New York’ta bir tekstil fabrikasında yanarak hayatını kaybeden işçi kadınların ardından bugün, 164 yıl sonra da dünyanın her yerinde, ayrımcılığa, şiddete, eşitsizliğe, sömürüye, baskılara karşı verdiğimiz; eşitlik, özgürlük, emek, hak, adalet, barış, laiklik mücadelesi ve dayanışma için sesimizi, isyanımızı birleştirme ve büyütme hikayemizi yazmaya devam ediyoruz. Bugün benzer taleplerle tekstil fabrikasında hakları için direnen kadınların izinden gidenler olarak; onları saygı ve şükranla anıyoruz.
8 Mart, dünyanın neresinde olursa olsun kadınlara uygulanan sömürüye, ayrımcılığa, baskıya karşı yürütülen, kadın haklarının kazanılmasında verilen direnişin simgeleştiği bir mücadele günüdür. Eşitsizliğin, sınırsız tüketimin, sömürünün, yoksulluğun sistemleştiği patriyarkal kapitalizmin, kadın ile kurduğu "ucuz emek - kutsanmış annelik" ilişkisinin neoliberal politikalarla tüm dünyada yeni kölelik koşullarını dayattığı bu dönemde, kadının varoluş mücadelesi çok daha anlamlı bir hale gelmiştir.
Kadınlar, çalışma ve toplumsal yaşamda, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile karşı karşıya kalmaktadır. Herhangi bir sosyal güvencesi olmadan kayıt dışı olarak çalıştırılan kadınlar "ucuz emek gücü" olarak görülmekte, "eşit değerde işe eşit ücret"den yoksun bırakılmaktadırlar. Covid 19 pandemisiyle birlikte patriyarkal kapitalizmin yarattığı sorunlar derinleşmiş, pandemi kadına yönelik ekonomik, psikolojik, fiziksel, cinsel şiddeti, kadın bedeni, emeği üzerindeki sömürü ve baskıyı arttıran bir politikanın fırsatı haline getirilmiştir.
Çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımının sadece kadına özgü bir sorumluluk gibi görülüp kadının sırtına yüklenerek, bakımın kamusal bir hizmet olarak sunulmaması, sosyal destek politikalarının geliştirilmemesi, metalaştırılan hizmetlerin fiyatlarının çok yüksek olması nedeniyle kadınlar istihdamdan kopmakta ya da hiç istihdam alanına girememektedir. Bakım maliyetlerinden kaçınmanın yolu haline getirilen bu uygulamalar kadının hane içi emeğini görünmez kılmaya, değersizleştirmeye devam ederken, emeğinin görünür ve değerli olması için gerekli ekonomik düzenlemeler yapılmamaktadır. Bunun sonucunda kadınlar kamusal alandan, sosyal yaşamdan, üretimden uzaklaşmak zorunda kalmaktadır.
Nüfus politikaları ataerkil kapitalist sistemin ihtiyaçlarına uygun biçimde kadın bedenleri üzerinden, kadın cinselliği ve doğurganlığı denetlenerek sürdürülmektedir. Ülkemizde özellikle son yıllarda kadınların toplum içindeki ekonomik, kültürel ve sosyal etkinliği siyasi iktidarın bilinçli politikaları ile sürekli azaltılmaktadır. Kadınlar, muhafazakar–feodal kültürün baskısı ile evine kapanmaya zorlanmaktadır. Kadınların istihdam ve sosyal yaşama katılım oranlarında son yıllarda görülen düşüş bunun en açık göstergesidir.
Kadına yönelik şiddet de yaşamın tüm alanlarında yaygın olarak sürmektedir. Her gün en az 4 kadın katledilmektedir. Kadınlar en yakınlarındaki erkekler tarafından fiziksel, psikolojik, cinsel şiddete uğramakta, intihar denilerek son derece şüpheli ölümlerle yaşamları çalınmaktadır. Şiddet her kesimden, her meslekten, her toplumsal kesimden kadına karşı uygulanmaktadır. Cezasızlık, korumasızlık ve hukuksuzluk nedeniyle kadına yönelen şiddet konusundaki istatistikler, dünya genelindeki bir insan hakları felaketini ortaya koymaktadır. Buna karşın yaşamlarını korumak için öz savunmasını kullanan kadınlar ise serbest bırakılmak yerine, ağırlaştırılmış cezalarla cezaevlerinde yaşamaya mahkûm edilmektedir. Kadınların insanlık dışı yöntemlerle, vahşice, toplumun, devletin gözü önünde öldürülmesi ve kadına yönelik şiddetin faillerinin, eril yargı ile “tahrik” adı altında indirimlerle serbest bırakılması, şiddeti ve kadın cinayetlerini körüklemektedir.
Kadını kontrol altına almayı hedefleyen, kamusal alandan uzaklaştıran sistem; üniversitelerde, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesini toplumsal değerlerimize ve kabullerimize uygun olmadığı gerekçesiyle durduran, Türkiye’nin imzalamış olduğu CEDAW-Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesine ve Kadına Karşı Şiddetin ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin İstanbul Sözleşmesine karşı olan anlayışla kadına yönelik şiddet kışkırtılmaktadır.
Biliyoruz ki eşitlikçi yönetim biçimleri işlevsel kılınmadan ne kadın ne de toplum şiddetten kurtulacaktır. Bu nedenle ülkemizde kadını eşit ve özgür birey olarak gören yasal dönüşümler ve uygulamaların bir an önce başlatılması, eşitlikçi, demokratik, laik, yönetim biçimlerinin hayata geçmesi, kadın bedeni üzerindeki tüm söz ve karar haklarının kadına ait olduğunun kabul edilmesi ve siyasi iktidarların kadının bedeninden elini çekmesi gerekmektedir.
Taleplerimiz açık ve net:
*Kadınlar ve LGBTİ+ lara yönelik her türlü ayrımcılığı ve şiddeti önleyen yasal düzenlemeler acilen yapılmalı,İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasına son verilmeli, 6284 sayılı yasa etkin bir şekilde uygulanmalı,
*Çalışma hayatında kadına yönelik her türlü ayrımcılık terk edilmeli,esnek çalışma biçimlerine, cinsiyetçi iş bölümüne, ücret eşitsizliğine son verilmeli, güvenceli, düzenli işler yaratılmalı,
*Yetki ve karar mekanizmalarında eşit temsiliyetin hayata geçmesi sağlanmalı,
*Bir sağlık ve sosyal hak olarak kürtaj hakkının kullanımını engelleyen fiili uygulamalardan vazgeçilmeli, güvenli ve parasız kürtaj olanakları sağlanmalı,
*Kadınlar regl döneminde en az iki gün ücretli izinli olmalı,
*Kadın istihdamın önündeki engellerden olan çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı kamusal hizmet olarak sunulmalı, ev işlerini kadının üstünden alacak sosyal politikalar uygulanmalı,
* Kapatılan kamu kreşlerinin yanı sıra tam zamanlı, ücretsiz, nitelikli ve anadilinde hizmet veren kamu ve mahalle kreşleri açılmalı,
*ILO 190 sayılı sözleşme uygulanmalı,
*Kadını eğitimden, istihdamdan, yaşamdan koparan, çocuk yaşta evliliklerin hızla artmasına yol açan 4+4+4 eğitim sistemi hemen iptal edilmeli,
*8 Mart kadınlar için ücretli izin günü sayılmalıdır.
Kadınların eşit ve özgür olduğu, sömürünün baskının ortadan kaldırıldığı bir gelecek için,
Hayatlarımıza sahip çıkmak için,
Savaş ve işgal politikalarına geçit vermemek için,
Demokrasi ve barış için,
Emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz bizimdir demek için,
Doğamıza ve yaşam alanlarımıza sahip çıkmak için,
Emeğimizi ve hayatı örgütlemek için,
Tüm kadınları, gökkuşağı gibi tüm renklerimizle bir arada olmaya, haklarımıza ve yaşamlarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Evde, işte, okulda, tarlada, fabrikada, atölyelerde, emeği ve hakları için mücadele eden tüm kadınların 8 Mart 2021 Pazartesi Saat:16.30’da Kasım Gülek köprüsünden başlayacak yürüyüşlü mitingimize katılımınızı bekliyoruz.
SÖYLECEK SÖZÜMÜZ, DEĞİŞTİRECEK GÜCÜMÜZ VAR!
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
KESK Adana Kadın Meclisi adına
Buket Altınok
Eğitim Sen Kadın Sekreteri
Pandemi nedeni ile yaklaşık bir yıldır gerçekleştirilemeyen yüz yüze eğitimin, 2 Mart 2021 tarihi itibari ile başlaması kararı verilmiştir. Gerek okulların fiziki koşulları, gerekse öğretmenlerin aşılanma sürecinin sağlıklı işlememesi ve gerekli diğer önlem ve tedbirler alınmadan verilen bu karara karşı; 4 Mart 2021 tarihinde işyerlerimizde Öncelik Aşı kokartların çoğaltılarak 4 – 5 Mart 2021 tarihlerinde takılması, Yine konu ile ilgili yazımız ekindeki dilekçelerin 4 Mart tarihinden itibaren tüm eğitim emekçilerinin okul müdürlüklerine iletilmesi rica olunur.
Dilekçeyi indirmek için tıklayınız
………………………… MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜNE
GÖNDERİLMEK ÜZERE
…………………………….. OKULU MÜDÜRLÜĞÜNE
Milli Eğitim Bakanlığının “Yerinde Karar Sürecinde Eğitim Kurumlarının Açılma Ve Uygulama Kriterleri” başlıklı açıklamasında;
2 Mart Salı günü itibariyle tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, 8 ve 12. sınıflarda ülke genelinde yüz yüze eğitime başlanılacağı, düşük ve orta riskli olarak tanımlanan illerde tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde yüz yüze eğitimin gerçekleştirileceği, yüksek ve çok yüksek riskli olarak tanımlanan illerde yüz yüze eğitime; okul öncesi eğitim kurumlarında tam zamanlı, ilkokullarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada iki (2) gün, 8. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 12-22 saat, 12. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 16-24 saat olarak başlanacağı, özel gereksinimli öğrenciler için hizmet veren özel eğitim okul ve sınıfları ülke genelinde tam zamanlı olarak yüz yüze eğitime başlayacağına yer verilmiştir.
Uygun şartlar oluşturulması halinde öğrencilerimle yüz yüze eğitim yapmak benim de en büyük arzumdur.
Ancak COVID-19 Virüsü salgının risk teşkil ettiği koşullar ortadan kalkmamış, kamuoyuna duyurulmasına rağmen eğitim ve bilim işkolu emekçilerinin 1. doz aşıları dahi tamamlanmamış, salgının yayılmaması için eğitim ve bilim iş kolu çalışanlarının korunmasını sağlayıcı tedbirler alınmamıştır. Bu durum başta benim, öğrencilerimin, ailemin ve öğrenci velilerinin ve toplumun sağlıklı yaşam hakkını tehdit etmektedir.
Şöyle ki;
Anayasanın 2. Maddesine Sosyal devlet ilkesi gereği sağlıklı olma ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı tüm yurttaşların Anayasal hakkıdır.
Anayasanın 17. Maddesinde, Herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; 56. Maddesinde, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, Devlet’in herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır. Devletin yükümlülüğü, kişilerin ruhen ve bedenen sağlıklı yaşamasını, sağlıklarını tehdit eden risklerden korunması için gerekli önlemleri almayı da içermektedir.
Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarında Anayasanın 17. ve 56. Maddesini açıklamış, "kimselerin 'yaşama hakkı' bakımından birbirlerine bir üstünlük sağlamaması” gerektiğini ifade ederek, "Kişinin yaşam, maddi ve manevi varlığını koruma hakkının devredilmez, vazgeçilmez temel haklardan olduğunu bu haklara karşı olan her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete ödev olarak verildiğini,…kişilerin kutsal olan can ve sağlığının korunması en önemli bir ödev olarak Anayasa tarafından devlete verildiğini” vurgulamıştır.
657 sayılı Kanunun “Devlet memurlarının görev ve sorumlulukları” başlıklı 11. Maddesinde,
“Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Acele hallerde kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen düzenlemeler gereği risk altında görev yapmam sağlıklı yaşam hakkıma müdahaledir. Benim, aile bireylerimin, öğrencilerimin ve öğrenci velilerinin hastalanması haline idarenin hukuksal sorumluluğu açıktır.
Yüz yüze eğitim risk durumuna göre 2 Mart 2021 tarihi itibariyle çeşitli düzeylerde başlamıştır. Ben ………… riskli bir bölge olarak kodlanan ……………ilinde ……………… okulunda öğretmen olarak görev yapmaktayım. ……………………………. Günleri yüz yüze ders görevim bulunmaktadır. Salgın hastalıktan korunmak, en azından hafif atlatabilmek için iki doz aşının yapılması ve bağışıklık sağlanması için belirli bir sürenin geçmesi zorunludur. Halen aşı olmadım. Tarafıma aşı randevusu dahi verilmedi.
Açıklanan nedenlerle telafisi imkansız mağduriyetlerin oluşmaması için; her iki doz aşının bir an önce yapılmasını arz ve talep ederim.
İmza
Ad- Soyad
Öncelik Aşı
Pandemi nedeni ile yaklaşık bir yıldır gerçekleştirilemeyen yüz yüze eğitimin, 2 Mart 2021 tarihi itibari ile başlaması kararı verilmiştir. Gerek okulların fiziki koşulları, gerekse öğretmenlerin aşılanma sürecinin sağlıklı işlememesi ve gerekli diğer önlem ve tedbirler alınmadan verilen bu karara karşı; 4 Mart 2021 tarihinde işyerlerimizde Öncelik Aşı kokartların çoğaltılarak 4 – 5 Mart 2021 tarihlerinde takılması, Yine konu ile ilgili yazımız ekindeki dilekçelerin 4 Mart tarihinden itibaren tüm eğitim emekçilerinin okul müdürlüklerine iletilmesi rica olunur.
Dilekçe Örneği
………………………… MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜNE
GÖNDERİLMEK ÜZERE
…………………………….. OKULU MÜDÜRLÜĞÜNE
Milli Eğitim Bakanlığının “Yerinde Karar Sürecinde Eğitim Kurumlarının Açılma Ve Uygulama Kriterleri” başlıklı açıklamasında;
2 Mart Salı günü itibariyle tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, 8 ve 12. sınıflarda ülke genelinde yüz yüze eğitime başlanılacağı, düşük ve orta riskli olarak tanımlanan illerde tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde yüz yüze eğitimin gerçekleştirileceği, yüksek ve çok yüksek riskli olarak tanımlanan illerde yüz yüze eğitime; okul öncesi eğitim kurumlarında tam zamanlı, ilkokullarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada iki (2) gün, 8. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 12-22 saat, 12. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 16-24 saat olarak başlanacağı, özel gereksinimli öğrenciler için hizmet veren özel eğitim okul ve sınıfları ülke genelinde tam zamanlı olarak yüz yüze eğitime başlayacağına yer verilmiştir.
Uygun şartlar oluşturulması halinde öğrencilerimle yüz yüze eğitim yapmak benim de en büyük arzumdur.
Ancak COVID-19 Virüsü salgının risk teşkil ettiği koşullar ortadan kalkmamış, kamuoyuna duyurulmasına rağmen eğitim ve bilim işkolu emekçilerinin 1. doz aşıları dahi tamamlanmamış, salgının yayılmaması için eğitim ve bilim iş kolu çalışanlarının korunmasını sağlayıcı tedbirler alınmamıştır. Bu durum başta benim, öğrencilerimin, ailemin ve öğrenci velilerinin ve toplumun sağlıklı yaşam hakkını tehdit etmektedir.
Şöyle ki;
Anayasanın 2. Maddesine Sosyal devlet ilkesi gereği sağlıklı olma ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı tüm yurttaşların Anayasal hakkıdır.
Anayasanın 17. Maddesinde, Herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; 56. Maddesinde, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, Devlet’in herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır. Devletin yükümlülüğü, kişilerin ruhen ve bedenen sağlıklı yaşamasını, sağlıklarını tehdit eden risklerden korunması için gerekli önlemleri almayı da içermektedir.
Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarında Anayasanın 17. ve 56. Maddesini açıklamış, "kimselerin 'yaşama hakkı' bakımından birbirlerine bir üstünlük sağlamaması” gerektiğini ifade ederek, "Kişinin yaşam, maddi ve manevi varlığını koruma hakkının devredilmez, vazgeçilmez temel haklardan olduğunu bu haklara karşı olan her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete ödev olarak verildiğini,…kişilerin kutsal olan can ve sağlığının korunması en önemli bir ödev olarak Anayasa tarafından devlete verildiğini” vurgulamıştır.
657 sayılı Kanunun “Devlet memurlarının görev ve sorumlulukları” başlıklı 11. Maddesinde,
“Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Acele hallerde kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen düzenlemeler gereği risk altında görev yapmam sağlıklı yaşam hakkıma müdahaledir. Benim, aile bireylerimin, öğrencilerimin ve öğrenci velilerinin hastalanması haline idarenin hukuksal sorumluluğu açıktır.
Yüz yüze eğitim risk durumuna göre 2 Mart 2021 tarihi itibariyle çeşitli düzeylerde başlamıştır. Ben ………… riskli bir bölge olarak kodlanan ……………ilinde ……………… okulunda öğretmen olarak görev yapmaktayım. ……………………………. Günleri yüz yüze ders görevim bulunmaktadır. Salgın hastalıktan korunmak, en azından hafif atlatabilmek için iki doz aşının yapılması ve bağışıklık sağlanması için belirli bir sürenin geçmesi zorunludur. Halen aşı olmadım. Tarafıma aşı randevusu dahi verilmedi.
Açıklanan nedenlerle telafisi imkansız mağduriyetlerin oluşmaması için; her iki doz aşının bir an önce yapılmasını arz ve talep ederim.
İmza
Ad- Soyad
Sorunlar Çözülmedi. Eğitimde 2. yarıyıl kaos ve belirsizliklerle başlıyor.
2020-2021 eğitim-öğretim yılı 2. yarıyılı 15 Şubat (bugün) başladı. Pandeminin üzerinden tam bir yıl geçmesine karşın MEB salgın koşullarını doğru yürütecek uygun strateji yöntem ve plan üretmekte sınıfta kalmıştır. 2. dönem de şu tedbirler alınmazsa eğitimde yaşanan sorunlar artarak devam edeceği için bu uyarıyı yapıyoruz.
- Bir an önce yüz yüze eğitme geçmek için gerekli adımlar atılmalıdır. Okullara gerekli ödenek, yardımcı personel ihtiyacı, temizlik koşullarının sağlanması ve gerekli öğretmen atamalarının yapılması için acele edilmelidir.
- Öğretmenler aşılanmada ön sıralara alınmalı, biran önce aşı olmalıdırlar. “öğretmenler aşı olmadan köy okullarının ve ana sınıfı okullarının yüz yüze tam gün açılması öğretmenlerin sağlığını tehlikeye atmak demektir. Öğretmenler aşılanmadan hiçbir okul kademesi eğitime açılmalıdır. Öğretmenlerin tamamı aşılandıktan sonra okullar yüz yüze eğitime açılmalıdır."
-Yoksul emekçi halk çocuklarının internete erişim ve tablet sorunları çözülmelidir. Adana'da son dağıtılan tabletlere rağmen 30 bin civarında öğrencimizin tableti ve bilgisayarı yoktur. MEB'in son yayımladığı EBA kullanmaya yönelik istatistiği veriler eğitimdeki eşitsizliğin itirafıdır. Bu verilere baktığımızda doğu illerimizin EBA’ya ulaşım oranları çok düşüktür. Aynı durumu biz Adana özelinde de tespit ettik. Yoksul emekçi mahallelerinde çocukların EBA ve benzeri uzaktan eğitime ulaşamadıklarını tespit ettik. Pandemi, eğitimde var olan eşitsizliğin emekçi halk çocukları aleyhine ne kadar derinleştiğini bize göstermiştir. Eşitsizliğin derinleşmesi durdurulmalı buna izin verilmemelidir. Eğitimde kamusal tam bir eşitlik sağlanmalıdır.
-Okullarda yapılacak sınavlar yüz yüze yapılmamalıdır. Olağanüstü dönemlerde olağan yöntemler uygulamak doğru değildir. Bu dönem açısından ölçme değerlendirme için farklı yöntemler kullanılmak zorundadır.
-Seçmeli ders adı altında eğitimin dinselleştirilmesi kabul edilemez. Eğitimin demokratik, laik, bilimsel içeriğe kavuşması sağlanmalıdır.
-Geçmiş dönemde yapılmaya başlanan angarya görevler iptal edilmelidir. Bu dönemde eğitim emekçilerine angarya görevler verilemez. Pandemi sürecinde öğretmenlerin ve idarecilerin sağlığını tehlikeye atacak, korona virüsle mücadele faaliyetlerine keyfi olarak görevlendirilemezler. Öğretmenlere görev tanımları dışında başka bir görev verilemez.
-Üniversitelerimiz pandemi döneminde okullarımızın yaşadığı sorunları yaşamak zorunda kalmıştır. Tepeden inme kayyum rektör atamalarıyla karşı karşıya gelinmiştir. Üniversitelerimizin demokratik, özerk ve bilimsellikten uzak olması kabul edilemez. Üniversitelerde dersler akademik yöntemler sürdürülmeli, yapılacak sınavlar öğretim üyeleri ve öğrencilerin ortak iradesini yansıtacak şekilde demokratik bir zeminde belirlenmelidir. Üniversitelerde yaşanan sorunların baş aktörü YÖK kaldırılmalıdır.
-Kadın eğitim emekçisi arkadaşlarımız bu sorunların yanı sıra farklı birçok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Ev işleri, çocuk bakımı gibi ihtiyaçlar göz önünde bulundurulmadan ders programları hazırlanmaya devam etmektedir.
-Uzaktan eğitime erişim engelleri ortadan kaldırılmalıdır. Müfredat ve konularda seyreltilme yapılmalıdır. Öğretmenlere gerekli teknik desteğin verilmesi, ders işlenirken gerekli materyallerin sağlanması gerekmektedir.15.02.2021
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu adına
Hüseyin KAYA
Şube Başkanı
Okullarda öğretmenlere “okulun whatsapp uygulaması yerine bip uygulamasına geçtiği ve buna paralel olarak öğretmenlerin de bu uygulamayı indirerek katılması talimatı verildiği” yönünde bilgiler gelmiştir. Bu talimata konu olan uygulama, kişisel verileri içeren bir uygulama olduğundan öğretmenin isteği dışında gerçekleşmesi durumunda açıkça hukuka aykırı olacaktır. Bu nedenle söz konusu talimat açıkça mevzuata aykırıdır. Öğretmenlerimiz, 657 sayılı yasanın 11.maddesinin 2.fıkrası uyarınca bu talimata itiraz edebilir. İtiraz dilekçesi ekte gönderilmiştir. Bu itiraz yazılı biçimde reddedilip talimatta ısrar edilirse, öğretmen arkadaşımız bu talimatı yerine getirmek zorundadır. Ancak bu işleme karşı idare mahkemesinde dava açabilir, talimatı veren amir hakkında suç duyurusuna bulunabilir.
OKULU MÜDÜRLÜĞÜ’NE
…./….
Müdürlüğünüzde ….öğretmeni olarak görev yapmaktayım. ….tarihinde müdürlüğünüz telefon mesajı/…gün ve …sayılı yazıyla okulumuzun whatsapp uygulaması yerine …..bip uygulamasına geçtiği ve buna paralel olarak benim de bu uygulamayı indirmem ve katılmam gerektiği yönünde tarafıma talimat verilmiştir. Bu talimata konu olan uygulamalar, kişisel verileri içeren uygulamalar olduğundan isteğim dışında gerçekleşecek herhangi bir değişiklik açıkça hukuka aykırıdır. Bu nedenle mevzuata aykırı olduğundan 657 sayılı yasanın 11.maddesi uyarınca söz konusu talimatınıza itiraz ediyor, tarafıma yazılı olarak cevap verilmesini arz ediyorum. Tarih
Ad-soyad
Adres:
Mücadele tarihi boyunca darbelerin, baskıların ve anti demokratik uygulamaların hedefi olan Eğitim Sen, nereden gelirse gelsin her zaman darbelere karşı olmuş, darbelerin asıl hedefinin emek ve demokrasi mücadelesi olduğunu savunmuştur. Beş yıl önce gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişimi başarısız olmasına rağmen, 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ve ardından çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile iktidar, ‘darbecilerle hesaplaşmak’ adı altında kendisi için tehdit olarak gördüğü herkesi hedef almış, siyasi ve idari tasarruflarla kitlesel ihraç politikası benimsemiştir.
OHAL döneminde bugüne kadar çıkarılan KHK’lerle 135 bini aşkın kişi fişleme, müdür/kurum kanaati, sosyal medya paylaşımları, sosyal çevre soruşturması, sendika üyeliği, banka hesabı vb gibi normal koşullarda asla suç olarak değerlendirilemeyecek gerekçelerle kamudan ihraç edilmiş, hukukun temel ilkeleri ayaklar altına alınmıştır. Bu durum bakanlıklar bünyesinde kurulan ‘İhraç komisyonları’ eliyle hala devam ettirilmektedir.
OHAL KHK’leri ile MEB’den 34 bin 393 kişi, yükseköğretim kurumlarından 7 bin 312 kişi (5 bin 904 akademisyen, bin 408 idari personel) kamu görevinden çıkarılmıştır. 15 Temmuz darbe girişimi sürecine katıldıkları iddiasıyla ihraç edilen asker sayısı 15 bin 584, polis sayısı ise 32 bin 93 iken benzer suçlamalardan dolayı eğitim ve yükseköğretim alanında yaşanan toplam ihraçların sayısı 41 bin 705’tir. İhraç edilen eğitim ve bilim emekçisi sayısı asker ve polis sayısından fazladır.
Herkesin çok iyi bildiği gibi, hukuken somut delillere, yargı kararlarına, mevzuata uygun yürütülen idari soruşturmalara dayanmayan tüm kararlar yasa dışıdır. Bu nedenle KHK ihraçlarının hukukla, adaletle açıklanacak hiçbir yanı yoktur. Kamuda yaşanan ihraçların niteliğine, kararların alınış şekline, ihraç edilenlere ‘savunma hakkı’ bile tanınmamasına bakıldığında OHAL ve KHK’lara gerekçe olarak gösterilen ‘darbecilerle mücadele’ söyleminin gerçeği yansıtmadığı açıktır.
Devlet kurumları bütün kararlarını alırken ve uygularken hukuk ilkelerine bağlı olmak ve herhangi bir konuda soruşturma yürütürken tarafsız ve hukuka uygun davranmak zorundadır. Ancak Türkiye’de özellikle 15 Temmuz sonrasında yaşananlar, idarenin keyfi kararları ile hukukun nasıl göz göre göre katledildiği, temel sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasının bile ‘suç’ kapsamına alınarak doğrudan cezalandırma yöntemlerinin hayata geçirildiğini göstermektedir.
Bugüne kadar haklarında soruşturma yürütülen ve savcılıklar tarafından takipsizlik kararı verilen, aralarında Eğitim Sen üyelerinde bulunduğu, on binlerce eğitim ve bilim emekçisinin görevlerine geri dönmesinin önünde herhangi bir yasal engel yoktur. Bu açık gerçeğe rağmen, arkadaşlarımızın görevlerine başlatılmaması hukuksuzluğun geldiği noktayı göstermektedir. Örneğin ilgili makamlara dilekçe ile başvuran Eğitim Sen üyeleri hakkında, ihraçlara neden olan suçlamalarla ilgili herhangi bir soruşturmanın olmadığı ortaya çıkmasına rağmen gerekli adımlar ısrarla atılmamaktadır.
Kamu görevlilerinin, sendikalarının aldığı kararlar doğrultusunda toplu eylem hakkına sahip oldukları; uluslararası sözleşmelerde, insan hakları sözleşmelerinde, Anayasa ve mahkeme kararlarında hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıkça tanınmıştır. Bu konuda çok sayıda AİHM, Danıştay ve idari yargı kararı bulunmaktadır.
Eğitim ve bilim emekçilerinin iç hukuk ve uluslararası hukukta güvence altına alınan demokratik haklarını kullandıkları için suçlanmaları, ihraç ve sürgün cezaları ile karşı karşıya kalmaları kabul edilemez. En temel sendikal faaliyetlerimizin adli ve idari soruşturma, ceza konusu yapılamayacağına dair sayısız mahkeme ve AİHM kararı olmasına karşın yargı kararlarının yok sayılması, hukuka ve demokrasiye karşı açık bir meydan okuma anlamına gelmektedir.
Sendikal faaliyetlerin hiçbir suretle cezalandırılamayacağı uluslararası sözleşmelerde, insan hakları sözleşmelerinde, Anayasa ve mahkeme kararlarında hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıkça tanınmıştır. Bu konuda çok sayıda AİHM, Danıştay ve idari yargı kararı bulunmaktadır. Eğitim ve bilim emekçilerinin iç hukuk ve uluslararası hukukta güvence altına alınan demokratik haklarını kullandıkları için suçlanmaları, ihraç, açığa alma ve sürgün cezaları ile karşı karşıya bırakılmaları tamamen hukuksuzdur. OHAL KHK’lerinden güç alarak her türlü hukuksuzluğa imza atanlar yargı önünde mutlaka hesap vereceklerdir. 08.02.2021
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu
Hüseyin KAYA
Şube Başkanı
Kumpasçıların, Haksızlıkların, Tehditlerin ve Nefret Söylemlerinin Karşısında Diz Çökmeyen Gençlerimizin Yanındayız!
Boğaziçi Üniversitesi, öğrencisiyle, akademisyeniyle, idari ve teknik personeliyle siyasal tarihimizin sayfalarından silinmeyecek bir duruş sergiliyor.
Rektörlerin atanarak değil seçimle gelmesini savunan; yöneticilerinde intihali, itaati ve yalanı değil liyakati görmek isteyen; tek tipçi, baskıcı ve kontrolcü bir öğrenme ortamı yerine eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir öğrenme iklimini talep eden üniversiteli gençler sabırla ve sebatla demokratik tepkilerini gösteriyor, taleplerini dile getiriyorlar.
Her rengi eşit gören, rengarenk enerjileri ile özgürlüklerini savunan gençler, korku dağının zirvesine taht kuranların karşısında diz çökmüyor! Yeni rejimin sahipleri ise YÖK, medya ve polis eliyle demokrasi isteyen gençlere kumpas kurmaya, onları gözaltına almaya ve tutuklamaya devam ediyor!
Belirtmek isteriz ki asıl sorun kamuoyuna sunulduğu gibi kutsala yapılan bir saygısızlık değildir. Asıl sorun, düşünce ve ifade özgürlüğünü sadece kendileri için bir özgürlük sanan siyasi iktidar temsilcilerinin, demokrasiden, demokratik tartışma kültüründen ve üniversite fikrinden bihaber olmalarıdır.
Ancak, ortada bir suç vardır! Bu suç, LGBTİ+ bireylerin temel hak ve özgürlüklerini yok sayan ve yaşam haklarını tehdit edenlerin; laikliği ortadan kaldırarak, İslam dininin değerlerini her türlü siyasal, ekonomik ve kültürel zulme ortak edenlerin; üniversiteli gençlerin demokratik taleplerini şiddetle bastıranların ve anayasal güvence altında olan üniversitelerin kurumsal özerkliğini ortadan kaldıranların suçudur!
Eğitim Sen olarak, demokratik tepkileri ve talepleri nedeniyle tutuklanan, gözaltına alınan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, Dokuz Eylül Üniversitesi’nden dayanışma mesajı vermek isterken gözaltına alınan tüm gençlerin hızla serbest bırakılmasını istiyoruz.
Emekten, demokrasiden ve barıştan yana herkesi gençlerimize, akademiye ve üniversitelere sahip çıkmaya davet ediyoruz. Üniversitelerin akademik, demokratik, özerklik sorunları ve baskılar karşısında mücadelenin provoke edilerek farklı alanlara çekilmesinin karşısındayız. Rektörlerin üniversite bileşenlerinin iradesiyle seçilmesini engelleyen düzenlemenin değiştirilmesi için TBMM’de grubu bulunan siyasi partileri sorumluluğa davet ediyoruz!
KESK Adana Şubeler Platformu adına
Süleyman KAVUNCUOĞLU
Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri
Dahası...
Pandemi koşullarında başlayan 2020-2021 eğitim öğretim yılı ilk yarısı 22 Ocak 2021 tarihinde sona erdi. 2020-2021 eğitim öğretim yılı başlamadan önce okulların açılma tarihi çok önceden belli olmasına rağmen ne yüz yüze eğitim, ne de uzaktan eğitim uygulamalarına tam anlamıyla hazırlık yapmayan Milli Eğitim Bakanlığı yaşanan sorunlara çözüm üretmekte yetersiz kalmıştır.
Pandemi riskine karşı uzaktan eğitime geçilmesi ile kamusal bir hizmet olan ve her çocuğa eşit bir şekilde faydalanması gereken eğitim hakkına ulaşmak güçleşmiştir. Özellikle düşük gelirli ve yoksul aile çocukları ile mevsimlik tarım işçiliği yapan çocuklar normal koşullarda bile eğitim olanaklarından yeterince yaralanamazken, uzaktan eğitim ile birlikte her çocuğun ulaşabileceği bilgisayar, internet gibi teknolojik araçlarının olmaması, çocukların eğitim sisteminden dışlanmalarına yol açmıştır.
Pandemi koşullarında okul idarecilerinden ve öğretmenlerden her türlü görev talebinde bulunan Milli Eğitim yetkilileri, ne dense internete ulaşamayan, bilgisayarı olmayan öğrencilerin tespit edilmesi için gerekli çalışmayı yapmadı. Biz Eğitim- Sen olarak kendi olanaklarımızla yaptığımız çalışma sonucunda Türkiye genelinde 6 milyon öğrencinin Adana ilinde de 50 binden fazla öğrencinin uzaktan eğitim için gerekli cihazlara ve internet erişimine sahip olmadığını tahmin ediyoruz. Ayrıca hangi sebeple olursa olsun öğrencilerin %70 uzaktan eğitime katılmamış/katılamamıştır.
Uzaktan eğitim sürecinde öğretmenlerin derslerin niteliğini artırmak için bilgisayar, tablet, internet vb. alarak yeni harcamalar yapmak zorunda bırakılmış ve artan internet ve telefon faturaları nedeniyle giderlerde önemli artışlar yaşanmıştır. İnternet, bilgisayar, tablet desteği görmeyen öğretmenlerimiz, uzaktan eğitim sürecinde ek ders ücretlerinin ödenmesi sürecinde de çeşitli mağduriyetler yaşamıştır.
Uzaktan eğitimde örgün eğitimde uygulanan müfredatın aynısı verilmeye çalışılmış; müfredatta bir seyreltme ve azaltma yoluna gidilmemiştir. Ders kitapları da uzaktan eğitime uygun olmadığından sorun yaşatmıştır.
Öğretmenlere hem uzaktan eğitimi uygulamak, hem de uzaktan eğitimde kullanılacak materyal geliştirme konusunda yeterince destek sağlanmamıştır. Bu da öğrenciler açısından kayıp yılı olmasına neden olmuştur. Bunun nasıl telafi edileceğine yönelik iç açıcı bir tablo bulunmamaktadır.
MEB’İN NOT VERME ISRARI EĞİTİMDE EŞİTSİZLİĞİ DERİNLEŞTİRİYOR
MEB ‘in karne notu vermek adına yüz yüze sınav yapma denemesinin başta sendikamız olmak üzere, toplumun tüm kesimlerince tepkiyle karşılanması üzerine bu uygulamadan vazgeçilirken, milyonlarca öğrencinin derse katılmadığını bile bile ‘’derse katılım performans notu’ adı altında not verme işlemi başlamıştır. Sendikamız not verme işlemi için yönetmelikte yapılan değişikliğin iptali ve not verme işleminin yürütülmesinin durdurulması için dava açmıştır.
Bütün bu gelişmeler, MEB’in pandemi koşullarında uzaktan eğitime erişimde yaşanan eşitsizlikleri gidermek yerine birbiriyle çelişen kararlar alarak hem öğrencilerimizi hem de eğitim emekçilerini mağdur etmiştir.
ZORUNLU SEÇMELİ DERS DAYATMASI
MEB’in ortaokullar ve liseler için ders tercihlerinin 4-22 Ocak 2021 tarihleri arasında yapılacağını açıklamasının ardından geçmiş yıllarda yaşananlara benzer adımlar atılmaya çalışılmıştır. Pandemi nedeniyle uzaktan eğitimin yapıldığı, öğrencilerin eğitime erişim konusunda ciddi sorunlar yaşadığı bir dönemde seçmeli derslerin belirlenmesi sürecinde bazı dini içerikli derslerin seçilmesi için başta Din Öğretimi Genel Müdürlüğü olmak üzere, il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri, eğitim yöneticileri, hatta dini dernek ve cemaatler aracılığıyla öğrencilerin ‘zorunlu seçmeli dersler’ olarak ifade edilen dersleri seçmeleri için büyük bir seferberlik başlatmışlardır.
Tamamına yakını iktidar çizgisinde olan İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri’nin yönlendirmesiyle, kimi illerde eğitim yöneticilerine iletilen yazılı ve sözlü talimatlarla, öğrencilerin ‘’Kuran-ı Kerim’’, ‘’ Temel dini bilgiler’’ vs. derslerini seçmeleri istenmiştir. Öğrencilerin farklı dersleri seçme yönündeki talepleri öğrenci azlığı nedeniyle geri çevrilirken, aynı şart söz konusu seçmeli dersler için uygulanmamıştır.
GÜVENCESİZ İSTİHDAM, ESNEK ÇALIŞMA VE ANGARYA UYGULAMALARI
Eğitim bilim emekçilerinin evdeki emek süreci ve karşılaştığı güçlükler hakkında bir çalışma yapmayan MEB, bu görünmezlik algısıyla öğretmenlere eğitim ve deneyimlerinin dışında kalan işler vermek gibi uygulamalara girişmiştir. Öğretmen arkadaşlarımız hafta içi uzaktan eğitim derslerini gündüz saatlerinde işlemekle birlikte, bir yandan saat 18.00’den sonra ve cumartesi günleri uzaktan eğitim dersleri için yoğun hazırlık ve ders uygulaması yapmak zorunda kalmışlardır.
MEB, eğitimin gittikçe daralan kamusal niteliğini tamamen ortadan kaldırmaya çalışırken, öğrenci ve velileri açıkça özel okullara yönlendirme politikasını sürdürmektedir. Özellikle 4+4+4 düzenlemesi sonrasında, velilerin ekonomik koşullarını zorlayarak çocuklarını özel okullara göndermesi, teşvik politikaları ile özel okul sayılarının ve bu okullara giden öğrenci sayısının ciddi anlamda artmasını beraberinde getirmiştir.
İMAM HATİP OKULLARINA İKTİDAR DESTEĞİ ARTARAK SÜRÜYOR
AKP iktidarının eğitimin en temel sorunlarına çözüm üretmek yerine, yıllardır siyasal olarak istismar ettiği imam hatiplerin sayısını arttırma derdine düşmesi, bazı il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin yazılı ve sözlü talimatları ile öğrencilerin imam hatiplere yönlendirilmesiyle imam hatip sayısı yıllar içinde hızla yükselmeye başlamıştır.
2012-2013 eğitim öğretim yılında 730’u bağımsız, 369’u imam hatip lisesi bünyesinde toplam 1.099 imam hatip ortaokulu varken 2019/’20 eğitim-öğretim yılı sonu itibariyle 2 bin 822’si bağımsız, 615’i imam hatip lisesi bünyesinde olmak üzere toplam 3 bin 437 imam hatip ortaokulu bulunmaktadır. İmam hatip ortaokullarında okuyan toplam öğrenci sayısı 2012-2013 eğitim öğretim yılında 94 bin 467 iken, 2019/’20 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle 8 kat artarak 777 bin 439 olmuştur. Bu artışın en önemli nedeninin MEB’in imam hatip ortaokullarına yönelik okullaşma politikası olduğu açıktır.
MEB BÜTÇESİ VE EĞİTİM YATIRIMLARININ SEYRİ
Eğitim, devredilemez ve vazgeçilemez kamusal bir haktır. Bu alanda yapılan çeşitli araştırmaların da gösterdiği gibi, devlet okullarında paralı eğitim uygulamaları yaygınlaştıkça, en düşük gelir grubunda bulunanların gelirleri içinde eğitim harcamalarına ayırmak zorunda oldukları pay artmaktadır. Bu koşullarda devlet okullarında eşitsizlikleri derinleştiren örnekler, var olan toplumsal eşitsizlikler doğrultusunda okulları ayrıştırmaya neden olmakta zenginle yoksula ayrı ayrı ‘devlet okulu’, hatta aynı devlet okulu içinde gelir durumuna ya da başarı düzeyine göre farklı sınıflar oluşturmanın önü açılmaktadır.
YÜZ YÜZE EĞİTİM VE AŞI
2020-2021 eğitim öğretim yılının ilk yarısı sonu itibariyle halen eğitim-öğretim kurumlarının fiziki ve altyapı sorunlarının devam etmesi, okulların fiziki yapısının pandemi koşullarına göre düzenlenmesinde eksiklikler olması, öğretmen ve yardımcı hizmetli kadrosu düzeyinin ve eğitim bütçesinin yüz yüze eğitimin başlaması için yeterli olup olmadığı en önemli tartışma konuları olarak öne çıkmaktadır. Pandemi nedeniyle uygulanan uzaktan eğitim ile ilgili sorunların çözümü için gerekli adımların atılmadığı, eğitime erişimde yaşanan sorunlar başta olmak üzere eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir.
Başlatılan aşı çalışması sırasının ne zaman öğrencilere ve eğitim emekçilerine geleceği ise tam bir muammadır. MEB aşı ile ilgili olarak eğitim emekçilerinin taleplerini duymamazlıktan gelmektedir.
Eğitim Sen kamusal, demokratik, laik, parasız ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelesini kesintisiz olarak sürdürecektir.
Eğitim Sen olarak MEB karne vermek istiyoruz. Bizim vereceğimiz karnenin az çok nasıl bir not olacağını tahmin ediyorsanız yanılıyorsunuz. Biz bu dönemde MEB’İ birçok konuda çok başarılı bulduk. Başarılı bulduğumuz davranışları açıklıyoruz.
DAVRANIŞ PERFORMANS
Uzaktan eğitimi uzaktan takip etmesi |
Çok Başarılı |
Kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması |
Çok Başarılı |
İmam Hatiplere iktidar desteği |
Çok Başarılı |
MEB bütçesinin köprü ve otoyol yapımının çok gerisinde kalması |
Çok Başarılı |
Yüz yüze eğitimi bir türlü geçilememesi |
Çok Başarılı |
Öğretmen ve öğrencilerin aşılanmasında ortaya çıkan belirsizlik |
Çok Başarılı |
Not verme ısrarı ve eğitimdeki eşitsizliği derinleştirmesi |
Çok Başarılı |
Güvencesiz istihdam, esnek çalışma ve angarya uygulamaları |
Çok Başarılı |
Seçmeli din derslerini Zorunlu seçtirme dayatması |
Çok Başarılı |
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına
Hüseyin KAYA
Şube Başkanı
Sendikamıza uzaktan eğitim kapsamında EBA ve EBA dışındaki platformlarda canlı ders görevini yerine getirmek için öğretmen yükümlülüklerini yerine getirdiği halde öğrenciler canlı ders katılmadığı için o derse ait ek ders ücretinin ödenmediği yönünde bilgiler gelmiştir. Öğretmenlerden kaynaklanmayan bir durumun sorumluluğu öğretmenlere yüklenemez. Danıştay'da başka bir davada ek dersle ilgili geçmişte benzer bir değerlendirme yapmış ve iptal kararı vermiştir. Bu nedenle bu konuda mağdur olan üyelerimiz okul müdürlüklerine ekte gönderdiğimiz dilekçeyle dilekçede bırakılan boşlukları doldurarak başvurabilirler. Bu başvurulara olumsuz cevap verilmesi ya da 60 gün içinde cevap vermeyerek zımnen reddi durumunda üyelerimizin yargıya başvurma hakları vardır. Bu davada veya sonraki tarihlerde öğretmenin canlı ders görevini yerine getirmek için yükümlülüklerini yerine getirdiğinin kanıtlanmasının istenmesi halinde EBA dışındaki platformlarda kayıt sistemi olmadığından öğretmenlerin öğrencilerin katılmadığı canlı dersin fotoğrafı çekmesinde yarar vardır.
...OKULU MÜDÜRLÜĞÜ'NE
Okulunuzda ...öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Uzaktan eğitim kapsamında EBA ve EBA dışındaki platformlarda canlı ders görevimi yerine getirmek için tüm yükümlülüklerimi yerine getirdiğim halde öğrenci derse katılmadığı için...tarihlerine ait ek ders ücretleri müdürlüğünüzce ödenmemiştir. Oysa benzer bir durum için açılan davada Danıştay 11 .Dairesi'nin 19.06.2007 gün ve E:2007/341 sayılı kararıyla Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerin ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Karar'ın 12.maddesinin 1.fıkrasında yer alan "Öğrencilerin sınava girmeleri kaydıyla" ibaresinin yürütmesini durdurmuş ve anılan kararında "Öğrenciler sınava/derse gelmese dahi bunun sorumluluğunun öğretmende olmadığını öğretmen sınav/ders için tüm hazırlıklarını yapmış olduğunu bu nedenle öğrenciler sınava girmese dahi ek ders ücretlerin ödenmesi gerekliliği bulunmaktadır" gerekçesine yer vermiştir. Bu gerekçe de anılan tarihlere ait ek ders ücretinin tarafıma ödenmemesinin hukuka aykırı olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle anılan tarihlere ait ek ders ücretlerinin ödenmesi için gereğinin yapılmasını arz ederim. Tarih
Ad-soyad
Adres: