IŞİD Zihniyetine Teslim Olmayacağız!

Darbe girişimine karşı sokağa çıkanların arasından bir grubun saldırısına uğrayan ve Ankara katliamında hayatını kaybedenlerin resimlerinin yer aldığı 10 Ekim Anıtı’nın tahrip edilmesini kınamak için anıtın önünde yapılacak basın açıklamasına polis izin vermedi. Konfederasyonumuz KESK yazılı bir açıklamasıyla bu tutumu kınadı.

KESK açıklamasında, “15 Temmuz faşist askeri bir darbe girişimi başarısızlığa uğramıştır. Bir kez daha darbe girişimini lanetliyor, askeri/sivil her türden darbeye, darbe girişimlerine karşı mücadelemizin süreceğini ifade ediyoruz.

Ancak darbe girişimi sonrası “darbe tehlikesi devam ediyor” adı altında sokaklarda yaşananların tehlikeli bir noktaya doğru gittiğini, AKP’nin bu süreci son yıllarda zirve yapan sivil darbesine meşru kılıf olarak kullanmak istediğine dair çok güçlü emareler olduğuna dikkat çekmek istiyoruz.

Nitekim “Demokrasi şöleni” için milyonları sokağa davet edenler, Ankara katliamında yaşamını yitirenlerin anısına Ankara Garı önüne dikilen anıta yönelik saldırıyı kınamamamıza tahammül edemediler. Sokaklar demokrasi güçlerine hala yasaklıdır!

Bugün DİSK-KESK-TMMOB-TTB ve 10 Ekim-Der olarak Ankara’da IŞİD’in gerçekleştirdiği 10 Ekim katliamında yitirdiğimiz insanlarımızın anısına dikilen anıtın tahrip edilmesini kınamamız adeta güvenlik güçlerini kızdırmış, açıklama yapmamız engellenmiştir. Bu tutumu kınıyor, protesto ediyoruz.

Darbelere karşı mücadele IŞİD zihniyetine yeni alanlar açarak değil, demokrasinin kurum ve ilkeleriyle hayata geçirilmesiyle mümkündür.

Yaşananlar Demokrasi Cephesinin askeri ve sivil darbeler karşısında özgür, eşit ve demokratik bir geleceği örmek için tek seçenek olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır.” denildi.

DİSK-KESK-TMMOB-TTB ve 10 Ekim-Der’in  Emek, Barış ve Demokrasi Meydanı’nda yapması engellenen basın açıklaması metni aşağıdadır.

IŞİD ZİHNİYETİNE TESLİM OLMAYACAĞIZ

15 Temmuz darbe girişiminin ardından gerçekleşen gösteriler sırasında Ankara’da 10 Ekim katliamında yitirdiğimiz insanlarımızın anısına dikilen anıtın tahrip edilmesi son derece manidardır. IŞİD’in gerçekleştirdiği bir katliamda ölenlerin anısına yapılan bu saldırı, IŞİD zihniyetinin ülkemizde nasıl da pervasızlaştığını, cesaretlendirildiğini gözler önüne sermektedir.

Biz IŞİD eylemlerinin devamı niteliğindeki bu eylemi gerçekleştirenlere cesareti kimlerin verdiğini bilmekteyiz. IŞİD başta olmak üzere cihatçı çeteleri besleyenler, büyütenler, destekleyenler, meşrulaştıranlar, katliamlarına göz yumanlar, katilleri patlamadan yakalayamayanlar, yakaladıklarını hapishanelerden salıverenler, ölen insanlarımızı hedef gösterenler, cenazelerine bile soruşturma açanlar, katliamın sorumlularının yargılanmasını engelleyenlerin bu eylemin destekçisi olduğu açıktır.

15 Temmuz akşamı gerçekleşen darbe girişiminin ardından hükümetin çağrısıyla yapılan eylemlerde, darbelere karşı “demokrasi” için tek bir slogan dahi atılmazken, Emek-Barış-Demokrasi mücadelesinde yitirdiklerimizin anılarının hedef alınması da manidardır.

Kendi tabanlarının militan unsurlarını sokağa dökenlerin, onları yönlendirenlerin “demokrasi” diye amacı olmadığı, darbelerin her türlüsüne karşı olmadıkları, sadece kendi iktidarlarını ve servetlerini korumayı amaçladıkları kimse için bir sır değildir.

Evet Türkiye’de, anti demokratik, barışı ve hukuku toptan ortadan kaldırabilecek askeri bir darbe girişimi başarısızlığa uğramıştır ancak emeği, barışı, demokrasiyi, laikliği, tüm hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelen bir sivil darbe süreninin işlediğini görmezden gelmek mümkün değildir:

Bu sivil darbe sürecinin bir parçası olarak “Demokrasi şöleni” iddiasıyla düzenlenen gösterilerde muhalif kurumlara, Alevi ve Kürt yurttaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı mahallelere, Suriyeli sığınmacılara, kendilerinkinden farklı inanç merkezlerine, kadınlara yönelik saldırı haberleri gelmeye başlamış ve saldırılardan 10 Ekim katliamında yitirdiğimiz barış güvercinlerimizin anısı da payını almıştır.

10 Ekim katliamında yitirdiklerimizin anısına saldıranlar, katliamı yapanlarla aynı zihniyettedir. DİSK-KESK-TMMOB-TTB ve 10 Ekim-Der olarak buradan tüm açıklığıyla ifade ediyoruz ki IŞİD katliamında yitirdiğimiz barış güvercinlerimizin anısı onurumuzdur ve bizler bedeli ne olursa olsun onurumuzu savunacağız!

Arkadaşlarımızın anısını da, ülkemizi de IŞİD zihniyetine ve IŞİD katliamlarının destekçilerine bırakmayacağız! Eşit, özgür, laik, demokratik ve barış içinde bir Türkiye’yi omuz omuza vererek kuracağız!‪ Darbeciler, diktatörler kaybedecek! Emek ‪kazanacak! ‎Barış ‪kazanacak! ‎Demokrasi kazanacak!

Darbelere ve Tek Adam Diktatörlüğüne Hayır!

Mücadele tarihi boyunca darbelerin, baskıların ve anti demokratik uygulamaların hedefi olan Eğitim Sen, nereden gelirse gelsin her zaman darbelere karşı olmuş, darbelerin asıl hedefinin emek ve demokrasi mücadelesi olduğunu savunmuştur.

Uzun süredir ülkemizde yaşanan sivil darbe girişimleri ve ülkeyi tek adam diktatörlüğüne götürmeye çalışan her türlü girişimin karşısında durmak, emek ve demokrasi mücadelesi açısından olmazsa olmazımızdır.

Eğitim Sen olarak, yıllardır bir taraftan emek, demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesi yürütürken, diğer taraftan asker ya da sivil, her türlü darbeye karşı olduğumuzu açık bir şekilde ifade ediyoruz.

Ülkenin içinde bulunduğu koşulları kendi siyasal hedeflerine ulaşmak için fırsata çevirmeye çalışanlara, iktidarın önümüzdeki dönemde daha da artması beklenen baskıcı, otoriter, ve dayatmacı politikalarına karşı mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.

EĞİTİM SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU

Fransa’da Yaşanan Saldırıyı Lanetliyor, Fransız Halkının Acısını Paylaşıyoruz!
Dün Fransa’da, Fransa için önemli bir gün olan 14 Temmuz’da yine acımasız bir saldırı gerçekleşmiş, resmi açıklamalara göre 84 kişi hayatını kaybetmiş, yaralı sayısı 100’ü aşmıştır. Eğitim Sen olarak Fransa’da gerçekleştirilen bu acımasız saldırıyı ve arkasındaki güçleri lanetliyoruz.

Aylardır başta Türkiye olmak üzere, Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın önemli merkezlerinde yaşanan saldırı ve katliamların hedefi hangi ırk, inanç ya da siyasi düşünceden, kadın, erkek ya da çocuk ayrımı yapmadan masum ve savunmasız insanlar olmuştur. Kimler tarafından ve ne amaçla gerçekleştirildiği bilinen bu tür acımasız korkutma ve yıldırma amaçlı olduğu açıktır.

Türkiye ve Avrupa halkları başta olmak üzere, tüm dünya halklarının geleceğini tehdit eden bu yaşam ve insanlık düşmanı saldırılara ve arkasındaki karanlık güçlere karşı ortak tutum alınması ve enternasyonal dayanışmanın güçlenmesi gerektiği açıktır.

Bizleri insanlığın ortak evrensel değerlerine karşı saldırılarla susturacaklarını, korkutacaklarını zannedenler amaçlarına asla ulaşamayacak ve kazanan mutlaka dünya halklarının emek, demokrasi ve barış mücadelesi olacaktır.

Eğitim Sen olarak, yaşanan saldırı nedeniyle Fransa halklarına bir kez daha başsağlığı diliyor, benzer acıları defalarca yaşamış olmanın üzüntüsüyle acılarını yürekten paylaştığımızın bilinmesini istiyoruz.

Son Düzenlenme Cuma, 15 Temmuz 2016 18:36

Aydın-Ankara Yürüyüşümüz 4. Gününde MEB Önünde Sona Erdi.
Baskı, sürgün, soruşturma ve cezalara son verilmesi talebiyle 12 Temmuz’da Aydın’da başlattığımız Ankara yürüyüşü 4. gününde Milli Eğitim Bakanlığı önünde yapılan oturma eylemi ve basın açıklamasıyla sona erdi. Yoğun katılımın olduğu eyleme pek çok kurum destek verdi.

Eğitim Sen Genel Meclis üyelerinden oluşan yürüyüş kolu Aydın, İzmir, Bursa ve Eskişehir’den sonra bu sabah Ankara’ya yola çıktı. Ankara Eğitim Sen üyeleri ve demokratik kitle örgütlerinin temsilcilerinden oluşan grup, saat 13.30’da MEB önünde toplanarak yürüyüş kolunu beklemeye başladı. Bekleyiş sırasında oturma eylemi yapılırken Aydın’dan yola çıkan yürüyüş kolu da saat 14.00’te MEB önüne ulaştı.

Genel Başkanımız Kamuran Karaca, MEB önünde 4 günlük yürüyüşü basın açıklaması yaparak noktaladı. Karaca, baskı, sürgün, soruşturma ve cezalara son verilmesi, sendikal mücadelenin engellenmemesi ve bu hukuksuzluğun durdurulması için örgütlü mücadeleye ve bu sorunları her türlü platformda bunu dile getirmeye devam edeceklerini belirtti.

Konfederasyonumuz KESK adına Eş Genel Başkan Şaziye Köse ile CHP Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız ve HDP Muş Milletvekili Ahmet Yıldırım da eylemimize destek vererek açıklama yaptılar. Açıklamalarda demokrasi mücadelesi öne çıkarak, baskı, sürgün ve cezalara karşı ortak mücadele çağrısı yapıldı.

Genel Başkanımız Kamuran Karaca’nın yaptığı açıklamanın tamamı şöyle:

Fransa’da Yaşanan Saldırıyı Lanetliyor, Fransız Halkının Acısını Paylaşıyoruz!

Dün Fransa’da, Fransa için önemli bir gün olan 14 Temmuz’da yine acımasız bir saldırı gerçekleşmiş, resmi açıklamalara göre 84 kişi hayatını kaybetmiş, yaralı sayısı 100’ü aşmıştır. Eğitim Sen olarak Fransa’da gerçekleştirilen bu acımasız saldırıyı ve arkasındaki güçleri lanetliyoruz.

Aylardır başta Türkiye olmak üzere, Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın önemli merkezlerinde yaşanan saldırı ve katliamların hedefi hangi ırk, inanç ya da siyasi düşünceden olursa olsun, kadın, erkek ya da çocuk ayrımı yapmadan masum ve savunmasız insanlar olmuştur. Kimler tarafından ve ne amaçla gerçekleştirildiği bilinen bu tür acımasız korkutma ve yıldırma amaçlı olduğu açıktır.

Türkiye ve Avrupa halkları başta olmak üzere, tüm dünya halklarının geleceğini tehdit eden bu yaşam ve insanlık düşmanı saldırılara ve arkasındaki karanlık güçlere karşı ortak tutum alınması ve enternasyonal dayanışmanın güçlenmesi gerektiği açıktır.

Bizleri insanlığın ortak evrensel değerlerine karşı saldırılarla susturacaklarını, korkutacaklarını zannedenler amaçlarına asla ulaşamayacak ve kazanan mutlaka dünya halklarının emek, demokrasi ve barış mücadelesi olacaktır.

Eğitim Sen olarak, yaşanan saldırı nedeniyle Fransa halklarına bir kez daha başsağlığı diliyor, benzer acıları defalarca yaşamış olmanın üzüntüsüyle acılarını yürekten paylaştığımızın bilinmesini istiyoruz.

Baskı, Sürgün ve Soruşturmalar Son Bulmalı, “Cadı Avı” Derhal Durdurulmalıdır!

Siyasi iktidarın eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın bütün alanlarında etkisi hissedilen baskıcı, otoriter ve anti demokratik uygulamaları hız kesmeden devam etmektedir. Siyasi iktidar önünde engel olarak gördüğü tüm kişi ve kurumları etkisiz hale getirerek bertaraf etmek için elindeki bütün olanakları sonuna kadar kullanmakta, Eğitim Sen’i ve Eğitim Sen üyelerini yoğun baskı, sürgün ve soruşturmalar üzerinden sindirmeye ve hizaya getirmeye çalışmaktadır.

Sadece son birkaç ay içinde, özellikle 29 Aralık grevi sonrasında üye ve yöneticilerimize yönelik olarak büyük bir “cadı avı” başlatılmış, çok sayıda Eğitim Sen üyesi sendikal faaliyetleri ve demokratik eylemleri nedeniyle soruşturma geçirmiştir. Bazı arkadaşlarımız keyfi kararlarla sürgün edilmiş, bazı arkadaşlarımız sosyal medya paylaşımları ve attıkları sloganlar gerekçe gösterilerek açığa alınmıştır. Büyük bölümü siyasal talimatlarla hayata geçirilen ve tamamı keyfi olan hukuk dışı tutumlar üzerinden en temel sendikal faaliyetlerimiz bile “yasa dışı” gösterilmeye çalışılmakta, sendikal faaliyetlerimiz açıkça engellenmek istenmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı, bugüne kadar en temel sendikal hak ve özgürlükler konusunda, sendikal hakların kullanılması sürecinde çok sayıda hukuk dışı girişimde bulunmuş, hukukun en temel ilkelerini yok sayan kararlara ve uygulamalara imza atmıştır. MEB’in yasakçı ve hukuk dışı kararlarının ve keyfi cezalarının mahkemelerden, yüksek yargı organlarından birer birer dönmesine rağmen bakanlık, özel olarak Eğitim Sen’e yönelik baskıcı, dışlayıcı ve ayrımcı politikalarını sürdürmektedir.

İktidarın ideolojik çizgisinde olan ve tamamı “siyasal kadro” olarak atanan idari makamların yoğun baskı ve yıldırma girişimleri, üyelerimize yönelik olarak açılan disiplin soruşturmaları, verilen sürgün ve açığa alma kararları tamamen hukuk dışı ve anti demokratiktir. İktidarın politikalarına itiraz eden herkesin hedef haline getirildiği böylesi bir dönemde ülke çapında üyelerimize yönelik olarak yalan propagandalar eşliğinde başlatılan “cadı avı” ile örgütlü mücadelemiz engellenmeye çalışılmaktadır.

Eğitim Sen üyeleri hakkında hukuki temelden yoksun ve tamamı siyasal nitelikli olan soruşturmalar sürerken, takipsizlik ile sonuçlanan dosyaların siyasi talimatlarla yeniden açılması, hukuk dışı bir şekilde soruşturma üzerinden “suç yaratma” amacı taşımaktadır. Bu tür hukuk dışı girişimlerin asıl amacının bizleri korkutmak, yıldırmak ve sindirmek olduğu bellidir. Üye ve yöneticilerimizin hemen her sendikal faaliyetinin baskı ve soruşturma gerekçesi olması, siyasi iktidarın anti demokratik uygulamalarına itiraz eden herkese yönelik bir gözdağıdır. MEB, en temel sendikal hak ve özgürlükleri yok sayarak ve hukuk dışı kararlara imza atarak resmen “sendikal faaliyeti engelleme” suçu işlemektedir. Sendikal örgütlenme ve ifade özgürlüğünü ayaklar altına alan, hukuku ayaklar altına alarak hareket edenler karşısında sessiz ve tepkisiz kalmamız elbette mümkün değildir.

Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulama, Türkiye’nin tehlikeli bir yola girdiğini ve iktidar güçlerinin denetimi altındaki tüm devlet organlarını ve medyayı kullanarak karşısında engel olarak gördüğü tüm kişi ve kurumları bertaraf etmek istediğini göstermektedir.

 

Eğitim Sen, nereden gelirse gelsin, baskı ve tehditlere pabuç bırakmayan mücadeleci bir geleneğin temsilcisi ve savunucusudur. Eğitim Sen üye ve yöneticilerine yönelik her türlü baskının, soruşturma ve sürgünlerin durdurulması için örgütsel ve hukuksal mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir! Üyelerimize yönelik baskı, sürgün ve soruşturmalara son verilmeli, ülke çapında başlatılan cadı avı derhal durdurulmalıdır.

Baskı, Sürgün, Soruşturmalar ve Cezalar Son Bulsun / Fransa'da Yaşanan Katliam Kınanması Konulu Basın Açıklaması 

Baskı, Sürgün ve Soruşturmalar Son Bulmalı, “Cadı Avı” Derhal Durdurulmalıdır!

Siyasi iktidarın eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın bütün alanlarında etkisi hissedilen baskıcı, otoriter ve anti demokratik uygulamaları hız kesmeden devam etmektedir. Siyasi iktidar önünde engel olarak gördüğü tüm kişi ve kurumları etkisiz hale getirerek bertaraf etmek için elindeki bütün olanakları sonuna kadar kullanmakta, Eğitim Sen’i ve Eğitim Sen üyelerini yoğun baskı, sürgün ve soruşturmalar üzerinden sindirmeye ve hizaya getirmeye çalışmaktadır.



Sadece son birkaç ay içinde, özellikle 29 Aralık grevi sonrasında üye ve yöneticilerimize yönelik olarak büyük bir “cadı avı” başlatılmış, çok sayıda Eğitim Sen üyesi sendikal faaliyetleri ve demokratik eylemleri nedeniyle soruşturma geçirmiştir. Bazı arkadaşlarımız keyfi kararlarla sürgün edilmiş, bazı arkadaşlarımız sosyal medya paylaşımları ve attıkları sloganlar gerekçe gösterilerek açığa alınmıştır. Büyük bölümü siyasal talimatlarla hayata geçirilen ve tamamı keyfi olan hukuk dışı tutumlar üzerinden en temel sendikal faaliyetlerimiz bile “yasa dışı” gösterilmeye çalışılmakta, sendikal faaliyetlerimiz açıkça engellenmek istenmektedir.

Milli Eğitim Bakanlığı, bugüne kadar en temel sendikal hak ve özgürlükler konusunda, sendikal hakların kullanılması sürecinde çok sayıda hukuk dışı girişimde bulunmuş, hukukun en temel ilkelerini yok sayan kararlara ve uygulamalara imza atmıştır. MEB’in yasakçı ve hukuk dışı kararları, keyfi cezaları mahkemelerden, yüksek yargı organlarından birer birer dönmesine rağmen bakanlık, özel olarak Eğitim Sen’e yönelik baskıcı, dışlayıcı ve ayrımcı politikalarını sürdürmektedir.



İktidarın ideolojik çizgisinde olan ve tamamı “siyasal kadro” olarak atanan idari makamların yoğun baskı ve yıldırma girişimleri, üyelerimize yönelik olarak açılan disiplin soruşturmaları, verilen sürgün ve açığa alma kararları tamamen hukuk dışı ve anti demokratiktir. İktidarın politikalarına itiraz eden herkesin hedef haline getirildiği böylesi bir dönemde ülke çapında üyelerimize yönelik olarak yalan propagandalar eşliğinde başlatılan “cadı avı” ile örgütlü mücadelemiz engellenmeye çalışılmaktadır.

Eğitim Sen üyeleri hakkında hukuki temelden yoksun ve tamamı siyasal nitelikli olan soruşturmalar sürerken, takipsizlik ile sonuçlanan dosyaların siyasi talimatlarla yeniden yeniden açılması, hukuk dışı bir şekilde soruşturma üzerinden “suç yaratma” amacı taşımaktadır. Bu tür hukuk dışı girişimlerin asıl amacının bizleri korkutmak, yıldırmak ve

sindirmek olduğu bellidir. Üye ve yöneticilerimizin hemen her sendikal faaliyetinin baskı ve soruşturma gerekçesi olması, siyasi iktidarın anti demokratik uygulamalarına itiraz eden herkese yönelik bir gözdağıdır. MEB, en temel sendikal hak ve özgürlükleri yok sayarak ve hukuk dışı kararlara imza atarak resmen “sendikal faaliyeti engelleme” suçu işlemektedir. Sendikal örgütlenme ve ifade özgürlüğünü ayaklar altına alan, hukuku ayaklar altına alarak hareket edenler karşısında sessiz ve tepkisiz kalmamız elbette mümkün değildir.



Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulama, Türkiye’nin tehlikeli bir yola girdiğini ve iktidar güçlerinin denetimi altındaki tüm devlet organlarını ve medyayı kullanarak karşısında engel olarak gördüğü tüm kişi ve kurumları bertaraf etmek istediğini göstermektedir.

Eğitim Sen, nereden gelirse gelsin, baskı ve tehditlere pabuç bırakmayan mücadeleci bir geleneğin temsilcisi ve savunucusudur. Eğitim Sen üye ve yöneticilerine yönelik her türlü baskının, soruşturma ve sürgünlerin durdurulması için örgütsel ve hukuksal mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir. Üyelerimize yönelik baskı, sürgün ve soruşturmalara son verilmeli, ülke çapında başlatılan “cadı avı” derhal durdurulmalıdır.

Şükran YEŞİL

Eğitimsen Adana şube Kadın Sekreteri

Emek, Barış Demokrasi İsteyenler Yargılanıyor.

Adana Adliyesi önünde DİSK, KESK, TMMOB VE Adana Tabip Odası adına açıklama yapan KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Sabahat Mutluay, AKP’nin kendisine muhalif her sesi, her düşünceyi baskı, şiddet ve gözaltılar ile susturma girişimlerini artırarak sürdürdüğünü savundu.

Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında geçmişte olduğu gibi, bugün de sesiz kalmayacağız.

Adana ve Ülke genelinde açılan davaların ve soruşturmaların baskı ve yıldırma amaçlı olduğu ve tıpkı öncekiler gibi asıl amacın gözdağı olduğu açıktır. Nereden gelirse gelsin baskılara, tehditlere ve zorbalığa asla boyun eğmeyeceğimiz bilinmelidir. İktidarın savaş politikalarına karşı, her koşulda inatla barış mücadelesini sürdüreceğiz.”

 

İzmir Barış Bloku’nun Cizre’de yaşanan katliamla ilgili yaptığı eylemde gözaltına alınan ve aralarında Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Bahri Akkan ile üyemiz Rafet Demirbaşı’nın da bulunduğu 29 kişinin yargılanmasına başlandı. İzmir Adliyesi 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk duruşmasında söz alan avukatlar, dosyanın hukuka aykırı bir şekilde hazırlandığını belirterek davanın iptal edilmesini istedi, ancak bu talep mahkeme heyeti tarafından kabul edilmedi.

İzmir’de Barış İsteyen 29 Kişinin Yargılanmasına Başlandı

Duruşmada ifade veren Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Bahri Akkan, barış bloğunun kuruluş amacını anlattı. Akkan, açıklama başlamadan önce emniyet görevlilerinin ortamı provake etmeye çalıştıklarını dile getirerek, “Açıklamanın slogansız bir şekilde devam etmesi noktasında anlaştık ancak açıklama okunurken müdahale edildi. Biz direnmediğimiz halde darp edilerek gözaltına alındık. Asıl suçlanması gereken emniyettir. İfade özgürlüğümüz engellendi.” dedi.

Savunmaların bitmesinin ardından mahkeme heyeti 15 dakika ara verdi. Ara sonrası kararını açıklayan heyet, ifade vermeyen sanıkların ifadelerini vermesi için duruşmayı 24 Kasım’a erteledi.

Barış talep ettikleri için yargılananlara destek olmak için Genel Başkanımız Kamuran Karaca, Genel Eğitim Sekreterimiz Elif Çuhadar, Merkez Kadın Sekreterimiz Ebru Yiğit ile İzmir emek ve demokrasi güçlerinin aralarında bulunduğu çok sayıda kişi duruşmaya katıldı.

Duruşma öncesince bir basın açıklaması yapan Kamuran Karaca, emek ve demokrasi mücadelesini sürdüreceklerini belirterek, davanın takipçisi olacaklarını söyledi.

Baskı, Sürgün Ve Soruşturmalara Karşı Sesimizi Yükseltiyor, Örgütlü Tepkimizi Gösteriyoruz!

Siyasi iktidar son dönemde kendisi gibi düşünmeyen tüm kesimlere uyguladığı baskı ve sindirme politikalarının bir benzerini emek örgütlerine yönelik olarak hayata geçirmeye başlamıştır.

Baskı, Sürgün Ve Soruşturmalara Karşı Sesimizi Yükseltiyor, Örgütlü Tepkimizi Gösteriyoruz!

Eğitim Sen tarafından yapılan sendikal eylem ve etkinlikler nedeniyle ülke genelinde başlatılan hukuk dışı girişimler, baskı, soruşturma ve sürgünlere son verilmesi talebiyle 12 Temmuz Salı günü Aydın’da başlayacak ve 15 Temmuz’da Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı önünde sonuçlanacak “Baskı, Sürgün, Soruşturma ve Cezalar Son Bulsun” talepli bir yürüyüş ve eylem programı oluşturulmuştur.

Eğitim Sen Genel Meclis üyelerinin (Şube Başkanları, Merkez Denetleme ve Disiplin Kurulu üyeleri) katılımıyla yapılacak yürüyüş, 12 Temmuz’da Aydın’da başlayıp 15 Temmuz’da Ankara’da MEB önünde yapılacak basın açıklaması ile sona erecektir.

Yürüyüş ve eylem programı şu şekilde olacaktır;

  • 12 Temmuz Salı günü saat: 16.00’da Aydın İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde oturma eylemi ve basın açıklaması,
  • 13 Temmuz’da İzmir’de, İzmir 1 No’lu Şube Başkanımızın da içinde olduğu dava duruşması öncesinde basın açıklaması ve duruşmaya katılım,
  • 14 Temmuz saat 14.30’da Bursa’da yürüyüş ve basın açıklaması,
  • 14 Temmuz saat 19.00’da Eskişehir’de yürüyüş ve basın açıklaması,
  • 15 Temmuz saat 14.00’de Milli Eğitim Bakanlığı önünde oturma eylemi ve basın açıklaması.

Sivas Katliamı’nın Ateşi 23 Yıldır Yüreklerimizi Yakıyor!

Sivas Katliamı’nın Ateşi 23 Yıldır Yüreklerimizi Yakıyor!

2 Temmuz 1993 tarihi, insanlık tarihine büyük bir utanç, zihnimize unutulmayacak bir kâbus olarak yerleşeli tam 23 yıl oldu. Sivas katliamı, 23 yıldır insani değerlerini yitirmemiş herkesin yüreğinde kanayan bir yaradır. Katliamda aktif rol oynayan katillerin avukatlarından bazıları sonraki yıllarda AKP’den milletvekili seçilmiş, bakan yapılmış, hatta Anayasa Mahkemesi üyesi olarak atanmıştır. Katillerin cezalandırılmaması için ciddi çaba harcayan siyasi iktidar davanın “zaman aşımı”na uğratılmasını sağlayarak katillerin cezasız kalmasına önemli bir katkı yapmıştır.

Türkiye’de, 12 Eylül darbe sürecinin en temel pratiklerinden birisi olan Türk-İslam sentezi anlayışı ile ırkçılık ve gericiliğin gelişmesine zemin hazırlanmış, Sivas katliamı böylesi bir zemin üzerinden yaşanmıştır. Sivas katliamının hedefi, egemen inanç sisteminin dışında kalan Aleviler, yıllarca ezilen, sömürülen ve yok sayılanlar olmuştur. Saldırganların engellenmeyerek katliama çanak tutulması, ardından olayın üstünün örtülmesi ve sadece birkaç kişinin göstermelik cezalar alması, geçmişte yaşanan benzer katliamların ortak özelliği olarak dikkat çekmektedir.

Sivas katliamının, Türkiye’de yaşayan çeşitli inanç ve mezheplerden halklarımızın umudu ve aydınlık geleceği olan aydın, yazar ve sanatçıların da içinde olduğu 35 insanın ırkçı-gerici güçler tarafından katledilmesi, katillerin iktidar güçleri tarafından korunması açısından aradan geçen 23 yıla rağmen, yarattığı acıların tazeliğini sürdürmesi tesadüf değildir.

Sivas katliamı, tıpkı 1 Mayıs 77 katliamı, Malatya, Maraş, Çorum, Gazi Mahallesi katliamları gibi bilinçli bir şekilde karanlıkta bırakılarak unutturulmak istenmiş, siyasi sorumlular hesap vermemiş,   katliamın arkasındaki karanlık güçler de bilinçli olarak açığa çıkarılmamıştır. Bu süreç, son bir yıl içinde yaşadığımız katliamlar sürecinde de görülmüş, siyasi sorumlular hesap vermek bir yana neredeyse katliamlarda ölenleri sorumlu tutan açıklamalar yapmışlardır.

Dün Sivas’ta katliam yapan canileri savunup, kaçmalarına göz yumanlar, katillerin avukatlarını milletvekili, bakan yapanlar, bugün Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren, Türkiye’de ve Avrupa’da katliamlar yapan katil IŞİD çetelerine ekonomik ve siyasi destek vererek gerçek kimliklerini ortaya koymuşlardır. Dün Sivas’ta canlarımızı diri diri yakanları koruyanlar, bugün aynı zihniyetin acımasız katliamlarını görmezden gelmeye ve kendi sorumluluklarını gizlemeye çalışmaktadır.

Türkiye’de geçmişte halkları birbirine karşı kışkırtarak, kitlesel katliamlara ve cinayetlere zemin hazırlayanlar, bugün ısrarla ayrımcı, tekçi, ırkçı ve gerici politikalarını sürdürerek halkların eşitliğini, barış içinde bir arada yaşama iradesini engellemek için saldırılarını yoğunlaştırmaktadır.

Toplumsal barışı tehdit eden saldırı ve katliamlar, farklı kimlik, inanç ve kültürlerin barış içinde ve kardeşçe bir arada yaşama isteğini asla kıramamıştır. Ne yaşadığımız katliamlar, ne de iktidarın bu katliamlar karşısında takındığı siyasi tavırları unutmak mümkün değildir. İnsanlık, kendisine karşı işlenmiş suçları ve bu suçları işleyenleri asla unutmamıştır ve unutmayacaktır.

Eğitim Sen olarak Sivas katliamında, öncesinde ve sonrasında yaşanan bütün katliamlarda hayatını kaybeden canlarımızı saygıyla anıyoruz.

Başsağlığı


Çukurova Üniversitesinde üyemiz Prof. Dr. MUSTAFA OKAN vefat etmiştir. Başta ailesi, dostları olmak üzere tüm eğitim ve bilim emekçilerine başsağlığı diliyoruz.
Şube Yürütme Kurulu
Cenazesi 02 Temmuz Cumartesi Saat:10.30'da Eğitim Fakültesi Önünde yapılacak törenden sonra üniversite mezarlığına defnedilecektir.