egitimsen

egitimsen

KESK Adana Şubeler Platformu 21 Kasım'da Atatürk parkında yaptığı basın açıklaması ve oturma eylemi
 
Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hukuk ve insan haklarına dair reformdan başlamak isteme noktasında samimi ve iradeli iseniz, haksız ve adil olmayan şekilde, işinden, hayatından olan insanlara dair adımlar atmanızdır, Birçok Yargıtay ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarına rağmen hala işine döndürülmeyen insanlar varken ve bizler atılacak adımların hızlı ve adaleti tecelli etmesine bakmakla mükellefiz, gerisi laf-ı Güzaf’tır.
 
Karanlık güçlerin tetikçiliğini yapan kişilerin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik hakaret ve tehdidi kaos ve gerginlik üzerinden bir oyunun sahnelenmek istendiğini düşündürtmektedir, hassas süreçlerde yaşanan bu tür tehditler gelecek için hazırlanan kimi karanlık ve kanlı süreçlerin habercisi /fitili olabilmektedir, umarız kaygılarımızda haklı çıkmayız, hukuk reformundan bahsediyorsa eğer öncelikle bu tip suçalrın önüne geçmesi gerektiğini iktidara hatırlatırız. Asıl olan temel insan hak ve özgürlüklerini tanıyan ve geliştiren ve toplumda kök salmasını sağlayan, hukuk devleti ilkelerini hayata geçirmektir.
 
Salgın bitmişçesine 1 Haziran’da hayata geçirilen “Normalleşme Takvimi’”nin sonuçlarını en ağır haliyle yaşarken, toplumsal tepkiler sonrası dün itibariyle ilan edilen tedbirler iktidarın halen pandemi ile ciddi bir mücadele niyetinin olmadığını gözler önüne sermiştir.
 
Tüm dünyada hayata geçirilen tedbirlerin çok uzağında, virüs sadece gece yayılıyormuşçasına yapılan düzenleme iktidarın sermayeyi koruma amacını gizlemeyi, pandemi ile mücadele ediliyor görüntüsü vermeyi, masa başı sayı ayarlamaları ile gerçek tabloyu gizlemeye devam etmeyi amaçladığını göstermektedir.
Açıklanan tedbirlerde yüzlerce, binlerce işçinin çalıştığı iş yerlerine yönelik bir düzenleme yoktur. Kamu emekçileri salgın yokmuş gibi çalıştırılmaya devam ettirilmektedirler.
Düzenlemede iş yerlerini kapatmak zorunda kalanlara maddi destek sağlanmadığı gibi işsizler ordusuna katılacak yeni yüzbinlere yönelik bir destekte düşünülmemiştir. Birçok ülkede pandemi sonrası “Temel Vatandaşlık geliri” , “Asgari geçim aylığı” ve benzeri adlarla hayata geçirilen sosyal devlet uygulaması düzenlemede olmadığı gibi iktidarın aklından dahi geçmemektedir.
Sürdürülebilir kamu hizmeti ve üretim, kamu emekçileri ve toplum sağlığının korunması için pandemi sürecince zorunlu olmayan tüm işler durdurulmalı, dönüşümlü çalışmaya geçilmeli ve ülke kaynakları halk için harcanmalıdır, kreşleri tekrardan açılmamalıdır aksine kadın emekçiler ücretli izne ayrılmalıdır,
 
18 yıllık AKP iktidarında Meclisin işlevsizleştiği, yargının adalet değil adaletsizlik dağıttığı, yürütmenin tek adamda toplandığı rejim krizinin iyice derinleştiği bir süreçten geçmekteyiz.
Tek adam rejiminin kurumsallaşmasında en önemli dönemecin 15 Temmuz darbe girişimin fırsata çevrilmesi olduğu aşikârdır. Darbe girişiminin iktidarın siyasal ajandasını tamamlar nitelikte olması dikkate değerdir ve bu yüzden darbenin karanlıkta kalan yüzü halen tartışılmaya devam etmektedir.
 
İktidarın darbe girişimini “Allahın lütfu” olarak görmesi OHAL’in kalıcı hale getirilmesiyle daha anlaşılır olmuştur. Darbe girişimi üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen hala başta toplantı, gösteri, yürüyüş ve toplu eylem hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanımı neredeyse imkânsız hale getirilmiştir.
7145 sayılı kanun ile 375 sayılı KHK’nın ek 35. Maddesi ile OHAL uygulaması olan kamudan ihraçlar sürekli hale getirilmiştir.
Geldiğimiz aşamada çokça ifade edildiği üzere ülkemiz anayasal devlet değil anayasası olan devlet durumuna düşürülmüştür.
 
Değerli Basın Emekçileri,
OHAL döneminde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük kamu görevlisi tasfiyesi yaşanmıştır. 12 Eylül döneminde 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu kapsamında yaklaşık beş bin kişi kamu görevinden çıkarılırken 20 Temmuz sivil darbesi sonrası bunun tam 26 katı, yaklaşık 130.000 kamu emekçisi ihraç edilmiştir.
Bilindiği üzere; ‘kişiye özgü çıkarılan’ KHK’ler eliyle Resmi Gazete’de isimlerinin yayınlanmasıyla on binlerce kamu emekçisi ihraç edilmiştir. Bu şekilde hukuk düzeninin en temel ilkelerinden biri, ‘yasama organının tasarruflarının idare tarafından değiştirilemeyeceği’ ilkesi pervasızca ihlaledilmiştir.Kamu emekçilerinin hukuka uygun olarak kazanılmış sosyal ve ekonomik hakları, masumiyet karinesi ve savunma hakkı da ihlal edilerek idari tasarrufla hukuka aykırı olarak ellerinden alınmıştır.
 
İhraç kararlarına karşı hiçbir başvuru yolunun olmamasının yarattığı hukuki kriz, önüne on binlerce başvuru gelen AİHM’in de içinde olduğu bir pazarlık süreci sonucu bir oyalama mekanizmasıyla aşılmaya çalışılmış ve 685 Sayılı KHK ile OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu kurulmuştur.
 
OHAL İnceleme Komisyonuna bazı kanun hükümlerini geçersiz kılma yetkisi verilerek hukuksuzluk devam ettirilmiştir. Bir idari organa yargı yetkisi verilmiş, kişilerin savunması dahi alınmayarak bu yönüyle yargının da üzerine çıkarılmıştır!
23 Ocak 2017 günü 685 sayılı OHAL KHK’si ile iki yıllık süre içinde kamudan ihraç edilmiş yüz binlerce kamu emekçisinin ihraç başvurularını değerlendirmek ve karar altına almakla görevlendirilmiş olmasına rağmen aradan neredeyse 4 yıl geçmiş, Komisyon hala 16.050 dosyayı karara bağlamamıştır.
Karara bağladığı dosyaların %88,5’ini ise ret etmiştir. Başvurusu ret edilenlerin itiraz ettiği İdare Mahkemeleri de Komisyonun hızıyla karar almakta olup yıllara yayma görevini devam ettirmektedirler.
 
Değerli Basın Emekçileri,
Oyalama diğer faşizan, hukuk dışı politikalarla da birleşerek işkenceye, cezalandırmaya dönüştürülmüştür. Dört bir yandan kuşatmaya dönüştürülen bu cezalandırma politikası nedeniyle insanlar yaşamlarını yitirmiş, ağır hastalıklara yakalanmış, tedavi olanağı dahi bulamamışlardır. Yurtdışında tedavi görenler pasaport yasağı nedeniyle gidememiş, hastalıkları ilerlemiş, yaşamlarının geriye kalan kısmını yatağa bağımlı halde geçirenler olmuştur.
20 Temmuz sonrasında özel kurumlardan ihraç edilenlerle birlikte toplam 150 bin kişi işinden edilmiştir. Bu süreçte yaklaşık 100 kişi intihar etmiş, 600 kişi çeşitli nedenlerle yaşamını kaybetmiş,30 kişi Meriç sularında boğulmuş, Türkiye ortalamasının 30 katı üzerinde KHK lılar arasında boşanma yaşanmış, KHK lılara tapuda şerh düşülmüş, kredi kartları iptal edilmiş ve hiç bir işte çalışmalarına izin verilmemiştir.
Komisyon, son resmi açıklamasını 2 Ekim 2020 tarihinde yapmıştır.02.10.2020 tarihi itibari ile Komisyona yapılan başvuru sayısı 126.300’dür. Komisyon tarafından verilen karar sayısı (110.250) dikkate alındığında, incelemesi devam eden ve halen karara bağlanmayan 16.050 başvurunun 2.441’i KESK’lilere aittir. Oransal olarak %15’e denk gelmektedir. Tüm başvurulardan hala %13’ünün karara bağlanmadığı göz önüne alındığında kalan dosyalar içerisindeki KESK’lilerin oranının yüksekliği bilinçli bir geciktirme ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
20 Temmuz sonrasında özel kurumlardan ihraç edilenlerle birlikte toplam 150 bin kişi işinden edildi. Bu süreçte yaklaşık 100 kişi intihar etti, 600 kişi çeşitli nedenlerle yaşamını kaybetti.30 kişi Meriç sularında boğuldu.Türkiye ortalamasının 30 katı KHK lılar arasında boşanma yaşandı.KHK lılara tapuda şerh düşüldü.Kredi kartları iptal edildi.Hiç bir işte çalışmalarına izin verilmedi.
Bu vesile ile bir kez daha çağrıda bulunuyoruz; süreç daha fazla uzatılmamalı, hukuksuzca ihraç edilenler derhal görevlerine iade edilmelidir! Hukuken de aklanan Barış Akademisyenlerinin başvuruları kabul edilerek işlerine, kürsülerine, öğrencilerine dönmelerinin önü açılmalıdır.
 
Değerli Basın Emekçileri,
-İhraç dosyalarında da bir kez daha görüldü ki, devlet tüm vatandaşlarını fişlemektedir..
-Güvenlik soruşturması ve arşiv kaydı araştırması adı altında Kişisel Verilerin Korunması başta olmak üzere temel insan hakları hiçe sayılmaktadır.
-Kamu kurumlarında mülakatla ya da açıktan atamalarla yapılan işe alımlarda donanım ve gerekli özellikler itibari ile uygun olan başvurucular arşiv kaydı araştırması ve güvenlik soruşturması yöntemiyle elenmektedir.
-Son yıllarda kamudaki dönüşüm ile bir yandan kamu hizmetleri özelleştirilerek sermayeye yeni sömürü alanları açılırken bir yandan da AKP-devlet bütünleşmesi tamamlanmak istenmektedir. Arşiv kaydı araştırması ve güvenlik soruşturması bu hedefe ulaşmak için bir yöntem olarak kullanılmaktadır.
-657 sayılı Kanunun 48. maddesine eklenen düzenleme ile güvenlik soruşturmaları ve arşiv kaydı araştırmaları kanuni bir kılıfa büründürülmek istenmiş, AYM kararıyla hukuksuzluk bir süreliğine de olsa durdurulmuştur.
 
Ancak hukuksuzluğu bir yönetim biçimi olarak hayata geçiren iktidar her fırsatta konuyu yeniden gündeme getirmekte, torba yasalar içerisine sıkıştırarak Meclis gündemine taşımak istemektedir.
KESK’li emekçiler olarak; bu girişimlerden vazgeçilmesi, liyakatsiz atamaların ve kadrolaşmanın temel yöntemi olarak kullanılan, tek parti ve polis devleti uygulaması olan arşiv kaydı araştırması, güvenlik soruşturması, fişleme gibi uygulamaların derhal sonlandırılması çağrımızı yineliyoruz.
Kamuda işe alımda “Güvenlik soruşturmaları” adı altında yaşanan keyfilik, ayrımcılık ve haksızlıklara son verilmelidir.
Değerli Basın Emekçileri,
-İktidar ortakları iktidarda kalma ve kendi iktidarlarını mutlaklaştırma amacıyla en temel insan hak ve özgürlüklerini yok sayarken en ufak bir vicdani sorumluluk dahi duymamaktadır.
-İnsanlığa dair temel değerleri kendi kişilik ve siyasal yapılarında eritmiş olduklarından tıpkı 12 Eylül, tıpkı 28 Şubat generalleri gibi kurdukları düzenin bin yıl süreceğini sanmaktadırlar.
Oysa eminiz ki, iktidar ve onun atadığı komisyon tüm bu yaşananların hesabını vicdanen olmasa da hukuken er ya da geç verecektir. Çünkü aileleriyle birlikte yüzbinlerce insanın anayasal haklarının ellerinden alınarak açlık ve sefalete mahkûm ettirilerek sisteme biat ettirilmeye çalışılması insanlık suçudur ve bunun hesabını vereceklerdir.
-Komisyon ve idare mahkemeleri eliyle süreci uzatma bir şeyi değiştirmeyecektir; KESK’liler dün olduğu gibi bugün de iktidar politikalarına biat etmeyecek, boyun eğmeyecektir. Askıya çıkardıkları ekmekleri almayacak, ellerinden aldıkları ekmeğin mücadelesini vereceklerdir. Açlıkla terbiye etme politikaları karşılık bulmayacaktır.
-Hukuka ve uluslararası sözleşmelere aykırı, etkin olmayan, denetlenemeyen, kendisini anayasa ve yasalar üstü gören, hükümetin bir organı gibi çalışan ve idari bir mekanizma olan OHAL Komisyonu derhal lağvedilmelidir.
-Haklarında memuriyeti engelleyen herhangi bir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmedir.
-Hukuksuz ihraçlardan dolayı mağdur olan tüm kamu emekçilerinin maddi, manevi hak kayıpları karşılanmalıdır.
-Bunlar gerçekleşinceye, ihraç kamu emekçilerinin mağduriyetleri giderilinceye ve hukuksuz ihraç edilen tüm kamu emekçileri görevlerine iade edilinceye kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.
 
BİZ KAZANACAĞIZ, GERİ DÖNECEĞİZ! 21.11.2020
BASINA VE KAMUOYUNA
2020-2021 Eğitim-Öğretim yılı 21 Eylül tarihinde pandeminin gölgesinde başladı. Salgın nedeniyle online uzaktan başlayan öğretim bugüne kadar sıkıntılarla devam etti. Birçok öğrencimiz uzaktan erişim imkanına sahip değildi. Bilgisayar, tablet, cep telefonu, internete ulaşım gibi uzaktan eğitim materyallerine sahip değillerdi. Bu durumu birçok defa dile getirmiştik. Özellikle yoksul emekçi mahallelerindeki öğrenciler, ciddi bir şekilde uzaktan eğitim sürecinde eğitim hakkını kullanamamıştı. Birçok öğrencimizin, başta meslek liselerinde okuyan öğrencilerimiz, bu dönemde çalışmak zorunda kalmış, kız öğrencilerimiz çocuk yaşta evlenmek zorunda bırakılmıştır.
 
Devlet okullarında yüz yüze eğitime geçilmesini hep savunduk. Okulların yüz yüze eğitime hazır hale getirilmesinin hangi şartlarda mümkün olduğunu kamuoyuyla paylaşmıştık. Bir kez daha vurgulamak gerekirse, okullara yeterli ödenek ayrılmasını, hijyen koşullarının sağlanmasını, sınıfların salgın koşullarına uygun hale getirilmesini ve ortaya çıkacak öğretmen ve yardımcı personel ihtiyacının yeni atamalarla karşılanmasını talep etmiştik.
Bu şartların hiçbiri gerçekleşmeden seyreltilmiş ve devirli olarak önce ilkokul 1. sınıflar ve lise 12. sınıflar eğitim öğretime geçti. Daha sonra kapsam genişletilerek ilkokul 2, 3, 4. sınıflar ile 9. Sınıflar yüz yüze eğitime geçtiler. Jandarma bölgesinde kalan kırsal kesim okulları ise bütün öğrencileri ile birlikte tam gün eğitim-öğretime geçmişlerdir. İlk vakalarla da kırsal kesimde tam gün eğitime geçen okullarda karşılaştık. Daha sonra şehir merkezindeki okullara yayılarak Covid-19 vakaları sıklaşmaya başladı.
Bu Süreçte Eğitim kurumlarından aldığımız Covid-19 pozitif ve temaslı sayısına bakarak diyebiliriz ki; toplum sağlığı ciddi bir tehditle karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu tablonun asıl sorumluları bilgileri ve verileri toplumla doğru ve şeffaf bir biçimde paylaşmayanlar salgının yayılımına neden olan yöneticilerdir.
Aldığımız bilgiler üzerinden tespit edebildiğimiz sorunları kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
 Okullarda pandemiye yönelik tedbirler yeterince alınmamıştır. Ödenek yetersizliği, hijyen koşullarını olumsuz etkilemiş ve personel eksikliği her okulda hissedilmiştir.
 Her okul kendi olanakları ile pandemiye karşı tedbir alarak yüz yüze eğitimi sürdürdüler
 Bazı okullarda salgın koşulları dikkate alınmadan yapılan öğrencilerin sabah toplanması ve idarecilerin dakikalarca bu çocuklara hitap ettikleri görülmüş, özellikle resmi törenlerde salgın koşulları dikkate alınmadan yapılmıştır. Velilerin de öğrencilerini okula bıraktığı ve okuldan aldığı saatlerde sosyal mesafeye dikkat etmeden toplu halde bulundukları görülmüştür.
 Hemen hemen her gün bir okuldan Covid-19’ a yakalanan öğretmen ve öğrencilerin haberini almaya başladık.
 Öğrenci dilekçe vererek yüz yüze eğitime katılmama hakkına sahip olmasına kaşın öğrencilerin yüz yüze eğitime katılımı uzaktan eğitime göre iki kat daha fazla olmuştur.
 Yüz yüze eğitimle birlikte uzaktan eğitim de devam etmiş, ancak öğrenci katılımı mahallelerin sosyo-ekonomik seviyesine göre farklılık göstermiştir. Yoksul emekçi mahallerinde öğrencilerin uzaktan eğitime katılması, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek olana mahalle okullarına göre çok düşük kalmıştır.
 Yine de ortalama bir değer alırsak uzaktan eğitime katılım %30 lar civarında gerçekleşmiştir.
 Çok sayıda öğrencimiz uzaktan eğitim sürecinde devam zorunluluğu olmadığı için çalışmak zorunda kalmıştır.
 Ekonomik imkanı olan valiler çocuklarını özel okullara, dershanelere, etüt merkezlerine göndererek öğretim açıklarını kapatmışlardır. Ekonomik olanaklara sahip olmayan çocuklarımızın eksikleri halen devam etmektedir. Eğitim, parası olanın yaralandığı bir hizmet haline gelmiştir.
 Cumhurbaşkanlığın genelgesinde açık hükümlerin bulunmasına rağmen bazı ilçe ve okullarımızda kronik rahatsızlığı olan 60 yaş üzeri eğitim çalışanları idari izinli sayılmasına rağmen yüz yüze eğitime çağrılıp sağlıkları riske edilmiştir.
Değerli Basın Mensupları,
İlerleyen tarihlerde pandeminin seyrinin ne olacağını kestirmek oldukça güçtür. Öğretmen ve öğrencilerimizin sağlığı açısından yüz yüze eğitime ara verilmesi olumlu olmakla birlikte, uzaktan eğitimde yaşanan sıkıntıların çözülmemiş olması bir olumsuzluktur. Her öğrencimizin internet, bilgisayar, tablet gibi uzaktan eğitme ulaşacağı materyaller karşılanmalıdır. Müfredat acilen yeniden gözden geçirilerek günün şartlarına uygun hale getirilmelidir. Öğretmenlerin uzaktan eğitimde kullanacakları gerekli doküman ve diğer materyaller geliştirilmeli, acilen öğretmenlere ulaştırılmalıdır. Bu süreçte Eğitimde yaşanan fırsat eşitsizliği emekçi aile öğrencilerinin aleyhine açılmamalıdır. Devlet tarafından gerekli tedbirler alınmalı, eğitimde tam bir eşitlik sağlanmalıdır.
Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına
Hüseyin KAYA
Şube Başkanı

Değerli basın ve Kamuoyuna;

Milli Eğitim Bakanlığı okullarda her eğitim kademesinde yüz yüze eğitime ara vermiştir.  MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü 20 Kasım 2020 tarihinde, resmi ve özel tüm okul öncesi eğitim kurumlarının (ana sınıfı, anaokulu, uygulama sınıfları) 23 Kasım 2020 tarihinden itibaren haftada 5 gün yüz yüze eğitim yapacağını, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından imzalanan bir yazı ile bildirdi.

MEB' in bu kararına karşın okul öncesi eğitimde yüz yüze eğitime devam etme kararı ne eğitim bilimine, ne de sağlık koşullarına uygun değildir.

Öncelikle okul öncesi eğitim kurumlarının eğitim kurumu olduğu, okul öncesi öğretmenlerinin de bakıcı olmadığının altının çizilmesi gerekmektedir.  Bu karar okul öncesi eğitimine verilen önemden dolayı alınmamıştır. Çalışan anne, babaların çocuklarına bakacak bir yer bulamasından kaynaklıdır. Burada amaç anne,  babaların çalışmalarına devam etmesidir.

 

Bu durumun çözümü okul öncesi eğitimin devam etmesi değil, çalışan anne, babalara ücretli izin verilmesinden geçer.

MEB okul öncesi eğitime önem veriyorsa; okul öncesi eğitimi ücretsiz ve zorunlu hale getirmelidir. Okul öncesi çocuklarımızın sağlığı tehlikeye atılamaz. Okul öncesi öğretmenleri çocuk bakıcısı değil,  eğitimcidir.

Eğitim Sen, bu kararın geri alınması için MEB’e başvuru yapacak, gerekli görüşmeleri gerçekleştirecektir.

 

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu Adına

Hüseyin KAYA

Şube Başkanı

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Hüseyin KAYA Çukurova Üniversitenin online düzenleyeceği sınavlarla ilgili değerlendirmede bulundu. Kaya; "Çukurova Üniversitesi Online Sınav Kararını Gözden Geçirmeli!"dedi

Çukurova Üniversitesi Rektörlüğü sınav yönergesinde yeni değişiklikler yapmıştır. Sınav üniversite dışında anlaşma sağlanan bir firmanın hazırladığı program üzerinden gerçekleştirileceği anlaşılmaktadır. Ç.Ü. tarafından Yayınlanan Yönergeye göre sınavlar online yapılacak, kamera ve mikrofonlar açık tutulacaktır. Sınav süresince öğrencilerin kayıt altına alınacağı, bu kayıtların saklanacağı anlaşılmaktadır. Bu durum temel insan haklarına uygun olmadığı gibi ileride güvenlik ve hukuki sorunları beraberinde getirecektir.

Sınav sırasında boş bırakılan sorulara yeniden dönüş yapılamayacağı, bu durumun da sınavın objektif ve güvenilir ölçme ve değerlendirme kriterlerine uygun olmayacağı anlaşılmaktadır.

Öğrenciler cep telefonuyla ve benzeri cihazlarla sınava giremeyecektir. Sadece bilgisayar üzerinden sınava katılabilecekler, bu durumda bilgisayar ve diğer gerekli ekipmanları olmayan öğrencileri zor duruma sokacaktır. Ayrıca yönergede öğrencilere yüz yüze sınava girme imkanı tanınmaktadır.

Öğrencilerin büyük bir bölümünün il dışında olduğu gerçeğinden hareket edersek bulundukları illerde kamu kurumlarında sınava girebilirsin denmektedir. Bu kurumlarda da sağlık koşullarının nasıl sağlanacağı da belirsizdir.

Sınava bu şekilde katılmak istemeyen öğrencilere sunulan çözüm ise “kayıt dondurmaları” olmuştur.  

Üniversite öğrencilerinin bu sınav yönergesine yönelik tepkilerini anlıyor ve haklı buluyoruz. Çukurova Üniversitesi Rektörlüğünün ilan ettiği sınav yönergesini iptal etmesini, hiçbir öğrencimizin mağdur edilmeden sağlık koşulları da dikkate alınarak objektif bir ölçme ve değerlendirme yapılmasını bekliyoruz.12.11.2020

 

Hüseyin KAYA

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün üzerinden 82 yıl geçti. 10 Kasım 1938’den bugüne dünya üzerinde yaşanan gerginlikler, çatışma ve savaşlarda dökülen kanlar, Atatürk’ün ‘Yurtta barış, dünyada barış’ sözünün ne kadar önemli ve anlamlı olduğunu gösteriyor.

Siyasi iktidar, bugüne kadar sürekli bilimi ve bilimsel eğitimi hedef alan politika ve uygulamalarını hayata geçirirken, tüm dünyayı etkisi altına alan kovid-19 salgınına karşı mücadelede bilimin ve bilimsel araştırmaların olmazsa olmaz olduğu bir kez daha görüldü. Bilime ve insanlığın ortak evrensel değerlerine karşı düşmanca tutumlar sürerken, anti demokratik politika ve uygulamaların giderek artması dikkat çekicidir.

Son yıllarda ırkçı-gerici politikalar hızla artarken, özellikle çocuk ve kadın haklarına yönelik yoğun bir saldırı dalgası yaşanmaktadır. Eğitim başta olmak üzere toplumsal yaşamın bütün alanlarının baskıcı ve otoriter uygulamalarla kuşatma altına alınmak istendiği bir dönemde hayatı boyunca aydınlanmadan ve bilimden yana tutum alan Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 82. yılında saygıyla anıyoruz.

Seyhan Özel Eğitim Uygulama okulunda görev yapmakta olan üyemiz Sezen Kadıoğlu, okul müdürü Oğuzhan Kibar ve Müdür yardımcısı Murat Tekkollu hakkında 09 Ekim 2019 tarihinde İl Milli Eğitim Müdürlüğüne şikâyetçi olmuştur.

Müdür Oğuzhan Kibar çeşitli tarihlerde üyemiz Sezen Kadıoğlu’nu odasına çağırarak sözlü yolla ve fiziksel temas yoluyla cinsel taciz davranışlarında bulunmuştur. Arkadaşımız bu taciz davranışlarından sonra müdür odasına girmekten imtina etmiştir. Arkadaşımızın müdür odasına girmek istememesi karşında Okul müdür Oğuzhan Kibar’ın davranışları mobbing uygulamaya ve şantaj yapmaya yönelmiştir. Aynı şekilde müdür yardımcısı Murat Tekkollu da, Sezen Kadıoğlu’na resmiyeti aşan lakayıt söz ve davranışlarını sürdürmüştür.

Arkadaşımız Sezen Kadıoğlu il milli eğitime yaptığı şikâyetinde, Oğuzhan Kibar ve Murat Tekkollu’nun davranışlarını ve söylediklerini anlatmıştır. Arkadaşımızın şikâyeti sonucunda konuyla ilgili soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma devam ederken Oğuzhan Kibar’dan iki servis görevlisi kadın daha cimer yoluyla cinsel tacizden dolayı şikâyetçi olmuştur.  Soruşturma başladıktan bir süre sonra arkadaşımız Sezen Kadıoğlu’nun görev yeri değiştirilmiştir. Müdür Oğuzhan Kibar ve müdür yardımcısı Murat Tekkollu görevlerinin başında bulunmaya devam etmektedirler. Soruşturma sırasında soruşturmanın sağlıklı yürümesi açısından iki idarecinin görev yerleri değiştirilmeliydi. Çünkü delilleri karartacak, saklayacak görev ve mevkide bulunmaktalar. Ne yazık ki Sezen Kadıoğlu’nun görev yerini değiştirmek yeterli bulunmuştur. Müdür Oğuzhan Kibardan şikâyetçi olan iki kadın çalışan da görevlerini bırakmışlardır. Üç kadının birbirinden habersiz aynı kişiden, aynı suçlamayla şikâyetçi olması olayın gerçek olduğunun başka bir göstergesidir.

Kadının beyanının esas olması ilkesinden yola çıkarak üyemiz Sezen Kadıoğlu’nun bu beyanının soruşturmaya esas teşkil etmesini istiyoruz. Aynı zamanda ispat yükünün karşı tarafa yüklenmesi babında sorumluluğun Oğuzhan Kibar ve Murat Tekkollu’da olması gerektiğini biliyoruz.

Üyemiz Sezen Kadıoğlu’nun, okul müdürü Oğuzhan Kibar ve müdür yardımcısı Murat Tekkollu ile ilgili beyanını sendika olarak esas alıyoruz. Biz Eğitim Sen Adana Şube yürütme kurulu olarak Sezen Kadıoğlu hakkında yürütülen soruşturmanın kapatılmasını talep ediyor ve karşı taraf için cezai sorumluluk gerektiren bu isnatın takipçisi olduğumuzu ve meslektaşımızla dayanışma halinde olduğumuzu beyan ediyoruz. 09.11.2020

Eğitim Sen Adana Şube Yürütme Kurulu adına

Buket ALTINOK

Şube Kadın Sekreteri

 

Covid-19 salgınının herkesi olumsuz etkilediği bu günlerde, emekçiler siyasi iktidarın yeni saldırılarıyla karşı karşıya kalmaktadır.

     Kıdem tazminatı dâhil emekçilerin pek çok haklarını ortadan kaldıracak olan yasa teklifi TBMM’de.  Bu yasa ‘’İstihdamı artırma’’ gerekçesiyle hazırlanmasına karşın tam tersi emekçilerin daha çok sömürülmesi, kuralsız çalıştırılmasına ve ellerinde kalan haklarında da tırpanlanmasına hizmet edecektir. Esnek ve kısmi çalışmayı içeren yasa teklifi, kayıt dışı çalışmayı teşvik ediyor. Kıdem ve ihbar tazminatı hakkını gasp eden hükümler içeriyor. 25 yaş altı ve 50 yaş üstü çalışanlar belirli süreli ve esnek çalışma getiriliyor.  Bu şekliyle 25 yaş altı ve 50 yaş üzeri çalışanların kıdem tazminatı ve emeklilik hakları ellerinden alınıyor. Ülkemizde bu kadar gencin işsiz olduğu gerçeğiyle hareket edecek olursak, gençlerimizin emeklilik hakları ellerinden alınmış oluyor. Esnek ve kuralsız çalışma her alana yayılacak ve hatta kamu emekçileri de etkilenecektir.

   Bu yasaya karşı başta işçi sendikaları olmak üzere bir dizi eylemlilikler içerisinde bulunuyor. Bizlerde bütün emekçileri, emeklilik ve kıdem tazminatı gibi kazanılmış haklarımızı savunmaya ve hep birlikte sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Değerli Basın emekçileri

     KESK ve Eğitim Sen’in bu süreçte ortaya koyduğu mücadelenin önü kesilmeye çalışılıyor. Dün Eğitim Sen Diyarbakır şube üyelerimize yönelik gözaltı süreci yaşanmıştır. 26 eğitim emekçisi demokratik eylem ile etkinlikler, sosyal medya paylaşımları ve sosyal etkinlikler gerekçe gösterilerek haksız ve hukuksuz bir biçimde gözaltına alınmışlardır. Aralarında 5 aylık hamile ve 8 aylık bebeği olan iki kadın arkadaşımız da bulunmaktadır. KESK ve Eğitim Sen yeniden üyelerimiz ve halkımızın gözünde marjinalleştirilmek isteniyor. Dün Eğitim Sen Diyarbakır şubede yaşananlar bunun işaretidir. Gözaltına alınan üyelerimiz Eğitim Sen yürütme kurullarında görev almış arkadaşlarımızdır. Yeni mücadele sürecine girmemiz, yeni üye kazanımları sağlamamız birilerini rahatsız etmişe benziyor.

    Bu tür keyfi Haksız ve hukuksuz gözaltına alınan üye arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını istiyoruz. 07.11.2020

 

Eğitim Sen Adana Şube yürütme kurulu adına

Hüseyin KAYA

Şube Başkanı

29 Mayıs 2020 gün ve 31139 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete'de. yayımlanan Covid 19 Kapsamında Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Normalleşme ve Alınacak Tedbirler" konulu 2020/8 sayılı cumhurbaşkanlığı Genelgesi uyarınca 60 yaş ve üzeri ile Sağlık Bakanlığının belirlediği kronik hastalığı olan öğretmenler idari izinli sayılmıştır. Bu kapsamdaki öğretmenlerden isteyenlere sorumluluğu ve riski almaları koşuluyla ders görevi verilmiş, bunun dışındakilere ise uzaktan öğretim kapsamında da herhangi bir görev verilmemiş, dolayısıyla bu öğretmenler ek ders ücreti yönünden mağdur olmuşlardır. Bu durumdaki üyelerimize yönelik 2020/11 sayılı Cumhurbaşkanlığı genelgesine ve toplu sözleşme hükümlerine dayanan ek ders ücreti talep dilekçesi ekte gönderilmiştir(ek-l). Bu dilekçeye 60 gün içinde cevap verilmez ya da olumsuz cevap verilirse üyelerimizin dava açma hakları vardır. Bu davayı kaybetme ihtimali vardır. Bu davayı kaybetmeleri halinde üyelerimiz karşı tarafa 1.700,00 TL avukatlık ücreti ödeyecektir.

 

Konuyla İlgili Hazırlanan Dilekçe Örneği

 

. ..OKULU MÜDÜRLÜĞÜ'NE ..../ANKARA

Okulunuzda sınıf öğretmeni olarak görev yapmakta iken 29 Mayıs 2020 gün ve 31139 sayılı (mükerrer) Resmi Gazete'de yayımlanan Covid 19 Kapsamında Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Normalleşme ve Alınacak Tedbirler" konulu 2020/8 sayılı cumhurbaşkanlığı Genelgesi uyarınca ... yaşında/ kronik rahatsızlığım nedeniyle idari izinli sayıldım. 26.08.2020 gün ve 31225 sayılı RG'de yayımlanan 2020/11 sayılı Cumhurbaşkanlığı genelgesinde de esnek çalışma yönteminden yararlanan çalışanlar ile idari izinli sayılanların bu sürede istihdamlarına esas görevlerini fiilen yerine getirmiş sayılacağı, idari izini sayılanların mali ve sosyal hak ve yardımları ile diğer özlük haklarının saklı olduğu belirtilmiştir. 01.09.2019 gün ve 30875 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Kamu Görevlilerinin Geneline ve Hizmet Kollarına yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2020 ve 2021 yıllarının kapsayan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun 28.08.2019 tarihli ve 2019/1 sayılı kararının "Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmet Koluna İlişkin "Mali ve Sosyal Haklar" bölümünün "Ders görevinin yapılmış Sayılacağı haller" başlıklı 2.maddesinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ders yılı içerisindeki iş günlerinde genel idari izinli olmaları nedeniyle eğitim ve öğretim faaliyetlerini fiilen yerine getiremeyen yönetici ve öğretmenlerin bu sürelerde üzerlerinde bulunan ders, varsa ek ders, ders niteliğinde yönetim, hazırlık ve planlama görevlerini yapmış sayılmaları gerektiği belirtilmiştir. Anılan hükümler uyarınca Eylül ayı ek ders ücreti tarafıma ödenmesi gerekirken ödenmemiştir. Mağduriyetimin giderilmesini ve söz konusu ödemenin yapılmasını arz ederim.

 

Tarih

Ad-soyad

Adres: