egitimsen2
İş Güvencesi, Eşitlik, Barış, Adalet, Demokrasi, İnsanca ve Özgürce Bir Yaşam İçin, Haydi, 1 Mayıs’a!
ŞİMDİ GÜCÜMÜZÜ 1 MAYIS ALANLARINA TAŞIMANIN ZAMANIDIR!
Değerli Basın ve Kamuoyuna;
Dünyanın dört bir yanında işçiler, emekçiler, yüreği emekten yana atan tüm ezilenler; birlik, mücadele ve dayanışma günümüz olan 1 Mayıs’ı karşılıyor.
Egemenlerin işsizlik, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretler üzerine kurduğu sömürü düzenine boyun eğilmeyeceği, mücadele ve dayanışma ruhu üzerine kurulu tarihinden gelen güçleriyle işçilerin, emekçilerin, yoksul köylülerin, tüm emekçi sınıfların sesleriyle haykırılıyor.
1 Mayıs’da tüm dünya emekçileri tek ses olup, haksızlığa, sömürüye, baskıya, emperyalizme ve faşizme bir kez daha meydan okuyor…
Değerli basın emekçileri ve sevgili Adana halkı;
1 MAYIS İÇİN UMUDA YÜRÜYORUZ! MÜCADELEYİ BÜYÜTÜYORUZ!
Yolsuzluğa batmış, işçi düşmanı ve baskıcı faşist AKP iktidarının kendini aklama fırsatı olarak gördüğü 7 Haziran 2015 genel seçimlerinin Türkiye için bir dönüm noktası olduğunun bilinciyle sandıkları sahiplenelim diyoruz.
Değerli basın emekçileri ve sevgili Adana halkı;
1 MAYIS’TA ALANLARDAN BİR KEZ DAHA HÜKÜMETİ VE İŞVERENLERİ UYARIYOR VE...
İşsizliğin önlenmesi, kıdem tazminatı hakkımızın korunması, esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma biçimlerinden vazgeçilmesi için,
Taşeronlaşma ve kayıt dışı ekonominin engellenmesi, özelleştirmelerin durdurulması için,
Asgari ücretin insan onuruna yakışır olması, vergi adaletsizliğinin giderilmesi için,
Sözleşmeli ve 4/C’li çalışanların kadroya alınması için,
657’de yapılmak istenen değişiklikle iş güvencemizin ortadan kaldırılmasına hayır demek için,
İş cinayetlerinin önlenmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması için,
Toplu sözleşme ve grev hakkı önündeki engellerin kaldırılması için,
Norm kadro ve performans uygulamalarına son verilmesi için,
Sendikalara, Emek ve Demokrasi güçlerine karşı yapılan saldırılara, göz altılara ve tutuklamalara hayır demek için,
Değerli basın emekçileri;
Kürt sorununun demokratik ve barışçıl bir şekilde çözülmesi, ifade ve düşünce özgürlüğünün hakim kılınması için,
İktidarın Ortadoğu politikalarına karşı çıkmak ve Ortadoğu haklarının geleceklerine yönelik kararlarını demokratik yollarla kendilerinin vermesi, Emperyalist müdahalelerin durdurulması için,
‘‘Katil İŞİD, işbirlikçi AKP’’ , ‘‘Savaşa Hayır, Barış Hemen Şimdi’’ demek için
Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve faillerin cezalandırılması için,
Başta Berkin ELVAN olmak üzere gezi direnişi sırasında gençlerimizi katledenlerin ve ağır yaralanmalara neden olanların yargılanması önündeki engellerin kaldırılması için,
Kadına yönelik şiddetin engellenmesi ve kadına karşı yapılan suçlarda ceza indiriminden vazgeçilmesi için,
İstihdamda kadın emeğine daha çok yer verilmesi için,
LGBT’ li bireylere karşı ayrımcı politikalardan vazgeçilmesi için,
Doğal yaşamın korunmasını, ekolojik çevrenin katline son verilmesi için,
Hak ve özgürlükleri kısıtlayan iç güvenlik yasasının yürürlükten kaldırılması için,
Zorunlu din derslerinin kaldırılması ve AİHM kararlarının uygulanması için,
Kamusal, Bilimsel, Laik ve Anadilinde eğitim hakkı için,
Şimdi eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye için, bize reva görülen açlığa, işsizliğe, güvencesizliğe, savaşa ve sömürüye karşı, geleceğimize sahip çıkmaya; 1 Mayıs’ta alanlarda olmaya çağırıyoruz!
Tüm Halkımızı 1 Mayıs 2015 Cuma Saat:16.00’da Uğur Mumcu Meydanında Yapılacak Mitinge Davet Ediyoruz.
Sömürüye, Yoksulluğa, Faşizme, Gericiliğe, Emperyalizme Karşı Birlikte Mücadeleyi Büyütelim!
GÜN, BİRLİKTE MÜCADELE GÜNÜDÜR! YAŞASIN BİRLİK, MÜCADELE ve DAYANIŞMA GÜNÜMÜZ!
YAŞASIN 1 MAYIS!
Adana 1 Mayıs Tertip Komitesi adına
Ahmet KARAGÖZ
Tertip Komitesi Başkanı
Milli Eğitim Bakanlığı Yeni Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ile
Öğretmenlere Eziyet Etmeyi Sürdürmektedir!
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), yüz binlerce öğretmeni yakından ilgilendiren "Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği" ile ilgili sendikalardan görüş ve öneriler istemiş; fakat bugüne kadar yaptığı gibi tamamen keyfi ve siyasi amaçlarla yapılan düzenlemeler ile öğretmenlere eziyet etmeyi sürdürmüştür.
Öğretmenleri İstekleri Dışında Yer Değiştirmeye Zorlamak, Onları Sürgün Etmek Demektir!
Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim yöneticilerinin tamamından sonra şimdi de öğretmenleri çalışma sürelerine bağlı olarak zorunlu rotasyona tabi tutacaktır. MEB`in öğretmenleri zorunlu rotasyona tabi tutmasıyla eğitimin hangi sorununa çözüm üretileceği, hangi önemli gereksinimin karşılanacağı belli değildir. Başarısı ile ilgili hiçbir tartışma olmayan, hakkındaki disiplin soruşturması sonucu görev yerinin değiştirilmesi önerilmemiş, görev yerinin değiştirilmesi isteğinde bulunmamış, günlük yaşamını (ev, çocuklarının eğitim durumları gibi) buna göre düzenlemiş bir öğretmenin görev yerinin değiştirilmesinin eğitim sistemine hiçbir katkısının olması beklenemez. MEB bu düzenleme ile tarihin en büyük sürgün operasyonu için düğmeye basmış, eğitimde yeni bir kaos yaratmak için adeta seferber olmuştur.
Görev yaptığı eğitim kurumunda sekiz yıldır görev yaptığı için bir öğretmenin görev yerinin değiştirilmesi, öğretmenlerimizin görev yaptığı eğitim kurumundaki başarısının hiçbir anlam taşımadığını düşünmelerine yol açacak, çalışma istençlerini büyük ölçüde kıracaktır. Yönetmeliğin geçici 3. maddesine göre rotasyon 2014-2015 öğretim yılında 12 yıl, 2015-2016 öğretim yılında 11 yıl, 2016-2017 öğretim yılında 10 yıl, 2017-2018 öğretim yılında 9 yıl görev yapan öğretmenlere uygulanacak, nihai olarak hiçbir öğretmen aynı okulda 8 yıldan fazla görev yapamayacaktır.
MEB‘in görevi, attığı her adımda eğitim emekçilerini mağdur etmek değil, sorunlarımıza somut ve gerçekçi çözümler üretmektir. Yönetmelik, sorunlarımızı çözmek bir yana daha da derinleştirmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığı, on binlerce öğretmen açısından yeni bir dayatma anlamına gelen, ekonomik ve sosyal olarak ciddi sorunlara yol açacak ve pek çok yönden yeni mağduriyetler yaratması kaçınılmaz olan "öğretmenlere rotasyon" uygulamasını yeni bir tasfiye mantığı ile ele almaktadır. Zorunlu rotasyon dayatmasına karşı hukuksal ve örgütsel açıdan mücadele edeceğimiz bilinmelidir.
Aday Öğretmenlere Performans Değerlendirme, Yazılı veya Yazılı ve Sözlü Sınav, İş Güvencemize Yönelik Açık Bir Saldırıdır!
Yeni yönetmeliğe göre aday öğretmenler, en az bir yıl fiilen çalışmak ve performans değerlendirmesine göre başarılı olmak şartlarını sağlamak kaydıyla, Bakanlıkça yapılacak yazılı veya yazılı ve sözlü sınava girmeye hak kazanacak, yazılı veya hem yazılı hem de sözlü sınavda başarılı bulunursa öğretmenliğe atanabilecek, aksi durumda memuriyetle ilişkisi kesilecektir.
Aday öğretmenlerin performans değerlendirmesi, büyük bölümü siyasal kadrolardan oluşan il milli eğitim müdürünce görevlendirilen müfettişler, aday öğretmenin görev yaptığı eğitim kurumu müdürü ve eğitim kurumu müdürünün görevlendireceği danışman öğretmen tarafından yapılacaktır. Aday öğretmenler göreve başladığı ilk dönemde bir, takip eden dönemde ise iki defa olmak üzere değerlendiriciler tarafından toplam üç kez değerlendirilecektir. Performans değerlendirmesinde başarısız bulunan aday öğretmenlerin memuriyetle ilişkisi kesilecektir. Başarısız bulunan aday öğretmenin başarısızlığa neden olan durumlarının değerlendiriciler tarafından belgelendirilmesi zorunlu tutulmuştur. Performans değerlendirmesinde başarılı olan aday öğretmen, Bakanlıkça belirlenen merkez ve tarihlerde yazılı veya yazılı ve sözlü sınava tabi tutulacaktır. Sınav yazılı ve sözlü birlikte yapılacak olursa yazılı sınav sonucu beklenmeden aday öğretmenin ayrıca sözlü sınava alınacak olması, iktidarın her alanda olduğu gibi, eğitimde de "AK Öğretmenler" yaratma çabasının bir ürünüdür.
Yazılı veya yazılı ve sözlü sınavda başarılı olan aday öğretmenlerin yıllardır iktidarın il başkanları gibi görev yapan valilerce öğretmen olarak atanacak olması dikkat çekicidir. Sınavda başarılı olamayan aday öğretmenler, il içinde aynı hizmet alanında başka bir eğitim kurumunda görevlendirilerek yeniden performans ve değerlendirmesi yapılacak ve sınava tabi tutulacaktır. Aday öğretmenler performans değerlendirmesinde veya sınavda başarısız olursa öğretmenlik unvanını kaybedecek ve memuriyetle ilişkisi kesilecektir. Deneyimli öğretmenlerin zorunlu rotasyon dayatmasıyla, aday öğretmenlerin performans ve sözlü sınav ile sindirilmeye çalışılması kabul edilemez.
MEB`in Görevi Öğretmenleri Sindirmek, Onlara Eziyet Etmek Değildir!
MEB Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ile yapılan ve şimdiden büyük tepki çeken düzenlemelere ne öğretmenlerin ne de Sendikamızın onay vermesi mümkün değildir. Zorunlu rotasyon dayatmasında ısrar, aday öğretmenlere yönelik performans, yazılı ve sözlü sınav uygulaması, özür grubu tayinlerinin zorlaştırılması, yüz binlerce işsiz öğretmen atama beklerken sınavsız öğretmen alımı, fen ve sosyal bilimler liselerine sınavsız geçiş, zorunlu hizmet affının olmaması gibi çok sayıda düzenleme karşısında, Eğitim Sen olarak hukuksal girişimlerimizi başlatmış bulunuyoruz.
MEB`in görevi, attığı her adımda, eğitim emekçilerini mağdur etmek değil; onların yaşadığı sorunlara kalıcı çözümler üretmek, eğitim emekçilerinin ve sendikaların öneri ve taleplerini dikkate almaktır. MEB, öğretmenleri kendi istekleri dışında zorunlu rotasyona tabi tutmak yerine gönüllülük ve teşvik esasına dayalı çözümler üretmeye çalışmalı, attığı her adımda bizlere eziyet etmekten vazgeçmelidir.
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
`23 Nisan’da Göstermelik Kutlamalardan Çok,
Çocukların Yaşadığı Sorunlara Kalıcı Çözümler Üretilmelidir!`
Çocuklar Özgür Olunca Bayram Olur!
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kapsamında her yerde resmi kutlamalar yapılırken bizler; çocukların özgür olmadığı bir ülkede sembolik bayram kutlamaları istemiyoruz. Çocuk haklarına saygı duyulduğu, uluslararası sözleşmelerin çekincesiz yerine getirildiği ve hiçbir çocuğun yaşam hakkı başta olmak üzere temel haklarının ihlal edilmediği bir ülkede gerçek bayramların kutlanması için mücadele ediyoruz. Eğitim Sen olarak çocuklarımızın hiçbir siyasi hesaba kurban edilmemesi gereken temel haklarının vazgeçilemez olduğunun farkındayız. Her gün çocuklarla birlikte olan biz eğitim ve bilim emekçileri; ‘özgürlük, demokrasi, adalet ve barış yoksa bayram da yok’ diyoruz.
Çocukların Yaşam Hakkına Bile Saygı Duyulmuyor!
Çocuklar arasında çizilen ayrımlar sonucunda ölüme göz göre göre gönderildiği bir ülkede yaşıyoruz. Siyasi hesaplar, yoksulluk, ayrımcılık ve daha birçok neden çocukların ölümüne neden oluyor. Çocukların mezara gönderildiği bir ortamda; 23 Nisan’da Çocuk Bayramı kutlamalarının yapılması ikiyüzlülüktür. Sizlerle birkaç istatistik paylaşmak istiyoruz. Ancak burada sayılan her bir çocuğun basit bir rakamdan öte geçmişi ve geleceğiyle birer birey olduğunu unutmamalıyız. Burada okunanlar sadece tablonun korkunçluğunu göstermek için verilen örneklerdir.
· Geçen yıl şiddet, taciz ve tecavüz sonucunda öldürülen ve intihar eden çocuk sayısı 68’dir. Kadınları erkeklerle eşit görmeyen zihniyetin körüklediği şiddet cenderesi bir yılda 68 çocuğun hayatını elinden almıştır. Ancak şiddete karşı yasal düzenlemeler yapmak bir yana erkek egemenliğini güçlendirecek adımların atıldığı herkesin malumudur.
· Son 12 yılda devletin güvenlik görevlileri tarafından öldürülen çocuk sayısı 241’dir. Hepimizin belleğinde Berkin’in, Uğur’un, Ceylan’ın ve Nihat’ın sıcacık gülüşleri tazeliğini korurken; 23 Nisan’lar ancak çocuklar öldürülmezse bayram olarak kutlanacaktır.
· Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre son 13 yılda iş cinayetlerinde ölen çocuk sayısı 127’dir. Ancak açıklanan verilerin gerçeğin çok altında olduğu tahmin edilmektedir. Bakanlık geçen sene 16 çocuğun iş cinayetlerinde öldüğünü iddia etse bile İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin verilerine göre 64 çocuk hayatını kaybetmiştir. Diğer bir deyişle gerçek rakamlar gizlenmektedir.
Çocuklar Cezaevlerinde Yaşamaya Mecbur Bırakılıyor!
Çocukların sadece yaşam haklarına saygı duyulması meselenin bir boyutudur. Onurlu ve güvenli şekilde yaşam bütün çocukların vazgeçilmezidir. Bu yüzden çocuklara hiçbir şekilde uygun olmayan gözaltı ve tutuklama pratiklerine bir an önce son verilmelidir. Her yıl başka bir cezaevinde çıkan akıl almaz skandallarla cezaevlerinde çocukların maruz bırakıldığı kötü muamele ortaya çıkmıştır. Pozantı, Sincan, Şakran ve Bakırköy Çocuk Cezaevleri’nde çocuklar tacizden şiddete kadar onlarca hak ihlaline maruz kalmaktadır. Bu durum Kobane gibi toplumsal duyarlılığın arttığı durumlarda sistemli şekilde artmaktadır. Sendikamızın da üyesi olduğu ‘Çocuk Cezaevleri Kapatılsın’ girişimi son iki yıldır ülkenin içinde bulunduğu utanç tablosunu gözler önüne seren çalışmalar yapmıştır. Bizler hiçbir şarta bağlanmadan çocuk cezaevlerinin kapatılmasını talep ediyoruz. Çocukların suç ile ilişkilerinin kesilmesi için kapsamlı çocuk dostu politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
Eğitim Sistemi Hak İhlalleri Üreten Bir Yapı Haline Getirilmiştir!
Bu sorunların çözümü için çocuk haklarını temel alan bir yaklaşım gereklidir. Mevcut yapıların ayrımcılık, şiddet ve kötü muameleden arındırılması elzemdir. Başta eğitim sistemi olmak üzere tüm kamusal hizmetler çocukların yüksek yararı gözetilerek yenilenmelidir.
Bir parçası olduğumuz eğitim sisteminin cinsiyetçi, ırkçı, anti-demokratik ve piyasacı yapısı geri dönülemez sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. 4+4+4 eğitim modeli ile kız çocukları erken evliliğe teşvik edilmektedir. Eğitim sisteminin her geçen gün özelleştirme ve ticarileşmeye açılması işçileşmenin önünü açmaktadır. Anadilinde ve laik eğitimin olmaması başta Kürt ve Alevi çocuklar olmak üzere ayrımcılığa uğrayan kesimlerin dışlanmasına neden olmaktadır.
Eğitimin özgürleştirici ve demokratik yapısı görmezden gelinmektedir. İtaat kültürünü aşılamayı hedefleyen eğitim kurumları Çocuk Hakları Sözleşmesi tarafından garanti altına alınan çocukların katılım, kendilerini ifade etme ve onurlu şekilde yaşama haklarını sistemli şekilde ihlal etmektedir. Eğitim ve bilim emekçilerinin maruz bırakıldığı baskılar okulları ve öğrencileri de etkilemekte; tüm bir eğitim alanı siyasal iktidarların arka bahçesi haline getirilmek istenmektedir.
Uluslararası Sözleşmelere Konulan Çekinceler Kaldırılmalıdır!
AKP hükümeti kendisinden önceki hükümetler gibi demokrasiyi kendi iktidarını tehdit etmeyecek kadar uygulamaya koymaktadır. Bu durum ise demokrasinin içeriğini boşaltmakta; 23 Nisan bayram kutlamalarında olduğu gibi şekilsel bir takım işlerin yapılmasına neden olmaktadır.
Türkiye’nin bir taraf olduğu Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni çekincelerle kabul etmesi tam da böyle bir zihniyetin ürünüdür. Sözleşmenin kültür ve anadilinde eğitimle ilgili hükümlerine çekince koyan hükümet; bu alanlarda yaptığı hak ihlallerinde uluslararası hukukun engel çıkarmasını göze alamamaktadır. Dünya binlerce dilin konuşulduğu bir zenginliğe sahipken; devletlerin asimilasyon ve soykırım politikaları ile bu zenginliğe açtığı savaş çocukların bedeni üzerinde yükselmektedir. Çocuklara kendi kimlikleri ve dilleri ile yaşam hakkı vermeyen her türlü pratik mahkum edilmelidir. Bu yüzden anadilinde eğitim hayati önemdedir. Sendikamız bu konuda geçmişten bugüne onlarca engelle karşılaşmasına rağmen asla ‘anadilinde eğitim’ talebinden vazgeçmemiştir.
23 Nisan kutlamalarının şekilsel olmaması ve gerçekten bayram olabilmesi için başta da söylediğimiz gibi ‘Adalet, özgürlük, barış ve eşitliğin’ gerekleri yerine getirilmelidir. Yetişkinlerin görevi çocukların yüksek yararını gözeterek; onların onurlu şekilde yaşadıkları, kendilerini ifade edebildiği ve demokratik süreçlere katılabildikleri bir dünya için mücadele etmektir. Biz eğitim ve bilim emekçileri olarak her gün bu mücadeleye katılmanın verdiği onuru yaşamaktayız. Herkesi çocukların özgür olacağı bir dünya yaratmak için bu temelde mücadele etmeye çağırıyoruz.22.04.2015
Şube Yürütme Kurulu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
Sendikamız Eğitim Sen, 2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılında eğitimde çöküşün göstergelerini bugün Mülkiyeliler Birliği`nde yaptığı basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. Genel Eğitim Sekreterimiz Elif Çuhadar ve ataması yapılmayan öğretmenlerin de yer aldığı toplantıda, Sendikamız adına açıklamayı Genel Başkanımız Kamuran Karaca gerçekleştirdi.
Basın açıklama metnini görmek için tıklayınız.
Dinleyici notunu görmek için tıklayınız.
Sunumu görmek için tıklayınız.
Bayram BULUT
ADANA (İLKHABER) -Adana’nın Seyhan İlçesi’nde bulunan Malazgirt Ortaokulu müdürü okula giren iki kişi tarafından darp edildi. Eğitim Sendikalarına üye öğretmenler dün okul önünde toplanarak yaşanan saldırıyı kınadı.
İddialara göre, Seyhan ilçesi Barış mahallesinde bulunan Malazgirt Ortaokulu’na gelen iki kişi okul içerisine veli olduklarını söyleyerek içeri girdi. Okul içerisinde dolaşan kişileri, okul dışından gelen okul müdürü Süleyman Mihricihan görerek, “Burada ne arıyorsunuz, yardım edebileceğim bir şey var mı?” diye sordu. Ancak 18 ila 20 yaşlarında olan iki kişi “sen bize yardımcı olamazsın” diyerek okul müdürüne saldırdı. Çeşitli yerlerinden darp edilen okul müdürünü gören öğretmenler durumu hemen polise ve ambulansa haber verdi. Olayı gerçekleştiren kişiler ise kaçarak kayıplara karıştı.
Polis olayla ilgili çalışma başlatırken, çeşitli sendikalara bağlı eğitim çalışanları okul önünde bir araya gelerek durumu basın açıklaması ile kınadı. Öğretmenler adına konuşma yapanTürk Eğitim Sen Adana 1 Nolu Şube Başkanı Selahattin Dolgun ,Türk Eğitim Sen Adana 2 Nolu Şube Başkanı Kamil Köse ve Eğitim Sen Adana İl Temsilcisi Ahmet Karagöz, Okul Müdürü Süleyman Mihrican’a yapılan saldırının tüm öğretmenlere yapıldığını söyledi.
BU TÜR ÇİRKİN OLAYLAR ÇÖZÜLMELİ
Türk Eğitim Sen Adana 1 Nolu Şube Başkanı Selahattin Dolgun Okul Müdürü Süleyman Mihricihan’a yapılan saldırıyı kınadıklarını belirtti. Dolgun okul öğretmen ve idarecilerinin sahipsiz olmadığını vurgulayarak, öğretmene yapılan bu tür çirkin olayları Milli Eğitim Bakanlığı’nın çözmesi gerektiğini aktardı. Öğretmen ve idarecilerin öğrencilerin geleceği ile ilgili çalıştıklarının kaydeden Dolgun, “Okullarda can güveniliği yok. Öğretmenler sınıflarda ders işleyemez hale geldiler. Bizler Sendika olarak öğretmen ve idareci arkadaşlarımızın her zaman yanındayız. Bu olayın bir daha yaşanmaması konusunda başta Adana Valisi olamak üzere Adana İl Milli Eğitim Müdürünü uyarıyoruz. Öğretmenin can güvenliğini sağlamak sizlere düşüyor “ dedi.
ÇOCUKLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM
Türk Eğitim Sen Adan 2 Nolu Şube Başkanı Kamil Köse ise, hiçbir Milli Eğitim Müdürlüğü yetkilisinin Süleyman öğretmene geçmiş olsun ziyaretine gelmediğini ileri sürdü. Yapılan saldırının tüm öğretmenlere yapıldığı kaydeden Köse, olayın faillerinin yakalanarak cezalandırılmasını, ve öğretmenlerimizin güvenliği için gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasını isteyerek, “Okullarda güvenliğin sağlanması konusunda hiçbir adım atılmamaktadır.. Biz biliyoruz okullarda can güvenliğimiz yoktur. Basına yansımıyor ama okullarda bu olaylar sıklıkla yaşanıyor. Bu olaylar çok ciddi manada tırmanış göstermektedir. Şuanda eğitim çalışanlarının hayati tehlikesi üst sınırda, can güvenliği yoktur. Gerekli tedbirler alınmalıdır. Öğrenci velileri çocuklarınıza sahip çıkın. Eğitim öğretim durursa ciddi sıkıntılar ortaya çıkar. Çocuklara bakıyoruz başı boş dolaşıyor. Eline bıçak demir alan terör estiriyor” diye konuştu.
ÖĞRETMENLER İTİBARSIZLAŞTIRILIYOR
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Ahmet Karagöz ise bu tür olayların bir daha yaşanmaması konusunda tepkisini dile getirdi. Karagöz, “Süleyman öğretmene geçmiş olsun diliyoruz. Valinin öğretmeni hakaret etmesi gibi olaylar yaşanıyor. Süleyman öğretmen yalnız değildir. Öğretmenler itibarsızlaştırılıyor. 2014- 2015 Eğitim öğretim yılının başında okullarımızda yetiştirdiğimiz 250 bin başarılı öğretmenimiz alınıp özel okullara gönderilmektedir. Bir yandan öğrencilerimiz alınıp özel okullara gönderilirken, bizler başarısız gösterilmek istendik.. 2.’si bakın 250 bin öğrenciden bahsediyorum. 250 Bin öğrenci 250 yeni okul, 10 bin öğretmen demektir. Bu kadar öğretmenin norm kadro fazlası düşürülmesi anlamına geliyor bu. İtibarsızlaştırma burada başladı. Eğitim özelleştirilmek isteniyor. Gün birlik olma günüdür. Öğretmene yaptığı iş üzerinden bakmak lazım. Sendikal ve siyasal kimlik üzerinden öğretmene bakılmamalıdır. Süleyman öğretmene geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Olayı gerçekleştirenlerin bir an evvel yakalanıp cezalarını çekmelerini istiyorum.” ifadelerini kullandı.
17 Nisan 1940 yılında 3083 sayılı yasayla, Hasan Ali Yücel`in Milli Eğitim Bakanlığı ve İsmail Hakkı Tonguç`un önderliğinde kurulan ve toplumsal yaşamda yarattığı olumlu etkiler nedeniyle kısa süre içinde kapatılan Köy Enstitüleri`nin kuruluşunun 75. yılı kutlanıyor.
Köy Enstitüleri, 1930`lu yıllarda Türkiye nüfusunun yüzde 80`inin köylü olduğu, nüfusun yüzde 85`inin okuma yazma bilmediği bir ortamda, modern köy kalkınma modeline uygun olarak yapılandırılan ve bugün bile birçok ülkeye örnek olabilecek, üretime dönük öğrenimi esas alan, "eğitim üretim içindedir" şiarını ilke edinmiş eğitim kurumları olarak bilinmektedir.
Karma eğitim sistemine dayanan Köy Enstitülerinde okutulan derslerin %50`si kültür, %25`i tarım, %25`i de teknik derslerden oluşmuş ve öğretim süresi beş yıl olarak belirlenmiştir. Öğrencilerin ilk üç yıllık başarı düzeylerine bakılarak en başarılılar öğretmenlik mesleğine, diğerleri ise köy hizmetlerine yönlendirilmiştir. Okullar aynı zamanda birer tarım işliği, sağlık ocağı olarak işlev görmüş, çeşitli tohum ve tarım araçlarının ilk denemeleri bu eğitim kurumlarında yapılmıştır.
Köy Enstitüleri sadece öğretmen yetiştiren kuruluşlar olmayıp, bulunduğu çevreyi araştıran, geliştiren ve çevrenin kalkınmasını da üstlenmiş kurumlar olarak da işlev görmüştür. Bu anlamda yerine getirdiği işlevin önemi tartışılamazdır. Köy Enstitüleri kırsal yörede toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı sağlamak; bu alanda ilgili gerekli elemanları yetiştirmek için kurulan eğitim kurumları olmuştur. Bu dönemde köy çocukları eğitildikten sonra köylerine tarımda, işte, sanatta, zanaatta ve sağlık alanlarında eğitmen ya da öğretmen olarak geri gönderilmişlerdir.
Köy Enstitüleri, çok sayıda öğretmen ve eğitmen yetiştirmenin, o dönemin zor koşullarında köy çocuklarına öğrenim olanağı sağlamanın yanı sıra Türkiye`nin kültür yaşamına damgasını vuran "köy kökenli aydın kuşağı" yaratmış ve bütün eleştirilere karşın Türkiye eğitim sisteminde kalıcı bir iz bırakmayı başarmıştır.
Köy Enstitülerinin en önemli özelliklerinden birisi, günümüz Türkiye`sinin bir türlü kurtulamadığı ezberci eğitim sistemine değil, gerçek anlamda öğrenci merkezli, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenme sürecini ilke edinen bir eğitim-öğretim ortamı yaratmış olmasıdır. Köy Enstitülerinin kuruluşunun üzerinden 75 yıl geçmiş olmasına, bilim ve teknolojide bu kadar gelişme sağlanmasına rağmen, o dönem eğitimin niteliği ile bugün arasında hala büyük bir fark olması düşündürücüdür.
Köy Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınmıştır. Bugün eğitim politikalarının, siyasi iktidarların siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda "tek merkezden" ve tüm topluma yönelik bir dayatma olarak gündeme getirildiği ve uygulandığı dikkate alındığında, Türkiye`de eğitim sisteminin yıllardır neden içinden çıkılamayan bir kaosun içinde olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
O döneme Türkiye`nin karşı karşıya bulunduğu zorlu koşullar ve uluslararası dinamiklerin sistem üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu Köy Enstitüleri soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştır.
Bugün öğretmen yetiştirmeden başlayarak eğitim sisteminin yaşadığı pek çok sorunun kaynağında Köy Enstitülerinin kapatılmasına neden olan zihniyet yatmaktadır. Köy Enstitülerinin kapatılması, Türkiye`nin çağdaş ve bilimsel değerlerle buluşması ve aydınlanma sürecinin durdurulması anlamına gelmiş, genel anlamda ülke demokrasisinin telafisi zor bir yara alması sonucunu doğurmuştur.
Eğitim Sen olarak, Köy Enstitüleri ile yaratılan değerlere ve bu değerlerin oluşturduğu geleneğe dün olduğu gibi bugün de sahip çıkacağımızın bilinmesini istiyoruz. Dün Köy Enstitülerini kapatan zihniyetin bugün herkesin eğitim hakkından eşit ve parasız bir şekilde yararlanmasını engellemek için attığı her adımın karşısında olacağımızın bilinmesini istiyoruz.
Halil Serkan Öz’ün Ölümünden Sorumlu Olan Yalova Valisi
Derhal İstifa Etmeli ya da Görevden Alınmalıdır!
Eğitimin ve toplumun tek tipleştirilmesine karşı, sendikamız tarafından tek tip kılık kıyafet uygulamalarına karşı 7 Ekim 2013 tarihinden itibaren “özgür kılık kıyafetlerle işyerlerine gidilmesi” yönünde karar alınmış ve tüm illerde üyelerimiz tarafından uygulanmaya başlanmıştır. Bugüne kadar çok sayıda idareci ve mülki amir tarafından üyelerimize baskılar yapılmış, soruşturmalar açılmış ve cezalar verilmiştir. Fakat bu cezaların tamamı, sendikal eylem olması nedeniyle mahkemeler tarafından iptal edilmiştir.
Yalova Valisi Selim Cebiroğlu, 27 Mart Cuma günü Yalova Termal Fen Lisesi`ni ziyaret etmiş, Eğitim Sen üyesi ve başarılı bir Matematik öğretmeni olan Halil Serkan Öz`e öğrencileri ve meslektaşlarının önünde “Bu saç sakal ne, sen ne biçim öğretmensin, öğrencilerine böyle mi örnek oluyorsun, çık dışarı o sakalını kes, insanlar dışarıda görseler dilenci zannedip para verirler” diyerek hakaret etmiş ve sınıftan kovmuştur.
Bizlerde Yalova Valisine; Mevlana’nın şu sözünü hatırlatmak isteriz. “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.”
Eğitim emekçilerini her fırsatta itibarsızlaştıran, emeklerini değersizleştirmeye çalışan zihniyetin son örneği Yalova Valisinin, meslektaşımıza karşı yapmış olduğu söz konusu çirkin hakaretler öğretmen arkadaşımızı derinden etkilemiş, Yalova’daki sendikaların ortak gerçekleştirdiği "öğretmene saygı" yürüyüşünün ardından arkadaşımız, yoğun strese bağlı kalp krizi geçirerek genç yaşta aramızdan ayrılmıştır. Yalova Valisi Selim Cebiroğlu’nun ağır hakaretleri nedeniyle öğretmenimizin kalp krizi geçirerek aramızdan ayrılması, başta eğitim ve bilim emekçileri olmak üzere, tüm ülkede büyük bir üzüntü ve tepkiyle karşılanmıştır.
Halil Serkan Öz öğretmenimizin yaptığı tek şey, sendikamızın tek tip kıyafet uygulamasını protesto etmek amacıyla "özgür kılık kıyafetlerle işyerlerine gidilmesi" yönündeki kararına uyması olmuştur. Bir eğitim emekçisinin sendikasının almış olduğu karara uyması nedeniyle mülki amir tarafından azarlanması, aşağılanması ve hakarete uğramasını kabul etmemiz mümkün değildir.
Yalova Valisi Selim Cebiroğlu’nun, Halil Serkan Öz’e yönelik söylemiş olduğu aşağılayıcı ifadeler ve hakaretler hepimize söylenmiştir. Halil Serkan Öz’ün ölümünden sendikaları suçlayarak kurtulacağını sanan Yalova Valisinin, arkadaşımızın ölümünde birinci dereceden sorumlu olduğu açıktır. Ülke çapında büyük bir tepkiye neden olan bu üzücü olay nedeniyle Yalova Valisi arkadaşımıza yönelik sözleri nedeniyle tüm öğretmenlerden, eğitim ve bilim emekçilerinden özür dilemeli ve hemen istifa etmelidir.
Bugün buradan Yalova Valiliği ve İçişleri Bakanlığı’na yönelik faks eylemi ile arkadaşımızın ölümünden sorumlu olanların peşini bırakmayacağımızın kamuoyu tarafından bilinmesini istiyoruz.15.04.2015
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı
Hukuk Mücadelemiz Sonucu Üyemiz Eski Görev Yerine Dönmüştür.
Eğitim Sen Adana Şube üyemiz Meral SARIGÜL Mehmet Özöncel Anadolu Lisesi öğretmeni iken haksiz yere sürgüne gönderilmiş üyemiz adına Adana 2. İdare Mahkemesi’ne açmış olduğumuz dava sonucu 19.02.2015 tarihinde sonuçlanmış. Hukuksal mücadelemizin sonucu tekrar eski görev yerine dönmüştür.
Adana 2. İdare Mahkemesi Karar Örneği