana Şb
Ahmet KARAGÖZ Selahattin DOLGUN Kamil KÖSE Reha ERTEKİN
6 Mayıs 1972’de İdam Edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı Saygıyla Anıyoruz!
Bugün 6 Mayıs. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan`ın idam edilerek katledilişlerinin üzerinden 43 yıl geçti. 6 Mayıs 1972`de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan`ı idam ederek onları yok edeceklerini sananlar, geçtiğimiz 43 yıl içinde nasıl bir yanılgı içine düştüklerini görmüşlerdir.
İdamlarının üzerinden 43 yıl geçmiş olmasına rağmen, ne Denizlerin mücadelesi ne de uğruna canlarını verdikleri değerler yok olmuştur. Aksine, Denizlerin devrimci mücadelesi ve savundukları değerler, büyüyerek, güçlenerek, Denizler gibi çoğalarak yarınlara akmayı sürdürmektedir.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan`ın idamlarına "onay" verenlerin tümünü tarih silip bir kenara atmış; ancak Deniz, Yusuf ve Hüseyin bütün gençlikleriyle, düşünceleriyle, idealleriyle yaşamayı sürdürmüşlerdir.
Yoldaşlarımızı kaybettiğimiz 1972 yılından bu yana Türkiye`de yaşayan halklar, Denizlerin yolunda kararlılıkla yürüyen gençler, her 6 Mayıs`ta daha güçlü, daha kitlesel ve daha büyük bir cesaretle Denizleri anarken, tıpkı onlar gibi sömürünün ve zulmün üzerine kararlılıkla yürüyorlar.
Denizler egemenlerin baskı ve zulmü karşısında hiçbir zaman diz çökmemiş, son anlarında bile sömürünün, zulmün olmadığı, aydınlık ve güzel günlere olan inançlarını asla kaybetmeyerek, kendilerinden sonra yetişecek olan kuşaklara önemli sorumluluklar yüklemişledir.
6 Mayıs, bizler için asla bir yas günü değildir. 6 Mayıs, emperyalizmin ve faşizmin saldırılarına karşı, taleplerimizi yok sayanlara karşı yürüttüğümüz mücadele gününün adıdır. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan`ın 6 Mayıs 1972`de bizlere bıraktığı mücadele bayrağını taşımanın onurunu yaşıyoruz.
Eğitim Sen olarak, Denizlerin şahsında, dünyada ve ülkemizde, sömürüye ve baskıya boyun eğmeyerek yaşamını yitirmiş bütün devrimcileri saygıyla ve özlemle anıyoruz.
Değerli Basın ve Kamuoyuna;
Eğitim ve Sağlığı kendi siyasal ihtiyaçları doğrultusunda dizayn eden iktidar; tamamen hukuk, kanun, yasa tanımaz bir şekilde davranmaktadır. AKP 13 yıllık iktidarları döneminde işçilere, emekçilere ve yoksul halka zalimce davranmışladır. Davranmaya da devam etmektedirler. Muhalif tüm kesimleri ve siyasi partiler dahil olmak üzere itibarsızlaştırmak ve sindirmek adına; adli, idari soruşturmalar açılmış, gözaltılar yapılmış ve yıllarca bu ülkenin aydınlarını, yazarlarını, seçilmiş Belediye Başkanlarını, milletvekillerini tutuklamışlardır.
Yargı kararlarını tanımayan, ülkenin tüm olanaklarını kendi yandaşlarına peşkeş çeken AKP bu güne kadar yapmış olduğu tüm atamalarda; okullarda müdür, müdür yardımcıları dahil olmak üzere valiler ve kaymakamlarda aranan tek kriter deneyim, tecrübe, eğitim, liyakat değil siyasi kimlik olmuştur. Bu nedenle ülke genelinde görev yapan mülki amirler; halkın çıkar ve menfaatlerini değil AKP’nin 7 Haziran 2015‘te yapılacak olan genel seçimlerde tekrar iktidar olması için; hak ve hukuk tanımadıklarını biliyoruz, görüyoruz, yaşıyoruz.
Değerli Basın Emekçileri;
29.04.2015 tarihinde TÜGVA Adana İl Temsilcisi Gürkan ÖZKAYA’nın Adana İl Milli Eğitim Müdürlüğüne 5 Mayıs 2015 tarihinde saat 13:00’da Sarıçam ilçesine bağlı Evliya Çelebi Mesleki Endüstri Anadolu Lisesinin Çok Amaçlı salonunda yapacakları ‘Yeni Türkiye ve Başkanlık Sistemi’ konulu panel için Adana merkez ilçelerimizde bulunan idareci ve öğretmenlere duyurulmak üzere verilen dilekçeye İl Milli Eğitim Müdürü hızla Merkez İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerine 30.04.2015 tarih ve 4556102 yazılarıyla; merkez İlçe Milli Eğitim Müdürleri ise 05.05.2015 tarihinde tüm okullara gönderdikleri yazılarla bu duyurunun idareci ve öğretmenlere yapılmasını istenmişlerdir.
TÜGVA bir sivil toplum örgütüdür. Elbette istediği siyasi partiyi destekleyebilir. İstediği paneli de yapabilir. Bizim itirazımız TÜGVA’nın paneline değildir. AKP’nin seçim bildirgesinde yer alan ‘Yeni Türkiye ve Başkanlık Sistemi’ konulu panele okullarımızın, idarecilerimizin, öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin üzerinden AKP’ye siyasi rant sağlamaya yönelik İl Milli Eğitim Müdürünün kendine görev çıkarmasınadır. Bu nedenle dün; Eğitim Sen, Türk Eğitim Sen ve Eğitim İş sendikaları olarakpanele katılarak ihtirazlarımızı dile getirdik.
Adana İl Milli Eğitim Müdürüne soruyoruz.
· Hangi yetkiye dayanarak bir siyasi partiye siyasi rant sağlamak için öğretmen ve idarecileri bu panele çağırdınız?
· Ve yine hangi yetkiye dayanarak veli bilgisi ve izni olmadan ders saatleri içerisinde adı geçen okulun tüm öğrencilerini bu salona topladınız?
26 bin eğitim çalışanından sorumlu Milli Eğitim Müdürü önce Adana’yı eğitimde hak ettiği noktaya getirmek için çalışmaya ve yine tüm eğitim çalışanlarına karşı tarafsız ve adil olmaya davet ediyoruz. Çalışmalarımızı onurumuz ve ülkemiz için yapmalıyız. İnançlarımız ve değerlerimizden dolayı İntikam duygularıyla davranmak biz eğitimcilere yakışmaz.
AKP’yi uyarıyoruz! Lütfen elinizi okullarımızdan çekiniz. Saltanatınızda ve saraylarınızda gözümüz yok. Sofranıza da asla malzeme olmayacağız.
Yeni Türkiye Ve Başkanlık Sistemi panelinde gerginlik
Adana’da sendikacılar, düzenlenen ‘Yeni Türkiye ve Başkanlık Sistemi’ paneline öğrencilerin getirilmesini eleştirdi. ‘Yeni Türkiye ve Başkanlık Sistemi’nin bir siyasi partinin programı olduğunu, bu nedenle de öğrencilerin toplantıya getirilmesinin yanlış olduğunu savunan sendikacılar ile paneli düzenleyenler arasında gergin anlar yaşandı.
Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE), Türkiye Gençlik Vakfı ve Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (BTÜ) işbirliğinde, Evliya Çelebi Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi Çok Amaçlı Toplantı Salonu’nda “Yeni Türkiye ve Başkanlık Sistemi” konulu panel düzenlendi. Etkinliğe, protokol üyelerinin yanı sıra çok sayıda öğrenci de katıldı.
Açılış konuşmasına geçildiği sırada salonda bulunan Eğitim-Sen Şube Başkanı Ahmet Karagöz, Kamu-Sen 2 Nolu Şube Başkanı Kamil Köse, Eğitim-İş Şube Başkanı Galip Reha Ertekin ve bir grup sendika üyesi etkinliği protesto etti.
Panel yapılmasına saygı duyduklarını ancak, ‘Yeni Türkiye ve Başkanlık Sistemi’nin bir siyasi partinin programı olduğunu belirten sendikacılar, toplantının okullara yazı olarak gönderilerek öğrencilerin toplantıya getirilmesinin doğru olmadığını söyledi. Bunun üzerine paneli düzenleyenler ile sendikacılar arasında tartışma çıktı. Sendikacılar, suç duyurusunda bulunacaklarını belirterek, toplantı salonundan çıktı. Sendikacıların toplantı salonundan çıktığı sırada bazı öğrenciler alkış tuttu.
TOPLANTI SALONU DIŞINDA ARBEDE ÇIKTI
Sendikacıların toplantı salonundan çıktığı sırada arbede yaşandı. Bir sendikacı eylem yapmayacağını ve paneli dinlemek istediğini söyledi. Buna karşı çıkan tertip komitesi üyeleri, sendikacıyı zorla dışarı çıkarttı. Bunun üzerine toplantı salonu dışında sendikacılar ve tertip komitesi üyeleri arasında itiş kakış yaşandı. “Okullarda siyaset yapılmaz” diye bağıran sendikacılar, sivil polisler tarafından bahçeye çıkarıldı. Öğrenciler ise tartışmaları merakla izledi.
“AİLELER ÇOCUKLARINI OKULA GİTTİ SANIYOR”
Eğitim-Sen Şube Başkanı Ahmet Karagöz, okulların öğrencilerin eğitim gördüğü yuvalar olduğunu belirterek, “Yeni Türkiye ve Başkanlık Sistemi paneline karşı değiliz. Buna okullarımızın, öğrencilerimizin ve öğretmen arkadaşlarımızın alet edilmesine karşıyız. İçeride kaç tane reşit olmayan öğrenci var. Anne ve babaları çocuklarını okula gitti sanıyor. Biz bilimsel içerikli yaptığımız toplantılardan veli izni istenirken, bir siyasi partiye çıkar sağlamak amacıyla yapılan toplantı veli izni olmadan öğrenciler toplanıyor” dedi.
Sendikacılar açıklamanın ardından dağıldı.
EREN BOZKURT
Araştırmaya katkı sunmak isteyen üyelerimizin aşağıdaki linke tıklayarak ankete ulaşabilir.
Dijital Aktivizm
Yrd. Doç. Dr. Şenay Yavuz Görkem
Maltepe Üniversitesi
Meslek Yüksekokulu
Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı
https://docs.google.com/forms/d/1wbW3uobBMVBLQ8iEllfmlSuU6hsv0Yt6WOSm3Qj5CNY/viewform
Gericiliğe Geçit Vermeyeceğiz, Taylan KOÇ Yalnız Değildir!
Bu konu ile ilgili olarak sendikamız tarafından 12 Mart 2015 tarihinde yapılan basın açıklamasında da belirttiğimiz üzere bu olayın ve Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ nezdinde tüm ilerici ve demokrat hocalara yöneltilen tehditlerin takipçisiyiz.
Bugün, yani 28 Nisan 2015 itibariyle aradan 1,5 ay geçmiş olmasına rağmen Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü tarafından olayla ilgili herhangi bir soruşturma açılmamıştır. Öncelikle bu tutumu kınıyor ve Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü’ne hukuki sorumluluklarını hatırlatmak istiyoruz.
Hem Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ tarafından hem de sendikamız tarafından defalarca kez soruşturma açılması talebinde bulunulmuş olmasına rağmen Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü olayın üzerini kapatmaya çalışmış ve yalnızca Hukuk Fakültesi Dekanlığı’na bir inceleme yaptırtmakla yetinmiştir. Hukuk Fakültesi Dekanlığı ise “bildirilerin kim ya da kimler tarafından dağıtıldığının tespit edilemediğini” belirtmekten öte hiçbir şey içermeyen bir incele raporu hazırlamakla yetinmiştir.
Bu olay önemsiz gösterilecek bir mesele değildir. Birbirinden farklı üç ayrı bildiri 9 Mart 2015 ve 10 Mart 2015 tarihlerinde Hukuk ve İletişim Fakültelerindeki sınıflara ve amfilere bırakılmış, panolara asılmış, mescit vb gibi değişik mekânlarda yayılmıştır. Bildirilerde Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ, sırf anlattığı derslerdeki bilimsel ifadeleri nedeniyle açıkça hedef gösterilmiş ve tehdit edilmiştir. Ancak Hukuk Fakültesi Dekanlığı’nca yürütülen inceleme sonucunda Rektörlüğe yollanan raporda olay önemsiz gösterilerek kapatılmak istenmiştir. Söz konusu rapor olayın gerçekliğini ve ciddiyetini çarpıtmış, gerçeklikle bağını koparmıştır.
Üstelik olay halen Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da soruşturulmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ’un hem Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü’ne, hem Hukuk Fakültesi Dekanlığı’na, hem Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve hem de Adana Emniyet Müdürlüğü’ne yazdığı dilekçelerde belirttiği üzere, konu ile ilgili olarak Hukuk Fakültesi öğrencisi olan kimi şahıslar olayı kimlerin yaptığını bildiklerini belirterek ifade vermişlerdir. Bu ifadeler hiçbir biçimde dikkate alınmamış ve olay kapatılmak istenmiştir.
Öte yandan, Çukurova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ hakkındaki bildirilerden ilkinin dağıtıldığı gün Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ’un bağlı bulunduğu ana bilim dalı başkanlığı tarafından “Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ’un görev süresinin uzatılmaması” yönünde Hukuk Fakültesi Dekanlığı’na yazı yazılmıştır.
Bahsi geçen yazının yazıldığı ve tehdit içerikli bildirilerin dağıtıldığı hafta tam da Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ’un görev süresinin uzatılması haftasıdır. Yani Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ’un görev süresinin uzatılmamasına yönelik bir organizasyon olduğu gayet açıktır.
Ancak tüm bu organize faaliyetlere rağmen Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü, 18 Mart 2015 tarihli Rektörlük oluru ile Yrd. Doç. Dr. Taylan KOÇ’un görev süresini uzatmakla beraber söz konusu olayı örtbas etmeye çalışmaktadır.
Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Taylan KOÇ’u hedef alan imzasız bildiri ve açıklamalar, Taylan Hoca ve onun nezdinde eleştirel düşünen tüm akademisyenlere yönelik tehdit içermekte, zaten sınırlı olan özgür düşünsel iklimi baskılamak üzere korku iklimi inşa etmeye çalışmaktadır.
Eleştirel düşünceyi, düşünce ve ifade özgürlüğünü ve akademisyenin kişilik haklarını tehdit eden ve tüm bunları tahakküm altına almak üzere korku salan, akademisyenleri itibarsızlaştırmak, yalnızlaştırmak ve toplumsal alanlardan sürgün etmek üzere çalışan mekanizmayı görüyoruz ve kınıyoruz.
Böylesi şiddet ve tehditlerle itibarsızlaştırılan, yalnızlaştırılan, sürgün edilen ve öldürülen entelektüellerin yasını tuttuğumuz bir ülkede; tüm sorumluları ve bu tür girişimlere fırsat sağlayanları bir kez daha uyarıyoruz ve hem doğrudan hem dolaylı sorumluların ortaya çıkarılması ve tüm yasal işlemlerin yapılmasını bekliyoruz. 28 Nisan 2015
Bu konunun sonuna kadar takipçisi olacağız.
Kamuoyuna duyurulur.
Şube Başkanı
Adana'da KESK, DİSK, Türk-İş ve TMMOB'un öncülüğünde merkez Seyhan İlçesi'ndeki İnönü Parkı ve Yaşar Kemal Kültür Merkezi önünde toplanan binlerce kişi, iki ayrı koldan Ziyapaşa ve Atatürk Caddesi üzerinden Uğur Mumcu Meydanı'na yürüdü.
Yürüyüş boyunca coşkulu sloganların atıldığı ve çevreden emekçilerin selamladığı gözlendi.
Alana girildiğinde Tertip Komitesi adına işçi ve emekçiler Türkçe, Kürtçe ve Arapça selamlandı. Taksim Direnişi selamlandı, gözaltların serbest bırakılması istendi. Saygı duruşunun ardından Tertip Komitesi adına basın açıklaması okundu. Açıklamayı Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz ve İHD Adana Şube Yürütme Kurulu Sema Peynirci ortak okudu.
Okunan metinde Soma’ya, Ermenek’e ve yaşanan iş cinayetlerine, grevleri yasaklanan metal işçilerine değinildi, AKP hükümetinin eleştirisi yapıldı. Kürt sorununa da dikkat çekilerek her türlü savaşa karşı olunması gerektiği söylendi.
Kadın cinayetlerine dikkat çekilen açıklamada İç Güvenlik Yasası'na da değinildi. Nükleer santrallere de vurgu yapılırken, Alevi emekçilerin talepleri dile getirildi. Mücadele talepleri sıralanarak, AKP hükümeti uyarıldı.
Açıklamada son olarak Haziran Direnişi’nde ölümlere ve yaralanmalara neden olanların cezalandırılması istenirken, Gezi ve Kobanê direnişçileri selamlandı. Miting programı İlkay Akkaya konseri ile devam etti.
YARGILANAN YALNIZ GÜVEN BOĞA DEĞİL
TÜM EMEK, BARIŞ VE DEMOKRASİ MÜCADELESİ VERENLERDİR.
17-25 Aralık 2013 tarihleri arasında ülke kaynaklarının iktidar sahipleri tarafından çalındığını emniyet birimlerince evlerinde yapılan aramalarda; ayakkabı tutularında çıkan milyar dolarlardan, yatak odalardaki çelik kasalardan, para sayma makinelerinden ve o tarihlerde ortaya çıkan tapelerde ki “oğlum sıfırladın mı?” şeklindeki ses kayıtlarından anlıyoruz.
DİSK KESK TMMOB ve Adana Tabip Odasının çağrısıyla 26 Aralık 2013 tarihinde “Hırsızlığa, Yolsuzluğa Hayır, Hükümet İstifa” talepleriyle yürüyüş ve basın açıklaması yapılmak istenmiş fakat polisin terörüne maruz kalınmıştı. Bu saldırılar sırasında yüzlerce insan Tomalardan sıkılan kimyasal içerikli suya, polis copuna ve gaz bombalarına maruz kalmıştı.
DİSK, KESK, TMMOB ve Adana Tabip Odası’nın çağrısıyla yapılan yürüyüşe katılan Eğitim Sen Adana Şube Eski Yürütme Kurulu Üyesi Güven BOĞA polisin müdahalesi sonucu yaralanmış, hastaneye kaldırılmış hastaneden ve adli tıptan almış olduğu rapor ile Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmuştu.
Şiddet uygulayan polislerle ilgili açılan davaya yerel mahkemelerin takipsizlik kararı vermesinin ardından dava Anayasa mahkemesine taşınmış, orada da olumsuz karar çıkması durumunda bu dava AİHM’e taşınacaktır. Benzer içerikli davalardan dolayı arkadaşımız Güven BOĞA on ayrı davasını AİHM’e taşımış bir davası ise Türkiye aleyhine sonuçlanmış ve Türkiye tazminat ödemeye mahkum olmuştur. Dokuz ayrı davadan da Türkiye’nin mahkum olma olasılığı çok yüksektir.
Güven BOĞA arkadaşımız Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunmamış olsaydı, inanıyoruz ki bu dava açılmamış olacaktı. İntikamcı duygularla KESK üye ve yöneticilerini cezalandırmak için açılan bu davaları kınıyoruz.
Yaptıkları hırsızlıklarla, yolsuzluklarla batağa saplananların aklandığı, teşhir edenlerin ise cezalandırılmaya çalışıldığı bir süreci birlikte yaşıyoruz.
Gezi direnişi ile doruğa çıkan milyonların eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi taleplerinden sonra hırsızlık ve yolsuzluğa hayır diyenler AKP iktidarı tarafından, ancak otoriter ve faşizan rejimlerde görülebilecek yöntemlerle ezilmeye, ülke her geçen gün "ileri demokrasi" adı altında sıkıyönetim koşullarına sürüklenmeye çalışılıyor. Yaşamın her alanına müdahale eden AKP iktidarı kendisine karşı uzun süreden beri kararlı bir iradeyle sürdürülen direnişe karşı, içinde bulunduğu çaresizliği daha fazla korku, daha fazla şiddet, daha fazla baskıyla aşmaya çalışıyor.
Bizler şiddete, yağmaya, talana, yolsuzluğa dün olduğu gibi bu gün de karşı çıkacağız. Adalet, özgürlük, insanca yaşam, kardeşlik, barış için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Polis baskısıyla halkın yolsuzluğa, hırsızlığa karşı bağımsız yargı, demokratik Türkiye, eşitlik, özgürlük ve demokrasi taleplerinin ezilmesinin mümkün olmadığını, bu baskıları uygulayanların halkın karşısında hesap vereceğini unutmamaları gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Saygılarımızla. 30.04.2015
DİSK, KESK, TMMOB VE ADANA TABİPLER ODASI
Kurumlar Adına
Tonguç ÖZKAN
BTS Adana Şube Başkanı
Dahası...
İş Güvencesi, Eşitlik, Barış, Adalet, Demokrasi, İnsanca ve Özgürce Bir Yaşam İçin, Haydi, 1 Mayıs’a!
ŞİMDİ GÜCÜMÜZÜ 1 MAYIS ALANLARINA TAŞIMANIN ZAMANIDIR!
Değerli Basın ve Kamuoyuna;
Dünyanın dört bir yanında işçiler, emekçiler, yüreği emekten yana atan tüm ezilenler; birlik, mücadele ve dayanışma günümüz olan 1 Mayıs’ı karşılıyor.
Egemenlerin işsizlik, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretler üzerine kurduğu sömürü düzenine boyun eğilmeyeceği, mücadele ve dayanışma ruhu üzerine kurulu tarihinden gelen güçleriyle işçilerin, emekçilerin, yoksul köylülerin, tüm emekçi sınıfların sesleriyle haykırılıyor.
1 Mayıs’da tüm dünya emekçileri tek ses olup, haksızlığa, sömürüye, baskıya, emperyalizme ve faşizme bir kez daha meydan okuyor…
Değerli basın emekçileri ve sevgili Adana halkı;
1 MAYIS İÇİN UMUDA YÜRÜYORUZ! MÜCADELEYİ BÜYÜTÜYORUZ!
Yolsuzluğa batmış, işçi düşmanı ve baskıcı faşist AKP iktidarının kendini aklama fırsatı olarak gördüğü 7 Haziran 2015 genel seçimlerinin Türkiye için bir dönüm noktası olduğunun bilinciyle sandıkları sahiplenelim diyoruz.
Değerli basın emekçileri ve sevgili Adana halkı;
1 MAYIS’TA ALANLARDAN BİR KEZ DAHA HÜKÜMETİ VE İŞVERENLERİ UYARIYOR VE...
İşsizliğin önlenmesi, kıdem tazminatı hakkımızın korunması, esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma biçimlerinden vazgeçilmesi için,
Taşeronlaşma ve kayıt dışı ekonominin engellenmesi, özelleştirmelerin durdurulması için,
Asgari ücretin insan onuruna yakışır olması, vergi adaletsizliğinin giderilmesi için,
Sözleşmeli ve 4/C’li çalışanların kadroya alınması için,
657’de yapılmak istenen değişiklikle iş güvencemizin ortadan kaldırılmasına hayır demek için,
İş cinayetlerinin önlenmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması için,
Toplu sözleşme ve grev hakkı önündeki engellerin kaldırılması için,
Norm kadro ve performans uygulamalarına son verilmesi için,
Sendikalara, Emek ve Demokrasi güçlerine karşı yapılan saldırılara, göz altılara ve tutuklamalara hayır demek için,
Değerli basın emekçileri;
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl bir şekilde çözülmesi, ifade ve düşünce özgürlüğünün hakim kılınması için,
İktidarın Ortadoğu politikalarına karşı çıkmak ve Ortadoğu haklarının geleceklerine yönelik kararlarını demokratik yollarla kendilerinin vermesi, Emperyalist müdahalelerin durdurulması için,
‘‘Katil İŞİD, işbirlikçi AKP’’ , ‘‘Savaşa Hayır, Barış Hemen Şimdi’’ demek için
Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve faillerin cezalandırılması için,
Başta Berkin ELVAN olmak üzere gezi direnişi sırasında gençlerimizi katledenlerin ve ağır yaralanmalara neden olanların yargılanması önündeki engellerin kaldırılması için,
Kadına yönelik şiddetin engellenmesi ve kadına karşı yapılan suçlarda ceza indiriminden vazgeçilmesi için,
İstihdamda kadın emeğine daha çok yer verilmesi için,
LGBT’ li bireylere karşı ayrımcı politikalardan vazgeçilmesi için,
Doğal yaşamın korunmasını, ekolojik çevrenin katline son verilmesi için,
Hak ve özgürlükleri kısıtlayan iç güvenlik yasasının yürürlükten kaldırılması için,
Zorunlu din derslerinin kaldırılması ve AİHM kararlarının uygulanması için,
Kamusal, Bilimsel, Laik ve Anadilinde eğitim hakkı için,
Şimdi eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye için, bize reva görülen açlığa, işsizliğe, güvencesizliğe, savaşa ve sömürüye karşı, geleceğimize sahip çıkmaya; 1 Mayıs’ta alanlarda olmaya çağırıyoruz!
Tüm Halkımızı 1 Mayıs 2015 Cuma Saat:16.00’da Uğur Mumcu Meydanında Yapılacak Mitinge Davet Ediyoruz.
Sömürüye, Yoksulluğa, Faşizme, Gericiliğe, Emperyalizme Karşı Birlikte Mücadeleyi Büyütelim!
GÜN, BİRLİKTE MÜCADELE GÜNÜDÜR! YAŞASIN BİRLİK, MÜCADELE ve DAYANIŞMA GÜNÜMÜZ!
YAŞASIN 1 MAYIS!
Adana 1 Mayıs Tertip Komitesi adına
Ahmet KARAGÖZ
Tertip Komitesi Başkanı
Milli Eğitim Bakanlığı Yeni Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ile
Öğretmenlere Eziyet Etmeyi Sürdürmektedir!
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yüz binlerce öğretmeni yakından ilgilendiren "Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği" ile ilgili sendikalardan görüş ve öneriler istemiş; fakat bugüne kadar yaptığı gibi tamamen keyfi ve siyasi amaçlarla yapılan düzenlemeler ile öğretmenlere eziyet etmeyi sürdürmüştür.
Öğretmenleri İstekleri Dışında Yer Değiştirmeye Zorlamak, Onları Sürgün Etmek Demektir!
Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim yöneticilerinin tamamından sonra şimdi de öğretmenleri çalışma sürelerine bağlı olarak zorunlu rotasyona tabi tutacaktır. MEB`in öğretmenleri zorunlu rotasyona tabi tutmasıyla eğitimin hangi sorununa çözüm üretileceği, hangi önemli gereksinimin karşılanacağı belli değildir. Başarısı ile ilgili hiçbir tartışma olmayan, hakkındaki disiplin soruşturması sonucu görev yerinin değiştirilmesi önerilmemiş, görev yerinin değiştirilmesi isteğinde bulunmamış, günlük yaşamını (ev, çocuklarının eğitim durumları gibi) buna göre düzenlemiş bir öğretmenin görev yerinin değiştirilmesinin eğitim sistemine hiçbir katkısının olması beklenemez. MEB bu düzenleme ile tarihin en büyük sürgün operasyonu için düğmeye basmış, eğitimde yeni bir kaos yaratmak için adeta seferber olmuştur.
Görev yaptığı eğitim kurumunda sekiz yıldır görev yaptığı için bir öğretmenin görev yerinin değiştirilmesi, öğretmenlerimizin görev yaptığı eğitim kurumundaki başarısının hiçbir anlam taşımadığını düşünmelerine yol açacak, çalışma istençlerini büyük ölçüde kıracaktır. Yönetmeliğin geçici 3. maddesine göre rotasyon 2014-2015 öğretim yılında 12 yıl, 2015-2016 öğretim yılında 11 yıl, 2016-2017 öğretim yılında 10 yıl, 2017-2018 öğretim yılında 9 yıl görev yapan öğretmenlere uygulanacak, nihai olarak hiçbir öğretmen aynı okulda 8 yıldan fazla görev yapamayacaktır.
MEB‘in görevi, attığı her adımda eğitim emekçilerini mağdur etmek değil, sorunlarımıza somut ve gerçekçi çözümler üretmektir. Yönetmelik, sorunlarımızı çözmek bir yana daha da derinleştirmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı, on binlerce öğretmen açısından yeni bir dayatma anlamına gelen, ekonomik ve sosyal olarak ciddi sorunlara yol açacak ve pek çok yönden yeni mağduriyetler yaratması kaçınılmaz olan "öğretmenlere rotasyon" uygulamasını yeni bir tasfiye mantığı ile ele almaktadır. Zorunlu rotasyon dayatmasına karşı hukuksal ve örgütsel açıdan mücadele edeceğimiz bilinmelidir.
Aday Öğretmenlere Performans Değerlendirme, Yazılı veya Yazılı ve Sözlü Sınav, İş Güvencemize Yönelik Açık Bir Saldırıdır!
Yeni yönetmeliğe göre aday öğretmenler, en az bir yıl fiilen çalışmak ve performans değerlendirmesine göre başarılı olmak şartlarını sağlamak kaydıyla, Bakanlıkça yapılacak yazılı veya yazılı ve sözlü sınava girmeye hak kazanacak, yazılı veya hem yazılı hem de sözlü sınavda başarılı bulunursa öğretmenliğe atanabilecek, aksi durumda memuriyetle ilişkisi kesilecektir.
Aday öğretmenlerin performans değerlendirmesi, büyük bölümü siyasal kadrolardan oluşan il milli eğitim müdürünce görevlendirilen müfettişler, aday öğretmenin görev yaptığı eğitim kurumu müdürü ve eğitim kurumu müdürünün görevlendireceği danışman öğretmen tarafından yapılacaktır. Aday öğretmenler göreve başladığı ilk dönemde bir, takip eden dönemde ise iki defa olmak üzere değerlendiriciler tarafından toplam üç kez değerlendirilecektir. Performans değerlendirmesinde başarısız bulunan aday öğretmenlerin memuriyetle ilişkisi kesilecektir. Başarısız bulunan aday öğretmenin başarısızlığa neden olan durumlarının değerlendiriciler tarafından belgelendirilmesi zorunlu tutulmuştur. Performans değerlendirmesinde başarılı olan aday öğretmen, Bakanlıkça belirlenen merkez ve tarihlerde yazılı veya yazılı ve sözlü sınava tabi tutulacaktır. Sınav yazılı ve sözlü birlikte yapılacak olursa yazılı sınav sonucu beklenmeden aday öğretmenin ayrıca sözlü sınava alınacak olması, iktidarın her alanda olduğu gibi, eğitimde de "AK Öğretmenler" yaratma çabasının bir ürünüdür.
Yazılı veya yazılı ve sözlü sınavda başarılı olan aday öğretmenlerin yıllardır iktidarın il başkanları gibi görev yapan valilerce öğretmen olarak atanacak olması dikkat çekicidir. Sınavda başarılı olamayan aday öğretmenler, il içinde aynı hizmet alanında başka bir eğitim kurumunda görevlendirilerek yeniden performans ve değerlendirmesi yapılacak ve sınava tabi tutulacaktır. Aday öğretmenler performans değerlendirmesinde veya sınavda başarısız olursa öğretmenlik unvanını kaybedecek ve memuriyetle ilişkisi kesilecektir. Deneyimli öğretmenlerin zorunlu rotasyon dayatmasıyla, aday öğretmenlerin performans ve sözlü sınav ile sindirilmeye çalışılması kabul edilemez.
MEB`in Görevi Öğretmenleri Sindirmek, Onlara Eziyet Etmek Değildir!
MEB Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ile yapılan ve şimdiden büyük tepki çeken düzenlemelere ne öğretmenlerin ne de Sendikamızın onay vermesi mümkün değildir. Zorunlu rotasyon dayatmasında ısrar, aday öğretmenlere yönelik performans, yazılı ve sözlü sınav uygulaması, özür grubu tayinlerinin zorlaştırılması, yüz binlerce işsiz öğretmen atama beklerken sınavsız öğretmen alımı, fen ve sosyal bilimler liselerine sınavsız geçiş, zorunlu hizmet affının olmaması gibi çok sayıda düzenleme karşısında, Eğitim Sen olarak hukuksal girişimlerimizi başlatmış bulunuyoruz.
MEB`in görevi, attığı her adımda, eğitim emekçilerini mağdur etmek değil; onların yaşadığı sorunlara kalıcı çözümler üretmek, eğitim emekçilerinin ve sendikaların öneri ve taleplerini dikkate almaktır. MEB, öğretmenleri kendi istekleri dışında zorunlu rotasyona tabi tutmak yerine gönüllülük ve teşvik esasına dayalı çözümler üretmeye çalışmalı, attığı her adımda bizlere eziyet etmekten vazgeçmelidir.
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
`23 Nisan’da Göstermelik Kutlamalardan Çok,
Çocukların Yaşadığı Sorunlara Kalıcı Çözümler Üretilmelidir!`
Çocuklar Özgür Olunca Bayram Olur!
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kapsamında her yerde resmi kutlamalar yapılırken bizler; çocukların özgür olmadığı bir ülkede sembolik bayram kutlamaları istemiyoruz. Çocuk haklarına saygı duyulduğu, uluslararası sözleşmelerin çekincesiz yerine getirildiği ve hiçbir çocuğun yaşam hakkı başta olmak üzere temel haklarının ihlal edilmediği bir ülkede gerçek bayramların kutlanması için mücadele ediyoruz. Eğitim Sen olarak çocuklarımızın hiçbir siyasi hesaba kurban edilmemesi gereken temel haklarının vazgeçilemez olduğunun farkındayız. Her gün çocuklarla birlikte olan biz eğitim ve bilim emekçileri; ‘özgürlük, demokrasi, adalet ve barış yoksa bayram da yok’ diyoruz.
Çocukların Yaşam Hakkına Bile Saygı Duyulmuyor!
Çocuklar arasında çizilen ayrımlar sonucunda ölüme göz göre göre gönderildiği bir ülkede yaşıyoruz. Siyasi hesaplar, yoksulluk, ayrımcılık ve daha birçok neden çocukların ölümüne neden oluyor. Çocukların mezara gönderildiği bir ortamda; 23 Nisan’da Çocuk Bayramı kutlamalarının yapılması ikiyüzlülüktür. Sizlerle birkaç istatistik paylaşmak istiyoruz. Ancak burada sayılan her bir çocuğun basit bir rakamdan öte geçmişi ve geleceğiyle birer birey olduğunu unutmamalıyız. Burada okunanlar sadece tablonun korkunçluğunu göstermek için verilen örneklerdir.
· Geçen yıl şiddet, taciz ve tecavüz sonucunda öldürülen ve intihar eden çocuk sayısı 68’dir. Kadınları erkeklerle eşit görmeyen zihniyetin körüklediği şiddet cenderesi bir yılda 68 çocuğun hayatını elinden almıştır. Ancak şiddete karşı yasal düzenlemeler yapmak bir yana erkek egemenliğini güçlendirecek adımların atıldığı herkesin malumudur.
· Son 12 yılda devletin güvenlik görevlileri tarafından öldürülen çocuk sayısı 241’dir. Hepimizin belleğinde Berkin’in, Uğur’un, Ceylan’ın ve Nihat’ın sıcacık gülüşleri tazeliğini korurken; 23 Nisan’lar ancak çocuklar öldürülmezse bayram olarak kutlanacaktır.
· Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre son 13 yılda iş cinayetlerinde ölen çocuk sayısı 127’dir. Ancak açıklanan verilerin gerçeğin çok altında olduğu tahmin edilmektedir. Bakanlık geçen sene 16 çocuğun iş cinayetlerinde öldüğünü iddia etse bile İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 64 çocuk hayatını kaybetmiştir. Diğer bir deyişle gerçek rakamlar gizlenmektedir.
Çocuklar Cezaevlerinde Yaşamaya Mecbur Bırakılıyor!
Çocukların sadece yaşam haklarına saygı duyulması meselenin bir boyutudur. Onurlu ve güvenli şekilde yaşam bütün çocukların vazgeçilmezidir. Bu yüzden çocuklara hiçbir şekilde uygun olmayan gözaltı ve tutuklama pratiklerine bir an önce son verilmelidir. Her yıl başka bir cezaevinde çıkan akıl almaz skandallarla cezaevlerinde çocukların maruz bırakıldığı kötü muamele ortaya çıkmıştır. Pozantı, Sincan, Şakran ve Bakırköy Çocuk Cezaevleri’nde çocuklar tacizden şiddete kadar onlarca hak ihlaline maruz kalmaktadır. Bu durum Kobane gibi toplumsal duyarlılığın arttığı durumlarda sistemli şekilde artmaktadır. Sendikamızın da üyesi olduğu ‘Çocuk Cezaevleri Kapatılsın’ girişimi son iki yıldır ülkenin içinde bulunduğu utanç tablosunu gözler önüne seren çalışmalar yapmıştır. Bizler hiçbir şarta bağlanmadan çocuk cezaevlerinin kapatılmasını talep ediyoruz. Çocukların suç ile ilişkilerinin kesilmesi için kapsamlı çocuk dostu politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
Eğitim Sistemi Hak İhlalleri Üreten Bir Yapı Haline Getirilmiştir!
Bu sorunların çözümü için çocuk haklarını temel alan bir yaklaşım gereklidir. Mevcut yapıların ayrımcılık, şiddet ve kötü muameleden arındırılması elzemdir. Başta eğitim sistemi olmak üzere tüm kamusal hizmetler çocukların yüksek yararı gözetilerek yenilenmelidir.
Bir parçası olduğumuz eğitim sisteminin cinsiyetçi, ırkçı, anti-demokratik ve piyasacı yapısı geri dönülemez sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 4+4+4 eğitim modeli ile kız çocukları erken evliliğe teşvik edilmektedir. Eğitim sisteminin her geçen gün özelleştirme ve ticarileşmeye açılması işçileşmenin önünü açmaktadır. Anadilinde ve laik eğitimin olmaması başta Kürt ve Alevi çocuklar olmak üzere ayrımcılığa uğrayan kesimlerin dışlanmasına neden olmaktadır.
Eğitimin özgürleştirici ve demokratik yapısı görmezden gelinmektedir. İtaat kültürünü aşılamayı hedefleyen eğitim kurumları Çocuk Hakları Sözleşmesi tarafından garanti altına alınan çocukların katılım, kendilerini ifade etme ve onurlu şekilde yaşama haklarını sistemli şekilde ihlal etmektedir. Eğitim ve bilim emekçilerinin maruz bırakıldığı baskılar okulları ve öğrencileri de etkilemekte; tüm bir eğitim alanı siyasal iktidarların arka bahçesi haline getirilmek istenmektedir.
Uluslararası Sözleşmelere Konulan Çekinceler Kaldırılmalıdır!
AKP hükümeti kendisinden önceki hükümetler gibi demokrasiyi kendi iktidarını tehdit etmeyecek kadar uygulamaya koymaktadır. Bu durum ise demokrasinin içeriğini boşaltmakta; 23 Nisan bayram kutlamalarında olduğu gibi şekilsel bir takım işlerin yapılmasına neden olmaktadır.
Türkiye’nin bir taraf olduğu Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni çekincelerle kabul etmesi tam da böyle bir zihniyetin ürünüdür. Sözleşmenin kültür ve anadilinde eğitimle ilgili hükümlerine çekince koyan hükümet; bu alanlarda yaptığı hak ihlallerinde uluslararası hukukun engel çıkarmasını göze alamamaktadır. Dünya binlerce dilin konuşulduğu bir zenginliğe sahipken; devletlerin asimilasyon ve soykırım politikaları ile bu zenginliğe açtığı savaş çocukların bedeni üzerinde yükselmektedir. Çocuklara kendi kimlikleri ve dilleri ile yaşam hakkı vermeyen her türlü pratik mahkum edilmelidir. Bu yüzden anadilinde eğitim hayati önemdedir. Sendikamız bu konuda geçmişten bugüne onlarca engelle karşılaşmasına rağmen asla ‘anadilinde eğitim’ talebinden vazgeçmemiştir.
23 Nisan kutlamalarının şekilsel olmaması ve gerçekten bayram olabilmesi için başta da söylediğimiz gibi ‘Adalet, özgürlük, barış ve eşitliğin’ gerekleri yerine getirilmelidir. Yetişkinlerin görevi çocukların yüksek yararını gözeterek; onların onurlu şekilde yaşadıkları, kendilerini ifade edebildiği ve demokratik süreçlere katılabildikleri bir dünya için mücadele etmektir. Biz eğitim ve bilim emekçileri olarak her gün bu mücadeleye katılmanın verdiği onuru yaşamaktayız. Herkesi çocukların özgür olacağı bir dünya yaratmak için bu temelde mücadele etmeye çağırıyoruz.22.04.2015
Şube Yürütme Kurulu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı