egitimsen
Korona virüs salgını toplumsal yaşamı alt üst etti. En çokta kamu kurumlarının işleyişini ve hizmet akışını bozdu. Bu toplumsal kurumların başında okullar gelmektedir. Okullar bir yıl boyunca yüz yüze eğitim yapamadılar. Bu durumun asıl sorumlusu pandemi değil gerekli tedbirleri alamayan/almayan MEB yetkileridir. Bu süreçte uzaktan yapılmak istenen eğitimde birçok eşitsizliklere de tanık olduk. İnterneti, tableti, bilgisayarı olmayan yoksul emekçi aile çocukları eğitimin dışında kaldı. Parası olanın eğitiminin aksamadığına da tanıklık ettik.
Sendikamızın eğitim kurumlarında gerekli tedbirlerin alınması ve eğitim emekçilerinin tamamının aşılanması yönündeki talepleri dikkate alınmamış, okullar gerekli önlemler alınmadan açılmıştır. Eğitim Sen olarak bugüne kadar yaptığımız bütün girişimler, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı'na acil aşılama ile ilgili olarak yaptığımız başvurulara verilen cevaplar, eğitim emekçilerinin aşılanmasına yönelik ciddi bir adımın atılmadığını ve buna dair sağlıklı bir planlamanın da olmadığını ortaya çıkarmıştır.
Covid-19 pandemisi kısıtlamalarının başladığı 11 Mart 2020 tarihinden bu yana sürdürülebilir, sağlıklı ve güvenli bir eğitim-öğretim ortamının oluşması için; yeni öğretmen atamasının yapılması, ek dersliklerin açılması/yapılması, yardımcı personel istihdamının sağlanması, her okula bir sağlık personelinin atanması, her okula yeterli miktarda hijyen malzemesi gönderilmesi, ücretsiz maske dağıtılması, eğitime ek bütçe ayrılması ve 2021 bütçesinde eğitime ayrılan payın artırılması taleplerimizin hiç biri karşılanmamış tam tersi uygulamalar hayata geçirilmiştir.
Değerli Basın Emekçileri,
Salgınla mücadele etmenin bir yolu da aşılanma olduğunu biliyoruz. Aşıyla ilgili Adana ilinde geldiğimiz nokta şudur.
Adana ilinde öğretmen arkadaşlarımız aşıdan umudunu kesmiş bulunmaktadır. Sayın bakanın şubat ayının son haftasında öğretmenlerimizin birinci doz aşısı bitecek demişti. Mart ayının sonlarına geldik. Halen birinci doz aşı yapılmadı. Adana ilinde köy okulları tam gün, merkeze bağlı okullarda ise 2 Mart tarihinden itibaren seyreltilmiş sınıflarla dört gün yüz yüze eğitim öğretime devam ediyor. Okulları ziyaret ettiğimizde Okul idarecilerinin ve eğitim emekçisi arkadaşlarımız bizlere aşıdan umutlarını kestiklerini söylemekteler. Ödenek eksikliğine rağmen salgına karşı kendi önlemlerini aldıklarını, kendi yöntemlerini geliştirdiklerini ifade etmektedirler. Birçok eğitim emekçisi arkadaşımızın okullara ve sınıflara kendi imkanlarıyla hijyen malzemesi ve maske getirdiklerine tanıklık ettik. Adana’da okullarımız kendi olanaklarıyla salgınla mücadele etmektedir.
Yine bütün uyarılarımıza karşın liselerde yüz yüze sınavlar yapılmış, öğretmen ve öğrencilerimizin sağlığı tehlikeye atılmıştır. Ayrıca yapılan sınavların ölçme-değerlendirme kriterlerine uygun olmadığını da söylemiştik. Aldığımız bilgiler şu yöndedir. Öğrencilerimiz hiç olmadığı kadar yapılan bu sınavlarda başarısız olmuşlardır. Pedagojik ilkelere uygun olmayan bu sınavların iptal edilmesi gerekir.
Yine Eğitim Sen olarak, Adana ilinde okullarda görülen vaka sayılarını ve bu vakalara göre okullarda pandemiyle ilgili gerekli tedbirlerinin alınıp alınmadığını takip ediyoruz. Ne yazık ki sanki birileri ‘’vakalarla ilgili bilgileri dışarı sızdırmayın’’ demiş gibi bilgi edinmede zorlanıyoruz. Halk sağlığını derinden etkilemiş bu salgının halktan saklanmasını doğru bulmuyoruz. Adana Milli Eğitim Müdürlüğü okullarda görülen vaka sayılarını ve aldıkları tedbirleri her gün kamuoyuyla paylaşmalıdır.
Öğretmenlerin, öğrencilerin, eğitim kurumlarında görev yapan yardımcı hizmetli, memur, idari ve teknik personelin, ailelerin ve toplumun sağlıklı yaşam hakkı iktidarın yanlış politikaları nedeniyle açık tehdit altındadır.
Salgın hastalıktan korunmak, en azından hafif atlatabilmek için iki doz aşının yapılması ve bağışıklık sağlanması için belirli bir sürenin geçmesi zorunludur. Sonradan telafisi mümkün olmayacak mağduriyetlerin oluşmaması için; her iki doz aşının bir an önce yapılmasını talep ediyor, ortaya çıkabilecek olumsuzluklar için şimdiden yetkilileri uyarıyoruz.
Toplum sağlığı için, eğitim hakkı için, sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı için aşı istiyoruz!
Eğitim Sen Adana Şube Yönetim Kurulu Adına
Hüseyin Kaya
Başkan
'' Ek zam istiyoruz. 2021 TİS yenilenmeli"
New York’ta bir tekstil fabrikasında yanarak hayatını kaybeden işçi kadınların ardından bugün, 164 yıl sonra da dünyanın her yerinde, ayrımcılığa, şiddete, eşitsizliğe, sömürüye, baskılara karşı verdiğimiz; eşitlik, özgürlük, emek, hak, adalet, barış, laiklik mücadelesi ve dayanışma için sesimizi, isyanımızı birleştirme ve büyütme hikayemizi yazmaya devam ediyoruz. Bugün benzer taleplerle tekstil fabrikasında hakları için direnen kadınların izinden gidenler olarak; onları saygı ve şükranla anıyoruz.
8 Mart, dünyanın neresinde olursa olsun kadınlara uygulanan sömürüye, ayrımcılığa, baskıya karşı yürütülen, kadın haklarının kazanılmasında verilen direnişin simgeleştiği bir mücadele günüdür. Eşitsizliğin, sınırsız tüketimin, sömürünün, yoksulluğun sistemleştiği patriyarkal kapitalizmin, kadın ile kurduğu "ucuz emek - kutsanmış annelik" ilişkisinin neoliberal politikalarla tüm dünyada yeni kölelik koşullarını dayattığı bu dönemde, kadının varoluş mücadelesi çok daha anlamlı bir hale gelmiştir.
Kadınlar, çalışma ve toplumsal yaşamda, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile karşı karşıya kalmaktadır. Herhangi bir sosyal güvencesi olmadan kayıt dışı olarak çalıştırılan kadınlar "ucuz emek gücü" olarak görülmekte, "eşit değerde işe eşit ücret"den yoksun bırakılmaktadırlar. Covid 19 pandemisiyle birlikte patriyarkal kapitalizmin yarattığı sorunlar derinleşmiş, pandemi kadına yönelik ekonomik, psikolojik, fiziksel, cinsel şiddeti, kadın bedeni, emeği üzerindeki sömürü ve baskıyı arttıran bir politikanın fırsatı haline getirilmiştir.
Çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımının sadece kadına özgü bir sorumluluk gibi görülüp kadının sırtına yüklenerek, bakımın kamusal bir hizmet olarak sunulmaması, sosyal destek politikalarının geliştirilmemesi, metalaştırılan hizmetlerin fiyatlarının çok yüksek olması nedeniyle kadınlar istihdamdan kopmakta ya da hiç istihdam alanına girememektedir. Bakım maliyetlerinden kaçınmanın yolu haline getirilen bu uygulamalar kadının hane içi emeğini görünmez kılmaya, değersizleştirmeye devam ederken, emeğinin görünür ve değerli olması için gerekli ekonomik düzenlemeler yapılmamaktadır. Bunun sonucunda kadınlar kamusal alandan, sosyal yaşamdan, üretimden uzaklaşmak zorunda kalmaktadır.
Nüfus politikaları ataerkil kapitalist sistemin ihtiyaçlarına uygun biçimde kadın bedenleri üzerinden, kadın cinselliği ve doğurganlığı denetlenerek sürdürülmektedir. Ülkemizde özellikle son yıllarda kadınların toplum içindeki ekonomik, kültürel ve sosyal etkinliği siyasi iktidarın bilinçli politikaları ile sürekli azaltılmaktadır. Kadınlar, muhafazakar–feodal kültürün baskısı ile evine kapanmaya zorlanmaktadır. Kadınların istihdam ve sosyal yaşama katılım oranlarında son yıllarda görülen düşüş bunun en açık göstergesidir.
Kadına yönelik şiddet de yaşamın tüm alanlarında yaygın olarak sürmektedir. Her gün en az 4 kadın katledilmektedir. Kadınlar en yakınlarındaki erkekler tarafından fiziksel, psikolojik, cinsel şiddete uğramakta, intihar denilerek son derece şüpheli ölümlerle yaşamları çalınmaktadır. Şiddet her kesimden, her meslekten, her toplumsal kesimden kadına karşı uygulanmaktadır. Cezasızlık, korumasızlık ve hukuksuzluk nedeniyle kadına yönelen şiddet konusundaki istatistikler, dünya genelindeki bir insan hakları felaketini ortaya koymaktadır. Buna karşın yaşamlarını korumak için öz savunmasını kullanan kadınlar ise serbest bırakılmak yerine, ağırlaştırılmış cezalarla cezaevlerinde yaşamaya mahkûm edilmektedir. Kadınların insanlık dışı yöntemlerle, vahşice, toplumun, devletin gözü önünde öldürülmesi ve kadına yönelik şiddetin faillerinin, eril yargı ile “tahrik” adı altında indirimlerle serbest bırakılması, şiddeti ve kadın cinayetlerini körüklemektedir.
Kadını kontrol altına almayı hedefleyen, kamusal alandan uzaklaştıran sistem; üniversitelerde, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesini toplumsal değerlerimize ve kabullerimize uygun olmadığı gerekçesiyle durduran, Türkiye’nin imzalamış olduğu CEDAW-Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesine ve Kadına Karşı Şiddetin ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin İstanbul Sözleşmesine karşı olan anlayışla kadına yönelik şiddet kışkırtılmaktadır.
Biliyoruz ki eşitlikçi yönetim biçimleri işlevsel kılınmadan ne kadın ne de toplum şiddetten kurtulacaktır. Bu nedenle ülkemizde kadını eşit ve özgür birey olarak gören yasal dönüşümler ve uygulamaların bir an önce başlatılması, eşitlikçi, demokratik, laik, yönetim biçimlerinin hayata geçmesi, kadın bedeni üzerindeki tüm söz ve karar haklarının kadına ait olduğunun kabul edilmesi ve siyasi iktidarların kadının bedeninden elini çekmesi gerekmektedir.
Taleplerimiz açık ve net:
*Kadınlar ve LGBTİ+ lara yönelik her türlü ayrımcılığı ve şiddeti önleyen yasal düzenlemeler acilen yapılmalı,İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmasına son verilmeli, 6284 sayılı yasa etkin bir şekilde uygulanmalı,
*Çalışma hayatında kadına yönelik her türlü ayrımcılık terk edilmeli,esnek çalışma biçimlerine, cinsiyetçi iş bölümüne, ücret eşitsizliğine son verilmeli, güvenceli, düzenli işler yaratılmalı,
*Yetki ve karar mekanizmalarında eşit temsiliyetin hayata geçmesi sağlanmalı,
*Bir sağlık ve sosyal hak olarak kürtaj hakkının kullanımını engelleyen fiili uygulamalardan vazgeçilmeli, güvenli ve parasız kürtaj olanakları sağlanmalı,
*Kadınlar regl döneminde en az iki gün ücretli izinli olmalı,
*Kadın istihdamın önündeki engellerden olan çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımı kamusal hizmet olarak sunulmalı, ev işlerini kadının üstünden alacak sosyal politikalar uygulanmalı,
* Kapatılan kamu kreşlerinin yanı sıra tam zamanlı, ücretsiz, nitelikli ve anadilinde hizmet veren kamu ve mahalle kreşleri açılmalı,
*ILO 190 sayılı sözleşme uygulanmalı,
*Kadını eğitimden, istihdamdan, yaşamdan koparan, çocuk yaşta evliliklerin hızla artmasına yol açan 4+4+4 eğitim sistemi hemen iptal edilmeli,
*8 Mart kadınlar için ücretli izin günü sayılmalıdır.
Kadınların eşit ve özgür olduğu, sömürünün baskının ortadan kaldırıldığı bir gelecek için,
Hayatlarımıza sahip çıkmak için,
Savaş ve işgal politikalarına geçit vermemek için,
Demokrasi ve barış için,
Emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz bizimdir demek için,
Doğamıza ve yaşam alanlarımıza sahip çıkmak için,
Emeğimizi ve hayatı örgütlemek için,
Tüm kadınları, gökkuşağı gibi tüm renklerimizle bir arada olmaya, haklarımıza ve yaşamlarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Evde, işte, okulda, tarlada, fabrikada, atölyelerde, emeği ve hakları için mücadele eden tüm kadınların 8 Mart 2021 Pazartesi Saat:16.30’da Kasım Gülek köprüsünden başlayacak yürüyüşlü mitingimize katılımınızı bekliyoruz.
SÖYLECEK SÖZÜMÜZ, DEĞİŞTİRECEK GÜCÜMÜZ VAR!
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
KESK Adana Kadın Meclisi adına
Buket Altınok
Eğitim Sen Kadın Sekreteri
Pandemi nedeni ile yaklaşık bir yıldır gerçekleştirilemeyen yüz yüze eğitimin, 2 Mart 2021 tarihi itibari ile başlaması kararı verilmiştir. Gerek okulların fiziki koşulları, gerekse öğretmenlerin aşılanma sürecinin sağlıklı işlememesi ve gerekli diğer önlem ve tedbirler alınmadan verilen bu karara karşı; 4 Mart 2021 tarihinde işyerlerimizde Öncelik Aşı kokartların çoğaltılarak 4 – 5 Mart 2021 tarihlerinde takılması, Yine konu ile ilgili yazımız ekindeki dilekçelerin 4 Mart tarihinden itibaren tüm eğitim emekçilerinin okul müdürlüklerine iletilmesi rica olunur.
Dilekçeyi indirmek için tıklayınız
………………………… MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜNE
GÖNDERİLMEK ÜZERE
…………………………….. OKULU MÜDÜRLÜĞÜNE
Milli Eğitim Bakanlığının “Yerinde Karar Sürecinde Eğitim Kurumlarının Açılma Ve Uygulama Kriterleri” başlıklı açıklamasında;
2 Mart Salı günü itibariyle tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, 8 ve 12. sınıflarda ülke genelinde yüz yüze eğitime başlanılacağı, düşük ve orta riskli olarak tanımlanan illerde tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde yüz yüze eğitimin gerçekleştirileceği, yüksek ve çok yüksek riskli olarak tanımlanan illerde yüz yüze eğitime; okul öncesi eğitim kurumlarında tam zamanlı, ilkokullarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada iki (2) gün, 8. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 12-22 saat, 12. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 16-24 saat olarak başlanacağı, özel gereksinimli öğrenciler için hizmet veren özel eğitim okul ve sınıfları ülke genelinde tam zamanlı olarak yüz yüze eğitime başlayacağına yer verilmiştir.
Uygun şartlar oluşturulması halinde öğrencilerimle yüz yüze eğitim yapmak benim de en büyük arzumdur.
Ancak COVID-19 Virüsü salgının risk teşkil ettiği koşullar ortadan kalkmamış, kamuoyuna duyurulmasına rağmen eğitim ve bilim işkolu emekçilerinin 1. doz aşıları dahi tamamlanmamış, salgının yayılmaması için eğitim ve bilim iş kolu çalışanlarının korunmasını sağlayıcı tedbirler alınmamıştır. Bu durum başta benim, öğrencilerimin, ailemin ve öğrenci velilerinin ve toplumun sağlıklı yaşam hakkını tehdit etmektedir.
Şöyle ki;
Anayasanın 2. Maddesine Sosyal devlet ilkesi gereği sağlıklı olma ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı tüm yurttaşların Anayasal hakkıdır.
Anayasanın 17. Maddesinde, Herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; 56. Maddesinde, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, Devlet’in herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır. Devletin yükümlülüğü, kişilerin ruhen ve bedenen sağlıklı yaşamasını, sağlıklarını tehdit eden risklerden korunması için gerekli önlemleri almayı da içermektedir.
Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarında Anayasanın 17. ve 56. Maddesini açıklamış, "kimselerin 'yaşama hakkı' bakımından birbirlerine bir üstünlük sağlamaması” gerektiğini ifade ederek, "Kişinin yaşam, maddi ve manevi varlığını koruma hakkının devredilmez, vazgeçilmez temel haklardan olduğunu bu haklara karşı olan her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete ödev olarak verildiğini,…kişilerin kutsal olan can ve sağlığının korunması en önemli bir ödev olarak Anayasa tarafından devlete verildiğini” vurgulamıştır.
657 sayılı Kanunun “Devlet memurlarının görev ve sorumlulukları” başlıklı 11. Maddesinde,
“Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Acele hallerde kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen düzenlemeler gereği risk altında görev yapmam sağlıklı yaşam hakkıma müdahaledir. Benim, aile bireylerimin, öğrencilerimin ve öğrenci velilerinin hastalanması haline idarenin hukuksal sorumluluğu açıktır.
Yüz yüze eğitim risk durumuna göre 2 Mart 2021 tarihi itibariyle çeşitli düzeylerde başlamıştır. Ben ………… riskli bir bölge olarak kodlanan ……………ilinde ……………… okulunda öğretmen olarak görev yapmaktayım. ……………………………. Günleri yüz yüze ders görevim bulunmaktadır. Salgın hastalıktan korunmak, en azından hafif atlatabilmek için iki doz aşının yapılması ve bağışıklık sağlanması için belirli bir sürenin geçmesi zorunludur. Halen aşı olmadım. Tarafıma aşı randevusu dahi verilmedi.
Açıklanan nedenlerle telafisi imkansız mağduriyetlerin oluşmaması için; her iki doz aşının bir an önce yapılmasını arz ve talep ederim.
İmza
Ad- Soyad
Öncelik Aşı
Pandemi nedeni ile yaklaşık bir yıldır gerçekleştirilemeyen yüz yüze eğitimin, 2 Mart 2021 tarihi itibari ile başlaması kararı verilmiştir. Gerek okulların fiziki koşulları, gerekse öğretmenlerin aşılanma sürecinin sağlıklı işlememesi ve gerekli diğer önlem ve tedbirler alınmadan verilen bu karara karşı; 4 Mart 2021 tarihinde işyerlerimizde Öncelik Aşı kokartların çoğaltılarak 4 – 5 Mart 2021 tarihlerinde takılması, Yine konu ile ilgili yazımız ekindeki dilekçelerin 4 Mart tarihinden itibaren tüm eğitim emekçilerinin okul müdürlüklerine iletilmesi rica olunur.
Dilekçe Örneği
………………………… MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜNE
GÖNDERİLMEK ÜZERE
…………………………….. OKULU MÜDÜRLÜĞÜNE
Milli Eğitim Bakanlığının “Yerinde Karar Sürecinde Eğitim Kurumlarının Açılma Ve Uygulama Kriterleri” başlıklı açıklamasında;
2 Mart Salı günü itibariyle tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, 8 ve 12. sınıflarda ülke genelinde yüz yüze eğitime başlanılacağı, düşük ve orta riskli olarak tanımlanan illerde tüm okul öncesi eğitim kurumlarında, ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde yüz yüze eğitimin gerçekleştirileceği, yüksek ve çok yüksek riskli olarak tanımlanan illerde yüz yüze eğitime; okul öncesi eğitim kurumlarında tam zamanlı, ilkokullarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada iki (2) gün, 8. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 12-22 saat, 12. sınıflarda seyreltilmiş gruplar halinde haftada 16-24 saat olarak başlanacağı, özel gereksinimli öğrenciler için hizmet veren özel eğitim okul ve sınıfları ülke genelinde tam zamanlı olarak yüz yüze eğitime başlayacağına yer verilmiştir.
Uygun şartlar oluşturulması halinde öğrencilerimle yüz yüze eğitim yapmak benim de en büyük arzumdur.
Ancak COVID-19 Virüsü salgının risk teşkil ettiği koşullar ortadan kalkmamış, kamuoyuna duyurulmasına rağmen eğitim ve bilim işkolu emekçilerinin 1. doz aşıları dahi tamamlanmamış, salgının yayılmaması için eğitim ve bilim iş kolu çalışanlarının korunmasını sağlayıcı tedbirler alınmamıştır. Bu durum başta benim, öğrencilerimin, ailemin ve öğrenci velilerinin ve toplumun sağlıklı yaşam hakkını tehdit etmektedir.
Şöyle ki;
Anayasanın 2. Maddesine Sosyal devlet ilkesi gereği sağlıklı olma ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı tüm yurttaşların Anayasal hakkıdır.
Anayasanın 17. Maddesinde, Herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu; 56. Maddesinde, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, Devlet’in herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla yükümlü olduğu hüküm altına alınmıştır. Devletin yükümlülüğü, kişilerin ruhen ve bedenen sağlıklı yaşamasını, sağlıklarını tehdit eden risklerden korunması için gerekli önlemleri almayı da içermektedir.
Anayasa Mahkemesi, çeşitli kararlarında Anayasanın 17. ve 56. Maddesini açıklamış, "kimselerin 'yaşama hakkı' bakımından birbirlerine bir üstünlük sağlamaması” gerektiğini ifade ederek, "Kişinin yaşam, maddi ve manevi varlığını koruma hakkının devredilmez, vazgeçilmez temel haklardan olduğunu bu haklara karşı olan her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete ödev olarak verildiğini,…kişilerin kutsal olan can ve sağlığının korunması en önemli bir ödev olarak Anayasa tarafından devlete verildiğini” vurgulamıştır.
657 sayılı Kanunun “Devlet memurlarının görev ve sorumlulukları” başlıklı 11. Maddesinde,
“Devlet memuru amirinden aldığı emri, Anayasa, kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve yönetmelik hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, memur bu emri yapmağa mecburdur. Ancak emrin yerine getirilmesinden doğacak sorumluluk emri verene aittir.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Acele hallerde kamu düzeninin ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Yukarıda yer verilen düzenlemeler gereği risk altında görev yapmam sağlıklı yaşam hakkıma müdahaledir. Benim, aile bireylerimin, öğrencilerimin ve öğrenci velilerinin hastalanması haline idarenin hukuksal sorumluluğu açıktır.
Yüz yüze eğitim risk durumuna göre 2 Mart 2021 tarihi itibariyle çeşitli düzeylerde başlamıştır. Ben ………… riskli bir bölge olarak kodlanan ……………ilinde ……………… okulunda öğretmen olarak görev yapmaktayım. ……………………………. Günleri yüz yüze ders görevim bulunmaktadır. Salgın hastalıktan korunmak, en azından hafif atlatabilmek için iki doz aşının yapılması ve bağışıklık sağlanması için belirli bir sürenin geçmesi zorunludur. Halen aşı olmadım. Tarafıma aşı randevusu dahi verilmedi.
Açıklanan nedenlerle telafisi imkansız mağduriyetlerin oluşmaması için; her iki doz aşının bir an önce yapılmasını arz ve talep ederim.
İmza
Ad- Soyad