21 ŞUBAT DÜNYA ANADİLİ GÜNÜ KUTLU OLSUN!
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Genel Kurulu, 1999 yılında aldığı bir kararla 21 Şubat gününü, “Uluslararası Anadili Günü” olarak kabul etmiş ve ilk kez 2000 yılında, dünya çapında kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacıyla “Dünya Anadili Günü” kutlanmaya başlamıştır. 
UNESCO verilerine göre dünya üzerinde 2 bin 500 dil yok olma tehlikesiyle karşı karşıyayken, Türkiye’de tehlikede olan anadili sayısı 18’i bulmaktadır. UNESCO tarafından yüz yıl içinde bir dili konuşacak çocuk kalmayacak durumda ise o dil tehlikede, bir dili konuşan hiç çocuk kalmamışsa o dil ölü kabul edilmektedir. 


Etnik ve ulus düzeyinde toplulukların bütün ilişki ve etkinliklerinde kullandıkları ve anlaştıkları dil, o topluluğun anadilidir. Daha geniş bir tanımla, bir insanın hiçbir eğitime tabi tutulmaksızın ailesi, çevresi ve toplumu aracılığı ile öğrendiği dil, anadili olarak tanımlanmaktadır. 
Bireylerin anadilleri dışında sonradan öğrenilen ikinci, üçüncü diller o dillerle iletişim kurmayı sağlasa bile, asla insanın kendi anadili gibi olamaz. Bundan dolayı bireyin anadilinde eğitim alması en temel insan haklarından biri olduğu gibi, bireylerin kendi anadillerinde eğitim almasının engellenmesi de en büyük insan hakkı ihlallerinden birisi olarak kabul edilmektedir. 
Tarih boyunca sayısız uygarlığa beşiklik etmiş, diller ve kültürler zengini Anadolu ve Mezopotamya toprakları yıllardır uygulanan ‘tekçi’ politikalar sonucunda resmen bir çöle dönmüş durumdadır. Diller, kültürler, inançlar karşısında yıllardır süregelen yasakçı zihniyet, bugün AKP iktidarı tarafından devam ettirilmektedir. 12 Eylül zihniyetinden gelen “Türk-İslam Sentezci” politikalar, bu topraklarda yaşayan halkların tarihi, kültür, dil ve inanç farklılığını yok saymaktadır.


Tarih boyunca egemen sınıflar, bu anlamda bir toplumsal değişim ve ilerlemeyi engelleyebilmek için dünyanın birçok yerinde öncelikle eğitim konusuna el atmış, kültürel zenginlikleri talan etmiş, “resmi dil”in dışında kalan dillerle eğitimi yasaklayarak, farklı dil ve kültürlere yönelik asimilasyon politikalarını hayata geçirmiştir. Bunun altında yatan amaç ise ekonomik sömürü ve ulusal baskının gizlenmesi ve süreklileştirilmesidir. 
Anadilin kullanımının engellenmesi ilgili toplumun bütün bireylerini değişik boyutta etkilese de, tartışmasız en fazla çevresi ile iletişimini anadili ile sağlayan çocukları etkilemektedir. Bu yıl dünya çapında 12. kez kutlanan Dünya Anadili Gününü, ülkemizde anadili Türkçeden farklı (Kürtçe, Arapça, Lazca, Hemşince, Çerkezce vb) olan milyonlarca çocuğun kendi anadillerinden koparılmadığı bir ortamda öğrenmeleri en temel haklarıdır. 
Eğitim biliminin temel ilkesini oluşturan “Anadilinde eğitim” taleplerinin her dönem ırkçı-şoven duygu ve tepkilerle karşılandığı bir ortamda, Türkçe dışındaki anadillerinin varlığına ve öğrenilmesine karşı çıkmak, bir yönüyle eğitim biliminin en temel ilkesine karşı çıkmak anlamına gelmektedir. Anadilinin önemi ve gerekliliğinin yanı sıra, sosyal, toplumsal, pedagojik ve insanı boyutu yeterince tartışılmadığı ve bilince çıkmadığı sürece Dünya Anadili Günü’nün anlamını ve önemini anlamak mümkün olmayacaktır. 
Türkiye dünyada çocuklarına bayram armağan eden tek ülke olmakla övünürken, milyonlarca çocuğun kendi anadili ile eğitim görmesine “ülke bölünür” paranoyası ile yaklaşacak kadar “çağ dışı” düşünceler ileri sürülebilmekte ve anadilinde eğitim talepleri “suç” olarak kabul edilmektedir. 
Eğitim Sen, eğitim-öğretim alanında örgütlü bir sendika olmanın doğal bir sonucu olarak anadilinde eğitimi savunduğu için 2004 yılında kapatılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye’yi Eğitim hakkında vermiş olduğu “kapatma kararı” nedeniyle mahkum etmiş ve sendikamızın haklı mücadelesi AİHM tarafından da onaylanmıştır. Eğitim biliminin en temel ilkesi olan anadilinde eğitimi savunmanın bizler açısından soruşturma, sürgün, baskı ve tehdit nedeni sayılmış olması düşündürücüdür. 
Dünya Anadili Gününde milyonlarca çocuk anadilini kullanamadığı, anadilinde eğitim göremediği için mağduriyet yaşamayı sürdürmektedir. Bilimsel, laik ve demokratik eğitimin ayrılmaz bir parçası olan farklı anadiller üzerindeki sınırlamalara son verilmeli, her bireyin kendi anadilini öğrenmesi ve eğitim almasının önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. 
Eğitim Sen olarak, tüm Türkiye halklarının 21 Şubat Dünya Anadili Günü’nü kutluyor, faklı anadili ve kültürlerin özgürce yaşaması ve gelişmesinin önündeki bütün yasal ve fiili engellerin kaldırılmasını talep ediyoruz. 
Şube Yürütme Kurulu Adına
Ahmet KARAGÖZ
Şube Başkanı

Karma Eğitimi Ortadan Kaldırmayı Hedefleyen Zihniyet Taciz Timi Kurdu!

Antalya Kepez Atatürk Anadolu Lisesi müdür yardımcısı Filiz G. kendisi de bir kadın olmasına rağmen erkek öğrencilerden kız öğrencileri taciz etmeleri için bir tim kurmaya çalışmaktadır. Müdür yardımcısı kız öğrencilerin mini etek ve tayt giymelerini gerekçe göstererek sınıf başkanları ile bir toplantı düzenlemiştir. Toplantıda "Erkek öğrencilerden bir taciz timi oluşturacağını; bu timin önce kız öğrencileri uyaracağını daha sonra ‘kız öğrenciler uyarılara aldırış etmezse` onları taciz ettireceğini" söylemiştir. AKP`nin mecliste sergilediği tavırdan sonra kendi atadığı müdürler aracılığıyla tacizi, şiddeti, tecavüzü örgütlediği bir kez daha ortaya çıkmıştır.

 

Kız öğrencilere yönelik şiddeti haklı çıkaran, meşrulaştıran bu uygulamayı planlayan, daha sonra sınıf başkanları ile bunu konuşan ve gerçekleştirmek isteyen müdür yrd. Filiz G. bu konu okulda görev yapan duyarlı öğretmenler tarafından Öğretmenler Kurulu toplantısında açılınca yaptığını savunmuş ve savunması üyelerimiz tarafından tutanaklara geçirilmiştir. Kendisi daha önce görev yaptığı Kepez Lisesi`nde de aynı şeyi yaptığını söylemiş ve yönteminin etkili olduğunu iddia etmiştir. Yani daha önce de işlediği suçu itiraf eden Filiz G. bu tavrıyla kız öğrencilerin başına gelebilecek tüm eril şiddetin sorumlusudur. Filiz G.’nin bu tavrı suça teşvik etmekten başka bir şey olarak değerlendirilemez. Tacizi, tecavüzü, şiddeti kadınların suçu olarak gören kadınları hem mağdur hem de suçlu haline getiren erkek egemen sisteme lanet okuyor, okullarda bu zihniyetle yöneticilik yapan Filiz G. başta olmak üzere onunla aynı safta yer alan atanmış tüm müdürlere karşı Eğitim Sen`lilerin her yerde demokratik mücadelesini yürüteceğini herkese hatırlatmak istiyoruz. Yaşanan akıl almaz olayı toplumda artan kadın düşmanlığından bağımsız görmüyor; erkek egemen sistemin şimdiye kadar kadınların bedeni, kimliği ve emeği üzerinde kurduğu denetimin son aşaması olarak değerlendiriyoruz. Buradan bir kez daha seslenmek istiyoruz; kadınlar;

* Mini Etek Giydiği İçin Değil,

* Sokağa Çıktığı İçin Değil,

* Okula Gittiği İçin Değil,

* Çalıştığı İçin Değil,

* Bekar Olduğu İçin Değil,

sadece kadın oldukları için erkek egemen sistemin şiddetine maruz kalıyorlar. Egemen erkeklik evde, sokakta, iş yerinde ve nihayet okulda tacizi, şiddeti örgütlediği için geçen ay 26 kadın öldürüldü, yedi kadına tecavüz etti; 24 kadına zorla fuhuş yaptırdı; 36 kadın ve kız çocuğunu yaraladı; 13 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulundu. Mağdurların tek ortak noktası kadın olmalarıydı!

Kadınları yaşamın hiçbir noktasında eşit ve özgür şekilde görmek istemeyen AKP öncülüğündeki erkek sistem eğitim alanında karma eğitimi ortadan kaldırmayı kafasına koymuştur. Şura tartışmalarından da hatırlanacağı gibi, karma eğitimi istemeyenlerin gerekçelerinden biri de okullarda kız öğrencilere yönelik artan erkek şiddetiydi. Bugün Antalya`da yaşanan olay bu zihniyetin bir sonucudur. Hem tacizi örgütle, tecavüze sessiz kal, cinayete tahrik indirimi ver sonra da kadınlar sokağa çıkmasın, okula gitmesin, otobüse binmesin diye bağır. Bizim bu politikalara artık tahammülümüz yok. suçlu da sendin, suça zemin hazırlayan da…

 

Eğitim Sen`li kadınlar olarak özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelemizi bu dönemde yükseltmeye ne kadar ihtiyacımız olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bugün Atatürk Anadolu Lisesi`nde duyarlı öğretmenler tarafından ortaya çıkarılan gerçekler, okullarımızın hangi zihniyetle yönetilmek istendiğini bir kez daha göstermiştir. Ancak bizler dün de sineye çekip acılarımızla yas tutmadık bugün de tutmayacağız. Bu sabah itibariyle Eğitim Sen Antalya Şube Başkanımız okul müdür yardımcısı Filiz G. hakkında ‘görevden çekilerek soruşturmanın başlatılması` için hukuki süreci başlatmıştır. Bugünden itibaren Eğitim Senli eğitim ve bilim emekçileri konunun takipçisi olacak; olayın geçtiği okul önünde ve alanlarda demokratik mücadele başlatılacaktır. Herkesi taciz, tecavüz ve şiddeti üreten erkek egemen yapıya karşı ses çıkarmaya çağırıyor, okullarımızın cinsiyetçilikten arındırılması için mücadelemize katılmaya davet ediyoruz.

 

Yaşasın Kadın Dayanışması!

Cinsiyetçi Eğitime Son!

Eğitim Sen Adana Şube Kadın Meclisi

Esma KARA

 

Şube Örgütlenme Sekreteri

Son Düzenlenme Cumartesi, 21 Şubat 2015 13:13

Yüreğir Çetin Topçuoğlu İlkokulunda örgütlenme çalışmalarımız kapsamında 7 öğretmenimiz emek ve demokrasi mücadelemizi takdir ettiklerini ve kendilerinde bu mücadelenin içinde yer almak istediklerini belirterek sendikamıza üye olmuşlardır.


Değerli Öğretmenlerimize Eğitim Sen Ailesine hoş geldiniz der, süreç içerisinde bize sunacakları destek için Şube Yürütme Kurulu olarak teşekkür ederiz.

 

 

Son Düzenlenme Cuma, 20 Şubat 2015 15:52

AİHM’in, Türkiye’nin İtirazını Reddetmesiyle Zorunlu Din Dersinin Kaldırılması Kararı Kesinleşmiştir!

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu`nun `AİHM’in, Türkiye’nin İtirazını Reddetmesiyle Zorunlu Din Dersinin Kaldırılması Kararı Kesinleşmiştir!` başlıklı açıklama metnidir. 
 

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), eğitimde zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine karşı açılan bir davada Türkiye`nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin (AİHS) eğitim hakkıyla ilgili maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. AİHM, oy birliği ile aldığı kararla "zaman geçirmeden öğrencilerin zorunlu din ve ahlak kültürü derslerinden muaf tutulmalarını sağlayacak yeni bir sisteme geçmesini" istemiştir. 

Türkiye hükümetinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin (AİHM) din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılmasını isteyen kararına yaptığı itiraz reddedilmiş ve karar resmen kesinleşmiştir. AKP hükümeti Strasbourg Mahkemesi‘nin "Mansur Yalçın ve diğerleri" olarak bilinen dava hakkında 16 Eylül 2014 tarihinde açıkladığı karara Aralık ayında itiraz etmiş ve davanın mahkeme tarafından esastan yeniden görülmesini istemiştir. Hükümet, temyiz başvurusunda, Türkiye‘de "zorunlu din dersi olmadığı" ve "istenirse Alevilere de Alevilik öğretilebileceği" tezlerini ileri sürmüştür.

Eğitim Sen`in yıllardır ısrarla vurguladığı gibi zorunlu din dersi uygulaması, kişinin dininin bir ayrım ve eşitsizlik unsuru olarak kullanılmasına neden olduğu gibi, devletin dinler karşısında tarafsız kalmamasına, ağırlıklı olarak tek bir mezhebi öğreterek bütün dinsel inançları eşdeğer görmemesine yol açmaktadır. AİHM kararı, okullarda zorunlu din derslerinde İslam`ın Sünni mezhebinin kurallarının öğretildiğinin onaylanması anlamına gelmektedir. 

Türkiye`de yıllardır okullarda zorunlu din derslerinde okutulan İslam`ın Sünni mezhebinin kurallarıdır. Bu nedenle bütün din ve inanışlar öğrencilere eşit mesafede tanıtılmamaktadır. Din derslerinde namazın nasıl kılındığı, abdestin nasıl alındığı, namazda okunan dualar vb. öğretiliyor. Bu durumdan en büyük zararı Sünni mezhebinden olmayan, özellikle Alevi çocuklar ve gençler görmektedir. Zorunlu din dersi uygulaması, din ve vicdan özgürlüğünün açıkça ihlal edilmesi demektir. Nitekim AİHM zorunlu din dersinin, din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olduğuna karar vermiştir. Hükümet, AİHM kararını derhal uygulayarak zorunlu din dersi uygulamasına son vermek, artık kesinleşen bu karar sonrasında zaman geçirmeden gerekli yasal düzenlemeleri yapmak zorundadır. 

12 Eylül rejiminin ürünü ve dayatması olan, Aleviler ve farklı inanç grupları açısından açık bir zorlama anlamına gelen zorunlu din dersi uygulamasına derhal son verilmeli, okullarda hiç kimse din dersine zorla girmeye zorlanmamalıdır. 

Son Düzenlenme Çarşamba, 18 Şubat 2015 19:00

YASTA DEĞİL, İSYANDAYIZ!

KADIN KATLİAMLARI SON BULANA DEK ALANLARDAYIZ!

Bu ülkede erkekler sadece geçtiğimiz ayda, 26 kadın öldürdü; yedi kadına tecavüz etti; 24 kadına zorla fuhuş yaptırdı; 36 kadın ve kız çocuğunu yaraladı; 13 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulundu. Bir o kadar çocuk istismara uğradı. Yerler, failler farklı olsa da şiddet uygulayan erkeklerin konuştukları ortak dil erkek egemenliğinin diliydi. Bu dil ölümün, yok etmenin, aşağılamanın dili. Biz kadınlar ise yüzyıllardır eril karanlığa karşı yaşamı savunuyoruz. Özgürlükler ve barış için mücadele ediyoruz.

 

Bu ülkede “Utanç Davası” olarak kabul edilen 13 yaşında iki kadın tarafından erkeklere pazarlanan N.Ç’ye ilişkin davada 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. hakkında yerel mahkeme “Kızın rızası vardı.” dedi, Yargıtay kararı hukuka uygun buldu.

14 yaşında 34 kişinin cinsel istismarına uğrayan Ö.Ç. davasında devlet yine tecavüzü akladı. Özgecan’ın katlini bu çerçeveden değerlendirmemiz gerekiyor. 

 

Özgecan’ı, Pippa’yı, Dora’yı öldüren, N.Ç. ve Ö.Ç gibi nice çocuğun hayatını karartan erkek şiddetine karşı susmuyoruz. Katledilen, tecavüze uğrayan, tacize uğrayan, sırf kadın olduğu için, dayatılan yerine kendi seçtiği kimliği yaşadığı için aşağılanan tüm kadınlar gözümüzde bir. Tüm bunları var edenin erkek-devlet-yargı olduğunu hep söyledik, şimdi bir kez daha yineliyoruz.

Adında “Kadın” olmayan bir bakanlığı kadına ilişkin politikalar yapmakla yetkin gören bir devlet aklıyla devam edildiği, devletin kadından sorumlu bakanı kadın cinayetlerini normalleştirdiği sürece, ülkenin yetkili ağızları, etnisite, millet, dil, inanç ve toplumsal cinsiyet temelinde ayrımcı söylemlerde bulundukları müddetçe bu konuda bir ilerleme kaydetmek mümkün değil. Tüm bunlara karşı mücadele ediyor; kadın katliamına, kadına yönelik şiddete ilişkin açılan davaları el çabukluğuyla kapatan, şikâyetçi kadınları evlerine yollayan, tecavüze uğrayan kız çocuklarında rıza arayan eril sisteme karşı her yerde sesimizi yükseltiyoruz.

Kadınların bedenleri üzerindeki denetimini arttıran erkek egemenliğine itirazımız var. Kadınların sadece geleneksel aile içerisinde anneler, eşler ya da çocuklar olarak tanımlanmasına, iradelerinin yok sayılmasına; hayatlarına müdahale edilmesine itirazımız var. Erkek egemen kapitalist düzenin kadınları sermayeye ucuz iş gücü tedarikçisi, sosyal devletin yükümlülüklerinin taşıyıcısı olarak görmesine itirazımız var.

Biz KESKli kadınlar tüm kadın katillerinin ve kadına şiddet uygulayanların en ağır cezalara çarptırılmasını istiyoruz, bu sağlanana kadar da mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Ama birilerinin öfkeyle ama düşüncesizce haykırdığı gibi “idam cezası”nın uygulanması talebindeki tuzağa dikkatinizi çekmek istiyoruz. Bunları önlemenin yolu idamı yeniden getirmek değil. İran’da, Afganistan’da ABD’de idam cezası var. Geçtiğimiz günlerde İran’da tecavüze uğrayan kadının idam edildiğini buradan hareketle idam cezasının kimlere uygulandığını unutmayalım.

Asıl olan kadının kadın kimliğiyle var olabilmesini sağlayacak bir toplumsal yapıya dönüşümü, kadın için kadını gören politikalar yapılması ve toplumsal cinsiyet perspektifinin hayat bulduğu bir adalet sistemi talebini yükseltmektir.

 

Kadına yönelik şiddetin tüm biçimlerini ortadan kaldırmak için bize düşen, sesimizi yükselterek, uğruna mücadele ederek, evlerimizden iş yerlerimizden başlayarak hayatımızın her alanında kadın-erkek eşitliğini sağlamak, bu bilinci yaygınlaştırmaktır.

Kadın faillerin Türk Ceza Kanunu’nun öngördüğü en ağır yaptırımla cezalandırılması, Soruşturmanın ve dava sürecinin kamuoyu takibine izin verecek şeffaflıkla ve hukuka uygun biçimde yürütülmesini talep ediyor, bu ve benzeri olayların tekrar etmemesi için tüm ilgili kurumları acilen sorumluluk almaya davet ediyoruz.

Özgecan Aslan cinayetinin sıradan bir adli vakanın çok ötesinde yıkıcı sonuçları olan toplumsal bir soruna işaret ettiğini biliyoruz. Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddet olaylarının hiçbiri münferit değil. Münferit değil, kadın cinayetleri politik ve sistematiktir diyoruz. Bu farkındalıkla,

KESKli kadınlar olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı başta olmak üzere ilgili tüm kurumları; kadınların güçlendirilmesi ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için acil harekete geçmeye ve bu süreçte kadın hakları ve kadına yönelik şiddet konularında deneyim sahibi kadın örgütlerini ve kadın mücadelesi yürüten demokratik kurumları dikkate almaya çağırıyoruz.

Günde 3 kadının katlini, onlarcasının taciz ve tecavüze uğramasını ve çocuk istismarını önlemek için,

Kadın haklarının norm kabul edildiği, farklılıkları kabul eden ama siyasal, ekonomik ve toplumsal olanda eşitliği sağlamaya yönelik bir mevzuatın hayata geçirilmeli,

Kadına yönelik şiddetle mücadelede ve kadınların güçlendirilmesinde Kadın-erkek arasındaki yasal ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede anahtar bir unsur olduğunu kabul ettiği anlamına gelen, tarafların devlet çapında eş güdümlü politikaların benimsenmesi, mahkemelerde uygulanan “iyi hal-haksız tahrik” indirimlerinin son bulması, ön yargı, gelenek ve uygulamaların ortadan kaldırılması yükümlülüğünde olduğunu belirten İstanbul Sözleşmesi olarak anılan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” ve CEDAW Sözleşmesi başta olmak üzere Türkiye’nin kabul ettiği/onayladığı ilgili uluslararası sözleşme ve belgelerin gerekleri yerine getirilmelidir.

Kadınların erkek şiddetiyle ölmesine, yargının erkekten yana tavır almasına tahammülümüz yok.

YASTA DEĞİL, İSYANDAYIZ!

KADIN KATLİAMLARI SON BULANA DEK ALANLARDAYIZ!

KESK Adana Kadın Meclisi Adına

Gülistan ATASOY

 

KESK Genel Merkez Kadın Sekreteri

Son Düzenlenme Çarşamba, 18 Şubat 2015 16:56

8 Mart’a sayılı günlerin kaldığı bu süreçte, hız kesmeden süren kadına yönelik şiddet olaylarının açık ettiği gibi, eril tahakküm ve erkek şiddetinin toplumsal ve siyasal düzeyde sürekli yeniden üretilmesine; mevcut pratikler, hayata geçirilmeye çalışılan politikalar ve çalışma yaşamında karşılaştığımız sorunlara karşı sözümüzü söylemek ve mücadelemizi yükseltmek için, Kadın Meclisimizin aldığı karar doğrultusunda 15 Şubat 2015 tarihinde, bir yıl sürmesini planladığımız kadın örgütlenme kampanyasını başlattık.

Örgütlü kadın gücünün iş yerlerinden doğru kadın örgütlülüğünü sağlamakla mümkün olduğundan yola çıkarak;

İş yeri kadın meclisleri ve komisyonları oluşturulması konusunda önemli bir adım olarak ve iş yerlerinde örgütlü kadın yapısını güçlendirme çalışmalarını sağlamak için,

TİS sürecinin yaklaşmakta olduğu bu dönemde, kadınların TİS taleplerinin iş yerlerinden doğru konuşulup tartışılarak belirlenmesi ve bu anlamda TİS için hazırlık yapmak için,

Bir süredir gündemde olan “Aile ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması” yasa tasarısının iş yerlerinde tartışılmasını ve yasaya karşı ortak bir tutumun yaygınlaştırmasını sağlamak için Kadın MYK üyelerimiz iş yerlerinde kadın toplantıları yaparak ve iş yeri ziyaretlerinde bulunarak kadınlarla bir araya geldi.

 

 

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 18 Şubat 2015 16:48

YASTA DEĞİL, İSYANDAYIZ! KADIN KATLİAMLARI SON BULANA DEK ALANLARDAYIZ!
19 Şubat Perşembe Günü Saat:16.00'da Eğitim Sen Önünden Özgecan'nın Ailesiyle Dayanışmaya ve Mersin Kadın Yürüyüşe Katılmak isteyen Kadın üyelerimiz isimlerini sendikaya bildirmeleri rica olunur. 0505396 7311

Dün gece gerçekleşen kazada maalesef dostlarımız Şair Hasan Hüseyin Gündüzalp, Şair Bülent Gökgöl ve Aysel Kılınç'ı kaybettik. Işıklar içinde yatsınlar.

Dostlarımızı unutmayacağız.

Hasan Hüseyin GÜNDÜZALP

Bülent GÖKALP

 

Son Düzenlenme Salı, 17 Şubat 2015 16:10

Eğitim'de Yaşanan Sorunların ele alındığı KOZA TV'de "Parantez" adlı programa Şube Başkanımız Ahmet KARAGÖZ konuk olarak katılmıştır.

 

Son Düzenlenme Pazartesi, 16 Şubat 2015 20:30
 

 

Biz KESK`li kadınlar, Özgecan Aslan`ın failleri hak ettikleri cezaya çarptırılana kadar hesap sormak ve kadın katliamlarına dur demek için işyerlerimizde 16-17-18 Şubat tarihlerinde kokart takıp, 18 Şubat Çarşamba günü ayrıca alanlara çıkarak meşaleli yürüyüşler ve basın açıklaması gerçekleştiriyoruz.

 

Kokartı İndirmek İçin Tıklatın

 

 

Kokartı İndirmek İçin Tıklatın

 

Son Düzenlenme Pazartesi, 16 Şubat 2015 11:46