egitimsen

egitimsen

2021 TİS Taleplerimiz

 BASINA ve KAMUOYUNA

      2021 Ağustos ayında Kamu emekçileri ile hükümet arasında toplu iş sözleşmesi yapılacak. 2021 yılı TİS sürecine yönelik Eğitim Sen Adana şube olarak Adana’daki eğitim emekçileriyle TİS taleplerine yönelik anket çalışması gerçekleştirdik. Bu çalışmamızda temel amacımız, eğitim emekçilerinin TİS taleplerini belirlemek ve ortaklaştırmaktı. Farklı sendikalara üye olan ve sendika üyesi olmayan arkadaşlarımız arasında gerçekleştirdiğimiz anket sonucunda elde ettiğimiz sonuçları sizlerle paylaşmak istiyoruz.  Çalışmalarımızla ilgi sonuçları vermeden önce bu çalışmayla ilgili bazı bilgileri aktarmak isteriz.

  • Bu ankete katılan eğitim emekçilerinin %71.7’i erkek, %28.3'ü kadın
  • % 89.4 'ü sendikalı, %10.6 'sı sendikasız,
  • %91.6 'sı öğretmen, %5'i idareci, %4.1'i yardımcı personel arkadaşlardan oluşmuştur.

Bir 3 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir

 

        Ankete katılan eğitim emekçisi arkadaşlarımızın ortak sorun ve talepleri aşağıdaki gibidir:

  • 3600 ek gösterge hayata geçirilmelidir. %99,6
  • Ücretsiz kamu kreşi her emekçinin hakkı olmalıdır. %81,4
  • Artan oranlı vergi dilimi uygulamasına son verilmelidir. %94,2
  • Eğitim hayatının planlanmasında öğretmenler de söz sahibi olmalıdır. %89,9
  • Bir önceki sözleşmeden kaynaklı kayıplarımızın karşılanması için maaşlara %25 ek zam yapılmalıdır. %92
  • Eğitim ödeneği en az bir maaş tutarında olmalıdır. %92
  • Pandemi sürecinde iyice artan esnek çalışma uygulamalarına son verilmelidir.%64,2
  • Bütçeden eğitime ayırılan pay artırılmalıdır. %93,8
  • Eğitim iş kolunda her türlü güvencesiz (ücretli, sözleşmeli, taşereon vb.) çalıştırma uygulamasına son verilmelidir.%89,8
  • Toplu sözleşme eğitim çalışanlarının onayı olmadan imzalanmamalıdır.%91,2
  • TİS süreci Ekim ayında yapılmalıdır diyenlerin oranı% 81 olurken, Ağıstosta olmalıdır diyenler %19 da kalmıştır.
  • Eğitim emekçilerinin tamamına yakını mevcut maaşlarının çok yetersiz olduğunu, maaşların en az 10.000 olması gerekir diyenler % 41.6, en az 9.000 olsun diyenler %28.8, en az 8.000 olsun diyenler %18.1 dir.
  • Bütün sendikalar ortak taleplerle masaya oturmalıdır %76, her sendika kendi üyelerinin talepleriyle masaya oturmalıdır %22.7
  • Sendikaların yapacağı ortak eyleme katılırım diyenler %89.2, katılmam diyenler %10.8
  • ’’Uzaktan eğitim’’ pandemi sonrası devam etmemeli diyenler % 79.2, uzaktan eğitim devam etmeli diyenler % 20.8 dir.

 Bir 3 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir

       Anketimize katılan Eğitim emekçilerinin diğer ortak talepleri şöyledir:

  • Ekonomik, sosyal, özlük, çalışma hayatı, toplumsal hayata yönelik temel sorunlarınız ve/veya talepler:

 

  • Ülkedeki yaşam koşullarına göre maaşlarımız çok yetersiz.
  • Öğretmenlik toplum gözünde saygınlığını yitirmiştir. Siyasi iktidarın öğretmenlere bakış açısı bunda çok önemli etken olmuştur. Öğretmenlerin mesleki saygınlığı yeniden sağlanmalıdır.
  • İşe almada, görevde yükselmede liyakat ilkesi uygulanmamaktadır. Siyasi yakınlık ve torpil liyakatin önüne geçmiştir.
  • Liyakat sistemi eğitimin her kademesinde uygulanmalı, idareci atamalarında mülakat sistemi kaldırılmalıdır.
  • Öğretmenlerin okul dışında bir araya gelecekleri sosyal, kültürel, sanatsal, spor tesisler oluşturulmalıdır.
  • TİS sürecinde sosyal medyanın, basılı ve görsel medyanın sürekli kullanılarak taleplerimizde ısrarcı olduğumuz vurgulanmalıdır.
  • Ana sınıfı öğretmenlerinin dinlenme ve teneffüs saatleri yoktur. Sabah başlayıp öğlen biten kesintisiz eğitim anlayışından vazgeçilmeli, dinlenecekleri saatler ayarlanmalıdır.
  • Geçim sıkıntısı nedeniyle öğretmenler borçlanmış durumdadır. Banka kredilerini, yeni kredi çekerek ödemek durumunda kalmaktadırlar.

 

  • Kadın eğitim emekçisi arkadaşlarımızın "Çalışma hayatı, ekonomik, siyasal, toplumsal, yasal-hukuksal, pandemi süreci vb." ilişkin talepleri:

 

  • Okullarda ve başka çalışma alanlarında cinsiyetçi yaklaşımların son bulması, kadınların işyerlerinde tam eşitlik hakkına sahip olması gerekir.
  • Cinsiyet eşitsizliği her alanda yok edilmelidir.
  • Çocuk bakımı ve eğitimiyle ilgili ücretsiz kreş, anaokulu zorunlu olmalıdır.
  • Her okulda kadın idareci zorunluluğu getirilmelidir.
  • Kadınların sosyal, kültürel ve sanatsal yeteneklerinin geliştirilmesi için ortamlar hazırlanmalıdır.
  • İstanbul Sözleşmesi uygulanmalıdır, kaldırılamaz.

 Bir 3 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir

  • Toplu sözleşme taleplerini kazanmak için emekçiler ve sendikalar nasıl bir mücadele yolu izlemelidir, ne yapmalıyız? soruna yönelik öneriler şöyledir:
  • Ortak talepler belirlenmeli
  • Sendikalar ortak hareket etmeli
  • Sendikalar birlikte, kararlı ve sürekli mücadele etmeli
  • Ortak grevler yapılmalı
  • TİS sürecinde farklılıklarını bir kenara bırakan, sadece kamu emekçilerinin çıkarlarını gözeten bir tutum alınmalı.
  • Sendikaların iktidar partisi ve diğer siyasi partilerden bağlarını kopararak, özlük ve ekonomik haklara yönelmeleri gereklidir.

Bir 1 kişi, ayakta ve açık hava görseli olabilir

Değerli basın emekçileri

2021 TİS sürecinden eğitim emekçilerin beklentisi, taleplerinin ve sorunlarının ortaklaştırılmasıdır. Ortaklaştırılan bu taleplerin, oluşturulan bir TİS taslağıyla, hükümetin karşısına bütün sendikaların birlikte çıkmasını istemektedirler.  Eğitim emekçileri, ortak talepler çerçevesinde oluşturulan böyle bir TİS taslağının yaşam bulması için birlikte hareket etmeye, grev dahil her eyleme destek vermeye hazır olduklarını da ifade etmektedirler.

Konfederasyonumuz KESK’in kamu emekçilerinin ortak talepleri için mücadeleye hazır olduğunu biliyoruz. Ağustos ayında yapılacak TİS görüşmelerinde, KESK’in ortak mücadele için kararlığı ve samimiyeti ortadadır. Bu toplu sözleşme sürecinde diğer sendikaların da eğitim emekçilerinin talep ve isteklerine bağlı kalarak birleşik, ortak bir mücadeleyi örgütlemesini bekliyoruz.

Eğitim Sen Adana şube yürütme kurulu adına

 HÜSEYİN KAYA

Şube Başkanı

YAŞASIN EĞİTİM-SEN

YAŞASIN KESK

YAŞASIN BİRLEŞİK MÜCADELEMİZ.

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu 2020-2021 yılına ait Eğitim-Öğretim yılsonu değerlendirme raporu

2020-2021 eğitim öğretim yılında eğitim alanında yaşanan gelişmeler, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek için gerekli adımları atmaktan geri durduğunu göstermiştir.

Pandemi nedeniyle uygulanan uzaktan eğitim ile ilgili sorunların çözümü için gerekli adımların atılmadığı, eğitim alanında yaşanan yapısal sorunlara kalıcı çözümler üretilmediği görülmüştür. Eğitime erişimde yaşanan sorunlar başta olmak üzere eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği, öğretmenlerin esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir.

Kamusal eğitim, siyasal iktidarın ve bir bütün olarak devletin ekonomik ve demokratik talepleri karşılamasını, eğitim hizmetinin herkes için eşit, parasız, nitelikli ve ulaşılabilir olmasını ifade eden bir kavramdır. Bir ülkede herkesin eşit koşullarda yararlanabileceği bir eğitim hakkından bahsedebilmek için eğitimin fiziksel ve ekonomik yönden de erişilebilir olması gerekir. Eğitime erişim hakkını düzenleyen her türlü ulusal/uluslararası yasa/sözleşme, devletlere bu hakkın ayrım yapılmaksızın sağlanması yükümlülüğünü getirmektedir.

Eğitim sisteminde yaşanan sorunlar, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız değildir. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, milliyetçiliğin, ayrımcılıkların ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçileri olarak kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Şube Yürütme Kurulu adına

Süleyman Kavuncuoğlu

Eğitim Sen Adana Şube Sekreteri

 

2020/’21 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI SONUNDA EĞİTİMİN DURUMU RAPORUN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ.

LGS iptal edilmeli!

Basına ve kamuoyuna

Pandemi bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşamın her alanını olumsuz etkilemiştir. Olumsuz etkilenen alanlardan bir tanesi de şüphesiz ki eğitim hizmetleri olmuştur.

Türkiye’de pandemi süreci MEB tarafından doğru yönetilememiş, milyonlarca öğrencimiz en temel insan hakkı olan eğitim öğretim hakkından mahrum bırakılmıştır. Okullar yüz yüze eğitime yaklaşık bir buçuk yıl kapatılmış, eğitim ailelerin olanakları ile uzaktan ve internet ortamında yapılmaya çalışılmıştır. İnterneti erişimi bulunmayan, tableti, bilgisayarı olmayan yoksul emekçi aile çocukları eğitim öğretime ulaşamamış,  bu süreç yoksul öğrencilerimiz açısından eğitimde tam bir fırsat eşitsizliğine neden olmuştur.

Okulların bir buçuk yıl kapalı kaldığı ve uzaktan eğitime erişimin eşit olmadığı koşullarda LGS’nin yapılmasının tek bir amacı vardır. Bu da parası olanın özel okul ve etütler de eğitim alan öğrencilerin başarılı olmasına ve nitelikli okullara yönlendirilmesine yöneliktir.

LGS de sorulan sorular incelendiğinde matematik sorularının zorluk derecesinin oldukça yüksek olduğu, belirleyici olan bu soruları düzenli eğitim öğretim görmeyen öğrencilerimizin doğru yanıtlaması mümkün değildir.  Bu süreçte eğitim öğretime ulaşamayan yoksul emekçi ailelerin çocukları başarısızlığa mahkûm edilmiştir.

Özel okullar, etüt ve dershaneler bir biçimde yüz yüze eğitime devlet okullarına göre daha fazla devam etmiştir. LGS sorularını çözmek bu nedenle özel okul, etüt ve dershaneler de eğitim alabilen öğrencilerin avantajına dönüşmüştür. Yaşanan bu fırsat eşitsizliği nedeniyle LGS iptal edilmeli, bütün ortaöğretim okullarının niteliği eşitlenerek, eğitim nitelikli ve kamusal hak olarak bütün öğrencilerimize eşit sunulmalıdır. Böylelikle nitelikli lise projesinden vazgeçilmeli, her öğrenci evine en yakın liselerde eğitim öğretim görmelidir.

 

Hüseyin KAYA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ’NDE UYARIYORUZ: YOK EDİCİ BU ANLAYIŞLA GİDİLİRSE “ÇEVRE” DİYE BİR ŞEY KALMAYACAK!
 
Bugün, 5 Haziran’ın Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmesine sebep olan 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı’nın, yani dünyanın ilk Birleşmiş Milletler çevre zirvesinin 49. yılı. Bundan tam 49 yıl önce, bilim insanları mevcut ekonomik büyüme modelinin hem kaynakların tükenmesine yol açacağını, hem de atıklarıyla doğayı tahrip ederek yeryüzünü yaşanmaz bir gezegen haline getireceğini söylemişlerdi. Ekonominin, bir başka deyişle kapitalizmin değil; yaşamın, doğanın ve insan uygarlığının sürdürülebilir olmasını sağlamak için hedefler belirlemişlerdi. Bugün de dünyanın en önemli bilim insanları; ekonomik büyüme, kalkınma, siyasi ve askeri egemenlik kurma adına aynı şekilde devam edilirse küresel ısınma, kuraklık, iklim felaketleri, ormansızlaşma, canlı türlerinin ve biyoçeşitliliğin ortadan kalkması ve ekolojik krizin geri dönülmez noktaya gelmesi nedeniyle, önümüzdeki yıllarda üzerinde yaşayabileceğimiz özelliklere sahip bir dünyanın kalmayacağını net bir şekilde belirtiyorlar.
Bir 2 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
Eskiden bunun için vadeyi yüzyılın sonu olarak veren bilim insanları, artık bu kadar iyimser değiller. Bu yok edicilik hızla devam ederse, bir 49 yıl sonra “çevre” den söz etmek mümkün olmayacaktır. Çünkü; iklim değişikliği nedeniyle dünya 2050’ye kadar ortalama 2-3 derece daha ısınacak, ortalığı sel alacak, tarımsal üretim düşecek, denizlerde balık kalmayacak, iklim değişikliğinin gıda krizi, açlık ve iklim göçleri gibi sosyo-ekonomik sonuçları dünyamızı bugünkünden çok daha ağır ve yaşamsal krizlere sürükleyecek... İnsanı doğadan koparan, iklimi değiştiren ve ekolojik krizi derinleştiren şey, büyüme saplantısıyla gözü dönmüş, kârdan başka bir hedef gözetmeyen ve her alanda eşitsizliği, adaletsizliği körükleyen kapitalist sistemdir.
 
Bizler, Adanalı ekolojistler olarak, ekolojik krizden cinsiyet eşitsizliğine, yoksulluktan savaşlara kadar aşırı tüketime dayalı endüstriyel kapitalizmin derinleştirdiği tüm kötülükleri ortadan kaldırmak için mücadele etmeye kararlı olduğumuzu, çevre meselesi diye küçümsenen ve siyasetin ilgi alanından çıkarılmaya çalışılan bu sorunların aslında bir sistem sorunu olduğunu vurguluyoruz.
Türkiye son 19 yıldır, tam da böyle, ekonomik büyüme saplantısının esir aldığı, özgürlük, eşitlik, dayanışma gibi hiçbir değeri tanımayan, tıpkı işçi ve emekçi düşmanı olduğu gibi, doğaya ve diğer canlılara da düşman olan, onları ezen ve yok eden bir iktidar tarafından, AKP iktidarı tarafından yönetiliyor.
 
Bugün AKP iktidarının vazgeçemediği şeyler, doğayı ve insanın doğayla uyumunu yok sayan enerji, tarım, madencilik ve sanayi politikalarıdır. AKP iktidarının yaşam alanlarını ve doğasını korumak için mücadele eden insanlara rağmen, bu yıkıcı politikaları sürdürmek için aldığı önlemler, barışı ve demokrasiyi de tahrip ediyor. Türkiye bu politikalar nedeniyle dünyanın iklim, biyoçeşitlilik gibi tüm çevre göstergelerinde, dünya ülkeleri arasında son sıralarda yer alıyor. Artık bütün dünyanın vazgeçme yolunda olduğu nükleer enerjiye, kara sevdaya tutulmuş gibi bağlanan iktidar, Akkuyu ve Sinop’ta nükleer santral kurmakta ısrar ediyor. Oysa Mersin ve Sinop halkları nükleer santrala karşı yıllardır direniyorlar ve yapılan kamuoyu araştırmalarına göre Türkiye’de yaşayan her üç kişiden en az ikisi nükleere hayır diyor. Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketleri bile AKP iktidarınca önemsenmiyor.
 
Öte yandan iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının atmosfere salımı son yıllarda dünya rekoru kıracak şekilde artmıştır. AKP hükümeti, iklime, çevreye ve sağlığa en fazla zarar veren kömürlü termik santrallar kurmaktan vazgeçmiyor. Bölgemizde de bu öldürücü politikanın örneklerini yaşıyoruz. 20 yıldır çevreyi zehirleyen İSKEN kömür santrali yetmezmiş gibi, şimdi de yine Sugözü Köyü’nde ve İSKEN’in 7 km. yakınında Çinli firmaların sahibi olduğu EMBA kömür santraline izin verildi ve bu santral de yakında zehir saçmaya başlayacak. Tufanbeyli İlçesi’nde ENERJİ-SA’nın kurduğu kömür santrali de saatte 1.000 ton kömür yakmaya on senedir devam ediyor.
Bir 6 kişi, ayakta duran insanlar ve açık hava görseli olabilir
 
 
Yanlış enerji politikaları bununla da bitmiyor. 2023’e kadar Türkiye’nin hidroelektrik potansiyelinin tamamını kullanmak gibi akıl dışı bir strateji belirleyen hükümet, akan tek bir dere bırakmayacak şekilde 4 bin hidroelektrik santralin yapımını zorluyor.
 
Bütün derelerin kurutulması, bütün vadilerin yok edilmesi, insanların ve tüm canlıların bağımlı olduğu su kaynaklarının şirketlere satılması dur durak tanımıyor. Kaz Dağlarında, İkizdere de, Van da madencilik şirketlerinin tahribatı devam ediyor, Kanal İstanbul gibi akıl ve bilim dışı projeler inatla uygulanmak isteniyor. Yürütülen ekoloji mücadelesi, aslında demokrasi mücadelesidir. Doğanın ve gelecek kuşakların hakları için verilen ekoloji mücadelesi, barış ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.
 
Şehrimiz Adana, son aylarda Avrupa’dan getirilen plastik çöplerin ortalığa saçılması, yakılması, tarım alanlarına gelişigüzel gömülmesi ve su kanallarına dökülmesi ile oluşan kirlilik ile gündemden düşmedi. Uluslararası basın ve daha sonra ulusal ve yerel basın konuyu gündeme taşıdılar. Ülkemizi ve şehrimizi başka ülkelerin çöplüğü haline getiren AKP hükümetinin bu yanlış politikasını elbette protesto ediyoruz. Ama, yasal görevi çöpleri toplamak ve toplanan çöpleri bertaraf etmek olan İlçe ve Büyükşehir belediyelerinin yaşanan bu olumsuz durum konusunda tavırlarını da görmezden gelemeyiz. Oy verdiğimiz belediyelerimiz yaşanan bu çöp rezaleti konusunda hiçbir şey yapmadıkları gibi, bunun doğal sonucu olarak da bir tek söz söylemediler. Kendilerini görevlerini yapmaya davet ediyor ve durumun takipçisi olacağımızı bilmelerini istiyoruz.
Söz belediyelerden açılmışken bir talebimizi daha seslendirmemiz gerekiyor. Bilindiği gibi; Tufanbeyli, Saimbeyli ve Feke İlçelerinden geçen Göksu Irmağı Çatalan Barajı’na dökülmektedir. Bu üç ilçede de atık su arıtma tesisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla yıllardır bu üç ilçenin atık suları arıtılmadan Çatalan Barajı’na taşınmaktadır. Adana’nın içme suyunun temizliğinin gelecek kuşaklar için de garantiye alınması için söz konusu ilçelerde atık su arıtma tesislerinin bir an önce yapılması aciliyet ve öncelik taşımaktadır. Büyükşehir belediyesi bir an önce yasaların kendisine yüklediği görevini yerine getirmelidir.
 
Bir 2 kişi, ayakta duran insanlar, ağaç ve açık hava görseli olabilir
 
SEVGİLİ ARKADAŞLAR, DEĞERLİ BASIN EMEKÇİLERİ, ADANALI EKOLOJİSTLER,
 
Doğayı insanın mülkü olarak gören, doğal varlıkları sınırsızca ve sorumsuzca tüketen politikaları reddedenler olarak diyoruz; doğanın sahibi değiliz. Parçasıyız. Tüm bu sorumsuz politikaların gezegenimiz adına geri dönüşü olmayacağını da biliyoruz.
 
Tüm canlıların yaşam kaynağı olan doğanın para kazanma aracı olarak görülmesini ve ticarileştirilmesini reddediyoruz. Doğa, ticari bir mal değildir. Ranta kurban edilmemelidir.
Doğal varlıklarımız üzerinde vahşi saldırılara karşı, seslerimizi, ellerimizi, yüreklerimizi ve mücadelelerimizi birleştirme zamanıdır.
Sesimizi duyan her bireyi, her örgütü Dünya Çevre Günü’nde, tüm canlıları ve yaşam alanlarını korumaya ve bu uğurda verilen mücadeleye destek vermeye çağırıyoruz.
 
ADANA EKOLOJİ PLATFORMU Adına
Cemil Özen
Eğitim Sen Adana Şube Özlük ve Hukuk Sekreteri

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜZERİNDEN ÇAĞDAŞ DEĞERLERİ LANETLEYENLERİ NE HALKIMIZ, NE DE TARİH AFFEDECEKTİR.

Ayasofya’da 29 Mayıs 2021 tarihinde imam Mustafa Demirkan’ın Atatürk’e yönelik sözleri toplumsal vicdanı rahatsız etmiştir. Bu imam, hakaret içeren sözlerini devleti en yüksek düzeyde temsil edenlerin önünde sarfetmiştir. Devlet erkânının bu hakaretler karşısındaki tepkisizliği ve sessizliği kabul edilemez. İmam Mustafa Demirkan, Atatürk'e yönelik hakaret edip, lanet okuyanlar içinde ne ilk olmuştur, bu gidişata göre ne yazık ki ne de son olacaktır. Ancak şunun iyi bilinmesi gerekir ki bu lanet okuma tavrı politik bir tutumdur. Aydınlıkla-karanlığın tarih boyunca yapmış olduğu mücadelenin bir sonucudur. Atatürk’e yönelik bu saldırının nedenlerini biliyoruz. Bu saldırının asıl nedeni özgür düşünceye, bilime, akla, laikliğe, aydınlığa, vb. yüzyıllar boyunca tarihten süzülerek gelen insani değerlere karşı duydukları rahatsızlıktır.İnsanları kul olarak gören, güdülmesi gereken bir sürüymüş gibi gören zihniyetin ürünüdür.  Kolay yoldan halkın sırtından yüzyıllardır geçinen, sömürgen zihniyetin ürünüdür.

Atatürk'e yapılan bu saldırı halkımızı rahatsız etmiştir. Atatürk'e yapılan bu lanet okuma aslında, Kurtuluş savaşında emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi vererek hayatlarını kaybeden, ya da gazi olan on binlerce insana yapılan bir lanet okumadır.

Bu laneti okuyanlar, kendi saltanatları sürsün diye, halkın geri kalmasını isteyen, onları itaatkâr bir toplum haline getirmek isteyenlerdir

Bu lanet, din ve vicdan hürriyeti olan laikliğe okunmuştur..

Bu lanet, emperyalizme karşı duranlara, özgürlük mücadelesi verenlere okunmuştur.

Bu lanet, her türlü ayrımcılığa karşı eşitlik isteyenlere, baskıcı politikaya karşı kadınların eşitlik mücadelesine okunmuştur.

Bu lanet, bilimi rehber edinerek güzel yarınları kuracak olan aydınlık gençlere okunmuştur.

Bu lanet, emek mücadelesi verenlere okunmuştur

Eğitim Sen olarak, aydınlıktan, bilimden, emekten, laiklikten yana olmaya devam edeceğiz. Kirli ilişkilerle ülkeyi yönlendirmeye çalışanlara karşı durmaya devam edeceğiz.

Mustafa Kemal Atatürk üzerinden çağdaş değerleri lanetleyenleri ne halkımız, ne de tarih affedecektir.

Eğitim Sen Adana şube olarak halkımızı aydınlık değerlerimize sahip çıkmaya davet ediyoruz.

 

Eğitim-Sen Adana Şube Yürütme Kurulu adına

Hüseyin KAYA

Şube Başkanı

Çocuklarımızın Düşlerinin Gerçeğe Dönüştüğü Günleri Birlikte Yaratma Umudu İle

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı Kutluyoruz!

 Bir ayakta ve yazı görseli olabilir

Dünyada çocuklara armağan edilmiş tek bayram olan “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nda en büyük isteğimiz, ayrımsız tüm çocukların, bugün gönüllerince gülmesinin, eğlenmesinin, oynamasının, bayramı bayram bayram gibi kutlamasının sağlanmasıydı.

Ancak, hem yaşadığımız salgın ve ona bağlı sorunlar, hem de siyasi iktidarın uyguladığı politikalar, yaşanılan sorunların yok sayılarak, bayram kutlanmasını olanaksız hale getirmektedir. Mustafa Kemal Atatürk tarafından çocuklara armağan edilen 23 Nisan’da, çocuklarımız bayram yapmak yerine karşılaştıkları sorunlarla baş etmek durumunda kalmaktadır. Kurumsallaşmış bir demokrasiye sahip olmamız gerekirken, TBMM’nin açılışının 101. yılında bizler hala egemenliğin kaynağının halk olduğunu ısrarla ve inatla anlatmaya devam etmek durumunda kalmaktayız.

Tüm zorluklara ve engellere rağmen demokrasiyi de egemenliğin kaynağının halk olduğunu da savunmayı ve anlatmayı sürdüreceğiz.

Parlamentonun açılışının 101. yılında;

İsterdik ki, çocuklara armağan edilen bu günde savaşlardan, açlıktan, yoksulluktan, iklim krizinden söz etmeyelim.

 İsterdik ki, çocukların gülüp eğleneceği bugünde çocuk işçiliğinden, mevsimlik tarım işçisi ailelerin çocuklarının yaşadıklarından, eğitimden mahrum bırakılan çocuklardan söz etmeyelim.

İsterdik ki, yarınların çocukların olacağı bir dünyada evlerinden, yurtlarından ayrılmak durumunda kalan göçmen, mülteci çocuklardan söz etmeyelim.

İsterdik ki, bilimsel, laik, eşit, ücretsiz ve anadilinde olmayan eğitimin yarattığı sorunlardan söz etmeyelim.

İsterdik ki, çocukların evlendirilmesinden, istismar edilmelerinden söz etmeyelim.

İsterdik ki, 9 yaşındaki Ceylan’ın dövülerek öldürülmesinden söz etmeyelim.

 

Yaşanan sorunlardan söz etmeden ve çözümü için olanca gücümüzle mücadele etmeden, çocuklara yaşanabilir bir dünya bırakmamızın mümkün olmadığı ortadır. Türkiye’de çocukların yaşadığı ağır sorunlar, evde, okulda ve sokakta karşı karşıya kaldığı tehdit ve tehlikeler her geçen gün artmaktadır. Türkiye nüfusunun yüzde 30’a yakınını çocuklar oluşturmaktadır. Çocukların fiziksel, zihinsel, eğitsel, sosyal, kültürel ve duygusal gelişimlerine zarar veren politika ve uygulamalar her geçen yıl artarken, yaşam ve eğitim hakları başta olmak üzere, sağlıklı büyüme ve gelişim hakkına aykırı adımlar atılmaktadır.

 Türkiye’de yaşayan çocuklar, göstermelik törenlerden çok, erken yaşta büyümek zorunda kalmadan çocukluklarını doyasıya yaşamak, geleceğe umutla ve güvenle bakmak, nitelikli bir eğitim ve sağlıklı bir yaşam istemektedir. Ancak siyasi iktidar, çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamak için adımlar atmak yerine, uyguladığı çocuk düşmanı politikaları nedeniyle her yıl binlerce çocuğu dini vakıf ve cemaatlere teslim etmekte, çocukları eğitimden kopararak erken yaşta evlenmeye zorlamakta ya da çalışmak zorunda bırakmaktadır.

Türkiye’de özellikle kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi sorunu sürmektedir. TÜİK’in resmi verilerine göre, 2018 yılında çocuk yaşta evlendirilen kız çocuklarının sayısı 20 bin 779 olmuştur. Zorla evlendirilen kız çocuklarının sayısı, erkek çocuklarının sayısından 20 kat daha fazladır. Okula gidemeyip çalışmak zorunda bırakılan, çocuk yaşta evlendirilen, cezaevlerinde olan, cemaatlere, tarikatlara, dini yapılara mecbur bırakılan, anadilinde eğitim hakkı başta olmak üzere en temel hak ve özgürlükleri yok sayılan çocuklar için kutlanacak bir günden bahsetmek mümkün değildir.

Yıllardır iktidar desteği ile dini eğitim veren, çeşitli dini vakıf ve cemaatlere ait okul, kurslar, yurtlar ve evlerde çocuklara yönelik olarak yaşanan cinsel istismar vakalarının belirgin bir şekilde artmış olması, çocuklara yönelik cinsel istismar ve saldırıların siyasi iktidarın çabalarıyla cezasız bırakılması, çocuklarımızın ve öğrencilerimizin nasıl büyük ve organize bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu net bir şekilde göstermektedir.

Türkiye’de çocuk iş gücü sürekli artmakta, eğitim çağındaki çocuklarımız okumak yerine tarlada, sanayi sitelerinde son derece sağlıksız, ilkel koşullarda çalışmaya ve yaşamaya zorlanmaktadır. Çocuk işçiliğinin her geçen yıl artması, mülteci çocuklara yönelik ayrımcı uygulamalar, çocukların en temel yaşam ve eğitim hakkının tehdit altında olmasının hiçbir insani açıklaması yoktur. Türkiye’de yaşayan çocukların bugünü ve geleceği için en büyük tehdit, yaşamlarının henüz başlarında olmalarına rağmen, bu kadar çok acı ve sorunla yaşamak zorunda bırakılmış olmalarıdır.

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan Türkiye, sözleşmenin çocuğun yüksek yararı, yaşama ve gelişme hakkı, katılım hakkı, ayrım gözetmeme, güvenli bir ortamda büyüme hakkı şeklinde temel ilkeler üzerinden belirlenen yükümlüklerinin büyük bölümünü yerine getirmediği gibi, çocuklara karşı işlenen suçlara karşı kalıcı çözümler üretmekten uzak durmaktadır. Oysa Çocuk Hakları Sözleşmesi devletleri, çocuk haklarına saygı duymaya davet etmekte ve onlara bu hakların korunması ve ihlal edilmemesi için çeşitli yükümlülükler yüklemektedir. Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukların istismardan korunmasında öncelikli görevi devletlere vermesine rağmen, özellikle eğitim kurumlarında (okul, yurt, kurs, ev vb.) yaşanan çocuk istismarı vakalarının birinci dereceden sorumlularının siyasi iktidar ve MEB olduğu açıktır.

Bugünkü Türkiye tablosunun çocuklarımıza vaat ettiği geleceğin ne kadar tehlikeli ve karanlık olduğunu görmek için, son yıllarda çocuklarımıza yönelik olarak işlenen suçlara bakmak yeterlidir. Çocuklarımız eğitim biliminin evrensel ilkeleri üzerinden değil, dini kural ve referanslara göre eğitilmeye çalışılmaktadır. Düşünen, eleştiren, sorgulayan değil, düşünmeden, sorgulamadan yaşayan bir nesil yetiştirilmek istenmektedir. Türkiye’de çocuklarımızın karşı karşıya kaldığı vahim tabloyu değiştirmenin tek koşulu gerçek anlamda halkların egemenliğine dayalı, laik, demokratik ve bağımsız bir ülke mücadelesinin başarıya ulaşmasıdır.

Eğitim Sen olarak eşitliğin, özgürlüğün, barışın ve kardeşliğin egemen olduğu, tüm çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda ve kendi anadillerinde yararlanabildiği, çocuk ve gençlerimizin gelecek kaygısı duymadan barış içinde kardeşçe yaşayabileceği, tek bir kişinin değil gerçek anlamda halkın egemen olduğu bir ülke için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimiz bilinmelidir.

Çocuklarımızın karşı karşıya olduğu tüm tehditlere, onların haklarına yönelik her türlü saldırıya ve yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen, çocuklarımıza ve öğrencilerimize onurlu bir gelecek bırakmak için tüm gayretimizi seferber edeceğiz. Bu kararlılık ve inançla ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz.

 

Köy Enstitülerinin 81.Kuruluş Yıldönümünü Kutluyoruz!
 
17 Nisan 1940 yılında 3083 sayılı yasayla, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde kurulan ve toplumsal yaşamda yarattığı olumlu etkiler nedeniyle kısa süre içinde hedef haline getirilerek kapatılan Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun üzerinden 81 yıl geçti.
 
Köy Enstitüleri, 1930’lu yıllarda Türkiye nüfusunun yüzde 80’inin köyde yaşadığı, ülke nüfusunun yüzde 85’inin okuma yazma bilmediği bir ortamda, çağdaş köy kalkınma modeline uygun olarak yapılandırılan ve birçok ülkeye örnek olabilecek, üretime yönelik öğrenimi temel alan, “Eğitim üretim içindedir” şiarını ilke edinmiş eğitim kurumları olarak tanınmakta ve bilinmektedir.
Eğitim biliminin temel ilkesi olan karma eğitim sistemine dayanan Köy Enstitüleri’nde okutulan derslerin %50’si kültür, %25’i tarım, %25’i de teknik derslerden oluşmuş ve öğretim süresi beş yıl olarak belirlenmiştir. Öğrencilerin ilk üç yıllık başarı düzeylerine bakılarak en başarılılar öğretmenlik mesleğine, diğerleri ise köy hizmetlerine yönlendirilmiştir. Okullar aynı zamanda tarım işlikleri ve sağlık ocakları olarak toplumsal işlevler görmüş, çeşitli tohum ve tarım araçlarının ilk denemeleri Köy Enstitüleri gibi eğitim kurumlarında yapılmıştır.
 
Köy Enstitüleri sadece öğretmen yetiştiren kurumlar olmakla sınırlı kalmamış, bulunduğu çevreyi araştıran, geliştiren ve çevrenin kalkınmasını da ilke edinmiş kurumlar olarak işlev görmüştür. Bu anlamda Köy Enstitülerin eğitim sistemi ve toplumsal kalkınma açısından yerine getirdiği tarihsel işlevin önemi tartışılamazdır. Köy Enstitüleri kırsal yörede toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı sağlamak; bu alanda ilgili gerekli elemanları yetiştirmek için kurulan temel eğitim kurumları olmuştur. Bu dönemde köy çocukları eğitildikten sonra köylerine tarımda, işte, sanatta, zanaatta ve sağlık alanlarında eğitmen ya da öğretmen olarak geri gönderilmişler, ülke kalkınması için yeni nesillerin yetiştirilmesinde önemli görevler almışlardır.
Bir bir veya daha fazla kişi ve şunu diyen bir yazı 'Türkiye'nin Geçmişindeki Yarın KÃY ENSTİTÜLERİ 81. Kuruluş Yıl Dönümü Kutlu Olsun BGİTİM ITİM SEN EEમn bont Bilim Emekçileri ADANA' görseli olabilir
 
Günümüzde öğrencilerin iktidar eliyle imam hatiplere, özel liselere ve meslek liselerine yönlendirildiği, büyük bölümü dini içerikli seçmeli dersleri seçmeye zorlandığı, öğretmenlerin angarya, baskı ve sınav kıskacına alındığı dikkate alındığında, Köy Enstitüleri’nin zengin ders içeriği, benimsediği öğretmen yetiştirme ve eğitim modelinin ne kadar önemli ve değerli olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
Köy Enstitüleri’nin en önemli özelliklerinden birisi, günümüz Türkiye’sinin bir türlü kurtulamadığı eleştirmeyen, sorgulamayan, ezbere dayalı ve sınav merkezli eğitim sistemine değil, gerçek anlamda öğrenci merkezli, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenme sürecini ilke edinen bir eğitim-öğretim ortamı yaratmayı hedeflemiş olmasıdır. Bugün yaşanan olağanüstü dönemde eğitimde aklın ve bilimin egemen olduğu, demokratik öğrenme ve öğretme ortamlarının hazırlandığı Köy Enstitüsü modelinin eğitimdeki ihtiyacı bir kez daha kendini hissettirmektedir. Ayrıca; Köy Enstitülerinin kuruluşunun üzerinden 80 yıl gibi uzun sayılabilecek bir süre geçmiş olmasına, dönemin zor koşullarındaki eğitimin niteliği ile günümüz Türkiye’si arasında olumsuz anlamda çok büyük farklar olması düşündürücüdür.
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu zorlu koşullar ve uluslararası dinamiklerin etkisi sonucunda Köy Enstitüleri soğuk savaş politikalarına kurban edilip kısa süre içinde kapatılmıştır. Köy Enstitülerinin kapatılmasını takip eden süreçte, özellikle 1950’li yıllarda bu önemli eğitim deneyimi önce yatılı öğretmen okullarına, ardından yatılı okullara, sonra da normal lise eğitimine yayılarak zaman içinde işlevsiz hale getirilmiş ve hızla etkisizleştirilmiştir.
 
Köy Enstitüleri’nin kapatılması, Türkiye’nin çağdaş, laik ve bilimsel değerlerle buluşması ve aydınlanma sürecinin ciddi anlamda kesintiye uğramasına neden olmuştur. Geçmişte Köy Enstitüleri’ni kapatan ve yarattığı tüm olumlu izleri silmeye çalışanlar, bugün laik bilimsel eğitime savaş açarak, karma eğitim uygulamalarını kaldırmak isteyerek eğitim sistemini dinselleştirmeyi ve ticarileştirmeyi hedeflemekte, eğitim sistemini iktidarın ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirmek istemektedir.
 
Köy Enstitüleri’nde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün ortak katkı ve onayıyla alınmıştır. Bugün eğitim politikalarının, siyasi iktidarların siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda “tek merkezden” ve tüm topluma yönelik açık bir dayatma olarak gündeme getirildiği ve uygulandığı dikkate alındığında, Türkiye’de eğitim sisteminin yıllardır neden büyük bir kaos ve çürümenin içinde olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
Geçmişte Köy Enstitüleri’ni kapatan ve yarattığı tüm olumlu izleri silmeye çalışanlar, bugün laik bilimsel eğitime savaş açarak, karma eğitim karşıtlığı ve dini değerler eğitimi dayatmasıyla eğitim sistemini kendi ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirmek istemektedir.
 
Eğitim Sen olarak, 81. yılını kutladığımız Köy Enstitüleri’nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine sahip çıktığımızı ifade ediyor, Köy Enstitülerinde olduğu gibi, toplumcu eğitim felsefesinin, aklın, bilimin, demokratik öğrenme ve öğretme ortamlarının tüm eğitim sistemimize egemen olması için mücadelemizi sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.
 
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu
1 Mayıs'a girerken ÜRETİM VE YENİDEN ÜRETİM ALANLARINDA "KADIN EMEĞİ" konulu ZOOM toplantımız 30 Nisan Saat:20.00'de Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, Barış Akademisyeni Doç. Dr. Melda Yaman ve Şube Kadın Sekreterimiz Buket Altınok'un Moderatörlüğünde gerçekleştirilecektir.
 
ZOOM
Meeting ID: 898 1158 4715
Şifre: 860410
Not: Etkinlikte sadece Kadınlara söz hakkı verilecektir.
 
Bir 3 kişi ve şunu diyen bir yazı 'BGITİM SIEN EEGN 1 Sr mekçilen 1Mayıs'a girerken ÜRETİMVE YENİDEN kadın ALANLARINDA ÜRETİM emeği 30 NİSAN 2021 SAAT 20.00 ADANA Şube Kadın Meclisi zoom Meeting ID 898 1158 4715 Şifre: 860410 Prof. Dr. Nejla Kurul Egitim Sen Genel Başkanı Buket Altınok Eğitim Sen Adana Şube Kadın Sekreteri Doc. Dr. Melda Yaman BarışAkademisyeni' görseli olabilir