Eş Genel Başkanımız Aysun Gezen, sendikamız EĞİTİM SEN Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan ve MYK üyesi Özgür Bozdoğan, sendikamız BTS Genel Başkanı Hasan Bektaş, sendikamız TÜM BEL-SEN MYK üyesi Satı Burunucu, Sendikamız SES MYK üyesi Fikret Çalağan, Sendikamız BES MYK üyesi Özlem Yılmaz Yeşer ve İstanbul Şubeler Platformu üyelerinden oluşan KESK heyeti bugün (06.03.2020) mültecilerin yaşadığı insanlık dramını yerinde incelemek ve dayanışmak amacıyla Edirne’ye gittiler.
Heyetimiz tüm çaba, ısrar ve girişimlere rağmen mültecilerin sınırı geçmek üzere yoğun olarak bulundukları Pazarkule sınır kapısına ve boşaltılan Doyran Köyü gibi yerlere bırakılmamıştır.
Heyetimiz, engellemeler yüzünden sınırlı bir bölgeyi inceleyebilmesine rağmen sorunun gerçek boyutunun basına yansıyandan çok daha büyük olduğuna dikkat çekmiştir.
KESK heyetinin incelemelerine ilişkin hazırlayacağı rapor en kısa sürede kamuoyunun bilgisine sunulacaktır. Eş Genel Başkanımız ziyaret bitiminde aşağıdaki basın açıklamasını yapmıştır.
Sınırsız, Sömürüsüz, Sürgünsüz Bir Dünya İstiyoruz!
Öncelikle belirtmek gerekir ki burada yaşananlar basına yansıyanlardan çok daha vahim, çok daha üzücü ve dehşet verici düzeyde. Konu üzerine yazan çizen basın emekçilerinin niçin baskıya maruz kaldığı, niçin gözaltına alındıkları da daha iyi anlaşılmaktadır.
Ortadoğu ve Suriye’de çatışmaları, savaşı kışkırtan, derinleştiren politikası iflas eden siyasal iktidar bugüne kadar izlediği yanlış politikaların bedelini mültecilere yıkmayı hedeflemektedir. Mültecileri siyasi koz olarak kullanan iktidar, krizi mülteciler üzerinden Avrupa’ya yaymak için sınır kapılarını açmış bulunmaktadır. Suriye ile sınırını kapalı tutmaya devam ederken kendi topraklarındaki mültecileri ise Avrupa’nın kapılarına, belirsizliğe, muhtemel bir ölüme doğru iteklemekte bir mahzur görmemektedir.
Edirne sınır kapısına otobüslerle ve iktidarın bilgisi dâhilinde, yönlendirmesi ve kimi görüntülerden de anlaşılacağı üzere zorlamasıyla taşınan yüz binlerce mültecinin, insani ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan uzak olduğuna bizler de şahit olduk. Bununla birlikte iktidarın sınırı tek taraflı açması ve bunu bir şantaj unsuru olarak kullanmasına karşın mülteciler bu ağır koşullarda sınırı aşmalarına engel olan Yunanistan kolluk kuvvetlerinin müdahalesi ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Çocuk, yaşlı, kadın demeden yüz binlerce mülteci göz göre göre iktidarın politikasından cesaret alan insan kaçakçılarının kucağına itilerek ölüme terk edilmiştir. Dünyanın gözü önünde, canlı yayınlar aracılığıyla kadınlar, çocuklar, bebekler karşıdan atılan gaz bombalarına, gerçek mermilere, hücum botlarının saldırılarına maruz kalmış, karada ve denizde ölümle burun buruna gelmekte, kimi zaman da ölmektedirler.
Sizlerin de her gün gördüğü üzere on binlerce mülteci iki devletin sınırı arasındaki bölgede yağmurun, çamurun, soğuk hava koşulları altında, herhangi bir gıdaya erişimi olmadan bekliyor. İnsanlar burada bebekleriyle, çocuklarıyla yaşam mücadelesi verirken Avrupa Birliği ve Türkiye insan yaşamı üzerinden kirli pazarlıklar yapmaktadırlar. Her iki taraf özel kuvvetlerini sınıra yığarak adeta on binlerce insana ara bölgeyi toplu mezar yapmaktadırlar. Nitekim daha şimdiden en az iki insan açılan ateşle yaşamını yitirmiş, onlarcası yaralanmıştır.
İnsan yaşamının araçsallaştırılması ve pazarlık konusu yapılması insanlık suçudur, ahlaksızlıktır, onursuzluktur.
Hangi ülkede olursa olsun siyasi partilerin mülteciler üzerinden yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı yaymaları, nefret söylemleri geliştirmeleri ve buradan oy devşirmeye çalışmaları da hakeza asgari düzeyde dahi insanlık değerlerinden nasibini almamaktır.
Buradaki insanlar ülkelerin savaş kışkırtıcılığı ve savaş politikaları ya da ekonomik nedenlerden dolayı evlerini, barklarını, topraklarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Yaşananların sorumlusu mülteciler ya da göçmenler değil savaşta ısrar edenler, savaş kışkırtıcılığı yapanlar, silahlı çetelerin hamiliğine soyunanlar ve neo liberal politikaları uygulayanlardır. Daha çok kar, daha çok sermaye, daha fazla sömürü diyenlerdir.
Dolayısıyla göçmenlerin, sığınmacıların ve mültecilerin hayatlarının bir tehdit ya da pazarlık unsuru haline getirilmesine, devletlerin seçim kampanyalarında ya da Türkiye ile AB arasındaki ilişkide bir koz olarak kullanılmalarına derhal son verilmelidir. Ortaya çıkan bu sonuçlardan Avrupa Birliği ülkeleri ve politikaları azade değildir. Adına “ulusal çıkar”, “devlet çıkarı” dedikleri şey insani değerleri ve insanının yaşamını dışlayan kirli politikalardır.
Başta ülkemiz olmak üzere dünyanın neresinde olursa olsun Konfederasyonumuz ırkçılığa, yabancı düşmanlığına ve bunların normalleştirilmesine karşıdır, karşı çıkmaya devam edecektir. Yerlerinden edilmiş on binlerce kişinin hayatı güvenlik politikaları ve şiddet döngüsüne hapsedilemez. “Önce yurttaş sonra insan” yaklaşımını ret ediyoruz. Her insanın temel hak ve özgürlükleri bizlerin öncelikli talebi ve mücadele gerekçesidir.
Buradan bir kez daha sesleniyoruz; Sınırlar öldürüyor, sınırları açın! Savaşı değil barış politikalarını büyütün. Göçmenlere ve mültecilere savaş aşmaktan, onları bir politik koz olarak kullanmaktan vaz geçin.
Irkçılık, milliyetçilik ve nefret söylemi öldürüyor, ayrıştırıyor, her türlü ayrımcı söylemi terk edin.
AB ve Türkiye’deki siyasi iktidarlar “mülteci krizi” adı altında topu birbirine atmaktan vazgeçmeli, temel insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde üzerlerine düşen yükümlülüklerin gereğini yapmalıdırlar.
İnsanlar bunca zorluğa, ölümle burun buruna kalmaya daha iyi bir yaşam, çocukları için daha iyi bir gelecek sağlama umuduyla katlanmaktadırlar. İnsanların umuduyla oynamayın. İnsan onuruna yakışır ve barış içinde bir yaşam herkesin en temel hakkıdır.
Bu vesileyle; sınırsız, sömürüsüz, sürgünsüz bir dünya için tüm emekçileri, ezilenleri dayanışmaya, mücadeleye ve mültecilere sahip çıkmaya çağırıyoruz. KESK olarak, bu konuda gerek insani dayanışma boyutuyla ve gerekse de yaşananlara son verilmesi için üzerimize ne düşerse yapacağımıza dair kararlılığımızı belirtiyoruz.
YÜRÜTME KURULU