egitimsen2
Sivillerin Katledilmesini Kınıyoruz!
Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski) Köyü’nde savaş uçaklarının bombardımanı sonucu çoğu 15-20 yaşları arasında 35 ten fazla sivilin hayatını kaybetmesi savaş çığırtkanlığının vardığı boyutları bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ülke adeta Irak’a, Afganistan’a dönüştürülmüştür.
Irak -Federal Kürdistan Bölgesi sınırına yakın bölgede “kaçakçılık” yapan yaklaşık 50 köylünün gece saatlerine doğru köye geri dönüşü sırasında F-16 tipi savaş uçaklarının bombardımanına tutulması sonucunda alınan bilgilere göre 35 den fazla sivil yaşamını yitirmiş bulunuyor.
İş imkânları olmadığı için yıllardır bölgede “kaçakçılık” yapan ve bu durumdan devletin de bilgisi olduğunu ifade eden köylülerin anlatımlarına göre; Federal Kürdistan Bölgesinden mazot ve gıda maddeleri alan 50 köylü dönüş yolunda 4 adet savaş uçağı tarafından bombardımana tutuldu. Sınırda önlerinin Gülyazı Karakolu'na bağlı askerler tarafından kesildiğini söyleyen köylülerin “Biz dönerken askerler yolumuzu kesti. Geri kaçarken, savaş uçakları üzerimizden geçerek bomba yağdırdı” sözleri katliamın bilinçli bir şekilde işlendiği yönünde derin şüpheler uyandırmaktadır. Katliamın MGK toplantısı ardından yaşanması da bu şüpheleri ayrıca güçlendirmektedir.
Son dönemlerde özellikle İçişleri Bakanının faşizan çağrışımlara yüklü açıklamalarının yanı sıra “gece gündüz hava kara operasyonları sürecek” yaklaşımının ülkeyi içine soktuğu çıkmaz bu katliamla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yaşanan katliam, Mustafa Muğlalı Kışlasının adı değiştirilse de ikinci bir Muğlalı faciası yaratan zihniyetin değişmediğini, hala iş başında olduğunu göstermektedir. Dersim’de olduğu gibi yaşanan katliamlardan sonra kuru bir özür dilemenin ardına sığınıp, Maraş katliamında yaşamlarını yitirenleri anmak isteyenlere copla gaz bombalarıyla müdahale ettiren zihniyetin dün Ortasu köyünde yaşanan katliamdaki sorumluluğu tartışılamaz.
Üniversite dersliklerinde olmaları gereken gençlerimizin, hayatlarını hiçe sayarak para kazanmaya mahkum edilmesi, devlet politikalarının bir sonucudur. Böylesi bir boyut göz ardı edildiğinde dahi kaçakçılıkla mücadelede savaş uçaklarının, bombaların, silahların kullanılmayacağı tartışma götürmez bir gerçektir. Sivilleri hedef haline getiren bu kör şiddetin arkasında kim olursa olsun gerekçesine bakılmaksızın kınanması, toplumun vicdanında mahkum edilmesi gerekmektedir
Yaşanan katliam, “…geçiş yoluydu, eylem istihbaratı vardı” denilerek geçiştirilemez. Saldırıların göz göre göre sivil halkı hedef alan bir noktaya gelmesinde sorumluluğu olanlar derhal araştırılarak açığa çıkarılmalı ve yargı önünde hesap vermelidir.
30 yıldır süren savaşın da etkisiyle yoksulluk ve işsizliği katmerlenerek artan bölge halkına günlük yaşamını idame ettirmek için “kaçakçılık” yapmaktan başka çare bırakmayanların bu vahşetini kınıyoruz.
Eğitim Sen olarak devletin çocuklarımıza, gençlerimize şiddeti, savaşı değil; barışı, insanca yaşam koşullarını sunabilmek için politika üretmek zorunda olduğunu düşünüyoruz. Silahların susması ve benzer bir vahşetin bir daha yaşanmaması için sivillerin böylesine katledilmesinin altında imzası olanların, sorumluların ortaya çıkarılmasını istiyoruz.
Şube Yürütme Kurulu Adına
Yalçın ALÇİÇEK
Şube Sekreteri
BASKILAR, CEZALAR VE SORUŞTURMALAR BİZİ YILDIRAMAZ
Yaşadığımız süreçte kamu çalışanlarının sorunları artarak devem ederken, başta Eğitim Sen KESK, DİSK ve diğer emek ve demokrasi mücadelesi sürdüren kurumlar üzerinde baskılar hızla artmaktadır.
Bu süreçte Devlet, yurttaşlarına karşı anayasal sorumlulukları olan, yeni istihdam alanları, eğitim, sağlık sosyal güvenlik olanakları yaratma görevlerini yapmıyor.
Yurttaşı müşteriye, kamu hizmeti vermesi gereken kurumları ticarethaneye, kamu emekçilerini esnek, güvencesiz, performansa dayalı çalışan işletme görevlilerine çevirmeye çalışıyor. Grev ve toplu sözleşme hakkımız için düzenleme yapılmıyor.
İnsan onuruna yakışır bir ücret talebimiz yok sayılıyor. Milletvekillerine yüzde yüzlere varan maaş zamlarıyapılırken Kamu çalışanlarına 2012 yılı bütçesinde yüzde 3+3 oranında zam ödeneği konuldu. Ayrıca İlimizde 5 Ocak kutlamalarından dolayı öğretmenlerin 7 saat ekders ücretleri kesilmesi istenmektedir.
KESK’in birçok üyesi yöneticisi hala tutuklu, tüm bunlara karşı tepkilerimizi ve haklarımızı talep ettiğimiz yürüyüş ve basın açıklamalarına da son günlerde davalar açılarak ve idari soruşturmalar açılarak ilimizde de baskılar bir adım daha ileriye taşınmaya çalışılıyor.
12-14 Ekim tarihlerinde ve 3 Aralık tarihinde sendikamızın da bazen düzenleyici, bazen katılımcısı olduğu gösteri ve yürüyüşlerin her biri için birçok yönetici ve üyemize dava açılmışbulunmaktadır.
Anayasanın 34. Maddesi, İLO’nun 87,98,151 sayılı kararları ve AİHM kararları ortadayken, yapılan yürüyüş ve açıklamalar suç sayılarak, alçılan dava ve soruşturmalarla yeni bir baskı ve sindirme dalgası yaşıyoruz.
Kaldı ki daha önceki yıllarda aynıkonularda yapılan yürüyüş ve açıklamalar kabahatler kanunu çerçevesinde sayılıyor ve para cezaları yazdırılıyordu. Bunlara açtığımız davalarda bu cezalar iptal ediliyordu.
İleri demokrasi döneminde olduğumuza göre nasıl oluyor da aynı kanunlarla aynı konular şimdi adli ve idari soruşturma kapsamına alınıyor?
Bu tutumu kınıyoruz. Biz kendi haklarımızı da çalışanların haklarını da sendikaların var oluş gereği korumaya devam edeceğiz. Mücadeleye devam edeceğiz.04.01.2012
Şube Yürütme Kurulu Adına
Kamuran KARACA
Şube Başkanı
KESK’E VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNE YÖNELİK SALDIRILAR EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZİ ENGELLEYEMEYECEKTİR.
KESK’E VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNE YÖNELİK SALDIRILAR EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELEMİZİ ENGELLEYEMEYECEKTİR.
AKP’nin politikalarına muhalefet eden herkes sudan bahanelerle sindirilmeye ve baskı altına alınmaya çalışılıyor. Akademisyenler, gazeteciler, hukukçular, gençler, sendikacılar ve farklı düşünen her siyasetçi gün geçmiyor ki, yeni bir gözaltı dalgasının hedefi olmasın. Bu yönelimin toplumu tek tipleştirmeye ve bir baskı imparatorluğu kurmaya yönelik planlı bir stratejinin parçası olduğunu bir kez daha ifade ediyoruz.
Bu uygulamaların devamı bugün sabaha doğru Konfederasyon Hukuk ve TİS uzmanımız İsmet Aslan’ın evine yapılan baskın sonucu gözaltına alınmasıyla yaşanmıştır. Uzmanımız 6 yıldır KESK’te kamu emekçilerinin ekonomik ve demokratik haklarının geliştirilmesi için onlarca rapor hazırlamış, bakanlıklar nezdinde yapılan toplantılara Konfederasyonumuz adına katılmış, sendikal mücadele konusunda yetkin bir arkadaşımızdır. Adresi belli olan bir kişinin bu yöntemle gözaltına alınmasını kınıyoruz.
Diğer taraftan sabah saatlerinde Adana, Ankara, İstanbul, Mersin, Batman, Ağrı, Diyarbakır, Siirt, Van, Urfa ve Mardin’de BDP İl ve İlçe binalarına, Bağımsız Milletvekili Leyla ZANA’ nın evine baskın düzenlendi. BDP eski Milletvekilleri Fatma KURTULAN’ ında aralarında bulunduğu çok sayıda partili göz altına alınmıştır. Diyarbakır’ da, Urfa’ da Eğitimsen ve İHD Şubelerine de polis tarafından baskınlar düzenlendi, bilgisayar ve arşivlere el konuluyor.
Bilindiği gibi milyonlarca kamu emekçisini ve ailelerinin yaşamını doğrudan ilgilendiren 4688 Sayılı Yasada değişiklik yapılması uzun bir süredir toplumun gündemindedir. KESK olarak kamu emekçilerini sefalet koşullarına mahkum etmeye devam edecek olan bu yasa tasarısına karşı mücadeleyi ülke genelinde sürdürüyoruz. En son 21 Aralık tarihinde yüz binlerce kamu emekçisi bu yasa tasarısına geçit vermeyeceğini ve sefaleti kabul etmeyeceğini KESK’in çağrısıyla greve çıkarak göstermiştir. 21 Aralık grevimizin hemen ardından ve yasa tasarısının meclis gündemine geleceği bugünlerde ilan ettiğimiz eylemleri yaşama geçirecekken bu baskının yaşanması ve uzman arkadaşımızın gözaltına alınması tesadüf değildir.
KESK olarak buradan bir kez daha uyarıyoruz:
Hiçbir baskı, yıldırma operasyonu bizleri kamu emekçilerinin sendikal hak ve özgürlüklerini geliştirme mücadelesinden geri adım attıramayacaktır. AKP hükümeti bilemelidir ki; yirmi beş yıldır onlarca hükümete karşı bu mücadeleyi her türlü baskıya rağmen bu günlere kadar nasıl sürdürdüysek bundan sonra da sürdürmeye kararlıyız. KESK’ li tutuklular serbest bırakılmalıdır. 13.01.2012
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Muzaffer YÜKSEL
SES Adana Şube Başkanı
Eğitim Sen’in 17. Kuruluş Yıldönümü Kutlu Olsun
Örgütlenme, Hak Arayışı, Mücadele ve Başarı Dolu Nice Yıllara
Ülkemizde eğitim ve bilim emekçilerinin sendikal mücadelesinin tartışmasız öncüsü Eğitim Sen’in 17. yılını kutlamanın onurunu ve kıvancını yaşıyoruz. Sendikamızın 17 yıllık mücadele tarihi, sadece eğitim ve bilim emekçilerinin sendikal örgütlenmelerinin değil, ülkemizin demokratikleşmesi, sınıfsal konuma, cinsiyete, etnik kökene, dinsel, mezhepsel kimliklere dayalı ayrımcılığın son bulması ve kalıcı barışın inşa edilmesi mücadelesinin de tarihidir. Eğitim Sen olarak kurulduğumuz günden itibaren yürüttüğümüz mücadelemizde, emekçilerin haklarının ancak demokratik, eşitlikçi ve barış içinde bir ortamda anlam bulacağı inancından hareket ettik.
Bu inancımızı ve sendikal mücadele geleneğimizi, eğitim ve bilim emekçilerinin ülkemizdeki yüz yıllık mücadele tarihinden aldık, alıyoruz. Eğitim Sen’in onurlu mücadele geleneğinin arkasında eğitim ve bilim emekçilerinin yüz yıl öncesine kadar uzanan örgütlenme deneyimleri ve ardından TÖS, TÖDMF, TÖB-DER, Eğit-Der, Eğitim-İş, Eğit-Sen, ÖES süreci bulunmaktadır.
Sendikamız kurulduğu 1995 yılından günümüze değin 16 yıllık süreci, emeğin haklarında ısrar ederek soluksuz bir mücadele azmiyle geçirmiştir. 17. yılımızda da durum böyledir. Yola çıkarken haklılığımıza olan inancımızdan ve mücadelemizin meşruiyetine duyduğumuz güvenden başka hiçbir dayanağımız yoktu. Kendimize ve mücadele arkadaşlarımıza güvenerek, onurumuzu, ödeyeceğimiz bütün bedellerin üzerinde tutarak yola çıktık.
Eğitim Sen’in güneşi, eğitim emekçilerinin yüz yıllık mücadele birikiminden ve kararlılığından aldığı güç ve güvenle başta eğitim emekçilerinin hak ve çıkarlarını savunmak, geliştirmek mücadelesi ile birlikte aydınlık, özgür, eşit ve barış içinde bir Türkiye’yi işaret etmeye devam edecektir. Eğitim emekçilerinin onurlu, başı dik örgütlü mücadelesinde nice yıllara...
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu
Katledilişinin 19. yılında Uğur Mumcu’yu Saygıyla Anıyoruz!
24.01.2012
24 Ocak 1993’te arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu katledilen gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun ölümünün üzerinden 19 yıl geçti. Uğur Mumcu ve onun gibi inandıkları değerler uğruna, ülkesini ve halkını aydınlatma kavgasının bedelini canıyla ödemiş bütün basın şehitlerini saygıyla anıyoruz.
Katledilişinin üzerinden geçen 19 yılda çok sayıda aydın ve gazeteci failleri bizlerce çok iyi bilinen katiller ve onların arkasında yer alan güçler tarafından katledilmiştir. 1990’lı yılların ilk yarısında demokrat, ilerici öğretim üyeleri ve gazetecilere yönelik olarak başlatılan siyasi cinayetlerin önemli bir parçası olan Uğur Mumcu cinayeti ile yeni bir döneme girilmiştir. 24 Ocak 1993 yılında Uğur Mumcu’yu katledenlerle, 19 Ocak’ta Hrant Dink’i katledenlerin topluma vermek istediği mesaj aynıdır.
19 yıl önce Türkiye’nin gazetecilerini, yazarlarını, aydınları tehdit olarak görüp öldürenler, bugün onları çeşitli adlar altında gerçekleştirdikleri operasyonlarla tutuklayarak cezaevine koymaktadırlar. Türkiye’nin Uğur Mumcu, Metin Göktepe ve Hrant Dink gibi gazetecilerin öldürüldüğü bir ülke olma utancı yıllardır sürüyorken bu utanca son yıllarda dünyada en fazla gazetecinin tutuklu olduğu ülke olma ayıbı eklenmiştir.
Halkın doğru haber alma özgürlüğü için canı pahasına hizmet veren gazetecilere yönelik saldırıların ve cinayetlerin asıl tetikçilerinin hiçbir zaman bulunamıyor olması, gazetecilere yönelik yeni saldırıların yaşanmasına neden olmaktadır. Dün cinayetlerle susturulmaya çalışılan gazetecilerin bugün cezaevlerine doldurulması, aradan geçen sürede halkın gerçek ve doğru haberleri alma özgürlüğü üzerindeki yasakçı ve tahammülsüz zihniyetin değişmediğini göstermektedir.
Karanlık güçlere karşı çağdaş, özgür, demokratik bir Türkiye için mücadele eden, bu yolda canını veren Uğur Mumcu’yu ve ilkelerinden taviz vermedikleri için öldürülen bütün gazeteci ve aydınlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.
GREVSİZ TOPLU SÖZLEŞME, TOPLU SÖZLEŞMESİZ SENDİKA OLMAZ!
Bakanlar Kurulu’nda görüşülmesi yaklaşık üç aydır bekletildikten sonra onaylanarak dün (23.01.2012) TBMM Başkanlığına gönderilen 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasa Tasarısı ile hedeflenen "düzenlemeler" KESK’i bir kez daha haklı çıkarmıştır.
Meclis’e sevk edilen tasarısına bakıldığında sürecin baştan sona kandırma ve oyalamadan ibaret olduğunun adeta belgelendiği görülmektedir. Üçlü Danışma Kurullarında konfederasyonların görüşlerinin taslağa yansıyacağını ve kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkının gereğinin yapılacağına dair söz verenler, bırakın haklarımızı savunmayı aylardır kamu emekçilerini oyalamanın sonucunda konfederasyonlara başka Bakanlar Kurulu'na başka taslak verecek kadar gözlerini karartmıştır. Kısacası bugüne kadarki pratiğinde defalarca şahit olduğumuz gibi, AKP hükümeti bu konuda da takiyede sınır tanımadığını göstermiştir.
Tasarı ile toplu görüşmeden bile daha geride bir düzenleme getirilmek istenmektedir. Hizmet kolu toplu sözleşmelerine yer verilmeyen tasarı ile sendikaların varoluş gerekçesi ortadan kaldırılmak istenmektedir. Hizmet kollarına ait mali ve sosyal haklar toplu görüşmelerde olduğu gibi genel toplu sözleşme görüşmelerinin bir parçası olarak ele alınacaktır. Bu düzenleme ile yüzlerce belediyede yapılan toplu sözleşmeler de yok hükmünde sayılmaktadır. AİHM kararları ve uluslararası sözleşmeler hiçe sayılarak yerel yönetimlerin toplu sözleşme yapmasına yasak getirilmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir toplu sözleşme düzeni ya da örneği yoktur. Varsa da bunun “toplu sözleşme” olarak adlandırılması mümkün değildir.
Toplu sözleşmeyi sadece konfederasyonlarla yapılacak olan genel toplu sözleşme ile sınırlayan yasa tasarısında grevli toplu sözleşme hakkımız yasal teminat altına alınmadığı gibi örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller de varlığını korumaktadır. Kapsamından tarafların belirlenmesine, uyuşmazlık halinden Hakem Kurulunun yetki ve bileşimine kadar özgür bir toplu pazarlık düzeni ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan, hemen her alanda özgürlükleri tamamen kısıtlamayı hedefleyen yasa tasarısının özüne de ruhuna da tamamen yasakçı mantık hâkimdir.
Bu Gün Tüm Yurtta Alanlardayız!
İşte bu yasaklama ve sınırlamalara donatılmış olan yasa tasarısı bugün saat:1400’de TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülecek.
Uluslararası sözleşmelere ve evrensel sendikal hak ve özgürlük normlarına aykırı, kazanılmış haklarımızı gasp etmeyi hedefleyen bu değişiklikleri ve yaklaşımı başından beri kabul etmeyen KESK, 2 milyon kamu emekçisinin haklarına yönelik saldırıları ortaya çıkarmaya, yalanları teşhir etmeye, maskeleri düşürmeye ve mücadeleyi yükseltmeye devam edecektir. Bunun için;
Hak ve özgürlüklerimizi yok sayan yasa tasarısına karşı;
· Grev hakkımızın yasal teminat alındığı özgür bir Toplu Sözleşme düzeni
· Örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engellerin kaldırılması,
· Her sendikanın kendi üyeleri adına toplu sözleşme yapabilmesi,
· Belediyelerle yıllardır yapılan Toplu Sözleşmelerin devam etmesi,
· Tüm çalışanlara insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşullarının sağlanması, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi,
Taleplerimiz başta olmak üzere evrensel normların güvencesinde, sendikal hak ve özgürlükler ışığında düzenlenecek bir yasaya ilişkin taleplerimiz için alanlardayız.
Komisyonlarda görüşüldükten sonra TBMM Genel Kuruluna sevk edilecek olan yasa sürecinin her aşamasına, tüm olanaklarımızı ve enerjimizi kullanarak müdahil olmaya devam edecek, eylem ve etkiliklerimizi artırarak sürdüreceğiz.
Yıllardır verdiği fiili meşru mücadeleyle “hak verilmez alınır” ilkesini rehber edinen KESK’in, kamu emekçilerini kapı kulu olarak gören zihniyetin ürünü olan bu yasa tasarısına karşı, mücadelesinde yarattığı değerlere yakışır bir direnç ve kararlılık göstereceğinden kimsenin şüphesi olmasın.26.01.2012
KESK Adana Şubeler Platformu Adına
Muzaffer YÜKSEL
SES Adana Şube Başkanı
Batman’da Üyelerimize Yönelik Baskı ve Gözaltı Uygulamalarına Son Verilmesini İstiyoruz!
Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri Yalçın ALÇİÇEK’in "Batman’da Üyelerimize Yönelik Baskı ve Gözaltı Uygulamalarına Son Verilmesini İstiyoruz!" başlıklı açıklama metnidir.
Türkiye’de son dönemde sendikalara, emek ve demokrasi mücadelesi yürüten kesimlere yönelik yoğun baskı ve sindirme uygulamaları yaşanmaktadır. AKP Hükümeti bir taraftan sendikal alanı “tek tip” hale getirecek ve sendikal mücadeleyi “hükümetin güdümünde” biçimlendirecek yasal değişikliklerin hazırlıklarını yaparken, diğer taraftan, iktidarın anti demokratik uygulamalarına boyun eğmeyen, baskılar karşısında sesini yükselten Eğitim Sen ve KESK’e bağlı diğer sendikalara karşı büyük bir tahammülsüzlük göstermekte, sendika şubelerimize yönelik baskın ve gözaltılarla bizleri susturmak istemektedir.
Özellikle 12 Haziran seçimleri sonrasında sendikalara ve demokratik kitle örgütlerine yönelik büyük gürültüler eşliğinde gerçekleştirilen baskınlarla sendikalarımıza yönelik yıpratma girişimleri yoğunlaşmıştır. Sendikamıza yönelik baskılar ve anti demokratik uygulamaların son durağı Batman olmuştur. Batman’da üye ve yöneticilerimiz gözaltına alınmış, bir kısmı aynı gün serbest bırakılırken, Şube hukuk sekreterimiz Onur Ender KÜNTEŞ, üyelerimiz Metin NAS ve Ercan ASLAN halen gözaltında tutulmaktadır.
Son dönemde örneklerini sıkça görmeye başladığımız bu tür baskın ve gözaltıların yeni anayasa tartışmalarının yapıldığı, demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yönünde “yargı paketleri”nin hazırlandığı bir dönemde gerçekleşmiş olması düşündürücüdür. Yaşanan baskın ve gözaltılar, Eğitim Sen ve KESK’e bağlı diğer sendikalar açısından şaşırtıcı olmadığı gibi, yıllardır kararlılıkla yürüttüğümüz fiili meşru mücadeleden ve anti demokratik uygulamalar karşısında gösterdiğimiz tepkilerden duyulan rahatsızlığın sonucudur.
KESK’e bağlı sendikalara yönelik yaşanan polis baskınları ve söz konusu baskınların biçimi, tamamen haklı mücadelemizi yıpratmaya ve kamuoyunun kafasında soru işaretleri oluşturmaya ve Eğitim Sen’i ve KESK’i hükümetin belirlediği sınırlar içinde hizaya getirmeye yöneliktir. Ancak bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da Eğitim Sen’i sindirmeyi ve haklı mücadelesinden geri döndürmeyi başaramayacaklardır.
Bizleri baskı altına almaya çalışan, haklı mücadelemizden döndürmeyi amaçlayan her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamaların karşısında geçmişte olduğu gibi, bugün de sesiz kalmayacağız. Eğitim Sen ve KESK’e bağlı diğer sendikalar üzerindeki baskıların son bulmasını, üye ve yöneticilerimize yönelik yıldırma ve sindirme uygulamalarına son verilmesini istiyoruz.
Eğitim Sen Adana Şube
Yürütme Kurulu Adına
Yalçın ALÇİÇEK
Şube Sekreteri
Gözaltındaki Arkadaşlarımız Derhal Serbest Bırakılsın!
Konfederasyonumuz KESK’in ve bağlı sendikaların mücadele ivmesini artırdığı bu günlerde, AKP iktidarının baskı politikaları da hız kesmeden sürmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki toplumu ve muhalif kesimlerini hedefine alan bu politikalar AKP’nin, emekçilerin giderek genişleyen fiili meşru mücadelesinden duyduğu korkunun bir uzantısıdır.
Bugün sabah erken saatlerde aralarında KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan, KESK eski Kadın Sekreteri Songül Morsümbül, SES Merkez Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun ve Tüm Bel Sen Merkez Kadın Sekreteri Güler Elveren’in de bulunduğu toplam 15 üye ve yöneticimiz evlerine yapılan polis baskını ile gözaltına alınmıştır. Ayrıca Konfederasyonumuz ve bazı sendikalarımızın genel merkezlerinde de arama yapılmıştır. 2009 yılına ait bir soruşturma kapsamında yürütülen bu operasyonun nedeni, şüphesiz KESK’li kadınların, yaklaşan 8 Mart öncesinde yürüttüğü ve önümüzdeki sürece ilişkin oluşturdukları mücadele programıdır. Söz konusu baskı ve yıldırma politikalarının hedefinde, tek tip sendika yasasına karşı KESK’in yürüttüğü mücadele ve 28-29 Ocak 2012 tarihinde KESK Kadın Meclisi’nin almış olduğu kararların bulunduğu açıktır. KESK Kadın Meclisi;
- 8 Mart’ın resmi tatil ilan edilmesi için hizmet üretmeyerek alanlara çıkmaya,
- Kadının adının ve kendinin silindiği Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kaldırılarak Kadın ve Eşitlik Bakanlığının kurulması için çalışma yürütmeye,
- Anayasa tartışmalarına kadın bakış açısıyla müdahil olunmasına, sempozyum düzenlenmesine,
- Yapılan tüm yasa ve düzenlemelerin kadın açısından değerlendirilip teşhir edilmesine,
- Emek ve meslek örgütlerinden kadınlarla, bağımsız kadın örgütleriyle, siyasal alanda mücadele yürüten kadınlarla, bir heyet oluşturarak en kısa zamanda, “Katliamı unutmadık, unutturmayacağız, takipçisiyiz” mesajıyla Uludere Roboski‘ye kadınların acılarını paylaşmak için hem taziye hem de dayanışma ve barış talebiyle ziyarette bulunulmasına; “34 can için 34 fidan” dikilmesine,
- Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, mobbinge karşı sendikada, işyerlerinde ve yaşamın her alanında mücadele geliştirmeye, başta cezaevlerinde tutuklu bulunan KESK’li kadınların davaları olmak üzere davalara müdahil olup, kadınlarla dayanışmaya,
karar vermiştir. Dolayısıyla polis operasyonunun bu kararların ardından yapılması manidar bir gelişmedir.
Ancak bilinmelidir ki AKP’nin yandaşı olmadan, hakikati dile getirmekten bir an olsun vazgeçmeden yürüttüğümüz mücadelemizde; şiddete karşı barışın sesini yükseltmekten, emekçilerin haklarına sahip çıkmaktan ve eşit, özgür, demokratik bir Türkiye talebini ifade etmekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Tamamıyla keyfi olarak yürütülen bu gözaltılarla onurlu mücadelemizi sindirebileceğini sananlar büyük bir yanılgı içerisindedirler. AKP’nin büyük baskı ve gözaltı düzenine karşı onurlu ve kararlı duruşumuzdan bir an olsun vazgeçmeyeceğimiz; emeğin, demokrasinin, özgürlüğün ve barışın mücadelecisi olacağımız bilinmelidir. KESK olarak, gözaltına alınan arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmalarını istiyor ve yaratılan gözaltı terörünü kınıyoruz. 13.02.2012
KESK Adana Şubeler Platformu
Gülistan ATASOY
SES Adana Kadın Sekreteri