Eğitim-Sen Adana

Eğitim-Sen Adana

In sodales tellus ac erat malesuada ac viverra lectus tempor.

Web site URL: http://www.joomlart.com/

Bilindiği üzere, Haziran Direnişi sırasında İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında eylemlere ilişkin bilgiler en hızlı biçimde sosyal medyada paylaşıldı. AKP’ye ve AKP medyasına karşı muhalefetin örülmesinde özellikle twitter önemli bir paylaşma ve dayanışma ağı oldu.

Sosyal medya kullanımının bu denli yoğun olduğu bir dönemde 23 Kasım Cumartesi günü gerçekleştireceğimiz eylemi örgütlenmenin bir adımı olarak 21 Kasım Perşembe (yarın) günü saat: 21.00’da tüm üyelerimizi twitter başına #23KasımdaAnkaradayım hashtag’ine çağırıyoruz.

Şube Yürütme Kurulu

KAMU Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul, Adana'da Gezi Parkı eylemlerine katılan 144 sendika üyesine idari soruşturma açılmasına tepki gösterdi.

Yusuf BAŞTUĞ / ADANA, (DHA) - Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul, Adana'da Gezi Parkı eylemlerine katılan 144 sendika üyesine idari soruşturma açılmasına tepki gösterdi.

Merkez Seyhan İlçesi'ndeki Abidin Dino Parkı'nda toplanan aralarında Eğitim-Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız'ın da bulunduğu yaklaşık 50 KESK üyesi, 'Baskılar bizi yıldıramaz', 'Zafer direnen emekçinin olacak' ve 'Faşizme karşı omuz omuza' sloganları attı. Eylemde konuşan KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul, 144 KESK üyesine idari soruşturma açılmasıyla ilgili olarak Adana Valiliği ile görüştüklerini ve soruşturmaların kapatılmasını istediklerini anlattı.

KESK'in demokrasi ve özgürlük mücadelesi verdiğini söyleyen Tombul, "Biz bu mücadelede bugüne dek çok soruşturma geçirip baskı gördük. Ama geri adım atmadık. Mücadelemiz sürüyor. Gezi Parkı eylemlerine katılan arkadaşlarımıza açılan soruşturmaları kınıyor ve durdurulmasını istiyoruz" dedi.

Bir süre slogan atan eylemci grup daha sonra dağıldı.

 

Türkiye Cumhuriyeti`nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk`ün ölümünün üzerinden 75 yıl geçti. Atatürk`ün 10 Kasım 1938`de hayata gözlerini yumduğu günden bu yana dünya üzerinde yaşanan gerginlik ve savaşlar durmaksızın devam ediyor.

AKP iktidarı, bugün üstlendiği emperyalizmin taşeronluğu rolüne, yaratmak istediği tek tip toplum düzenine, kadınının ve erkeğin toplumsal yaşamda ayrıştırılmasını emreden gericiliğe karşı emeğin, eşitliğin ve özgürlüğün ülkesini kurmak için direnenlere saldırmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk`ün "Yurtta Barış, Dünyada Barış!" anlayışını yok sayan AKP; her fırsatta "Yurtta Savaş, Dünyada Savaş!" politikası doğrultusunda hareket etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk`ün hem yurtta hem de dünyada barış savunusu, dün olduğu gibi bugün de güncelliğini korumaktadır.

Eğitimde ve bilimde ırkçı-gerici girişim ve uygulamaların etkisini arttırdığı, eğitim sisteminin pek çok yönden kuşatma altına alındığı günümüz koşullarında, hayatı boyunca aydınlanmadan ve bilimden yana tutumuyla öncü rol oynamış olan Mustafa Kemal Atatürk`ü ölümünün 75. yılında saygıyla anıyoruz.

Şube Yürütme Kurulu

Adana Kadın Platformu "Devlete ve Duvarlarına Hepimiz için dur diyen Ayşe GÖKKAN'ın Yanındayız". Konulu basın açıklamasını Adana Kadın Platformu adına Eğitim Sen Adana Şube Kadın Sekreteri Esra Arslan Kösele gerçekleştirmiştir.

 

Eğitim Sen Adana Şube tarafından düzenlenen Eğitim çalışması 02 Kasım Cumartesi günü Adana öğretmenevinde gerçekleştirilmiştir.

Eğitim çalışmasında,

Eğitim Sen Genel Merkez eğitim uzmanı Dr. Erkan AYDOĞANOĞLU’nun “Eğitimde Güncel Sorunlar”, “İşyeri Temsilciliğinin Önemi, Görev ve sorumlulukları”, Ç.Ü. Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Mediha SARI’nın “Okulda Demokrasi Kültürü” ve Ç.Ü. Eğitim Fakültesi Öğretim Görevlisi Andaç ÇUHADAR’ın “Demokrasi ve Demokratik Okul” konu başlıklarında gerçekleştirilen sunumlarla tamamlanmıştır.

 

Eğitime emeği geçen ve katılan tüm arkadaşlarımıza teşekkür ederiz.

 

Şube Yürütme Kurulu

Dünya Öğretmenler Günü’nün önemi, uluslararası öğretmen örgütlerinin katkılarıyla 5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından “Öğretmenlerin Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı”nın alınmış olmasıyla başlamıştır. Bu belge Türkiye tarafından kabul edilmesine karşın, Türkiye’de öğretmenlerin hak ettiği ilgi ve değeri gördüğünü, taleplerinin karşılandığını söylemek mümkün değildir.

5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü, klasik anlamda sadece öğretmenler için “kutlanan” bir gün olmaktan çok, tüm eğitim ve bilim emekçilerinin uluslararası alanda birlik, dayanışma ve örgütlü mücadelesinin simgesi olarak kabul edilmektedir.

Bizler biliyoruz ki eğitim süreci bir bütündür. Bu bütünün içinde öğretmenlerin sorunu öğrencileri, öğrencilerin sorunları ise biz öğretmenleri yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle, tüm uyarılarımıza rağmen AKP’nin “ben yaptım oldu” diyerek yürüttüğü eğitim politikalarının acı bedellerinin unutulmasını ve yeni ölümleri engellemek istiyoruz. Okulların fiziksel ve altyapı yetersizliklerini gidermeyen, çocukların kullanımına uygun güvenli okul alanları üretmeyen ve okulları ticarethane olarak gören Milli Eğitim Bakanlığı’nın söz konusu politika ve uygulamalarının, bugüne kadar 30`u aşkın çocuğun hayatını kaybetmesine neden olduğu gerçeğinin görülmesini istiyoruz. Dolayısıyla bu yıl 5 Ekim Dünya Öğretmenler Gününü, yeni eğitim öğretim yılı içerisinde,

  • Denizli`de anaokulunun içindeki oyun parkında kaydıraktan düşerek hayatını kaybeden 4 yaşındaki Arif’e,
  • Muğla`nın Dalaman ilçesinde okul servisinin altında kalarak hayatını kaybeden 5 yaşındaki Dağlar’a,
  • Mardin’in Kızıltepe ilçesinde üzerine dolap düşmesi sonucunda hayatını kaybeden 2. sınıf öğrencisi Reşat’a,
  • İstanbul Küçükçekmece’de kalabalık yüzünden öğrenciler arasında yaşanan arbede sonrasında hayatını kaybeden  13 yaşındaki Ahmet’e,

ithaf ediyoruz.

 

Bir taraftan çocuklarımızın, işsizlik kıskacında atama bekleyen öğretmenlerimizin hayatına kast eden politikalar can yakmaya devam ederken, diğer taraftan türlü fedakarlıklarla görevini yerine getirmeye çalışan öğretmenlerimizin içine itildiği sorunlar da giderek artmaktadır.

AKP hükümetinin 11 yıldır benimsediği emek düşmanı politikalar sonucunda eğitim emekçilerinin yüzde 80’i borçludur ve üçte ikisi geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda bırakılmıştır. Türkiye’de öğretmenler diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre daha çok çalışmakta, ancak bu çalışmaları karşılığında daha az ücret almaktadır. Özellikle eğitimde 4+4+4 dayatmasının ardından öğretmenler okullarda çok sayıda angarya iş yapmak zorunda bırakılmış, çalışma yükü daha da ağırlaşmıştır.

Türkiye’de eğitim sisteminin yıllardır çözülmeyen sorunları, öğretmenleri ve diğer eğitim emekçilerini, diğer ülkelerdeki meslektaşlarına göre çok daha fazla olumsuz etkilemektedir. Eğitimde 4+4+4 dayatmasının üzerinden henüz bir yıl geçmesine rağmen, okul dönüşümleri sonucunda ortaya çıkan norm fazlası sorunu hala çözülememiştir. Öğretmenlerin mağduriyeti sadece bununla sınırlı kalmamış, özür grubu atamalarında, tayinlerde ve eğitim yöneticilerinin sözlü sınavlarla belirlenmeye çalışılması sorunları daha da derinleştirmiştir.

Yıllardır Başbakan ve Milli Eğitim Bakanları aracılığıyla kamuoyunda bilinçli olarak yaratılmaya çalışan “öğretmenler az çalışıyor, çok maaş alıyor” algısının ne kadar yanlış olduğunu OECD verileri açıkça yalanlamaktadır. OECD ülkeleri içinde öğretmenleri en çok çalışan ülkelerin başında Türkiye’de çalışan öğretmenler gelmektedir. Öğretmenlerin yıllık çalışma saati ortalaması OECD ülkeleri içinde 1671 saat iken, Türkiye’de öğretmenler yılda 1816 saat çalışmaktadır.

Bazı OECD Ülkelerinde Öğretmenlerin

Yıllık Çalışma Saatleri

 

Ülkeler

Yıllık

Çalışma Saatleri

İskoçya

1365

İspanya

1425

Portekiz

1456

Çek Cumhuriyeti

1696

Hollanda

1659

Danimarka

1680

İsveç

1767

Avusturya

1776

Almanya

1793

Türkiye

1816

OECD ortalaması

1671

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kaynak: OECD Bir Bakışta Eğitim 2013 Raporu, sayfa: 401.

Türkiye’de öğretmenler, OECD ortalamasına göre 145 saat daha fazla çalışmakta, buna rağmen Avrupa’daki meslektaşlarına göre son derece düşük maaş almaktadırlar. Geçmişten bugüne doğru baktığımızda OECD ülkeleri içinde öğretmenlerin yıllık toplam çalışma sürelerinin düzenli olarak arttığı tek ülkenin Türkiye olması dikkat çekicidir. Üstelik OECD’nin bu yıl açıkladığı veriler 2011 yılına aittir ve geçtiğimiz yıl başlayan 4+4+4 düzenlemesi sonrasında öğretmenlerin artan yoğun iş yükünü yansıtmamaktadır.

 

 

 

Eğitim emekçilerinin gerek çalışma, gerekse yaşama koşulları açısından her geçen yıl, bir önceki yılı mumla aradığı bir ortamda, “çok maaş alıyorlar” gibi tamamen kışkırtıcı söylem ve imalarda bulunulması manidardır. Öğretmenlerin aldıkları maaşlar, rakamsal olarak artmış gibi görünmekte ise insanca yaşam seviyesinin yanına bile yaklaşamamaktadır. Hizmetli ve memurların durumu, öğretmenlerden daha vahimdir.

 

5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü vesilesiyle Türkiye’nin dört bir yanında görevlerini büyük fedakarlıklara katlanarak sürdüren öğretmenlerimizin yaşadığı sorunları kısaca özetlemek gerekirse;

  Türkiye’de çalışan öğretmenler, OECD ülkeleri içinde en çok çalışan, en düşük maaş alan öğretmenler arasındadır;

¨       Öğretmenlerin yüzde 80’i geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kalmaktadır;

¨       Öğretmenler, sık sık değişen eğitim politikalarının ve siyasi iktidarın tasarruflarının mağduru olmayı sürdürmektedir;

¨       Öğretmenlik mesleğinin standartları özellikle AKP döneminde düşürülmüş, nitelikli öğretmen yetiştirme politikaları terk edilmiştir;

¨       Öğretmenlerin bugünkü çalışma koşulları ve maaşlarıyla kendilerini mesleki olarak yetiştirmeleri ve geliştirmeleri mümkün değildir;

¨       Öğretmen açıkları sorununa kalıcı sorunlar üretilmemekte, 300 bini aşkın işsiz öğretmen kadrolu olarak atanmayı beklemektedir;

¨       Öğretmen açıkları ücretli öğretmenler tarafından kapatılmak istenmekte, eğitimde esnek, güvencesiz ve kuralsız çalışma uygulamaları her geçen gün artmaktadır.

¨       Eğitimde benimsenen esnek çalışma uygulamaları aynı işi yapan farklı statülerde öğretmen istihdamını gündeme getirmiş, kariyer basamakları uygulaması ile öğretmenlerin sınıflandırılması, eğitimin niteliğini olumsuz etkilemiştir;

¨       Eğitime bütçeden yeterli pay ayrılmamasının ve eğitimin gün geçtikçe paralı hale getirilmesinin bir sonucu olarak öğretmenler öğrencilerden çeşitli adlar altında para toplamaya zorlanan birer “tahsildar” durumuna düşürülmüştür;

¨       Sınıf mevcutlarının fazlalığı, okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kayıt edilmesi vb sorunlar eğitimi ve öğretmenlerin mesleklerini sağlıklı bir şekilde yapmalarını engellemektedir;

¨       Öğretmenlerin büyük bölümünde iş yükü artışına paralel olarak meslek hastalıklarında artış yaşanmaktadır;

¨       Demokratik haklarını kullandıkları ve sendikal çalışmalara katıldıkları için her yıl çok sayıda öğretmen soruşturma geçirmekte, cezalandırılmakta ya da sürgün edilmektedir.

Taleplerimiz:

 

¨       Başta insanca yaşayacak ücret talebimiz olmak üzere, eğitim emekçilerinin bugüne kadar yaşadığı ekonomik mağduriyetler giderilmeli, son 11 yıl içinde satın alım gücümüzdeki azalmayı telafi eden adaletli bir ücret artışı sağlanmalıdır.

¨       Eğitimde esnek, kuralsız ve angarya çalışma uygulamalarına son verilmeli, performans değerlendirme ve rotasyon uygulamalarından tamamen vazgeçilmelidir.

¨       Ek ödemelerin tamamı temel ücrete ve emekliliğe yansıtılmalı, vergi dilimi uygulaması sabitlenerek, ücretlerde yaşanan erimenin önüne geçilmelidir.

¨       Ek ders ücretleri günün şartlarına uygun bir şekilde belirlenmelidir.

¨       Eğitim-öğretim yılı başında öğretmenlere yapılan eğitim-öğretime hazırlık ödeneği, her dönem başında olmak üzere yılda iki kez olmalı ve bütün eğitim ve bilim emekçilerinin yararlanması sağlanmalıdır. Hizmetli ve memurlara özel hizmet tazminatı ödenmelidir.

¨       Kamu emekçilerinin grevli toplusözleşme hakkı önündeki engeller kaldırılmalı, gerçek bir toplusözleşme düzenin yaratılması sağlanmalıdır.

Burada belirtilen tespitler doğrultusunda yapılması gereken, anayasal bir hak olan eğitim hakkının tüm yurttaşlar için ayrım gözetilmeksizin yerine getirilmesini sağlamak, öğretmenlerimize, eğitim ve bilim emekçilerine insan onuruna yaraşır bir ücret ve çalışma koşulları sağlanmasıdır.

Öğretmenlerin ve diğer eğitim emekçilerinin ekonomik, demokratik, sosyal ve özlük haklarıyla ilgili çözüm bekleyen çok sayıda sorunu bulunmaktadır. AKP’nin bugüne kadar benimsediği politikalara bakıldığında bırakalım sorunların çözülmesini, daha da derinleşmesi kaçınılmaz görünmektedir.

Eğitim Sen olarak, yaşadığımız bütün sorunlara rağmen bütün öğretmenlerimizin, eğitim ve bilim emekçilerinin 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.

 

22 Ocak 2014’te, Fas parlamentosu bir tecavüzcünün 18 yaşından küçük olan mağdur ile evlenmesi durumunda soruşturulmamasına olanak tanıyan Ceza Kanunu’nun 475. Maddesi’ni oybirliği ile değiştirdi. Cezayir ve Tunus’ta benzer düzenlemeler hala mevcut.

Cezayir Ceza Kanunu’nun 326. Maddesi ve Tunus Ceza Kanunu’nun 227. Maddesi, tecavüz ettiği belirtilen kişinin 18 yaşından küçük mağdur ile evlenmesi durumunda soruşturmadan muaf olması için kullanılabiliyor. Fas’ın Ceza Kanunu’nda tecavüzcünün alacağı cezanın ağırlığı hala mağdurun bakire olup olmamasına göre değişiyor.

 

Bu üç ülkede de tecavüzün tanımı uluslararası standartların çok gerisinde kalıyor ve bir erkeğin bir kadınla kadının iradesi dışında cinsel ilişkiye girmesiyle sınırlandırılıyor. Evlilik içi tecavüz bir suç olarak tanınmıyor. Rızaya dayalı evlilik dışı cinsel ilişkiler ve eşcinsel birliktelikler suç sayılıyor.

 

Bu düzenlemeler, tecavüz mağdurlarının iddiaları ciddiye alınmazsa kendilerinin soruşturmaya maruz kalacağı korkusu ile şikayette bulunmalarını engelleyebilir. Tunus’ta meydana gelen bir olayda, 27 yaşındaki Meriem Ben Mohaad (gerçek adı değil) Eylül 2012’de iki polis memuru tarafından tecavüze uğradığını bildirdi. Suçu yetkililere bildirdiğinde, şikayetinin soruşturulduğunu görmek yerine kendini ahlaksızlıkla suçlanır halde buldu.

 

Cezayir, Fas ve Batı Sahra’da kürtaj olmak istemek, kürtaj yapacağına dair taahhütte bulunmak ve kürtaj yapmak, annenin sağlığı tehlikede olmadığı sürece, ensest ve tecavüz mağdurları için bile suç. Tunus’ta, Ceza Kanunu’un 214. Maddesi  hamileliğin ilk üç ayında kürtaja izin veriyor. Ancak, kadın hakları savunucuları, bazı yetkililerin ahlaki gerekçelerle ya da kürtaj karşıtı grupların saldırılarından korktukları için bazı kısıtlamalara gittiklerini ve kadınların kürtaj hizmetine erişimlerinin gittikçe zorlaştığını söylüyor.

 

Bu üç ülkede de tecavüz ile ilgili düzenlemeler Ceza Kanunu’nun “namus” a karşı suçlar bölümünde düzenleniyor, dolayısıyla mağdurun bedensel bütünlüğüne yönelik bir eylem olarak değil “namus/ahlak” meselesi haline getiriliyor.

 

Bu kanunların altında yatan prensipler oldukça sorunlu ve merkezinde cinsel şiddet mağdurlarının ihtiyaçları yerine namus ve utanç gibi kavramlar var.

 

Yasalardaki ayrımcı düzenlemeleri değiştirmek, Cezayir, Tunus, Fas ve Batı Sahra’da kadınlara yönelik sosyal, kültürel ve dini yaklaşımlara ve ataerkil ayrımcılığa karşı, cinsel şiddete uğramadan yaşamalarını güvence altına almak için atılacak ilk önemli adım.

 

Yetkilileri, cinsel şiddet mağdurlarının kapsamlı sağlık hizmetleri ve psikolojik destek alabilmelerini güvence altına almaya, cinsel şiddet şikayetlerini yetkililere bildirmeyi kolaylaştırmaya, yetkililerin, hakimlerin ve savcıların toplumsal cinsiyet ve cinselliğe dayalı şiddetle mücadele konusunda eğitilmeleri için çalışmaya çağırıyoruz.

 

Dilekçeyi imzalayarak siz de destek verebilirsiniz.

 

Adana Atatürk Parkı'nda 13 Haziran 2014 tarihinde Gezi Parkı protestolarının birinci yıl dönümü dolayısı ile yapılan anmada pek çok kişi polisin şiddetine ve işkencesine maruz kalmıştır.

 

Polisin hukuk dışı bu uygulamalarının mağduru durumunda olan, darp edilen ve yaralananlar adına, Adana Emniyet Müdürlüğü ve görevli polisler hakkında, 13.06.2014 günü saat 12:00'de Adana Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuş, ardından konu hakkında bir basın açıklaması yapılmıştır. Basın açıklamasını Av. Sevil Aracı okumuştur.

Suç Duyurusunda Bulunanlar;

Güven Boğa

Kazım Günbay

Nasrettin Adalı

Deniz Kürtoğlu

Zuhal Subaşı

BASINA VE KAMUOYUNA

Gezi Parkı protestolarının birinci yıl dönümü olan 31 Mayıs günü Adana’da yapılan anmada pek çok kentte olduğu gibi polisin şiddeti ve işkencesinin sokağa taştığına tanık olduk. 10’u çocuk 34 kişi bir gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Adana Barosu ve ÇHD üyesi meslektaşlarımız, yaşanan polis şiddeti karşısında derhal tepkisini koyarak protesto hakkını kullanan yurttaşlara gerekli hukuki yardımda bulunmuştur. Polis şiddetinden meslektaşlarımız da nasibini almış, darp edilerek ve gözaltına alınmıştır.

Tamamen barışçıl bir şekilde başlayan ve devam eden basın açıklamasına TOMA’lardan tazyikli su ile müdahalede bulunulmuş, yoğun bir şekilde gaz ve plastik mermi kullanılmıştır. Sivil polisler ve Çevik Kuvvet polisleri tarafından basın açıklaması için bir araya gelen göstericiler darp edilmiş, yerlerde sürüklenmiştir.  Eylemciler yakalandıktan sonra dahi çok sayıda polis memuru tarafından darp edilmeye devam edilmiştir.  Polisin orantısız müdahalesi sonucu birçok gösterici ciddi yaralanmalara maruz kalmıştır.

Müdahalede bulunan polisler alanda bulunan milletvekilinin dahi boğazını sıkmış ve kendisini darp etmiştir. İl Emniyet Müdürü,  bir gün sonra yaptığı basın açıklamasında, “Boğazı sıkılan ve darp edilenin milletvekili olduğunu bilmiyorduk” diyerek, sıradan yurttaşlara karşı polise sınırsız bir müdahale imkanı tanındığını itiraf etmiştir.

Tüm yaşananlar AKP Hükümeti’nin eylem yapma, düşünce ve ifade özgürlüğüne olan tahammülsüzlüğünü göstermektedir. Hükümetin uygulamalarına yönelik her türlü tepki protesto ve hak arama çabası şiddetle bastırılarak, bütün toplum korkutulup sindirilmek istenmektedir.

Ülkemizde uzunca bir süredir işkence sokağa taşmıştır. Her türlü eylem ve basın açıklamasına TOMA’larla müdahale edilmesi, gaz ve plastik mermi kullanılması, göstericilerin sokakta dövülmesi ve yerlerde sürüklenmesi, gözaltı araçlarının bir işkencehane gibi kullanılması, tüm eylemcilere yönelik polisin ağır küfür ve hakaretler için de müdahale etmesi, gözaltına alınanların ölümle tehdit edilmesi ağır bir insan hakkı ihlalidir. Bu türden gösterilerde ölümler ve kalıcı sakatlamalar yaşanmakta yaşam hakkı ihlal edilmektedir.

Yaşam, vücut bütünlüğü, eylem ve düşünce ifade etme hürriyetine yönelik polisin ağır hak ihlallerinin ardında hükümetin yönlendirmesi ve talimatları olduğu görülmektedir. Gezi Parkı olaylarının anması öncesinde, bizzat Başbakan tarafından “Polis nasıl sabrediyor anlamıyorum. Eylem yapanlara A’dan Z’ye ne gerekirse yapılacak. Eylem yapmalarına izin verilmeyecek” denilerek, polisin orantısız ve sert müdahalesi için açıkça talimat verilmiştir.

Bir bütün olarak toplumu sindirmeyi hedefleyen, işkencenin sokağa taşmasının sıradanlaşmasına izin vermeyeceğiz. İnsan hakkı ihlali niteliğindeki bu uygulamaların takipçisi olacağız. Bu amaçla, 31 Mayıs tarihinde polisin uyguladığı orantısız ve aşırı müdahale hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuyoruz. Şikayetimizin, siyasal baskı ve yönlendirmelerden etkilenmeksizin, eylem, düşünce ifade hürriyetine dair evrensel kriterlerle değerlendirilmesi halinde, işkence, kötü muamele suçlarından emniyet müdürleri ve sorumlu polis memurlarının cezalandırılması gerekmektedir.

 

ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ ADANA ŞUBESİ

 

Dava Dilekçesi

ADANA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA

 

MÜŞTEKİLER:

Güven Boğa

Kazım Günbay

Nasrettin Adalı

Deniz Kürtoğlu

Zuhal Subaşı

 

VEKİLLERİ   : Av. Sevil Aracı Bek - Av. Tugay Bek

 

 

ŞİKAYET OLUNANLAR :

  1. Adana Emniyet Müdürü
  2. Adana Emniyeti Güvenlik Şube Müdürü
  3. 31.05.2014 tarihinde Adana’da Atatürk Parkı civarında görevli polis amirleri ve memurları

 

SUÇ : İşkence ve kötü muamele, yaralama, görevi kötüye kullanma, barışçıl gösteriye müdahale, orantısız güç kullanımı

 

AÇIKLAMALAR :

  1. 1. Adana'da 31.05.2014 Cumartesi günü, Saat: 18.00'de KESK, DİSK, TMMOB ve Adana Tabip Odasının çağrısıyla, Atatürk Parkında bir araya gelen yüzlerce yurttaş Gezi Parkı protestolarında hayatını kaybedenleri anmak üzere bir basın açıklaması gerçekleştirmek istemiştir.  Fakat bir kısım konuşmaların yapılmasının ardından polis birden hiç uyarı yapmadan kitleye müdahale etmiştir. TOMA’lardan sıkılan tazyikli/ilaçlı su, plastik mermiler, gaz bombaları ve coplarla saldıran polis, ortamı savaş alanına çevirmiş, göstericilerin yanı sıra çevreden geçen birçok insan da bu olumsuz durumdan etkilenmiştir. Çocuk, hasta ve yaşlıların olduğu ve insanların gezinti yaptığı merkezi parkta polisin ölçüsüz bir şekilde gaz kullanması ve şiddete başvurması yaşam hakkının ağır bir ihlali olarak kabul edilmesi gerekir.
  2. 2. Şiddete başvurmadığı sürece her türlü düşüncenin ifade edilebilmesi başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak ülkemizin taraf olduğu uluslar arası anlaşmalar ve Anayasamız ile güvence altına alınmıştır. Bilindiği gibi Türkiye, 10.03.1954 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni onaylamış, 29.01.1987 tarihinde bireysel başvuru yetkisini, 22.01.1990 tarihinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin zorunlu yargı yetkisini tanımıştır. 07.05.2004 tarih ve 5170 sayılı yasa ile Anayasa’nın 90 maddesinin son fıkrasına  “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.” cümlesi eklenmiştir. Böylece iç hukukta aleyhe bir düzenleme olsa da uluslararası antlaşmaların kıstaslarının uygulanmasının önü açılmıştır. Bu bakımdan da AİHS ayrı bir önem kazanmıştır.
  3. 3. Tüm bu yasal düzenlemelere rağmen polisin tamamen barışçıl şekilde düzenlenen böyle bir gösteriye şiddetle müdahale etmiş olması doğru değildir. Polis aşırı derecede şiddet uygulayarak yetki ve sınırlarını aşmıştır. Polisin bu uygulaması tamamen hukuka aykırı bir uygulamadır.
  4. 4. Müvekkiller de olay günü orada bulundukları esnada TOMA aracından sıkılan tazyikli/ilaçlı suya ve polis coplarına maruz kalarak yaralanmışlardır. Müvekkillerden Kazım Günbay, Deniz Kürtoğlu, Nasrettin Adalı ve Zuhal Subaşı gözaltına alınırken darp edildikleri gibi, gözaltına alınmalarından sonra da bindirildikleri araçta şiddet görmüşlerdir. Zuhal Subaşı gözaltına alınmasının ardından önce bir süre akrep şeklinde tanımlanan aracın içerisine atılmış, burada darp edilmiş, daha sonra gözaltı aracına bindirilmiş ve orada da darp edilmeye devam etmiştir. Müvekkiller polisler tarafından darp edilirken bir yandan da hakaret ve küfürlere maruz bırakılmış, öldürmek ve sakat bırakılmakla tehdit edilmiştir.  Müvekkillerin gördükleri bu şiddet, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/36070 Sor. sayılı dosyasında mevcut gözaltı giriş çıkışında verilen Adli Tıp Raporlarına da yansımıştır. Müvekkiller ayrıca serbest bırakılmalarının ardından İnsan Hakları Vakfı’na başvurarak burada da fotoğraf ve raporlarla olayın izlerini tespit ettirmişlerdir.
  5. 5. Müvekkiller polisin uygulamaları nedeni ile oluşan yaralanmalardan, polisin düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik bu hukuk dışı ve gereksiz şiddet içeren müdahalesinden dolayı şikayetçidirler.

 

DELİLLERİMİZ       : Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/36070 Sor. sayılı dosyasında yer alan Adli Tıp Raporları, gözaltı giriş çıkış kayıtları, olay günü basın mensuplarınca çekilen görüntü kayıtları, darp edilme anını ve darp izlerini gösteren fotoğraflar (eklidir), hastane raporları, tanık beyanları vs. ilgili delil

 

SONUÇ VE İSTEM    : Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, müvekkillerin 31.05.2014 tarihinde polisin uyguladığı şiddet nedeni ile yaralanmaları, polisin düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik bu hukuk dışı ve gereksiz şiddet içeren işkenceye varan kötü müdahalesi, polislerin görevlerini kötüye kullanmaları gerekçeleri ile yaptığımız şikayetlerimizin incelenmesini ve gerekli kanuni işlemlerin yapılarak şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını saygılarımızla arz ve talep ederiz. 13.06.2014

 

Av. Sevil Aracı Bek- Av. Tugay Bek