İlksan ve Örgütlenme Çalışmalarımız Devam Ediyor!
Çetin Topçuoğlu İlkokulundan Rana GEDİKOĞLU emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettiğini ve bu mücadelenin içinde yer almak istediğini belirterek sendikamıza üye olmuştur.
Demokratik, Bakanlık Vesayetinin olmadığı Bir İlksan İçin,
9 Nisan’da Sandıktayız
İlkokul öğretmenlerinin sağlık ve sosyal gereksinimlerini karşılamak ve yardımlaşma amacı ile kurulmuş olan İLKSAN’ın bugün ne duruma geldiği, daha doğrusu getirildiğini biliyoruz.
2014 verilerine göre 265187 üyesi olan İLKSAN “Verdimse Ben Verdim…” anlayışının devamı olarak uzunca bir süredir ticari faaliyetlere girişmiş ve bu etkinliklerin neredeyse tamamından zarar etmiş ya da ettirilmiştir.
İLKSAN’ın mali yapısının her geçen yıl daha da kötüye giderken, ticari yatırımlarla sürekli zarar ettiriliyor. Bu şekilde devam etmesi halinde sandığın ileride emeklilik ikramiyelerini ödeyemez hale gelmesi kaçınılmazdır. Nitekim bu gün üye olan elli bin kişinin emekli olması durumunda İLKSAN bunu ödeyemez durumdadır.
İLKSAN’da yönetim kurulu üyeleri öğretmenlik veya bürokrat maaşları dışında brüt asgari ücretin beş katı ile yedi katına varan maaş, buna ek olarak huzur hakkı ve harcırah alıyorlar.
İLKSAN’da yıllardır hep aynı zihniyet yönetimde olduğundan, zaman zaman vitrin değişse de zihniyet değişmemektedir. Bunun için öncelikle İLKSAN’ın kuruluş amacına yönelik olarak yönetecek insanlara ve zihniyete ihtiyaç vardır.
İLKSAN’da en büyük sorun zorunlu üyelik ve MEB vesayetidir. Zorunlu üyelik, vesayet ve demokrasinin taban tabana zıt kavramlar olduğu göz önüne alındığında, ortada büyük bir çelişkinin olduğu açıktır.
Üyelerinin yüzde 56’ sı kadın olmasına rağmen halen İLKSAN yönetiminde bir tane bile kadının bulunmaması da bir başka çelişkidir.
İLKSAN’da demokratik, temsilde adaletin sağlandığı bir anastatü oluşturulmalı; tüm anti demokratik ve vesayetçi hükümler kaldırılmalıdır. İLKSAN’ ın geleceğine başka hiç kimse değil, sadece üyeleri karar vermelidir.
Yıllardır adı yolsuzluklarla anılsa da 1943 yılından bu yana, eğitim emekçilerinin değerleriyle oluşan İLKSAN’daki olumsuzlukları ancak üyelerin müdahalesi durdurabilir. Bunun için;
¨ Zorunlu üyelik kalkmalı, üyelikte gönüllülük esas olmalıdır.
¨ İLKSAN’ın tüm faaliyetleri şeffaf olmalıdır.
¨ Üyelerin yararlanamadığı işletmecilik anlayışından vazgeçilmelidir.
¨ Üyelikten ayrılmak isteyenler herhangi bir hak kaybına uğramamalı, kesintileri yasal faiziyle bir defada ödenmelidir.
Bizler;
¨ Ana statüsünün demokratik, şeffaf ve katılımcı bir yapıya kavuştuğu(Halen 7 yönetim kurulu üyesinin 4’ünü bakanlık belirliyor),
¨ Kuruluş amacı doğrultusunda üyelerine hizmet veren ve siyasi kadroların ortağı olmayan,
¨ Temsilde adaletin sağlandığı, demokratik yollarla seçilen yöneticiler tarafından yönetilen(10 üye de 1, 499 üye de 1 temsilci seçiyor.),
¨ Her üyenin kendini ifade etme olanağı bulduğu, katılımcı ve şeffaf bir yapıya sahip olan,
¨ Kadınların yönetimlerde eşit temsilinin sağlandığı,
¨ Bakanlığın İLKSAN üzerindeki vesayetinin tamamen kalktığı,
¨ Kendi üyeleri öncelikli olmak üzere her türlü denetime açık olan,
¨ Alınan kararlarda üyelerin iradesinin hâkim olduğu, kararların genel kurullar tarafından alındığı,
¨ Yönetimin maaş saltanatına ve işletmeci anlayışa son verildiği,
¨ İLKSAN üyelerinden kesilen her kuruşun hesabının sorulduğu bir İLKSAN için;
ADAYLARIMIZ
Grev Sendikal Haktır!
MEB Maarif Müfettişlerine Soruşturma ve Ceza Verme Talimatı Mı Verdi?
10 Ekim ‘emek, barış, demokrasi mitingi’ esnasında hainlerin, alçakların, beşer saniye arayla patlattıkları bombalarla 101 kardeşimizi, arkadaşımızı, yoldaşımızı aldılar aramızdan. Bu vahim katliamdan sonra; devlet Ulusal Yas ilan etmiş. Konfederasyonumuz KESK ise iki günlük grev kararı almıştı. Bizler yedi coğrafi bölgede yoldaşlarımızın parçalanmış bedenlerini toprağa verirken Ulusal Yas ilan eden devletimizin tüm kurum ve kuruluşlarının yetkilileri ise bu etkinliklere katılanları tespit etmek, yargılamak ve itibarsızlaştırmak için görevlendirildiklerini gördük.
10 Ekim 2015 tarihinden buyana KESK ve Eğitim Sen olarak ilimizde; barış şehitlerini anma etkinlikler ile ilgili ve üyelerimizin ekonomik demokratik talepleri ile ilgili yaptığımız her basın açıklaması esnasında kolluk kuvvetlerin direnciyle karşılaştığımız gibi adli ve idari soruşturmalarla geri çekilmemiz için devletin tüm zor aygıtlarını pervasızca kullanmanızdan korkmuyoruz, korkmayacağız.
Kolluk kuvvetlerine bir kez daha hatırlatmak isteriz. Lütfen referansınız yasalar ve yönetmelikler olmalıdır. Sizler AKP’nin değil devletin kolluk kuvvetlerisiniz. Göreviniz demokratik haklarımızı engellemek değil, güvenliğimizi sağlamaktır.
Dün İnönü Parkından yaptığımız “Çocuk İstismarına Hayır” konulu basın açıklamasının bitiminde grubun dağılmasıyla birlikte; kolluk kuvvetlerinin yöneticilerimizle birlikte olan üyelerimizin kimliklerine ısrarla bakılmak istenmesi, üyemiz Münir Korkmaz’ın ise eylem etkinliklerimize katıldığı gerekçesiyle ifadeye çağrılmış olmasının altında yatan gerçeğin bizleri sindirmek olduğunu biliyoruz. Emniyet Müdürlüğünün bu antidemokratik tutumdan vazgeçmesini talep ediyoruz.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), bugüne kadar özellikle temel hak ve özgürlükler konusunda, en temel sendikal hakların kullanılması ile ilgili olarak çok sayıda hukuk dışı girişimde bulunmuş, hukukun en temel ilkelerini ayaklar altına alan kararlara imza atmıştır. MEB’in yasakçı ve hukuk dışı karar ve cezaları mahkemelerden, yüksek yargıdan birer birer dönmesine karşın, bakanlık Eğitim Sen’e yönelik baskıcı ve ayrımcı uygulamalarına ısrarla devam etmekte, Eğitim Sen üyelerini korkutmak ve yıldırmak için olmadık yol ve yöntemler kullanarak açıkça suç teşkil eden tutumlar içine girmektedir.
Mart ayının başında MEB Müsteşarı ve MEB Rehberlik ve Denetim Başkanı ile birlikte Maarif Müfettişleri Başkanları ile rehberlik, denetim, inceleme ve soruşturma konularında değerlendirme toplantısı yapılmıştır. Sendikamıza gelen duyumlara göre bu toplantıda müfettişlere Eğitim Sen üyelerine yönelik olarak başlatılan soruşturmalarda mutlaka ceza verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. MEB Rehberlik ve Denetim Başkanlığı’nın bütün okullara gönderdiği ve sendikal eylemlere katılan sendika üyelerinin isimlerinin istendiği, hatta bu şekilde fişlendiği bir ortamda bu iddiaların ortaya çıkmış olması bize göre kesinlikle şaşırtıcı değildir.
Devlet kurumları bütün kararlarını alırken ve uygularken hukuk ilkelerine bağlı olmak ve herhangi bir konuda soruşturma yürütürken tarafsız davranmak zorundadır. Ancak Türkiye’de yaşananlar, idarenin kararları ile hukukun nasıl katledildiğini, temel sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasını bile “suç” kapsamına almak ve bunun üzerinden siyasi talimatlarla cezalar verilmesinin sağlanmaya çalışıldığını göstermektedir.
KESK tarafından alınan kararlar gereği değişik tarihlerde gerçekleştirilen uyarı grevleri ve iş bırakma kararlarına uyarak işe gitmeyen sendika üyelerine verilen disiplin cezalarının tamamı iptal edilmiştir. En son 28-29 Mart 2012 tarihinde gerçekleştirilen iki günlük iş bırakma eylemine katılanlar hakkında verilen disiplin cezalarının da yargı tarafından iptal edildiğini hatırlatmak yerinde olacaktır.
Üyesi olunan sendikanın aldığı karara uyarak yapılan iş bırakma eyleminin temel hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve yasalar, genelgeler, yargı kararları ile güvence altına alındığı açıktır. Bu nedenle sendikasının kararına uyan sendika üyelerine ceza verilemeyeceğini bile bile MEB’in müfettişler üzerinden soruşturma başlatması, bazı illerde müfettişlere “mutlaka ceza verin” talimatı vererek suç işlemesi kabul edilemez.
Eğitim Sen olarak hukuka en çok uyması gereken MEB’i bir kez daha uyarıyoruz. MEB, sendikamızın üyelerine yönelik her türlü yasa dışı tutum ve talimatlara derhal son vermeli, ne kadar rahatsız olsalar da hukukun temel ilkelerine, sendikal hak ve özgürlüklere saygılı olmayı öğrenmelidir.25.03.2016
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
Adana’da Eğitim Sen’in çağrısı ile çocuklara yönelik cinsel istismara hayır demek için yapılan basın açıklamasının ardından Güvenlik Şube polisleri tarafından bir eğitim emekçisine GBT taraması yapıldı.
Basın açıklamasına katılanlara GBT taraması yapılmasına tepki gösteren Eğitim Sen Şube Hukuk Sekreteri Mehmet Akarsubaşı, “Çocuk istismarının önlenmesine yönelik bir basın açıklamasına bile tahammül edemiyorlar” dedi.
'YANINIZDAKİNİ TANIMIYORUZ KİMLİK SORMAK ZORUNDAYIZ'
Basın açıklamasının ardından açıklamanın yapıldığı İnönü Parkı’ndan 200 metre uzaklaştıktan sonra arkalarından gelen Güvenlik Şube’den tanıdıkları polislerin kendisine “Sizi tanıyoruz ama yanınızdaki arkadaşı tanımıyoruz. Kimliğine bakmamız lazım” dediğini aktaran Akarsubaşı, “Neden bakmanız lazım?” diye sorduklarında “bu durumdan biz de rahatsızız ama bize emir verildi. Sormamız lazım” cevabını aldıklarını anlattı.
Adana’da yoğun olarak açılan Cumhurbaşkanı’na hakaret” davaları ile basın açıklamalarına katılımı önlemeye çalışan emniyet ve AKP hükümetinin bu akşam kalabalık geçen basın açıklamasının ardından basın açıklamasına gelenleri engellemek için bu uygulamaya başvurduklarını söyledi.
Yakın zamanda buna benzer uygulamaların başka Eğitim Sen üyelerine de yapıldığını aktaran Akarsubaşı, “Bu, basın açıklamasına katılmayın siz suçlusunuz demek istiyorlar” dedi. Bunun polis devleti olmaya giden adımlardan bir tanesi olduğunu dile getiren Akarsubaşı, bu kimlik sormalar AKP’nin halkı baskı altına alma politikalarının sonucudur. Biz AKP hükümetini uyarıyoruz. Biz bu baskılara boyun eğmeyeceğiz” dedi. (Adana/EVRENSEL)
Değerli basın ve Kamuoyuna
Brüksel’de 22 Mart’ta gerçekleştirilen saldırıları kınıyor ve lanetliyoruz. Bizleri insanlığın ortak evrensel değerlerine karşı saldırılarla, gerçekleştirdikleri katliamlarla susturacaklarını, korkutacaklarını ve mücadelemizden döndüreceklerini zannedenler amaçlarına asla ulaşamayacak, barbarlık yenilecek ve kazanan dünya halklarının birleşik eşitlik, özgürlük, demokrasi ve barış mücadelesi olacaktır.
Eğitim Sen olarak, Brüksel’de yaşanan saldırılar nedeniyle Belçika ve Avrupa halklarına başsağlığı diliyor, acılarını yürekten paylaştığımızın bilinmesini istiyoruz.
Tecavüz Meşrulaştırılmasın, Çocuk İstismarının Üstü Örtülmesin!
Karaman’da Ensar Vakfı, Karaman Anadolu İmam Hatip, İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’ne (KAİMDER) yakın kişilerin kiraladığı evlerde kalan 9 ve 10 yaşlarındaki 45 erkek öğrencinin, etüt öğretmeni M.B. tarafından cinsel istismara maruz kaldığı haberlerine hemen hemen her gün bir yenisi ekleniyor.
Eğitim Sen olarak, Anayasa ve Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere taraf olduğu insan hakları sözleşmelerinin ortak koruma alanı içinde yer alan, demokratik toplumların temel değerlerinden biri olan yaşam hakkının korunması bir yana ihlalinin sıradanlaştığı günlere bir kere daha dikkat çekmek istiyoruz.
Türkiye’de ne yazık ki kamu denetiminden uzak dini vakıflar ve kuruluşlar aracılığı ile eğitim adı altında yapılan faaliyetlerin sonuçları can yakmaktadır. Diyarbakır’da kaçak Kuran Kursunda çıkan ve 6 çocuğun yaşamına mal olan yangından sonra Karaman, Aydın ve Osmaniye’de yaşanan cinsel istismar vakaları, gönüllülük adı altında dini eğitim veren kurum ve kuruluşlarla ilgili kamu denetimine ne kadar ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
Çocuk istismarı ve ihmalinin toplumumuzda ne denli ciddi ve bir o kadar da örtük kalmış bir olgu olduğunu, istismarı önlemeye, ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaları yaşama geçirmenin ne denli yaşamsal olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Türkiye’de çocuk haklarından bahsetmek bile başlı başına sıkıntılı bir konu haline gelmişken, ülkemizde çocuk haklarını merkezine almayan politikalar üretilmektedir. Özellikle son yıllarda artan çatışmalar, bu çatışmalarda öldürülen çocuklar, başta yaşam hakkı olmak üzere çocukların çocuk olmalarından kaynaklı sahip oldukları tüm hakların ihlal edildiğini göstermektedir. Ülkemizde yargı kararları ve uygulamaları cinsel istismara uğrayan çocuklara ne yazık ki istismarcılar kadar zarar vermektedir. Açığa çıkan bir çok olay örtbas edilmekte cinsel istismar suçu işleyen sanıklar adeta yargı kararları ile korunmakta ve ödüllendirilmektedir. Yetmezmiş gibi Diyanet, verdiği fetvalarla çocuk istismarı konusunda erkek egemen düzenin çürümüşlüğünü ortaya koymayı görev edinmiş haldedir.
Çocuk yaşta evlendirme sayısının hızla artması kaygı verici iken AKP hükümeti izlediği politikalar ile çocuk istismarı, pedofili ve ensestin yaygınlaştırmasına hizmet etmektedir. Çocuğa yönelik cinsel sömürü alanında çalışan Çocuk Fuhuşu, Çocuk Pornografisi ve Cinsel Amaçlı Çocuk Ticaretine Son (ECPAT) kuruluşunun geçtiğimiz günlerde yayınladığı rapor bunun en açık göstergesidir.
Son olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu, Ensar Vakfı ve tacizci öğretmeni ‘Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz.’ sözleriyle tecavüzü suç saymadıklarını itiraf etti. Hükümet bütün kurumları ve yandaş medya aracılılığı ile canhıraş bir şekilde Ensar Vakfı ve tecavüzcü öğretmeni aklama telaşına düşerek, neredeyse cinsel istismara uğramış çocukları suçlayacak bir pozisyon almıştır. Ancak çürümüş sistemlerinin kokusunu örtbas edemeyeceklerdir.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası olarak bizler; bu ve benzeri vakaların bir daha yaşanmaması için kalıcı çözümlerin bir an evvel hayata geçirilmesini, hukukun tecavüzcüleri korumak yerine adaleti tesis etmesini ve Ensar Vakfı başta olmak üzere denetimden uzak olan dini vakıf ve cemaat evlerin kapatılmasını talep ediyoruz. ” Bir kereden bir şey olmaz” anlayışı içerisinde olan Aile ve Sosyal Politikalar bakanını istifaya davet ediyoruz. Mahkemelerin çocukları ilgilendiren cinsel sömürü davalarında kararlarını verirken Türkiye’nin kabul ettiği sözleşmeleri hayata geçirmelerinin bir uluslararası ve insani yükümlülük olduğunu hatırlatıyor, çocuk istismarı ile ilgili davaların takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyoruz.24.03.2016
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
Sözün Bittiği Noktadayız! Artık Yeter!
Bugün 10.58’de İstanbul İstiklal Caddesi’nde yaşanan patlama sonucu ilk belirlemelere göre 5 insanımız hayatını kaybetmiş, 7’si ağır 36 kişi yaralanmıştır. Başta patlamada hayatını kaybedenlerin aileleri olmak üzere tüm halkımıza başsağlığı ve yaralılara acil şifalar diliyor, bu büyük acıyı paylaşıyor, insanlık suçu saldırıyı lanetliyoruz...
11 Mayıs 2013 Reyhanlı, 5 Haziran 2015 Diyarbakır, 20 Temmuz 2015 Suruç, 10 Ekim 2015 Ankara, 12 Ocak 2016 Sultanahmet/İstanbul, 17 Şubat 2016 Ankara, 13 Mart 2016 Ankara katliamlarının ardından İstanbul İstiklal Caddesi’nde yaşanan bu patlama, savaş, kan, nefret ve kinden beslenenlerin alçakça saldırılarının bedelinin masum insanlara ödetildiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Türkiye’de artık her vatandaş nerede, ne zaman bir kör kurşunun, bir canlı bombanın hedefi haline geleceğinin tedirginliği ile yaşamaktadır. Buna rağmen hem içeride hem dışarıda savaş ve şiddet politikalarında ısrar eden, Başkanlık rejimi dışında herhangi bir derdi ve çalışması olmayan siyasi iktidar, barış ve kardeşlik talep edenleri, aydınları, akademisyenleri, gazetecileri, siyasileri, toplumun muhalif bütün kesimlerini hedef almakta, yaşanan katliamların üstünü örtemeye çalışmaktadır.
KESK olarak savaş ve şiddet politikalarına karşı, toplumun tüm kesimlerine güven verecek, toplumsal barışı sağlayacak ve ülkemizi uçurumun kenarından çekip alacak adımlar hızla atılması talebiyle tüm yurttaşlarımızı ülkemizin savaş ve şiddet ortamına itilmesine karşı çıkmaya, ayrım gözetmeksizin tek bir insanımızın bile katliamlara-saldırılara artık kurban verilememesi için barış, demokrasi ve insan hakları mücadelesini yükseltmeye çağırıyor, bir kez daha yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı ve sabır, yaralılara acil şifalar diliyor, insanlık suçu saldırıyı lanetliyoruz…
NEFES ALMAK İSTİYORUZ…
Biz okul öncesi öğretmenleri; haftada en az 30 saat derse giriyor, teneffüse çıkamıyor ve nöbet ücreti almıyoruz. Fiziki altyapısı yetersiz sınıflarda yardımcı personel olmadan zor koşullarda eğitim öğretim faaliyetini yapmaya çalışıyoruz.
Bu nedenle aşağıda imzası bulunan bizler;
- Teneffüs hakkımızın tanınmasını,
- Nöbet ücreti verilmesini,
- Her okul öncesi sınıfına kadrolu yardımcı personel istihdam edilmesini,
- Okul öncesi eğitim kurumlarındaki fiziki koşulların iyileştirilmesi ve her kuruma yeterli büyüklükte ve donanımda oyun bahçesi açılmasını talep ediyoruz.
imza metnini indirmek için tıklayınız
Toplanan İmzaların 13 Nisan 2016 Tarihine Kadar Şube Ulaştırmanız Önemlidir.
Eğitim Sen Fotoğraf Kulübünün bu akşam değerli bir misafiri vardı.. Keyifli sunumu için değerli Yusuf Öcel hocamıza teşekkür ediyoruz.
Çocuk İstismarına Karşı Etkin Mücadele Yürütülmelidir!
Konya Karaman’da Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip ve İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği’ne (KAİMDER) yakın kişilerin kiraladığı evlerde kalan 9 ve 10 yaşlarındaki 45 öğrencinin, öğretmenleri tarafından cinsel istismara maruz kaldığı iddiasının üzerinden çok geçmeden bir yeni iddia da Aydın’ın Nazilli ilçesinden geldi.
Türkiye’de ne yazık ki kamu denetiminden uzak vakıflar ve kimi kuruluşlar aracılığı ile eğitim adı altında yapılan faaliyetlerin sonuçları can yakmaktadır. Diyarbakır’da bu biçimde faaliyet yürüten bir yerde çıkan ve 6 çocuğun yaşamına mal olan yangından sonra Karaman ve Aydın’da yaşananlar, bu tür kurum ve kuruluşlarla ilgili kamu denetimine ne kadar ihtiyaç olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de çocuk haklarından bahsetmek bile başlı başına sıkıntılı bir konu haline gelmişken, ülkemizde çocuk haklarını merkezine almayan politikalar üretilmektedir. Özellikle son yıllarda artan çatışmalar, devlet eliyle öldürülen çocuklar, başta yaşam hakkı olmak üzere çocukların çocuk olmalarından kaynaklı sahip oldukları tüm hakların ihlal edildiğini göstermektedir. Ülkemizde yargı kararları ve uygulamaları cinsel istismara uğrayan çocuklara ne yazık ki istismarcılar kadar zarar vermektedir. Cinsel istismar suçu işleyen sanıklar adeta yargı kararları ile kurtarılmaya çalışılmaktadır. Yetmezmiş gibi Diyanet, verdiği fetvalarla çocuk istismarı konusunda erkek egemen düzenin çürümüşlüğünü ortaya koymayı görev edinmiş haldedir.
Çocuk yaşta evlendirme sayısının hızla artması kaygı verici iken AKP hükümetinin izlediği politikalar çocuk istismarı, pedofili ve ensest ile ilgili son derece yetersizdir. Çocuğa yönelik cinsel sömürü alanında çalışan Çocuk Fuhuşu, Çocuk Pornografisi ve Cinsel Amaçlı Çocuk Ticaretine Son (ECPAT) kuruluşunun geçtiğimiz günlerde yayınladığı rapor bunun en açık göstergesidir.
ECPAT’ın Türkiye raporu, Türkiye’nin çocuklara yönelik cinsel sömürü karnesinin içler acısı olduğunu ortaya koydu: Türkiye çocuğun cinsel istismarında hem kaynak hem transit ülke konumunda… 2014 Küresel Kölelik İndeksi’ne göre ise Avrupa’da ‘modern köleliğin’ yani cinsel sömürü ve erken yaşta evliliğin en fazla olduğu ülkenin yine Türkiye olduğu gerçeği açığa çıktı. Ne yazık ki ülkemizde kaç çocuğun cinsel istismara maruz kaldığına dair net veriler yok. Yine Çocuk İzlem Merkezleri sayısal olarak yeterli olmadığı gibi bu merkezlere erişim hakkında da insanlar yeterli bilgiye sahip değil Çocuk istismarının boyutlarının açığa çıkarılması, sürece müdahale açısında son derece önemli. Bu yüzden bu konuda verilerin toplanması gerekiyor. Yine çocukların yaşadıkları saldırının engellenmesi kadar müdahale biçiminin çocuğa aynı travmayı tekrar tekrar yaşatmaması önemlidir. Bu açıdan son derece hayati, etkin ve doğru müdahalelerin yapılmaması Kayseri’de olduğu gibi çocukların intihara sürüklenmesine neden olabilecek vahim sonuçlar içeriyor.
Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak çocuk istismarı ve çocuğa yönelik cinsel saldırganlık konusunu çocukları birey olarak görmeyen; onları kendi mülkleri olarak değerlendiren erkek egemen zihniyetin bir yansıması olarak ele alıyoruz. Soruna etkin müdahale için başta eğitimciler olmak üzere farkındalık eğitimlerinin verilmesi gerekiyor. Çocukların en yakınlarındaki kişilerce istismar edildikleri göz önüne alındığında, çocukların kendilerini korumalarını sağlayacak eğitimlerin verilmesi, rehberlik programlarının buna göre düzenlenmesi ve ailelerin bu konuda eğitilmeleri gerekiyor. Yine üniversitelerin eğitim fakültelerinde çocuk istismarı konusunun toplumsal cinsiyet dersi ile birlikte verilmesi, istismarın fark edilmesi ve önlenmesine yönelik eğitimcilerin donanımlı olmalarını sağlayacaktır.
Mahkemelerin çocukları ilgilendiren cinsel sömürü davalarında kararlarını verirken Türkiye’nin kabul ettiği sözleşmeleri hayata geçirmelerinin bir uluslararası ve insani yükümlülük olduğunu hatırlatır, çocuk istismarı ile ilgili davaların takipçisi olacağımızın bilinmesini isteriz.
Türkiye’de öğretmen yetiştirme alanında önemli ve kalıcı bir yeri olan öğretmen okullarının kuruluşunun 168. yılı kutlanıyor. Türkiye’de eğitimin bütün alanlarında yaşanan “dinselleşme” ve “ticarileşme” merkezli dönüşüm, 12 Eylül ile başlayan, AKP iktidarı ile artarak sürdürülen çelişkilerin daha da derinleştiğini, eğitim sisteminin yapısından öğretmen yetiştirme politikalarına kadar her alanda çözüm bekleyen sorunların yaşandığı bir dönemde öğretmen okullarının kuruluşunu ve felsefesini yeniden hatırlamak ve hatırlatmak gerekmektedir.
1838 yılında, II. Mahmut döneminde çocukların “rüşt” (erginlik) yaşına kadar okuyabilmeleri için ortaokul düzeyinde rüştiyeler açılmış, çocuklar ergenlik yaşına kadar bu okullarda öğrenim görmüşlerdir. 16 Mart 1848 tarihinde rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere üç yıl süreli Darül Muallimin-i Rüşdi adını taşıyan okullar kurulmuştur. Bu tarih, öğretmen okullarının ilk kuruluş tarihi olarak kabul edilmekte ve bugüne kadar her yıl 16 Mart tarihi öğretmen okullarının kuruluş yıldönümü olarak kutlanmaktadır.
1973 yılında yürürlüğe giren 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu öğretmenlerin yükseköğrenim görmeleri zorunluluğunu getirilmiştir. İlkokullara sınıf öğretmeni yetiştirilmesi için 1974-1975 öğretim yılından itibaren İlköğretmen Okulları’nın bir kısmında iki yıllık eğitim enstitüleri açılmıştır. 1982 yılında yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile iki yıllık eğitim enstitüleri eğitim yüksekokuluna dönüştürülerek eğitim fakültelerine bağlanmıştır.
Eğitim yüksekokullarının süresi 1989-1990 öğretim yılından itibaren dört yıla çıkarılmış ve eğitim yüksekokullarının bazıları eğitim fakülteleriyle birleştirilerek bu kurumlar “Sınıf Öğretmenliği Bölümü”ne dönüştürülmüştür. Günümüzde öğretmen yetiştirme konusundaki yetersizlikler, her geçen gün artan sorunlar, geçmişte öğretmen yetiştirme konusunda uygulanmış başarılı modelleri anımsamaya, zaman zaman o modellere özlem duyulmasına neden olduğundan, öğretmen okullarının kuruluş yıl dönümü her yıl hatırlanmakta ve düzenli olarak kutlanmaktadır.
Medreselere alternatif olarak kurulan rüştiye mekteplerine Batılı anlamda öğretmen yetiştirmek için açılan Darülmuallimin’in, aradan 168 yıl geçmiş olmasına karşın, öğretmen okullarının Türkiye eğitim sistemi içindeki yerinin doldurulabilmesi mümkün olmamıştır. AKP hükümeti döneminde artan eğitimde ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme adımları, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim anlayışı ile temelden çelişen politika ve uygulamalar, siyasi iktidarın Osmanlı sevdası ile yeniden “sıbyan mektepleri” ve “medrese eğitimi”ne dönmenin hesaplarını yaptığını göstermektedir.
Öğretmenlik mesleğinin ülkemizde uzun yıllar cazip ve saygı duyulan bir meslek olarak kabul edilmesinde 168 yıl önce kurulan öğretmen okullarının ve bu okullardaki eğitim felsefesinin payı büyüktür. Eğitime, çocuklarımıza çok daha fazla önem vermek gerektiğinin sürekli vurgulandığı son 14 yıl içinde, öğretmenlik mesleği ve onuru tarihte hiç olmadığı kadar ayaklar altına alınmış, eğitim emekçilerinin emeği değersizleştirilmiş, eğitimciler her fırsatta aşağılanmış ve şiddete maruz bırakılmıştır.
Türkiye’de öğretmenlik mesleğinin tarihte hiç olmadığı kadar yoğun bir değersizleşme ve itibarsızlaşma yaşadığı açıktır. Son yıllarda eğitim emekçileri görevleri dışında işler yapmaya zorlanmakta, okullarda esnek, kuralsız ve angarya çalışma uygulamaları giderek artmaktadır. Öğretmenlik mesleğinin değersizleşmesinin yanı sıra, acil ihtiyaç olmasına rağmen 300 bini aşkın işsiz öğretmenin varlığı, ülkemizde öğretmene verilen değeri görmek açısından düşündürücüdür.
Eğitim sisteminin, Öğretmen Okulları deneyiminin yarattığı değerler sayesinde yaşanan sorunlara rağmen bugünlere kadar gelebilmesi bile başlı başına bir başarı olarak görülmelidir. Türkiye’de eğitim, her açıdan sermayenin ve temsilcisi olan siyasi iktidarın siyasal-ideolojik kuşatması altındadır. Eğitim Sen, başta eğitim sistemi olmak üzere tüm toplumsal yaşamı kuşatan ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmek isteyenlere karşı yürüttüğü mücadelesinden asla vazgeçmeyecektir.
Türkiye’de eğitimin ve öğretmen yetiştirme sisteminin yaratılmasında ve sürdürülmesinde önemli yeri olan Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri gibi deneyimlerin yarattığı değerleri yaşatmak, yaşadığımız tüm olumsuzluklara, baskı ve tehditlere rağmen “Nitelikli Eğitim İçin, Nitelikli Öğretmen” anlayışını hayata geçirmek, Eğitim Sen’in ve yüz binlerce eğitim ve bilim emekçisinin boynunun borcudur.
Dahası...
Ahmet Sapmaz Ortaokulunda Mahmut YALÇINKAYA ve Ahmet Sabancı Anaokulunda Dicle Yılmaz MANSURGÜLER emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettikleri ve bu mücadelenin içinde yer almak istediklerini belirterek sendikamıza üye olmuşlardır.
Ahmet Sapmaz Ortaokulunda Mahmut YALÇINKAYA ve Ahmet Sabancı Anaokulunda Dicle Yılmaz MANSURGÜLER emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettikleri ve bu mücadelenin içinde yer almak istediklerini belirterek sendikamıza üye olmuşlardır.
Ankara'da yapılan bombalı saldırıyı kınamak isteyen Adana emek ve demokrasi güçlerinin protesto eylemine polis saldırdı.
13 Mart 2016 tarihinde Ankara’da gerçekleşen, aralarında üyelerimizin yakınlarının da olduğu en az 37 insanımızın yaşamını yitirmesine, onlarcasının yaralanmasına neden olan saldırıyı lanetliyor, kınıyoruz. Sivil halka yönelik saldırıların insanlığa karşı suç olduğunu bir kez daha hatırlatıyor, yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı ve sabır, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
5 Haziran 2015 Diyarbakır,
20 Temmuz 2015 Suruç,
10 Ekim 2015 Ankara,
12 Ocak 2016 Sultanahmet/İstanbul,
17 Şubat 2016 Ankara,
13 Mart 2016 Ankara…
Her katliamdan sonra Hükümetten aynı açıklamalar, dosyalara gizlilik kararları, güvenlik zirvesi toplantıları, basın yayın ve sosyal medyaya erişim yasakları, sıfır istifa ve ülkeyi uçuruma götüren politikalarda ısrar!
Ankara 5 ay içinde 3. Kez sarsıldı, kahroldu… Ankara’da evine giden, parkta dolaşan insanlarımızı paramparça eden insanlık dışı saldırı gerçekleşirken, aynı saatlerde Yüksekova ve Nusaybin’in mahalleleri tankla, havan toplarıyla dövülüyor, Sur’da evler içindeki ceset parçalarıyla birlikte dozerlerle yerle bir ediliyordu. Dört bir yanımız kan, barut kokuyor. Ne bugünümüzün ne de yarınımızın en ufak bir güvencesi kalmadı.
Son bir yıl içinde yüzlerce insanımızın yaşamını yitirmesine yol açan saldırı ve katliamlara rağmen Cumhurbaşkanının hala “endişe etmeyin” demesinin kendisi en büyük endişe kaynağıdır. Endişe etmemiz için daha ne kadar ölmemiz gerekiyor?!
Sözün bittiği noktadayız!
İçte ve dışta savaş konseptinde ısrar eden, toplumsal kaygı ve güvensizlik ortamını kendi hedefleri için desteğe dönüştürmeye çalışan AKP Hükümeti bu şekilde yeni katliamlara davetiye çıkarmaktadır.
Savaş konseptinde ısrar, ölmeye devam edeceğiz demektir. Ortadoğu’daki etnik ve dini çatışmaların ülkemize taşınması demektir.
Başkanlık rejimi dışında herhangi bir derdi ve çalışması olmayan Hükümet derhal istifa etmeli, toplumun tüm kesimlerine güven verecek, toplumsal barışı sağlayacak ve ülkemizi uçurumun kenarından çekip alacak adımlar hızla atılmalıdır.
İhtiyacımız olan toplumsal öfke ve tepkiyi dindirme amaçlı güvenlik zirveleri değil tüm kesimlerin dahil olduğu çözüm ve barış zirvesidir.
Bir kez daha yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı ve sabır, yaralılara acil şifalar diliyor, insanlık suçu saldırıyı lanetliyoruz…
ADANA EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİ
13 Mart Ankara Saldırısını Ülke Genelinde Yapılacak Eylemlerle Kınıyoruz!
Kokartı İndirmek İçin tıklayınız!
İçte ve dışta savaş politikalarında ısrar eden, toplumsal kaygı ve güvensizlik ortamını hedefleri için desteğe dönüştürmeye çalışan AKP iktidarı, her geçen gün yeni katliamlara davetiye çıkarıyor. Dün Ankara’nın merkezinde yaşanan saldırı da bu politikaların bir sonucudur.
Konfederasyonumuz KESK, 13 Mart’ta yaşanan saldırıyı kınamak için bir dizi eylem ve etkinlik kararı aldı. Bu çerçevede; 14 Mart 2016 Pazartesi günü, emek ve demokrasi güçleri ile ortak, basın açıklamaları, yürüyüşler vb. eylem ve etkinlikler yapılacak. Aynı kapsamda 15 Mart 2016 Salı günü de (yarın) işyerlerine siyah kıyafetle gidilerek, siyah kurdele takılacak.
Şiddetten, acıdan ve gözyaşından geçilmeyen bu topraklarda savaştan hiçbir çıkarı olmayanlar olarak barışın, kardeşliğin sesini yükseltme mücadelesine başta üyelerimiz olmak üzere, yaşananlardan endişe duyan herkesi katılmaya, tepki göstermeye çağırıyoruz.