egitimsen2

egitimsen2

5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü nedeniyle Eğitim Sen Adana şubesinin Adana Tabipler Odasında düzenlediği kokteyle çok sayıda eğitim emekçisi ve sivil toplum kururluşlarının temsilcileri katıldı.

Şube Başkanı Kamuran Karacanın açılış konuşmasıyla başlayan etkinlikte Karaca; Öğretmenlerimize insanca yaşayabilecekleri, nitelikli hizmet verebilecekleri çalışma ve yaşama koşulları yaratılmalı; bunun için de başta maaşlar olmak üzere mesleki ve özlük hakları insan onuruna yaraşır düzeye yükseltilmelidir. Kaybedilme noktasına gelen mesleki saygınlığın yeniden kazanılması için, öğretmen yetiştirme ve istihdam politikalarının uluslararası standartlara uygun ve bilimsel bir anlayışla ele alınması ve tüm eğitim emekçilerinin ekonomik, sosyal, mesleki ve özlük sorunlarının çözülmesi gerekmektedir.



652 Sayılı KHK ile MEB Teşkilat Kanunu’nda sınırlı sayıdaki üst düzey yöneticilerin maaş ve çalışma koşullarında yapılan iyileştirmelerin bütün öğretmenlerin sorunlarını çözecekmiş gibi sunulmaya çalışılması doğru olmadığı gibi, kabul edilebilir de değildir. Bütün bunların yanı sıra MEB, kamu özel ortaklığı uygulamaları ile eğitim hizmetlerini tamamen özel sektöre açmakta, özel sektörün yapacağı okulların 49 yıllığına kiralanmasını gündeme getirerek eğitimde yaşanan piyasalaştırma uygulamalarını daha da derinleştirmek istemektedir. 

Eğitim Sen olarak, sistem tarafından dayatılan her türlü haksız ve hukuksuz uygulamanın ancak tüm öğretmenlerin birleşik ve örgütlü mücadelesiyle kırılabileceğine inanıyoruz. Öğretmenler, hem eğitim sisteminden kaynaklanan olumsuzlukları hem de kendi hakları ile ilgili yaşadıkları sıkıntıları sendikaları aracılığıyla çözebilir, alternatif bir eğitim sisteminin oluşturulmasına katkı sağlayabilirler. 

Eğitim Sen olarak, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü öğretmenlerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak görüyoruz. Bu durumun bir gereği olarak, yaşadığımız sorunlara kalıcı çözümler üretilmesi, parasız, bilimsel, demokratik ve anadilinde eğitim hakkının yaşam bulması için; özgür ve demokratik bir Türkiye talep eden herkesi 8 Ekim’de KESK, DİSK, TMMOB ve TTB öncülüğünde Ankara’da yapılacak olan mitinge davet etti.

Konuşmanın ardından emekli olan üyelere hazırlanan teşekkür belgeleri verildiği.

Grevsiz Toplu Sözleşme, Toplu Sözleşmesiz Sendika Olmaz!

 

4 Ekim 2011 tarihi itibariyle 4688 sayılı yasada yapılacak değişikliklere ilişkin Hükümetin konfederasyonlarla yaptığı toplantılar sona ermiştir.

 

Bu süreçte Konfederasyonumuz emekçilerin hak ve çıkarlarını her platformda savunma, kamu emekçilerinin talep ve beklentilerini ifade etme sorumluluğuyla yapılan tüm toplantılara katılarak yasanın özüne ilişkin görüş ve önerilerini iletmiştir. Örgütlenme özgürlüğünü ciddi biçimde kısıtlayan 4688 sayılı yasanın anti demokratik yapısını değiştirmek için hemen her maddeye ilişkin önerilerde bulunduk. Ancak hükümetin temel konularda haklara genişleten bir tavır olmamıştır.

 

 

 Çalışma bakanlığınca “Uzlaştık” denilen 24 maddenin bile anlam bulabilmesi, özgür toplu sözleşme ve grev hakkımızın yasal güvence altına alınması ile mümkündür.

Sendikal yapılanmaları bitirmeyi hedefleyen bir toplu sözleşme sistemi getirdikten sonra sendika yöneticilerine sözde kimi güvenceler getirildiği iddia edilse bile bir anlamı olmayacaktır. Nitekim şu anda KESK’e bağlı sendikaların yöneticisi ve üyesi 20 arkadaşımız tutukludur, yüzlercesi hakkında dava açılmıştır, sürgün edilmektedirler, baskıya maruz kalmaktadırlar.

 

Üçlü Danışma Kurulu toplantıları sonucunda tüm çabamıza rağmen grev, toplu sözleşmenin kapsamı ve düzeyi, tarafları, yetki, itiraz ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun nihai karar organı haline getirilerek grevi zımnen yasaklı hale getiren temel konularda bir uzlaşma sağlanamamıştır. Dolayısıyla “24 maddede anlaştık, geriye 3–4 madde kaldı” gibi sorunu hafifletmeye çalışan bir yaklaşım doğru değildir. Bu vesileyle bir kez daha vurguluyoruz; Grevsiz Toplu Sözleşme, Toplu Sözleşmesiz Sendika olmaz!

 

 

 

Uluslararası sözleşmelere uygun, emekçilerin özgür örgütlenmesine ve mücadele yürütmesine olanak sağlayacak demokratik bir düzenleme yapılmalıdır.

 

Toplu Sözleşmenin kapsamı daraltılmamalı, toplu sözleşme masasında kamu emekçilerinin ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki tüm hak ve çıkarları belirlenmelidir.

 

KESK’in ya da herhangi bir konfederasyonun üyesini ancak ve ancak kendisi temsil edebilir. Göreceli sayı farkı üzerinden sendikal ilkelere aykırı bir dayatma kabul edilemez. Dolayısıyla eşit taraflar ilkesiyle hareket edilmeli, her sendika kendi üyesi için toplu sözleşme yapabilmelidir.

 

Toplu sözleşme masasında uzlaşma sağlanmaması durumunda, kamu çalışanlarının referanduma gitmesi ve grev hakkı teminat altına alınmalıdır.

 

Şimdi sorumluluk Bakanlar Kurulu’ndadır. Konfederasyonların uzlaşılamayan konulara ilişkin önerileri Bakanlar Kurulu’nda ele alınacak ve yasa taslağına son şekli verilerek Meclis Genel Kurulu’na sevk edilecek.

 

2 milyondan fazla kamu emekçisinin gözü kulağı burada olacak. Konfederasyonumuz şu andan itibaren kamu emekçilerinin sesini duyurmak için fiili ve meşru mücadelesini yükseltecektir. Hükümeti sokağın sesine kulak vermeye, emekçilerin haklı taleplerinin gereğini yapmaya çağırıyoruz.

 

Aksi halde siyasi iktidar; özgür, demokratik toplu sözleşme düzeni ve grev hakkımız önündeki engellerin korunarak devam ettirilmesini hedefleyen sahte sendika yasasının sorumlusu olacaktır.

 

Yeni anayasa tartışmalarının ve çalışmalarının başladığı bugünlerde Hükümetin takınacağı tavır yeni anayasanın ne kadar demokratik olacağı konusunda da önemli bir veri olacaktır.

 

Konfederasyonumuz şimdiye kadar “sahte sendika” yasalarına karşı verdiği mücadeleyi yeni “sahte sendika” yasasına karşı da verecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.

 

AKP hükümeti, tüm bu uyarılarımızı dikkate almaz, taleplerimize yanıt vermez ise; yapacağımız eylem ve etkinlikleri sürdüreceğimizi kamuoyuyla bir kez daha paylaşıyoruz.

  

KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

 

Kamuran KARACA

 

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Kesk'ten Meşaleli Yürüyüş

 

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Adana Şubeler Platformu üyeleri Adana'da meşaleli yürüyüş yaptı.

Adana Büyükşehir belediyesi önünde toplanan grup, slogan atarak gittikleri AK Parti il binası önüne oturma eylemi yaptı.

Grup adına açıklama yapan Kesk Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü ve Eğitim-Sen Adana Şube Başkanı Kamuran Karaca, her gün tüketim maddelerine yeni zamlar geldiğini söyledi.

Karaca, "Daha bir hafta önce elektriğe yüzde 10, doğalgaza yüzde 15 zam yapıldı. Ulaşıma ardı ardına zamlar yapılmaya devam ediyor" dedi.

Karaca, Kesk olarak vatandaşın hak ve çıkarlarını her platformda savunduklarını dile getirdi.

Değerli Basın Emekçileri,

 

Değerli Dostlar,

 

Yıllardır kamu emekçilerinin, işçilerin, köylülerin, hekimlerin, mühendislerin, toplumun ezilen tüm kesimlerinin talepleri görmezden geliniyor.  Kazanılmış haklarımızı elimizden almak için gece gündüz çalışanlar, demokratik taleplerimizi ve haklı mücadelemizi yok saymaya devam ediyorlar. 

 

Hükümetin politikalarına karşı çıkanlar, gerçek demokrasi isteyenler, AKP’nin ‘ileri demokrasi ’sinin hedefi haline gelerek gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Değerli Dostlar,

 

Emekçilere, eğitime, sağlığa, sosyal güvenliğe gelince “kaynak yok” diyen hükümet, sıra silaha, savaşa gelince seferber oluyor. “Atık kimse ölmesin, acılar son bulsun” diyenlere kulaklarını tıkayanlar, sınır ötesi harekat tezkerelerinin süresini defalardır uzatıyorlar.

 

 Savaşa giden paralarla ülkenin düze çıkarılabileceğini hükümet yetkilileri de itiraf etmesine rağmen aynı savaş politikalarında da ısrar sürdürülüyor.

 

Ama bizler;

 

Savaş istemiyoruz.

 

Askeri harcama istemiyoruz.

 

Emperyalist çıkarlar için ülkemizin topraklarının üs olarak kullanılmasını istemiyoruz.

 

Füze kalkanı-insansız uçak- tank-top-tüfek istemiyoruz.

 

BİZ:

 

Okul istiyoruz – Hastane İstiyoruz- Nitelikli ve parasız kamu hizmeti istiyoruz -  Adalet istiyoruz- Eşitlik istiyoruz  -Barış istiyoruz

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Değerli Dostlar,

 

Her gün emekçi halkın temel tüketim maddelerine yeni zamlar geliyor. Daha bir hafta önce elektriğe %10, doğalgaza %15 zam yapıldı. Ulaşıma ardı ardına zamlar yapılmaya devam ediyor. Bu zamlara rağmen utanmadan, sıkılmadan karşımıza geçip “bu zamlar toplam enflasyonu sadece yüzde 1 artıracak” diyenlere soruyoruz:

 

Temel tüketim maddelerine yapılan zamlar ortadayken bu nasıl bir enflasyon hesabı? Bu kimin enflasyonu?

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Değerli Dostlar,

 12 Eylül’e karşı olduğunu iddia eden AKP, 12 Eylül’ün açtığı yolda ilerliyor. Bir taraftan işçilerin kıdem tazminatları gasp edilmek istenirken, diğer taraftan kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkı engellenmeye çalışılıyor.Bugün, siyasi iktidar, on yıldır sürdürülen toplu görüşme oyunun adını değiştirip toplu sözleşme koyarak, Tüm Uluslararası Sözleşmeleri ve mahkeme kararlarını çiğneyerek; Yani hukuku çiğneyerek,

Emekçilerin temel taleplerini görmezden gelerek,

 

Yıllardır hormonlayarak büyüttüğü yandaş sendikanın da desteği ile 4688 sayılı yasada makyaj düzenlemeler yapmaya çalışıyor.

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Değerli Arkadaşlar,

 Biz KESK olarak, emekçilerin hak ve çıkarlarını her platformda savunma, kamu emekçilerinin talep ve beklentilerini ifade etme sorumluluğuyla yapılan tüm toplantılara katılarak yasanın özüne ilişkin görüş ve önerilerimizi ilettik.

Örgütlenme özgürlüğünü ciddi biçimde kısıtlayan 4688 sayılı yasanın anti demokratik yapısını değiştirmek için hemen her maddeye ilişkin önerilerde bulunduk. Ancak üzülerek gördük ki, Hükümetin temel konularda hakları genişleten bir tavrı olmamıştır.

 

Üçlü Danışma Kurulu toplantıları sonucunda tüm çabamıza rağmen grev, toplu sözleşmenin kapsamı ve düzeyi, tarafları, yetki, itiraz ve Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun nihai karar organı haline getirilerek grevi zımnen yasaklı hale getiren niteliği gibi temel konularda bir uzlaşma sağlanamamıştır.

 

AKP İktidarı ise sıraladığımız temel noktalarda anlaşma sağlanamamasına rağmen; tali konuları öne çıkararak konfederasyonlarla uzlaşıldığı havası yaratmak istemektedir.

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Değerli Arkadaşlar,

 AKP Hükümetinin  “24 maddede anlaştık, geriye 3–4 madde kaldı” gibi sorunu hafifletmeye çalışan yaklaşımı kabul edilemez. Geriye kaldığı söylenen 3-4 madde kamu emekçilerinin hak ve çıkarlarını doğrudan ilgilendiren temel konulardır.

Buradan hükümete sesleniyoruz:

 

Anlaşıldığını-uzlaşıldığını iddia ettiğiniz 24 madde sizin için çok önemliyse, biz bunlarda sizin önerilerinizi değerlendirmeye hazırız.  Peki siz anlaşma sağlanamayan ana konulardaki 3-4 maddede kamu emekçilerinin taleplerini kabul etmeye var mısınız?

 

Ø  Uluslararası sözleşmelere uygun, emekçilerin özgür örgütlenmesine ve mücadele yürütmesine olanak sağlayacak demokratik bir düzenleme yapılmasına var mısınız?

 

Ø  Toplu Sözleşmenin kapsamını daraltmadan, toplu sözleşme masasında kamu emekçilerinin ekonomik, sosyal, demokratik, siyasi, özlük ve mesleki tüm hak ve çıkarları belirlenmesine var mısınız?

 

Ø  KESK’in ya da herhangi bir konfederasyonun üyesini ancak ve ancak kendisinin temsil etmesine, dolayısıyla eşit taraflar ilkesiyle hareket edilerek her sendikanın kendi üyesi için toplu sözleşme yapmasına var mısınız?

 

Ø  Eğer her alanda ‘ileri demokrasi’ yi hakim kılma iddianızda samimi iseniz; Toplu sözleşme masasında uzlaşma sağlanmaması durumunda, kamu çalışanlarının referanduma gitmesi ve grev hakkının teminat altına alınmasına var mısınız?

  

Siz bu sorularımıza olumlu yanıt vermediğiniz sürece bizden de grevli toplu sözleşme hakkımızı yasal güvence altına almayan sahte bir sendika yasası düzenlemesine göz yummamızı beklemeyin. Kaldı ki anlaşıldığı ileri sürülen konuların bile anlam bulabilmesi, özgür toplu sözleşme ve grev hakkımızın yasal güvence altına alınması ile mümkündür.

 

Sürekli söylüyoruz, bu vesileyle bir kez daha vurguluyoruz;

 

Grevsiz Toplu Sözleşme, Toplu Sözleşmesiz Sendika Olmaz!

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Değerli Dostlar,

 

4 Ekim 2011 tarihinde yapılan son Üçlü Danışma Kurulu toplantısı sonucundaKonfederasyonların uzlaşılamayan konulara ilişkin önerileri Bakanlar Kurulu’nda ele alınacak ve yasa taslağına son şekli verilerek Meclis Genel Kurulu’na sevk edilecek.

 

Bu aşamada sorumluluk Bakanlar Kurulu’ndadır. 2 milyondan fazla kamu emekçisinin gözü kulağı burada olacak. Bu süreçte hükümetin kamu emekçilerinin haklarına karşı takınacağı tavır, çalışmalarına bu günlerde başlanacak olan yeni anayasanın da ne kadar demokratik olacağı konusunda önemli bir veri olacaktır.

 

Hükümeti, emekçilerin haklı taleplerine kulak vererek, gereğini yapmaya çağırıyoruz.

 

 Aksi halde siyasi iktidar özgür, demokratik toplu sözleşme düzeni ve grev hakkımız önündeki engellerin korunarak devam ettirilmesini hedefleyen sahte sendika yasasının vebali altında kalacağını bilmelidir.

 

Değerli Basın Emekçileri,

 

Değeri Dostlar,

 

Bizler bu topraklarda emeğin hakları, barış ve demokrasi için mücadele etmenin zor, bedelinin ağır olduğunu biliyoruz. Bununla beraber emekçilerin bu güne kadarki kazanımlarının egemenlerin bir lütfu olmadığını, hepsini dişimizle tırnağımızla verdiğimiz mücadelemizle kazandığımızı da biliyoruz.

 

Türkiye’de kamu emekçileri sendikacılığını, fiili meşru mücadelesi sonucunda hayata geçiren konfederasyon olarak diyoruz ki,  yıllar boyunca verdiğimiz mücadele deneyimi ve birikiminin bize öğrettiği bir şey var:

 

Hak verilmez, Mücadele ile Alınır!

 

Toplu sözleşme ve grev hakkımız var , hakkımızı kullanacağız!...  

  

KESK Adana Şubeler Platformu Adına

 

Kamuran KARACA

 Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Öğretmen Arkadaşımıza Yapılan Saldırıyı Kınıyoruz.

Ülkemizde ve ilimizde birçok imkansızlıklarla eğitim görevlerini yerine getirmeye çalışan öğretmen arkadaşlarımız son dönemde çeşitli şekillerde saldırı ve şiddete maruz kalmaktadırlar.

Toplum, yaşadığı işsizlik, düşük ücretle geçinememe, eğitim ve sağlık giderlerini karşılayamama gibi pek çok sorunun çözümünü, kendilerini yönetenlerin çözüm görevi olduğunu adeta unutarak, hiç bilmiyormuş gibi davranarak, sorun yaşadığı en yakın kuruma ve kurum çalışanlarına saldırarak çözebileceği yanlışına sürüklenmektedir.

Okullar ve eğitim çalışanları da bu tür davranışları hemen her gün, her okulda yaşamaktadır. Bunun son örneği burada Tahsilli İlköğretim okulunda yaşanmıştır.

Okulun öğretmeni Zeynep AKINCI’ya 17 Ekim 2011, Pazartesi günü bir veli tarafından sınıfında saldırı yapılmış, sınıfta öğrencilerin içinde darp edilmiş, hakaretlere uğramıştır.

Bu durum karşısında öğretmen Zeynep AKINCI Cumhuriyet savcılığına şikayette bulunmuş, bunu öğrenen aynı veli, öğretmene yeniden sözlü sataşmada ve aşağılayıcı hakaretlerde bulunmuştur.

21 Ekim Cuma günü, bayrak töreni bitiminde Zeynep AKINCI tekrar şiddetli darp ve hakaretlere uğramıştır.

Yapılan bu saldırıları şiddetle kınıyor, öğretmen arkadaşımıza sahip çıkacağımızı ifade ediyoruz. Buradan velilere de seslenmek istiyoruz. Sistemin getirdiği tıkanıklıkların ve sorunların muhatapları okul çalışanlarını değil, ülke yöneticileridir. Okul çalışanları, kendilerine verilen görevlerin tüm zorluklar içinde sadece uygulayıcılarıdırlar. Sorunların çözümünü yanlış yerde ve yanlış şekilde aramak son dönemde hızla artan, toplumsal karmaşayı daha da azdıracak, kurumlara ve kurum çalışanlarına yönelik haksız saldırıları hızla artıracaktır.

Son dönemde velilerin doldurması gereken, ancak öğretmene angarya yüklenmek istenen birçok formun ve evrakın farkında bile olmayan velilerimizi, eğitimin paralı hale getirilmesi uygulamalarına karşı aydınlatmaya çalışan ve tüm bunlar için hiçbir karşılık beklemeyen öğrencilerine bir anne, baba sevgisiyle yaklaşan öğretmen arkadaşlarımız, bu tür saldırıları asla hak etmiyor diye düşünüyoruz.

Saldırıya uğrayan öğretmen arkadaşımıza ve okul personeline bir kez daha geçmiş olsun diyoruz.

Şehrin merkezinde bir öğretmene bir hafta içinde 3 defa hakaretler yağdırıp, darp etme cesaretini gösteren bu kişiler hakkında yetkilileri derhal gereğini yapmaya çağırıyoruz.28.10.2011

 Kamuran KARACA

Eğitim Sen Adan Şube Başkanı

Cumhuriyetin 88. Yılı Kutlu Olsun

Türkiye’de yaşayan her dilden ve her inançtan halkların omuz omuza emperyalist işgale karşı verdikleri mücadele sonucunda kurdukları Cumhuriyet’in 88. yılına Van’da yaşanan ve hepimizi üzüntüye boğan depremin gölgesinde giriyoruz.

Yan yana, omuz omuza mücadele eden farklı milliyetlerden halkların kurduğu Cumhuriyet’in üzerinden 88 yıl geçti. Cumhuriyet’in 88. yılında, eğitim ve sağlık, ulaşım, barınma gibi en temel yurttaşlık haklarının paralı hale getirildiği, halkların birbirine düşman edilmeye çalışıldığı, Van depreminin bile ırkçı-şoven söylemlerle karşılandığı bir tablo ile karşı karşıyayız.

Van depreminde içlerinde henüz mesleklerinin başında olan 66 eğitim emekçisinin de bulunduğu yüzlerce yurttaşımızı kaybettik. Deprem sonrasında yaşanan yardım rezaleti, gazete, TV ve sosyal paylaşım sitelerinde rastladığımız ırkçı ve faşizan söylemler, insanlıktan nasibini almamış kişilerin kışkırtıcı açıklamaları; yıllardır aynı ülke topraklarında kardeşçe yaşamaktan başka bir isteği olmayan insanlarımızın acılarını ve üzüntülerini daha da arttırmıştır.

Türkiye halklarının ihtiyaç duyduğu, emperyalizmin güdümünde olmayan, gerçekten laik ve demokratik bir cumhuriyettir. Bugün en büyük özlemimiz; Türkiye’de yaşayan halkların tam hak eşitliğine sahip oldukları, Alevilerin ve farklı inançların ayrımcılığa tabi tutulmadıkları üzerlerindeki baskıların son bulduğu, her dilden, her inançtan ve her kültürden halkımızın eşit ve özgür olarak yaşadıkları, gelir dağılımında uçurumun olmadığı, işsizliğin, açlığın ve sefalettin değil; barışın, kardeşliğin ve mutluluğun kol gezdiği bir ülkede yaşamaktır.

Ortadoğu halklarıyla ilişkilerinde emperyalist planların uzantısı olarak hareket eden, eşitlik, özgürlük ve demokrasi temellerine oturmayan bir anayasa ile yönetilen, farklı diller ve kültürlerin özgür ve eşit olmadığı bir cumhuriyetin; demokratik, laik ve bağımsız olduğundan söz etmemiz mümkün değildir.

Van depremi sonrasında batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine ülke çapında yaşanan büyük dayanışma, Türkiye’de yaşayan halkları, ırkçı-şoven söylemlerle birbirine karşı kışkırtanlara, depremin yarattığı acılar ortadayken yapılan kışkırtıcı açıklamalara en güzel yanıt olmuştur.

Eğitim Sen olarak Cumhuriyet’in 88. yılını geride bıraktığımız bugünlerde, Van depreminde yaşamını yitiren eğitim emekçileri ve yurttaşlarımızın yakınlarına bir kez daha başsağlığı ve ülkemizin bu tür acılarla bir kez daha karşı karşıya kalmamasını diliyoruz.

Kamuran KARACA

Şube Başkanı

Hükümetin Gözaltı Operasyonları Bilim İnsanlarına Kadar Uzandı!

Türkiye Van’da yaşanan depremin yaralarını sarmaya çalışırken, depreme müdahalede yetersiz kalan AKP Hükümeti, kendisine yönelik eleştirilerin yoğunlaştığı bir dönemde "KCK operasyonu" bahanesiyle aralarında sendikamız üyesi Büşra ERSANLI ve Türkiye Yayıncılar Birliği Yayımlama Özgürlüğü Komitesi Başkanı yazar Ragıp ZARAKOLU’nun da bulunduğu onlarca kişiyi gözaltına almıştır.

12 Eylül referandumunun ardından yüksek yargı organları başta olmak üzere, hukuk ve adalet mekanizmasını kendi siyasal ideolojik çizgisinde yeniden biçimlendirmeye çalışan AKP Hükümeti'nin, halkın bütün ilgisi ve dikkati Van depreminin üzerinde iken, içlerinde kamuoyu tarafından yakından tanınan akademisyen ve yazarların da bulunduğu kişilere yönelik gözaltı operasyonuna girişmesi dikkat çekicidir.

 

AKP, gün geçtikçe sertleşen, otoriter bir yönetim anlayışıyla hareket etmekte, kendisine muhalif olan tüm kesimleri çeşitli adlar altında başlatılan operasyonlarla hizaya getirmeye çalışmaktadır. Son yaşanan göz altıları, bir yönüyle “hukuk devleti” anlayışının ayaklar altına alınması olarak değerlendirebileceğimiz gibi, muhalif kişi ve kurumlara yönelik büyük bir gözdağı olarak görmek de mümkündür.

 

Eğitim Sen üyesi, aynı zamanda TBMM’de oluşturulan yeni anayasa çalışmaları ile ilgili komisyonda görevli olan değerli bilim insanı Prof. Dr. Büşra ERSANLI, “KCK operasyonu” adı altında yürütülen siyasi operasyonun son mağdurlarından birisi olmuştur. Büşra ERSANLI hocamız, siyasi düşüncesi AKP Hükümeti tarafından beğenilmediği için gözaltına alınan ilk bilim insanı değildir. Bugün AKP’nin önünde diz çökmeyen, onun siyasal-ideolojik kuşatmasına karşı kararlılıkla direnen herkesin, özellikle eğitim ve bilim camiasına yönelik saldırılara karşı birlik olması ve ülkemizde yaşanan baskı ve gözaltı terörüne “DUR” demesi gerekmektedir.

 

Bizler, hükümetin siyasi operasyonları sonucu gözaltına alınarak sindirilmek ve susturulmak istenen bilim insanlarımızın, aydınlarımızın yanında olduğumuzu belirtiyor, siyasal linç operasyonları ve baskılara karşı örgütsel ve hukuksal mücadelemizi sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.

 

EĞİTİM SEN – SES - Halkların Demokratik Kongresi Adana Meclisi

DHF-İHD

 

Kurumlar Adına

 

Yalçın ALÇİÇEK

 Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri

12 Eylül Darbesi Ürünü YÖK Kaldırılmalı,

Özgür Bilim, Özerk Demokratik Üniversite İstiyoruz!

 

12 Eylül’ün manidar kurumlarından birisi kuşkusuz YÖK’tür. Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından üniversiteler üzerinde bir baskı aracı olarak kurulmuş ve bu özelliğinden 30 yıldır hiçbir şey kaybetmemiştir. AKP ise kendisine meşruiyet sağlamak için darbe karşıtlığı üzerinden sürekli gündemde kalmaya çalışmaktadır.

 

 

 

Hükümet, iktidarını üniversitelerin en ücra köşelerinde dahi hissettiren YÖK’ü kaldırma talebini görmezlikten gelmeye devam etmektedir. Çünkü YÖK, denetimi ve kontrolü tekeline alarak iktidarını hükümetlerin huzuruna sunabilen bir kurum olarak örgütlenmiştir. YÖK’ün siyasi iktidarların üniversiteler üzerindeki hem kalemi, hem kılıcı olma işlevi görmesi, AKP’nin Türk-İslam sentezi ideolojisi ile biçimlendirilmiş YÖK’ü neden koruyup kolladığını göstermektedir. YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın, görevde olduğu 4 yılda yaptığı en önemli üç işi “Kontenjanın arttırılması, kılık kıyafet engelinin kaldırılması ve katsayı farkının azaltılması” diye sıralaması bu gerçeği açıkça ifade etmektedir.

 

YÖK üniversiteler üzerinde düzenin baskı aygıtı işlevi ile birlikte, üniversitelerin yeni liberal politikalar doğrultusunda yeniden yapılandırılmasında da etkin rol almıştır. YÖK’ün kuruluşu ile birlikte özel üniversiteler kurulmuş, kamu üniversitelerinde paralı eğitim uygulamaları harçlarla yaygınlaştırılmıştır. 

 

30 yıllık tarihi boyunca YÖK’ün yapmak istediği özünde sermayeyi üniversitelerde doğrudan etkin kılmak olmuştur. Bologna süreci ve YÖK’ün buna paralel olarak hazırladığı strateji raporu “üniversitelerin bir işletme olarak kendi kaynaklarını yaratması, öğrencilerin ekonomik gelir kaynağı olarak tanımlanması, bilginin piyasa için üretilerek üniversitelerin piyasada rekabet eder hale gelmesi” vb önlemleri içermektedir. Bu tanımlamanın benimsenmesinden itibaren özel üniversitelerin yanı sıra artık kamu üniversiteleri de işletme mantığı ile ele alınıp düzenlenmeye başlanmış, üniversitelerin kamusal niteliği büyük ölçüde ortadan kaldırılmıştır.

 

Kamusal niteliğin ortadan kalkması bir yanıyla üniversiteyi bilimsellikten ve toplumsallıktan uzaklaştırıp piyasa aktörü haline getirirken, diğer yandan da öğrencilerin müşteri olarak daha fazla sömürülebilmesinin önünü açmaktadır. Gerek harç sisteminde yapılan düzenlemeler, gerekse banka kartlarından oluşturulan üniversite kimlik kartları bu müşterileştirme sürecinin geldiği boyutları açıkça göstermektedir.

 

Teknolojinin sadece denetim ve kontrol mekanizmaları hizmetine sunulduğu, özel güvenlik birimleri, turnikeler ve kameralar ile “yüksek koruma” altına alınan üniversitelerin kime ve neye karşı korunmak istendiği açıktır. Üzerinde bu kadar göz olan üniversite öğrencilerinin ve akademisyenlerin AKP’nin nazarından korunabilmelerinin tek yolu sunulanı sunulduğu kadarıyla kabul etmekten geçmektedir. Buna karşı direnmenin sonucunu ise gerek “paralı eğitime hayır” pankartı asan öğrencilerin, gerekse akademik faaliyetlerinden dolayı tutuklanan akademisyenlerin maruz kaldığı baskı, şiddet ve hukuksuzlukta görmek mümkündür.

 

Göreve gelmeden önce üniversitelerin politize olduğunu ifade eden YÖK Başkanı’nın üniversiteleri kastederek, “Ordu gibi işini yapmayıp siyasetle uğraşıyordu, şimdi mecramıza döndük” demesi kimin işini ordu gibi yaptığını göstermektedir. Yaklaşık 500 öğrencinin tutuklu olduğu, binlerce öğrencinin 12 Eylül ürünü disiplin yönetmelikleriyle soruşturmalardan geçirildiği ve akademisyenlerin düşüncelerinin hapsedilmeye çalışıldığı bir ülkede YÖK’ün günümüzdeki mecrasının generallerinkinden farklı olmadığı ortadadır.

 

Bu nedenle Eğitim Sen olarak, YÖK’ün kuruluşunun 30.  yılında;

 

·         12 Eylül Darbesi Ürünü YÖK Kaldırılsın Talebimizi Bir Kez Daha Vurguluyoruz!

 

·         Şirketleşmeye, Baskılara, Kadrolaşmaya HAYIR Diyoruz!

 

·         Parasız, Özgür, Demokratik Üniversite İstiyoruz!

 

Eğitim Sen olarak, üniversitelerin bütün bileşenleri ile birlikte özgür, eşit ve demokratik bir Türkiye; özgür bilim, özerk demokratik ve kamusal üniversite için YÖK ve sahip olduğu ideoloji ortadan kalkıncaya kadar mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız. 04.11.2011

  

Şube Yönetim Kurulu Adına

 

Kamuran KARACA

 

Şube Başkanı

 

Ölümünün 73. Yıldönümünde

Mustafa Kemal Atatürk’ü Saygıyla Anıyoruz!

 

Bugün 10 Kasım 2011, Atatürk’ün ölümünün 73. yıldönümü. Emperyalist kuvvetlere karşı yürütülen ve başarıyla sonuçlandırılan Ulusal Kurtuluş Savaşımızın ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin öncüsü olan Atatürk’ü bir kez daha saygıyla anmaktayız. 10.11.2011

 

Eğitim Sen Adana Şube Yönetim Kurulu