Erdoğan'ın yarın Adana'daki programlarına katılım sağlanması için Valilik seferber oldu. Valilik kamu emekçilerinin açılışlara katılmasını istiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 24 Nisan Pazar günü Adana'da gerçekleştirilecek programlarının zayıf geçmemesi için Adana Valiliği harekete geçti.
Kaymakamlıklara yazı gönderen Adana Valiliği, kamu emekçilerinin açılışlara katılım için hazır bulunmasını istiyor . Valiliğin Kaymakamlıklara gönderdiği yazıyı Kaymakamlıklar, okul ve kurum müdürlüklerine gönderdi.
Kamu kurumlarının personel ile birlikte pazar günü açık tutulmasının ve kamu kurumlarına ait araçların hazır bulundurulmasının istendiği yazışmalarda 13.30'dan itibaren uygun olan personelin Organize Sanayi Bölgesi'ndeki açılışlara katılması ve kalanların kurumlarda hazır beklemesi isteniyor.
KAMU EMEKÇİLERİ KATILMAK ZORUNDA DEĞİL
Kamu emekçilerinin tatil haklarının yasa ile belirlendiğini ifade eden Eğitim Sen Adana Şube Hukuk Sekreteri Mehmet Akarsubaşı, Valiliğin ancak savaş, doğal afet gibi olağanüstü durumlarda emekçileri çağırabileceğini belirterek "Sayın Vali cevap vermelidir. Savaş mı var doğal afet mi, ülke işgali mi?" diye sordu. Yazıda, uygun olanların açılışlara götürülüp diğerlerinin kurumlarda bekletileceğinin yer aldığını dile getiren Akarsubaşı, "Uygun görmenin kriteri ne? Cumhurbaşkanını seviyorsun, sevmiyorsun durumunu iş yerlerinde ortaya çıkarır. Bu durum kamu emekçilerini birbirinden ayrıştırıcı bir durumdur. Kamu emekçileri yasal dayanağı olmayan bu çağrıya uymak zorunda değildir" dedi. (Adana/EVRENSEL)
KESK, üyelerine yönelik baskılar ve hukuksuz görevden alma ve soruşturmalarla ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.
KESK Bölge Toplantısı için Adana’da bulunan KESK merkez yöneticileri KESK üzerindeki baskılar ve hukuksuz görevden alma ve soruşturmalarla ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi. Basın toplantısına sosyal medya paylaşımları nedeniyle görevinden uzaklaştırılan Ali Ramazanoğulları da katıldı. SES Şube binasında gerçekleşen basın toplantısında konuşan KESK Mali Sekreteri Ramazan Gürbüz, iktidarın kendi gibi düşünmeyenler için sanal suçlar yarattığını belirterek ne yasa, ne yönetmelik tanınmadığını, verilen kararların hukuksuz olduğunu söyledi. “Sendikalar olarak bir hak ihlali olduğu takdirde açıklama yapacağız tabii ki” diyen Gürbüz, “Barışı, demokrasiyi, işini aşını savunmak suç sayılamaz” dedi.
HÜKÜMET SOSYAL HİZMET ALANINI REHİN ALMIŞ DURUMDA
SES Genel Kadın Sekreteri Belkıs Yurtsever, Ali Ramazanoğulları’nın görevden uzaklaştırılması karşısında üyelerinin yanında olduklarını söyledi. “Ramazanoğulları’nın çalıştığı, kadınlar, çocuklar, yoksullar için hizmet veren sosyal hizmet alanının AKP rejimi tarafından rehin almış bir alan olduğunu” belirterek AKP hükümetinin kendisinden olmayan herkesi hedefe koyduğunu dile getirdi. 10 bin üyelerinin soruşturma kapsamında olduğunu ifade eden Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, “29 Aralık’ta yaptığımız Türkiye’nin çatışma süreci ile ilgili barışı tarif eden grevler nedeniyle Başbakanlık genelgesine de bağlayarak terör faaliyetleri kapsamına zorlandık. Cumhurbaşkanı bu konuda düşüncesini açıklayan kişi ya da kurumlarla ilgili bir tepki ortaya koyuyor. Vali, Kaymakamlar ya da kurum müdürleri söylenenin altını doldurmak için yapmadığını bırakmıyor” dedi.
1 MAYIS ÖNEMLİ BİR FIRSAT
“Ya bizden ya terörden yanasınız” diyerek hükümetin “terör” tanımını yeniden yaptığını ifade eden Tüm Bel Sen Genel Yönetim Kurulu Üyesi Satı Burunucu Çalı, “İfade özgürlüğünü kullanan herkes terör kapsamında, hükümetin politikasını eleştiren herkes potansiyel suçlu. Ekmek zamlarının bile sorumlusu olmayan ve her koşulda mağdur olduğunu ifade eden bir hükümetle karşı karşıyayız” dedi. 1 Mayıs’ın yaklaştığını dile getiren Çalı, “Bütün saldırılara savaşa ve sömürüye karşı ısrarımızı, kardeşlik, insanca yaşamak, ifade özgürlüğü için önemli bir gün” dedi. (Adana/EVRENSEL)
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 96. yılı kutlanıyor. Türkiye, yıllardır dünyanın tek çocuk bayramını kutlamakla övünedursun, ülkemizde çocukların yaşadığı sorunlar, karşı karşıya kaldığı tehlikeler her geçen gün artmaktadır.
Yıllardır iktidar desteği ile dini eğitim veren kurum ve kuruluşların yasal olmadığı halde açtıkları yurtlar ve evlerde çocuklara yönelik olarak yaşanan cinsel istismar vakaları, çocuklarımıza yönelik olarak bu çirkin saldırının gerçekleşmesine neden olanlara verilen ‘siyasal destek’ çocuklarımızın, öğrencilerimizin nasıl büyük bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir.
Çocuk istismarı gibi son derece hassas ve kamuoyunda infial yaratan bir konuda sorumluları aklamaya ve korumaya yönelik olarak gösterilen siyasi tavır, Türkiye’de çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarının son yıllarda neden arttığını açıklamaktadır.
MEB-Diyanet işbirliği, dini vakıf ve derneklerle yapılan ortak protokoller, laik-bilimsel eğitim anlayışına açıkça meydan okumakta, eğitimi dinselleştirme uygulamaları çocuklar üzerinden hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Oysa çocuğun olduğu her alanda okulda, evde, sokakta çocuklarla ilgili her konuda öncelik çocuğun üstün yararıdır. Çocukların üstün yararına olmayan ve çocuklara yönelik olarak işlenen suçların hiçbir mazereti ya da gerekçesi olamaz.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi çocukların istismardan korunmasında öncelikli görevi devletlere vermektedir. 1990 yılından bu yana iç hukuk kuralı haline gelen sözleşmenin 3. Madde “Taraf Devletler, çocukların bakımı veya korunmasından sorumlu kurumların, hizmet ve faaliyetlerin özellikle güvenlik, sağlık, personel sayısı ve uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından, yetkili makamlarca konulan ölçülere uymalarını taahhüt ederler” düzenlemesi özellikle kurumlarda yaşanan çocuk istismarının birinci dereceden sorumlularının AKP iktidarı ve MEB olduğunu göstermektedir.
Bugünkü Türkiye tablosunun çocuklarımıza vaat ettiği geleceğin ne kadar tehlikeli ve karanlık olduğunu son dönemde çocuklarımıza yönelik olarak işlenen suçlara bakarak görmek mümkündür. Siyasi iktidar, çocuklarımızı eğitim biliminin evrensel ilkeleri üzerinden değil, dini kural ve referanslara göre yetiştirildiği; düşünen, eleştiren, sorgulayan değil; düşünmeden, sorgulamadan yaşayan bir nesil ve gelecek vaat etmektedir. Bugünün Türkiye’sinin yaşadığı sorunları çözme yönünde adım atılmadan çocuklarımıza aydınlık ve güvenli bir gelecekte yaşayabilmesi mümkün değildir.
Türkiye’de çocuk işgücü sürekli artmakta, eğitim çağındaki çocuklarımız okumak yerine tarlada, sanayi sitelerinde son derece sağlıksız, ilkel koşullarda çalışmaya ve yaşamaya zorlanmaktadır. Çocuk işçiliğinin her geçen yıl artması, ‘çocuk gelinler’ sorununun hala çözülememiş olması, aylardır süren çatışmalar nedeniyle 500 bini aşkın çocuğun yaşam ve eğitim hakkının ciddi anlamda tehdit altında olmasının hiçbir insani açıklaması yoktur. Çocuklarımızın bugünü ve geleceği için en büyük tehdit, yaşamlarının henüz başlarında bu kadar çok acı ve sorun yaşamalarına neden olan siyasi iktidarın kendisidir.
Türkiye’de çocukların yaşadıkları sorunlara kalıcı çözümler üretmeden, onlara sağlıklı bir gelecek hazırlamak için gerekli adımlar atılmadan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın gerçek bir ‘çocuk bayramı’ olarak kutlanması mümkün görünmemektedir. Tüm çocukların eğitim ve sağlık hakkından eşit koşullarda yararlandığı, çocukluğunu çocukken yaşadığı; barış, kardeşlik ve dayanışma duygularıyla güvenli bir ortamda yetişip, gelecek kaygısı duymayacağı bir ortam yaratıldığı zaman 23 Nisan gerçek anlamına uygun olarak kutlanabilecektir.
Eğitim Sen olarak, çocukların karşı karşıya olduğu tüm tehditler ve yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen, çocuklarımızın ve öğrencilerimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz…
Ahmet KARAGÖZ
Adana Şube Başkanı
AYDINLANMA IŞIĞI SÖNMEYECEK
14 yıllık AKP iktidarı kendi siyasal, ideolojik ihtiyaçlarını karşılamak üzere 5 ayrı bakanla eğitimin genel dokusuyla her seferinden oynamış, kamusal, parasız, bilimsel ve laik eğitimden uzaklaşarak, eğitimde özleştirmeyi hızlandırılmıştır. Yüz binlerce öğretmenin işsiz kalmasına, ekonomik sorunlarla boğuşan ve toplumdaki itibarı en çok zedelenen mesleklerden biri haline gelmiştir.
AKP; talebimiz olan kamusal, parasız, bilimsel, laik ve anadilinde eğitim yerine gerici, ırkçı, cinsiyetçi bir müfredatla bilimsellikten ve pedagojiden yoksun bir şekilde eğitimi tümden paralı hale getirmiştir.
Köy Enstitüleri ise, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesi 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı Hasan Ali YÜCEL tarafından bizzat yönetildi.
Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali YÜCEL tarafından İsmail Hakkı TONGUÇ'un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80'lik bölümü köylerde yaşıyordu. Köy Enstitüleri'nin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanad'ın önemli çalışmaları vardı. Kanad o dönemde; “zorunluluktan değil özveriyle öğrenci yetiştirecek köye göre öğretmen” fikrini savunmuştu.
Hasan Âli Yücel Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya klasiklerini Türkçeye tercüme ettirmişti. Köy enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik romanı okumakla yükümlüydü. Bu sayede zeki köy çocuklarından engin entelektüel birikimleri olan aydınlar oluşuyordu. Bu aydın köy öğretmenleri en az bir tane müzik aletini çalmasını da öğreniyordu. Aşık Veysel köy enstitülerinde müzik derslerinde öğrencilere bağlama çalmasını gösteriyordu.
Sabahın erken saatlerinde uyanan öğrenciler kızlı ve erkekli zeybek ve halk oyunları oynayarak sabah sporlarını da yapmış oluyorlardı. Daha sonra kahvaltı ardından zorunlu okuma saati vardı. Kahvaltıyı kendilerinden önce kalkıp fırında ekmek pişiren öğrenci arkadaşları hazırlıyordu.
Bu bakımlardan köy enstitüleri yaparak öğrenim konusunda dünyada benzeri görülmemiş bir örnek oluşturmuş ve birçok akademik inceleme ve araştırmaya örnek olmuştur.
Enstitülerde hazırlanan programlar, toplumun sanat ve kültür hayatına katkıda bulunulması amacıyla çevre il ve köylere de götürülerek sergilenmiştir.
1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Enstitüleri açıldı. Türkiye'de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern tarım tekniklerini öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.
Kapatıldığı 1954 yılına kadar Köy enstitülerinde 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetişmişti. Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal… gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler bu okullarda yetişmişlerdi
Köy Enstitülerine yöneltilen ve kapatılmaları ile sonuçlanan belli başlı eleştiriler birkaç ana başlık altında toplanabilir. Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu ve enstitü müdürü bile buna uyup aynı üniformayı giyiyordu. Öğrenciler bizzat yönetime katılıyorlardı. Bu ve benzeri sebepler ile enstitülere komünistlik suçlamaları yapılıyor arada bir ihbar mektuplarını dikkate alan polisin baskınlarına uğruyordu. Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu. Öğrencilerin boğaz tokluğuna öğrenim görecekleri kendi okullarının inşasında çalıştırılmaları eleştirilmekteydi. Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Bu geçimsizlikler köy öğretmenlerinin toprak ağalarının seçtirdiği milletvekillerine şikâyet olarak ulaşıyordu. Bu durum toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu. Sonuç olarak göstermelik bahanelerin dışında bu aydınlanma projesi yerli ve yabancı sermayenin düzenini bozacağı için baskılar sonucu 1954 yıllından Köy Enstitüleri tümden kapatılmıştır.
Eğitim Sen olarak köy enstitülerin kuruluşunun 76. yılında, aydınlama ateşini taşıyan, demokratik öğretmen hareketinin ülkemizde gelişmesine büyük katkılar sunan tüm Köy Enstitülü eğitim emekçilerine şükranlarımızı bir kez daha iletiyoruz.16.04.2016
Şube Yürütme Kurulu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
YİNE YARGILANIYORUZ !
3. Ankara katliamını protesto etmek üzere İlimizdeki emek ve meslek örgütleriyle Adana Büyükşehir Belediyesinin önünden başlayıp Atatürk Parkından yapacağımız basın açıklaması ile sona erecek olan tepkisel etkinliğimizi kolluk kuvvetleri her zamanki gibi şiddet ve zor kullanarak engellemişlerdi.
CHP Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in, Adana Baro Başkanı, siyasi partilerimizin İl-İlçe yöneticileri ve emek ve meslek örgütlerimizin üye ve yöneticilerinin içinde olduğu grubu kolluk kuvvetleri gaza boğmuşlardı. O gün AK polisin orantısız bir güç kullandığını gördük, yaşadık ve tanıklık ettik. Bu eyleme katıldıkları, konuştukları için bugün Emniyet Güvenlik Şube Müdürlüğünde ifadeleri alınmak üzere giden 6 arkadaşımızı paylaşmak istiyorum. Bu arkadaşlarımız; Eğitim Sen Şube Özlük ve Hukuk Sekreteri Mehmet AKARSUBAŞI, Eğitim Sen Şube Eğitim Sekreteri Emine Soncu TUNÇ, BES üyesi Sinan TUNÇ, SES üyesi Haşim ÇAĞRI, TMMOB İKK basın sorumlusu Sercan ŞAHİN, ÖDP yönetim kurulu üyesi Soner SOLMAZ dır.
Sistematik bir hal alan katliamları lanetleyenleri yargılamak ne hukuki, ne insani nede ahlakidir. Emek ve demokrasi mücadelesi veren bizler bu duruma asla alışmayacağız ve geri çekilmeyeceğiz. Bu güne dek yapmış olduğumuz eylem ve etkinliklerimize açılan adli soruşturmalarda kovuşturmaya yer olmadığına dair elimizde onlarca yargı kararları var. Ancak Adana Emniyet Güvenlik Şube Müdürlüğü ezberledikleri bir tekerleme misali; sürekli ifadelerimize başvurmak üzere emniyete çağrılmaktayız. Herakleitos'un şu sözüyle cevap vermek isteriz.“Aynı nehirde ikinci kez yıkanılmaz.”
Yaptığımız basın açıklamaların içeriğine, atmış olduğumuz sloganlara her seferinde soruşturma açılmasının bizleri korkutmaya ve itibarsızlaştırmaya yönelik bir girişim olduğunu biliyoruz. Ama nafile. Bizler ne yazdığımızı ve niçin yazdığımızı çok iyi biliyoruz. Suç ve suçluları arıyorsanız; Diyarbakır’da, Suruç’ta, Ankara’da yaşanan katliamları aydınlatmanızı isteriz.
Kars Emniyet Müdürlüğü’nün “gizli” ibareli basına düşen bir yazısı, terör örgütü IŞİD’in Türkiye’de 70 ilde “uyuyan hücreleri” olduğunu ortaya çıkardı. Emniyetin IŞİD içindeki bir muhbirinden alınan bilgiye dikkat çeken Kars Emniyet Müdürü Faruk Karaduman, örgütün 70 ilde hücre evlerinin bulunduğunu bildirdi. Örgütün turistik bölgeler, HDP ve CHP ile sol örgütleri hedef alacağını bildirmiştir. Dolayısıyla diyoruz ki yasal ve anayasal haklarını kullanan kamu çalışanlarını değil katil sürüsünü yargılayın.
Talep, öneri ve eleştirilerimizde haklı olduğumuzu yargıda onaylamıştır. Ancak nemalandıkları ve korktukları AKP’nin iktidarını kalıcı hale getirmek için Bekçi Murtaza’ların nasıl seferber olduklarını halkımız gayet iyi biliyor.
Haklı mücadelemizden asla geri adım atmayacağız. Toplumun bizlere yüklediği misyonu onurla taşımaya devam edeceğiz. Üye ve yöneticilerimize yönelik saldırı ve baskılar; bizleri dün olduğu gibi bu günde yıldıramayacaktır. Ankara’yı unutmadık. Unutturmayacağız. Savaşa, sömürüye, şiddete, tacize, tecavüze hayır demeye devam edeceğiz. Bu söylediklerimiz; suç teşkil ediyor ise bu suçu işlemeye devam edeceğimizin bilinmesini isteriz.
“Korkunun ecele faydası yoktur.” Gün gelecek ve halkımız AKP’den mutlaka hesap soracaktır.
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
Örgütlenme Çalışmalarımız Devam Ediyor!
Mümine Hatun Anaokulunda Muharrem ÖZALP ve Ethem Kuzucu İlkokulunda Tuğçe Arı ERDEM emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettikleri ve bu mücadelenin içinde yer almak istediklerini belirterek sendikamıza üye olmuşlardır.
Örgütlenme Çalışmalarımız Devam Ediyor!
Emine Sapmaz İlkokulunda Nedim AK emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettikleri ve bu mücadelenin içinde yer almak istediğini belirterek sendikamıza üye olmuştur.
Örgütlenme Çalışmalarımız Devam Ediyor!
Emine Sapmaz İlkokulunda Nedim AK emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettikleri ve bu mücadelenin içinde yer almak istediğini belirterek sendikamıza üye olmuştur.
Cumhurbaşkanına Hakaret Soruşturmasında Ders Niteliğinde Karar
Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhurbaşkanına hakaret soruşturmasında ders niteliğinde bir karar verdi. Başsavcılık üyemiz hakkında yürütülen soruşturmada, “Şiddet içermeyen eleştiri ifade özgürlüğü kapsamındadır” diyerek soruşturma izni vermedi.
Biri Adana Şube yöneticimiz Mehmet Akarsubaşı olan 2 kişi hakkında, 27 Aralık 2015 tarihinde Adana’da yapılan basın açıklamasında “Saray Savaş Halklar Barış İstiyor” şeklinde slogan atarak, Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri gerekçesiyle soruşturma açılmıştı. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma sonucunda, sloganı eleştiri hakkının kullanılması ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirerek kovuşturma yapılmasına gerek olmadığına karar verdi.
Kararda, düşünce ve ifade özgürlüğünün; sadece toplumda beğenilen, kabul gören, zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil, aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerli sayıldığı ve bunun demokratik toplumun olmazsa olmaz unsurlarından olan çok seslilik, tolerans ve hoşgörünün gereği olduğu ve şiddet, silahlı direniş ya da isyana teşvik içermediği sürece ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirileceği belirtildi. Kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde yer alan ifadeyi açıklama özgürlüğünün “sınır tanımayan” bir değere sahip olduğu, böyle bir özgürlüğün halkın büyük bir kesimini rahatsız etse dahi koruma kapsamında kalacağı ifade edildi. Kararda ayrıca, eleştiri hakkının Anayasada güvence altına alınan ifade özgürlüğünün doğal bir parçası olduğu, kişilerin bu hakkı kullanarak düşüncelerini açıklamalarının suç oluşturmayacağı, eleştiri hakkı kullanıldığında kişiye yaptırım uygulanmayacağı ve bu konunun çoğulcu demokrasilerin vazgeçilmez bir unsuru olduğu vurgulandı.
Kararı görmek için:
Bakanlık Vesayetinin olmadığı, Demokratik Bir İlksan İçin, 9 Nisan’da Sandıktayız
İlkokul Öğretmenlerinin Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı İLKSAN; Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı, İsmail Hakkı Tonguç’un İlköğretim Genel Müdürü olduğu 1943 yılında çıkarılan 4357 sayılı yasayla kurulmuştur.
Sandık; konut, sağlık, doğum, ölüm ve öğrenim gibi en çok sıkıntı çekilen konularda üyelerine hizmet vermiştir. 1970’li yıllarda TÖB-DER çatısı altında örgütlenen öğretmenler, tüm baskı ve zorlamalara rağmen, yapılan seçimlerde İLKSAN yönetimine gelmiş, yasa ile verilmiş yetkiyi kullanarak ana statüde değişiklikler yapma olanağı bulmuşlardır. İlkokul öğretmenlerinin örgütlü mücadelesinin getirdiği bu kazanım, 12 Eylül 1980 darbesinin izinden gidenlerin çabaları ile büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır.
12 EYLÜL DARBESİ VE İLKSAN’A ETKİSİ: MEB’E MUTLAK BAĞIMLILIK!
4357 Sayılı İLKSAN Yasası, 1985 yılında 3179 Sayılı Yasa ile yeniden değiştirildi. Değişiklikle, tüm demokratik örgütlenmeleri dağıtan, yıkan, yok eden otoriter zihniyet İLKSAN’ın demokratik yapısını büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Anastatüde yapılan bir değişiklikle 7 kişilik yönetim kurulunun 4 üyesinin, 3 kişilik denetim kurulunun 2 üyesinin bakan tarafından belirlenmesi sağlanarak siyasi irade sandığın yönetimini mutlak anlamda ele geçirmiştir.
Anastatü hazırlama yetkisinin MEB’e verilmesi, sandığın doğrudan doğruya Bakanlığın etkisi altına girmesini beraberinde getirmiştir. Eğitim emekçilerinin bu dönemde yeterince örgütlü ve etkin olmaması nedeniyle artan keyfilik daha da yoğunlaşmıştır. Bakanlığın siyasi tercihleri ile MEB bürokratlarının ve sandık yöneticilerinin çıkarcılığının birleştiği bu dönemde İLKSAN; arsa ve otomobil alım-satım yolsuzlukları ile birlikte anılır hale gelmiştir. Turizmden otelciliğe kadar pek çok şirket kurulmuştur.
İLKSAN BUGÜN HANGİ ANLAYIŞLA YÖNETİLİYOR?
İLKSAN’ın toplam üye sayısı 2014 verilerine göre 265 bin 187’dir. Üyelerinin yüzde 56’sı kadın, yüzde 44’ü erkek olmasına karşın, yönetim kurulunda bir tane kadın bulunmaması, İLKSAN’ın cinsiyetçi bir anlayışla ve temsilde adaleti yok sayan bir bakış açısı ile yönetildiğini göstermektedir.
İLKSAN’ın en büyük gelir kalemi üye aidatları iken, ikinci büyük gelir kaynağı ikraz gelirleridir. İLKSAN’ın üyelerinin çekeceği banka kredilerine aracılık yaparak ciddi gelirler elde ettiğini göstermektedir. Bu durum İLKSAN’ın hem kuruluş felsefesine aykırıdır, hem de bir sosyal yardım sandığı olma işlevi ile bağdaşmamaktadır. İLKSAN Yönetim Kurulu üyelerinin aldıkları maaşlar oldukça yüksektir. Şöyle ki; İLKSAN Yönetim Kurulu Başkanı’nın maaşı brüt asgari ücretin 7 katı, İLKSAN Yönetim Kurulu üyelerinin maaşı brüt asgari ücretin 5 katı; İLKSAN Denetleme Kurulu üyelerinin maaşı brüt asgari ücretin 3 katıdır. Üstelik bu ücretlere yolluklar, yevmiyeler, huzur hakkı vb diğer giderler dahil değildir.
EĞİTİM SEN’İN İLKSAN’A BAKIŞI
İLKSAN, yukarıda belirtildiği gibi tamamen Bakanlığın yönetimi, denetimi ve gözetimi altındadır. Temsilciler Kurulu kararları; ancak Bakan tarafından uygun bulunduğu takdirde uygulanabilmektedir. Sandığın tüm mali kaynağını sağlayan üyeler yetkisiz ve etkisiz durumdadır. Sandığın tüm işleyişini düzenleyen anastatüyü hazırlama yetkisi, 3179 Sayılı Yasayla Bakanlığa verilmiştir. Bu konuda temsilciler kurulunun karar alması tamamen göstermeliktir. Yedi kişilik yönetim kurulunun 4 üyesi Bakan tarafından belirlenmektedir.
İLKSAN’da demokratik örgüt yapısının oluşturulması, ticari işletmecilikten vazgeçilmesi, üyelerle etkili iletişim kurulmasına yönelik kanalların oluşturulması gerekmektedir. Bugün 50 bin kişi emekli olsa, İLKSAN emeklilik yardımlarını karşılayamayacak durumdadır.
Sendikal anlayışları gereği, temsil ettiği üyelerin haklarını korumak ve geliştirmek için mücadele etmeleri gereken İLKSAN yöneticilerinin bu mücadeleyi yürütecek donanıma ve ufka sahip olmadığı görülmektedir.
İLKSANIN İÇİNDE BULUNDUĞU SORUNLARIN ÇÖZÜLEBİLMESİ İÇİN;
* İLKSAN, demokratik bir yapıya kavuşturulmalı, MEB’in vesayetinden derhal çıkarılmalıdır.
* İLKSAN’ın anastatüsü temsilciler kurulunca hazırlanmalı, her türlü karar üyelerin iradesinin hakim olacağı temsilciler kurulundan alınmalıdır.
* İLKSAN anastatüsü demokratik, saydam, katılımcı bir yapıya kavuşturulmalı, tüm anti demokratik ve vesayetçi hükümler temizlenmelidir.
* Temsilde adaleti sağlamak için illerde her 1000 üyeye 1 temsilci, ilçelerde ise her 100 üyeye 1 temsilci seçilmelidir.
* İLKSAN kuruluş amacına uygun olarak yardımlaşma ve dayanışma sandığı haline getirilmelidir.
* İLKSAN’ın yönetim ve denetim kurulları üyelerden yani öğretmenlerden oluşmalı, dışarıdan her türlü siyasi müdahaleye kapalı olmalıdır.
* Yönetim kurulları üyeleri üst üste ikiden fazla seçilmemeli ve görev süreleri 2 yıl ile sınırlı olmalıdır. * Üyelerinin istem ve gereksinimlerini karşılayacak bir İLKSAN yasası çıkarılmalıdır.
* İLKSAN üyelerinin yararlanamayacakları, sandığı zarara sokan her türlü ticari işletmecilik anlayışına son verilmeli, var olanlardan vazgeçilmelidir.
* İLKSAN’ın sosyal yardımları günün koşullarına uygun hale getirilmeli ve tüm üyelerin ayrımsız bir şekilde yararlanması sağlanmalıdır.
* İLKSAN başta kendi üyeleri olmak üzere, her türlü denetime açık olmalı ve şeffaf bir şekilde yönetilmelidir.
* Üye sayısı dikkate alınarak kadınlara yönetimlerde eşit temsiliyet sağlanması için gerekli adımlar atılmalıdır.
* İLKSAN’ın geleceğine sadece üyeleri karar vermelidir.
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
EĞİTİM SEN İLKSAN İLÇE ADAYLARIMIZ
İLÇE İŞYERİ ADI SOYADI
CEYHAN Ayşe Malaz İlkokulu FETHİ GEYİK
CEYHAN Cumhuriyet İlkokulu SONER HAYTAOĞLU
ÇUKUROVA Hacı Nazım Turgut İlkokulu ATALAY TEMEL
ÇUKUROVA Nigahi Soykan İlkokulu MÜNİR KORKMAZ
KARATAŞ Yemişli İlkokulu İBRAHİM KOCA
SARIÇAM incirlik ilkokulu SEHER TEZEL
SARIÇAM incirlik ilkokulu ZEKİ MARAKLI
SEYHAN Cafer Recai Gizer İlkokulu HÜLYA YILMAZ
SEYHAN Celalettin Sayhan İlkokulu ÜLKÜ GÜLŞEN
SEYHAN Denizli ilkokulu GAZİ ATEŞ
SEYHAN İsmail Hazar İlkokulu YALÇİN ALÇİÇEK
YÜREĞİR Anadolu Ortaokulu ELİF ŞAN
YÜREĞİR Vehbi Necip Savaşan İlkokulu GÜNDÜZ YILMAZ
YÜREĞİR Yüreğir Rehberlik ve Araştırma Merkezi OKAN BOLAT
Dahası...
Emek, Barış Demokrasi İsteyenler Yargılanıyor.
AKP kendisine muhalif her sesi, her düşünceyi baskı, şiddet ve gözaltılar ile susturma girişimlerini artırarak sürdürüyor.
DİSK, KESK, TMMOB ve Adana Tabip Odasının çağrısıyla 06 Ekim 2015 tarihinde “10 Ekim’deki Emek, Barış ve Demokrasi mitingine
Çağrı talepleriyle yürüyüş ve basın açıklaması yapılmak istenmiş, yürüyüşe katılan emek ve demokrasi güçlerine İnönü parkında emniyet güçlerince barikat kurularak, polis şiddetine ve gaz bombalarına maruz kalmışlardır. Ve sonrasında da barış çığlığını büyütmek için Ankara’da toplanan onbinlerce insan içinde patlatılan iki bombayla 101 arkadaşımız katledilmiş ve barış mitingi kana bulanmıştır. Mevcut siyasi iktidar 10 Ekim Ankara katliamı ile ilgili olarak katliamı yapanları değil, katledilenleri ve bu katliamların açığa çıkması için mücadele edenleri suçlu göstermeye ve her türlü baskıyı uygulamaya devam etmektedir.
6 Ekim Polis şiddetine maruz kalan KESK, DİSK, TMMOB’a üye ve yöneticilerinden Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz ve Şube Kadın Sekreteri Şükran Yeşil, Haber Sen üyesi Ahmet Aydoğdu, Yapı Yol Sen Adana Şube Üyesi Alaattin Süzer, BTS Adana Şube Yürütme Kurulu üyesi İsmail İnanç Su, SES Adana Şube Yürütme Kurulu üyesi Hüseyin Çalı, DİSK / GENEL İŞ Şube Mali Sekreteri Abdurrahman Çeliker, TMMOB Adana İKK Basın Yayın Sorumlusu Sercan Şahin, EMEP Adana İl örgütü üyesi Aydın Yiğit, Halkevi üyesi Sinan Hüdür, DİP üyesi Nihat Bayal, Habip Alpkaya ve Selçuk Alpkaya’nın da bulunduğu 14 arkadaşımız 17 Kasım 2015 tarihinde “2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanunu” gibi bir kanuna muhalefet ettikleri gerekçesi ile şafak vakti yapılan operasyonla evleri basılarak gözaltına alındılar.
AKP, giderek artan ve benzer örneklerini ancak faşist rejimlerde görebileceğimiz baskıcı, anti demokratik ve yok etmeye dayalı politikalarına boyun eğmeyen ve sesini yükseltenlere karşı büyük bir tahammülsüzlük göstermekte, şafak baskınları ve gözaltı operasyonları ile bizleri sindirmeye ve tamamen susturmaya çalışmaktadır.
17 Kasım’da gözaltına alınan arkadaşlarımız mahkemeye çıkarılıp tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmışlardır.
Tutuksuz yargılanan arkadaşlarımız bugün 17. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılacak olan ilk duruşmasına katılmak için burada toplanmış bulunmaktayız. İntikamcı duygularla, emek ve demokrasi güçlerini cezalandırmak için açılan bu tür davaları kınıyoruz. Yaptıkları hırsızlıklarla, yolsuzluklarla bataklığa saplananların aklandığı, teşhir edenlerin ise cezalandırılmaya çalışıldığı bir süreci birlikte yaşıyoruz.
Yıllardır karşısında en küçük bir muhalif ses istemeyen siyasi iktidar, 1 Kasım seçimlerinde aldığı yüzde 49,5 oy oranından aldığı cesaretle, tüm emek ve demokrasi güçlerini baskı ve gözaltı operasyonları ile hizaya getirebileceğini sanarak büyük bir yanılgı içindedir. Adana’da yaşanan adli ve idari soruşturmalar tamamen haklı mücadelemizi yıpratmaya ve kamuoyunun kafasında soru işaretleri oluşturarak sendikal mücadeleyi zayıflatmaya yöneliktir.
Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında geçmişte olduğu gibi, bugün de sesiz kalmayacağız.
Adana ve Ülke genelinde açılan davaların ve soruşturmaların baskı ve yıldırma amaçlı olduğu ve tıpkı öncekiler gibi asıl amacın gözdağı olduğu açıktır. Nereden gelirse gelsin baskılara, tehditlere ve zorbalığa asla boyun eğmeyeceğimiz bilinmelidir.
İktidarın savaş politikalarına karşı, her koşulda inatla barış mücadelesini sürdüreceğiz.
DİSK, KESK, TMMOB VE ADANA TABİP ODASI
Kurumlar Adına
Gülşen TOPAL
KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü
STAJYER ÖĞRETMENLERE YANDAŞ SENDİKA BASKI KABUL EDİLEMEZ
Bağımsız demokratik ülkelerde eğitimciler; siyasi iktidarların bekası için değil, özgür bireyler yetiştirmek için çaba sarf eder. Uzun süredir ülkemizde iktidarda olan AKP kendi siyasi ideolojik ihtiyacını karşılayacak bir eğitim modeli yaratmak için eğitim fakültelerinde müdahale ederek AK ÖĞRETMEN yetiştirme çabası içerisinde olduğunu biliyoruz. Ve bu gün okullarımızda okuyan öğrencilerimiz; soran sorgulayan bir nesil olarak değil biat eden bir nesil olarak yetişiyor.
Devletin tüm aygıtlarını elinde bulunduran AKP 14 yıllık iktidarları süresince 5 ayrı Milli Eğitim Bakanı ile Kamusal, Laik, Bilimsel Eğitimi yaz-boz tahtasına dönüştürerek 130 bine yakın kız öğrenciyi örgün ve yaygın eğitimin dışında bırakmıştır. Kamusal eğitimin verildiği okullarımızda; öğretmenlerimizin ekonomik, demokratik, özlük haklarıyla ilgili hiçbir iyileştirme yapılmaz iken Şubat 2016’da ataması yapılan 30 bin stajyer öğretmenin hükümetin kanatları altıda büyüyen Eğitim Bir Sen’e üye yapmak için başta mülkü amirler olmak üzere tüm bürokratların seferberlik ilan etmeleri ahlak boyutunu aşan bir hal almıştır.
Üstünlerin Hukuku Değil, Hukukun Üstünlüğünün geçerli olduğu ülkelerde her yurttaş ülkenin imkân ve olanaklarından eşit bir şekilde yaralanır. Bu gün bir üst makama atanmada Liyakatin değil, siyasi ve sendikal kimliklerin referans alındığı bir süreci yaşıyoruz. Tüm Eğitim emekçilerinin de; Eğitim Bir Sen’li olmaya zorlanmaları ve baskılanmalarını antidemokratik bir tutum olarak gördüğümüzü ifade etmek isteriz.
“Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) Şubat ayında atamasını yaptığı 30 bin “aday öğretmene danışmanlık yapması için belirlediği 35 bin danışman öğretmenin büyük bölümünün iktidara yakın sendika üyeleri arasından seçilmesi, bu tür konularda sicili bozuk olan MEB'in bir adaletsiz uygulamaya imza attığını göstermiştir.
Yeni atanan öğretmenlerin 6 aylık dönemde yetiştirilmeleri amacıyla en az 10 yıl hizmeti olan öğretmenler arasından ulusal ve uluslararası projelerde koordinatör, danışman veya katılımcı öğretmen olarak görev almış, sosyal kültürel faaliyetlere katılım sağlayan, iletişim becerisi ve temsil yeteneği güçlü, mesleği ile ilgili kriterlerden bir veya birkaçına sahip öğretmenlerin danışman öğretmen olabileceği belirtilmiş olmasına rağmen, danışman öğretmenler belirlenirken en önemli kriterin 'hükümet sendikası üyesi olmak' olduğu ortaya çıkmıştır.
Yeni atanan öğretmenlere danışmanlık yapacak öğretmenlerin büyük bölümünün yandaş sendika üyeleri arasından seçilmesi, hem öğretmen adaylarının mesleki deneyim kazanma sürecinin sağlıklı işlemesi açısından, hem de eğitim sisteminin bugünü ve geleceği açısından endişe vericidir.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkiye genelinde ataması yapılan 30 bin öğretmenden 851 aday öğretmen 6 aylık stajlarını yapmak üzere İlimizin çeşitli okullarda görevlendirildi. 1 Mart itibariyle okullarda yeni göreve başlayan öğretmen adayları yandaş sendikaya üye olmaları için baskılandıklarına dair şikâyet telefonları alıyoruz. Okul müdürleri stajyer öğretmenleri odalarına çağırıp, 'Eğer Eğitim Bir Sen'e üye olmazsanız, stajyerliğiniz bitmeyecek' diye tehdit edildiklerini biliyoruz.
Aday öğretmenlere stajyerliğini kaldırmak için getirilen sınav sistemini fırsat bilen yandaş sendika yöneticileri, aday öğretmenler üzerinde atandıkları günden itibaren baskı oluşturmaya başlamışlardır. Yandaş sendika yöneticileri, gittikleri okullarda, aday öğretmenlerine 'bugüne kadar arkadaşlarınızın büyük bir bölümü üye oldu siz olmayacak mısınız', 'müdürlerinin çoğu Eğitim Bir Sen'li', 'rahat edersiniz', 'sınavlarda size yardım ederiz çünkü sınavlarda çıkacak olan soruların çoğunluğu bizim hazırladığımız çalışma kitabı sorularından çıkacaktır' dediklerini biliyoruz. Davanızın haklı olduğuna inanıyor iseniz lütfen mücadele araçlarınızın da ahlaklı olmasına dikkat etmenizi öneriyoruz.
Her eğitim yöneticisinin görevi; okulda iş barışını sağlayarak çocuklarımızın iyi bir eğitim almasını sağlamak iken, tarafsızlıklarını yetirerek açıkça suç işliyorlar. Burada Sayın Valiyi ve İl Milli Eğitim Müdürünü göreve davet ediyoruz. Bu konunun sonuna kadar takipçisi olacağımızın bilinmesini isteriz.1.4.2016
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
Ömer Volkan Çiçek
Türk Eğitim Sen Adana 2 Nolu Şube Sekreteri
Kurumlar Adına
Ahmet KARAGÖZ
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
İlksan ve Örgütlenme Çalışmalarımız Devam Ediyor!
Lalezar Anaokulunda Nuray YANARKAYA emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettikleri ve bu mücadelenin içinde yer almak istediklerini belirterek sendikamıza üye olmuştur.
İlksan ve Örgütlenme Çalışmalarımız Devam Ediyor!
Çetin Topçuoğlu İlkokulundan Rana GEDİKOĞLU emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettiğini ve bu mücadelenin içinde yer almak istediğini belirterek sendikamıza üye olmuştur.