egitimsen
2021 TİS Taleplerimiz
BASINA ve KAMUOYUNA
2021 Ağustos ayında Kamu emekçileri ile hükümet arasında toplu iş sözleşmesi yapılacak. 2021 yılı TİS sürecine yönelik Eğitim Sen Adana şube olarak Adana’daki eğitim emekçileriyle TİS taleplerine yönelik anket çalışması gerçekleştirdik. Bu çalışmamızda temel amacımız, eğitim emekçilerinin TİS taleplerini belirlemek ve ortaklaştırmaktı. Farklı sendikalara üye olan ve sendika üyesi olmayan arkadaşlarımız arasında gerçekleştirdiğimiz anket sonucunda elde ettiğimiz sonuçları sizlerle paylaşmak istiyoruz. Çalışmalarımızla ilgi sonuçları vermeden önce bu çalışmayla ilgili bazı bilgileri aktarmak isteriz.
- Bu ankete katılan eğitim emekçilerinin %71.7’i erkek, %28.3'ü kadın
- % 89.4 'ü sendikalı, %10.6 'sı sendikasız,
- %91.6 'sı öğretmen, %5'i idareci, %4.1'i yardımcı personel arkadaşlardan oluşmuştur.
Ankete katılan eğitim emekçisi arkadaşlarımızın ortak sorun ve talepleri aşağıdaki gibidir:
- 3600 ek gösterge hayata geçirilmelidir. %99,6
- Ücretsiz kamu kreşi her emekçinin hakkı olmalıdır. %81,4
- Artan oranlı vergi dilimi uygulamasına son verilmelidir. %94,2
- Eğitim hayatının planlanmasında öğretmenler de söz sahibi olmalıdır. %89,9
- Bir önceki sözleşmeden kaynaklı kayıplarımızın karşılanması için maaşlara %25 ek zam yapılmalıdır. %92
- Eğitim ödeneği en az bir maaş tutarında olmalıdır. %92
- Pandemi sürecinde iyice artan esnek çalışma uygulamalarına son verilmelidir.%64,2
- Bütçeden eğitime ayırılan pay artırılmalıdır. %93,8
- Eğitim iş kolunda her türlü güvencesiz (ücretli, sözleşmeli, taşereon vb.) çalıştırma uygulamasına son verilmelidir.%89,8
- Toplu sözleşme eğitim çalışanlarının onayı olmadan imzalanmamalıdır.%91,2
- TİS süreci Ekim ayında yapılmalıdır diyenlerin oranı% 81 olurken, Ağıstosta olmalıdır diyenler %19 da kalmıştır.
- Eğitim emekçilerinin tamamına yakını mevcut maaşlarının çok yetersiz olduğunu, maaşların en az 10.000 olması gerekir diyenler % 41.6, en az 9.000 olsun diyenler %28.8, en az 8.000 olsun diyenler %18.1 dir.
- Bütün sendikalar ortak taleplerle masaya oturmalıdır %76, her sendika kendi üyelerinin talepleriyle masaya oturmalıdır %22.7
- Sendikaların yapacağı ortak eyleme katılırım diyenler %89.2, katılmam diyenler %10.8
- ’’Uzaktan eğitim’’ pandemi sonrası devam etmemeli diyenler % 79.2, uzaktan eğitim devam etmeli diyenler % 20.8 dir.
Anketimize katılan Eğitim emekçilerinin diğer ortak talepleri şöyledir:
- Ekonomik, sosyal, özlük, çalışma hayatı, toplumsal hayata yönelik temel sorunlarınız ve/veya talepler:
- Ülkedeki yaşam koşullarına göre maaşlarımız çok yetersiz.
- Öğretmenlik toplum gözünde saygınlığını yitirmiştir. Siyasi iktidarın öğretmenlere bakış açısı bunda çok önemli etken olmuştur. Öğretmenlerin mesleki saygınlığı yeniden sağlanmalıdır.
- İşe almada, görevde yükselmede liyakat ilkesi uygulanmamaktadır. Siyasi yakınlık ve torpil liyakatin önüne geçmiştir.
- Liyakat sistemi eğitimin her kademesinde uygulanmalı, idareci atamalarında mülakat sistemi kaldırılmalıdır.
- Öğretmenlerin okul dışında bir araya gelecekleri sosyal, kültürel, sanatsal, spor tesisler oluşturulmalıdır.
- TİS sürecinde sosyal medyanın, basılı ve görsel medyanın sürekli kullanılarak taleplerimizde ısrarcı olduğumuz vurgulanmalıdır.
- Ana sınıfı öğretmenlerinin dinlenme ve teneffüs saatleri yoktur. Sabah başlayıp öğlen biten kesintisiz eğitim anlayışından vazgeçilmeli, dinlenecekleri saatler ayarlanmalıdır.
- Geçim sıkıntısı nedeniyle öğretmenler borçlanmış durumdadır. Banka kredilerini, yeni kredi çekerek ödemek durumunda kalmaktadırlar.
- Kadın eğitim emekçisi arkadaşlarımızın "Çalışma hayatı, ekonomik, siyasal, toplumsal, yasal-hukuksal, pandemi süreci vb." ilişkin talepleri:
- Okullarda ve başka çalışma alanlarında cinsiyetçi yaklaşımların son bulması, kadınların işyerlerinde tam eşitlik hakkına sahip olması gerekir.
- Cinsiyet eşitsizliği her alanda yok edilmelidir.
- Çocuk bakımı ve eğitimiyle ilgili ücretsiz kreş, anaokulu zorunlu olmalıdır.
- Her okulda kadın idareci zorunluluğu getirilmelidir.
- Kadınların sosyal, kültürel ve sanatsal yeteneklerinin geliştirilmesi için ortamlar hazırlanmalıdır.
- İstanbul Sözleşmesi uygulanmalıdır, kaldırılamaz.
- Toplu sözleşme taleplerini kazanmak için emekçiler ve sendikalar nasıl bir mücadele yolu izlemelidir, ne yapmalıyız? soruna yönelik öneriler şöyledir:
- Ortak talepler belirlenmeli
- Sendikalar ortak hareket etmeli
- Sendikalar birlikte, kararlı ve sürekli mücadele etmeli
- Ortak grevler yapılmalı
- TİS sürecinde farklılıklarını bir kenara bırakan, sadece kamu emekçilerinin çıkarlarını gözeten bir tutum alınmalı.
- Sendikaların iktidar partisi ve diğer siyasi partilerden bağlarını kopararak, özlük ve ekonomik haklara yönelmeleri gereklidir.
Değerli basın emekçileri
2021 TİS sürecinden eğitim emekçilerin beklentisi, taleplerinin ve sorunlarının ortaklaştırılmasıdır. Ortaklaştırılan bu taleplerin, oluşturulan bir TİS taslağıyla, hükümetin karşısına bütün sendikaların birlikte çıkmasını istemektedirler. Eğitim emekçileri, ortak talepler çerçevesinde oluşturulan böyle bir TİS taslağının yaşam bulması için birlikte hareket etmeye, grev dahil her eyleme destek vermeye hazır olduklarını da ifade etmektedirler.
Konfederasyonumuz KESK’in kamu emekçilerinin ortak talepleri için mücadeleye hazır olduğunu biliyoruz. Ağustos ayında yapılacak TİS görüşmelerinde, KESK’in ortak mücadele için kararlığı ve samimiyeti ortadadır. Bu toplu sözleşme sürecinde diğer sendikaların da eğitim emekçilerinin talep ve isteklerine bağlı kalarak birleşik, ortak bir mücadeleyi örgütlemesini bekliyoruz.
Eğitim Sen Adana şube yürütme kurulu adına
HÜSEYİN KAYA
Şube Başkanı
YAŞASIN EĞİTİM-SEN
YAŞASIN KESK
YAŞASIN BİRLEŞİK MÜCADELEMİZ.
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu 2020-2021 yılına ait Eğitim-Öğretim yılsonu değerlendirme raporu
2020-2021 eğitim öğretim yılında eğitim alanında yaşanan gelişmeler, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek için gerekli adımları atmaktan geri durduğunu göstermiştir.
Pandemi nedeniyle uygulanan uzaktan eğitim ile ilgili sorunların çözümü için gerekli adımların atılmadığı, eğitim alanında yaşanan yapısal sorunlara kalıcı çözümler üretilmediği görülmüştür. Eğitime erişimde yaşanan sorunlar başta olmak üzere eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir.
Kamusal eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik talepleri karşılamasını, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır. Bir ülkede herkesin eşit koşullarda yararlanabileceği bir eğitim hakkından bahsedebilmek için eğitimin fiziksel ve ekonomik yönden de erişilebilir olması gerekir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal/uluslararası yasa/sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getirmektedir.
Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, milliyetçiliğin, ayrımcılıkların ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçileri olarak kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.
Şube Yürütme Kurulu adına
Süleyman Kavuncuoğlu
Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri
2020/’21 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI SONUNDA EĞİTİMİN DURUMU RAPORUN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ.
LGS iptal edilmeli!
Basına ve kamuoyuna
Pandemi bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşamın her alanını olumsuz etkilemiştir. Olumsuz etkilenen alanlardan bir tanesi de şüphesiz ki eğitim hizmetleri olmuştur.
Türkiye’de pandemi süreci MEB tarafından doğru yönetilememiş, milyonlarca öğrencimiz en temel insan hakkı olan eğitim öğretim hakkından mahrum bırakılmıştır. Okullar yüz yüze eğitime yaklaşık bir buçuk yıl kapatılmış, eğitim ailelerin olanakları ile uzaktan ve internet ortamında yapılmaya çalışılmıştır. İnterneti erişimi bulunmayan, tableti, bilgisayarı olmayan yoksul emekçi aile çocukları eğitim öğretime ulaşamamış, bu süreç yoksul öğrencilerimiz açısından eğitimde tam bir fırsat eşitsizliğine neden olmuştur.
Okulların bir buçuk yıl kapalı kaldığı ve uzaktan eğitime erişimin eşit olmadığı koşullarda LGS’nin yapılmasının tek bir amacı vardır. Bu da parası olanın özel okul ve etütler de eğitim alan öğrencilerin başarılı olmasına ve nitelikli okullara yönlendirilmesine yöneliktir.
LGS de sorulan sorular incelendiğinde matematik sorularının zorluk derecesinin oldukça yüksek olduğu, belirleyici olan bu soruları düzenli eğitim öğretim görmeyen öğrencilerimizin doğru yanıtlaması mümkün değildir. Bu süreçte eğitim öğretime ulaşamayan yoksul emekçi ailelerin çocukları başarısızlığa mahkûm edilmiştir.
Özel okullar, etüt ve dershaneler bir biçimde yüz yüze eğitime devlet okullarına göre daha fazla devam etmiştir. LGS sorularını çözmek bu nedenle özel okul, etüt ve dershaneler de eğitim alabilen öğrencilerin avantajına dönüşmüştür. Yaşanan bu fırsat eşitsizliği nedeniyle LGS iptal edilmeli, bütün ortaöğretim okullarının niteliği eşitlenerek, eğitim nitelikli ve kamusal hak olarak bütün öğrencilerimize eşit sunulmalıdır. Böylelikle nitelikli lise projesinden vazgeçilmeli, her öğrenci evine en yakın liselerde eğitim öğretim görmelidir.
Hüseyin KAYA
Eğitim Sen Adana Şube Başkanı
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜZERİNDEN ÇAĞDAŞ DEĞERLERİ LANETLEYENLERİ NE HALKIMIZ, NE DE TARİH AFFEDECEKTİR.
Ayasofya’da 29 Mayıs 2021 tarihinde imam Mustafa Demirkan’ın Atatürk’e yönelik sözleri toplumsal vicdanı rahatsız etmiştir. Bu imam, hakaret içeren sözlerini devleti en yüksek düzeyde temsil edenlerin önünde sarfetmiştir. Devlet erkânının bu hakaretler karşısındaki tepkisizliği ve sessizliği kabul edilemez. İmam Mustafa Demirkan, Atatürk'e yönelik hakaret edip, lanet okuyanlar içinde ne ilk olmuştur, bu gidişata göre ne yazık ki ne de son olacaktır. Ancak şunun iyi bilinmesi gerekir ki bu lanet okuma tavrı politik bir tutumdur. Aydınlıkla-karanlığın tarih boyunca yapmış olduğu mücadelenin bir sonucudur. Atatürk’e yönelik bu saldırının nedenlerini biliyoruz. Bu saldırının asıl nedeni özgür düşünceye, bilime, akla, laikliğe, aydınlığa, vb. yüzyıllar boyunca tarihten süzülerek gelen insani değerlere karşı duydukları rahatsızlıktır.İnsanları kul olarak gören, güdülmesi gereken bir sürüymüş gibi gören zihniyetin ürünüdür. Kolay yoldan halkın sırtından yüzyıllardır geçinen, sömürgen zihniyetin ürünüdür.
Atatürk'e yapılan bu saldırı halkımızı rahatsız etmiştir. Atatürk'e yapılan bu lanet okuma aslında, Kurtuluş savaşında emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi vererek hayatlarını kaybeden, ya da gazi olan on binlerce insana yapılan bir lanet okumadır.
Bu laneti okuyanlar, kendi saltanatları sürsün diye, halkın geri kalmasını isteyen, onları itaatkâr bir toplum haline getirmek isteyenlerdir
Bu lanet, din ve vicdan hürriyeti olan laikliğe okunmuştur..
Bu lanet, emperyalizme karşı duranlara, özgürlük mücadelesi verenlere okunmuştur.
Bu lanet, her türlü ayrımcılığa karşı eşitlik isteyenlere, baskıcı politikaya karşı kadınların eşitlik mücadelesine okunmuştur.
Bu lanet, bilimi rehber edinerek güzel yarınları kuracak olan aydınlık gençlere okunmuştur.
Bu lanet, emek mücadelesi verenlere okunmuştur
Eğitim Sen olarak, aydınlıktan, bilimden, emekten, laiklikten yana olmaya devam edeceğiz. Kirli ilişkilerle ülkeyi yönlendirmeye çalışanlara karşı durmaya devam edeceğiz.
Mustafa Kemal Atatürk üzerinden çağdaş değerleri lanetleyenleri ne halkımız, ne de tarih affedecektir.
Eğitim Sen Adana şube olarak halkımızı aydınlık değerlerimize sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Eğitim-Sen Adana Şube Yürütme Kurulu adına
Hüseyin KAYA
Şube Başkanı
Çocuklarımızın Düşlerinin Gerçeğe Dönüştüğü Günleri Birlikte Yaratma Umudu İle
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı Kutluyoruz!
Dünyada çocuklara armağan edilmiş tek bayram olan “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nda en büyük isteğimiz, ayrımsız tüm çocukların, bugün gönüllerince gülmesinin, eğlenmesinin, oynamasının, bayramı bayram bayram gibi kutlamasının sağlanmasıydı.
Ancak, hem yaşadığımız salgın ve ona bağlı sorunlar, hem de siyasi iktidarın uyguladığı politikalar, yaşanılan sorunların yok sayılarak, bayram kutlanmasını olanaksız hale getirmektedir. Mustafa Kemal Atatürk tarafından çocuklara armağan edilen 23 Nisan’da, çocuklarımız bayram yapmak yerine karşılaştıkları sorunlarla baş etmek durumunda kalmaktadır. Kurumsallaşmış bir demokrasiye sahip olmamız gerekirken, TBMM’nin açılışının 101. yılında bizler hala egemenliğin kaynağının halk olduğunu ısrarla ve inatla anlatmaya devam etmek durumunda kalmaktayız.
Tüm zorluklara ve engellere rağmen demokrasiyi de egemenliğin kaynağının halk olduğunu da savunmayı ve anlatmayı sürdüreceğiz.
Parlamentonun açılışının 101. yılında;
İsterdik ki, çocuklara armağan edilen bu günde savaşlardan, açlıktan, yoksulluktan, iklim krizinden söz etmeyelim.
İsterdik ki, çocukların gülüp eğleneceği bugünde çocuk işçiliğinden, mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocuklarının yaşadıklarından, eğitimden mahrum bırakılan çocuklardan söz etmeyelim.
İsterdik ki, yarınların çocukların olacağı bir dünyada evlerinden, yurtlarından ayrılmak durumunda kalan göçmen, mülteci çocuklardan söz etmeyelim.
İsterdik ki, bilimsel, laik, eşit, ücretsiz ve anadilinde olmayan eğitimin yarattığı sorunlardan söz etmeyelim.
İsterdik ki, çocukların evlendirilmesinden, istismar edilmelerinden söz etmeyelim.
İsterdik ki, 9 yaşındaki Ceylan’ın dövülerek öldürülmesinden söz etmeyelim.
Yaşanan sorunlardan söz etmeden ve çözümü için olanca gücümüzle mücadele etmeden, çocuklara yaşanabilir bir dünya bırakmamızın mümkün olmadığı ortadır. Türkiye’de çocukların yaşadığı ağır sorunlar, evde, okulda ve sokakta karşı karşıya kaldığı tehdit ve tehlikeler her geçen gün artmaktadır. Türkiye nüfusunun yüzde 30’a yakınını çocuklar oluşturmaktadır. Çocukların fiziksel, zihinsel, eğitsel, sosyal, kültürel ve duygusal gelişimlerine zarar veren politika ve uygulamalar her geçen yıl artarken, yaşam ve eğitim hakları başta olmak üzere, sağlıklı büyüme ve gelişim hakkına aykırı adımlar atılmaktadır.
Türkiye’de yaşayan çocuklar, göstermelik törenlerden çok, erken yaşta büyümek zorunda kalmadan çocukluklarını doyasıya yaşamak, geleceğe umutla ve güvenle bakmak, nitelikli bir eğitim ve sağlıklı bir yaşam istemektedir. Ancak siyasi iktidar, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamak için adımlar atmak yerine, uyguladığı çocuk düşmanı politikaları nedeniyle her yıl binlerce çocuğu dini vakıf ve cemaatlere teslim etmekte, çocukları eğitimden kopararak erken yaşta evlenmeye zorlamakta ya da çalışmak zorunda bırakmaktadır.
Türkiye’de özellikle kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi sorunu sürmektedir. TÜİK’in resmi verilerine göre, 2018 yılında çocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarının sayısı 20 bin 779 olmuştur. Zorla evlendirilen kız çocuklarının sayısı, erkek çocuklarının sayısından 20 kat daha fazladır. Okula gidemeyip çalışmak zorunda bırakılan, çocuk yaşta evlendirilen, cezaevlerinde olan, cemaatlere, tarikatlara, dini yapılara mecbur bırakılan, anadilinde eğitim hakkı başta olmak üzere en temel hak ve özgürlükleri yok sayılan çocuklar için kutlanacak bir günden bahsetmek mümkün değildir.
Yıllardır iktidar desteği ile dini eğitim veren, çeşitli dini vakıf ve cemaatlere ait okul, kurslar, yurtlar ve evlerde çocuklara yönelik olarak yaşanan cinsel istismar vakalarının belirgin bir şekilde artmış olması, çocuklara yönelik cinsel istismar ve saldırıların siyasi iktidarın çabalarıyla cezasız bırakılması, çocuklarımızın ve öğrencilerimizin nasıl büyük ve organize bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu net bir şekilde göstermektedir.
Türkiye’de çocuk iş gücü sürekli artmakta, eğitim çağındaki çocuklarımız okumak yerine tarlada, sanayi sitelerinde son derece sağlıksız, ilkel koşullarda çalışmaya ve yaşamaya zorlanmaktadır. Çocuk işçiliğinin her geçen yıl artması, mülteci çocuklara yönelik ayrımcı uygulamalar, çocukların en temel yaşam ve eğitim hakkının tehdit altında olmasının hiçbir insani açıklaması yoktur. Türkiye’de yaşayan çocukların bugünü ve geleceği için en büyük tehdit, yaşamlarının henüz başlarında olmalarına rağmen, bu kadar çok acı ve sorunla yaşamak zorunda bırakılmış olmalarıdır.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye, sözleşmenin çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı, katılım hakkı, ayrım gözetmeme, güvenli bir ortamda büyüme hakkı şeklinde temel ilkeler üzerinden belirlenen yükümlüklerinin büyük bölümünü yerine getirmediği gibi, çocuklara karşı işlenen suçlara karşı kalıcı çözümler üretmekten uzak durmaktadır. Oysa Çocuk Hakları Sözleşmesi devletleri, çocuk haklarına saygı duymaya davet etmekte ve onlara bu hakların korunması ve ihlal edilmemesi için çeşitli yükümlülükler yüklemektedir. Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukların istismardan korunmasında öncelikli görevi devletlere vermesine rağmen, özellikle eğitim kurumlarında (okul, yurt, kurs, ev vb.) yaşanan çocuk istismarı vakalarının birinci dereceden sorumlularının siyasi iktidar ve MEB olduğu açıktır.
Bugünkü Türkiye tablosunun çocuklarımıza vaat ettiği geleceğin ne kadar tehlikeli ve karanlık olduğunu görmek için, son yıllarda çocuklarımıza yönelik olarak işlenen suçlara bakmak yeterlidir. Çocuklarımız eğitim biliminin evrensel ilkeleri üzerinden değil, dini kural ve referanslara göre eğitilmeye çalışılmaktadır. Düşünen, eleştiren, sorgulayan değil, düşünmeden, sorgulamadan yaşayan bir nesil yetiştirilmek istenmektedir. Türkiye’de çocuklarımızın karşı karşıya kaldığı vahim tabloyu değiştirmenin tek koşulu gerçek anlamda halkların egemenliğine dayalı, laik, demokratik ve bağımsız bir ülke mücadelesinin başarıya ulaşmasıdır.
Eğitim Sen olarak eşitliğin, özgürlüğün, barışın ve kardeşliğin egemen olduğu, tüm çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda ve kendi anadillerinde yararlanabildiği, çocuk ve gençlerimizin gelecek kaygısı duymadan barış içinde kardeşçe yaşayabileceği, tek bir kişinin değil gerçek anlamda halkın egemen olduğu bir ülke için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimiz bilinmelidir.
Çocuklarımızın karşı karşıya olduğu tüm tehditlere, onların haklarına yönelik her türlü saldırıya ve yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen, çocuklarımıza ve öğrencilerimize onurlu bir gelecek bırakmak için tüm gayretimizi seferber edeceğiz. Bu kararlılık ve inançla ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz.