Türkiye’de öğretmen yetiştirme alanında önemli ve kalıcı bir yeri olan öğretmen okullarının kuruluşunun 168. yılı kutlanıyor. Türkiye’de eğitimin bütün alanlarında yaşanan “dinselleşme” ve “ticarileşme” merkezli dönüşüm, 12 Eylül ile başlayan, AKP iktidarı ile artarak sürdürülen çelişkilerin daha da derinleştiğini, eğitim sisteminin yapısından öğretmen yetiştirme politikalarına kadar her alanda çözüm bekleyen sorunların yaşandığı bir dönemde öğretmen okullarının kuruluşunu ve felsefesini yeniden hatırlamak ve hatırlatmak gerekmektedir.
1838 yılında, II. Mahmut döneminde çocukların “rüşt” (erginlik) yaşına kadar okuyabilmeleri için ortaokul düzeyinde rüştiyeler açılmış, çocuklar ergenlik yaşına kadar bu okullarda öğrenim görmüşlerdir. 16 Mart 1848 tarihinde rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere üç yıl süreli Darül Muallimin-i Rüşdi adını taşıyan okullar kurulmuştur. Bu tarih, öğretmen okullarının ilk kuruluş tarihi olarak kabul edilmekte ve bugüne kadar her yıl 16 Mart tarihi öğretmen okullarının kuruluş yıldönümü olarak kutlanmaktadır.
1973 yılında yürürlüğe giren 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu öğretmenlerin yükseköğrenim görmeleri zorunluluğunu getirilmiştir. İlkokullara sınıf öğretmeni yetiştirilmesi için 1974-1975 öğretim yılından itibaren İlköğretmen Okulları’nın bir kısmında iki yıllık eğitim enstitüleri açılmıştır. 1982 yılında yürürlüğe giren 41 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile iki yıllık eğitim enstitüleri eğitim yüksekokuluna dönüştürülerek eğitim fakültelerine bağlanmıştır.
Eğitim yüksekokullarının süresi 1989-1990 öğretim yılından itibaren dört yıla çıkarılmış ve eğitim yüksekokullarının bazıları eğitim fakülteleriyle birleştirilerek bu kurumlar “Sınıf Öğretmenliği Bölümü”ne dönüştürülmüştür. Günümüzde öğretmen yetiştirme konusundaki yetersizlikler, her geçen gün artan sorunlar, geçmişte öğretmen yetiştirme konusunda uygulanmış başarılı modelleri anımsamaya, zaman zaman o modellere özlem duyulmasına neden olduğundan, öğretmen okullarının kuruluş yıl dönümü her yıl hatırlanmakta ve düzenli olarak kutlanmaktadır.
Medreselere alternatif olarak kurulan rüştiye mekteplerine Batılı anlamda öğretmen yetiştirmek için açılan Darülmuallimin’in, aradan 168 yıl geçmiş olmasına karşın, öğretmen okullarının Türkiye eğitim sistemi içindeki yerinin doldurulabilmesi mümkün olmamıştır. AKP hükümeti döneminde artan eğitimde ticarileştirme ve eğitimi dinselleştirme adımları, kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim anlayışı ile temelden çelişen politika ve uygulamalar, siyasi iktidarın Osmanlı sevdası ile yeniden “sıbyan mektepleri” ve “medrese eğitimi”ne dönmenin hesaplarını yaptığını göstermektedir.
Öğretmenlik mesleğinin ülkemizde uzun yıllar cazip ve saygı duyulan bir meslek olarak kabul edilmesinde 168 yıl önce kurulan öğretmen okullarının ve bu okullardaki eğitim felsefesinin payı büyüktür. Eğitime, çocuklarımıza çok daha fazla önem vermek gerektiğinin sürekli vurgulandığı son 14 yıl içinde, öğretmenlik mesleği ve onuru tarihte hiç olmadığı kadar ayaklar altına alınmış, eğitim emekçilerinin emeği değersizleştirilmiş, eğitimciler her fırsatta aşağılanmış ve şiddete maruz bırakılmıştır.
Türkiye’de öğretmenlik mesleğinin tarihte hiç olmadığı kadar yoğun bir değersizleşme ve itibarsızlaşma yaşadığı açıktır. Son yıllarda eğitim emekçileri görevleri dışında işler yapmaya zorlanmakta, okullarda esnek, kuralsız ve angarya çalışma uygulamaları giderek artmaktadır. Öğretmenlik mesleğinin değersizleşmesinin yanı sıra, acil ihtiyaç olmasına rağmen 300 bini aşkın işsiz öğretmenin varlığı, ülkemizde öğretmene verilen değeri görmek açısından düşündürücüdür.
Eğitim sisteminin, Öğretmen Okulları deneyiminin yarattığı değerler sayesinde yaşanan sorunlara rağmen bugünlere kadar gelebilmesi bile başlı başına bir başarı olarak görülmelidir. Türkiye’de eğitim, her açıdan sermayenin ve temsilcisi olan siyasi iktidarın siyasal-ideolojik kuşatması altındadır. Eğitim Sen, başta eğitim sistemi olmak üzere tüm toplumsal yaşamı kuşatan ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda biçimlendirmek isteyenlere karşı yürüttüğü mücadelesinden asla vazgeçmeyecektir.
Türkiye’de eğitimin ve öğretmen yetiştirme sisteminin yaratılmasında ve sürdürülmesinde önemli yeri olan Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri gibi deneyimlerin yarattığı değerleri yaşatmak, yaşadığımız tüm olumsuzluklara, baskı ve tehditlere rağmen “Nitelikli Eğitim İçin, Nitelikli Öğretmen” anlayışını hayata geçirmek, Eğitim Sen’in ve yüz binlerce eğitim ve bilim emekçisinin boynunun borcudur.