New York’ta bir tekstil fabrikasında yanarak hayatını kaybeden işçi kadınların ardından bugün, 164 yıl sonra da dünyanın her yerinde, ayrımcılığa, şiddete, eşitsizliğe, sömürüye, baskılara karşı verdiğimiz; eşitlik, özgürlük, emek, hak, adalet, barış, laiklik mücadelesi ve dayanışma için sesimizi, isyanımızı birleştirme ve büyütme hikayemizi yazmaya devam ediyoruz. Bugün benzer taleplerle tekstil fabrikasında hakları için direnen kadınların izinden gidenler olarak; onları saygı ve şükranla anıyoruz.

8 Mart, dünyanın neresinde olursa olsun kadınlara uygulanan sömürüye, ayrımcılığa,  baskıya karşı yürütülen, kadın haklarının kazanılmasında verilen direnişin simgeleştiği bir mücadele günüdür. Eşitsizliğin, sınırsız tüketimin, sömürünün, yoksulluğun sistemleştiği patriyarkal kapitalizmin, kadın ile kurduğu  "ucuz emek - kutsanmış annelik" ilişkisinin neoliberal politikalarla tüm dünyada yeni kölelik koşullarını dayattığı bu dönemde, kadının varoluş mücadelesi çok daha anlamlı bir hale gelmiştir.

Kadınlar, çalışma ve toplumsal yaşamda, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile karşı karşıya kalmaktadır. Herhangi bir sosyal güvencesi olmadan kayıt dışı olarak çalıştırılan kadınlar "ucuz emek gücü" olarak görülmekte, "eşit değerde işe eşit ücret"den yoksun bırakılmaktadırlar. Covid 19 pandemisiyle birlikte patriyarkal kapitalizmin yarattığı sorunlar derinleşmiş, pandemi kadına yönelik ekonomik, psikolojik, fiziksel, cinsel şiddeti, kadın bedeni, emeği üzerindeki sömürü ve baskıyı arttıran bir politikanın fırsatı haline getirilmiştir.

Çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımının sadece kadına özgü bir sorumluluk gibi görülüp kadının sırtına yüklenerek, bakımın kamusal bir hizmet olarak sunulmaması, sosyal destek politikalarının geliştirilmemesi, metalaştırılan hizmetlerin fiyatlarının çok yüksek olması nedeniyle kadınlar istihdamdan kopmakta ya da hiç istihdam alanına girememektedir. Bakım maliyetlerinden kaçınmanın yolu haline getirilen bu uygulamalar kadının hane içi emeğini görünmez kılmaya, değersizleştirmeye devam ederken, emeğinin görünür ve değerli olması için gerekli ekonomik düzenlemeler yapılmamaktadır. Bunun sonucunda kadınlar kamusal alandan, sosyal yaşamdan, üretimden uzaklaşmak zorunda kalmaktadır.

Nüfus politikaları ataerkil kapitalist sistemin ihtiyaçlarına uygun biçimde kadın bedenleri üzerinden, kadın cinselliği ve doğurganlığı denetlenerek sürdürülmektedir. Ülkemizde özellikle son yıllarda kadınların toplum içindeki ekonomik, kültürel ve sosyal etkinliği siyasi iktidarın bilinçli politikaları ile sürekli azaltılmaktadır. Kadınlar, muhafazakar–feodal kültürün baskısı ile evine kapanmaya zorlanmaktadır. Kadınların istihdam ve sosyal yaşama katılım oranlarında son yıllarda görülen düşüş bunun en açık göstergesidir.

Kadına yönelik şiddet de yaşamın tüm alanlarında yaygın olarak sürmektedir. Her gün en az 4 kadın katledilmektedir. Kadınlar en yakınlarındaki erkekler tarafından fiziksel, psikolojik, cinsel şiddete uğramakta, intihar denilerek son derece şüpheli ölümlerle yaşamları çalınmaktadır. Şiddet her kesimden, her meslekten, her toplumsal kesimden kadına karşı uygulanmaktadır.  Cezasızlık, korumasızlık ve hukuksuzluk nedeniyle kadına yönelen şiddet konusundaki istatistikler, dünya genelindeki bir insan hakları felaketini ortaya koymaktadır. Buna karşın yaşamlarını korumak için öz savunmasını kullanan kadınlar ise serbest bırakılmak yerine, ağırlaştırılmış cezalarla cezaevlerinde yaşamaya mahkûm edilmektedir. Kadınların insanlık dışı yöntemlerle, vahşice, toplumun, devletin gözü önünde öldürülmesi ve kadına yönelik şiddetin faillerinin, eril yargı ile “tahrik” adı altında indirimlerle serbest bırakılması, şiddeti ve kadın cinayetlerini körüklemektedir.

Kadını kontrol altına almayı hedefleyen, kamusal alandan uzaklaştıran sistem; üniversitelerde, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesini toplumsal değerlerimize ve kabullerimize uygun olmadığı gerekçesiyle durduran,  Türkiye’nin imzalamış olduğu CEDAW-Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesine ve Kadına Karşı Şiddetin ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin İstanbul Sözleşmesine karşı olan anlayışla kadına yönelik şiddet kışkırtılmaktadır.

Biliyoruz ki eşitlikçi yönetim biçimleri işlevsel kılınmadan ne kadın ne de toplum şiddetten kurtulacaktır. Bu nedenle ülkemizde kadını eşit ve özgür birey olarak gören yasal dönüşümler ve uygulamaların bir an önce başlatılması, eşitlikçi, demokratik, laik, yönetim biçimlerinin hayata geçmesi, kadın bedeni üzerindeki tüm söz ve karar haklarının kadına ait olduğunun kabul edilmesi ve  siyasi iktidarların kadının bedeninden elini çekmesi gerekmektedir.

 

Taleplerimiz  açık ve net:

*Kadınlar ve LGBTİ+ lara yönelik her türlü ayrımcılığı ve şiddeti önleyen yasal düzenlemeler acilen yapılmalı,İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasına son verilmeli,  6284 sayılı yasa etkin bir şekilde uygulanmalı,

*Çalışma hayatında kadına yönelik her türlü ayrımcılık terk edilmeli,esnek çalışma biçimlerine, cinsiyetçi iş bölümüne, ücret eşitsizliğine son verilmeli, güvenceli, düzenli işler yaratılmalı,

*Yetki ve karar mekanizmalarında eşit temsiliyetin hayata geçmesi sağlanmalı,

*Bir sağlık ve sosyal hak olarak kürtaj hakkının kullanımını engelleyen fiili uygulamalardan vazgeçilmeli,  güvenli ve parasız kürtaj olanakları sağlanmalı,

*Kadınlar regl döneminde en az iki gün ücretli izinli olmalı,

*Kadın istihdamın önündeki engellerden olan çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı kamusal hizmet olarak sunulmalı, ev işlerini kadının üstünden alacak sosyal politikalar uygulanmalı,

* Kapatılan kamu kreşlerinin yanı sıra tam zamanlı, ücretsiz, nitelikli ve anadilinde hizmet veren kamu ve mahalle kreşleri açılmalı,

*ILO 190 sayılı sözleşme uygulanmalı,

*Kadını eğitimden, istihdamdan, yaşamdan koparan, çocuk yaşta evliliklerin hızla artmasına yol açan 4+4+4 eğitim sistemi hemen iptal edilmeli,

*8 Mart kadınlar için ücretli izin günü sayılmalıdır.

 

Kadınların eşit ve özgür olduğu, sömürünün baskının ortadan kaldırıldığı bir gelecek için,

Hayatlarımıza sahip çıkmak için,

 Savaş ve işgal politikalarına geçit vermemek için,

Demokrasi ve barış için,

 Emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz bizimdir demek için,

Doğamıza ve yaşam alanlarımıza sahip çıkmak için,

Emeğimizi ve hayatı örgütlemek için,

 Tüm kadınları, gökkuşağı gibi tüm renklerimizle bir arada olmaya, haklarımıza ve yaşamlarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Evde, işte, okulda, tarlada, fabrikada, atölyelerde, emeği ve hakları için mücadele eden tüm kadınların 8 Mart 2021 Pazartesi Saat:16.30’da Kasım Gülek köprüsünden başlayacak yürüyüşlü mitingimize katılımınızı bekliyoruz.

 

SÖYLECEK SÖZÜMÜZ, DEĞİŞTİRECEK GÜCÜMÜZ VAR!

YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!

KESK Adana Kadın Meclisi adına

Buket Altınok

Eğitim Sen Kadın Sekreteri

Pandemi nedeni ile yaklaşık bir yıldır gerçekleştirilemeyen yüz yüze eğitimin, 2 Mart 2021 tarihi itibari ile başlaması kararı verilmiştir. Gerek okulların fiziki koşulları, gerekse öğretmenlerin aşılanma sürecinin sağlıklı işlememesi ve gerekli diğer önlem ve tedbirler alınmadan verilen bu karara karşı; 4 Mart 2021 tarihinde işyerlerimizde Öncelik Aşı kokartların çoğaltılarak 4 – 5 Mart 2021 tarihlerinde takılması,  Yine konu ile ilgili yazımız ekindeki dilekçelerin 4 Mart tarihinden itibaren tüm eğitim emekçilerinin okul müdürlüklerine iletilmesi rica olunur.

 

Dilekçeyi indirmek için tıklayınız

 

…………………………  MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜNE

GÖNDERİLMEK ÜZERE

…………………………….. OKULU MÜDÜRLÜĞÜNE

 

Milli Eğitim Bakanlığının “Yerinde Karar Sürecinde Eğitim Kurumlarının Açılma Ve Uygulama Kriterleri” başlıklı açıklamasında;

2 Mart Salı günü itibariyle tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, 8 ve 12. sınıflarda ülke genelinde yüz yüze eğitime başlanılacağı, düşük ve orta riskli olarak tanımlanan illerde tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde yüz yüze eğitimin  gerçekleştirileceği,  yüksek ve çok yüksek riskli olarak tanımlanan illerde yüz yüze eğitime; okul öncesi eğitim kurumlarında tam zamanlı,  ilkokullarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada iki (2) gün, 8. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 12-22 saat,  12. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 16-24 saat olarak başlanacağı,  özel gereksinimli öğrenciler için hizmet veren özel eğitim okul ve sınıfları ülke genelinde tam zamanlı olarak yüz yüze eğitime başlayacağına yer verilmiştir.

Uygun şartlar oluşturulması halinde öğrencilerimle yüz yüze eğitim yapmak benim de en büyük arzumdur.

Ancak COVID-19 Virüsü salgının risk teşkil ettiği koşullar ortadan kalkmamış, kamuoyuna duyurulmasına rağmen eğitim ve bilim işkolu emekçilerinin 1. doz aşıları dahi tamamlanmamış, salgının yayılmaması için  eğitim ve bilim iş kolu çalışanlarının korunmasını sağlayıcı tedbirler alınmamıştır.  Bu durum başta benim, öğrencilerimin, ailemin ve öğrenci velilerinin ve toplumun sağlıklı yaşam hakkını tehdit etmektedir.

Şöyle ki;

Anayasanın 2. Maddesine Sosyal devlet ilkesi gereği sağlıklı olma ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı tüm yurttaşların Anayasal hakkıdır.

Anayasanın 17. Maddesinde, Herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; 56. Maddesinde,  herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, Devlet’in herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır.  Devletin yükümlülüğü, kişilerin ruhen ve bedenen sağlıklı yaşamasını, sağlıklarını tehdit eden risklerden korunması için gerekli önlemleri almayı da içermektedir.

Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarında Anayasanın 17. ve 56. Maddesini açıklamış, "kimselerin 'yaşama hakkı' bakımından birbirlerine bir üstünlük sağlamaması” gerektiğini ifade ederek,  "Kişinin yaşam, maddi ve manevi varlığını koruma hakkının  devredilmez, vazgeçilmez temel haklardan olduğunu bu haklara karşı olan her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete ödev olarak verildiğini,…kişilerin kutsal olan can ve sağlığının korunması en önemli bir ödev olarak Anayasa tarafından devlete verildiğini”  vurgulamıştır.

657 sayılı Kanunun “Devlet memurlarının görev ve sorumlulukları” başlıklı 11. Maddesinde,

Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir.

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.

Acele hallerde kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen düzenlemeler gereği risk altında görev yapmam sağlıklı yaşam hakkıma müdahaledir. Benim, aile bireylerimin, öğrencilerimin ve öğrenci velilerinin hastalanması haline idarenin hukuksal sorumluluğu açıktır.

Yüz yüze eğitim risk durumuna göre 2 Mart 2021 tarihi itibariyle çeşitli düzeylerde başlamıştır.  Ben …………   riskli bir bölge olarak kodlanan ……………ilinde  ……………… okulunda öğretmen olarak görev yapmaktayım. ……………………………. Günleri yüz yüze ders görevim bulunmaktadır. Salgın hastalıktan korunmak, en azından hafif atlatabilmek için iki doz aşının yapılması ve bağışıklık sağlanması için belirli bir sürenin geçmesi zorunludur. Halen aşı olmadım. Tarafıma aşı randevusu dahi verilmedi.

Açıklanan nedenlerle telafisi imkansız mağduriyetlerin oluşmaması için; her iki doz aşının bir an önce yapılmasını arz ve talep ederim.

                                                                                                

İmza

Ad- Soyad

 

 

Son Düzenlenme Cuma, 05 Mart 2021 12:48

Kokartları indirmek için linklerin üzerine tıklayınız

Kokart Renkli 

Kokart Siyah-Beyaz

Kokart Karma

 

 

Son Düzenlenme Perşembe, 04 Mart 2021 10:23

Öncelik Aşı

Pandemi nedeni ile yaklaşık bir yıldır gerçekleştirilemeyen yüz yüze eğitimin, 2 Mart 2021 tarihi itibari ile başlaması kararı verilmiştir. Gerek okulların fiziki koşulları, gerekse öğretmenlerin aşılanma sürecinin sağlıklı işlememesi ve gerekli diğer önlem ve tedbirler alınmadan verilen bu karara karşı; 4 Mart 2021 tarihinde işyerlerimizde Öncelik Aşı kokartların çoğaltılarak 4 – 5 Mart 2021 tarihlerinde takılması,  Yine konu ile ilgili yazımız ekindeki dilekçelerin 4 Mart tarihinden itibaren tüm eğitim emekçilerinin okul müdürlüklerine iletilmesi rica olunur.

 

 

Kokartı indirmek için linke tıklayınız

Dilekçe Örneği

…………………………  MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜNE

GÖNDERİLMEK ÜZERE

…………………………….. OKULU MÜDÜRLÜĞÜNE

 

Milli Eğitim Bakanlığının “Yerinde Karar Sürecinde Eğitim Kurumlarının Açılma Ve Uygulama Kriterleri” başlıklı açıklamasında;

2 Mart Salı günü itibariyle tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, 8 ve 12. sınıflarda ülke genelinde yüz yüze eğitime başlanılacağı, düşük ve orta riskli olarak tanımlanan illerde tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde yüz yüze eğitimin  gerçekleştirileceği,  yüksek ve çok yüksek riskli olarak tanımlanan illerde yüz yüze eğitime; okul öncesi eğitim kurumlarında tam zamanlı,  ilkokullarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada iki (2) gün, 8. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 12-22 saat,  12. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 16-24 saat olarak başlanacağı,  özel gereksinimli öğrenciler için hizmet veren özel eğitim okul ve sınıfları ülke genelinde tam zamanlı olarak yüz yüze eğitime başlayacağına yer verilmiştir.

Uygun şartlar oluşturulması halinde öğrencilerimle yüz yüze eğitim yapmak benim de en büyük arzumdur.

Ancak COVID-19 Virüsü salgının risk teşkil ettiği koşullar ortadan kalkmamış, kamuoyuna duyurulmasına rağmen eğitim ve bilim işkolu emekçilerinin 1. doz aşıları dahi tamamlanmamış, salgının yayılmaması için  eğitim ve bilim iş kolu çalışanlarının korunmasını sağlayıcı tedbirler alınmamıştır.  Bu durum başta benim, öğrencilerimin, ailemin ve öğrenci velilerinin ve toplumun sağlıklı yaşam hakkını tehdit etmektedir.

Şöyle ki;

Anayasanın 2. Maddesine Sosyal devlet ilkesi gereği sağlıklı olma ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı tüm yurttaşların Anayasal hakkıdır.

Anayasanın 17. Maddesinde, Herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; 56. Maddesinde,  herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, Devlet’in herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır.  Devletin yükümlülüğü, kişilerin ruhen ve bedenen sağlıklı yaşamasını, sağlıklarını tehdit eden risklerden korunması için gerekli önlemleri almayı da içermektedir.

Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarında Anayasanın 17. ve 56. Maddesini açıklamış, "kimselerin 'yaşama hakkı' bakımından birbirlerine bir üstünlük sağlamaması” gerektiğini ifade ederek,  "Kişinin yaşam, maddi ve manevi varlığını koruma hakkının  devredilmez, vazgeçilmez temel haklardan olduğunu bu haklara karşı olan her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete ödev olarak verildiğini,…kişilerin kutsal olan can ve sağlığının korunması en önemli bir ödev olarak Anayasa tarafından devlete verildiğini”  vurgulamıştır.

657 sayılı Kanunun “Devlet memurlarının görev ve sorumlulukları” başlıklı 11. Maddesinde,

Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir.

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.

Acele hallerde kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Yukarıda yer verilen düzenlemeler gereği risk altında görev yapmam sağlıklı yaşam hakkıma müdahaledir. Benim, aile bireylerimin, öğrencilerimin ve öğrenci velilerinin hastalanması haline idarenin hukuksal sorumluluğu açıktır.

Yüz yüze eğitim risk durumuna göre 2 Mart 2021 tarihi itibariyle çeşitli düzeylerde başlamıştır.  Ben …………   riskli bir bölge olarak kodlanan ……………ilinde  ……………… okulunda öğretmen olarak görev yapmaktayım. ……………………………. Günleri yüz yüze ders görevim bulunmaktadır. Salgın hastalıktan korunmak, en azından hafif atlatabilmek için iki doz aşının yapılması ve bağışıklık sağlanması için belirli bir sürenin geçmesi zorunludur. Halen aşı olmadım. Tarafıma aşı randevusu dahi verilmedi.

Açıklanan nedenlerle telafisi imkansız mağduriyetlerin oluşmaması için; her iki doz aşının bir an önce yapılmasını arz ve talep ederim.

                                                                                                

                                                                                                    İmza

                                                                                              Ad- Soyad

 

 

Sorunlar Çözülmedi. Eğitimde 2. yarıyıl kaos ve belirsizliklerle başlıyor.

2020-2021 eğitim-öğretim yılı 2. yarıyılı 15 Şubat (bugün) başladı. Pandeminin üzerinden tam bir yıl geçmesine karşın MEB salgın koşullarını doğru yürütecek uygun strateji yöntem ve plan üretmekte sınıfta kalmıştır. 2. dönem de şu tedbirler alınmazsa eğitimde yaşanan sorunlar artarak devam edeceği için bu uyarıyı yapıyoruz.

- Bir an önce yüz yüze eğitme geçmek için gerekli adımlar atılmalıdır. Okullara gerekli ödenek, yardımcı personel ihtiyacı, temizlik koşullarının sağlanması ve gerekli öğretmen atamalarının yapılması için acele edilmelidir.

- Öğretmenler aşılanmada ön sıralara alınmalı, biran önce aşı olmalıdırlar. “öğretmenler aşı olmadan köy okullarının ve ana sınıfı okullarının yüz yüze tam gün açılması öğretmenlerin sağlığını tehlikeye atmak demektir. Öğretmenler aşılanmadan hiçbir okul kademesi eğitime açılmalıdır. Öğretmenlerin tamamı aşılandıktan sonra okullar yüz yüze eğitime açılmalıdır."

-Yoksul emekçi halk çocuklarının internete erişim ve tablet sorunları çözülmelidir. Adana'da son dağıtılan tabletlere rağmen 30 bin civarında öğrencimizin tableti ve bilgisayarı yoktur. MEB'in son yayımladığı EBA kullanmaya yönelik istatistiği veriler eğitimdeki eşitsizliğin itirafıdır. Bu verilere baktığımızda doğu illerimizin EBA’ya ulaşım oranları çok düşüktür.  Aynı durumu biz Adana özelinde de tespit ettik. Yoksul emekçi mahallelerinde çocukların EBA ve benzeri uzaktan eğitime ulaşamadıklarını tespit ettik. Pandemi, eğitimde var olan eşitsizliğin emekçi halk çocukları aleyhine ne kadar derinleştiğini bize göstermiştir. Eşitsizliğin derinleşmesi durdurulmalı buna izin verilmemelidir.  Eğitimde kamusal tam bir eşitlik sağlanmalıdır.

-Okullarda yapılacak sınavlar yüz yüze yapılmamalıdır. Olağanüstü dönemlerde olağan yöntemler uygulamak doğru değildir. Bu dönem açısından ölçme değerlendirme için farklı yöntemler kullanılmak zorundadır.

-Seçmeli ders adı altında eğitimin dinselleştirilmesi kabul edilemez. Eğitimin demokratik, laik, bilimsel içeriğe kavuşması sağlanmalıdır.

-Geçmiş dönemde yapılmaya başlanan angarya görevler iptal edilmelidir. Bu dönemde eğitim emekçilerine angarya görevler verilemez. Pandemi sürecinde öğretmenlerin ve idarecilerin sağlığını tehlikeye atacak, korona virüsle mücadele faaliyetlerine keyfi olarak görevlendirilemezler. Öğretmenlere görev tanımları dışında başka bir görev verilemez.     

-Üniversitelerimiz pandemi döneminde okullarımızın yaşadığı sorunları yaşamak zorunda kalmıştır. Tepeden inme kayyum rektör atamalarıyla karşı karşıya gelinmiştir. Üniversitelerimizin demokratik, özerk ve bilimsellikten uzak olması kabul edilemez. Üniversitelerde dersler akademik yöntemler sürdürülmeli, yapılacak sınavlar öğretim üyeleri ve öğrencilerin ortak iradesini yansıtacak şekilde demokratik bir zeminde belirlenmelidir. Üniversitelerde yaşanan sorunların baş aktörü YÖK kaldırılmalıdır.

-Kadın eğitim emekçisi arkadaşlarımız bu sorunların yanı sıra farklı birçok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Ev işleri, çocuk bakımı gibi ihtiyaçlar göz önünde bulundurulmadan ders programları hazırlanmaya devam etmektedir.         

-Uzaktan eğitime erişim engelleri ortadan kaldırılmalıdır. Müfredat ve konularda seyreltilme yapılmalıdır. Öğretmenlere gerekli teknik desteğin verilmesi, ders işlenirken gerekli materyallerin sağlanması gerekmektedir.15.02.2021

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu adına

Hüseyin KAYA

Şube Başkanı

 
05 Şubat 2021 tarihli resmi gazetede MEB eğitim kurumlarına yönetici seçme ve görevlendirme yönetmeliğini yayımladı. MEB'in yayınladığı bu yönetmelik daha önce sendikalara gönderilen taslaktan farklıdır. Biz Eğitim Sen olarak okullarımıza atanan idarecilerin liyakat ilkesi temel alınarak atanmasını savunuyoruz. İdareci atamaları demokratik, katılımcı, objektif ve şeffaf bir atama sürecinden sonra yapılmalıdır.
 
MEB'in yayımladığı yönetmelikte iki konu oldukça dikkat çekicidir. Birincisi "eğitim sertifikası programı" okul idareciliği profesyonel bir meslek değildir. Okullar şirket değil, okul idarecileri de şirket yöneticisi değildir. Eğitimin içinde bulunan her öğretmen arkadaşımız okul idarecisi olabilir.
 
Okullar bir eğitim merkezidir. Bu nedenle eğitimciler tarafından yönetilmeyi zorunlu kılar. Bu nedenle eğitim sertifikası programı doğru değil, kabul edilemez.
Bir diğer konu ise taslakta olmayan "sözlü sınav" uygulamasıdır. Mülakatın yeniden getirilmesi kabul edilemez. Mülakatlarda değerlendirme siyasi tercihler üzerinden yapılmaktadır. Yazılı sınavda yüksek puan alan bir aday " mülakatla" sıralamanın çok gerisine itilmektedir. Daha önce yapılan birçok sınavda bunları yaşadık. Sınava giren adayların yetenekleri ve yeterlilikleri dikkate alınmadan sınavı yapanların siyasi- ideolojik tutumları belirleyici olmaktadır. Ayrıca mülakat değerlendirmeleri yargı denetimini ortadan kaldırıyor.
 
Türkiye gibi ülkelerde torpil ve siyasi kayırmacılık mülakatlarda yaşam bulmaktadır. MEB yeniden "sözlü sınavı" getirerek yandaş sendikaların etkisinden kurtulmadığını göstermektedir. Bu malum sendikalar geçmiş dönemde olduğu gibi bu dönemde de idareci atamalarını kendileri yapmak istiyor.
 
MEB "mülakat" sistemini yeniden niçin uyguladığını açıklamak zorundadır. İdareci atamalarında "sözlü sınav" iktidar yanlısı kadroların iş başına getirilmesi demektir. Bu durumu bütün öğretmenler çok iyi biliyor. Eğitim Sen olarak buna izin vermeyeceğiz. Sınava giren üyemiz olsun yada olmasın bütün öğretmenlerin hakkını koruyacağız.
MEB "sözlü sınav" uygulamasından vazgeçmelidir. İdareci olmak isteyen arkadaşlarımızın kafasında oluşan şaibeleri kaldırmalıdır. Okullarda siyasi kadrolaşmaya hayır.
Eğitim Sen olarak, ilgili yönetmeliği yargıya taşıdık. Eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir eğitim ortamının inşası için eğitim yöneticilerinin hakkaniyetli, adaletli, liyakatli, demokratik süreçlerden geçmeleri gerekmektedir. Bundan rahatsız olanlara sözümüz, sendikal hak ve özgürlüklerimizi öğrencilerimizin üstün yararı, eğitim emekçilerinin hakları için sonuna kadar kullanacağımızdır.
 
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu adına
Hüseyin KAYA
Şube Başkanı

Okullarda öğretmenlere “okulun  whatsapp uygulaması yerine bip uygulamasına geçtiği ve buna paralel olarak öğretmenlerin de bu uygulamayı indirerek  katılması  talimatı verildiği” yönünde bilgiler gelmiştir. Bu talimata konu olan uygulama, kişisel verileri içeren bir uygulama olduğundan öğretmenin isteği dışında gerçekleşmesi durumunda açıkça hukuka aykırı olacaktır. Bu nedenle söz konusu talimat açıkça mevzuata aykırıdır. Öğretmenlerimiz, 657 sayılı yasanın 11.maddesinin 2.fıkrası uyarınca bu talimata itiraz edebilir. İtiraz dilekçesi ekte gönderilmiştir.  Bu itiraz yazılı biçimde reddedilip talimatta ısrar edilirse, öğretmen arkadaşımız bu talimatı yerine getirmek zorundadır. Ancak bu işleme karşı idare mahkemesinde dava açabilir, talimatı veren amir hakkında suç duyurusuna bulunabilir.

 

OKULU MÜDÜRLÜĞÜ’NE

                                              …./….

 

 

Müdürlüğünüzde ….öğretmeni olarak görev yapmaktayım. ….tarihinde müdürlüğünüz telefon mesajı/…gün ve …sayılı yazıyla  okulumuzun whatsapp uygulaması yerine …..bip uygulamasına geçtiği ve buna paralel olarak benim de bu uygulamayı indirmem ve katılmam gerektiği yönünde tarafıma talimat verilmiştir. Bu talimata  konu olan uygulamalar, kişisel verileri içeren  uygulamalar olduğundan isteğim dışında gerçekleşecek herhangi bir değişiklik açıkça hukuka aykırıdır. Bu nedenle mevzuata aykırı olduğundan 657 sayılı yasanın 11.maddesi uyarınca söz konusu talimatınıza itiraz ediyor, tarafıma yazılı olarak cevap verilmesini arz ediyorum.   Tarih

                                                                                                                      Ad-soyad

 

 

 

 

Adres:

 

 

 

Mücadele tarihi boyunca darbelerin, baskıların ve anti demokratik uygulamaların hedefi olan Eğitim Sen, nereden gelirse gelsin her zaman darbelere karşı olmuş, darbelerin asıl hedefinin emek ve demokrasi mücadelesi olduğunu savunmuştur. Beş yıl önce gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişimi başarısız olmasına rağmen, 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ve ardından çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile iktidar, ‘darbecilerle hesaplaşmak’ adı altında kendisi için tehdit olarak gördüğü herkesi hedef almış, siyasi ve idari tasarruflarla kitlesel ihraç politikası benimsemiştir.  

OHAL döneminde bugüne kadar çıkarılan KHK’lerle 135 bini aşkın kişi fişleme, müdür/kurum kanaati, sosyal medya paylaşımları, sosyal çevre soruşturması, sendika üyeliği, banka hesabı vb gibi normal koşullarda asla suç olarak değerlendirilemeyecek gerekçelerle kamudan ihraç edilmiş, hukukun temel ilkeleri ayaklar altına alınmıştır. Bu durum bakanlıklar bünyesinde kurulan ‘İhraç komisyonları’ eliyle hala devam ettirilmektedir.

OHAL KHK’leri ile MEB’den 34 bin 393 kişi, yükseköğretim kurumlarından 7 bin 312 kişi (5 bin 904 akademisyen, bin 408 idari personel) kamu görevinden çıkarılmıştır. 15 Temmuz darbe girişimi sürecine katıldıkları iddiasıyla ihraç edilen asker sayısı 15 bin 584, polis sayısı ise 32 bin 93 iken benzer suçlamalardan dolayı eğitim ve yükseköğretim alanında yaşanan toplam ihraçların sayısı 41 bin 705’tir. İhraç edilen eğitim ve bilim emekçisi sayısı asker ve polis sayısından fazladır.

Herkesin çok iyi bildiği gibi, hukuken somut delillere, yargı kararlarına, mevzuata uygun yürütülen idari soruşturmalara dayanmayan tüm kararlar yasa dışıdır. Bu nedenle KHK ihraçlarının hukukla, adaletle açıklanacak hiçbir yanı yoktur. Kamuda yaşanan ihraçların niteliğine, kararların alınış şekline, ihraç edilenlere ‘savunma hakkı’ bile tanınmamasına bakıldığında OHAL ve KHK’lara gerekçe olarak gösterilen ‘darbecilerle mücadele’ söyleminin gerçeği yansıtmadığı açıktır.

Devlet kurumları bütün kararlarını alırken ve uygularken hukuk ilkelerine bağlı olmak ve herhangi bir konuda soruşturma yürütürken tarafsız ve hukuka uygun davranmak zorundadır. Ancak Türkiye’de özellikle 15 Temmuz sonrasında yaşananlar, idarenin keyfi kararları ile hukukun nasıl göz göre göre katledildiği, temel sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasının bile ‘suç’ kapsamına alınarak doğrudan cezalandırma yöntemlerinin hayata geçirildiğini göstermektedir.

Bugüne kadar haklarında soruşturma yürütülen ve savcılıklar tarafından takipsizlik kararı verilen, aralarında Eğitim Sen üyelerinde bulunduğu, on binlerce eğitim ve bilim emekçisinin görevlerine geri dönmesinin önünde herhangi bir yasal engel yoktur. Bu açık gerçeğe rağmen, arkadaşlarımızın görevlerine başlatılmaması hukuksuzluğun geldiği noktayı göstermektedir. Örneğin ilgili makamlara dilekçe ile başvuran Eğitim Sen üyeleri hakkında, ihraçlara neden olan suçlamalarla ilgili herhangi bir soruşturmanın olmadığı ortaya çıkmasına rağmen gerekli adımlar ısrarla atılmamaktadır.

Kamu görevlilerinin, sendikalarının aldığı kararlar doğrultusunda toplu eylem hakkına sahip oldukları; uluslararası sözleşmelerde, insan hakları sözleşmelerinde, Anayasa ve mahkeme kararlarında hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıkça tanınmıştır. Bu konuda çok sayıda AİHM, Danıştay ve idari yargı kararı bulunmaktadır.

Eğitim ve bilim emekçilerinin iç hukuk ve uluslararası hukukta güvence altına alınan demokratik haklarını kullandıkları için suçlanmaları, ihraç ve sürgün cezaları ile karşı karşıya kalmaları kabul edilemez. En temel sendikal faaliyetlerimizin adli ve idari soruşturma, ceza konusu yapılamayacağına dair sayısız mahkeme ve AİHM kararı olmasına karşın yargı kararlarının yok sayılması, hukuka ve demokrasiye karşı açık bir meydan okuma anlamına gelmektedir.

Sendikal faaliyetlerin hiçbir suretle cezalandırılamayacağı uluslararası sözleşmelerde, insan hakları sözleşmelerinde, Anayasa ve mahkeme kararlarında hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıkça tanınmıştır. Bu konuda çok sayıda AİHM, Danıştay ve idari yargı kararı bulunmaktadır. Eğitim ve bilim emekçilerinin iç hukuk ve uluslararası hukukta güvence altına alınan demokratik haklarını kullandıkları için suçlanmaları, ihraç, açığa alma ve sürgün cezaları ile karşı karşıya bırakılmaları tamamen hukuksuzdur. OHAL KHK’lerinden güç alarak her türlü hukuksuzluğa imza atanlar yargı önünde mutlaka hesap vereceklerdir. 08.02.2021

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu

Hüseyin KAYA

Şube Başkanı

Boğaziçi Üniversitesi`ndeki kayyum siyasetinin, heteronormativitenin, öğrenci tutuklanmalarının ve uygulanan tüm diğer anti demokratik tutumların karşısındayız. LGBTI + birey olmak sapkınlık değildir.
 
Cinsel yönelimler canlıların biyolojik farklılıklarından birisidir. Meşrudur ve bu bireyler toplumun içindendir. Kimsenin cinsel yönelimleri veya cinsiyet kimlikleri nedeniyle nefret söylemlerine hedef olmadığı ve hedef gösterilmediği; özerk, özgür ve demokratik üniversiteler için; insan haklarının, insan ayırmaksızın var olduğu bir ülke için mücadeleye devam edeceğiz. Ne kadınların ne de LGBTI+ ların başlarını öne eğemeyeceksiniz. Özgür bir geleceğe takılmış o kelepçeleri sökeceğiz.
 
 
KESK Adana Kadın Meclisleri adına
Eğitim Sen Adana Şube Kadın Sekreteri
Buket Altınok
Son Düzenlenme Salı, 02 Şubat 2021 19:41

Kumpasçıların, Haksızlıkların, Tehditlerin ve Nefret Söylemlerinin Karşısında Diz Çökmeyen Gençlerimizin Yanındayız!


Boğaziçi Üniversitesi, öğrencisiyle, akademisyeniyle, idari ve teknik personeliyle siyasal tarihimizin sayfalarından silinmeyecek bir duruş sergiliyor.
Rektörlerin atanarak değil seçimle gelmesini savunan; yöneticilerinde intihali, itaati ve yalanı değil liyakati görmek isteyen; tek tipçi, baskıcı ve kontrolcü bir öğrenme ortamı yerine eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir öğrenme iklimini talep eden üniversiteli gençler sabırla ve sebatla demokratik tepkilerini gösteriyor, taleplerini dile getiriyorlar.
Her rengi eşit gören, rengarenk enerjileri ile özgürlüklerini savunan gençler, korku dağının zirvesine taht kuranların karşısında diz çökmüyor! Yeni rejimin sahipleri ise YÖK, medya ve polis eliyle demokrasi isteyen gençlere kumpas kurmaya, onları gözaltına almaya ve tutuklamaya devam ediyor!


Belirtmek isteriz ki asıl sorun kamuoyuna sunulduğu gibi kutsala yapılan bir saygısızlık değildir. Asıl sorun, düşünce ve ifade özgürlüğünü sadece kendileri için bir özgürlük sanan siyasi iktidar temsilcilerinin, demokrasiden, demokratik tartışma kültüründen ve üniversite fikrinden bihaber olmalarıdır.


Ancak, ortada bir suç vardır! Bu suç, LGBTİ+ bireylerin temel hak ve özgürlüklerini yok sayan ve yaşam haklarını tehdit edenlerin; laikliği ortadan kaldırarak, İslam dininin değerlerini her türlü siyasal, ekonomik ve kültürel zulme ortak edenlerin; üniversiteli gençlerin demokratik taleplerini şiddetle bastıranların ve anayasal güvence altında olan üniversitelerin kurumsal özerkliğini ortadan kaldıranların suçudur!

 

Eğitim Sen olarak, demokratik tepkileri ve talepleri nedeniyle tutuklanan, gözaltına alınan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden dayanışma mesajı vermek isterken gözaltına alınan tüm gençlerin hızla serbest bırakılmasını istiyoruz.

Emekten, demokrasiden ve barıştan yana herkesi gençlerimize, akademiye ve üniversitelere sahip çıkmaya davet ediyoruz. Üniversitelerin akademik, demokratik, özerklik sorunları ve baskılar karşısında mücadelenin provoke edilerek farklı alanlara çekilmesinin karşısındayız. Rektörlerin üniversite bileşenlerinin iradesiyle seçilmesini engelleyen düzenlemenin değiştirilmesi için TBMM’de grubu bulunan siyasi partileri sorumluluğa davet ediyoruz!

 

KESK Adana Şubeler Platformu adına
Süleyman KAVUNCUOĞLU
Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri