DOĞAL PARK HALKINDIR, HALKIN KALACAKTIR!
Burada yaşayanlar, Doğal Park’ın sahipleri olarak;
Parkımızın özleştirilmesine, girişin paralı yapılarak ticari alan haline getirilmesine, doğallığının bozulmasına izin vermeyeceğiz!
Doğal park içinde inşaat faaliyeti başlatıldı ve parkın büyük bölümü dikenli tellerle halka kapatıldı. Çukurova Belediye Başkanı Soner ÇETİN’in açıklamalarına göre, parkın içine “Jurassic Park” yapma kararı alınmış. Bir firma ile 15 yıllık bir anlaşma yapmışlar. “Yap Birlikte İşletelim-Devret” şeklinde anlaşmaya göre, ödenecek giriş ücretlerinden belediye de para kazanacakmış.
100. Yıl Halkı olarak Çukurova Belediyesine soruyoruz.
1) Nerden çıktı bu proje? Sizden “Jurassic Park” isteyen oldu mu? Halkın böyle bir isteği olduğunu ve bundan memnun olacağını neden çıkardınız? Anket mi yaptınız? Neden bizim ne düşündüğümüz sorulmadı? Bilmelisiniz ki, bizler sizin kadar “Dinozor” meraklısı değiliz.
2) Tamam, diyelim ki Adanalıları dinozorlarla tanıştırmak “HALKÇI” belediyecilik anlayışınızın olmazsa olmaz bir gereğidir. Bunu yapmak için bula bula bölgenin tek yeşil alanı olan Doğal Parkı mı buldunuz? Bu çok kıymetli projenizi gerçekleştirmek için başka yer mi yoktu? “Yeşil alanlarınızı özelleştireceğiz ve bundan para kazanacağınız” diye mi oy istemiştiniz bizlerden?
3) Çukurova Belediye Başkanı Soner ÇETİN Doğal Parkın “ATIL” olduğunu bunu gidermek için projeyi hayata geçirme ihtiyacı duyduklarını özel olarak vurguluyor. Bu sözü bir yerlerden hatırlıyoruz. Aytaç DURAK da göz koyduğu, rant elde edeceği alanlar için önce böyle söyler, sonra bilindiği gibi icabına bakardı. Seyhan Nehri kenarlarında, Merkez park içinde babasının mali gibi 49 yılığına kiraya verdiği kamusal alanlar halen halka, parası olmayanlara kapalı. Sizce ne oluyor Sayın Soner ÇETİN? Neden aynı söylemi kullanıyorsunuz? Sadece hatırlatalım; Bir kamusal yeşil alan eğer “ATIL” ise seçilmiş bir kamu görevlisinin yapması gereken o alanı daha güzelleştirmek, geliştirmek ve işlevsel kılmak olmalıdır. Sizin yapmaya çalıştığınız gibi o alanı özelleştirip halkın elinden almak, o alana girişi paralı hale getirmek değil. Halkın malı olan yeşil alandan para kazanmak düşüncesi bile ayıptır. Çukurova Belediyesi bu kadar zor duruma mı düştü, üç kuruş para için halkın malına el koyuyorsunuz?
4) Doğal Park iddia edildiği gibi “ATIL” değildir. Çevrede yaşayanların sık kullandığı, sabah ve akşam spor yaptığı, hafta sonları piknik yapanların olduğu, çok çeşitli ve yetişkin ağaçların bulunduğu, çeşitli kuşların yaşadığı ve en önemlisi de bölgenin tek yeşil alanıdır. Belediye tarafından kasıtlı olarak bakımsız bırakıldığı da gerçektir. Parkın içinde bulunan havuzlar bir türlü çalışır hale getirilmedi.
5) Parkın Üçte birinin özel şirkete kiralandığı söylenmektedir. Bu iddia doru değildir. Çıplak göz ile rahatlıkla görüleceği gibi, parkın yarısından fazlası dikenli tellerle çevrilmiştir.
6) “Jurassic Park” gürültüsüyle, işleyişiyle parkımızın bütün doğallığını bozacaktır. Çukurova Belediyesi bu projeyi uygulayamayacaktır. Yol yakınken, parkımıza daha fazla zarar vermeden vazgeçmeye, parkı eski haline getirmeye, dikenli telleri biran önce kaldırmaya davet ediyoruz.
Projenin iptali istemiyle başlattığımız imza kampanyamız devam etmektedir. Ayrıca, projenin iptali için dava açmak üzere hukukçular ile görüştüğümüzün, yasal yolarla da başvuracağımızın bilinmesini istiyor, projenin biran önce durdurulmasını talep ediyoruz.
DOĞAL PARK HALKINDIR, HALKIN KALACAKTIR!
100. YIL HALKI
MEB`in hukuksuz girişimleri birer birer yargı duvarına çarpmayı sürdürmektedir. Anayasa Mahkemesi`nin dershanelerin kapatılması ile ilgili olarak vermiş olduğu iptal kararı, her ne kadar eğitim sisteminin sınav merkezli ve elemeye dayalı niteliğini değiştirmese de, önemli sonuçlar ortaya çıkaracaktır. MEB`in her konuda olduğu gibi, dershanelerin kapatılması sürecinde de aceleci ve dayatmacı bir tutum sergilemesi, eğitimde büyük bir kaosun habercisi olmuştur.
MEB`in "dershanelerin temel liselere dönüşümü" bahanesiyle öğrencileri yüksek maliyetli temel liselere yönlendirmesi, devlet okullarının fiilen dershaneye dönüştürülmesine neden olmuştur. AYM`nin kararı ile eğitimin özelleştirilmesi sürecinin önemli ayaklarından birisi olan "Temel lise" uygulamasını da doğrudan etkilemektedir. MEB`in yapması gereken, dershanelerin kapatılması ile hayata geçirilen temel lise uygulamasının iptal edilmesidir. Özel liselere kayıtlar tamamlanmış olduğundan liselere yerleştirme takvimi yeniden belirlenmeli, öğrenci ve velilerin daha fazla mağdur edilmemesi için derhal adım atılmalıdır.
AYM`nin dershanelerin kapatılması ile ilgili torba yasa maddesini iptal etmesi, aynı torba yasa içinde yer alan okul yöneticilerinin görev süreleri ve atanmaları ile ilgili maddeyi de iptal etmesi beklenmektedir.
Geçtiğimiz yıl hiçbir yazılı sınava tabi tutulmayan okul müdürleri, daha sonra yargı tarafından atamaları iptal edilen 1709 Milli eğitim şube müdürünün okul müdürlerine verdikleri performans notları ile belirlenmiştir. Bugüne kadar 16 bin 553 okul müdürü için puanlama yapılmış, 8 bin 150`si başarılı ilan edilirken, 8 bin 403`ü başarısızlık sebebiyle görevden alınmıştır. Söz konusu değerlendirmelerde büyük ölçüde sendikal-siyasal referanslar belirleyici olmuş ve müdür atamalarının yüzde 90`ı iktidara yakın sendikanın üyeleri arasından seçilmiştir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, geçtiğimiz günlerde MEB tarafından yapılan okul müdürlüğü değerlendirmesi için ilgili Milli Eğitim Şube Müdürlerinin o bölgede en az 6 ay çalışması gerektiğini belirterek, iki aylık şube müdürlerinin okul müdürleri ile ilgili yapmış olduğu değerlendirmelerin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiş ve karar kesinleşmiştir. Ayrıca okul müdürünün hiçbir belirli kriter olmadan istediği kişiyi müdür yardımcılığı için valiliğe önerebilmesinin önünü açan madde de hukuka aykırı bulunmuştur. Bunun anlamı, geçtiğimiz yıl yapılan bütün müdür atamalarının ve müdür yardımcılığı görevlendirmelerinin iptal edilmesi, görevden alınan okul müdürlerinin ve müdür yardımcılarının eski görevlerine iade edilmesidir. Ancak MEB yüksek yargı kararını uygulamamakta ısrar etmekte, açıkça hukuka karşı direnmeyi sürdürmektedir.
MEB`in eğitim yöneticilerinin görevlerine iadesi ile ilgili yüksek yargı kararlarını fiilen uygulamaması, kimi illerde mahkeme kararı ile göreve iade edilen okul müdürleri eski görevlerine dönerken, kimi illerde ise mahkemeyi kazanan müdürlere çeşitli seçenekler sunulması, bakanlığın yargı kararlarını uygulamak için kılıktan kılığa girdiğini göstermektedir. Geçtiğimiz günlerde bazı illerde okullara yeni müdür görevlendirmeleri için "Acele ve Günlü" yazılar gönderilmesi ve eğitime ilişkin tartışmalı yönetmelik değişiklikleri yapılması dikkat çekicidir.
Şube müdürlüğü atamaları ile ilgili olarak yargının peş peşe iptal kararları vermesine ve söz konusu şube müdürlerinin yaptığı bütün değerlendirmelerin iptal edilmesine rağmen, MEB`in yargı kararlarına alenen direnmesi açıkça "görevi kötüye kullanma" suçudur ve bu suçu işleyenler yargı önünde hesap verecektir.
MEB, bir taraftan okul müdürlerinin görevlendirilmesi ile ilgili keyfi ve hukuk tanımaz tutumunu sürdürürken, diğer taraftan sendikamızın zorunlu rotasyon uygulamasının kaldırılması, en azından hükümet kurulana kadar bu konuda herhangi bir işlem yapılmaması yönündeki talebini yok saymıştır. 6 Temmuz‘dan itibaren aynı eğitim kurumunda 15 yılı dolduran öğretmenlere MEB tarafından cep mesajı (SMS) gönderilerek "gerekli iş ve işlemler için okul idarelerine başvurmaları"nı istemiş, bu durumdaki öğretmenlerin tespitinin yapılarak İl Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Öğretmenlerin tatilde olduğu dönemde bakanlığın aceleci bir şekilde zorunlu rotasyon uygulamasını hayata geçirmek istemesi, ilk etapta 13 bin deneyimli öğretmenin kendi isteği ve iradesi dışında zorla sürgün edilmesi anlamına gelmektedir. MEB, hükümetin kurulamamış olmasını kendince fırsata çevirerek "şark kurnazlığı" yapmakta, eğitimde bu kez de deneyimli öğretmenleri hedef alarak kapsamlı bir tasfiyeye girişmektedir. Önce eğitim yöneticilerini tasfiye eden ve AKP`nin siyasal kadrolarını eğitim yöneticisi yapan bakanlık, şimdi de deneyimli öğretmenleri çalıştıkları okullardan resmen sürgün etmektedir. Hiç kimsenin hem öğretmenlerin aile yaşantısını hem de okullardaki çalışma ortamını alt-üst etmeye hakkı yoktur.
Bugüne kadar attığı her adımda, aldığı her kararda hayal kırıklığı yaratan, tüm eğitim bileşenlerini eğitim yöneticilerini, öğretmenleri, öğrencileri ve velileri sürekli mağdur etmeyi adeta kendisine görev edinen MEB, hukuk dışı ve sorumsuz uygulamalarına bir an önce son vermelidir.
Yeni hükümet kurulana kadar yeni yönetici atamaları ve zorunlu rotasyon uygulaması başta olmak üzere mağduriyet yaratacak tüm adımlar durdurulmalı, alınmış yargı kararları derhal uygulanmalıdır.
İran: İsmail Abdi’yi derhal serbest bırakın
İran devletinin örgütlenme ve ifade özgürlüğü haklarına yönelik saldırıları artarak devam etmektedir. daha önce defalarca insan hakkı ihlallerine imza atan İran Devleti bu sefer sendikacılara yönelik baskı ve şiddet politikasını arttırmaktadır.
Eğitim Sen`in kardeş örgütü olan İranlı Öğretmenler Sendikası (ITTA) Genel Sekreteri İsmail Abdi geçen hafta Eğitim Enternasyonali Dünya Kongresi`ne katılmak için yaptığı vize başvurusunun hemen ardından tutuklanmıştır. Dünya Kongresi`ne delege olarak katılacak olan bir diğer sendika temsilcisi Peyman Nodian`ın ise pasaportuna geçen ay el konulmuştur. Tüm bu yaşanan hukuksuzluklar İran devletinin demokrasi ve insan haklarını hiçe saydığının kanıtıdır.
171 ülkeden 396 eğitim sendikası ve örgütünün bağlı olduğu Eğitim Enternasyonali`nin 7. Dünya Kongresi`ne katılmaları devlet zoruyla engellenen İran`lı sendikacıların sesini her yerde duyurmak bizlerin görevidir. Eğitim Sen olarak İran devletinin bir an önce Sayın Abdi`yi serbest bırakması ve Sayın Nodian`ın seyahat hakkını engellememesi için İran Devleti`ne taleplerimizi içeren uyarıcı bir mektup gönderdik. Ayrıca üyelerimizin İran`lı sendikacılarla dayanışması için başlatılan imza kampanyasına destek vermesi için çağrıda bulunuyoruz.
İran devleti bir an önce Genel Sekreter İsmail Abdi`yi serbest bırakmalı, sendika temsilcisi Peyman Nodian`ın pasaportunu iade etmelidir. Dünyanın her yerinde parasız, anadilinde, demokratik ve laik eğitim için örgütlenen eğitim sendikaları olarak yoldaşlarımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. Herkesi İranlı sendikacılara destek vermek için imza kampanyasına destek vermeye çağırıyoruz.
İmza Kampanyasına destek vermek için linki tıklayınız.
Sendikamızın İran Devleti`ne gönderdiği mektubun İngilizce‘sini okumak için tıklayınız.
Sendikamızın İran Devleti`ne gönderdiği mektubun Türkçe‘sini okumak için tıklayınız.
AKP 7 Haziran seçimlerinin üzerinden bir ay geçmiş olmasına rağmen, hükümet kurmada ipe un seren, bütün bakanlıklar ve kamu kurumlarında olduğu gibi, Milli Eğitim Bakanlığı`nda da hukuksuz ve keyfi adımların atılmasında ise yangından mal kaçırırcasına aceleci davranıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı`nın eğitim yöneticilerinin görevlerine iadesi ile ilgili yüksek yargı kararlarını fiilen uygulamaması, okul müdürlerini değiştirmek için telaşlı bir acelecilik içinde olması, eğitim ile ilgili yönetmeliklerde yapılan tartışmalı değişikliklerin son bir ay içinde peş peşe gerçekleşmesi dikkat çekicidir.
Henüz koalisyon hükümeti kurulmamış olmasına rağmen MEB`in sanki AKP tek başına iktidarmış gibi davranmaya devam etmesi, yargı kararlarını yok sayması tam bir keyfilik örneğidir. Eğitim Sen`in zorunlu rotasyon uygulamasının kaldırılması, en azından hükümet kurulana kadar bu konuda herhangi bir işlem yapılmaması yönündeki talebine rağmen bakanlık, 4 Temmuz`da MEB Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinde yaptığı değişiklik ile rotasyon süresini 15 yıla çıkarmıştır. Hafta başından itibaren aynı eğitim kurumunda 15 yılı dolduran öğretmenlere okul yönetimleri tarafından, cep mesajı (SMS) gönderilerek "gerekli iş ve işlemler için okul idarelerine başvurmaları" istenmiştir. Okullara bugün gönderilen yönerge ile bu durumdaki öğretmenlerin tespitinin 13 Temmuz 2015 saat 17:00‘ye kadar tamamlanması ve onaylanması gerektiği belirtilmiştir.
Öğretmenlerin tatilde olduğu dönemde bakanlığın aceleci bir şekilde zorunlu rotasyon uygulamasını hayata geçirmesi demek, ilk etapta 13 bin deneyimli öğretmenin kendi isteği ve iradesi dışında zorla sürgün edilmesi anlamına gelmektedir ve böylesi bir dayatmanın kabul edilmesi mümkün değildir.
MEB, hükümetin bir aydır kurulamamış olmasını fırsat bilerek ve açıkça "şark kurnazlığı" yaparak eğitim alanında attığı adımların tamamı hukuksuzdur. Önce eğitim yöneticilerini tasfiye eden ve AKP`nin siyasal kadrolarını eğitim yöneticisi yapan bakanlık, şimdi de deneyimli öğretmenleri çalıştıkları okullardan resmen sürgün etmektedir. Hiç kimsenin hem öğretmenlerin aile yaşantısını hem de okullardaki çalışma ortamını alt-üst etmeye hakkı yoktur.
Bugüne kadar attığı her adımda, aldığı her kararda hayal kırıklığı yaratan, tüm eğitim bileşenlerini öğretmenleri, öğrencileri ve velileri sürekli mağdur etmeyi adeta görev edinen MEB`in sorumsuz tavrına ve uygulamalarına bir an önce son vermesini istiyor ve bakanlığı ciddiyete davet ediyoruz.
Yeni hükümet kurulana kadar yönetici atamaları ve zorunlu rotasyon uygulaması başta olmak üzere mağduriyet yaratacak bütün adımlar derhal durdurulmalıdır. Bu dönemde alınan tüm yargı kararları derhal yerine getirilmeli, hukuksuz uygulamalara son verilmelidir. Aksi takdirde yaşanan haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı demokratik tepkimizi göstermekten çekinmeyeceğimiz bilinmelidir.
ADANA (DİHA) - Evrensel Gazetesi ve Hayat TV çalışanlarına dönük saldırı ve tehdit ile Ankara'da EMEP yöneticisi Kadir Örnek'in başına çuval geçirilerek kaçırılması Adana'da demokratik kitle örgütleri tarafından kınandı.
Adana Gazeteciler Cemiyeti'nde bir araya gelen KESK, Adana Barosu, Adana Tabip Odası, TMMOB, DİSK, TTB, İHD, Anadolu-DER ve Adana Pir Sultan Abdal Derneği'nin aralarında bulunduğu demokratik kitle örgütleri, Evrensel Gazetesi ve Hayat Televizyonu çalışanları ile Ankara'da başına çuval geçirilerek kaçırılması sonrası serbest bırakılan EMEP yöneticisi Kadir Örnek'e yönelik gelişen olayı düzenledikleri yaptıkları basın toplantısı ile kınadı. Kurumlar adına ortak açıklama yapan KESK Dönem Sözcüsü Tonguç Özkan, Evrensel Gazetesi ve Hayat Televizyonu muhabirlerine dönük saldırı ve tehditlerin basın özgürlüğüne yapıldığını belirtti.
Saldırılara dair 'derin bağlantı' kuşkusu Tonguç, Evrensel ve Hayat TV'nin gönüllü muhabirlerinin saldırıya uğramaları, tehdit edilmeleri, güpegündüz kaçırılmaları olayları ile birlikte faillerin şu ana kadar yakalanmamış olmasının akla derin bağlantılar getirdiğini de kaydetti. Adana Baro Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık ise saldırı ve tehditlerin özgür basını susturmayı amaçladığını dile getirerek, hukuksal olarak sürecin takipçisi olacaklarını söyledi.
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz de, söz konusu sermaye güçleri olduğunda devreye giren güvenlik önlemlerinin emekçiler ve emekçi yandaşları için söz konusu olmadığını dile getirdi.
2015 ÖSYM Tercih Döneminde Lisans - Önlisans
Excel Formatında İndirmek İçin Tıklatın
Tercihlerinizi yapmadan önce mutlaka tercih kılavuzunu inceleyiniz.
2 Temmuz 1993`te Sivas`ta yaşanan ve "insanlık suçu" olarak tarihe geçen devlet destekli katliamın üzerinden tam 22 yıl geçti. 22 yıldır yüreğimizi yakan Sivas katliamını yapanları, onları kışkırtanları, devletiyle, hükümetiyle, yargısıyla ve çarpık demokrasi anlayışı ile 22 yıldır katilleri koruyup kollayanları lanetliyoruz.
Sivas katliamı, Türkiye`de yaşayan çeşitli inanç ve mezheplerden halklarımızın umudu ve aydınlık geleceği olan aydın, yazar ve... sanatçıların da içinde olduğu 35 insanın ırkçı-gerici güçler tarafından katledilmesiyle insanlık tarihe "kara bir leke" ve büyük bir utanç olarak geçmiştir.
Sivas katliamı, tıpkı 1 Mayıs 77 katliamı, Malatya, Maraş, Çorum, Gazi Mahallesi katliamları gibi bilinçli bir şekilde karanlıkta bırakılarak unutturulmak istenmiş, önceki katliamlar gibi, arkasındaki karanlık güçler bilinçli olarak açığa çıkarılmamış, katilleri korunarak yaşanan katliamlar unutturulmak istenmiştir.
Geçmişte Maraş`ta, Çorum`da ve ülkenin çeşitli yerlerinde yaşanan katliamları tertip eden ve faillerini koruyan zihniyet aradan geçen 22 yıla rağmen bugün de varlığını sürdürmektedir. Gezi eylemleri sırasında polis kurşunuyla öldürüldüğü açıkça belli olan Ethem Sarısülük`ün katilini koruyanlar, Lice`de karakol yapımına karşı demokratik tepkisini gösterirken asker kurşunuyla öldürülen 18 yaşındaki Medeni Yıldırım`ın katilini koruyanlar, IŞİD çetelerine "yabancı savaşçı" diyerek övenler, onlara tırlar dolusu silah gönderenler, IŞİD çetelerinin sınırdan geçişine izin verenler, Kobani’de yaşanan katliamlar ile Sivas katliamını yaptıran ve katillerini koruyan zihniyet aynıdır.
AKP iktidarının, geçtiğimiz yıllarda Sivas`ta katliam anması yapmayı yasaklayacak kadar ileri gitmesi, katliamı açıkça sahiplendiğini göstermiştir. 22 yıl önce Sivas katliamı sanıklarının avukatlığını yaparak katliamı açıkça sahiplendiğini gösteren bazı şahısların, bugün iktidar partisi saflarında milletvekili, hatta bakan olarak görev yapıyor olması, başka bir söze gerek bırakmamaktadır.
Türkiye`de geçmişte halkları birbirine düşürerek katliamlara zemin hazırlayanlar, bugün hala ayrımcı, ırkçı-gerici politikalarını sürdürerek halkların kardeşliğini ve emekçilerin birliğini engellemek için ellerinden geleni yapmaktadır. RTE Gezi eylemleri sırasında halkın masum dini duygularını kullanarak "Camide içki içildi" şeklinde yalan beyanlarda bulunması, halkın demokratik başkaldırısının K.Maraş, Çorum, Sivas katliamı gibi kitlesel katliam kışkırtıcılığı ile bastırılmak istendiğini göstermektedir.
Toplumsal yaşamı hükümeti ve onun bir numaralı şiddet aracı polis şiddeti ile tehdit eden, doğrudan iktidar destekli tüm saldırı ve katliamlar, Anadolu`nun farklı renklerinin, kimliklerinin ve kültürlerinin barış içinde bir arada yaşama isteğini kırmayı asla başaramayacaktır.
İnsanlık, kendisine karşı işlenmiş suçları asla unutmamıştır ve unutmayacaktır. Eğitim Sen olarak, 2 Temmuz Sivas katliamının 22. yılı vesilesiyle yaşamını yitiren canlarımızı bir kez daha saygıyla anıyor, katliamı gerçekleştirenleri ve destekçilerini büyük bir öfke ile lanetliyoruz! 30.06.2015
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun İdareciler İçin Vermiş Olduğu Karar İçin Dilekçe Örneği
Dilekçe Örneğini İndirmek için tıklayınız
12 Haziran 2015 tarihi itibari ile 4 yılını dolduran Müdür Başyardımcısı ve Müdür Yardımcıları tercih yapmadan önce idareye verecekleri dilekçe örneği ekte sunulmuştur.
Dilekçe Örneğini İndirmek İçin Tıklayınız
Dahası...
6 Aydan Az Çalışan Milli Eğitim Müdürleri ve Şube Müdürlerinin Değerlendirmeleri Üzerine Görev Süresi Uzatılmayan Okul Müdürleri İçin Dilekçe Örneğini görmek için tıklayınız.
4 Yıllık Görev Süresi Dolmadan Görevden Alınan Müdür Yardımcıları İçin Dilekçe Örneğini görmek için tıklayınız.
Eğitimde Siyasi Kadrolaşma Durdurulmalı, Yüksek Yargı Kararları Derhal Uygulanmalıdır!
Türkiye’de siyasi iktidarlar yıllardır, eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik çıkarları doğrultusunda düzenlemek için çalışmış, bunun için başvurulan en etkili yöntem ise “siyasal kadrolaşma” olmuştur. Türkiye’yi 13 yıl tek başına yöneten AKP, bu konuda kendisinden önceki bütün hükümetlerin toplamını aşan bir çaba içinde olmuştur.
Daha önce alınmış yüksek yargı kararlarına rağmen Milli Eğitim Bakanlığı’nın bakanlık kadrolarını tamamen kendi siyasal ihtiyaçları doğrultusunda yapılan atamalarla doldurmak için yayınladığı Yönetici Atama Yönetmeliği sonrasında eğitimde tarihin en kapsamlı tasfiyesi ve ardından siyasal kadrolaşma hareketi başlatılmıştır. Yönetmeliğin yayınlanmasının ardından, başta Eğitim Sen üyeleri olmak üzere, 8 bine yakın eğitim yöneticisinin görevlerine haksız ve hukuksuz bir şekilde son verilmiş, yerlerine “adrese teslim” görevlendirmeler ile yandaş sendika üyeleri atanmıştır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Yönetici Atama Yönetmeliği'nin bazı hükümleri hakkında yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Bugüne kadar kendilerini kanunların üzerinde gören, attıkları her adımda mağduriyet yaratmaktan başka bir iş yapmayan AKP’nin ve MEB`in hukuk dışı tutumu bu karar ile bir kez daha kanıtlanmıştır. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararının gerekçesinde; eğitim yöneticileri değerlendirilirken objektif kıstas öngörülmemesi, takdir yetkisine mutlak ölçüde bir etki kazandırması, hiçbir değerlendirme kriterine yer vermeyerek hukuka uygunluk denetiminin etkinliğini daraltması, kariyer ve liyakat ilkelerinin gözetilmemesi, ayrıca adayların görevlendirmelerden haberdar olmasını sağlayacak duyuruya yer vermeyerek, geniş katılımı ve fırsat eşitliğini ortadan kaldırması nedeniyle hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilmiştir.
Daha önce sendikamız Eğitim Sen’in açtığı dava ile mülakatla belirlenen ve “en az altı ay çalışmış olma” şartını taşımayan 1709 şube müdürü ve milli eğitim müdürlerinin vermiş olduğu tamamen taraflı puanlarla yapılan değerlendirmeler sonucunda okul müdürleri görevden alınmış, MEB, Ankara Bölge İdare Mahkemesinin verdiği kararı uygulamayarak yargıya resmen meydan okumuştur. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun son kararı ile birlikte değerlendirildiğinde, bu şekilde görevden alınan okul müdürleri, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın görevine dönmeli, yargı kararını yerine getirmeyen bakanlık yetkilileri “görevi kötüye kullanma” suçu ile yargılanmalıdır.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun MEB’in eğitim kurumları ve yandaş olmayan eğitim yöneticileri üzerindeki baskılarını daha da arttıran ve okullarımızı tamamen siyasal kadrolar tarafından yönetilmesiyle oluşacak olumsuzluklara geçit vermemiş olması, eğitimde tarihin en kapsamlı tasfiyesi ve siyasal kadrolaşma hareketinin bu şekilde kesin bir yargı kararıyla durdurulmuş olması önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığı söz konusu kararın gereğini yapmalı, hiçbir haksız uygulamaya zemin oluşturmamalıdır.
Eğitim Sen olarak, eğitimde 4+4+4 dayatmasının önemli parçalarından birisi olan söz konusu yönetmeliğe karşı, eğitim yöneticilerinin seçimle belirlenmesi konusundaki ısrarımızı sürdürüyoruz. Eğitimin bütün kademelerinde yöneticiler belirlenirken, hiç kimse kimlik, mezhep, inanç ya da sendika farklılığı nedeniyle fiilen cezalandırılmamalı, değerlendirme ölçütleri tamamen objektif ve bilimsel kriterlere dayanarak belirlenmeli, eğitim yöneticilerinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi sürecinde siyasi referanslar değil, liyakat ilkesi temel alınmalıdır.
Eğitim Sen olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na önerimiz mevcut yönetmeliğin derhal geri çekilmesidir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun kararı ile MEB Yönetici Atama Yönetmeliği’nin bazı maddeleri yürürlükten kalkmış olacağı için, okulunda 4 yılı dolduran müdür başyardımcıları ve müdür yardımcıları, yeni düzenleme yapılana kadar görevlerinde kalmalıdır.
Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde hiçbir baskı ve yönlendirmeye izin verilmemelidir. Her okulun kendi yöneticisini, o okuldaki eğitim bileşenlerinin katılacağı demokratik seçimlerle yine kendisinin seçmesi sağlanmalıdır. Yöneticilerin seçimle belirlenmesi uygulaması hayata geçirilmediği sürece, siyasi kadrolaşma uygulamalarının son bulması mümkün değildir. 18.06.2015
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
Adana’nın Yumurtalık İlçesi’nde 14 yaşındaki S.G.’nin 30 kişinin tecavüzüne uğradığı ortaya çıkmasının ardından diyen Adana Kadım Platformu Yumurtalık Belediye binası önünde kadına yönelik suçlarda uygulanan cezasızlık ve iyi hal indirimi politikalarının tecavüzleri arttırdığına dikkat çekmek için basın açıklaması gerçekleştirdi. “Devlet tecavüzcüyü koruma”, “İndirim değil ağır ceza istiyoruz” dövizlerinin taşındığı eyleme çevreden vatandaşlar da ilgi gösterdi. Basın açıklamasına S.G.’nin akrabaları ve ailesi de katıldı.
CEZASIZLIK TECAVÜZCÜLERE GÜÇ VERDİ
Platform adına basın açıklamasını okuyan Eğitim Sen Şube yöneticisi Şükran Kablan, kamuoyunda öne çıkan N.Ç. davası, Fethiye davası, Hüseyin Üzmez davası gibi pek çok olayda zanlılara iyi hal indirimlerinin uygulanmasının, “rızası vardır” denilerek ceza verilmemesinin, davaların üstünün kapatılmasının S.G.’ye tecavüz edenlere güç verdiğini dile getirdi.
KADININ BEYANI ESAS ALINMALI
Hayatın olağan akışı içerisinde tecavüzcünün bu suçu tanıklar önünde işleyemeyeceğini vurgulayan Kablan, “Tacizde ve tecavüzde kadının beyanı esastır” dedi. Kadınların her seferinde aynı travmayı yaşamasına rağmen yaşananları savcılara, hakimlere anlatabilmesinin, tecavüzcüsü ile tekrar karşılaşmayı göze alabilmesinin bu suçın işlendiğine dair en önemli delil olduğunu ifade eden Kablan, “Bu yüzden yasalardaki düzenlemeleri, ceza kanunlarında suç olduğu belirtilen cinsel taciz ve tecavüz suçlarının adil düzenlemeler olması bekleniyorsa yargı makamlarının gerçeği ortaya çıkarmak için öncelikle kadının beyanını esas alması şarttır” dedi. Önceki vakalarda olduğu gibi ilçede yaşanan olayda da tevüzcülerin cezasız kalmasından endişe duyduklarını kaydeden Kablan, S.G.’nin beyanının esas alınarak tecavüzcüler en ağır cezayı alana kadar S.G.’nin yanında ve davanın takipçisi olacaklarını söyledi. (Adana/EVRENSEL)