Serbest Kıyafet Uygulaması İstismar Edilerek
Tek Tip Zihniyet Yaratma Girişimlerinden Vazgeçilmelidir!
Türkiye’de özellikle 1980 sonrasında ekonomik-toplumsal sistemin genelinde yaşanan dönüşüme paralel olarak, eğitim sisteminde ve eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde önemli değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. 12 Eylül cuntasının önde gelenlerinin, o dönem yaptıkları faşist darbeyi meşrulaştırmak için halkın masum dini duygularını pervasızca istismar ettikleri hatırlanacaktır. 1980 sonrasında eğitimde benimsenen Türk-İslam sentezi yaklaşımla, siyasi iktidarların halkın dini duygularını sömürerek, eğitim sistemini ve toplumsal yaşamı kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirmek istenmiştir.
12 Eylül darbesinin 32 yıl önce yapmaya çalıştığını, 10 yıldır iktidarda olan AKP’de yapmaya çalışmaktadır. 1980 sonrasında olduğu gibi, geçtiğimiz 10 yıl içinde okullarımızda sistemle “uyumlu”, “itaat eden”, her türlü otoriteye “biat eden” nesillerin yetiştirilmesi hedeflenmiştir. 4+4+4 dayatması, tüm itirazlarımıza rağmen, bu temel hedefe ulaşmak için uygulanmaya başlamıştır.
Özellikle son 10 yıl içinde, eğitimin büyük ölçüde paralı hale getirilmesine paralel olarak, eğitimde dini inançların istismarı ve dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması dikkat çekicidir. Tarih boyunca halkın masum dini duygularını egemen sınıfların ihtiyaç ve çıkarları doğrultusunda istismar edenlerin, dini sömürüyü meşrulaştırmanın aracı olarak kullandıkları bilinmektedir.
Kendisinden önceki tüm sermaye iktidarları gibi, AKP iktidarının eğitim sisteminde yaşanan değişiklikler üzerinden bugüne kadar ortaya koyduğu pratik, her türden inancı istismar ederek toplumu hemen her alanda ayrıştırmak, sürekli yeni kamplaşmalar yaratarak iktidarını sürdürmek olmuştur. Geçtiğimiz 10 yıl içinde yaşadıklarımız, sadece çalışma ve yaşam koşullarımızı değil, halkın gündelik yaşantısını bir bütün olarak iktidarın denetimine alma girişimlerinin ne kadar arttığını göstermektedir.
Yakın geçmişe şöyle bir göz attığımızda; farklı kimlik ve inanç grupları bilinçli bir şekilde ayrıştırılmış, birbirine düşman haline getirilmeye çalışılmıştır. Halkın dini duygularını kendi çıkarları doğrultusunda sömürerek iktidarını sürdürenler, kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayan geniş bir kesimi çeşitli şekillerde kimi zaman fiili, kimi zaman psikolojik olarak baskı altına almaya çalışmaktadır.
Toplumu inançlara, kültürlere, ideolojilere göre ayrıştıran, ayrımcılığı en uç noktalara kadar götüren egemen zihniyet, eğitimde kıyafet serbestliği gibi, çocukların gelişimi açısından son derece önemli ve olumlu bir düzenlemeyi bile, kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda istismar etmekten geri durmamıştır.
İnsanı merkeze alan laik eğitim anlayışı tüm insanların eşit, saygıdeğer, öğrenme ve gelişmeye açık olduğunu savunurken, dini istismar edenler insanları inanan-inanmayan, dindar-dinsiz olarak ayırmakta, bir kısmını üstün ve değerli, diğerlerini ise dinden sapmış hatta düşman ilân etmektedir. Mevcut siyasi iktidar tarafından temsil edilen, böylesine ayrımcı bir zihniyetin önce okullarda, daha sonra tüm toplumda yeni bölünme ve kamplaşmalar yaratması kaçınılmazdır.
Eğitim sistemi içinde görev yapan öğretmenlerin belli bir pedagojik formasyona sahip olması gerekirken, özellikle din dersleri açısından öğretmen olmayan bazı kişiler (din adamlarının) çocukların gelişimi üzerinde belirleyici etkileri olabilecek dini kıyafet ve sembollerle derse girebilmektedir. Derslerde bilimsel olmaktan çok, dini duyguları suiistimale açık birtakım dil ve ritüeller kullanılması kaygı vericidir. Bu durum, eğitim biliminin genel kuralları ve en temel pedagojik ilkeler yönünden öğrenciler üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta, özellikle gelişme çağındaki çocuklar açısından son derece sakıncalı sonuçlar ortaya çıkarabilmektedir.
Okullarda herkese eşit ve objektif olarak eğitim hizmeti sunan eğitim emekçilerinin kılık kıyafeti, öğrencilere yaklaşımı ve söylemleri, özellikle öğrencilerle ilişki ve iletişim açısından son derece önemlidir. Dolayısıyla okul ortamında dini duyguları istismar eden, farklılıkları dışlayan bir yaklaşım, öğrenci öğretmen ilişkisi ve çocukların sağlıklı gelişimi açısından telafisi zor durumlar ortaya çıkaracaktır.
Eğitim Sen, 1996 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi (EARGED) tarafından yürütülen “okullarda serbest kıyafet” konusu ile ilgili çalışmada sendikamızdan görüş istemiştir. Sendikamız tamamen eğitim biliminin gerekleri doğrultusunda hareket ederek okullarda serbest kıyafet uygulamasına geçilmesin savunmuş ve “Giyimin çocuğun kişiliğinin bir yansıması olduğunu, bu konuda çocuklara güvenmemiz gerektiğini, onların beğenisine ve giyim zevklerine saygı gösterilmesini, okul önlük ve formalarının kaldırılarak okullarda serbest kıyafet uygulamasına geçilmesini” önermiştir. Sendikamız o dönem ayrıca, sendikalı öğretmenlerin bu konuyu okullarındaki Öğretmenler Kurullarında savunmalarını, örneğin haftada bir gün serbest kıyafet uygulanarak, bunun yaygınlaştırılması için mücadele etmeleri önermiştir. Bu konudaki görüşlerimiz, 2000 yılında Eğitim Sen tarafından kitaplaştırılan “Eğitici ve Yönetici Eğitimi Seminer Notları” kitabının 302. sayfasında açıkça ifade edilmiştir.
Eğitim Sen’in, Milli Eğitim Bakanlığı’nın, tamamen ideolojik bir tutumla okullarda kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı kimi davranışları görmezden gelirken, başka bir yasaklayıcı tutum içine girmesini kabul etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla serbest kıyafet uygulaması ile dini duyguların sömürüsünü kılık kıyafet serbestliği üzerinden meşrulaştırmak kesinlikle birbirine karıştırılmaması gereken konulardır.
Eğitim Sen’in tarihi her tür dayatmaya, hangi ad ve biçim altında olursa olsun insanların tek tipleştirilmesine karşı yürütülen mücadele örnekleri ile doludur. Dolayısıyla Eğitim Sen’in savunduğu ilke ve değerler açısından, siyasi iktidarın sömürüyü meşrulaştırmak için dini istismar etme girişimlerine karşı sessiz ve tepkisiz kalması beklenemez.05.12.212
Kamuran KARACA
Şube Başkanı
Şube Yürütme Kurulu Adına