Salgının öncelikli gündem olması gerekirken, iç siyasette yaşanan gerilimin her geçen gün arttığı bir dönemi yaşıyoruz. Siyasi iktidarın hegemonyasını kabul ettirmek için günlük olarak geliştirdiği yeni hamlelerin, devlet aygıtları ile oluşturulmaya çalışılan “rıza” stratejisi üzerine oturduğu artık çok daha açık olarak görülebiliyor. İktidar, baroların, meslek birliklerinin ve odaların seçiminden, İş Bankası’nda bulunan CHP hisselerinin Varlık Fonu’na devrine kadar uzanan geniş bir cephede önümüzdeki dönemi kendi hedeflerine göre şekillendirmek için harekete geçmiş durumda. Bunun ilk adımı seçilmiş belediyelere bugün atanan kayyumlar oldu. Kayyum halkın iradesini yok saymak anlamına gelmektedir. Seçimleri ve demokratik yaşamı anlamsız hale getiren kayyum uygulamasından vazgeçilmeli, kayyum atanan tüm belediyelerin yönetimleri iade edilmelidir. Emekçiler çok iyi bilirler ki demokrasi yoksa ekmek de yoktur.

Siyasi iktidarın savunucusu olan medya tarafından muhalif isimler hedef gösterilmekte ve bunun hemen ardından da bu isimlerle ilgili adli, idari soruşturmalar başlatılmakta; çoğu zaman da bu kişilerin  işlerine son verilmektedir. Son dönemde, özellikle muhalif kadınların hedef haline getirilmesinin rastlantı olmadığı açıktır. İbrahim Gökçek’le ilgili sosyal medyada düşüncelerini paylaşan hâkim Ayşe Sarısu Pehlivan’a dönük yoğunlaşan saldırılar, kendisinden farklı olana tahammül edemeyen bir zihniyetin sonucudur. Kimseyi yalnız bırakmayacağımızı; saldırılara maruz kalan tüm arkadaşlarla dayanışma içinde olacağımızın bilinmesini isteriz.

Siyasi iktidarın medyadaki destekçileri, sosyal medya trolleri aralıksız olarak algı oluşturmaya, muhalefet eden isimleri hedef haline getirmeye devam etmektedir. Anlaşılan odur ki siyasi iktidar da güç kaybettiği tespitini yapmakta ve bundan dolayı da olabildiğince farklı olanın, muhalefet edenin sesinin duyulmamasını hedeflemektedir. Eğitim Sen, emek, barış ve demokrasi mücadelesinde sorumluluklarının farkında olarak mücadelesini sürdürecektir.

Van Özalp’te vefa destek grubu görevlilerine yapılan saldırıda iki yurttaşımızın yaşamını yitirmesi bizleri derinden üzmüştür. Yaşamını yitiren yurttaşlarımızın sevenlerine ve yakınlarına sabırlar dileriz. Toplumsal dayanışmayı büyütmeye çalıştığımız bu dönemde yapılan bu  saldırıyı kınıyoruz.

Bugünün Gündemi:

  1. 8 Mayıs 2020 tarihinde öğrencilerimizin eğitim hakkı ve sağlığı için başlattığımız “YKS, LGS Ertelensin” imza kampanyamızı sonlandırmış bulunmaktayız. Öncelikle, kampanyamıza imza atarak destek veren tüm yurttaşlara teşekkür ederiz. Atılan her imza tarihe düşülen bir nottur. Atılan her imza eğitim hakkı mücadelesinin ortak geleceğimizin mücadelesi olduğunun bilince çıkarılmasıdır. Atılan her imza öğrencilerimizin ve eğitimcilerinin sağlığının hiçbir koşulda riske atılmaması içindir. MYK’miz kampanyamızın sonuçlarını ilgili kurumlar olan MEB, YÖK ve ÖSYM’ye yazılı olarak bugün iletecektir. Kamu yöneticileri ortaya konulan eleştiri, düşünce ve önerileri dikkate almak durumundadır. Kamu yöneticileri salgın koşullarında öğrencilerimizin sınava girmesine neden olma sorumluluğunun ağırlığını fark etmeli ve yaptıkları hatayı düzeltmelidir.
  2. Özel öğretim kurumlarını temsil eden 5 dernek adına yapılan açıklamada, özel okul velilerine ödemelerde hassas davranılması çağrısı yapıldı. Özel öğretim kurumlarında çalışan emekçilerin bir bölümünü işten çıkaran, diğer çalışanları ücretsiz izne çıkaran ve eğitim emekçilerini uzun süreler boyunca da uzaktan eğitimde çalıştıran özel okul sahiplerinin emekçilere dönük tutumunu unutmuş değiliz. Özel öğretim kurumlarında çalışan eğitim emekçilerinin hakları yok sayılamaz. MEB, işine son verilen ve ücretsiz izne çıkarılan özel öğretim kurumları emekçilerinin daha fazla mağdur olmaması için gerekli düzenlemeleri yapmalı ve çalışanları işverenlerin insafına bırakmamalıdır.
  3. MEB ile Eğitim Bir Sen arasında yapılan Kurum İdare Kurulu (KİK) Nisan 2020 toplantısında 13 maddede mutabakat sağlandığı kamuoyuna açıklandı. Mutabakat metninin içeriğine ve diline bakıldığında aslında EBS’nin çalışanlar adına hiçbir kazanım elde edemediği bir KİK’in yaşandığı açıktır. Uzun yıllardır eğitim emekçilerinin gerçek sorunlarının gündem olmadığı ve alınan kararların MEB yönetiminin iradesine bırakıldığı ve alınan kararlarla ilgili çoğunlukla hiç adım atılmayan KİK’lere tanıklık ediyoruz. Malum sendikanın, sendikal faaliyeti emekçiler adına kazanım hedefiyle sürdürmemesi yaşanan sıkıntının temel nedenidir. Eğitim emekçilerinin bu topraklarda 112 yıldır devam eden mücadelesinin bugün sürdürücüsü olan Eğitim Sen, tüm engellere ve sorunlara rağmen, haklarımız ve geleceğimiz için mücadelenin en önünde olmayı sürdürecektir.
  4. Salgın nedeniyle işten çıkarmaların yasaklanması ve mağdur kesimlerin desteklenmesinin sosyal devletin görevi olduğunu bu dönemde ısrarla ifade etmeyi sürdürüyoruz. Okul aile birliklerinin çalıştırdığı eğitim emekçilerinin ücretinin öğretmenler tarafından ödenmesinin istenmesi özellikle İstanbul’da bulunan okullarda devam ediyor. Okul yönetimlerinin öğretmenleri belirlenen bir tutarı aylık olarak ödemeye zorladığı bilgileri genel merkezimize ulaşmaya devam ediyor. Bir kez daha ifade ediyoruz, kamu okullarında çalışanların ücretinin ödenmesi devletin sorumluluğundadır. Eğitim yöneticileri öğretmenleri bağış yapmaya, ücret ödemeye zorlayamaz. Uyarılarımızın dikkate alınmaması durumunda yasal haklarımızı kullanacağımızın bilinmesini isteriz.
  5. Haziran 2020 döneminde alınacak öğretmen arkadaşlarımızın mülakatının nasıl olacağı tartışması devam etmektedir. Salgın ve ona bağlı olarak yaşanan kısıtlılıklar dikkate alındığında, mülakatların yapılmasında sorun yaşanacağı kaçınılmaz görünmektedir. Mülakatın,  istenmeyeni elemenin aracı olarak kullanıldığı ve bundan dolayı da eşitsizlik ve mağduriyet yarattığı gerçeği ortadadır. Eğitim Sen, MEB’e öğretmen alımında mülakat uygulamasını sonlandırma çağrısı yapmaktadır.

Kamuoyuna Saygıyla Sunarız

 EĞİTİM SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU

Siyaset gündeminin oldukça yoğun olduğu bir haftayı geride bırakıyoruz. Atanan kayyumlar, yaşanan hedef göstermeler, açılan soruşturmalar göstermektedir ki siyasi iktidar ve yakın çevresi muhalefetin sesinin duyulmaması için çeşitli yöntemleri devreye sokmaktadır. Bu tutumun başlıca nedeni ekonomik krizin tüm toplum kesimleri üzerindeki yıkıcı etkisinin artık önlenemez şekilde görünmeye başlamasıdır. Uygulanan ekonomik politikalarla bu krizden bütünlüklü bir çıkışın mümkün olmamasından dolayı, iktidarın toplumun dikkatini başka tartışmalara odaklamaya dönük hamlelerine de ayrıca tanıklık etmekteyiz. Yaşamlarını sürdürmek zorunda olan milyonlarca emekçinin ise gündemi çok açıktır: Yaşamını sürdürebilmek ve sağlığını korumak.

Bugün (16 Mayıs 2020) ayrıca Dünya Eğitim Destek Çalışanları Günü. Türkiye’den sadece Eğitim Sen’in üyesi olduğu Eğitim Enternasyonali tarafından 2018 yılından bu yana 16 Mayıs günü Eğitim Destek Çalışanları Günü olarak kutlanıyor. Eğitim hizmeti ekip işidir ve destek çalışanları olmadan eğitim hizmetinin üretilmesi mümkün değildir. Eğitim destek çalışanlarının yaşadıkları sorunları ve sıkıntıları gündem yaparak ve birlikte mücadele ederek çözüm üretebileceğimizi biliyoruz. Eğitim Sen olarak tüm destek çalışanı arkadaşlarımızın gününü kutluyoruz.

EĞİTİMDE GEÇEN HAFTA

  1. 08 Mayıs tarihinde başlattığımız “LGS-YKS Ertelensin” imza kampanyamızı 15 Mayıs 2020 tarihinde sonlandırdık. Öğrencilerin, eğitimcilerin ve bilim insanlarının düşünce, öneri ve taleplerinin kamu yöneticileri ve siyasi iktidar tarafından dikkate alınmasını bekliyoruz.
  2. Dokuz Eylül Üniversitesi’nin tüm idari personeli 11 Mayıs 2020 Pazartesi günü itibariyle işe çağırma kararı almasının doğru olmadığını kamuoyu ile paylaştık. Çalışanların sağlığı hiçbir koşulda riske atılmamalı.
  3. Muğla İl MEM ile Anadolu Eğitim ve Sosyal Yardım Vakfı işbirliğiyle öğretmenlere dönük kimi etkinlikler planlamıştır. Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü’nün görev ve sorumlulukları özel kurumlara devredilemez. Kamu hizmetleri kamu görevlileri eliyle verilmelidir.
  4. ÖSYM sınavlarında görev yapmasına engel bulunmayan öğretmenlerin engellerinin kalkması için bireysel başvuru yapmaları yerine MEB’in girişimi ile bu sorunun tamamen çözülmesi gerekmektedir. Konu ile ilgili olarak MEB’e yazılı talebimizi ilettik.
  5. Sağlık Bakanlığı’nın talebi doğrultusunda YÖK üniversitelerde yılsonu sınavlarının yüz yüze yapılmaması kararı aldı. Sağlık Bakanlığı’nın LGS-YKS konusunda da görüş bildirmesi gerektiğini düşünüyoruz.
  6. Öğretmenler idari izinli olmasına rağmen Muğla Milas’ta bir okul yönetimi, öğretmenleri okul bahçesinde yapılacak toplantıya çağırmıştır. Eğitim ve bilim emekçilerinin sağlıkları açısından risk oluşturacak toplantılar yapılmamalıdır.
  7. Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışan arkadaşlarımızın sorunları ve mağduriyetleri devam etmektedir. Bu sorunların çözülmesi, yaşanan mağduriyetlerin sonlanması ve öğrencilerimizin nitelikli eğitim hakkı için bu kurumların kamulaştırılması gündeme alınmalıdır.
  8. İstanbul’da özel bir okulda velilerin ödedikleri ücretleri talep etmesi sonrasında okul yönetimi öğrencilerin kayıtlarını silerek, e-okul sisteminin dışına çıkarmıştır. Bu durum eğitimin ticaretin malzemesi olarak görülmesinin sonucudur. Kamu hizmeti haktır, alınıp satılmaz.
  9. Tekirdağ Kapaklı’da bir okul müdürü öğretmenlerin uzaktan eğitim görevlerini yapmak kaydıyla 31 Mayıs 2020 tarihine kadar idari izinli olduğu gerçeğini yok sayarak öğretmenlere yazılar yazmaktadır. Eğitim yöneticileri öğretmenlerin haklarına saygılı davranmalıdır.
  10. 18 Mart tarihinde ataması yapılan 20.000 öğretmen arkadaşımızın göreve başlamak için bekleyişinin bu hafta 8. haftasıydı. Arkadaşlarımızın göreve başlatılmamasının hukuki dayanağı yoktur. Göreve başlamak için bekleyen arkadaşlarımız daha fazla mağdur edilmemeli ve bir an önce göreve başlatılmalıdır.
  11. Adana İl MEM’in okullarda dezenfekte için kullanılacak olan makinelerin ücretini okullardan istemesini kabul etmek mümkün değildir. MEB, bu duruma müdahale etmeli, aletlerin maliyeti merkezi bütçeden karşılanmalıdır.
  12. Haziran ayında yapılacak olan sınavlarla ilgili hazırlıklarda eksiklikler vardır. MEB, okulların açılması ile ilgili hazırlıkları bilim insanları ve ilgili kesimlerin temsilcileri ile birlikte yürütmelidir.
  13. ÖSYM sınavları ve LGS için görevli başvuru sistemi açılmış ancak yeterli başvuru yapılmadığı gözlenmiştir. Öğretmenlerin salgında sınav görevi almak istememesinin nedeni sağlıklarıyla ilgili kaygılarıdır. Salgın bitene dek tüm sınavlar ertelenmelidir.
  14. Kocaeli İzmit İlçe MEM tarafından öğretmenlere gönderilen ve disiplin cezası alabilecekleri ima edilen yazıyı kabul etmemiz mümkün değildir. Öğretmenleri istekleri dışında ve uzmanlık alanlarına uygun olmayan işlerde görevlendirme uygulamasından vazgeçilmelidir.
  15. Özel öğretim kurumlarında çalışan emekçiler salgın döneminde en fazla mağdur olan kesimlerdendir. MEB, işine son verilen ve ücretsiz izne çıkarılan özel öğretim kurumları emekçilerinin daha fazla mağdur olmaması için gerekli düzenlemeleri yapmalı ve çalışanları işverenlerin insafına bırakmamalıdır.
  16. MEB ile Eğitim Bir Sen arasında yapılan Kurum İdare Kurulu (KİK) Nisan 2020 toplantısında 13 maddede mutabakat sağlandığı kamuoyuna açıklandı. KİK toplantısı sonucunda somut bir kazanım elde edilemediği açıktır. Mücadele dışında seçenek yok.
  17. Kamu okullarında çalışan tüm eğitim emekçilerinin ücretlerinin ödenmesi devletin sorumluluğundadır. Bu sorun öğretmenlerden para toplayarak çözülemez.
  18. Mülakatın,  istenmeyeni elemenin aracı olarak kullanıldığı ve bundan dolayı da eşitsizlik ve mağduriyet yarattığı gerçeği ortadadır. Mülakat uygulamasına son verilmelidir.

Not: Eğitim Günlükleri 17-19 Mayıs 2020 tarihleri arasında yayınlanmayacaktır. 20 Mayıs tarihinde Eğitim Günlüğü 42 ile yayına devam edilecektir.

Kamuoyuna Saygıyla Sunarız

EĞİTİM SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU

Bugün,  “Dünya Eğitim Destek Çalışanları Günü”nü 3. defa kutluyoruz. Eğitim hizmetinin görünmez emekçileri onlar; idari personel ve teknik personel, yardımcı hizmetliler ve diğer tüm çalışanlar. Onlar olmadan eğitim hizmeti olmaz; onlar olmadan nitelikli, kamusal eğitimden çocuklarımız faydalanamaz.

Salgından en fazla etkilen kesimlerden biri de eğitim destek çalışanları oldu. Okul aile birlikleri tarafından istihdam edilen eğitim destek çalışanlarının bir bölümü işten çıkarıldı, bir bölümünün ücretinin ödenmesi için de öğretmenlerden kesinti yapılmaya çalışıldı. Oysa, istihdam biçimi ne olursa olsun, eğitim hizmetinin üretilmesinin vazgeçilmezleri olan eğitim destek emekçilerinin mağdur edilmemesi devletin öncelikli görevidir. Israrla vurguluyoruz, arkadaşlarımızın mağdur edilmemesi için devletin sosyal sorumlulukları ve görevlerini yerine getirmesi gerekmektedir.

Salgına karşı mücadelede de en ön safta yer aldı eğitim destek emekçileri. Salgının hemen başında önce İstanbul’da, sonrasında da diğer illerde eğitim destek emekçileri sağlık kuruluşlarında görevlendirildi. Arkadaşlarımızın sağlıklarının riske girmemesi için kamu yöneticilerini, eğitim destek emekçilerini istekleri dışında ve mesleki deneyimlerine uygun olmayan işlerde görevlendirilmemeleri konusunda uyarmaya çalıştık. Eğitim destek emekçilerinin hakları var ve bunlar yok sayılamaz.

Kovid-19 salgınından sonra okullarda oluşacak “yeni normal” tartışmalarının devam ettiği bu dönemde, açık olan ise eğitim destek çalışanlarının önemi ve işlevinin önümüzdeki dönemde daha fazla artacağıdır. Yeni normale göre eğitim ortamları tasarlanırken, eğitim destek çalışanlarının haklarının artırılması ve yaşamakta oldukları sorunların çözümü de eş zamanlı olarak yaşama geçirilmelidir. Eğitim Sen, bu süreçte eğitim destek çalışanlarının çalışma koşulları, hakları ve sorunlarının çözümünü sürekli olarak gündemde tutmaya devam edecektir.

Eğitim sistemi ve sendikal hareket açısından vazgeçilmez olan eğitim destek emekçileri maalesef çoğunlukla önemsenmemekte ve genellikle yok sayılmaktadır. Bu gidişe bir dur denmeli ve eğitim hizmetinin vazgeçilmezi olan eğitim destek çalışanlarının sorunları öncelikli olarak gündeme alınmalıdır. Önümüzdeki dönem bizler açısından eğitim destek emekçilerinin sorunlarını gündeme taşıdığımız ve çözüm üretilmesi konusunda ısrarcı olacağımız bir dönem olacaktır. Tüm eğitim destek çalışanlarını Eğitim Sen’de, birlikte mücadeleye davet ediyoruz.

Eğitim Enternasyonali, eğitim destek emekçilerinin nitelikli eğitim için vazgeçilmez olan önemlerinin ve işlevlerinin altını çizmek ve emeklerini görünür hale getirmek için 2018 yılında 16 Mayıs gününü “Dünya Eğitim Destek Çalışanları Günü” olarak kutlama kararı almıştır. Eğitim Enternasyonali’nin Türkiye’de bulunan tek üyesi Eğitim Sen için artık bugün eğitim destek emekçilerinin ve mücadelelerinin yükseltileceği bir gün olacaktır. 16 Mayıslar artık eğitim destek emekçilerinin sorunlarının ve çözüm yollarının tartışıldığı günler olacaktır.

Eğitimin vazgeçilmez, görünmez emekçileri, gününüz kutlu olsun. Sizsiz nitelikli eğitim olmaz.

Dünyada çocuklara armağan edilmiş tek bayram olan “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nda en büyük isteğimiz, ayrımsız tüm çocukların, bugün gönüllerince gülmesinin, eğlenmesinin, oynamasının, bayramı bayram bayram gibi kutlamasının sağlanmasıydı. Ancak, hem yaşadığımız salgın ve ona bağlı sorunlar, hem de siyasi iktidarın uyguladığı politikalar, yaşanılan sorunların yok sayılarak,  bayram kutlanmasını olanaksız hale getirmektedir. Mustafa Kemal Atatürk tarafından çocuklara armağan edilen 23 Nisan’da, çocuklarımız bayram yapmak yerine karşılaştıkları sorunlarla baş etmek durumunda kalmaktadır. Kurumsallaşmış bir demokrasiye sahip olmamız gerekirken,  TBMM’nin açılışının 100. yılında bizler hala egemenliğin kaynağının halk olduğunu ısrarla ve inatla anlatmaya devam etmek durumunda kalmaktayız. Tüm zorluklara ve engellere rağmen demokrasiyi de egemenliğin kaynağının halk olduğunu da savunmayı ve anlatmayı sürdüreceğiz.

Parlamentonun açılışının 100. yılında;

İsterdik ki, çocuklara armağan edilen bu günde savaşlardan, açlıktan, yoksulluktan, iklim krizinden söz etmeyelim.

İsterdik ki, çocukların gülüp eğleneceği bugünde çocuk işçiliğinden, mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocuklarının yaşadıklarından, eğitimden mahrum bırakılan çocuklardan söz etmeyelim.

İsterdik ki, yarınların çocukların olacağı bir dünyada evlerinden, yurtlarından ayrılmak durumunda kalan göçmen, mülteci çocuklardan söz etmeyelim.

İsterdik ki, bilimsel, laik, eşit, ücretsiz ve anadilinde olmayan eğitimin yarattığı sorunlardan söz etmeyelim.

İsterdik ki, çocukların evlendirilmesinden, istismar edilmelerinden söz etmeyelim.

İsterdik ki, 9 yaşındaki Ceylan’ın dövülerek öldürülmesinden söz etmeyelim.

Yaşanan sorunlardan söz etmeden ve çözümü için olanca gücümüzle mücadele etmeden, çocuklara yaşanabilir bir dünya bırakmamızın mümkün olmadığı ortadır. Türkiye’de çocukların yaşadığı ağır sorunlar, evde, okulda ve sokakta karşı karşıya kaldığı tehdit ve tehlikeler her geçen gün artmaktadır. Türkiye nüfusunun yüzde 30’a yakınını çocuklar oluşturmaktadır. Çocukların fiziksel, zihinsel, eğitsel, sosyal, kültürel ve duygusal gelişimlerine zarar veren politika ve uygulamalar her geçen yıl artarken, yaşam ve eğitim hakları başta olmak üzere, sağlıklı büyüme ve gelişim hakkına aykırı adımlar atılmaktadır.

Türkiye’de yaşayan çocuklar, göstermelik törenlerden çok, erken yaşta büyümek zorunda kalmadan çocukluklarını doyasıya yaşamak, geleceğe umutla ve güvenle bakmak, nitelikli bir eğitim ve sağlıklı bir yaşam istemektedir. Ancak siyasi iktidar, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamak için adımlar atmak yerine, uyguladığı çocuk düşmanı politikaları nedeniyle her yıl binlerce çocuğu dini vakıf ve cemaatlere teslim etmekte, çocukları eğitimden kopararak erken yaşta evlenmeye zorlamakta ya da çalışmak zorunda bırakmaktadır.

Türkiye’de özellikle kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi sorunu sürmektedir. TÜİK’in resmi verilerine göre, 2018 yılında çocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarının sayısı 20 bin 779 olmuştur. Zorla evlendirilen kız çocuklarının sayısı, erkek çocuklarının sayısından 20 kat daha fazladır. Okula gidemeyip çalışmak zorunda bırakılan, çocuk yaşta evlendirilen, cezaevlerinde olan, cemaatlere, tarikatlara, dini yapılara mecbur bırakılan, anadilinde eğitim hakkı başta olmak üzere en temel hak ve özgürlükleri yok sayılan çocuklar için kutlanacak bir günden bahsetmek mümkün değildir.

Yıllardır iktidar desteği ile dini eğitim veren, çeşitli dini vakıf ve cemaatlere ait okul, kurslar, yurtlar ve evlerde çocuklara yönelik olarak yaşanan cinsel istismar vakalarının belirgin bir şekilde artmış olması, çocuklara yönelik cinsel istismar ve saldırıların siyasi iktidarın çabalarıyla cezasız bırakılması, çocuklarımızın ve öğrencilerimizin nasıl büyük ve organize bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu net bir şekilde göstermektedir.

Türkiye’de çocuk iş gücü sürekli artmakta, eğitim çağındaki çocuklarımız okumak yerine tarlada, sanayi sitelerinde son derece sağlıksız, ilkel koşullarda çalışmaya ve yaşamaya zorlanmaktadır. Çocuk işçiliğinin her geçen yıl artması, mülteci çocuklara yönelik ayrımcı uygulamalar, çocukların en temel yaşam ve eğitim hakkının tehdit altında olmasının hiçbir insani açıklaması yoktur. Türkiye’de yaşayan çocukların bugünü ve geleceği için en büyük tehdit, yaşamlarının henüz başlarında olmalarına rağmen, bu kadar çok acı ve sorunla yaşamak zorunda bırakılmış olmalarıdır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye, sözleşmenin çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı, katılım hakkı, ayrım gözetmeme, güvenli bir ortamda büyüme hakkı şeklinde temel ilkeler üzerinden belirlenen yükümlüklerinin büyük bölümünü yerine getirmediği gibi, çocuklara karşı işlenen suçlara karşı kalıcı çözümler üretmekten uzak durmaktadır. Oysa Çocuk Hakları Sözleşmesi devletleri, çocuk haklarına saygı duymaya davet etmekte ve onlara bu hakların korunması ve ihlal edilmemesi için çeşitli yükümlülükler yüklemektedir. Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukların istismardan korunmasında öncelikli görevi devletlere vermesine rağmen, özellikle eğitim kurumlarında (okul, yurt, kurs, ev vb.) yaşanan çocuk istismarı vakalarının birinci dereceden sorumlularının siyasi iktidar ve MEB olduğu açıktır.

Bugünkü Türkiye tablosunun çocuklarımıza vaat ettiği geleceğin ne kadar tehlikeli ve karanlık olduğunu görmek için, son yıllarda çocuklarımıza yönelik olarak işlenen suçlara bakmak yeterlidir. Çocuklarımız eğitim biliminin evrensel ilkeleri üzerinden değil, dini kural ve referanslara göre eğitilmeye çalışılmaktadır. Düşünen, eleştiren, sorgulayan değil, düşünmeden, sorgulamadan yaşayan bir nesil yetiştirilmek istenmektedir. Türkiye’de çocuklarımızın karşı karşıya kaldığı vahim tabloyu değiştirmenin tek koşulu gerçek anlamda halkların egemenliğine dayalı, laik, demokratik ve bağımsız bir ülke mücadelesinin başarıya ulaşmasıdır.

Eğitim Sen olarak eşitliğin, özgürlüğün, barışın ve kardeşliğin egemen olduğu, tüm çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda ve kendi anadillerinde yararlanabildiği, çocuk ve gençlerimizin gelecek kaygısı duymadan barış içinde kardeşçe yaşayabileceği, tek bir kişinin değil gerçek anlamda halkın egemen olduğu bir ülke için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Çocuklarımızın karşı karşıya olduğu tüm tehditlere, onların haklarına yönelik her türlü saldırıya ve yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen, çocuklarımıza ve öğrencilerimize onurlu bir gelecek bırakmak için tüm gayretimizi seferber edeceğiz. Bu kararlılık ve inançla ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz.

Salgın, doğal afet veya yaşanan toplumsal kriz anlarında “Sosyal Devletten” beklenen yurttaşın sağlığı ile ilgili gerekli önlemleri alması; toplumsal yaşamın sorunsuz devam etmesini sağlayacak bir yaklaşımla gündelik hayatın yeniden düzenlenmesini sağlaması ve yaşamını devam ettirmekte güçlük çeken sosyal grupları, mağdur olan toplumsal kesimleri desteklemesi, onlarla ilgili gerekli tedbirleri almasıdır.

Yaşadıklarımız bununla da kalmadı. Mağdur kesimlere destek, sorunların çözümü için kaynak beklerken, siyasi iktidar bizlere “iban” numarasını göndererek, bağış yapmamızı istedi.

Başlatılan “Biz Bize Yeteriz Türkiye’m Kampanyası”  kapsamında Okul idarecileri tarafından “Öğretmen ve okul personeline yaptığınız bağış dekontlarını saklayın istendiğimizde göstereceksiniz” mesajı yolladıkları duyumunu aldık.

Ezilenler, emekçiler zor günlerde dayanışmanın ne anlama geldiğini çok iyi bilirler. Dayanışma eşitlerin gönüllü birlikteliğidir, paylaşımdır, gereksinimi olana destektir. Eğitim Sen Adana şube olarak; Bağış kampanyasının zorunlu olmadığını fakat yardım kampanyasına destek verenlerin bilgilerin istenmesi yalnızca fiili durum yaratma çabalarıdır.

Hiç bir üyemiz ve eğitim emekçileri buna katılmaya zorlanamaz. Bunun yasal bir dayanağı yoktur.

Sonuç olarak, yardım kampanyaları yurttaşların gönüllü olarak katılabilecekleri; istemedikleri zaman da kimsenin veya hiçbir makamın onları bağış yapmaya zorlayamayacağı etkinliklerdir. MEB içerisinde, zorlamanın veya elinde bulundurduğu yetkiyi dolaylı zorlama yöntemi olarak kullanmanın çeşitli örneklerine sürekli olarak tanıklık etmekteyiz. Dün akşam başlayan yardım kampanyasının hemen ardından, okul iletişim gruplarına okul müdürlerinin attığı kampanyaya katılıma zorlayıcı mesajlar bu konuda yaşanacakları göstermektedir.

Eğitim Sen olarak, her kademedeki eğitim yöneticilerinin,  çalışanları bağış kampanyasına katılmaya zorlamaması gerektiğini kamuoyunun bilgisine sunar. Kaldı ki açıklanan iki ekonomik pakette biz emekçilere bir vaat yok. Tüm yardımlar iş adamlarına, yani bizim vergilerimizden zenginlere para aktarma operasyonu yapılıyor.

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu olarak, bir kez daha siyasi iktidarı ve MEB’i yapılan uyarıları ve önerileri dikkate almaya çağırıyoruz..

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına İrfan DOĞAN

Şube Başkanı

Son Düzenlenme Salı, 31 Mart 2020 16:45

Salgın, doğal afet veya yaşanan toplumsal kriz anlarında “Sosyal Devletten” beklenen yurttaşın sağlığı ile ilgili gerekli önlemleri alması; toplumsal yaşamın sorunsuz devam etmesini sağlayacak bir yaklaşımla gündelik hayatın yeniden düzenlenmesini sağlaması ve yaşamını devam ettirmekte güçlük çeken sosyal grupları, mağdur olan toplumsal kesimleri desteklemesi, onlarla ilgili gerekli tedbirleri almasıdır. Ancak, günlerdir toplumun geniş kesimlerinin yaptığı, yaşamın asgari düzeyde devamını sağlayan işler dışındaki tüm işlerin durdurulması ve emekçilere ücretli izin verilmesi talebi siyasi iktidar tarafından kabul görmemektedir. Siyasi iktidarın tercihinin, salgına rağmen, insanların yaşamları pahasına üretimin devam etmesi olduğunu tarihe not düştük. Emekçilerin, yaşamlarının tehdit altında olduğunu düşündüğünde “çalışmaktan kaçınması” evrensel bir haktır. Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu, DİSK tarafından ortaya konulan çalışmaktan kaçınma hakkının kullanımı kararını doğru, yerinde ve gerekli bir karar olarak yorumlamakta ve desteklemekte, tüm konfederasyonlarında benzer hassasiyetle davranması gerektiğini düşünmektedir.

Yaşadıklarımız bununla da kalmadı. Mağdur kesimlere destek, sorunların çözümü için kaynak beklerken, siyasi iktidar bizlere “iban” numarasını göndererek, bağış yapmamızı istedi. Ezilenler, emekçiler zor günlerde dayanışmanın ne anlama geldiğini çok iyi bilirler. Dayanışma eşitlerin gönüllü birlikteliğidir, paylaşımdır, gereksinimi olana destektir. Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu, siyasi iktidarı bir an önce yapılan uyarıları dikkate almaya ve gerekli önlemleri almaya davet etmektedir. Bugünün gündemi:

  1. Dün 30 Mart 2020 başlatılan bağış kampanyası ile ilgili eleştirilerimizi giriş bölümünde ifade etmiştik. Sonuç olarak, yardım kampanyaları yurttaşların gönüllü olarak katılabilecekleri; istemedikleri zaman da kimsenin veya hiçbir makamın onları bağış yapmaya zorlayamayacağı etkinliklerdir. MEB içerisinde, zorlamanın veya elinde bulundurduğu yetkiyi dolaylı zorlama yöntemi olarak kullanmanın çeşitli örneklerine sürekli olarak tanıklık etmekteyiz. Dün akşam başlayan yardım kampanyasının hemen ardından, okul iletişim gruplarına okul müdürlerinin attığı kampanyaya katılıma zorlayıcı mesajlar bu konuda yaşanacakları göstermektedir. Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu, her kademedeki eğitim yöneticilerinin,  çalışanları bağış kampanyasına katılmaya zorlamaması gerektiğini kamuoyunun bilgisine sunar.
  2. Ücretli öğretmenler ve usta öğreticilerin yaşadığı sıkıntıları ve çözüm önerilerimizi kamuoyu ile sürekli olarak paylaşmaktayız. Son olarak, Milli Eğitim Bakanı’nın, bu konuda çalışmaların sürdüğü ve kısa sürede açıklama yapılacağını belirtmiş olması, sorunun çözüleceğine dair bir umut oluşturdu. Ancak, sürecin uzamadan sorunun çözülmesi gerektiğini ve yaşanan gelişmelerin kamuoyu ile paylaşılmasının, dönemin özelliği gereği zaruri olduğunu düşünmekteyiz. Bu konuda MYK’mız, MEB’i hızla davranmaya ve gelişmeleri paylaşmaya davet etmektedir.
  3. Milli Eğitim Bakanı, katıldığı bir televizyon programında ek öğretmen ataması ile ilgili takvimin yakında açıklanacağını ifade etti. MYK’mız, MEB’e öncelikle Ocak-2020 döneminde ataması yapılan arkadaşlarımızın göreve başlatılması çağrısını yinelemektedir.
  4. İçerisinden geçilen zor günlerde, özellikle çocukların bu dönemden etkilenmemesi için pek çok etkinlik planlanmakta ve uygulanmaktadır. Bu etkinliklerden bir tanesi de çocukların, evde kalanın sadece kendisi olmadığını, yalnız olmadığını düşünmesi için geliştirilen “Gökkuşağı” çizme ve evin penceresine asması etkinliğidir. Bu kadar masum ve iyi niyetli bir etkinliği dahi algılamakta güçlük çeken zihniyet hızlıca devreye girmiş ve okul müdürlerinin okul iletişim gruplarına mesajlar atarak, öğretmenlerden bu etkinliğe engel olunmasının istenmesini sağlamıştır. Yapılanın öncelikle bir nefret suçu ve ayrımcılık olduğunu, toplumun bir kesimini hedef göstermek anlamına geldiğini ve bunu kabullenmemizin mümkün olmadığını belirtmemiz gerekir. Ayrıca, öğretmenlerin bu şekilde baskı ve kontrol altına alınmaya çalışılmasını da doğru bulmadığımızı ve konunun takipçisi olacağımızın bilinmesini kamuoyu ile paylaşırız.
  5. Türkiye’den sadece Eğitim Sen’in üyesi olduğu Eğitim Enternasyonali, salgına karşı gözetilmesi gereken temel ilkeleri yayınladı. Hükümetlere ve karar vericilere, süreci eğitim sendikaları ve örgütleri ile beraber sürdürme çağrısı yapıldı. Toplam 12 ilke ve önerinin bulunduğu metnin Türkçesi Eğitim Sen tarafından kısa bir süre içerisinde kamuoyu ile paylaşılacak.
  6. UNESCO tarafından koordine edilen, MEB’in de dahil olduğu Eğitim Bakanlıklarının, Eğitim Enternasyonali’nin ve pek çok uluslararası eğitim örgütünün üyesi olduğu “Uluslararası Öğretmen Görev Gücü”, salgından etkilenen öğretmenlerin desteklenmesi (#SupportTeachers) için bir kampanya başlattı. Yapılan açıklamada kampanya ile ilgili salgından 1.5 Milyardan fazla öğrenci ve 63 Milyon öğretmenin etkilendiği belirtilerek, Devletlere, resmi ve özel eğitim sağlayıcılara, tüm bileşenlere çağrıda bulunuldu:
  7. İstihdamı ve ücretleri koruyun.
  8. Öğretmenlerin ve öğrenenlerin sağlık, güvenlik ve refahını önceleyin.
  9. Öğretmenleri Covid 19 ile ilgili alınacak eğitim önlemleri kararlarına dahil edin.
  10. Yeterli profesyonel destek ve eğitim sağlayın.
  11. Eğitim alanında alınacak önlemlerin merkezinde “eşitlik” olsun.
  12. Yardım önlemleri ile ilgili kararlara öğretmenleri dahil edin.

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu olarak, bir kez daha siyasi iktidarı ve MEB’i yapılan uyarıları ve önerileri dikkate almaya çağırıyoruz..

Kamuoyuna saygıyla sunulur.

EĞİTİM SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu içerisinden geçmekte olduğumuz dönemde başta kamu yöneticileri olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin azami özen ve dikkatle davranması gerektiğinin altını çizerek,  kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini düşündüğümüz konuları bilginize sunarız.

  1. 23 Mart Pazartesi günü MEB tarafından başlatılacak olan uzaktan eğitim uygulaması, örgün eğitimin yerini alması mümkün olmayan, tamamlayıcı eğitim olarak kabul edilmelidir. Ancak, uzaktan eğitim ve EBA kullanımının bizleri kaygılandıran ve MEB tarafından dikkate alınması gerektiğini düşündüğümüz yanları bulunmaktadır. Bunlardan ilki, özellikle EBA uygulamasının öğrenciler arasında eşitsizlik yaratma olasılığıdır. EBA’nın tamamen teknoloji temelli, çevrimiçi bir sosyal eğitim paylaşım platformu olması ve pek çok ailenin ekonomik sorunlar yaşıyor olması, kaygılarımızın haklılığını ortaya koymaktadır.

Kamusal eğitim tüm öğrencilerin bu hizmetten eşit, ücretsiz yararlanması ve yine bu hizmetin tüm öğrenciler için ulaşılabilir olması önkoşulları üzerine inşa edilmiştir. Bu haliyle kimi öğrenciler için bu dönemde olumlu bir olanak olacak olan uzaktan eğitim uygulamaları, pek çok öğrenci açısından da eşitsizlik yaratacaktır. Bu nedenle MEB, olanağı olmayan öğrencilerin EBA’yı kullanacak donanıma sahip olmaları için adım atmalıdır. MEB hem kendi olanakları ile hem de depolarında, stoklarında öğrencilerin kullanabileceği donanımı olan firmalara çağrı yaparak, bu donanımın öğrencilere ücretsiz ulaştırılmasını sağlamalıdır.

EBA’nın 18 milyon öğrenci, 1 milyon öğretmenin kullanımını kaldırabilecek teknik altyapıya sahip olup olmadığı konusu önümüzdeki günlerde en yoğun tartışılacak başlıklardan biri olacaktır. MEB’in henüz zaman varken EBA altyapısında ihtiyaç olan güçlendirmeyi yapması gerekmektedir

Öğretmenlerin EBA kullanımının sürekli okul yönetimleri tarafından denetlenmesi ve bu konuda öğretmenlere baskı yapması, öğretmen arkadaşlarımızı olumsuz etkilemektedir. Öğretmenlerimiz her koşulda öğrencilerimiz ve gereksinimi olan tüm kesimlerin yanında olmuş ve olmayı da sürdürecektir. Bu nedenle, öğretmenlerimizi denetlemek yerine desteklemek yönetimin bu dönemdeki en önemli görevi olmalıdır.

  1. Yaşanmakta olan salgın tehdidi gündelik yaşamı olumsuz etkilemekte ve buna bağlı olarak da çeşitli sorunlar yaşanmaya devam etmektedir. Ücretli öğretmen arkadaşlarımızın yaşadığı mağduriyeti Eğitim Günlüğü-1 açıklamamızda paylaşmıştık. Mağduriyet yaşayan MEB çalışanlarına şimdi de Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı kurumlarda açılmış olan kurslarda ek ders ücreti karşılığında görevlendirilen usta öğreticiler dahil olmuş durumda. 19 Mart 2020 tarihinde illere gönderilen yazı ile bu durumda olan çalışanlara ek ders ödenmemesi hususu bildirilmiştir. Yaşanan süreçten kimsenin mağdur olmaması için toplumsal dayanışma ve önlem alınması çağrısı yaptığımız bir dönemde, çalışanların bu şekilde mağdur edilmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Çağrımız açıktır: MEB ücretli öğretmenler, usta öğreticiler başta olmak üzere eğitim alanında çalışanların okulların kapatılmasından önce aldıkları ücreti alacakları bir düzenlemeyi acilen yapmalıdır.
  2. YÖK, salgın tehdidine karşı üniversiteleri üç hafta tatil etmiş ancak idari ve akademik personelin çalışmaya devam etmesi kararını almış ve bundan dolayı da yoğun olarak eleştirilmişti. YÖK’ün kararından kaynaklı, şimdi de üniversiteler çalışanlarının aldıkları hastalık raporlarının gerçek olup olmadığını belirlemek için hakem hastaneye sevk etme kararı almayı başladı. İlk örnek Ankara Üniversitesinden geldi ve Rektörlük 19 Mart tarihinde yayınladığı yazı ile 5 gün ve daha fazla olan iş göremezlik raporlarının uygun olup olmadığının belirlenmesi ve çalışanın da muayene için hakem hastaneye sevk edileceğini tüm birimlere duyurdu.

Rektörlüğün bu tutumu, çalışanların zan altında kalması ve hasta olsalar dahi rapor almamaya yönlenmelerine neden olacaktır. Dayanışma ve salgın tehdidine karşı birlikte mücadelenin öne çıkarılması gereken bir dönemde, Ankara Üniversitesi Yönetiminin yapmaya çalıştığı uygulamayı anlamak ve kabul etmek mümkün değildir. Çağrımız bu ve benzeri olumsuz örneklerin artmaması için YÖK’ün sendikalarla bir araya gelerek süreci birlikte sürdürmesidir.

  1. ÖSYM tarafından 19 Mart 2020 tarihinde yapılan açıklama ile bazı sınavların ertelendiği duyuruldu. Salgın tehdidinin geldiği aşama ve boyut dikkate alındığında, ÖSYM tarafından alınan kararın olumlu ve yerinde olduğunu belirtmek gerekir. MEB tarafından önümüzdeki aylarda yapılacak olan iki sınavla ilgili henüz bir açıklama yapılmadı. MEB’in yayınladığı takvime göre 25 Nisan 2020 tarihinde “Bursluluk” sınavının ; 7 Haziran 2020 tarihinde de “Merkezi Sınavla Öğrenci Alan Ortaöğretim Kurumları Sınavının” yapılması gerekiyor. Milli Eğitim Bakanı 19 Mart 2020 tarihine katıldığı programda sürecin izleneceği ve duruma göre karar verileceğini belirtti. Bu konuda MEB’e çağrımız kararların geniş bir uzlaşı ile ve tek bir öğrencinin dahi mağdur olmayacağı şekilde alınmasıdır. Eğitim Sen öğrencilerimiz için hayati önemi olan bu konuda MEB’e yapmış olduğu çağrıyı yinelemektedir. Sürecin en az eksikle sürdürülebilmesi için ortak akıl gereklidir ve bu nedenle MEB sendikalarla hızla bir araya gelmelidir. Tüm seçenekler birlikte değerlendirilerek, süreç birlikte sürdürülmelidir.
  2. Avrupa’ya geçmek için sınır bölgelerinde bekleyen çok sayıda göçmen ile ilgili belirsizlik devam etmektedir. Bu sorunun çözümüne dek geçecek olan sürede sınır bölgelerinde bekleyen göçmenlerin barınma, beslenme, temizlik ve sağlık gibi temel gereksinimlerinin karşılaması gerekmektedir. Ayrıca, göçmen ve mülteci ailelerin büyük bir bölümünün okul çağında çocukları bulunmaktadır. Bu sorunun çözümü için acil adım atılması gerektiği de açıktır.

EĞİTİM SEN MERKEZ YÜRÜTME KURULU

Son Düzenlenme Cumartesi, 21 Mart 2020 15:07

YÖK 13 Mart 2020 tarihinde üniversitelere gönderdiği yazıda, içinde bulunduğumuz süreçte ara verilen yükseköğretimi uzaktan öğretim yöntemleri ile sürdürebilmek adına bazı bilgiler istemiş, 18 Mart 2020 tarihine kadar üniversitelerden gelen yanıtlar doğrultusunda bir uzaktan öğretim planlaması oluşturmuştur. Bu planlamaya göre üniversitelerde ara verilen öğretim faaliyetleri 23 Mart 2020 tarihinden itibaren uzaktan öğretim ile devam edecektir.

Üzülerek görmekteyiz ki bu süreç “oldu bitti”ye getirilmektedir. 2 yıl önce başlatılan “Yükseköğretimde Dijital Dönüşüm Projesi” kapsamında yapılanlar ya da 120 üniversitede uzaktan eğitim ve uygulama merkezinin (UZEM) var olması, Türkiye yükseköğretim sistemindeki sayıları 4 milyonu bulan örgün öğretim öğrencisine uzaktan eğitim verilebileceği anlamına gelmemektedir. Aynı şekilde 6 bin öğretim elemanına “dijital çağda yükseköğretimde öğrenme ve öğretme” eğitiminin verilmiş olması da sayıları 170 bini bulan akademisyenin uzaktan öğretim sistemine hazır olduğu anlamına gelmemektedir. Bünyesinde UZEM olan üniversitelerin çoğunda uzaktan eğitim alt yapısı henüz oluşmamıştır, hatta bu üniversitelerin çoğunda UZEM sadece bir tabeladan ibarettir. Sadece bunlar düşünüldüğünde bile 23 Mart 2020 tarihinde başlatılması planlanan uzaktan öğretim sisteminin işlemeyecek olmasını görmek kaçınılmazdır.

Her şeyden önce vurgulanmalıdır ki, “örgün eğitim”, “uzaktan eğitim” ve “açık öğretim” sistemleri birbirinden farklı öğretim yöntemleridir. Birbirlerinden farklı özelliklere ve dinamiklere sahip bu farklı yöntemleri birbirleri yerine ikame etmek doğru değildir.

İçinden geçtiğimiz dönemin kendine has olağanüstülüğü dolayısıyla bu ayrımı göz ardı etsek bile, uygulanmak istenen uzaktan eğitim sistemi işlemeyecek, çoğu yerde ve çoğu bölüm programı için bir fiyasko ile sonuçlanacaktır. Sadece aşağıdaki soruların yanıtlarının olmaması bile bunu görmeye yeterlidir:

– Uygulaması olan dersler için uygulama nasıl yapılacaktır?

– Derslerin değerlendirilmesi nasıl yapılacaktır?

– Üniversitelerimizin alt yapısının yanında uzaktan öğretim alacak olan yaklaşık 4 milyon öğrenci gerekli alt yapıya sahip midir ve uzaktan öğretim araçları ile tanışık mıdır?

– Kendisi devasa bir uzmanlık ve araştırma alanı olan uzaktan öğretim, internet ortamına yüklenen ders notu ya da videolarının öğrenciler tarafından okunması ya da izlenmesi sürecine indirebilir mi?

Ülkemizde uzaktan öğretim ve açık öğretim gibi sistemlerde uzmanlaşmış üniversiteler mevcuttur ve yıllar boyunca sahip oldukları deneyim ve birikimle kimi programlarda uzaktan öğretim ya da açık öğretim hizmeti sunabilmektedir. Ancak kimi programlar için, değil Türkiye’de, dünyada henüz uzaktan öğretim örneği yoktur. İktisadi idari bilimler fakültesinin bir programının uzaktan öğretimle yürütüldüğü şekliyle fen fakültesi fizik bölümü programı nasıl yürütülebilecektir? Aynı şekilde güzel sanatlar fakültesi heykel programı ya da konservatuardaki herhangi bir program nasıl yürütülebilir?

Eğitim ve bilim emekçileri olarak, işte bu ve benzeri sorular YÖK’ün 23 Mart 2020 tarihinde başlayacağını duyurduğu uzaktan öğretim yönteminin uygulanmasını olanaksız kılmaktadır. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Olağanüstü koşullarda hayatın olağan akışını sürdürmek olağanüstü araçlara sahip olmayı gerektirir ve yazık ki ülke olarak henüz bu araçlara sahip değiliz. Bu nedenle, bu süreçte yükseköğretimin nasıl sürdürülebileceği problemi “Ben yaptım oldu.” mantığı ile değil başta eğitim fakültelerindeki konunun uzmanlarının ve tüm ilgili bileşenlerin görüşü alınarak çözülebilir. YÖK’e bu yanlıştan dönmesini ve süreci sağlıklı bir şekilde işletebilmek için işin öznelerinden görüş alarak yeniden olabilir bir çözüm üretmesi gerektiğini hatırlatıyoruz.

yok-cagri

Dünya çok uzun süredir egemenlerin ellerinde ağır bir yıkıma maruz kalıyor. Savaşlar, katliamlar, doğanın talanı, kölelik düzeyine gelen emek sömürüsü, salgınlar artık bu gidişata dur denilmesi gerektiğini, eşitlikçi ve özgürlükçü yeni bir düzenin inşa edilmesinin bir zorunluluk olduğunu bizlere söylüyor.

Bireysel ve fiziksel mesafelerimizin arttığı, fakat daha fazla sosyal dayanışma içerisinde olmamız gereken bir dönemde özgürlüğün, barışın ve kardeşliğin ateşini büyütmemizin ne kadar hayati olduğunu her gün daha fazla deneyimliyoruz.

Farklı dillerde farklı biçimler alan ve zalimlere karşı mazlumların direnişini simgeleyen Newroz/Nevruz ateşi bugün meydanlarda yakılamasa da dünyanın dört yanında mazlumların, emekçilerin, kadınların, gençlerin gösterdiği dayanışmayla sıcaklığını daha fazla hissettiriyor.

Tarihin değirmenleri artık egemenlerin suyuyla dönmeyeceğinin işaretini veriyor. Muktedirlerin diline yer etmiş silahlar, bombalar, emek sömürüsü halkların taleplerinin kıyısından dahi geçmiyor. Egemenlerin iddiaları, yaşadığımız salgın tehdidi karşısında bir bir çöküyor. Akılları kendi iktidarlarını ve kapitalizmin bekasını korumak dışında bir şeye çalışmayanlar karşısında tarihin seyrini değiştirebilecek bir kapı aralanıyor.

Egemenlerin halklar arasına serptiği nefret tohumlarını kurutmanın, halkları ötekileştiren duvarları yıkmanın, yapay sınırları kaldırmanın, eşitsizliklere son vermenin olanakları göz kırpıyor. İşte böylesi bir dönemde barışın, eşitliğin, özgürlüğün sesini çoğaltmak, dayanışma ve umudun verdiği cesareti büyütmekten geçiyor. Zalimlerin ve diktatörlerin zulmüne “hayır” diyerek özgürlüğün ateşini büyütmek, daha fazla kenetlenmekten, daha fazla dayanışma içerisinde olmaktan besleniyor.

Bu inançla, böylesi tarihi bir günde bir kez daha savaşa, emek sömürüsüne, ayrımcılığa, kısaca her türlü zulme “HAYIR” diyoruz. Eğitim ve bilim emekçileri olarak, Türkiye ve Ortadoğu halklarının özgürlük, barış ve kardeşlik bayramını kutluyoruz.

Nevruz kutlu olsun!

Newroz pîroz be!

Շնորհավոր Նովրուզ

Newroz pîroz bo!

عيد النوروز مبارك عليكم

 8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü kapsamında ilimizde düzenlenecek olan mitinge tüm kadın üyelerimizi destek olmaya davet ediyoruz.

Son Düzenlenme Cumartesi, 07 Mart 2020 10:30